İngilizce Sözlük

All | # A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W X Y Z | Submit a name
There are currently 3962 names in this directory beginning with the letter D.
dab
dokunma, hafif vuruş, hafifçe dokunmak, hafifçe vurmak, uzman, usta

dabber
yüzeye mürekkep vurma aracı

dabble
(at/in ile) bir işle amatörce uğraşmak, takılmak

dabbler
amatör, meraklı

dabster
acemi çaylak

dace
çamça, bir çeşit sazan

dacha
Rusya'da kır evi

dachshund
daksund

dactyl
bir şiir ölçüsü

dactylogram
parmak izi

dactylography
parmak izi bilimi

dad
atacan,ata,dede,baba

Dadaism
Dadaizm, Dadacılık

Dadaist
Dadaist, Dadacı, Dadaist, Dadacı

daddy
baba, babacığım

dado
lambri, lambrilemek

daemon
cin

daffodil
zerrin, fulya, nergis

daffy
deli

daft
aptal, salak, budala

dagger
hançer, kama

Daghistan
Dağıstan

dago
Büyük Okyanus adaları yerlisi

dahlia
dalya, yıldızçiçeği

dailies
günlük çekim

daily
günlük, gündelik, her gün, günlük gazete, (pazar hariç) her gün çıkan gazete

daily benefits
günlük kâr

daily bread
geçim

daily bulletin
günlük tebliğ

daily collection
günlük tahsilat

daily double
at yarışlarında çifte bahis

daily exchange rate
günlük döviz kuru

daily interest
günlük faiz

daily interest rate
günlük faiz oranı

daily pay
gündelik

daily product
günlük ürün

daily receipt
günlük gelir

daily report
günlük rapor

daily sale
günlük satış

daily wage
yevmiye, gündelik vergin

daily wages
gündelik, yevmiye

daily want
günlük gereksinim

daintiness
zarafet, nezaket, incelik, titizlik, lezzet

dainty
ince, sevimli, tatlı, lezzetli şey, özellikle küçük lezzetli kurabiye

daiquiri
tatlı alkollü içki

dairy
mandıra, süthane, sütçü dükkânı, yalnız süt ve süt ürünleri satan dükkân

dairy cattle
süt ineği

dairy farm
mandıra

dairy products
süt ürünleri

dairymaid
sütçü kız

dairyman
sütçü

dais
konuşmacı kürsüsü

daisy
papatya

daisywheel
papatyateker

dale
vadi

dalliance
tembellik, oynaşma, flört, vakit geçirme

dally
(about/over ile) oyalanmak, sallanmak

dally with
oynaşmak, ciddiye almamak

Dalmatia
Dalmaçya

dalmatian
siyah benekli beyaz bir cins iri köpek

daltonism
renk körlüğü, daltonizm

dam
baraj, set, su bendi, baraj yapmak, su bendi yapmak, set çekmek, kapamak

damage
zarar, ziyan, hasar, zarar vermek

damage free
hasarsız

damage of inflation
enflasyon zararı

damageable
bozulabilir

damaged
bozulmuş, hasarlı, zarar görmüş

damaged to property
mala verilen zarar

damages
tazminat, zarar ziyan tazminatı

damages insurance
zarara karşı sigorta

damaging
zararlı

damask
şam kumaşı, damasko

dame
kadın

damn
(din) ölümden sonra cezalandırmak, lanet etmek, beddua etmek, lanetlemek, sövmek, yerin dibine batırmak, rezil etmek, mahvetmek, kahretsin!, lanet olsun!, o biçim, süper, son derece, müthiş

damn all
hiçbir bok, hiçbir şey

Damn it!
Allah belasını versin

damn well
pekâlâ, çok iyi, kesinlikle

damnable
melun, lanetli

damnation
lanetleme, lanet, lanetlenme

damned
lanetlenmiş, lanetli, Allahın belası

damning
-e son derece karşı, zıt, aleyhinde

damp
ıslaklık, nem, rutubet, nemli, rutubetli, (ateşi) yavaşlatmak, küllemek, boğmak

damped
sönümlü

dampen
ıslatmak, nemlendirmek, ıslanmak, nemlenmek, (mutluluk/coşku/vb.için) kaçırmak, bastırmak, gölge düşürmek

damper
sürgü, kapak, önleyici, gizleyici

damping
sönüm, amortisman

dampish
rutubetli, nemli

dampness
nem, rutubet

dampproof
neme karşı dayanıklı

damsel
soylu kodaktan gelen genç ve bekâr kız

damson
mürdümeriği

dance
dans etmek, dans etme, dans, eğlence, danslı toplantı, dans

dance attendance on
bir dediğini iki etmemek, etrafında dört dönmek

dance hall
dans salonu

dancer
dansçı, dansör, dansöz, çengi, köçek

dancing
dans (etme)

dancing girl
dansöz, dansçı kız

dancing lesson
dans dersi

dancing master
dans öğretmeni

dandelion
karahindiba

dandified
züppe, çıtkırıldım

dandle
çocuğu hoplatmak, hoppala yaptırmak, şımartmak

dandruff
başta olan kepek, konak

dandy
züppe, çıtkırıldım

dandyism
züppelik

Dane
Danimarkalı kişi

danger
tehlike

danger class
tehlike sınıfı

dangerous
tehlikeli

dangle
sallamak, sarkmak, sallanmak, sarkıtmak

Danish
Danimarka'ya ait, Danimarka dili

dank
nemli, soğuk, yaş

Danube
Tuna Nehri

daphne
defne ağacı

dapper
şık ve hareketli

dapple
beneklemek

dapple gray
alaca kırı

dappled
benekli, puanlı, çekit çekit

daraf
daraf, elastans birimi

darbies
kelepçe

Dardanelles
€anakkale Boğazı

dare
kalkışmak, cesaret etmek, cüret etmek, zorlamak, meydan okumak, meydan okuma, yürekli olma

daredevil
gözünü çöpten sakınmaz kişi, gözüpek kimse

daresay
galiba

daring
çok yürekli, gözüpek, cüretkar, yiğitlik, cüret, cesaret

dark
karanlık, esmer, koyu, siyaha yakın, gizli, karanlık

dark blue
lacivert

dark horse
yetenekleri bilinmeyen kimse

dark room
karanlık oda

dark spot
karanlık çekit

dark spots
güneşteki karanlık çekitler

dark star
ışık vermeyen yıldız

dark-eyed
kara gözlü

darken
kararmak, karartmak

darkish
siyahımsı, mat, koyu

darkling
karanlıkta olan, karanlıkta

darkly
ümitsizce, kasvetli bir şekilde

darkness
karanlık

darkroom
karanlık oda

darky
zenci

darling
sevgili, sevgilim, tatlım, canım, sevgili, sevimli, cici, tatlı

darn
(giysi/çorap/vb.) iğne ile örerek onarmak, yamamak, örmek, (bkz.) damn

darnel
delice otu, karaçayır

darner
örgücü, örgü iğnesi

darning
gözeme, gözenecek kumaş

darning egg
örgü yumurtası

darning needle
kumaş onarma iğnesi, gözeme iğnesi

darning yarn
örme ipliği

dart
küçük ok,ani hareket,(dikiş) pens,(across/out/towards/vb.ile) ani ve hızlı hareket etmek,cummak,fırlatmak,atmak

dartboard
dart oyunu tahtası, küçük ok atma tahtası

darts
dart oyunu

Darwinism
Darvincilik

dash
çarpmak, vurmak, fırlamak, hızla koşmak, (ümit/vb.) yıkmak, savurmak, sıçratmak, vuruş, darbe, atılma, hamle, kısa çizgi

dash off
çalakalem yazmak, fırlamak, hızla uzaklaşmak

dash off a letter
bir mektup karalamak

dash sb's hopes
birinin ümitlerini kırmak

dash sth off
hızla yapmak, hızla karalamak

dashboard
(oto) gösterge kestesi, kumanda kestesi, alet kestesi

dashed
berbat, altüst olmuş, kahreden, kahredici

dashed line
kesik kesik çizgi

dashing
canlı, atılgan, enerjik, hareketli

dashpot
amortisör

dastard
alçak kimse, aşağılık kimse, alçak, korkak

dastardliness
adilik, hainlik, korkaklık

dastardly
adi, alçak, korkak

data
veri, bilgi, karakteristik, olaylar, veriler

data bank
bilgi bankası, veri bankası

data base
veri tabanı

data center
veri merkezi

data channel
veri arnası, veri oluğu

data collection
veri toplama

data file
veri dosyası, veri kütüğü

data flow
veri akışı

data gathering
veri toplama

data group
veri türkümü, veri öbeği

data net
veri ağı

data processing
veri işlem, bilgi işlem

data record
veri kaydı

data source
veri kaynağı

data storage
veri saklama

date
tarih, zaman, randevu, buluşma, (Aİ) flört, arkadaş, tarihini yazmak/belirtmek, tarih atmak, tarihini saptamak, modası geçmek, (Aİ) ile çıkmak, flört etmek, hurma

date back to
geçmişe uzanmak

date draft
vadeli poliçe

date from
-den gelmek

date of death
ölüm tarihi

date of dispatch
gönderme tarihi

date of draft
poliçenin tarihi

date of maturity
vade tarihi

date of payment
ödeme tarihi

date of record
kayıt tarihi

date palm
hurma ağacı

dated
modası geçmiş, eski

dateless
tarihsiz, vadesiz, ebedi

dating
tarihleme

datival
ismin -e halinde olan

dative
ismin -e hali, yönelme yağdayı

datolite
datolit

datum
veri, kıyas hattı, kıyas çekidi

datura
tatula

daub
(with/on ile) sıvamak, (yumuşak bir şeyle) kaplamak, sürmek

dauber
acemi ressam

daughter
kız çocuk, kız evlat

daughter-in-law
gelin

daunt
yıldırmak, korkutmak, cesaretini kırmak

dauntless
gözüpek, korkusuz

davenport
küçük süslü yazı masası, sedir, divan

davit
matafora, sandal vinci

davy lamp
madenci lambası

daw
küçük karga

dawdle
salınmak, zaman harcamak, sallanmak

dawn
şafak, günün ilk ışıkları, tan, (gün) ağarmak, aydınlanmak, doğmak

dawn on sb
anlamak, sezmek

day
gün, gündüz, çalışma süresi, zaman, çağ, dönem, başarı/ün yılları, parlak günler

day after day
sürekli, devamlı, günden güne

day and night
sabah akşam

day by day
günden güne, günbegün

day drift
aydınlık bacası

day in day out
her Allahın günü, sürekli

day labor
gündelik iş

day laborer
gündelikçi

day letter
adi telgraf

day loan
günlük kredi

day nursery
kreş

day of application
başvuru tarihi

day of death
ölüm günü

day of payment
ödeme günü

day of reckoning
hesap günü, kıyamet günü

day order
günlük sipariş

day out
her gün

day school
gündüzlü okul, gündüz okulu

day shift
gündüz vardiyası, gündüz postası

day student
gündüzlü öğrenci

day-to-day
günlük, her günkü

day-to-day market
günlük para piyasası

day-to-day money
günlük ödenen para

day's wage
gündelik

daybook
yevmiye defteri, kasa defteri, satış defteri

daybreak
tan, şafak, seher

daydream
hayal, düş, hayal kurmak, dalmak

daydreamer
hayalci

daylight
gün ışığı, gündüz

daylight robbery
düpedüz soygun, kazık

daylight saving time
yaz sögeni uygulaması

daylily
sarı zambak

daylong
bütün gün boyunca devam eden, bütün gün boyunca, sabahtan akşama kadar

days
yaşam

days of grace
ödeme süresi, ödeme mühleti

daytime
gündüz

daze
sersemletmek, afallatmak

dazed
şaşkın, baygın

dazzle
(gözlerini) kamaştırmak, şaşırtmak

de facto
fiili, bilfiil

de facto bankruptcy
fiili iflas

de facto recognition
fiili olarak tanıma

de jure
yasaya göre, yasal olarak

de jure recognition
bir devleti hukuki olarak tanıma

de luxe
lüks, görkemli

de trop
istenmedik, fazlalık, fazla

de-
(önek) -den, -dan, aşağı, tamamen, mahrum

de-energize
enerjisini kesmek

de-escalate
hızını düşürmek

de-ionize
iyonsuzlaştırmak

deacidification
asidini giderme

deacidify
asidini gidermek

deactivate
etkinliğini gidermek

deactivation
deaktivasyon, etkinlik giderme

dead
ölü, ölmüş, işi bitmiş, geçersiz, bozuk, tam, uyuşmuş, uyuşuk, hissiz, cansız, renksiz, sıkıcı, çok yorgun, hareketsiz/ölü vakit, ansızın ve tümüyle, tamamen, tam, doğrudan doğruya, direk olarak

dead account
ölü hesap

dead ahead
dosdoğru

dead and alive
ölü gibi

dead as a dodo
ölmüş, tarihe karışmış

dead ball
saha dışına çıkmış top

dead beat
bitkin, yorgunluktan ölmüş

dead capital
ölü sermaye

dead cargo
boş yük

dead centre
ölü çekit

dead drunk
bulut gibi sarhoş

dead end
açmaz, çıkmaz, çıkmaz sokak, küldösak, kör baca

dead head
boş olarak kalkan tren, otobüs v.b

dead heat
berabere biten yarış, başabaş biten yarış

dead language
ölü dil

dead line
ölü hat

dead load
ölü yük

dead loan
batık kredi

dead loss
tam ziyan, kesin zarar, kesin kayıp

dead march
cenaze marşı

dead money
ölü para

dead nettle
ısırgan otu, ballıbaba

dead point
ölü çekit

dead sale
durgun satış

Dead Sea
Lut gölü

dead season
ölü sezon, ölü mevsim

dead spot
ölü çekit

dead time
ölü zaman

dead to the world
deliksiz uykuda

dead water
durgun su, dümen suyu

dead weight
net ağırlık, boş ağırlığı, ağır yük

dead-end street
çıkmaz sokak

deadbeat
kaldırım mühendisi, tembel kimse

deaden
köreltmek, azaltmak, körletmek, yok etmek

deadlight
lomboz kapağı

deadline
son teslim tarihi, son mühlet

deadliness
ölüm derecesinde olma, aşırılık

deadlock
çözümlenemeyen anlaşmazlık, çıkmaz

deadly
öldürücü, çok etkili, sıkıcı, bayıcı, çok, ölü/ ölüm gibi

deadly enemy
can düşmanı

deadly nightshade
güzelavratotu

deadly sin
büyük günah

deadness
uyuşukluk, cansızlık, durgunluk

deadpan
cansız, ölü gibi, duygusuz, ruhsuz

deaerate
havasını gidermek, havasını almak

deaf
sağır, kulak asmayan, duymazlıktan gelen, sağır

deaf and dumb
sağır dilsiz

deaf as a post
duvar gibi sağır

deaf-mute
sağır-dilsiz kimse, sağır-dilsiz

deafen
sağır etmek, sağırlaştırmak

deal
dağıtmak, vermek, paylaştırmak, dağıtmak, vurmak, patlatmak, kâğıtları dağıtma sırası, anlaşma, iş, miktar

deal in
ticareti yapmak, alıp satmak

deal with
iş yapmak, ele almak, uğraşmak, ilgili olmak

dealer
tüccar, satıcı, kâğıtları dağıtan kimse

dealing
iş, muamele

dealings
ilişkiler, iş, alışveriş

dean
dekan

deanery
dekanlık

dear
sevgili, değerli, aziz, pahalı, (mektup başında) sevgili, sayın, sevilen kimse, sevgili, aman!, canım!, deme!, hay Allah!, vah vah!

Dear me!
Aman!, Canım!, Deme!, Ne yazık!

dearly
çok, pahalıya, pahalı bir biçimde

dearness
pahalılık

dearth
yokluk, kıtlık

deary
sevgili

death
ölüm, son, yıkım

death benefit
ölüm yardımı

death cell
ölüm hücresi

death certificate
ölüm ilmuhaberi, defin ruhsatı

death duty
veraset vergisi

death grant
cenaze yardımı

death knell
ölüm çanı

death penalty
ölüm cezası

death punishment
ölüm cezası

death rate
ölüm oranı

death rattle
ölüm hırıltısı

death roll
ölenlerin listesi

death sentence
idam hükmü

death struggle
ölüm kalım mücadelesi

death throes
ölüm sancıları

death toll
ölü sayısı

death trap
ölüm tuzağı

death warrant
idam hükmü, ölüm fermanı

deathbed
ölüm döşeği

deathblow
öldürücü darbe, son darbe

deathless
ölümsüz, baki

deathlike
ölü gibi, ölüm gibi

deathly
ölüm gibi

deathtrap
ölüm tehlikesi olan yer

deb
bkz.debutante

debacle
felaket, musibet, yıkım, hezimet, bozgun

debar
(from ile) mahrum bırakmak, alıkoymak

debase
alçaltmak, itibarını düşürmek

debatable
şüpheli, kuşku uyandıran

debate
tartışma, müzakere, görüşme, tartışmak, görüşmek

debauch
sefahat, ayartmak, baştan çıkartmak, doğru yoldan saptırmak

debauched
sefih, zampara, uçarı, alemci

debauchee
zampara, çapkın kimse

debauchery
sefahat, uçarılık, zamparalık, alemcilik

debenture
borç senedi, tahvil, senet

debilitate
güçsüzleştirmek, zayıflatmak, takatten düşürmek

debilitation
güçten düşürme, zayıflatma

debility
güçsüzlük, takatsizlik, zayıflık

debit
deftere kaydedilen borç, açık, zimmet, zimmetine geçirmek

debit account
borç hesabı, zimmet hesabı

debit advice
borçlu dekontu

debit and credit
borç ve alacak

debit balance
borç bakıyesi

debit card
bankamatik kartı

debit entry
borç kaydı, borç girişi

debit interest
borç faizi

debiting
borçlandırma

deblock
debloke etmek

deblocking
bloklara ayırma, öbek açma, öbek çözme

debonair
güler yüzlü, neşeli, şen, nazik, hoş, zarif

debrief
-den bilgi almak

debris
enkaz, yıkıntı, çöküntü

debt
alacak, borç, borçlu olma, borçlanma

debt balance
borç bakiyesi

debt burden
borç yükü

debt conciliation
borçların ödenmesi

debt limit
borç limiti

debt obligation
borç yükümlülüğü

debt of honour
namus borcu

debt receivable
alacak

debtless
borçsuz

debtor
borçlu

debtor bank
borçlu banka

debtor nation
borçlu ülke

debug
hata bulmak, hata yakalamak, hata ayıklamak

debugger
hata bulucu, hata ayıklayıcı

debugging
bulup giderme, onarma

debunching
elektron demeti genleşmesi, açılım

debunk
(yanlış bir düşünceyi) çürütmek

debus
yük boşaltmak

debut
sosyal bir alanda ilk beliriş, sahneye ilk kez çıkış

debutante
sosyeteye ilk kez çıkan genç kız

deca-
(önek) on, deka

decade
on yıl

decadence
çöküş, yıkılış, çökme, gerileme

decadent
gözden düşen, itibarını yitiren

decaffeinate
kafeinini çıkarmak

decaffeinated coffee
kafeinsiz kahve

decagon
ongen

decagonal
on köşeli

decahedral
on yüzlü

decahedron
onyüzlü

decal
çıkartma

decalcify
kireçsizlendirmek

decalitre
on litrelik

decalogue
on emir

decameter
dekametre

decamp
düşergeyi bozup çekilmek, kaçmak, sıvışmak

decant
(şarap/vb.) bir kaptan diğerine aktarmak, boşaltmak

decantation
süzme, tortusundan ayırma

decanter
şarap sürahisi

decapitate
başını kesmek, boynunu vurmak

decapod
onayaklı (kabuklu hayvan)

decarbonize
karbonunu gidermek

decarboxylase
dekarboksilaz

decarburization
dekarbürasyon, karbonsuzlaşma

decarburize
karbonsuzlaştırmak, karbonunu gidermek

decastyle
dekastil

decasyllable
on heceli kelime

decathlete
dekatloncu

decathlon
dekatlon, onlu yarış

decatize
dekatirlemek, kolasını gidermek

decatizing
dekatir(leme)

decay
bozmak, çürütmek, bozulmak, çürümek, güçten düşmek, sağlığını yitirmek, çürüme, bozulma, çöküş

decayed
zayıflamış, kuvvetsiz, kudretsiz, çürümüş

decease
ölüm, ölme

deceased
merhum, ölü

deceased's estate
miras

deceit
yalancılık, hilekârlık, düzenbazlık, namussuzluk

deceitful
hilekâr, yalancı, namussuz, aldatıcı, sahte, yapmacık

deceitfulness
dolandırıcılık, sahtekârlık, hilekârlık

deceivable
kolay aldatılan, saf

deceive
aldatmak,heriflemek

deceiver
yalancı kimse, hilekâr, yalancı

decelerate
yavaşla(t)mak, hızı azalmak

deceleration
yavaşlama, hız azalması, hız azaltma

decelerator
hız kesen

December
Aralık ayı

decency
terbiye, incelik, topluma uygunluk, ılım

decennial
on yılda bir olan, onuncu yıldönümü

decennium
on yıllık dönem

decent
terbiyeli, yakışık alır, saygılı, uygun, makul, oldukça iyi, tatmin edici, iyi, hoş, nazik, ince, kibar

decently
terbiye ölçüsünde, insanca

decentralization
yerinden yönetim, ademi merkeziyet

decentralize
merkezden birkaç yere yetki dağıtmak

deception
aldatma, aldanma, hile

deceptive
aldatıcı, yanıltıcı

deceptiveness
aldatıcılık, düzenbazlık

decertify
bir belgeyi iptal etmek

dechlorinate
klorsuzlaştırmak, klorunu gidermek

dechlorination
klorsuzlaştırma, klorunu giderme

deci-
(önek) desi

decibel
desibel

decide
karar vermek, kararlaştırmak, seçim yapmak, hüküm vermek, sonuçlandırmak

decide against a thing
birşeyin aleyhinde karar vermek

decide for a thing
birşeyin lehinde karar vermek

decided
açık, anlaşılır, net, kararlı, değişmez

decidedly
kararlı bir şekilde, kesin olarak, muhakkak

decider
final, son maç, kesin sonuç

deciduous
(ağaç) her yıl yaprakları dökülen

deciduous leaf
dökülen yaprak, düşen yaprak

deciduous tooth
sütdişi

deciduous tree
her yıl yapraklarını döken ağaç

decigramme
desigram

decile
desil, ondabirlik

decilitre
desilitre

decimal
ondalık, ondalık sayı/kesir

decimal digit
onlu rakam

decimal fraction
ondalık kesir

decimal number
ondalık sayı

decimal number system
ondalık sayı dizimi

decimal place
onda hanesi

decimal point
ondalık hane çekidi

decimal system
ondalık jüye, onlu jüye

decimalize
ondalık jüyeye çevirmek

decimate
büyük kısmını yok etmek

decimation
imha, katliam

decimetre
desimetre

decimetre wave
desimetrik dalga

decipher
şifresini/anlamını çözmek

decipherable
anlaşılır, okunur, çözülebilir

decipherment
şifre çözücü

decision
karar, kararlılık

decisive
kararlı, kesin, sonuca götüren, şüphesiz, kesin

decisively
kesin olarak

decisiveness
kesinlik, tartışılmazlık, kararlılık

deck
güverte, (iskambil) deste, kat, süslemek, donatmak

deck beam
güverte kirişi

deck chair
şezlong

deck hand
güverte tayfası

deck house
güverte kamarası

deck light
ispiralya

deck load
güverte yükü

deck log
seyir defteri

deck out
donatmak, süslemek

deck passenger
güverte yolcusu

deckchair
şezlong

deckle edge
kâğıdın tırtıklı kenarı

declaim
yüksek sesle ve el kol hareketleriyle konuşmak/söylemek

declamation
heyecanlı nutuk, sövüp sayma, hitabet

declamatory
söylev sanatına ait, coşturucu

declarable
gümrük vergisine tabi

declarant
bildirimde bulunan kişi

declaration
bildiri, deklarasyon, demeç

declaration day
beyan günü

declaration for exportation
çıkış bildirgesi

declaration of bankruptcy
iflas ilanı

declaration of independence
bağımsızlık ilanı

declaration of intent
niyet beyanı

declaration of property
mal bildirimi, mal beyanı

declaration of residence
ikamet ilmuhaberi, oturma bildirimi

declaration of value
kıymet beyanı

declaration of war
savaş ilanı, harp ilanı

declaration of wealth
servet beyanı

declarative
ifade eden, bildiren, haber veren, beyan eden

declarative sentence
bildirme cümlesi, haber cümlesi

declaratory
ifade eden, beyan eden

declare
ilan etmek, iddia etmek, bildirmek, haber vermek, deklare etmek

declare a ceasefire
ateşkes ilan etmek

declare a truce
mütareke ilan etmek

declare bankruptcy
iflas ilan etmek

declare martial law
sıkıyönetim ilan etmek

declare null and void
geçersiz saymak

declare war
savaş ilan etmek

declared
olarak kabul edilen, bilinen, şaşmaz, değişmez

declassify
gizliliğini kaldırmak

declension
ad çekimi, çekim, tasrif

declinable
çekilebilir, çekimli

declination
eğim, yokuş, geri çevirme, reddetme, meyil

declination compass
sapma pusulası, sapma ölçer

decline
geri çevirmek, reddetmek, azalmak, zayıflamak, düşmek, kötüye gitmek, çökmek, (güneş) batmak, iniş, gerileme, düşme, kötüye gidiş, çöküş

decline in income
gelirde azalma

decline in prices
fiyatlarda düşüş

declining years
hayatın son yılları

declinometer
deklinometre, sapmaölçer

declivitous
meyilli, inişli

declivity
iniş meyil, bayır, yamaç

declutch
debriyaj yapmak, boşa almak

decoct
kaynatarak özünü elde etmek

decode
şifresini çözmek

decoder
kod çözücü, kod açar, renk çözücü

decoil
kangal açmak

decollate
kopya ayırmak

decollator
sayfa ayırıcı

decolletage
dekolte elbisenin yakası

decollete
alçak yakalı, açık, dekolte

decolorant
rengini açan, ağartan, rengini açma, ağartma

decoloration
rengini giderme, renksizleştirme

decolorization
rengini açma, renksizleştirme, soldurma

decolorize
rengini gidermek, rengini açmak, renksizleştirmek

decolorizer
renk giderme maddesi, renk açma maddesi

decompose
çürümek, bozulmak, çürütmek, bozmak, ayrışmak, ayrıştırmak

decomposed
ayrışmış, bozunmuş, çürümüş

decomposition
çürüme, bozuşma, ayrışma, ayrışım, çürüklük

decompress
tazyiki boşaltmak, basıncı kaldırmak

decompression
basıncı azaltma, basıncı kaldırma

decontaminate
zararlı maddelerden arındırmak, temizlemek

decontamination
zararlı maddelerden arındırma, temizleme

decontrol
kontrolünden çıkarmak, denetimi kaldırmak, denetimin kaldırılması

decor
dekor

decorate
süslemek, donatmak, dekore etmek, badanalamak, boyamak, duvar kâğıdıyla kaplamak, (for ile) nişan vermek

decoration
süsleme, dekorasyon, süs, nişan, madalya

decorative
süsleyici, dekoratif

decorator
dekoratör, badanacı

decorous
ağırbaşlı, efendi, yakışık alır, uygun, kibar

decorticate
kabuğunu soymak

decorum
uygun davranış

decoupling
dekuplaj

decoy
tuzak,tele,yem,hile

decrease
azalmak, azaltmak

decrease in population
nüfusta azalma

decrease in prices
fiyatlarda düşüş

decreasing cost
azalan maliyet

decreasing costs
azalan maliyet

decreasing returns
azalan verim

decreasingly
gittikçe azalarak

decree
emir, kararname, karar, hüküm, emretmek, buyurmak

decree in the power of law
kanun hükmünde kararname

decrement
azalma, eksilme, eksiklik

decrepit
eli ayağı tutmaz, yıpranmış, moruk

decrescendo
dekreşendo, diminuendo, dekreşendo, diminuendo, dekreşendo, diminuendo

decrescent
azalan, küçülen

decrial
kınama

decry
kötülemek, yermek

decryption
kod açma, kod çözme

decumbent
yatık, eğilmiş

decuple
on kat, on misli

decussate
x şeklinde, çaprazvari, çaprazvari geçmek, x şeklinde geçmek

dedicate
adamak, ithaf etmek

dedicated
(işine) özünü adamış

dedication
adama, ithaf

deduce
anlamak, ortaya çıkarmak, sonucuna varmak

deducible
anlaşılabilir, sonuç çıkarılabilir

deduct
çıkarmak, azaltmak, indirmek, eksiltmek

deductible
düşülebilir

deduction
kesinti, indirme, azaltma, tümdengelim, türetim, sonuç

deductive
tümdengelimli, çıkarsama ile ilgili

dedust
toz gidermek

deduster
toz giderici

deed
iş, hareket, eylem, edim, senet, tapu senedi

deed of partnership
ortaklık sözleşmesi, şirket sözleşmesi

deed of real estate
tapu senedi

deed of transfer
devir senedi

deed of trust
vekâletname

deejay
diskcokey

deem
saymak, sanmak, zannetmek

deemotionalize
kabalaştırmak, hissizleştirmek

deep
derin, (renk) koyu, (uyku) derin, (ses) boğuk, alçak, (duygu) derin, içten, yoğun, ciddi, anlaşılmaz, karmaşık, ciddi, kötü, derine inen, yüzeyde kalmayan, derine, dibe, derinden, derin, geç vakte kadar, geç vakitte, (the ile) deniz

deep sea
engin deniz, açık deniz

deep structure
derin yapı

deep tone
boğuk ses

deep well
derin kuyu

deep-dyed
hakiki

deep-freeze
dipfriz, derin dondurucu, dondurmak, dondurup saklamak

deep-freezer
derin dondurucu

deep-frozen
(derin) dondurulmuş

deep-rooted
köklü, derin

deep-sea
kıyıdan uzakta, açık deniz

deep-sea navigation
uzak deniz seferi

deep-sea steamer
açık deniz gemisi

deep-sea voyage
uzak deniz yolculuğu

deep-seated
köklü, yerleşmiş, sabit

deep-set
derinde olan

deepen
derinleşmek, derinleştirmek

deeply
derinden, içten

deepness
derinlik, karanlık, koyuluk, enginlik, zekâ

deeprooted
sabit, kökleşmiş

deer
geyik, karaca

deer forest
geyik ormanı

deerhound
zağar

deerskin
geyik postu

deerstalker
geyik avcısı

deerstalking
geyik avı

deescalate
hızını azaltmak, azalmak, önemini kaybetmek

deface
görünüşünü bozmak, çirkinleştirmek, tahrif etmek

defacement
bozma, tahrif

defacto
gerçekte yapılan, fiili, eylemsi

defalcate
zimmetine geçirmek

defalcation
zimmetine geçirme, zimmete geçirilen para

defamation
karalama, lekeleme, hakaret, iftira, aşağılama

defamatory
lekeleyen, leke düşüren, iftira olan

defame
kara çalmak, ününe leke sürmek

defamer
iftiracı

defatted
yağı çıkarılmış

default
bir görevi yerine getirmemek, bir borcu ödememek, mahkemeye gelmemek, yarışmaya katılmamak, hazır bulunmayış, katılmayış, gelmeme, yapmama, savsama

default drive
hazır sürücü, varsayılı sürücü

default interest
gecikme faizi, temerrüt faizi

default option
hazır seçim,yokluk yağdayında seçim

default value
hazır değer, seçimsizlik değeri

defaulter
borçlarını vermeyen kimse

defeasance
iptal, fesih, kaldırma

defeat
yenmek, bozguna uğratmak, boşa çıkarmak, suya düşürmek, mahvetmek, yıkmak, yenilgi, bozgun, yenilgiye uğrama, yenilgiye uğratma

defeatism
bozgunculuk

defecate
dışkı boşaltmak

defecation
durultma

defect
hata, kusur, eksiklik, (öz ülkesini/partisini/vb.'ni) terketmek, iltica etmek

defection
terk etme, mensup olduğu zümreden çekilme

defective
hatalı, kusurlu, eksik

defector
vatan haini

defence
savunma

defence budget
savunma bütçesi

defence counsel
savunma avukatı

defence expenditures
savunma harcamaları

defence industry
savunma endüstrisi

defence policy
savunma politikası

defence spending
savunma harcaması

defenceless
desteksiz, müdafaasız, korunmasız

defend
savunmak, korumak, müdafaa etmek

defendable
savunulabilir, korunabilir

defendant
sanık, davalı

defender
savunan kişi, koruyucu kimse

defenestration
pencereden atılma

defense
bkz.defence

defenseless
müdafaasız

defensible
savunulabilir, korunabilir

defensive
savunan, savunucu, savunmalı, koruyucu

defensive alliance
savunma anlaşması

defensive mechanism
savunma mekanizması

defer
ertelemek, sonraya bırakmak

deference
uyma, saygı gösterme, riayet etme

deferent
taşıyıcı, boşaltıcı

deferent duct
taşıyıcı arna

deferential
uyumlu, saygılı, hürmetkâr

deferment
erteleme, ödemeyi geciktirme, tehir

deferred
ertelenmiş

deferred liability
ertelenmiş borç, müeccel borç

deferred payment sale
taksitle satış, uzun vadeli satış

deferred terms
taksitle ödeme

defiance
itaatsizlik, saygısızlık, meydan okuma

defiant
meydan okuyan, küstah, cüretkâr

deficiency
eksiklik, kusur, yetersizlik

deficiency disease
vitaminsizlik hastalığı

deficiency letter
uyarma bildirisi, ihbarname

deficient
yetersiz, eksik

deficient amount
gerekli miktar, açık

deficit
(bütçe/hesap) açık

deficit of the balance of payments
ödemeler dengesi açığı

defier
meydan okuyan kimse

defile
kirletmek

defilement
kirletme, bozma, pisletme

definable
tanımlanabilir

define
tanımlamak, belirtmek

defining
tanımlayan, açıklayan

defining clauses
tanımlayan cümlecik

defining relative clause
tanımlayan ilgi cümleciği

definite
belirli, açık, kesin

definite article
belirli artikel, belirli tanımlık

definite letter of warranty
kati teminat mektubu

definitely
kesinlikle

definiteness
kesinlik

definition
tanım, açıklık, berraklık, netlik

definitive
nihaî, kesin, tam, eksiksiz, kusursuz

definitive judgment
kesin hüküm, kesin karar

definitively
nihai olarak, şüphesiz, muhakkak

deflagrate
birden ateş alıp tutuşmak

deflagration
birden ateş alma, ani yanma

deflate
havasını boşaltmak, söndürmek, sönmek, piyasadaki para miktarını azaltmak

deflation
deflasyon, paradarlığı

deflationary
deflasyonist

deflect
sapmak, sekmek, saptırmak, sektirmek

deflection
sapma, dönme, bel verme, eğilme, salgı

deflector
deflektör, kalkan, siperlik

deflector coil
sapma bobini

deflorate
kızlığını bozma, zarar verme

defloration
kızlığını bozma, çiçeklerin dökülmesi

deflower
çiçeklerini koparmak, yolmak, kızlığını bozmak

defoam
köpüğünü gidermek

defoaming agent
köpük giderici madde

defoliant
yaprakları döken ilaç

defoliate
yapraklarını gidermek, yapraklarını dökmek

defoliation
yaprak dökümü

deforce
zorla alıkoymak

deforest
ormandan yoksun bırakmak

deforestation
ormansızlaştırma, kellendirme

deform
biçimini bozmak, deforme etmek

deformability
şekil değiştirebilme

deformation
deformasyon, bozunum, bozulum, çirkinleştirme

deformed
şekli bozulmuş

deformity
biçimsizlik, sakatlık

defraud
dolandırmak, aldatmak, hakkını yemek

defraudation
hile

defrauder
dolandırıcı, hilekâr

defray
ödemek, tediye etmek

defrayment
masrafı ödeme, maliyeti ödeme

defrock
cübbesini çıkartmak

defrost
buzlarını çözmek/temizlemek

defroster
buz çözücü

defrosting rear window
defrostlu arka cam

deft
becerikli, eliçabuk, marifetli

deftness
beceri, hüner, ustalık, beceriklilik

defunct
ölü, ölmüş

defuse
(patlayıcı) fitilini sökmek

defy
karşı gelmek, başkaldırmak, kafa tutmak, meydan okumak

degas
gazını gidermek, gazını almak

degasifier
degazör, gaz giderici

degauss
mıknatıslığını gidermek

degausser
mıknatıslık giderme bobini

degeneracy
yozlaşma, soysuzlaşma

degenerate
yozlaşmış, yoz, yozlaşmak, düşmek, dönüşmek

degeneration
bozulma, yozlaşma, dejenerasyon

degenerative
yozlaştırıcı

deglutition
yutma

degradation
bozunma, ayrışım, indirim, düşme, rütbe indirme

degrade
küçük düşürmek, alçaltmak

degradin
küçültücü, alçaltıcı

degrading
alçaltıcı, haysiyet kırıcı

degree
derece, düzey, derece, kademe, öğrenim derecesi

degree of comparison
karşılaştırma derecesi

degree of freedom
serbestlik derecesi

degree of latitude
paralel derecesi

degree of longitude
meridyen derecesi

degression
indirim

degressive
azalan oranlı

degressive tax
azalan oranlı vergi

degum
(ipek) zamkını gidermek

dehisce
(tohum kabuğu) yarılıp açılmak, çatlamak

dehumanize
canavarlaştırmak, insanlıktan çıkarmak

dehumidification
nemini alma, kurutma

dehumidifier
nem alma maddesi, kurutucu madde

dehumidify
nemini almak, kurutmak

dehydrate
suyunu almak, kurutmak

dehydrated foods
suyu alınmış gıda maddeleri

dehydration
suyunu giderme, susuzlaştırma

dehydrogenase
dehidrojenaz

dehydrogenation
hidrojen giderme, dehidrojenasyon

deice
buzlanmayı önlemek, buz tutmasını önlemek

deictic
gösterici

deification
yüceltme, tapma, tapınma

deify
tanrılaştırmak, yüceltmek, ululaştırmak, tapmak

deign
tenezzül etmek

deionization
iyonsuzlaştırma

deionize
iyonsuzlaştırmak

deism
yaradancılık

deity
tanrı, tanrıça

deja vu
``bunu daha önceden yaşamıştım'' duygusu

deject
kederlendirmek, hevesini kırmak

dejecta
dışkı

dejected
üzgün, hüzünlü, mahzun

dejection
keder, neşesizlik, dışkı, büyük aptes

dejure
haklı, yasal

dekaliter
dekalitre

dekko
bakış

delabialisation
düzleşme

delactation
sütten kesme, sütten kesilme

delate
yaymak, haber vermek

delative
iniş yağdayı, iniş yağdayı

delator
iftiracı

delay
gecikmek,yubanmak,geciktirmek,yubatmak,ertelemek,gecikme

delay of payment
borç ertelemesi

delay payment
temdit, ödemede gecikme

delayed
gecikmeli, ertelenmiş, tehir edilmiş

delaying
geciken, ertelenen, tehir edilen

dele
silmek, silme işareti

deleave
sayfalara ayırmak, kopyalara ayırmak

delectable
nefis

delectation
büyük zevk, eğlence

delegacy
delegelik, delegasyon, elçilik

delegate
temsilci, delege, temsilci olarak görevlendirmek/atamak, delege olarak göndermek

delegation
delegasyon, yetki verme, görevlendirme

delete
silmek, çıkarmak

deleterious
zararlı, muzır

deletion
kaldırma, silme, kazıma

deletrious
muzır

delft
Hollanda porseleni

deliberate
kasıtlı, temkinli, ağır, dikkatli, düşünmek, üzerinde durmak, tartışmak

deliberately
kasten, bile bile

deliberateness
kasıt, dikkatlilik, tedbirlilik

deliberation
düşünüp taşınma, kafa yorma, tartışma, ihtiyat

deliberative
düşünceli, ihtiyatlı, tedbirli, düşünen

delicacy
incelik, duyarlılık, narinlik, az bulunur/pahalı/leziz yiyecek

delicate
narin, zarif, ince, kolayca incinen, hassas, nazik, dikkat isteyen, ince, (alet/vb.) duyarlı, hassas, (yemek) leziz ve hafif

delicatessen
mezeci dükkânı, şarküteri

delicious
nefis, leziz

delict
suç

delight
zevk vermek, memnun etmek, sevindirmek, (in ile) zevk almak, zevk, haz, sevinç

delightful
zevkli, hoş

delightfully
zevkle, memnuniyetle

delime
kireçsizlendirmek

delimit
sınırlamak

delimitation
sınırlandırma, sınırlama, tahdit

delimiter
sınırlayıcı, sonlayıcı

delineate
taslağını çizmek, betimlemek, tasvir etmek

delineation
çizerek anlatma, betimleme, tasvir, tarif

delinquency
görevi ihmal etme, suç işleme, kurallara uymama

delinquent
suçlu, suç işleyen, görevini yerine getirmeyen

delinquent account
açık hesap

deliquesce
sulanmak, eriyip su olmak

deliquescence
sulanma, eriyip su olma

delirious
sayıklamalı, sayıklayan, çılgın gibi, azgın

delirium
sayıklama, coşma, azma

deliver
(alıcının evine/işyerine) teslim etmek, götürmek, dağıtmak, (from ile) kurtarmak, korumak, doğurtmak, (up/over ile) vermek, teslim etmek, (konuşma/vb.) okumak, yapmak, (demeç/ders/vb.) vermek

deliver a speech
söylev vermek, nutuk atmak

deliver from
korumak, doğurtmak

deliver oneself of
konuşma haline dökmek

deliverable
verilebilir, dağıtılabilir, teslim edilebilir

deliverance
kurtarma, kurtulma, kurtuluş

delivered
verilmiş, teslim edilmiş

delivered price
teslim fiyatı

deliverer
kurtarıcı kişi, dağıtıcı

delivery
teslim, dağıtım, servis, doğum, konuşma biçimi

delivery car
kamyonet

delivery date
teslim tarihi

delivery note
teslim beyanı

delivery order
teslim emri

delivery point
teslimat yeri

delivery price
teslim fiyatı

delivery receipt
teslim emri

dell
küçük vadi

delouse
bitlerini ayıklamak

delphic
meçhul

delphinin
delfinin

delphinium
hezaren çiçeği

delta
Yunan abecesinin dördüncü harfi, delta, delta, çatalağız

delta ray
delta ışını

delta-wing
üç köşe kanat

deltoid
üçgen şeklinde, nehir deltasına benzer

deltoid muscle
teltoit kas

delude
kandırmak, aldatmak

deluge
büyük sel, su baskını, şiddetli yağmur, ...yağmuruna tutmak

delusion
aldatma, aldanma, saplantı, yanlış inanç, kuruntu

deluster
parlaklığını azaltmak, matlaştırmak

deluxe
lüks, ihtişamlı

delve
(into/among ile) derinlemesine araştırmak

delve into
derinlemesine araştırmak

demagnetization
mıknatıslık giderimi

demagnetize
mıknatıslılığını gidermek

demagnetizer
demagnetizör, manyetik silici

demagogic
demagojik

demagogue
demagog, halkavcısı

demagogy
demagoji

demand
istek, talep, rağbet, istemek, talep etmek, gerektirmek

demand deposit
vadesiz mevduat

demand for labour
işgücü talebi

demand for money
para talebi

demand for payment
ödeme talebi

demand loan
vadesiz borç

demand surplus
talep fazlası

demand-pull inflation
talep enflasyonu

demanding
çaba/dikkat/bakım/ilgi gerektiren

demarcate
sınırını çizmek, ayırmak

demarcation
ayırma, sınırlarını belirtme

demarcative
sınırlayıcı, sınırlayıcı

demarche
diplomatik hareket, girişim

demean
küçük düşürmek, alçaltmak

demean oneself
özünü küçültmek, benliğini kaybetmek

demeanour
davranış biçimi, tavır, tutum

demented
deli, çılgın

dementia
şahsiyetin bölünmesi, cinnet

dementia praecox
erken bunama

demerit
kabahat, yanlış, kusur, ihtar, tembih

demesne
taşınmaz mal, mülk, emlak

demi
(önek) yarım

demigod
kahraman

demijohn
damacana

demilitarize
askerden arındırmak

demilitarized zone
askerlere yasak bölge

demimonde
toplumca lekelenmiş kadınlar

demineralize
mineralini gidermek

demise
ölüm

demission
tahttan çekilme

demitasse
küçük kahve fincanı

demo
gösteri

demobilization
terhis, seferberliğin bitmesi

demobilize
terhis etmek

democracy
demokrasi, elerki, demorkasiyle yönetilen ülke, sosyal eşitlik

democrat
demokrat, elerkçi, halkerkçi

democratic
demokratik

Democratic Left Party
Demokratik Sol Parti

Democratic Mass Organisations
Demokratik Kitle Örgütleri

democratisation package
demokratikleşme paketi

democratization
demokratikleşme

democratization process
demokratikleşme süreci

democratize
demokratikleştirmek

demode
modası geçmiş, demode

demodifier
geriye düzeltici

demodulation
demodülasyon

demodulator
demodülatör

demographer
nüfusbilimci

demographic
demografik

demography
demografi, nüfusbilim

demoiselle
evlenmemiş kadın, telli turna, yusufçuk

demolish
yıkmak, yok etmek

demolition
yıkma, yok etme, yıkılma, yıkım

demolition bomb
tahrip bombası

demon
şeytan

demonetization
tedavülden kaldırma

demonetize
tedavülden kaldırmak, paranın değerini düşürmek

demoniac
şeytanca, iblisçe, cinli, çılgın, deli, mecnun

demonize
şeytanlaştırmak

demonstrable
kanıtlanabilir, açık, ortada

demonstrate
göstermek, (örneklerle) kanıtlamak, göstermek, kullanılışını göstermek, gösteri yapmak/düzenlemek

demonstration
gösteri, kullanılışını gösterme

demonstrative
duygularını gizlemeyen

demonstrative adjective
işaret sıfatı, gösterme sıfatı

demonstrative adverb
işaret zarfı, gösterme belirteci

demonstrative pronoun
işaret zamiri, gösterme adılı

demonstrator
gösterici, sergilenen şey

demoralization
ahlak bozulması, cesaretini kırma

demoralize
cesaretini kırmak, moralini bozmak, ahlâksızlaştırmak

demoralizing
moral bozan

demos
eski Yunanistan'da halk

demote
rütbesini indirmek

demotic
halka ait, halkla ilgili

demotion
indirme, rütbe düşürümü

demotivate
yönünü saptırmak

demount
sökmek, yerinden çıkarmak, demonte etmek

demountability
sökülebilirlik

demountable
sökülebilir

demulcent
teskin edici, yatıştırıcı

demur
itiraz etmek, karşı çıkmak

demure
ağırbaşlı, uslu

demureness
dengelilik, ciddiyet, alçakgönüllülük

demurrage
sürastarya, bekleme süresi

demurrer
davada itiraz eden kimse

den
in, mağara, yatak, uğrak, çalışma odası

denary
onlu, ondalık

denationalize
vatandaşlıktan çıkarmak

denaturalize
doğallığını bozmak

denaturant
denatüran, denşirme maddesi

denaturation
denşirme, denatürasyon, tağyir

denature
denşirmek, tağyir etmek, doğallığını bozmak

denatured alcohol
içilmez alkol, denatüre alkol

dendrite
dendrit, dallantı

dendritic
dendritik, dallantılı

dendrochronology
dendrokronoloji

dendrolite
bitki fosili

dendrology
dendroloji, ağaç bilimi

dene
deniz kıyısındaki kumlu yol

denegation
inkâr

deniable
yadsınabilir, inkâr edilebilir

denial
inkâr, yadsıma, yoksama, yalanlama

denier
denye, inkâr eden kimse

denigrate
karalamak, leke sürmek, yermek, kötülemek

denim
blucin kumaşı, kot, ç.blucin, kot

denims
blucin, kot

denitrate
nitratsızlaştırmak

denitrification
nitratsızlaştırma

denitrify
nitratsızlaştırmak, azot gidermek

denitrifying bacteria
azot salan bakteriler

denizen
ikamet eden kişi, vatandaş

Denmark
Danimarka

denominate
isim vermek, adlandırmak

denomination
mezhep, birim, ad

denominational
isme ait, mezheplere ait

denominational value
nominal değer

denominator
payda, bölen

denotation
düzanlam, işaret

denote
belirtmek, göstermek, anlamına gelmek

denouement
sonuç, akıbet

denounce
alenen suçlamak, kınamak

denouncement
eleştiri, kınama, kehanet, sona erme, iptal

dense
sıkışık, kalabalık, yoğun, (sis/duman/vb.) yoğun, koyu, (orman) sık, aptal, kalın kafalı

dense crowd
büyük kalabalık

dense diplomatic traffic
yoğun diplomatik trafik

dense fog
yoğun sis

densimeter
dansimetre, yoğunlukölçer

densitometer
dansitometre, gölgeölçer

density
yoğunluk, sıklık, yoğunluk

dent
ezik, vuruk, çukur, girinti, incinme, göçürmek, yamultmak, göçmek, yamulmak

dental
dişlerle ilgili, diş

dental care
diş bakımı

dental floss
diş ipliği

dental nerve
diş siniri

dental plaque
diştaşı

dental plate
yapay damak, takma diş

dental surgeon
diş hekimi

dental surgery
diş cerrahisi

dentate
dişli

dentation
tarak şeklinde olan şey

dentex
sinarit balığı

denticle
küçük diş

denticular
dişleri olan

denticulated
dişli, çentikli

dentiform
dişe benzer

dentifrice
diş tozu

dentilabial
dişsil-dudaksıl

dentine
dentin,diş sümüğü

dentist
dişçi, diş hekimi

dentistry
dişçilik

dentition
bebeğin diş çıkarması, dişlenme, diş yapısı

denture
takma diş

denudation
denüdasyon, aşındırma, çıplak bırakma

denude
soymak, çıplak hale getirmek

denumerable
sayılabilir

denunciation
alenen suçlama, kınama, kınanma

denunciative
itham edici, hücum edici

denunciator
muhbir, ihbarcı

denunciatory
suçlayıcı, itham edici

deny
danmak,inkâr etmek,yadsımak,yalanlamak,tanımamak,yoksamak,esirgemek

deny oneself
feragat etmek

deodar
cin ağacı, himalaya sediri

deodorant
deodoran, kokugideren

deodorize
kokusunu gidermek

deodorizer
koku giderici şey

deontology
deontoloji, ahlak bilgisi

deoxidation
oksijen giderme

deoxidize
pasını gidermek, oksitsizleşmek

deoxidizer
oksijen giderici, oksitsizleyici

deoxyribonucleic
deoksiribonükleik

deoxyribonucleic acid
deoksiribonükleik asit

depart
ayrılmak, gitmek, hareket etmek, kalkmak, (from ile) sapmak, ayrılmak, dönmek

depart from
sapmak, ayrılmak, dönmek

departed
geçmiş, bitmiş, tükenmiş, ölmüş

department
kısım, bölüm, reyon, şube, daire, kol

department chief
servis şefi

Department of Defense
Savunma Bakanlığı

Department of Economic Affairs
Ekonomik işler Dairesi

Department of Fine Arts
Güzel Sanatlar Bölümü

Department of Graphic Design
Grafik Tasarım Bölümü

Department of Industrial Engineering
Endüstri Mühendisliği Bölümü

Department of Religious Affairs
Diyanet işleri Başkanlığı

Department of State
Amerika Dışişleri Bakanlığı

Department of the Interior
içişleri Bakanlığı

department store
büyük mağaza

departmental
bölüme ait, şubeye ait

departmental store
bonmarşe, büyük mağaza, süpermarket

departmentalization
bölümlere ayırma, şubelere ayırma

departmentalize
bölümlere ayırmak, şubelere ayırmak

departure
hareket, gidiş, kalkış

departure gate
çıkış kapısı

departure lounge
biniş bekleme salonu

departure station
hareket istasyonu, çıkış istasyonu

depend
(on/upon ile) güvenmek,bel bağlamak,bağlı olmak,asılı olmaq,ihtiyaç duymak,göre değişmek,bağlı olmak

depend from
sarkmak, sallantıda kalmak

depend on
bağlı olmak, güvenmek, itimat etmek

depend upon
bağlı olmak, tabi olmak, birine güvenmek

dependable
güvenilir

dependant
birine ekonomik bağımlılığı olan kimse

dependence
bağımlılık, güven, güvenme, (uyuşturucu/vb.ne) bağlılık

dependency
bağımlılık, sömürge, bağlı olma, tabi olma

dependency allowance
çocuk yardımı

dependency bonus
çocuk zammı

dependent
bağlı,asılı,muhtaç,bkz.dependant

dependent variable
bağımlı değişken

depeople
nüfusunu azaltmak

depersonalize
kişisel ilişkilerini kesmek

depict
göstermek, dile getirmek, betimlemek

depiction
tarif, tasvir

depilate
kıllarını gidermek, tüylerini gidermek

depilation
tüy alma, kıl giderici şey

depilatory
kıl giderici

deplane
uçaktan indirmek

deplenish
boşaltmak, dökmek

depletable
tükenebilen

deplete
tüketmek, bitirmek, boşaltmak

depletion
tüketme, azaltma, bitirme

deplorable
acınacak, çok kötü, üzücü

deplore
teessüf etmek, üzülmek

deploy
mevzilenmek, konuşlanmak, mevzilendirmek, konuşlandırmak

deployment
yayılma

deplume
tüylerini yolmak

depoison
zehirden arındırmak

depolarization
depolarizasyon, ucaysızlanma

depolarize
kutupluluğunu gidermek, depolarize etmek

depolymerization
depolimerizasyon

deponent
tanık, şahit

depopulate
nüfusunu azaltmak

deport
sınırdışı etmek, yurtdışına sürmek

deport oneself
davranmak, hareket etmek

deportation
sınır dışı, sürgün, sınır dışına çıkarma

deportee
sınır dışı edilen kimse

deportment
davranış, duruş/yürüyüş biçimi

deposal
görevden alma, azletme

depose
tahttan indirmek,azletmek,kenar etmek,görevden çıkarmak

deposit
koymak, bırakmak, (bankaya) yatırmak, (kapora) vermek, (tortu) bırakmak, yatırılan para, mevduat, kapora, depozit, tortu

deposit account
tasarruf hesabı, mevduat hesabı

deposit bank
mevduat bankası

deposit book
banka cüzdanı, mevduat cüzdanı

deposit business
mevduat işleri

deposit credit
mevduat kredisi

deposit interest
mevduat faizi

deposit rate
mevduat faizi

deposit slip
bordro, mevduat fişi

depositary
emanetçi, depo, ambar

deposition
görevden alma, tortu, çöküntü, yeminli tanıklık

depositor
mudi, yatıran

depository
depo, ambar, emanetçi

deposits
mevduat

deposits account
mevduat hesabı

depot
depo, ambar, cephanelik, küçük istasyon

deprave
ahlâksızlaştırmak

depraved
ahlâksız

depravity
ahlak bozukluğu, günahkârlık, ahlaksızlık

deprecate
uygun bulmamak, karşı çıkmak, karşı koymak

deprecation
karşı koyma, tasvip etmeme

deprecatory
küçümseyen, beğenmeyen, karşı koyan

depreciable
aşınabilir, amortismana tabi

depreciate
(pul/vb.) değer kaybetmek, küçümsemek, hor görmek

depreciated
değer yitirmiş

depreciation
değer azalması, amortisman, aşınma, aşınma payı

depreciation account
amortisman hesabı

depreciation fund
amortisman fonu

depreciatory
değerden düşürücü, küçümseyici

depredation
hasara uğratma,hasar,zarar,garet etme,talan etme,talan,soyma,çapma,garet,yağma,tahribat

depredator
soyguncu, yağmacı

depress
üzmek, keyfini kaçırmak, içini karartmak, basmak, bastırmak, durgunlaştırmak

depressant
yatıştırıcı, müsekkin

depressed
keyifsiz, morali bozuk, üzgün, sanayisi gelişmemiş

depressed area
geri bölge

depressed market
durgun piyasa

depressing
iç karartıcı, kasvet verici, can sıkan

depression
depresyon, çökkünlük, çöküntü, bunalım, ekonomik daralma, bunalım, depresyon, çukur

depressive
kasvetli, can sıkıcı

depressor
aşağı çeken kas, sıkıştıran

deprival
yoksunluk

deprivation
mahrumiyet, yoksunluk, ihtiyaç, kayıp

deprive
(of ile) yoksun bırakmak, mahrum etmek

deprive of
yoksun bırakmak, mahrum etmek, kaybettirmek

deprive sb of his citizenship
vatandaşlıktan çıkarmak

deprived
sosyal haklardan yoksun, yoksul, muhtaç

deprived of civil rights
medeni haklardan yoksun bırakmak

depth
derinlik

depth of colour
renk koyuluğu, renk derinliği

depth of degradation
rezalet

depth of winter
kışın ortası

depurate
tasfiye etmek, arıtmak, temizlemek

deputation
temsilciler heyeti

depute
vekil tayin etmek, yetki vermek, (yetki) vermek, devretmek

deputize
birine vekalet etmek

deputy
vekil, milletvekili

deputy chairman
başkan vekili

Deputy Chief of the General Staff
Genelkurmay ikinci Başkanı

deputy director general
genel müdür yardımcısı

deputy leader of the party
parti başkan vekili

deputy manager
müdür yardımcısı

Deputy Prime Minister
Başbakan Yardımcısı

deracinate
kökünden çıkarmak, ayırmak

derail
(tren) raydan çıkmak, raydan çıkarmak

derailment
raydan çıkma (tren), raydan çıkarılma

derange
düzenini bozmak, (akli dengesini) bozmak, delirtmek

derangement
düzensizlik, geçimsizlik

derby
melon şapka

deregulate
kısıtlamaları kaldırmak

derelict
terkedilmiş, metruk, sahipsiz

dereliction
terk edilmişlik, sahipsizlik, terk, ihmal

dereliction of duty
görevi ihmal

deride
ile alay etmek, kahkahalarla gülmek

derigueur
mecburi

derision
alay,lağ,alay etme,lağa koyma

derisive
alay edici, alaycı, komik, gülünç, alay edilecek türden

derisory
bkz.derisive

derivation
köken, türeme, türetme

derivational affix
yapım eki

derivative
türemiş, türev

derive
(from ile) elde etmek, çıkarmak, almak, gelmek, türemek

derive from
elde etmek, almak, gelmek, türemek

derived
türemiş, türetilmiş

derived sentence
türemiş cümle

derma
deri, cilt

dermal
deriye ait

dermatitis
dermatit, deri yangısı

dermatologist
cilthastalıkları uzmanı, dermatolog, cildiyeci

dermatology
dermatoloji, cildiye

dermatoplasty
dermatoplasti

dermis
deri, cilt, derma

dernier
nihai, kesin

derogate
azaltmak, eksiltmek, almak

derogate from
azaltmak, eksiltmek, ihlal etmek

derogation
eksiltme, azaltma, gerileme, bozulma, zarar

derogatory
küçültücü, onur kırıcı, hakaret edici, aşağılayıcı

derrick
vinç, petrol sondaj kulesi

derrick car
vinçli vagon

derrickman
vinççi

derring-do
maceraperestlik

dervish
derviş

desaccharify
şekerini almak

desalination
tuzunu giderme

desalt
tuzunu almak, tuzunu gidermek

desand
kumunu gidermek

descale
kazımak, pullarını gidermek

descaler
pul giderici, kazantaşı temizleyici

descant
hararetli konuşma, melodi, beste, nağme, en yüksek sesle şarkı söylemek

descend
(aşağı) inmek, alçalmak, (güneş) batmak, kalmak, (on/upon ile) aniden saldırmak, hücum etmek, üşüşmek, (to ile) tenezzül etmek, düşmek

descend on
aniden saldırmak, hücum etmek

descendant
-in soyundan gelen kimse, torun

descent
iniş, inme, soy, nesil, ani saldırı, baskın

describable
tanımlanabilir, tasvir edilebilir

describe
tanımlamak, betimlemek, anlatmak, (as ile) görmek, saymak, gözüyle bakmak, çizmek

describe as
görmek, saymak, gözüyle bakmak

description
tanımlama, betimleme, tanım, tarif, çeşit, tür

descriptive
tanımlayıcı, betimsel

descriptive geometry
tasarı geometri

descriptive grammar
tasviri gramer, betimsel dilbilgisi

descriptive linguistics
betimsel dilbilim

descriptivism
betimsellik

descriptor
anahtar sözcük, açıklayıcı sözcük

descry
uzaktan görüp seçmek, keşfetmek

desecrate
mukaddesliğini bozmak, kirletmek

desecration
kirletme, tecavüz, hürmetsizlik, saygısızlık

desegregate
birleştirmek, ırk ayrımını kaldırmak

desensitization
ışığa karşı duyarlılığını giderme

desensitize
duyarlılığını azaltmak

desert
çöl, terketmek, bırakıp gitmek, yüzüstü bırakmak, kaçmak, firar etmek

desert a sinking ship
batan gemiyi terk etmek

desert climate
çöl iklimi

deserted
terk edilmiş, ıssız, tenha

deserter
asker kaçağı, firarî

desertion
firar, terk, terk edilmişlik, bırakıp kaçma

deserve
hak etmek, lâyık olmak

deservedly
hakkıyla, lâyığıyla

deserving
değerli

desiccant
kurutucu, kurutucu

desiccate
(meyve/vb.) kurutmak

desiccated fruit
kurutulmuş meyve

desiccated milk
süttozu

desiccation
kurutma

desiccative
kurutucu

desiccator
desikatör, kurutma aygıtı, kurutucu

desiderate
arzulamak, yokluğunu hissetmek

desiderative
dilek

desideratum
istenen şey, aranılan vasıf

design
çizmek, plan çizmek, josparını çizmek, tasarlamak, plan, joba, tasarım, tasar çizim, dizayn, desen, taslak

design features
tasarım özellikleri

design office
joba bürosu

design paper
desen kâğıdı

designate
belirtmek, göstermek, işaret etmek, atamak, görevlendirmek, (as ile) ünvanlandırmak

designated
belirlenmiş, atanmış, tayin edilmiş

designated date
kararlaştırılmış tarih

designation
atama, tayin, isim, unvan, lakap, tahsis

designedly
kasten, özellikle, bile bile

designer
tasarımcı, tasarçizimci, dizayncı

designing
hünerli, kurnaz, entrikacı, kurnaz kimse

desilverize
gümüşünü gidermek

desirability
istenilme, hoşa gitme

desirable
istenilir, arzu edilir, hoş

desire
arzu etmek, istemek, arzulamak, arzu, emel, istek, dilek, cinsel istek, arzu

desirous
istekli, arzulu, tutkulu

desist
-den özünü almak, bırakmak, vazgeçmek

desize
haşıl sökmek

desk
okul sırası, yazı masası, resepsiyon

desk computer
büro bilgisayarı

desk microphone
masa mikrofonu

desk top publishing
masa üstü yayıncılık

desolate
ıssız, terkedilmiş, boş, yalnız, arkadaşsız, terkedilmiş

desolation
kimsesizlik, yalnızlık, terkedilmişlik

desorb
ayrıştırmak

desorption
desorpsiyon, yüzden salma, koyuverme

despair
(of ile) umudunu kesmek, umutsuzluk

despair of
ümitsiz olmak, içi kararmak

despairingly
üzüntüyle

despatch
bkz.dispatch

despatch note
irsaliye

desperado
gözü dönmüş kimse

desperate
umutsuz, çaresizliğe kapılmış, gözü dönmüş, çok ciddi, ağır, tehlikeli

desperately
umutsuzca, çılgınca

desperation
gözü dönmüşlük, umarsızlık, çaresizlik

despicable
aşağılık, adi

despise
küçümsemek, hor görmek, aşağılamak

despite
-e rağmen, -e karşın, karamazdan

despite of
-e karşın, -e rağmen

despoil
yağma etmek, soymak, yağmalamak, mahrum etmek

despoilation
yağma, soygun, yağmacılık

despond
morali bozulmak, umutsuzluğa düşmek

despondency
umutsuzluk, melankoli, bunalım

despondent
umutsuzluğa kapılmış

desponding
umutsuz, morali bozuk

despot
despot, zorba

despotic
zorbaca

despotic administration
baskıcı idare

despotism
despotluk

desquamate
pul pul dökülmek

dessert
(yemeğin sonunda yenen) tatlı

dessert spoon
tatlı kaşığı

destabilizing
istikrarsızlaştıran, istikrar bozucu

destination
gidilecek/gönderilen yer/ünvan

destine
kaderini/geleceğini önceden belirlemek

destine to
nasip etmek, tahsis etmek, tayin etmek, ayırmak

destiny
alın yazısı, yazgı, kader

destitute
yoksul, -den yoksun

destitute of
yoksul, yoksun, mahrum, muhtaç, fakir

destitution
yokluk, yoksulluk, mahrumiyet

destroy
yok etmek, mahvetmek, yıkmak

destroyer
yıkıcı, yok edici kimse/şey, destroyer, muhrip

destruct
imha edilmek, öz özünü imha etmek

destruction
yıkma, yok etme, yıkım, yok olma

destruction of goods
malların imhası

destructive
yıkıcı

destructive to health
sağlığa zararlı

destructor
çöp yakma fırını

desuetude
kullanmama, yürürlükten kaldırma

desugarize
şekerini almak

desulfurize
kükürdünü çıkarmak

desulphurization
kükürdünü giderme

desulphurize
kükürdünü gidermek

desultoriness
yöntemsizlik, düzensizlik, tutarsızlık

desultory
jüyesiz, amaçsız, kopuk, dağınık

detach
ayırmak, sökmek, çözmek

detachable
ayrılabilir, çıkarılabilir, sökülür

detached
ayrı, bağlantısız, yansız, (ev) müstakil

detached building
müstakil bina, ayrı bina

detachment
ayırma, çıkarma, ayrılma, çıkma, müfreze

detail
ayrıntı, detay

detailed
ayrıntılı, detaylı

detain
alıkoymak,yubatmak,saklamak,tutmak

detainee
gözaltına alınan kimse

detainment
engelleme

detect
bulmak, ortaya çıkarmak

detection
bulma, ortaya çıkarma

detective
dedektif, hafiye

detective story
polisiye roman

detector
detektör, bulucu

detent
tetik, mandal, düğme

detente
uluslararası gerginliğin yumuşaması

detention
alıkoyma, engelleme, tutma, alıkonma

detention home
çocuk ıslahevi

deter
alıkoymak, vazgeçirmek, caydırmak

detergency
yıkama gücü, temizleme gücü

detergent
deterjan, arıtıcı

deteriorate
kötüleşmek, kötüye gitmek, kötüleştirmek

deterioration
bozulma, kalite kaybı, fenalaşma, çürüklük

determent
engel, mani

determinable
belirlenebilir

determinant
etkin olan, hâkim olan, hükmeden, tayin eden, belirleyici etken, determinant

determinate
belirli, sınırlı, muayyen

determinated
tamlanan

determination
azim, kararlılık, belirleme, saptama, kararlaştırma, belirlenme

determination of heirship
veraset ilamı

determination of validity
geçerlik belirlemesi

determinative
belirleyen, belirten, belirten öğe, belirleyen, belirten, belirten öğe

determinative adjective
belirtme sıfatı

determinative group
tamlama

determine
karar vermek, kararlaştırmak, karar verdirtmek, belirlemek, saptamak

determined
kararlı, azimli

determined direct object
belirtili nesne

determiner
belirtici, bir adın anlamını sınırlayan ve bu adı tanımlayan sözcük

determinism
determinizm, gerekircilik

deterministic
saptamalı, belirleyici

deterrence
caydırıcılık, engelleyicilik, caydırma

deterrent
caydırıcı

deterrent force
caydırıcı güç

detest
nefret etmek

detestable
tiksindirici, iğrenç, nefret uyandıran

detestation
tiksinme, iğrenme, nefret

dethrone
tahttan indirmek

detinue
istirdat

detonate
patlamak, patlatmak

detonating gas
patlayıcı gaz

detonation
patlama

detonator
detonatör, kapsül, kapçık

detour
dolambaçlı yol, dolambaçlı yoldan gitmek ya da göndermek

detour road
servis yolu

detoxication
zehrini giderme

detoxification
zehrini giderme

detract
(from ile) düşürmek, eksiltmek, azaltmak

detract from
düşürmek, eksiltmek, azaltmak

detraction
kötüleme, yerme, eksiltme, azaltma

detractor
küçük düşürücü şey/kimse

detrain
trenden inmek, trenden indirmek

detriment
zarar, hasar

detrimental
zararlı

detrital
aşınmayla ilgili

detrited
eskimiş, yıpranmış, kılıksız, pejmurde

detrition
aşınma

detritus
taş döküntüsü, aşıntı

detruncate
budamak, kesmek

detruncation
ucunu kesme

detune
akordunu bozmak

deuce
(tenis) düs, berabere

deucedly
berbat bir şekilde

deuterium
döteryum

deuterium nucleus
döteryum çekirdeği

deuterium oxide
döteryum oksit

deuteron
döteron

devaluation
devalüasyon, değer düşürümü

devalue
paranın değerini düşürmek, değerini düşürmek

devastate
harab etmek

devastating
yok edici, yıkıcı, çok iyi, çekici

devastation
harap etme/olma

develop
gelişmek, büyümek, artmak, geliştirmek, büyütmek, artırmak, harekete geçmek, görünmeye başlamak, ortaya çıkmak, harekete geçirmek, (hastalık) geçirmek, (filmi) banyo etmek, işlenecek hale getirmek

develop present cooperation
mevcut işbirliğini geliştirmek

developer
yıkayıcı, inkişaf maddesi, developman maddesi

developing
geliştirme, inkişaf, developman

developing country
gelişmekte olan ülke

development
gelişme, geliştirme, kalkınma, (film) banyo

development area
geliştirme bölgesi

development bank
kalkınma bankası

development expense
kuruluş gideri

development model
kalkınma modeli

development plan
imar josparı

development programme
kalkınma bağdarlaması

developmental
gelişmeye yönelik

deverbative
eylemden türeme biçim, fiilden türetilmiş, eylemden türeme biçim, fiilden türetilmiş

deverbative noun
fiilden türetilmiş isim

deviant
olağan dışı, alışılmışın dışında, anormal, sapkın

deviate
sapmak, ayrılmak

deviation
sapma

deviator
partiden ayrılan kimse

device
aygıt, alet, hile, oyun, plan

devil
(the ile) şeytan, kötü ruh

devil-may-care
pervasız, başıboş

devilfish
ahtapot

devilish
şeytanî, melun, zalim

devilment
şeytanlık, yaramazlık, huysuzluk, kurnazlık

devilry
şeytanlık, sihirbazlık, gaddarlık, zalimlik

devious
dolambaçlı, namussuz, üçkâğıtçı

devisable
tasavvur edilebilir

devise
planlamak, kurmak, bulmak, keşfetmek

devisee
mirasçı, vâris

devisor
vasiyetle bağışta bulunan kişi

devitalize
hevesini kırmak, şevkini kırmak

devitrifier
donuklaştırmak, buzlu yapmak

devoicing
titreşimsizleşme, ötümsüzleşme

devoid
yoksun

devoid of
boş, yoksun, mahrum

devoir
görev, nezaket

devolution
yetki verme, başkasını yetkilendirme

devolve
(on/upon ile) kalmak, devrolmak

Devonian
devoniyen, devoniyen

devote
(to ile) -e adamak, vermek

devote oneself
kendisini vermek

devoted
sadık, bağlı, düşkün

devotee
hayran, düşkün

devotion
adama, (zaman) ayırma, bağlılık, düşkünlük, dindarlık

devotional
sadakat ile ilgili, ibadete ait

devour
hırsla yiyip yutmak, silip süpürmek, bitirmek yok etmek

devout
dindar, içten, samimi, yürekten

dew
çiy, şebnem

dew point
çiy çekidi, yoğunlaşma çekidi

dew-worm
solucan

dewar flask
termos

dewater
suyunu gidermek, suyunu almak

dewax
mumunu gidermek

dewberry
böğürtlen

dewclaw
yan parmak, kör parmak

dewdrop
çiy damlacığı, çiy damlası

dewiness
nem, ıslaklık, rutubet

dewlap
gerdan

dewpoint
çiylenme çekidi

dewy
buğulu, nemli, çiyli

dexter
sağa ilişkin, sağ

dexterity
yetenek, el becerisi, hüner, ustalık

dexterous
becerikli, hünerli, usta

dexterously
ustalıkla

dexterousness
marifet

dextran
dekstran

dextrin
dekstrin

dextrorotatory
sağa çeviren

dextrose
dekstroz, glukoz, üzüm şekeri

dey
Cezayir dayısı

Dhahran
Dahran

dharma
hakkaniyet, erdem

di-
(önek) iki defa, iki, çift

dia-
(önek) arasından, baştan başa

diabase
diyabaz

diabetes
şeker hastalığı, diyabet

diabetes inspudus
gizli şeker hastalığı

diabetes mellitus
şeker hastalığı

diabetic
diyabetik, şeker hastası

diabolic
şeytani, şeytanca, iblisane

diabolical
şeytani, acımasız, zalim, berbat, boktan

diabolically
şeytanlıkla

diabolism
şeytanlık, şeytanca hareket, şeytana tapma

diabolo
makara ile oynanan bir oyun, makara oyunu

diacetic
diasetik

diacetic acid
diasetik asit

diacetyl
diasetil

diachronic
artsüremli

diachrony
artsürem, artsüremlik

diacid
iki asitli

diaconate
şemmaslık

diacritic
ayırıcı, belirten, ayıran

diacritical
ayırıcı, belirtici

diacritical mark
ayırıcı işaret, belirtici işaret

diadem
taç, taç giydirmek

diademed
taçlı

diagenesis
diyagenez

diagnose
teşhis etmek, tanılamak

diagnosis
teşhis, diyagnoz, tanı

diagnostic
tanısal, teşhisle ilgili, teşhise ait, tanı, teşhis, hata bulma

diagnostician
teşhis uzmanı, teşhis eden

diagnotor
hata bulucu

diagonal
köşegen, çapraz

diagonally
diyagonal olarak

diagonally opposite
karşılıklı iki köşede bulunan

diagram
diyagram, çizenek

diagrammatic
ayrıntıları olmayan

diagraph
diyagraf

dial
(sögen/alısün/vb.) kadran,(alısün) numaraları çevirmek

dial telephone
diskli alısün,otomatik alısün

dial tone
(alısün) çevir sesi

dialect
lehçe, ağgan, diyalekt

dialectal
ağgana değişli

dialectic
diyalektik, eytişim

dialectician
mantık bilgini

dialectology
ağganbilim

dialling
(alısün) numara çevirme

dialling code
alısün kodu

dialling tone
(alısün) çevir sesi

dialog
bkz.dialogue

dialogue
diyalog, söyleşme

dialyse
diyaliz etmek

dialyser
diyaliz makinesi

dialysing apparatus
diyaliz aleti

dialysis
diyaliz, ayırma

dialyze
diyaliz etmek

dialyzer
diyaliz cihazı, diyaframlı ayırıcı

diamagnetic
diyamanyetik

diamagnetism
diyamagnetizm

diameter
çap

diametrical
çapla ilgili, zıt, kutra ait

diametrically
tümüyle, tamamen

diamond
elmas, baklava biçimi, (iskambil) karo

diamond bit
elmas uç

diamond cutter
elmas keski

diamond drill
elmaslı matkap

diamond jubilee
altmışıncı yıldönümü

diamond point
elmaslı pikap iğnesi

diamond saw
elmaslı testere

diamond shaped
baklava biçiminde

diana
kadın avcı, ay

dianthus
karanfil familyasından herhangi bir çiçek

diapason
diyapazon, ahenk

diaper
çocuk bezi

diaphaneity
saydamlık

diaphanometer
diyafanometre

diaphanous
yarısaydam, şeffaf, saydam

diaphoresis
ter, terletme

diaphoretic
terletici, terletici (ilaç)

diaphragm
diyafram, diyafram, ışık bebeği, zar, bir doğum kontrol aygıtı, diyafram

diaphragm opening
diyafram açıklığı

diaphragm setting
diyafram ayarı

diapir
diyapir

diapositive
diyapozitif, saydam resim

diapositive film
diyapozitif film

diarchy
iki kişinin başta olduğu yönetim şekli

diarist
günlük tutan kimse, hatıra defteri tutan kimse

diarize
günlük tutmak, günlüğe geçirmek

diarrhea
bkz.diarrhoea

diarrhoea
diyare, ishal, sürgün, amel

diary
günlük, anı defteri, günlük, günce, not defteri

diascope
diyaskop, slayt projektörü

diasphore
diyaspor

diastase
diyastaz

diastole
diyastol, kalp genişlemesi

diastrophism
diyastrofizm

diathermancy
ısı geçirme, ısı geçirimi

diathermanous
ısı geçiren, ısı ileten

diathermic
ısı geçiren, ısı ileten

diathermy
diyatermi

diathesis
bedensel zayıflık

diatom
diyatome

diatom earth
kizelgur

diatomaceous earth
kizelgur

diatomic
çift atomlu, iki atomdan ibaret

diatomite
diyatomit

diatonic
diyatonik

diatribe
şiddetli münakaşa, şiddetli tenkit

diazo
diyazo

diazo compound
diyazo bileşiği

diazomethane
diyazometan

diazotization
diazolama

diazotize
diazolamak

dibasic
çift bazlı

dibbler
dikeleç, fide kazığı

dibbling
tohum ekme

dibs
ufak para

dicarboxylic
dikarboksilik

dicarboxylic aid
dikarbosilik asit

dice
zar, oyun zarları, (yemek) kuşbaşı doğramak, küp şeklinde kesmek, (for/with ile) zar atmak, zarlarla oynamak

dice for
zar atmak

dice with death
büyük riske girmek, ölümle kumar oynamak

dicebox
zar atmaya mahsus kupa

dicey
riskli

dichloride
diklorid

dichotomizing search
ikiye bölmeli arama

dichotomous
çatal şeklinde

dichotomy
bölünme, ayrılma, ikilik

dichroic
dikroik

dichroism
ikirenklilik, dikroizm

dichromatic
ikirenkli, dikromatik

dick
yarak, sik

dickens
şeytan

dicker
takas, trampa, pazarlık, takas etmek, pazarlık etmek

dickey
önlük, göğüslük, eşek, küçük kuş

dicotyledon
ikiçenekli bitki

dictaphone
diktafon, ses kaydedici

dictate
dikte etmek, yazdırmak, zorla kabul ettirmek

dictation
dikte, yazdırma, (bir dilin bilinme derecesini ölçmek için yapılan) test, dikte

dictator
diktatör

dictatorship
diktatörlük, diktatörlükle yönetilen ülke

diction
telaffuz, diksiyon

dictionary
sözlük

dictograph
diktograf

dictum
görüş, mütalaa, hüküm, atasözü, vecize

didactic
(konuşma ya da yazı) didaktik, öğretici, öğretsel

didactics
öğretke, didaktik

diddle
dolandırmak, aldatmak, yutturmak

dido
tuhaflık, muziplik

didymous
ikiz

die
ölmek, sona ermek, bitmek, ölmek, metal kalıp, oyun zarı

die a glorious death
şerefli bir şekilde ölmek

die away
sönmek, azalmak, gittikçe kaybolmak

die down
azalmak, kesilmek, sönmek, sakinleşmek

die in harness
vazife başında ölmek

die of boredom
sıkıntıdan patlamak

die of heart attack
kalpten ölmek

die of thirst
susuzluktan ölmek

die off
birer birer ölmek

die out
ortadan kaybolmak, soyu tükenmek, yok olmak

die-hard
tutucu kimse, inatçı kimse

dieencephalon
arabeyin

dielectric
dielektrik

dielectric capacity
dielektrik kapasite

dielectric constant
dielektrik katsayısı

dielectric polarization
dielektrik kutuplanma

diene
dien

dieresis
ikilenme

dies non
resmi tatil

diesel
dizel, mazot

diesel engine
dizel motoru, patlamasız motor

diesel fuel
dizel yakıtı

diesel oil
dizel yağı, mazot

dieselise
dizel motorları ile donatmak

dieselize
dizel motoru ile donatmak

diesinker
kalıpçı

diesinking
kalıpçılık

diesis
diyez

diesnon
resmi tatil

diestock
pafta kolu, yivaçar kolu

diet
yiyecek, günlük besin, perhiz, rejim, perhiz yapmak, rejim yapmak

dietary
perhizle ilgili, perhiz yemeği, perhiz kuralları

dietetic
perhizle ilgili

dietetics
diyet uzmanlığı

diethyl
dietil

dietician
diyet uzmanı, diyetçi

differ
(from ile) farklı olmak, (with ile) farklı görüşte olmak, anlaşamamak

differ from
farklı olmak, başka olmak, benzememek

differ with
farklı görüşte olmak, ayrılmak, bozuşmak

difference
fark,ayrım,farklılık,tefavüt,anlaşmazlık,uyuşmazlık

difference of exchange
kur farkı

different
farklı, başka, değişik, ayrı, çeşitli

differentiable
diferansiyellenebilir

differential
vergin farkı, diferansiyel

differential calculus
diferansiyel hesap

differential shaft
diferansiyel mili

differential wage
vergin farklılıkları

differentiate
ayırmak, ayırt etmek, ayırım yapmak, fark gözetmek

differentiation
ayrımlaşma, fark

differently
başka şekilde

difficult
zor, güç, kıyın, müşkülpesent, güç beğenir, huysuz, kavgacı, geçinmesi zor, alıngan

difficulty
zorluk, güçlük, sorun

diffidence
özüne güvensizlik, çekinme, çekingenlik

diffident
çekingen, özgüvensiz

diffract
kırarak yaymak, kısımlara ayırmak, dağıtmak

diffraction
kırınım, dağılma, sapma, kırılma, kırma, saptırma

diffraction angle
kırınım açısı

diffraction grating
optik ağ, kırınım ağı

diffuse
yayılmış, dağınık, gereksiz laflarla dolu, yaymak, dağıtmak, yayılmak

diffuseness
yaygınlık

diffuser
yayıcı, difüzör

diffusible
yayılır, dağılabilir

diffusiometer
yayınımölçer, difüzyometre

diffusion
yayma, yayılma, yayınım

diffusion coefficient
difüzyon katsayısı

diffusion constant
difüzyon sabitesi

diffusive
yaygın, alışılmış, ayrıntılı

diffusivity
yayılma gücü, dağılma gücü

dig
kazmak, kazı yapmak, anlamak, beğenmek, tutmak, sevmek, dürtme, iğneli laf, kazı yeri, ç.pansiyon

dig a pit
çukur kazmak

dig a pit for sb
çukurunu kazmak

dig in
siper kazıp mevzi almak,duldalanmak,yerleşmek

dig into
yemeğe başlamak, batırmak, saplamak

dig one's heels in
ayak diremek

dig out
kazıp ortaya çıkarmak, arayıp bulmak

dig up
kazıp çıkarmak, kazmak, çukur açmak, eşmek

digastric
iki karınlı (kas)

digest
sindirmek, hazmetmek, sindirilmek, kafada şekillendirmek, kavramak, özet

digestible
hazmı mümkün

digestion
sindirim

digestive
sindirimsel, sindirimi kolaylaştırıcı, midevi

digestive enzym
sindirim enzimi

digestive system
sindirim jüyesi

digger
kazıcı, ekskavatör, toprak kazma aracı, greyder

diggings
kazı yapılan yer, maden ocağı

digit
rakam, parmak

digital
dijital, sayısal, parmak gibi

digital circuit
dijital devre

digital clock
sayısal saat

digital computer
sayısal bilgisayar

digital data
sayısal veri

digitalis
yüksükotu

digitate
el ve ayak parmakları perdesiz

digitigrade
parmaklarına basarak yürüyen (hayvan)

digitize
sayısallaştırmak

digitizer
sayısallaştırıcı

diglossia
ikidillilik

diglot
iki dilde, iki dilli, iki dilde yazılmış yazı veya kitap

dignified
efendi, ağırbaşlı

dignify
onurlandırmak, şeref vermek, paye vermek

dignitary
yüksek mevki sahibi, ileri gelen

dignity
değer, saygınlık, ciddiyet, yüksek mevki, rütbe, ağırbaşlılık

digress
konu dışına çıkmak

digression
konu dışı söz, arasöz

digressive
konu dışı, yersiz, gereksiz

digs
pansiyon

dihedral
ikidüzlemli, dihedral, çift yüzlü, iki yüzeyli

dihedral angle
ikidüzlemli açı

dihedron
ikidüzlemli

dike
set, bent, hendek

diktat
dikta

dilapidate
bakımsızlıktan harap olmak, tahrip etmek

dilapidated
kırık dökük, köhne, bakımsız, döküntü

dilapidation
harap olma, bakımsızlık

dilatability
genleşme yeteneği

dilatable
genişleyebilir, uzayabilir

dilatation
genişleme, genleşme, açılma

dilate
genişlemek, açılmak, irileşmek, genişletmek, açmak

dilate upon
ayrıntılarına girmek

dilation
genişleme, açılma, yayılma

dilatometer
dilatometre, genleşmeölçer

dilator
genişletici alet

dilatoriness
üşengeçlik, tembellik, geciktirme, üşenme

dilatory
erteleyici, geciktirici, ağırdan alan

dildo
yapay erkeklik kılganı, yapay penis

dilemma
ikilem, dilem

dilettante
sanat meraklısı kimse, amatör

diligence
dikkat, çalışkanlık, gayret

diligent
dikkatli, çalışkan, gayretli

dill
dereotu

dillydally
vakit öldürmek, oyalanmak, sallanmak

diluent
seyreltici, sulandırıcı

dilute
seyreltmek, sulandırmak, seyreltik, sulu

dilute acid
seyreltik asit

dilute solution
seyreltik çözelti

diluted
seyreltik, su katılmış, hafif, açık

dilution
seyreltme, sulandırma, seyrelme

diluvium
diluvyum, tufan çöküntüsü

dim
loş, sönük, bulanık, belirsiz, ahmak, budala, salak, sönükleşmek, loşlaşmak, belirsizleşmek, kararmak, loşlaştırmak, karartmak

dim out
ışıkları kısmak, karartmak

dime
(ABD ve Kanada'da) on sent değerindeki madeni pul

dime novel
ucuz roman

dimension
boyut

dimensional
boyutlu, ölçülü, butlu, boyutsal

dimensions
boyutlar, ebat

dimerous
iki kısımdan meydana gelen, iki uzuvlu

dimeter
iki vezinli mısra

dimethyl
dimetil

dimidiate
ikiye ayrılmış, ortadan bölünmüş

diminish
azalmak, azaltmak

diminished
azaltılmış, küçültülmüş, konik

diminishing
azalan

diminishing marginal utility
azalan marjinal fayda

diminishing returns
azalan verim

diminishing yield
azalan verim

diminution
azal(t)ma, eksil(t)me, küçültme, alçalma, inme

diminutive
çok küçük, minik

diminutive suffix
küçültme eki

dimmer
ışık kısıcı reosta, ayarlı kısıcı

dimmorphous
iki şekilli

dimness
donukluk, matlık, loşluk, belirsizlik

dimorphic
dimorf

dimorphism
dimorfizm, çift biçimlilik

dimorphous
iki şekilli

dimple
gamze

dimply
gamzeli

din
kulak tırmalayıcı ses, patırtı, gürültü

dinar
para birimi, eski bir altın para

dine
akşam yemeği yemek

dine out
akşam yemeğini dışarıda yemek

diner
yemek yiyen kimse, vagon restoran, (yol kenarında) küçük lokanta

dinette
küçük yemek odası

ding-dong
çan sesi gibi

dingdong
çan/zil sesi, ding dong

dinghy
küçük sandal, lastik bot

dinginess
donukluk, tek düzelik, monotonluk, kir, pas

dingle
küçük dere, derecik

dingo
dingo

dingus
şey, penis

dingy
kirli, soluk

dining
akşam yemeği yeme

dining car
yemekli vagon, vagon restoran

dining hall
yemek salonu

dining room
yemek odası

dining table
yemek masası

dinky
önemsiz, küçük

dinner
akşam yemeği,(bazen) günorta yemeği,nahar,yemek,iş yemeği

dinner jacket
smokin

dinner party
yemekli davet, ziyafet

dinner table
sofra

dinner time
yemek sögeni

dinosaur
dinozor

dint
çentik, çizgi, iz, ufak oyuk

diocesan
piskoposluk bölgesine ait

diocese
piskoposluk bölgesi

diode
diyot

diode load
diyot yükü

dioecious
iki evcikli, dioik

diol
diol

diopter
diyopter

dioptre
diyoptri

dioptrics
diyoptri

diorama
diyorama

diorite
diorit, yeşiltaş

dioxan
dioksan

dioxide
dioksit

dip
daldırmak, batırmak, sokmak, (güneş/vb.) batmak, alçalmak, azalmak, düşmek, inmek, azaltmak, düşürmek, indirmek, (ışık) kısmak, inip yükselmek, indirip yükseltmek, yokuş, iniş, kısa yüzüş, dalıp çıkma

dip into a book
bir kitabı gözden geçirmek

dip stick
yağ seviye göstergesi

dip the flag
sancakla selamlamak

diphase
ikifazlı, çift fazlı

diphenyl
difenil

diphtheria
difteri, kuşpalazı

diphthong
diftong, ikili ünlü, ikizünlü

diphtongisation
iki ünlünün kaynaşması

diplegia
iki tarafı felç, dipleji

diplexer
düpleksör, köprü

diplococcus
diplokok

diplogenesis
diplogenez

diploid
diploit, iki katlı

diploid number
diploit sayı

diploma
diploma

diplomacy
diplomasi, diplomatlık, insanlarla ilişkide incelik, başarı, ikna yeteneği, ustalık

diplomaed
diplomalı, mezun

diplomat
diplomat

diplomatic
diplomatik, nazik, ince, dikkatli, usta

diplomatic body
kordiplomat

diplomatic channels
diplomatik yollar

diplomatic corps
kordiplomat

diplomatic immunity
diplomatik dokunulmazlık

diplomatic intercourse
diplomatik trafik

diplomatic service
dışişleri memurluğu, hariciye hizmeti

diplomatist
diplomat, siyaset adamı, maharetli kimse

diplomatize
diplomatlık yapmak

dipolar
ikiz kutuplu

dipole
dipol, çiftucay, ikiz kutup

dipole moment
dipol moment

dipper
kepçe,kova,parç,maşrapa,su karatavuğu

dipping
daldırma, batırma, boyama, kasarlama

dippy
deli, manyak

dipsomania
ayyaşlık

dipsomaniac
ayyaş

dipstick
daldırmalı düzey ölçeği

diptera
çiftekanatlılar

dipteral
dipter, dipteros

dipterous
iki kanatlı

diptych
diptik

dire
korkunç, berbat, (gereksinim) şiddetli, büyük

direct
yolu tarif etmek, yönetmek, emretmek, yöneltmek, doğrultmak, çevirmek, doğru, düz, direkt, dolaysız, dosdoğru, tereddütsüz, dürüst, kesin, tam, dosdoğru, direkt, duraklamadan

direct action
doğrudan eylem, kuvvete başvurma

direct advertising
doğrudan reklam

direct business
direkt iş, aracısız iş

direct control
doğrudan denetim

direct correlation
doğru bağıntı

direct costing
direkt maliyet hesaplaması

direct current
düz akım, doğru akım

direct dialling
santralsız arama, doğrudan arama

direct discourse
dolaysız söylem

direct distance calling
şehirlerarası otomatik arama

direct exporting
dolaysız ihracat

direct labour
direkt işçilik

direct loss
direkt hasar

direct object
vasıtasız tamamlık,dolaysız tümleç,nesne,düz tümleç

direct observation
dolaysız gözlem

direct sale
doğrudan satış

direct selling
doğrudan satış, aracısız satış

direct speech
dolaysız anlatım

direct tax
dolaysız vergi, vasıtasız vergi

direct train
aktarmasız tren

direct translation
doğrudan çeviri

direction
yön, kontrol, idare, yönetim, talimat, yönerge

direction finder
yön bulucu alet

directional
yön ile ilgili, yönelmiş, yönlü

directive
direktif, yönerge

directivity
yönelme yeteneği

directly
doğrudan doğruya, direkt olarak, hemen, derhal, -er -mez

directly proportional
doğru orantılı

director
müdür, yönetici, yönetmen

director general
genel müdür

director of customs
gümrük müdürü

director of public prosecution
savcı

director of sales
satış müdürü

director's office
müdüriyet

directorate
müdürlük, müdüriyet, idare meclisi

Directorate of the National Lottery
Milli Piyango Müdürlüğü

directors' report
yönetim kurulu raporu

directorship
müdürlük

directory
adres rehberi,alısün rehberi

directress
kadın müdür, müdire

direful
korkunç, dehşet veren

dirge
ağıt

dirham
dirhem

dirigible
tenek gemisi, zeplin

dirk
bir çeşit kama

dirndl
üst kısmı dar etek kısmı geniş elbise

dirt
kir, pislik, çamur, toz, toprak

dirt cheap
kelepir, sudan ucuz

dirt repellent
kir itici, kirlenmez

dirty
pis, kirli, terbiyesiz, pis, çirkin, iğrenç, (hava) bozuk, fırtınalı, adi, alçakça, pis, kirlenmek, kirletmek

dirty deal
kötü muamele

dirty dog
sütü bozuk

dirty money
kara para

dirty trick
adilik,pislik,kalleşlik,badalak

dis-
(önek) zıt oluş, aksi

disability
sakatlık, yetersizlik

disability pension
sakatlık maaşı, maluliyet maaşı

disable
sakatlamak, mahrum etmek

disabled
(the ile) sakatlar

disabled soldier
malul gazi

disablement
sakatlık, yetkisizlik

disabuse
doğru yolu göstermek, hatadan kurtarmak

disaccharide
disakkarit

disaccord
anlaşmazlık, ahenksizlik, aynı fikirde olmak, uzlaşmamak, uyuşmamak

disaccustom
bir alışkanlıktan vaz geçirmek

disacidify
asidini gidermek

disadvantage
dezavantaj, zarar, kayıp

disadvantageous
dezavantajlı, elverişsiz, zararlı

disaffected
yabancılaşmış, hoşnutsuz, soğumuş

disaffirm
aksini iddia etmek, reddetmek, bozmak

disafforest
ormanları tahrip etmek, ormansız bırakmak

disagree
(with ile) aynı düşüncede olmamak, yaramamak, dokunmak

disagree with
yaramamak, dokunmak (yiyecek)

disagreeable
hoşa gitmeyen, nahoş, tatsız, rahatsız edici, huysuz, aksi

disagreement
anlaşmazlık, uyuşmazlık

disallow
reddetmek, kabul etmemek, karşı çıkmak

disallowance
ret, inkâr

disappear
gözden kaybolmak, ortadan kalkmak, yok olmak

disappearance
kayboluş, kaybolma, gözden kayboluş

disappoint
hayal kırıklığına uğratmak

disappointed
düş kırıklığına uğramış, üzgün

disappointing
düş kırıklığına uğratıcı

disappointment
düş kırıklığı, düş kırıklığına uğratan şey/kimse

disapprobation
beğenmeme, kınama, uygun görmeyiş, tenkit

disapproval
uygun görmeme onaylamama, hoşnutsuzluk

disapprove
(of ile) uygun görmemek, onamamak, tasvip etmemek

disapprove of
beğenmemek, uygun görmemek, kabul etmemek

disarm
silahsızlandırmak, silahını almak, (ülke) silahsızlanmak, yatıştırmak, yumuşatmak

disarmament
silahsızlanma

disarming
dost kazandırıcı

disarrange
bozmak, dağıtmak, karıştırmak

disarrangement
düzensizlik, dağınıklık, karışıklık

disarray
düzensizlik, karışıklık

disassemble
sökmek, demonte etmek

disassociate
bkz.dissociate

disaster
felaket, yıkım, talihsizlik

disaster area
afet bölgesi

disastrous
felaket getiren, feci

disavow
inkâr etmek,danmak,reddetmek,tanımamak

disavowal
tekzip

disband
terhis etmek, dağıtmak, dağılmak

disbar
barodan ihraç etmek

disbarment
barodan ihraç, barodan kovma

disbelief
inançsızlık, güvensizlik, inanmazlık, kuşku

disbelieve
inanmamak

disbeliever
imansız kimse, inanmayan kimse

disburden
yükünü hafifletmek

disburse
para harcamak, ödemek, tediye etmek, israf etmek

disbursement
masraf, sarf, ödeme, tediye, harcama

disbursing
tediye

disc
yuvarlak yüzey, yuvarlak şey, disk, plak, disk

disc jockey
diskcokey, plak sunucu

discard
atmak, ıskartaya çıkarmak, başından atmak

discern
(güçlükle) görmek, farketmek, ayırdetmek, seçmek

discernible
fark edilebilir, görülebilir, sezilebilir

discerning
zeki, anlayışlı, sezişi güçlü

discernment
görüş, seziş, idrak, kavrama, muhakeme

discharge
(yük) yerine getirmek, yapmak, boşaltmak, tahliye etmek, (borç) ödemek, (yarak/ok/vb.) ateşlemek, atmak, (gaz/sıvı/vb.) akıtmak, çıkarmak, göndermek, akmak, çıkmak, yerine getirme, yapma, boşaltma, tahliye, terhis, ateş etme, atma, akma, çıkma, akıtma, çıkarma

discharge from employment
işten çıkarmak

discharge hormones
hormon salgılamak

discharge pipe
boşaltma borusu

discharge port
boşaltma limanı

discharging berth
boşaltma limanı

disciple
mürit,şakirt,havari

discipleship
müritlik, öğrencilik

disciplinarian
disiplinci, disiplin kuran kimse

disciplinary
eğitime ait, pedagojik, disiplinle ilgili

disciplinary action
disiplin suçu

disciplinary board
disiplin kurulu

disciplinary committee
disiplin komitesi

disciplinary punishment
disiplin cezası

discipline
disiplin, ceza, bilgi dalı, kontrol altında tutmak, eğitmek, disipline etmek, cezalandırmak

disclaim
yadsımak,yoksamak,danmak,kabul etmemek

disclaimer
vazgeçme, feragat, reddetme

disclose
bildirmek, söylemek, açığa vurmak, ifşa etmek

disclosure
açıklama, ifşaat

disco
disko

discography
plak koleksiyonu

discoid
disk şeklinde

discolour
rengini değiştirmek, bozmak, rengi değişmek, bozulmak

discolouration
rengini değiştirme, rengi değişme, solma

discoloured
rengi bozulmuş, solmuş

discomfit
şaşırtmak, bozmak, yenmek, mağlup etmek, bozmak

discomfiture
bozgun, hezimet

discomfort
rahatsızlık,narahatlık,rahatsızlık veren şey,dert,sıkıntı

discommode
rahatsız etmek, taciz etmek, zahmet vermek

discompose
düzenini bozmak, karıştırmak, şaşırtmak

discomposure
rahatsızlık, kaygı, telaş, telaş

disconcert
huzurunu kaçırmak, telaşlandırmak

disconcerted
telaşlı, canı sıkılmış

disconcerting
telaşlı, kaygılı, sıkıcı

disconnect
bağlantısını kesmek, ayırmak

disconnected
karışık, iyi planlanmamış, kopuk, dağınık

disconnecting
ayıran, çözen

disconnection
bağlantının kesilmesi, birbirinden ayrılma

disconsolate
çok üzüntülü, kederli, yıkılmış

discontent
hoşnutsuzluk

discontinuance
ara, fasıla, sona erdirme, vazgeçme, kesilme

discontinuance of business
işi tatil etme

discontinuation
ara, fasıla, sona erme, vazgeçme, aralık

discontinue
devam etmemek, bırakmak, durdurmak, kesmek, durmak, bitmek

discontinuity
süreksizlik, kesiklilik, devamsızlık

discontinuous
kesintili, süreksiz, devamsız, aralıklı

discord
düşünce ayrılığı, uyuşmazlık, anlaşmazlık, ihtilaf, uyumsuzluk, ahenksizlik

discordance
diskordans, uyumsuzluk, ahenksizlik

discordant
anlaşmayan, uyuşmayan, karşı, muhalif, uyumsuz, düzensiz, ahenksiz, kulak tırmalayıcı

discotheque
diskotek, disko

discount
indirim, (senet/bono) kırmak, kırdırmak, tamamen inanmamak

discount house
daha ucuza mal satılan mağaza

discount limit
ıskonto limiti

discountable
ıskonto edilebilir

discountenance
tasvip etmemek, cesaretini kırmak, onaylamamak

discounter
senet kıran kimse

discounting
ıskonto etme, senet kırma

discourage
cesaretini kırmak, gözünü korkutmak, yıldırmak, vazgeçirmek, caydırmak, önlemek, engellemek

discouragement
cesaretsizlik, hevesin kırılması, vazgeçme

discouraging
hayal kırıklığına uğratan, cesaret kırıcı

discourse
söylev, vaız

discourse analysis
söylem çözümlemesi

discourteous
kaba saygısız

discourtesy
kabalık, saygısızlık

discover
keşfetmek, bulmak, bulmak, ortaya çıkarmak, keşfetmek, farkına varmak, anlamak

discoverer
kâşif

discovery
keşif, buluş

discredit
gözden düşürmek, inanmamak, kuşkuyla bakmak, gözden düşme, saygınlığını yitirme, yüz karası, leke, inanmama, şüphe

discreditable
utanç verici, ayıp

discredited
itibardan düşmüş, güvenilmez, itimat edilmez

discreet
sağduyulu, saygılı, sakınımlı, dikkatli ve nazik

discreetness
tedbir

discrepancy
fark, ayrılık, uyumsuzluk, çelişki

discrepant
farklı

discrete
ayrı, farklı, göze çarpan, ayrılmış

discretion
sağduyu, takt, denlilik

discretionary
isteğe bağlı, ihtiyari

discretionary clause
isteğe bağlı koşul

discretionary spending
ihtiyari masraf

discriminant
diskriminant

discriminate
(between ile) ayırmak, farkı görmek, (against ile) fark gözetmek, ayrım yapmak

discriminating
ayırt eden, fark gözeten, fark eden, ayıran, ehil

discrimination
(against ile) ayrım, fark gözetme, ince farkları görebilme yeteneği

discriminative
ayrım yapan, fark gözeten, ayrımcı

discriminative function
ayrımcılık işlevi

discriminative power
ayrımcılık gücü

discriminator
diskriminatör, ayıklayıcı

discriminatory
ayırımcı, fark gözeten

discursive
daldan dala atlayan, düzensiz

discus
disk

discuss
ele almak, tartışmak, görüşmek

discussion
tartışma, görüşme

discussion group
görüşme heyeti

disdain
küçük görme, tepeden bakma, hor görme, saygısızlık, küçük görmek, hor görmek, tepeden bakmak, tenezzül etmemek

disdainful
kibirli, tepeden bakan, mağrur, küçümseyen

disease
hastalık

disease insurance
hastalık sigortası

diseased
hastalıklı

diseconomy
eksi ekonomi, yetersiz ekonomik büyüme

disembark
(gemiden) karaya çıkmak, karaya çıkarmak

disembarkation
karaya çıkma, tahliye, karaya çıkarma

disembarrass
rahatlatmak

disembarrassment
güç bir durumdan kurtarma, rahatlatma

disembodied
gövdeden ayrılmış, bedenden kurtulmuş, (ses/vb.) nerden geldiği bilinmeyen, sahipsiz

disembody
gövdeden ayırmak, cisimden tecrit etmek

disembogue
akıtmak, suyunu denize dökmek, denize dökülmek

disembowel
bağırsaklarını çıkarmak, karın deşmek

disenchant
büyüsünü bozmak, gözünü açmak, sihrini gidermek

disenchanted
(neyinse değerine olan) inancını yitirmiş

disencumber
ipotekten kurtarmak, ipoteği kaldırmak

disengage
ayırmak, gevşetmek, kurtarmak, ayrılmak, gevşemek, kurtulmak, (savaşı) bırakmak, ayrılmak, çıkmak, çıkarmak

disengaged
serbest, boş

disengagement
ilgiyi kesme, salıverme, bırakma

disengaging gear
avara dişlisi

disentangle
(düğüm/vb.) çözmek, çözülmek, ayırdetmek

disenthrall
azat etmek

disentitle
yetkisini elinden almak

disentrance
büyüden kurtarmak

disequilibrium
dengesizlik

disestablish
kadrodan çıkarmak

disesteem
itibar etmemek

disfavour
hoşnutsuzluk, beğenmeme, hoşlanmama, hoşlanılmama, hoşa gitmeme, beğenilmeme

disfigure
güzelliğini bozmak, şeklini bozmak, biçimsizleştirmek

disfigurement
şekilsizlik, çirkinlik, çirkinleştirme

disfranchise
oy verme hakkından mahrum etmek

disgorge
kusmak, boşaltmak

disgrace
küçük düşürmek,itibarını zedelemek,gözden düşürmek,rezil etmek,biabır etmek,gözden düşürücü şey,yüzkarası,kara leke,gözden düşme

disgraceful
utanç verici, çok ayıp, yüz kızartıcı

disgruntle
üzmek, canını sıkmak

disgruntled
(at/with ile) üzgün, canı sıkılmış, düş kırıklığına uğramış, bozulmuş

disguise
görünüşünü/kılığını değiştirmek,saklamak,gizlemek,yaşırmak,sahte kılık,kılık,maske,numara

disguised
gizlenmiş, maskelenmiş

disguised unemployment
gizli işsizlik

disgust
iğrenme, tiksinme, tiksinti, tiksindirmek, iğrendirmek

disgusting
iğrenç

dish
tabak, yemek

dish antenna
çanak anten

dish out
dağıtmak, vermek

dish rack
tabak rafı

dish towel
tabak kurulama bezi

dish up
yemek servisi yapmak, hazırlamak, sunmak, oymak

disharmonious
uyumsuz, ahenksiz

disharmony
uyumsuzluk, ahenksizlik, düzensizlik

dishcloth
bulaşık bezi, tabak bezi

dishearten
cesaretini kırmak, umutsuzluğa düşürmek

dished
çukur, çökük

dishes
tabak çanak, bulaşık

dishevel
darmadağınık etmek (saç/giyim)

dishevelled
(saç/giysi) dağınık, düzensiz

dishoard
stok mallarını piyasaya sürmek

dishonest
namussuz, sahtekâr

dishonesty
namussuzluk, şerefsizlik, sahtekârlık

dishonour
namusuna leke sürmek,biabır etmek,onursuzluk,şerefsizlik,leke

dishonourable
haysiyetsiz, şerefsiz, namussuz

dishonoured
ödenmemiş, itibar edilmemiş, kabul edilmemiş

dishonoured check
ödenmemiş çek, karşılıksız çek

dishonoured note
ödenmemiş senet

dishwasher
bulaşıkçı, bulaşık makinesi

dishwater
bulaşık suyu

dishy
seksi

disillusion
gözünü açmak, yanlış bir düşünceden kurtarmak

disillusioned
(at/about/with ile) üzgün, kırgın, kırık, hayal kırıklığına uğramış, bozulmuş

disillusionment
hayal kırıklığı, gözü açılma

disincentive
engelleyici, önleyici, engelleyici, önleyici

disinclination
gönülsüzlük, isteksizlik

disincline
soğutmak, caydırmak

disinclined
isteksiz

disinfect
dezenfekte etmek, arınıklaştırmak

disinfectant
dezenfektan, arınıklaştıran

disinfection
dezenfeksiyon, dezenfekte etme, ilaçlama

disinfector
temizleyici, mikrop öldürücü

disingenuous
samimi olmayan, ikiyüzlü, samimi olmayan

disinherit
mirastan mahrum etmek

disinheritance
mirastan yoksunluk, mirastan mahrum olma

disintegrate
parçalamak, dağıtmak, ufalamak, parçalanmak, dağılmak, ufalanmak

disintegration
dezentegrasyon, parçalanma, dağılma, ufalanma

disintegrator
parçalama makinesi, öğütme makinesi

disinter
toprağı kazıp çıkarmak, eşmek, açığa çıkarmak

disinterested
kişisel duygularla etkilenmeyen, yansız, önyargısız, ilgisiz, umursamaz

disinterestedness
tarafsızlık, yansızlık

disinterment
mezar kazma, eşme

disinvest
stokları eritmek

disinvestment
stok azalması

disjoin
ayırmak

disjoint
parçalarına ayırmak

disjointed
(konuşma/yazı/vb.) bağlantısız, kopuk

disjunction
ayrılma

disjunctive
ayıran, bölen

disk
bkz.disc

disk brake
diskli eğleç

disk drive
disk sürücü

disk scanner
disk tarayıcı

diskette
disket

dislike
sevmemek, hoşlanmamak, sevmeme, hoşlanmama, hoşlanmayış, birisinin sevmediği şey/kimse

dislocate
(süyek) yerinden çıkarmak, altüst etmek

dislocate one's arm
kolunu çıkarmak

dislocation
yerinden oynatma, yer değiştirme, çıkık

dislodge
yerinden çıkartmak

disloyal
vefasız

disloyalty
vefasızlık

dismal
kasvetli, üzücü, iç karartıcı

dismantle
sökmek, parçalarına ayırmak

dismantlement
çıkarma, sökme, parçalarını ayırma

dismay
dehşete düşürmek, korkutmak, yıldırmak, korku, dehşet, yılgı, ümitsizlik

dismember
parçalamak, bölmek

dismemberment
parçalanma

dismiss
(işten) çıkarmak, yol vermek, kovmak, gitmesine izin vermek, göndermek, bırakmak, kafasından çıkarmak, düşünmemek

dismiss an action
bir davayı reddetmek

dismissal
çıkarma, kovma, bırakma, gönderme, kafasından çıkarma, düşünmeme

dismissal of an action
bir davayı reddetme

dismissal wage
işten çıkarma tazminatı

dismissible
işten çıkarılabilir, reddedilebilir

dismount
(at/bisiklet/vb.den) inmek

dismutation
dismutasyon, tersdeğişim

disobedience
söz dinlemezlik, itaatsizlik

disobedient
söz dinlemez, itaatsiz

disobey
söz dinlememek, itaat etmemek, itaatsizlik etmek, (kural/yasa/vb.) çiğnemek, uymamak

disoblige
hatırını kırmak, yardımı reddetmek

disobliging
hatır kırıcı, nezaketsiz, ters, aksi

disorder
karışıklık, düzensizlik, kargaşa, patırtı, hastalık, rahatsızlık, karıştırmak, bozmak

disordered
düzensiz, karışık, bozuk

disorderly
dağınık, düzensiz, azgın, vahşi, kanunsuz

disorganization
düzensizlik, karışıklık

disorganize
altüst etmek

disorganized
düzensiz, karışık

disorient
şaşırtmak, zihnini karıştırmak

disorientate
yönünü şaşırtmak

disown
tanımamak, sahip olduğunu reddetmek, kabul etmemek, inkâr etmek

disparage
hor görmek, küçümsemek

disparagement
kötüleme, yerme, aşağılama

disparaging
aşağılayıcı, hor gören

disparate
tamamen farklı, kıyaslanabilemez

disparity
eşitsizlik, fark

disparity in age
yaş farkı

dispassionate
yansız, tarafsız, serinkanlı, sakin

dispassionateness
serinkanlılık

dispatch
göndermek, yollamak, bitirivermek, halletmek, öldürmek, yollama, gönderme, mesaj, rapor, hız, acele

dispatch box
evrak çantası

dispatch case
evrak çantası

dispatch note
irsaliye

dispatch rider
posta

dispatcher
sevk eden, sevk memuru, dispeçer, hareket memuru

dispel
dağıtmak, defetmek, yok etmek, gidermek

dispensable
gereksiz, vazgeçilebilir

dispensary
dispanser, bakımevi

dispensation
genel kuralın dışına çıkabilme izni, özel izin, dağıtma, verme, takdiri ilâhi

dispense
dağıtmak, vermek, (ilaç/reçete/vb.) hazırlamak

dispense with
-siz idare etmek, -i gereksiz kılmak

dispenser
dağıtıcı

dispersal
dağılma, dağıtma, dağıtılma

disperse
dağılmak, yayılmak, yaymak, dağıtmak

dispersed
dağınık

dispersedly
dağınık olarak

dispersion
dağıtma, dağılma, dağılım, dağıtılma, yayılma

dispersion medium
dağıtım aracı

dispersive
dağıtıcı, ayırıcı

dispersivity
dispersivite, ayrılganlık

dispirit
cesaretini/umudunu kırmak

dispirited
keyifsiz

displace
yerinden çıkarmak, -in yerine geçmek, ülkesinden çıkarmak, sürmek

displacement
yerinden çıkarma, yerdeğişim, deplasman, kaydırım

display
göstermek, sergilemek, gösterme, sergileme, gösteri, sergi

display case
vitrin

display tube
resim tüpü, resim lambası

display unit
gösterim birimi, gösterici

displease
sinirlendirmek, canını sıkmak, kızdırmak, gücendirmek

displeased
dargın, kırgın, gücenmiş

displeasing
nahoş, can sıkıcı, kızdıran

displeasure
hoşnutsuzluk, beğenmeme

disponibility
kullanılabilirlik

disponible
istenildiği gibi kullanılabilen

disport
eğlenmek

disposable
kullandıktan sonra atılan

disposable funds
emre hazır fon, kullanılabilir para

disposable goods
atılabilir mallar

disposable income
harcanabilir gelir

disposal
elden çıkarma, düzenleme, idare, kontrol, yönetim, kullanım

disposal value
satış değeri, elden çıkarma değeri

dispose
(of ile) kurtulmak, başından atmak, alt etmek, düzenlemek, yerleştirmek, dizmek, isteklendirmek, hazırlamak, heveslendirmek

dispose of
yemek, içmek, tüketmek, satmak, vermek

dispose of by will
mirasla bırakmak

disposed
hevesli, niyetli, istekli

disposing
elden çıkarma

disposition
mizaç, karakter, doğa, yapı, düzenleme, eğilim, istek, isteklilik

disposition by testament
vasiyetle mal bırakma

disposition of funds
fon kullanımı

dispossess
(malını) elinden almak

dispossession
mal ve mülke el konulması

dispraise
kötüleme, ayıplama, hafifseme, kötülemek, ayıplamak

disproof
aksini ispatlama, çürütme

disproportion
oransızlık

disproportionate
oransız, çok fazla ya da çok az

disprove
yanlış olduğunu kanıtlamak, çürütmek

disputable
tartışılabilir, kuşkulu, su götürür

disputant
münakaşacı kimse

disputation
tartışma

disputatious
tartışmacı

dispute
tartışmak,çekişmek,hüccet etmek,kavga etmek,karşı çıkmak,itiraz etmek,kabul etmemek,tartışma,çekişme,kavga,anlaşmazlık,uyuşmazlık

disqualification
ehliyetini elinden alma, yetkisizlik

disqualify
diskalifiye etmek

disquiet
telaşlandırmak, kaygılandırmak, huzurunu kaçırmak

disquieting
merak verici, rahatsız edici

disquietude
rahatsızlık, huzursuzluk

disquisition
bilimsel inceleme, tez, araştırma, tetkik

disregard
aldırmamak, önemsememek, saymamak, umursamamak, aldırmazlık, önemsememe, ilgisizlik, ihmal, savsaklama

disrelish
hoşlanmama, beğenmeme, tiksinme

disremember
hatırlayamamak

disrepair
bakımsızlık, tamire ihtiyaç

disreputable
adı çıkmış, kötü ünlü

disrepute
kötü ün

disrespect
saygısızlık, kabalık

disrespectful
saygısız, kaba

disrobe
elbisesini çıkarmak, soymak, soyunmak

disroot
kökünden sökmek

disrupt
dağıtmak, bozmak, bölmek

disruption
kesilme, bozulma

disruptive
bozucu, yıkıcı

dissatisfaction
doyumsuzluk, hoşnutsuzluk

dissatisfactory
uygun olmayan, tatmin etmeyen

dissatisfy
doyuramamak, memnun edememek

dissaving
tasarrufların harcanması

dissect
incelemek üzere kesip ayırmak, dikkatle incelemek

dissecting
tahlil

dissection
teşrih, tahlil

dissector
görüntü tarayıcı

disseise
mal ve mülküne el koymak, gasp etmek

disseisin
malını mülkünü elinden alma, gasp

dissemble
saklamak, gizlemek, görmezlikten gelmek

disseminate
(düşünce/haber/vb.) yaymak, saçmak

dissemination
saçma, yayma, sirayet

dissension
anlaşmazlık, uyuşmazlık, kavga

dissent
aynı görüşte olmamak, görüş ayrılığı, uyuşmazlık, anlaşmazlık

dissenter
muhalif

dissertation
bilimsel inceleme, tez, deneme, söylev

disserve
bir kimseye kötülük etmek

disservice
zararlı davranış, kötülük

dissever
tamamen ayırmak, kesip ayırmak

dissidence
görüş ayrılığı, muhalefet, anlaşmazlık

dissident
muhalif

dissimilar
benzemez, ayrı, farklı

dissimilarity
farklılık,benzemezlik,tefavüt

dissimilation
ayrılım, benzeşmezlik

dissimulate
duygularını gizlemek, yalandan göstermek

dissimulation
gizleme, saklama, ikiyüzlülük

dissipate
dağıtmak, yok etmek, gidermek, dağılmak, yok olmak, çarçur etmek, aptalca harcamak

dissipated
sefih, maceracı

dissipation
dağıtma, yayma, dağılma, yayılma

dissipation of energy
enerji kaybı, erke yitimi

dissociate
ayırmak, ayrı tutmak

dissociated
çözüşük

dissociated ammonia
çözüşük amonyak

dissociation
ayırma, ayrılma, çözüşüm, çözüşme

dissociation constant
bozunma sabitesi, çözüşüm katsayısı

dissociation rate
çözüşüm hızı, disosasyon hızı

dissolubility
erirlik, çözülebilirlik, ayrılabilirlik

dissoluble
erir, eriyebilir, çözülür, fesholunabilir

dissolute
ahlaksız, kötü, rezil

dissoluteness
ahlaksızlık, çapkınlık, uçarılık

dissolution
sona erme, bozma, bozulma

dissolution of company
şirketin dağılması

dissolve
erimek, eritmek, feshetmek, dağıtmak, feshedilmek, dağılmak, özünü kaybetmek, kaptırmak, özünü tutamamak, kapılmak

dissolvent
eritici, çözücü, eritici madde, eritici

dissolving
eritici, erime, eritme

dissolving power
eritme gücü

dissonance
uyumsuzluk, ahenksizlik

dissonant
akortsuz, ahenksiz, uyumsuz

dissuade
caydırmak, vazgeçirmek

dissuasion
caydırma, vazgeçirme

dissymmetrical
simetrik olmayan, bakışımsız

dissymmetry
asimetri, bakışımsızlık, simetrik olmayış

distaff
öreke, kadın işi

distaff side
eksik etek, kadın kısmı

distal
merkezdenuzak

distance
mesafe, uzaklık, soğukluk, mesafe

distance freight
mesafe navlunu

distance mark
uzaklık işareti

distance relay
aralık rölesi

distant
uzak, alıs, uzakta, (akraba) uzaktan, uzak, alıs, soğuk, ilgisiz, mesafeli, hafif, belirsiz

distant relative
uzak akraba

distantly
uzaktan, soğuk bir tavırla

distaste
sevmeme, hoşlanmama, nefret

distasteful
tatsız, nahoş

distemper
huysuzluk, hasta etmek, keyfini kaçırmak

distend
şişmek, şişirmek

distensible
şişirilebilir, gerilebilir

distension
şişme, gerilme, germe

distich
beyit, iki mısra

distil
imbikten çekmek, damıtmak, (konu/vb.) özünü çıkarmak, özünü almak

distill
bkz.distil

distillate
imbikten çekilmiş sıvı

distillation
damıtma, damıtık madde

distillation apparatus
damıtma aygıtı

distillation column
damıtma kolonu

distillation flask
damıtma balonu

distilled
damıtık

distilled water
damıtık su

distiller
damıtıcı, imbik, imbikten çekici

distillery
içki yapan fabrika

distilling flask
damıtma balonu, damıtma toparı

distinct
farklı, ayrı, açık, belirgin

distinction
fark,tefavüt,ayırım,ayrı tutma,ayrı olma,ayrım,üstünlük,ün,şan,saygınlık,nişan,şeref,ödül

distinctive
diğerlerinden ayrı, ayıran, özel

distinctive feature
ayırıcı özellik

distinctive property
ayırt edici özellik

distinctiveness
ayırt edici özellik

distinctly
açıkça, şüphesiz

distinctness
açıklık, fark

distingue
üstün, kibar, nazik

distinguish
ayırt etmek, ayırmak, farkı görmek, tanımak, seçmek, görmek, ayırmak, ayrı kılmak, (özünü) göstermek, sivrilmek

distinguishable
ayırt edilebilir, görülebilir, seçilir

distinguished
seçkin, ünlü

distort
eğri büğrü etmek, biçimini bozmak, çarpıtmak, saptırmak, değiştirmek

distorted
bozulmuş

distorting lens
bozucu mercek

distortion
çarpıklık, bükülme, bozulma, distorsiyon, tahrif

distortion factor
distorsiyon katsayısı

distract
(dikkatini) başka yöne çevirmek, dağıtmak, (işinden) alıkoymak, meşgul etmek

distracted
kafası karışmış, telaşlı

distraction
dikkat dağıtıcı şey, dikkatini dağıtma, eğlence, vakit geçirecek şey

distrain
haczetmek, el koymak, zapt etmek, haciz koymak

distrainee
eşyalarına haciz konan kişi

distrainor
haczeden kişi, rehin alan

distraint
haciz

distraught
aklı başından gitmiş, çılgına dönmüş

distress
acı, ıstırap, üzüntü, sıkıntı, tehlike, üzmek, acı çektirmek, ıstırap vermek

distress call
imdat çağrısı

distress freight
zaruret navlunu

distress frequency
imdat frekansı

distress oneself
(öz) canını sıkmak

distress selling
ihtiyaçtan satma

distress signal
imdat sinyali

distress wave
alarm dalgası

distressed
üzgün, kederli, şanssız, talihsiz, yoksul

distressed area
yoğun işsizlik bölgesi

distressing
acı veren, üzücü, ıstırap verici

distributable
dağıtılabilir

distributable income
dağıtılabilir gelir

distributable profit
dağıtılabilir kâr

distribute
dağıtmak, vermek, sınıflamak, türkümlere ayırmak, pay etmek, bölüştürmek, yaymak, saçmak

distributed capacitance
bölünmüş kapasite, dağılmış kapasite

distributed load
dağılmış yük, dağınık yük

distributed network
dağılmış devre

distributed profit
dağıtılmış kâr

distributed winding
dağınık sargı

distributing amplifier
dağıtım amplifikatörü

distributing box
dağıtım kutusu

distributing cable
dağıtım kablosu

distributing centre
dağıtım merkezi

distributing shaft
tevzi mili, dağıtım mili

distribution
dağıtma, dağıtım, yayılma, yaygın olma

distribution board
tevzi kestesi, dağıtım kestesi

distribution box
tevzi kutusu, dağıtım kutusu

distribution cable
dağıtım kablosu

distribution coefficient
dağıtım katsayısı

distribution costs
dağıtım masrafları

distribution curve
dağılım eğrisi

distribution expense
dağıtım masrafı

distribution law
dağılım kanunu, dağılım yasası

distribution network
dağıtım şebekesi

distribution of earnings
kâr dağıtımı

distribution of losses
zararın dağıtımı

distribution of population
nüfus dağılımı

distribution office
dağıtım bürosu

distribution panel
dağıtım kestesi

distribution shaft
dağıtım dingili

distributional
dağılım ile ilgili, dağılımsal

distributional analysis
dağılımsal çözümleme

distributional linguistics
dağılımsal dilbilim

distributionalism
dağılımcılık

distributionalist
dağılımcı

distributive
yayan, dağıtan, üleştiren, taksim eden

distributive adjectives
üleştirme sıfatları

distributive cost
dağıtım maliyeti

distributive justice
adalet dağıtımı

distributive numeral adjective
üleştirme sayı sıfatı

distributive point
dağıtım çekidi

distributive pronouns
üleştirme zamirleri

distributive share
miras payı

distributive trade
dağıtım işi

distributor
dağıtıcı, dağıtımcı, distribütör, dağıtaç

distributor advance
distribütör avansı

distributor arm
distribütör kolu

distributor cap
distribütör kapağı, distribütör başlığı

distributor disk
distribütör diski

distributor head
distribütör başı

distributor housing
distribütör kutusu

distributor shaft
distribütör mili

distributorship
dağıtıcılık, distribütörlük

district
bölge

district attorney
bölge başsavcısı

district bank
bölgesel banka

district council
belediye meclisi

district court
yerel mahkeme

district exchange
bölge alısün santralı

district judge
bölge hâkimi

district manager
bölge müdürü

district office
bölge müdürlüğü

distrust
güvenmemek, itimat etmemek, güvenmeme, itimatsızlık

distrustful
şüpheci, vesveseli, kuşkulu, güvensiz

disturb
rahatsız etmek, üzmek, kaygılandırmak, bozmak, karıştırmak

disturb the peace
asayişi bozmak

disturb traffic
trafiği karıştırmak

disturbance
rahatsız etme,rahatsızlık,narahatlık,karışıklık,huzursuzluk

disturbance of possession
başkasının malına tecavüz

disturbance of the peace
asayişin bozulması

disturbed
rahatsız, huzursuz

disturbing
rahatsızlık veren, huzur bozucu

disturbing current
parazit akımı

disturbing source
parazit kaynağı

disulfide
disülfür

disulphate
bisulfat

disulphide
disülfür

disulphuric
disülfürik

disunion
ayrılma, bölünme, anlaşmazlık, uyuşmazlık

disunite
ayırmak, ayrılmak, aralarını bozmak

disunity
ayrılık, kopukluk, ahenksizlik, ihtilaf

disuse
kullanılmayış, geçersizlik

disused
eski, vaktini doldurmuş

disutility
olumsuz fayda, faydasız oluş

disyllable
iki heceli kelime

ditch
hendek, başından atmak, bırakmak

ditcher
hendek açma makinesi

dither
telaşa kapılmak, kararsızlık ve heyecana kapılmak, telaş, kararsızlık

dithyramb
ditiramp

dittany
geyikotu, girit otu

dittany of Crete
kurt helvası

ditto
aynı şey, denden (işareti)

ditto marks
denden (ö)

ditto!
Kabul!

ditty
kısa ve basit şarkı

ditty bag
gemicilerin ufak torbası, dikiş kutusu

Diuca Speculifera
buzulkuşu

diuretic
idrar getiren, idrar getiren ilaç

diurnal
gündüze ait, gündüz olan, bir günlük, günlük

diva
primadonna

divagate
başıboş dolaşmak, konu dışına çıkmak

divagation
başıboş dolaşma, konu dışına çıkma

divalent
iki değerli, iki değerlikli

divan
divan, sedir

divaricate
dallanmak, çatallanmak

dive
(suya) balıklama atlamak,dalmak,cummak,(aşağı doğru) hızla hareket etmek,elini daldırmak,balıklama atlayış,dalış,batakhane

dive bomber
bombardıman uçağı

diver
dalgıç

diverge
(yol/görüş/vb.den) ayrılmak, uzaklaşmak

divergence
ayrılma, uzaklaşma, ıraksama

divergence angle
ayrılma açısı

divergency
ayrılma, uzaklaşma, fark

divergent
çeşitli, ıraksak, muhtelif, birbirine karşı

divergent lens
ıraksak mercek

divergent product
aykırı ürün

divergent series
ıraksak dizi

diverse
çeşitli, farklı, değişik

diversely
çeşitli olarak

diversification
çeşitlendirme, değişiklik, çeşitlilik

diversified
farklı, değişik, rizikoları dağıtılmış

diversify
çeşitlendirmek

diversion
yönünü değiştirme, çevirme, saptırma, sapma, eğlence, oyalayıcı şey, dikkati başka yöne çeken şey

diversity
değişim,farklılık,tefavüt,fark,farklı olma

divert
başka yöne çevirmek, saptırmak, oyalamak, eğlendirmek, -in dikkatini başka yöne çekmek, dikkatini dağıtmak

diverticulum
divertikül

divest
(of ile) yoksun bırakmak

divestiture
soyma, soyulma, mahrum etme, mahrum edilme

divestment
yoksun bırakma, soyma, soyulma, mahrum etme

divide
bölmek, ayırmak, ayrılmak, bölmek, bölünmek

divided highway
geliş gidiş yönleri ayrı otoyol

divided policy
bölünmüş poliçe

dividend
pay, hisse, kâr hissesi, bölünen

dividend account
temettü hesabı

dividend book
temettü defteri

dividend check
temettü çeki

dividend control
temettü kontrolü

dividend coupon
temettü kuponu, kâr kuponu

dividend cover
temettü karşılığı

dividend declaration
kâr payı ilanı

dividend distribution
kâr payı dağıtımı

dividend equalization reserve
temettü fonu

dividend in arrears
birikmiş temettü

dividend in kind
ayni temettü

dividend limitation
temettü sınırlaması

dividend off
kâr paysız, temettüsüz

dividend on
kâr payı dahil

dividend payable
vadesi gelen temettü, ödenecek temettü

dividend paying company
temettü dağıtan şirket

dividend payment date
temettü dağıtım tarihi

dividend payout ratio
temettü ödeme oranı

dividend price ratio
temettü fiyat oranı

dividend rate
temettü oranı

dividend right certificate
intifa senedi

dividend share
kazanç payı

dividend warrant
temettü ödeme emri, temettü kuponu

dividend yield
temettü verimi, temettü getirisi

divider
bölücü, bölen, pergel

dividers
pergel

dividing
bölen, ayıran, bölme

dividing network
bölücü devre

dividual
bölünmüş, bölünebilir, ayrı, ayrılabilen

divination
sezme, kehanet, fal, keşif

divine
mukaddes, tanrısal, ilahi, ulu, süper, çok iyi, gelecek ya da bilinmeyenden haber vermek, kehanette bulunmak, (toprağın altında su/maden/vb.) bulmak

divine service
ibadet

diviner
kâhin, sihirbaz, falcı

diving
dalma, dalış, suya dalma, tramplenden atlama

diving altitude
dalış yüksekliği

diving angle
dalış açısı

diving attack
pike hücum

diving bell
dalma çanı, dalgıç hücresi

diving board
tramplen

diving duck
ördek türü

diving helmet
dalgıç başlığı

diving speed
dalış hızı

diving suit
dalgıç elbisesi

diving velocity
dalış hızı

divinity
tanrısallık, ilahiyat, tanrıbilim, tanrı, tanrıça

divisibility
bölünebilme

divisible
bölünebilir

divisible credit
bölünebilir kredi

division
paylaştırma, pay etme, bölme, kısım, bölüm şey, fikir ayrılığı, uzlaşmazlık, bölme, bölünme, tümen

division of labour
işbölümü

division of loss
zararın bölünmesi

division of stock
hisse senedinin bölünmesi

division of the profit
kâr taksimi

division president
bölüm başkanı

division sign
bölme işareti

divisional
bölmeyle ilgili

divisional bond
demiryolu tahvili

divisional coin
bozuk para

divisional coins
ufak para

divisive
bölücü, ayırıcı, ara bozucu, ihtilaf çıkaran

divisor
bölen

divorc‚
dul erkek

divorc‚e
dul kadın

divorce
boşanma, boşanmak, boşamak, ayırmak, dul erkek

divorce case
boşanma davası

divorce decree
boşanma kararı

divorce suit
boşanma davası

divorceé
boşanmış kimse, dul kimse, dul kadın

divot
çimen, çim

divulgation
açığa vurma

divulge
açığa vurmak

divulgence
ifşa etme

divvy up
paylaşmak

dizzily
aptalca

dizziness
baş dönmesi, sersemlik, göz kararması

dizzy
başı dönen, baş döndürücü, aptal, başını döndürmek

dizzy spell
ani baş dönmesi

do
büyük toplantı, parti, yapmak, etmek, başarmak, yetmek, yetişmek

do a bargain
pazarlık etmek

do a bunk
tüymek, sıvışmak, kaçmak

do a double take
gözlerine inanamamak

do a roaring trade
büyük kâr sağlamak

do a service
hizmet etmek

do away with
son vermek, bitirmek, kaldırmak, öldürmek

do battle
uğraşmak, mücadele etmek

do business
iş yapmak

do business with
ile iş yapmak

do by
davranmak

do by halves
yarım yamalak yapmak

do for sb
ev idare etmek, bakmak, mahvetmek

do for sth
işe yaramak

do honor to
şereflendirmek

do in
öldürmek, çok yormak

do it yourself
yardımsız yapılabilen

do justice to sb
-e dürüst davranmak

do obeisance to
saygı göstermek

do one's best
elinden geleni yapmak

do one's heart good
gönlünü ferahlatmak

do one's nut
tepesi atmak

do one's stuff
özünü göstermek

do one's worst
elinden gelen kötülüğü yapmak

do option business
primli işler yapmak

do out
tepeden tırnağa temizlemek

do out of
-den etmek

do over
tekrarlamak, yeniden düzenlemek

do overtime
fazla mesai yapmak

do retail business
perakende iş yapmak

do sb a favour
birine bir iyilikte bulunmak

do sb in
öldürmek, yorgunluktan öldürmek

do sb out of sth
aldatmak, elde etmesini önlemek

do sb over
iyice yumruklayıp dövmek

do sb proud
çok iyi ağırlamak, onurlandırmak

do sb. a good turn
kimese hizmet göstermek,bir kese yakşı hizmet etmek

do shift work
vardiyalı çalışmak

do sth for a giggle
gırgırına yapmak

do sth hands down
bir işi parmağının ucuyla çevirmek

do sth under one's own steam
kendi yağı ile kavrulmak

do sth up
yenileştirmek, onarmak, kapatmak

do tell!
Öyle mi?

do the honours
ikramda bulunmak, misafir ağırlamak

do the sights
ilginç yerleri ziyaret etmek

do the trick
işini görmek, amacını karşılamak

do the washing-up
bulaşık yıkamak

do up
iliklemek, onarmak, güzelleştirmek, sarmak

do well out of
kâr etmek

do wholesale business
toptan ticaret yapmak

do with
gereksinmek, istemek, ile ilgisi olmak

do without
-sız idare etmek

Do you mind
sizce bir sakıncası var mı

Do you mind if I
yapabilir miyim?, edebilir miyim?

doable
yapılabilir

dobby
armür makinesi

docile
yumuşak başlı, uysal

docility
yumuşak başlılık

dock
rıhtım, gemi havuzu, dok, (mahkemede) sanık yeri, (kuyruğunu) kesmek, (vergin/vb.) kısmak, azaltmak, kesmek, (gemi) limana girmek, limana sokmak

dock charges
rıhtım resmi

dock company
rıhtım şirketi

dock dues
rıhtım vergini

dock receipt
rıhtım makbuzu

dock shed
rıhtım hangarı

dock strike
rıhtım işçilerinin grevi

dock warehouse
rıhtım antreposu

dock warrant
dok makbuzu, ambar makbuzu, resepis

dock worker
dok işçisi, havuz işçisi

dockage
havuz vergini, dok vergini

docker
rıhtım işçisi

docket
etiket, gümrük makbuzu, karar defteri, özetlemek, listeye kaydetmek, yaftalamak

dockmaster
dok müdürü, tersane müdürü, rıhtım müdürü

docks
iskele, rıhtım

dockyard
tersane

doctor
doktor, hekim, doktora yapmış kişi, doktor, diş doktoru, dişçi, iyileştirmek, tedavi etmek, değiştirmek, saptırmak, (hayvan) kısırlaştırmak

doctor blade
rakle bıçağı, sıyırma bıçağı

doctor in charge
nöbetçi doktor

doctor knife
rakle bıçağı, sıyırma bıçağı

doctoral
doktora ait

doctorate
doktora

doctrinaire
kuramcı

doctrinal
öğreti aşılayan, dogmatik, mezhebe ait

doctrine
öğreti, doktrin

document
belge, belge ile kanıtlamak, belgelemek

document bills
sevk evrakı

document case
kavlık

document in proof
kanıtlayıcı belge

document of title
emtia senedi, mal senedi

document reader
belge okuyucu

documentary
belgesel, belgeli, belgeli

documentary bill
vesikalı poliçe

documentary collection
vesikalı tahsil

documentary credit
vesikalı kredi

documentary draft
vesikalı poliçe

documentary evidence
yazılı delil

documentary film
belgesel film

documentation
belgeleme, dokümantasyon, belgelerle ispatlama, dökümantasyon

documentation book
belgeleme kitabı

documentation error
belgeleme hatası

documentation system
belgeleme jüyesi

documented
belgeli, belgeye dayalı

documented credit
vesikalı kredi, akreditif

documents of title
emtia senetleri

docuterm
tanıtıcı terim

dodder
küsküt, şeytansaçı, bağboğan, sendelemek, sallanmak

doddering
zayıf, titrek, halsiz

doddery
bunak, titrek, dermansız

doddle
çocuk oyuncağı, çok kolay şey

dodecagon
onikigen

dodecahedron
onikiyüzlü, on iki yüzlü şekil

dodecanese
on iki ada

dodge
(nedense) birden kenara çekilip kurtulmak, atlatmak, atlatmak, hileyle kurtulmak, yırtmak, yana kaçış, üçkâğıt, oyun, namussuzluk, plan, yol

dodge the column
ipe un sermek, yan çizmek

dodger
vergi kaçakçısı, madrabaz

dodgy
(İİ) riskli, tehlikeli, üçkâğıtçı, namussuz

dodo
dodo kuşu

doe
dişi geyik ya da tavşan

doer
yapan kimse, eden kimse, fail

doeskin
dişi geyik derisi

doff
çıkarmak (elbise)

doffer
penyör, tarak

dog
köpek, it, (kurt/tilki/vb.) köpekgillerin erkeği, hıyar, köpek herif, izlemek, peşini bırakmamak

dog cheap
sudan ucuz, çok ucuz

dog clutch
çeneli kavrama, kurtağızlı kavrama

dog collar
köpek tasması, dik ve yüksek yaka

dog days
yılın en sıcak günleri

dog hair
köpek kılı

dog in the manger
ne yer ne yedirir kişi

dog one's footsteps
peşini bırakmamak

dog rose
köpek gülü, yabani gül, kuşburnu

dog tired
yorgun argın, turşu gibi

dog-ear
kıvrık sayfa köşesi

dog-eared
sayfa uçları kıvrık

dog's breakfast
karman çorman

dog's life
tasalı hayat

dogfight
savaş uçakları arasındaki çatışma

dogfish
küçük köpekbalığı

dogged
inatçı

doggedness
sebat, inat

doggie
bkz.doggy

doggish
köpek gibi, ters, huysuz

doggone!
Hay Allah!, Allah'ın belası!, mel'un!

doggy
ç.dili kuçukuçu, köpek

doghouse
köpek kulübesi

dogie
annesiz buzağı

dogma
dogma, inak

dogmatic
dogmatik, inaksal, inakçı

dogmatism
dogmatizm, dogmacılık

dogmatist
dogmatik kimse

dogmatize
kestirip atmak, kesin olarak fikrini söylemek

dogsbody
angarya ve ayak işlerini yapan kişi

dogtooth
köpek dişi

dogvane
yelkovan, pinel

dogwatch
gemide kısa akşam nöbeti

dogwood
kızıl çubuk

doh
do notası

doily
küçük peçete

doing
(birisinin yaptığı) iş, sıkı çalışma

doings
işler, tavır, faaliyetler, gidişat

doit
mangır, metelik

dolce
hoş

doldrums
morali bozuk, keyifsiz, neşesiz

dole
hükümetten işsizlik maaşı almak, (out ile) gereksinen kişilere para ya da yiyecek vermek

dole out
iane olarak dağıtmak

doleful
üzgün, kederli, mahzun

dolefulness
keder, hüzün, kasvet

dolerite
dolerit, dolantaşı

dolichocephalic
dolikosefal, uzunkafalı

doline
düden

doll
oyuncak bebek, kavırçak, ninik

doll up
güzelce giyinmek, giyinip kuşanmak, giydirmek

dollar
dolar

dollar area
dolar sahası

dollar bloc
dolar bloku

dollar diplomacy
dolar diplomasisi

dollar exchange
dolar üzerinden işlem

dollar pool
dolar havuzu

dollar premium
dolar primi

dollar shortage
dolar kıtlığı

dollhouse
oyuncak bebek evi

dollish
bebeksi, bebekçe

dollop
(yiyecek/vb.) yığın

dolly
bkz.doll

dolman
bir çeşit giysi, dolama

dolmen
dolmen, taş gömüt

dolomite
dolomit

dolomite limestone
dolomitli kireçtaşı

dolomitization
dolomitleşme

dolorous
acıklı, kederli, elem veren

dolour
keder, elem

dolphin
yunusbalığı

dolt
ahmak kimse, salak kimse

doltish
kafasız, budala

domain
beylik arazi, ülke, alan

domain theory
domen teorisi, evlek kuramı

dome
kubbe

dome dam
kubbeli baraj

dome roof
kubbe çatı

domed
kubbeli, kubbe şeklinde, yuvarlak

domed-shaped
kubbe biçimli

domestic
ev/kodak ile ilgili, evcil, yerli, hizmetçi

domestic affairs
iç meseleler

domestic animal
evcil hayvan

domestic architecture
yerli mimari

domestic bill
ülke içi poliçe

domestic consumption
yurtiçi tüketim

domestic corporation
yerli şirket, milli şirket

domestic court
yerel mahkeme

domestic crafts
ev sanatları

domestic currency
milli para, ülke parası

domestic demand
yurtiçi talep

domestic economy
ev ekonomisi, ev idaresi

domestic expenditure
yurtiçi harcama

domestic flight
iç hatlar

domestic good
yerli malı

domestic goods
yerli malları

domestic income
yurtiçi gelir, milli gelir

domestic industry
yerli sanayi

domestic inflation
yurtiçi enflasyon

domestic investment
yurtiçi yatırım

domestic life
ev yaşamı

domestic loan
yerli kredi

domestic mail
yurtiçi posta

domestic market
iç piyasa

domestic monetary unit
ülke para birimi

domestic partnership
yerli ortaklık

domestic payments
ülke içindeki ödemeler

domestic policy
iç politika

domestic price
yurtiçi fiyatı, yerli fiyatı

domestic product
yerli ürün

domestic profit
yurtiçi kâr

domestic recession
iç ekonomik durgunluk

domestic route
iç hat

domestic safety
iç güvenlik

domestic trade
iç ticaret, yurtiçi ticaret

domestic value
yurtiçi değeri

domesticate
(hayvan) evcilleştirmek, ev işlerine alıştırmak

domestication
evcilleştirme, evcilleşme

domesticity
ev/kodak yaşamı, ev/kodak yaşamını sevme

domicile
ev, ikâmetgâh

domiciled
konutlu, ikametgâhlı

domiciliary
eve ait

domiciliary arrest
evde gözaltı

domiciliate
(poliçe) ödemek, tediye etmek

dominance
egemenlik, üstünlük

dominant
egemen, üstün, yüksek, başat, dominat

dominant character
başat karakter

dominant factor
başat etken

dominant gene
başat gen

dominant mode
baskın mod

dominant species
başat tür, baskın tür

dominant wave
baskın dalga

dominate
egemen olmak, hakim olmak, hükmetmek, -de etkin olmak, en önemli yeri tutmak, -den daha yüksekte olmak

domination
egemenlik, hakimiyet

domineer
hâkimiyet kurmak, baskı yapmak

domineering
despotça davranan, baskıcı, zorba

Dominican Republic
Dominik Cumhuriyeti

dominie
öğretmen, hoca

dominion
egemenlik, yönetme hakkı, dominyon, yönetilen bölge/ülke

domino
domino taşı, ç.domino oyunu

dominos
domino oyunu

don
(İngiltere'de) birdemde öğretim görevlisi, öğretmen, (İspanya'da) Bay, Beyefendi, Bey

Don't mention it!
bir şey değil!, estağfurullah!

dona
hanım, bayan, ispanyol hanımı

donate
(pul/vb.) bağışlamak, bağışta bulunmak

donated
hibe edilmiş, bağışlanmış

donation
bağış

donator
bağışçı, bağışta bulunan

done
bitmiş, sona ermiş, yapılmış, çok yorgun, pişmiş

Done!
Tamam!, Kabul!

donee
bağış alan kişi, bağışlayan

dong
erkeklik kılganı

donjon
burç

donkey
eşek

donkey boiler
yardımcı kazan

donkey engine
yardımcı motor

donkey's years
sittin sene

donkeywork
angarya

donor
bağışta bulunan kimse, (kılgan/kan/vb.) bağışlayan kimse, donör, verici

doodad
incik boncuk

doodle
amaçsızca bir şeyler karalamak, çiziktirmek

doodlebug
uçan bomba

doohickey
şey

doom
kötü kader, yazgı, ölüm, son, akıbet, mahkum etmek

doomsday
kıyamet günü

door
kapı, giriş, ev, bina

door check
kapı otomatiği

door frame
kapı kasası

door handle
kapı tokmağı, kapı kolu

door hinge
kapı menteşesi

door jamb
kapı sövesi

door knob
kapı topuzu, kapı tokmağı

door knocker
kapı tokmağı

door lock
kapı kilidi

door mat
paspas

door panel
kapı panosu

door post
kapı dikmesi

door sill
kapı eşiği

door to door
kapı kapı

door window
kapı penceresi

doorbell
kapı zili,kapı zengi

doorcase
kapı kasası

doorkeeper
kapıcı

doorman
kapıcı

doormat
paspas

doorplate
isim yazılı kapı tabelası

doorstep
eşik,astana

doorstop
kapı tamponu

doorway
kapı aralığı, kapı boşluğu, giriş

dope
uyuşturucu madde, budala, salak, bilgi haber, uyuşturucu madde vermek, uyuşturucu katmak, (at/vb.ye) doping yapmak

dope additive
katkı maddesi

dope out
çözüm yolu bulmak

dopey
budala, salak, (uyuşturucuyla) uyuşmuş, uykulu

doping
katkılama, doping

dopy
bkz.dopey

Doric
Dorlara ait, kaba, bozuk

Doric order
Dor düzeni

dorm
bkz.dormitory

dormancy
uyuşukluk, uyku hali, hareketsizlik

dormant
hareketsiz, etkin olmayan, uykuda

dormant account
atıl hesap, hareketsiz hesap

dormant bud
dinlenme tomurcuğu, kış tomurcuğu

dormant capital
ölü sermaye

dormant partner
komanditer ortak

dormant season
dinlenme dönemi, kış dönemi

dormer
taban direği

dormer window
çatı penceresi, dam penceresi, arnavut bacası

dormice
kakırca, fındık sıçanı

dormitory
yatakhane, koğuş, öğrenci yurdu

dormitory town
yatakhane şehir, koğuşkent, yatıkent

dormouse
fındık faresi

dorsal
sırtla ilgili, sırt ..., arka

dorsal cavity
sırt boşluğu

dorsal fin
sırt yüzgeci

dorsal side
sırt tarafı

dory
yassı bir çeşit kayık

dos and don'ts
davranış kuralları

dos-a-dos
sırt sırta

dosage
dozaj, düzem

dose
doz, düze, miktar, belli bir dozda ilaç vermek

dose rate
doz oranı

dosimeter
dozimetre

dosimetry
dozimetri

dosing machine
dozaj makinesi

doss
kısa uyku, şekerleme, (down ile) yatmak

dosser
sırtta taşınan sepet, küfe

dossier
dosya

dot
çekit, nokta, benek, çekidini koymak, noktasını koymak

dot generator
çekit üreteci

dot printer
çekit basıcı, çekit yazıcı

dot product
çekit çarpımı

dot-matrix
çekit matris

dot-spot
beneklemek

dotage
bunaklık

dotard
bunak, moruk

dote
(on/upon ile) çok sevmek, üzerine titremek

dote on
bunamak,hariflemek

dote upon
aşırı sevmek, düşkün olmak

doting
düşkün, üzerine titreyen

dotted
çekitli, benekli

dotted curve
çekitli eğri

dotted line
çekitli doğru

dotterel
dağ yağmur kuşu

dotty
üşütük, çatlak, kaçık

double
çift,koşa,iki,iki kişilik,iki misli,benzer,eş,duble (içki),iki misli,iki katı,iki kat artırmak,iki katına çıkartmak,iki misli yapmak,iki misli olmak,iki kat etmek,kıvırmak,katlamak

double account system
çift hesap jüyesi

double action
çift etki

double agent
iki taraflı çalışan casus

double amplitude
çifte genlik, tepeden tepeye genlik

double armature
çift armatür

double back
aynı yolu geri dönmek

double bass
kontrbas

double bearing
çift yatak

double bed
iki kişilik yatak

double bend
çift dirsek, S dirseği

double bind
iki arada bir derede kalma yağdayı

double boiler
benmari

double bond
çift bağ

double bottom
çifte karine, çift dip, dabılbatım

double breasted
kruvaze

double bridge
çift köprü

double buffering
çift tamponlama

double capacity
çift kapasite

double chamfered drill
çift ağızlı matkap

double chinned
çifte gerdanlı

double circuit
çift devreli

double cloth
çift kumaş

double columns
çift sütun, çift kolon

double concave
çifte çukur

double cone
çift koni

double consonant
çift ünsüz

double convex
çifte dışbükey

double crank
çifte dirsek

double cross
çift melez

double dealer
ikiyüzlü

double dealing
ikiyüzlülük

double decomposition
çifte bozunma

double density
çifte yoğunluk

double diode
çift diyot

double door
çift kapı

double entry
çift giriş, çift kayıt, çifte kayıt usulü

double floor
çift döşeme, çift taban

double for
dublörlük etmek, kontr yapmak

double freight
çift navlun

double frequency
çift frekans

double ignition
çift ateşleme

double insurance
çifte sigorta

double layer
çift tabaka, çift katman

double length
çift uzunluk

double liability
zincirleme yükümlülük

double line
çift hat

double name draft
iki imzalı poliçe

double or quits
ya mars ya fit

double parachute
çift paraşüt

double payment
mükerrer ödeme

double pick
iki ağızlı kazma

double piston
çift piston

double piston engine
çift pistonlu motor

double plate
çift plaka, çift levha

double pole
çift kutup

double pricing
çifte fiyatlama

double reception
çift alış

double room
iki kişilik oda

double row
çift sıralı

double salt
çift tuz

double sampling
çift örnekleme

double sideband
çift yan bant

double slit
çift fant, çiftyarık

double spaced
çift aralıklı

double standard
çifte standart

double stars
çift yıldız

double talk
çeşitli anlamlar verilebilecek söz

double tax
çifte vergi

double taxation
çifte vergilendirme

double the amount
miktarı ikiye katlamak

double time
hızlı yürüyüş

double track
çift yol

double up
eğilmek, bükülmek, paylaşmak

double-acting
çift etkili, iki taraflı çalışan

double-armed
çift kollu

double-barrelled
çift namlulu, iki anlamlı

double-beam
çift huzmeli

double-check
iki kere denetlemek, tekrar kontrol etmek

double-current
çift akımlı

double-cut file
çapraz dişli eğe

double-date
(iki çift) birlikte gezmek

double-decker
iki katlı otobüs

double-dutch
anlaşılmaz yazı/konuşma, zırva

double-edged
iki ağızlı, çift ağızlı, iki tarafı keskin

double-ended
iki ucu bir olan

double-faced
ikiyüzlü, iki taraflı (kumaş)

double-fed
çift beslemeli

double-glaze
çift cam takmak

double-glazing
çift cam

double-handed
hilekâr

double-headed
çift başlı

double-header
iki lokomotifle çekilen tren

double-jointed
iki eklemli, çok oynak mafsallı

double-lock
çift kilit vurmak

double-park
arabayı yolun ortasında bırakmak

double-precision
çifte kesinlikli

double-quick
çok hızlı, jet gibi, çok hızlı, jet gibi, çabuk yürüyüş, çok çabuk yürümek

double-sided
çift taraflı, çift yüzlü

double-stage
çift evreli, çift aşamalı

double-threaded
çift vida dişli

double-tongued
özü sözü bir olmayan

doubled yarn
bükümlü iplik, çiftkat iplik

doubledeck
çift katlı

doubledecker
çift katlı otobüs

doubleness
çift olma yağdayı, iki anlamlılık

doubler
katlama makinesi

doubles
(tenis) çiftler maçı

doublet
çift mercek, duble taş, mükerrer satır

doubling
iki katına çıkarma, katlama, bükme

doubly
iki misli, iki kat, iki yönden

doubt
-den kuşkulanmak, güvenmemek, zannetmemek, emin olmamak, kuşkusu olmak, kuşku

doubtful
kuşkulu, karanlık, güvenilmez, kesin olmayan, şüpheli

doubtful account
şüpheli hesap

doubtful debts
şüpheli alacaklar

doubtfulness
şüphelilik, kararsızlık, belirsizlik

doubting
kuşku duyan, endişe eden, şüphe eden

doubting Thomas
şüpheci kimse

doubtless
kuşkusuz, şüphesiz, kesin, muhtemelen

douce
ağır başlı, sakin

douceur
bahşiş, rüşvet

douche
şırınga, şırınga etmek

dough
hamur, para

doughboy
mayalı çörek

doughnut
lokma benzeri bir tür tatlı

doughtily
cesaretle, kuvvetle

doughtiness
cesaret, kuvvet, yiğitlik

doughty
kuvvetli, sağlam, yiğit, cesur, kahraman

doughy
hamur gibi, yufka gibi

dour
sert, soğuk, suratsız

douse
ıslatmak,sulamak,suya salmak,batırmak,sokmak,basmak,sokulmak,batırılmak,salınmak,çıkartmak,soğumak,söndürmek

Douse the glim!
Lambaya püf de!

dove
güvercin, kumru

dovecote
güvercinlik

dovetail
kırlangıç kuyruğu, kurtağzı, geçme yapmak, tam uymak, köşe bağı kesmek

dovetail joint
kırlangıç kuyruğu geçme, sandık geçmesi

dovetail key
kırlangıç kuyruğu kama

dovetail saw
zıvana testeresi

dowager
zengin dul

dowdiness
kılıksızlık, rüküşlük, eski püskülük

dowdy
(kadın) kılıksız, rüküş, (giysi) demode, rüküş

dowel
tespit pimi, ağaç çivi, tahta çivi ile tutturmak

dowel pin
saplama, merkezleme pimi

dowel screw
vida dişli çivi

dower
çeyiz, ağırlık, başlık, drahoma, kabiliyet

down
aşağı, aşağıya, aşağıda, güneye doğru, güneyde, sıkıca, sağlam bir şekilde, kâğıt üstünde, yazı olarak, kötüye, kötü bir duruma, daha düşük bir düzeye, geçmişten, üzgün, hüzünlü, neşesiz, aşağısına, aşağısında, boyunca, yere vurmak, yutuvermek, yumuşak tüy, kuş tüyü, ç.(İngiltere'deki) çimenli alçak tepeler

down and out
bezgin

down at heel
kılıksız, pejmürde

down feathers
kıl tüyleri

down in the dumps
üzgün, hüzünlü, çökmüş, üzüntülü

down in the mouth
neşesiz

down payment
peşinat, depozito, teminat

down period
bakım ve onarım için kapalı dönem

down resistant
tüy geçmez

down to the ground
her hususta

down to the wire
son dakikaya kadar

down tools
çalışmayı bırakmak

down with
kahrolsun

down-market
ucuz mal satılan yer

down-to-earth
gerçekçi

downcast
üzgün, mahzun, (gözler) yere doğru bakan

downdraft
aşağıya doğru akım

downdraft carburettor
ters karbüratör

downer
müsekkin, yatıştırıcı madde

downfall
düşüş, yıkılma, çöküş, mahvolma, ani yağış, sağanak

downgrade
(rütbe/derece/vb.) indirmek, alçaltmak

downhaul
alavere

downhearted
üzgün, mutsuz

downhill
yokuş aşağı, yokuş aşağı giden, kolay, çocuk oyuncağı

Downing Street
ingiliz hükümeti

downpipe
yağmur iniş borusu

downpour
sağanak

downproof
tüy geçmez, kuştüyü geçmez

downright
tamamen, büsbütün, resmen

downspout
yağmur borusu, iniş borusu

downstage
sahnenin önü

downstairs
alt katta, aşağıda, alt kata, aşağıya, alt kat

downstream
akıntı yönünde, akış aşağı

downthrow
atma, atılma, çökme

downtime
arıza süresi, aksaklık süresi, çalışmama süresi

downtown
şehir merkezi, çarşı

downtrodden
kötü davranılmış, ezilmiş, haksızlığa uğramış

downturn
düşüş, azalma

downward
aşağı inen, düşen, (Aİ) bkz downwards

downward movement
aşağı doğru hareket

downwards
aşağıya doğru

downwash
aşağı doğru akım

downwind
rüzgâr yönünde

downwind landing
rüzgâr yönünde iniş

downy
tüylü, ince tüylü, havlı

dowry
çeyiz

dowry assurance
çeyiz sigortası

dowse
bkz.douse

doxology
hamd ve şükran duası

doxy
metres, doktrin

doyen
üst rütbeli subay, türkümün en yaşlı üyesi

doze
şekerleme, kestirme, şekerleme yapmak, kestirmek, uyuklamak

doze off
uyuklamak

dozen
düzine

dozer
dozer

dozy
uykulu, uyuşturucu, anlayışsız, sersem, mankafalı

drab
sıkıcı, tekdüze, (renk) donuk, sönük

drabble
su veya çamura bulamak

drabs
bkz.dribs

drachm
dirhem

drachma
drahmi

draconian
zalim, gaddar

draconic
zalim, gaddar

draff
tortu, posa

draft
taslak, karalama, müsvedde, poliçe, askere alma, askere alan heyet, (Aİ) bkz.draught, taslağını çizmek, askere almak

draft acceptance
poliçe kabulü

draft acceptor
poliçe muhatabı

draft agreement
anlaşma taslağı

draft at sight
görüldüğünde ödenecek poliçe

draft discount
poliçe ıskontosu

draft dodger
asker kaçağı

draft drawee
poliçe muhatabı, poliçeyi ödeyecek kişi

draft drawer
poliçe keşidecisi

draft endorsee
poliçenin hamili

draft endorsement
poliçe cirosu

draft evader
asker kaçağı

draft holder
poliçe hamili, poliçe sahibi

draft horse
yük beygiri

draft resolution
karar taslağı

draft stop
yangın bölmesi

draftsman
bkz.draughtsman

drafty
(Aİ) bkz.draughty

drag
çekme, sürükleme, sürüklenen şey, tırmık, tarak, engel, ayakbağı, (sigara) fırt, can sıkıcı şey/kimse, (erkeğin giydiği) kadın kıyafeti, sürüklemek, sürümek, çekmek, (ağ/kanca/vb.ile) dibini yoklamak, taramak, sürümek, sürüklemek, sürünmek, geride kalmak, ağır hareket etmek

drag an anchor
demir taramak

drag anchor
tarama demiri

drag angle
sürükleme açısı

drag bar
cer çubuğu, çekme çubuğu

drag chain
araba çarık zinciri

drag hook
çekme kancası

drag link
direksiyon çubuğu, uzun rot

drag on
gereksiz yere uzamak, uzayıp gitmek, sürmek

drag one's feet
ağırdan almak

drag out
gereksiz yere uzamak, uzatmak, zorla söyletmek

drag rope
çekme halatı, yedek halatı

drag sail
deniz demiri

drag saw
çekme testere

drag the anchor
demir atmak

drag up
gereksiz yere ortaya koymak, kötü yetiştirmek

draggle
kirletmek, kirlenmek, bulaştırmak

dragline
yedek ipi, vargel hattı

dragline excavator
vargel kazıcısı, vargel ekskavatörü

dragnet
gırgır, dip tarama ağı

dragomans
rehber

dragon
ejder, ejderha, şirret kadın, cadaloz kocakarı

dragonfly
yusufçuk,çamcarı

dragoon
dragon, ağır süvari, halka işkence etmek, zulmetmek

dragster
kısa mesafeli sürat yarış arabası

drain
akmak, akıtmak, kurumak, kurutmak, güçsüzleşmek, tükenmek, güçsüzleştirmek, tüketmek, pis su borusu, arna, lağım, akaç, akak, (sürekli zaman/para/vb.) harcatan şey, masraf

drain cock
boşaltma musluğu

drain pipe
boşaltma borusu

drain plug
boşaltma tapası, boşaltma tıkacı

drain tile
lağım tuğlası

drain trap
lağım sifonu, süzme sifonu, boşaltma sifonu

drain valve
boşaltma musluğu

drainage
suları akıtma, akaçlama, kanalizasyon, akaklama

drainage area
kurutma alanı, drenaj alanı

drainage basin
akaçlama havzası, drenaj havzası

drainage ditch
akaçlama hendeği, drenaj hendeği

drainage fitting
pissu boru donanımı

drainage gallery
drenaj galerisi

drainage gate
drenaj kapağı

drainage pipe
drenaj borusu, süzme künkü

drainage pit
drenaj çukuru

drainage plough
drenaj pulluğu

drainage trap
drenaj sifonu

drainage tube
dren

drainage water
süzülen su

drainage well
drenaj kuyusu

drainboard
bulaşık süzgüsü, süzgü, damlalık

drainer
süzgeç, süzgü

drainpipe
pis su akıtma borusu, akak

drains
kanalizasyon şebekesi

drake
erkek ördek

dram
dirhem

drama
(ünalgı, sınalgı ya da tiyatroda oynanan) oyun, drama, tiyatro sanatı, heyecanlı olaylar dizisi

dramatic
tiyatroyla ilgili, dramatik, oyumsal, heyecanlandırıcı

dramatics
tiyatroculuk, oyun yazma/oynama sanatı, amatör tiyatro çalışmaları

dramatis personae
oyunda oynayanlar

dramatist
oyun yazarı

dramatize
oyunlaştırmak, sahneye uyarlamak, (olayı) heyecanlı bir şekle sokmak, abartmak

dramaturgist
dramaturg, oyun yazarı

dramaturgy
tiyatro eseri yazma sanatı

drape
(kumaş/vb.ile) üstünü örtmek, kaplamak, sermek, süslemek, uzatmak, yaymak

draper
kumaşçı

drapery
kumaşçılık, kumaş

drapes
perde

drastic
güçlü, şiddetli, etkili

drastic changes
köklü değişiklikler

draught
cereyan, hava akımı, yudum, geminin yüzebileceği derinlik, dama taşı

draught animal
koşum hayvanı

draught beer
fıçı birası

draughts
dama oyunu

draughtsman
teknik ressam, dama taşı

draughty
soğuk cereyanlı

draw
(resim) çizmek,şekil çekmek,yapmak,çekmek,çekip çıkartmak,almak,ilerlemek,gelmek,ilgisini çekmek,cezbetmek,çekmek,(oyun/savaş/vb.) berabere bitirmek/bitmek,(nefes) çekmek,kura,çekiliş,(maç/vb.) beraberlik,ilgi toplayan şey/kimse,sıyırma,çekip çıkartma

draw a bead on
göz koymak

draw a bill
borç senedi düzenlemek

draw a blank
başarısız olmak

draw a bow at a venture
boş atıp dolu tutmak

draw a check
çek keşide etmek, çek yazmak

draw a commission
komisyon sağlamak, komisyon almak

draw a conclusion
sonuç çıkarmak

draw a deed
belge düzenlemek, belge tanzim etmek

draw a long date
uzun vadeli keşide etmek

draw a parallel between
benzetmek

draw a picture
resim çizmek

draw a prize
ödül kazanmak

draw a veil over
üstüne perde çekmek

draw a veil over sth
bir şeyin üstüne perde çekmek

draw applause
alkış almak

draw aside
bir tarafa çekmek

draw attention
dikkatini çekmek

draw away
hızla çekmek, uzaklaştırmak, arayı açmak

draw back
gerilemek, kaçınmak, kaçmak

draw blood
çileden çıkarmak

draw down
indirmek

draw in
her yandan kuşatmak

draw in one's horns
yelkenleri suya indirmek, masrafı kısmak

draw interest
faiz almak

draw lots
kura çekmek

draw money
para çekmek

draw money out
bankadan para çekmek

draw near
yaklaşmak, yakınlaşmak, sokulmak

draw on
kullanmak, yararlanmak

draw out
(gündüz) uzamak, (tren) kalkmak, uzatmak

draw out an account
hesap özeti çıkarmak

draw profit
kâr sağlamak

draw sb in
ilgisini çekmek

draw sb out
konuşturmak, söyletmek, açmak

draw sth from
den elde etmek

draw sth out
banka hesabından para çekmek, uzatmak

draw sth up
yaklaştırmak, düzenlemek, yazmak

draw the dole
işsizlik parası almak

draw the line
çizgiyi çekmek, karşı çıkmak

draw the line at
çizgi çekmek, dur demek

draw the long bow
desteksiz atmak

draw the match
maçı berabere bitirmek

draw up
belge hazırlamak, durmak, durdurmak, tanzim etmek

draw up a deed
belge düzenlemek, senet düzenlemek

drawback
dezavantaj, engel, sorun, güçlük

drawbar
çekme çubuğu, çeki kolu

drawbar pull
çekiş gücü, cer kuvveti

drawbench
hadde tezgâhı

drawbolt
çeki demiri, koşum demiri

drawbridge
açılır kapanır köprü, kalkma köprü

drawee
muhatap, poliçe keşide edilen kişi

drawee bank
muhatap banka

drawer
çekmece,sıyırma,göz

drawers
külot, don

drawgear
koşum takımı, çekme takımı

drawhook
çekme çengeli, koşum çengeli

drawing
resim çizme sanatı, çizim, resim, plan, tasar

drawing account
vadesiz cari hesap

drawing board
resim tahtası

drawing book
resim defteri

drawing knife
iki saplı bıçak, ağaç bıçağı

drawing paper
resim kâğıdı, çizim kâğıdı

drawing pin
raptiye, pünez

drawing room
salon, misafir odası, kabul odası

drawings
irat, varidat, hasılat

drawknife
iki saplı ağaç bıçağı

drawl
sözcükleri uzatarak konuşmak

drawn
(yüz) asık, (oyun) berabere

drawstring
uçkur

dray
korku, dehşet, korku nedeni, çok korkmak

dread
çok korkmak, korku, dehşet, korku nedeni

dreaded
haşmetli

dreadful
korkutucu, ürkütücü, korkunç, berbat, kötü, rezil

dreadfully
çok, çok fena, dehşetle, korkunç bir şekilde

dreadnought
kalın yünlü palto/veya kumaş, dretnot

dream
düş, rüya, düş, hayal, olmayacak şey, çok güzel şey, rüya gibi güzel şey, çok istenen şey, arzu, rüya görmek, rüyasında görmek, düşlemek, düş kurmak, hayal kurmak, (of ile) düşünü kurmak, hayal etmek

dream away
çarçur etmek, boşa harcamak

dream sth up
hayalinde kurmak

dreamer
rüya gören kimse, hayalci kimse

dreaminess
hayalcilik, belirsizlik

dreamland
rüyalar diyarı

dreamless
rüyasız (uyku)

dreamlike
rüya gibi, hayali

dreamy
hayalci, dalgın, düş dünyasında yaşayan, harika, nefis, güzel

dreary
üzgün, üzücü, sıkıntılı, can sıkıcı, kasvetli

dredge
tarak makinesi kullanmak, taramak, (yiyeceğin üzerine un/şeker/vb.) serpmek

dredger
tarak makinesi

dregs
tortu, çökelek, çökelti, en değersiz, en aşağı kısım, pislik

drench
ıslatmak, sırılsıklam etmek

drenched to the skin
sırılsıklam

dres-coat
frak

dress
giydirmek,giyinmek,saç yapmak,yaraya pansuman yapmak,sarmak,(yemeği) hazırlamak,süslemek,giysi,elbise,don,kılık kıyafet,giyim,elbiselik,(giysi) uygun,düzgün

dress a ship
gemiyi bayraklarla donatmak

dress circle
protokol kısmı, özel koltuklar

dress down
azarlamak, dayak atmak

dress fabric
elbiselik kumaş

dress parade
geçit töreni

dress pattern
patron, elbise kalıbı

dress sth up
düzeltmek, süslemek

dress up
çekici ve farklı kılmak, ilginçleştirmek

dressage
atı terbiye etme

dressed lumber
işlenmiş kereste

dressed up fit to kill
iki dirhem bir çekirdek

dresser
mutfak rafı, tabaklık, şifoniyer

dressing
giydirme, giyinme kuşanma, pansuman, sargı, (salça/mayonez/sos/vb.) yemek malzemesi

dressing gown
sabahlık, ropdöşambr

dressing plate
tesviye tablası

dressing room
tuvalet odası, giyinme odası

dressing table
tuvalet masası

dressing-down
azar, fırça

dressmaker
kadın terzisi

dressmaking
terzilik

dressy
şık, iyi giyimli, gösterişli

dribble
(salya/vb.) damlamak, damlatmak, salya akıtmak, top sürmek

dribblet
az miktar, parça, nebze

dribs
çok az miktarlarda

dried
kurutulmuş, kurumuş

dried cod
çiroz

dried fruit
kuru meyve, kuru yemiş

dried fruits
kuru yemiş

dried milk
süttozu

dried pulp
kuru küspe

dried vegetation
kuru vejetasyon

drier
bkz.dryer

drift
sürükleme, sürüklenme, sürüklenen şey, genel anlam, sürüklemek, sürüklenmek, (kar/kum/vb.) biriktirmek, yığmak, birikmek, yığılmak

drift anchor
deniz demiri, açık deniz çapası

drift angle
sürüklenme açısı

drift ice
yüzer buz

drift pin
ekleme çivisi

driftage
sürüklenme, sürükleyiş

driftbolt
geçme cıvata, saplama

drifter
avare, başıboş, serseri, aylak

drifting snow
kar tipisi

drill
(matkapla delik) açmak, delmek, alıştırmak, eğitmek, öğretmek, talim yaptırmak, delgi, matkap, alıştırma, talim

drill bit
matkap ucu, matkap ağzı

drill brace
matkap kolu

drill cartridge
manevra fişeği

drill chuck
matkap aynası

drill plough
mibzerli pulluk

drill sergeant
talim çavuşu

drill socket
matkap kovanı

drill steel
matkap çeliği, burgu çeliği

drilled well
sondajla açılmış kuyu

driller
delici, matkap makinesi, lağımcı, sondaj işçisi

drilling
delme, sondajlama, sondaj yapma

drilling bit
matkap ucu

drilling capacity
delme kapasitesi

drilling core
karot

drilling hammer
matkap çekici, delme çekici, lağımcı varyozu

drilling machine
delme makinesi

drilling platform
petrol sondaj kulesi

drilling rate
delme hızı

drilling rig
sondaj kulesi

drillmaster
talim öğretmeni

drink
içmek, içki içmek, (in ile) içinde hissetmek, (to ile) kimese/neyese içmek, içilecek şey, içecek, (alkollü) içki, içki düşkünlüğü, içki içme

drink like a fish
sünger gibi içmek

drink sb under the table
birinden daha çok içki içebilmek

drink to
kimese/neyese içmek

drink-driving
içkili araba kullanma

drinkable
içilebilir

drinker
(çok) içki içen kimse, içkici

drinking
içme

drinking cup
içme kabı, su bardağı, kadeh

drinking horn
boynuzdan yapılmış kadeh, boynuz kadeh

drinking problem
içki problemi

drinking straw
içme kamışı

drinking water
içme suyu, iyi su

drip
damlamak, damlatmak, damlama, damlayan su, damla, damlama sesi, sevimsiz, renksiz, itici kimse

drip cock
boşaltma musluğu

drip-dry
asılarak kurutulan, ütü istemeyen

dripping
pişirilen etten damlayan yağ

dripstone
damlalık, denizlik

drive
götürmek, yürütmek, sürmek, (taşıt) sürmek, (araba/vb.ile) götürmek, -e zorlamak, sevketmek, yönlendirmek, durumuna getirmek, ...etmek, -e güç sağlamak, çalışmaya zorlamak, vurmak, çakmak, taşıtta yolculuk, (park yerine) giriş yolu, topa sert vuruş, girişim, dürtü, pratik zekâ, (araba/vb.) çekiş

drive a hard bargain
sıkı pazarlık etmek

drive assembly
işletme takımı, işletme düzeni

drive at
demeye getirmek, ima etmek, demek istemek

drive at sth
amaçlamak, demek istemek

drive away
kovmak, defetmek

drive in
gayret etmek

drive mad
çıldırtmak, deli etmek

drive out
kovmak, defetmek

drive sb mad
deli etmek

drive sb to distraction
çılgına çevirmek, deli etmek

drive shaft
kumanda mili, kardan mili, işletme mili

drive sth home
bir şeyi açığa kavuşturmak

drive-in bank
otobank

drivel
saçma sapan söz, saçma, saçmalık, saçma sapan konuşmak

driven
sürmek

driver
sürücü, şoför, haydavcı, yöndemci

driver stage
sürücü katı

driver's cab
haydavcı mahalli

driver's cap
haydavcı mahalli, sürücü yeri

driver's license
sürücü belgesi, ehliyet

driving
çalıştıran, işleten, çeviren, hareket ettiren, sürme, sürüş, işletme, çalıştırma

driving belt
tahrik kayışı

driving engine
tahrik motoru

driving licence
sürücü belgesi,sürücülük vesikası,ehliyet

driving mechanism
işletme mekanizması

driving mirror
dikiz aynası

driving motor
tahrik motoru

driving power
tahrik gücü, çalıştırma gücü

driving pulley
tahrik kasnağı, işletme kasnağı

driving rain
şiddetli yağmur

driving shaft
tahrik mili

driving signal
sürücü sinyal

driving spring
zemberek, işletme yayı

driving wheel
işletme dişlisi, ana çark, ana tekerlek

drizzle
(yağmur) ince ince yağmak, çiselemek, ince yağmur, çisenti

drizzly
çiseleyen

droll
tuhaf, acayip, gülünç, eğlenceli, komik

drollery
mizah, şaka, tuhaflık

dromedary
tek hörgüçlü deve, hecin devesi

drone
erkek arı,asalak,parazit,başkalarının sırtından geçinen kimse,uçarmansız uçar

drool
ağzının suyu akmak, ağzı sulanmak

droop
çökmek, sarkmak, aşağı düşmek, eğilmek, üzülmek, zayıflamak

drooping
sarkık, dermansız, baygın

drop
damla, küçük yuvarlak tatlı, düşüş uzaklığı, düşüş, ani düşüş, iniş, düşme, paraşütle atılan insan ya da malzeme, damla biçiminde küçük şeker, (yere) düşürmek, düşmek, (arabadan) indirmek, atıvermek, bırakmak, durdurmak, kesmek, dışarda bırakmak, çıkarmak, çıkagelmek, damlamak, geri kalmak

drop a bombshell
bombayı patlatmak

drop a brick
çam devirmek, pot kırmak

drop a clanger
çam devirmek, pot kırmak

drop a few lines
iki satır yazmak

drop a hind
imada bulunmak

drop a hint
bile bile ağzından kaçırmak

drop a line
iki satır yazmak

drop a remark
kasten söylemek

drop anchor
demir atmak

drop arch
basık kemer

drop around
ziyarete gitmek

drop asleep
uyuyakalmak

drop away
damla damla akmak, azalmak, dağılmak

drop ball
tenek atışı

drop behind
geri kalmak

drop by
uğramak

drop curtain
asma tiyatro perdesi

drop down
düşmek

drop hammer
şahmerdan

drop in
kısa bir ziyaret için uğramak

drop in at
uğramak

drop like a hot potato
bağları koparmak

drop off
uykuya dalmak, vefat etmek, düşmek

drop out
üyelikten ayrılmak, çıkmak, okula devam etmemek

drop the ball
pot kırmak

drop the other shoe
bir adım daha atmak

drop valve
ters supap, üstten supap

drop window
inme pencere, aşağı sürme pencere

droplet
damlacık

droplet infection
hapşırıkla hastalık bulaştırma

droplight
iner kalkar lamba

dropout
okulu yarım bırakan öğrenci, başka bir yaşam biçimi için toplumdan kopan kimse

dropper
damlalık

dropping
düşme, damlama, birikinti, gübre

dropping bottle
damlalıklı şişe

dropping glass
pipet

droppings
ters, hayvan dışkısı

dropsical
ödemli, su toplanmasına elverişli

dropsonde
dropsonde

dropsy
sıskalık

droshky
dört tekerlekli bir Rus arabası

drosometer
drozometre

dross
cüruf, süprüntü, artık

drought
kuraklık, susuzluk

droughty
kurak, susuz

drove
insan ya da hayvan sürüsü

drover
davar çobanı, celep, davar tüccarı

drown
(suda) boğulmak, boğmak, suyun altında bırakmak, (sesi) bastırmak, boğmak

drown out
gürültü ederek bir sesin işitilmesine engel olmak

drowned in sleep
ağır uykuya dalmış

drowned weir
batık savak

drowse
kestirmek, uyuklamak

drowsiess
uyuşukluk

drowsily
uyur gezer bir halde

drowsiness
uykulu olma, ayakta uyuma, uyuşukluk

drowsy
uyumak üzere olan, uykulu, uyutan, uyutucu

drub
sopa çekmek, dayak atmak, sopayla dövmek

drubbing
dayak, kötek, dövme

drudge
ağır, zor ve tatsız iş yapmak

drudgery
ağır, tatsız iş

drudging
ağır, yorucu, monoton, zahmetli

drug
ilaç, uyuşturucu madde, ilaç vermek, uyuşturucu vermek, ilaçla uyutmak

drug addict
uyuşturucu bağımlısı, hapçı, esrarkeş

drug on the market
piyasada ihtiyaçtan fazla bulunan mal

drug peddler
esrar satıcısı

drug traffic
uyuşturucu trafiği

druggist
eczacı

drugstore
eczane

drum
davul,nakkare,bateri,dümbelek,davul şeklinde şey,davul çalmak,davul sesi çıkartmak

drum brake
tamburlu eğleç, kampanalı eğleç

drum drier
döner kurutucu, tamburlu kurutucu

drum major
mızıka şefi

drum out of
yuhalayarak kovmak, teneke çalmak

drum up
her türlü yolu deneyip elde etmek

drum up trade
dolaşıp sipariş vermek

drumhead
davul derisi

drumlin
drumlin

drummer
davulcu, baterist

drumstick
davul sopası, baget, tavuk ya da kuş butu

drunk
sarhoş

drunk as a lord
fitil gibi sarhoş, zilzurna sarhoş

drunkard
ayyaş, sarhoş

drunken
sarhoş

drunkenness
sarhoşluk

drupe
etli ve tek çekirdekli meyve

dry
kuru, kurumuş, kupkuru, susuz, susamış, yavan, sevimsiz, kuru, basit, sade ve eğlendirici, mecazi, (içki) sek, kurumak, kurutmak

dry air
kuru hava

dry behind the ears
acemi çaylak

dry cell
kuru pil

dry cleaner's
kuru temizleme dükkânı

dry cleaning
kuru temizleme

dry copper
rafine bakır

dry cough
kuru öksürük

dry cow
sütü kesilmiş inek

dry dock
kuru havuz, sabit havuz, gemi kızağı, havuzlamak, kızağa çekmek

dry farming
kurutarım, kuru ziraat

dry fodder
kuru yem

dry gas
kuru gaz

dry goods
manifatura, mensucat

dry ice
kuru buz, donmuş karbondioksit

dry land
kurak bölge

dry masonry
harçsız duvar örme

dry matter
kuru madde

dry measure
kuru ölçek, kuru maddeler hacim ölçeği

dry nurse
dadı

dry out
alkolizmden kurtulmak, alkolizmden kurtarmak

dry process
kuru işleme

dry rectifier
kuru redresör, kuru doğrultmaç

dry rot
kuru çürüklük, ahlaki çöküntü

dry steam
kuru buhar

dry thermometer
kuru termometre

dry up
bulaşıkları kurulamak, susmak, çenesini tutmak

dry wall
harçsız taş duvar

dry well
kuru kuyu

dry-as-dust
sıkıcı

dry-clean
kuru temizleme yapmak

dry-eyed
ağlamayan, göz yaşı dökmeyen

dry-press
kuru kalıplama

dryad
orman perisi

dryer
kurutma makinesi

drying
kurutma

drying agent
kurutma maddesi

drying apparatus
kurutma aygıtı

drying chamber
kurutma odası

drying cylinder
kurutma tamburu

drying machine
kurutma makinesi

drying oven
kurutma dolabı

drying plant
kurutma tesisi

drying rate
kurutma hızı

drying roller
kurutma silindiri

drying stove
kurutma fırını

drying tower
kurutma kulesi

dryness
kuruluk, kuraklık, kuru oluş

dual
ikili, iki eş parçalı, dual, çift

dual carriageway
iki yönlü yol

dual control
çift kumanda

dual income family
çift gelirli kodak

dual nationality
çifte vatandaşlık

dual operation
ikili işlem

dual pricing
iki fiyat koyma

dual purpose
çift maksatlı, iki işlevli

dual system
ikili jüye

dual tyres
çift lastik

dualism
ikili olma yağdayı, ikilik

duality
ikilik

dually
çift olarak

dub
şövalye ünvanı vermek, lakap takmak, (film/vb.) seslendirmek, dublaj yapmak

dubbing
dublaj, sözlendirme

dubbing studio
dublaj stüdyosu

dubiety
şüpheli olma, şüphelilik

dubious
kuşku ve kararsızlık uyandırıcı, kesin olmayan, kuşkulu, kararsız, güvenilmez

dubiousness
şüphe, belirsizlik, kararsızlık

dubitative
şüpheli

ducat
düka altını, altın para

duce
lider

duchess
düşes

duchy
dukalık

duck
ördek, (kafasını) eğmek, (başını) suya daldırmak, kaçmak, kaytarmak

duck out
toz olmak

duck-bill
ördek gagası, dakbil

duckbill
gagalı memeli

duckling
yavru ördek

ducks and drakes
suda taş kaydırma oyunu

duckweed
su mercimeği

ducky
sevgili, aziz

duct
guddelerden salgıları akıtan arna, boru

ductile
yumuşak, şekil verilebilir, sünek, dövülgen

ductility
süneklik, yumuşaklık

ductless
mecrasız, arnasız

ductless gland
arnasız bez

dud
işe yaramaz, bozuk, geçersiz, işe yaramaz şey/kimse, geçersiz şey

dud cheque
karşılıksız çek

dud note
sahte banknot

dude
züppe adam

dudgeon
öfke, hiddet

duds
giyim eşyası

due
hak edilen, gerekli, tam, uygun, yeterli, (pul) ödeme zamanı gelmiş, beklenen, hak, kişinin hakkı, direkt olarak, tam olarak, doğruca

due bill
vadesi gelmiş senet

due date
vade tarihi, ödeme tarihi

due from banks
bankalardaki paralar

due sum
borçlu olunan meblağ

due to
yüzünden, dolayı, bağlı

duel
düello, düello yapmak

duelling
düello etme

duellist
düellocu

duenna
dadı, mürebbiye

dues
resmi vergiler, aidat

duet
düet

duff
bir çeşit muhallebi

duffel
kalın havlı yünlü kumaş

duffel coat
çoban biçimi palto, kalın tüylü kaban

duffer
kafasız adam, beceriksiz kimse, seyyar satıcı

dug
meme

dugout
kütükten oyularak yapılmış kayık, yeraltı sığınağı

duke
dük

dukedom
dukalık

dulcet
(ses/vb.) tatlı, hoş, huzur veren

dulcify
tatlılaştırmak, yumuşatmak

dulcimer
santur, kanuna benzer bir çeşit çalgı

dull
(renk/hava/vb.) sönük, donuk, açık ve kesin olmayan, boğuk, yavaş düşünen, zor anlayan, sıkıcı, renksiz, tekdüze, monoton, sönükleştirmek, donuklaştırmak, köreltmek, körelmek, donuklaşmak

dull finish
matlık apresi

dull market
durgun borsa

dull season
durgun mevsim

dullard
kalın kafalı kimse, mankafa, ahmak kimse

dullish
ahmak, budala, donuk

dullness
durgunluk, sıkıntı, ahmaklık, idraksizlik

dullness of business
işlerin durgunluğu

dully
uygun olarak

duly
zamanında, tam olarak, layıkıyla, hakkıyla

Duma
Çarlık devrinde Rus milli meclisi

dumb
dilsiz, dilini yutmuş, sessiz, suskun, aptal

dumb show
pandomim

dumb waiter
yemek asansörü

dumbbell
halter, dambıl

dumbfound
hayretten konuşamaz hale getirmek, şaşkına çevirmek, aptallaştırmak

dumbly
konuşmadan, ahmakça

dumbness
dilsizlik, dili tutulma

dumbwaiter
yemek asansörü, portatif servis masası

dumdum
dumdum kurşunu

dummy
(cansız) manken, emzik, yapma şey, taklit, aptal, salak

dummy variable
duyarsız değişken, sağır değişken

dump
yere dökmek, düşürmek, indirim yapmak, fiyatta damping yapmak, çöplük/artık yığma yeri, çok pis ve dağınık yer, çöplük, batakhane

dump condenser
boşaltma kondansatörü

dump truck
damperli kamyon

dumpcart
kum v.b.'ni taşıyıp boşaltmaya mahsus araba

dumper
damperli kamyon

dumping
damping, ucuzluk, fiyat indirme, tenzilat

dumping place
boşaltma yeri, atık yeri

dumpling
meyvalı bir tatlı, etli hamur

dumps
üzücü durum, hüzün, gam, üzüntü, neşesizlik

dumpy
tıknaz, bodur, kısa ve şişman

dun
boz renk, sıkıştıran alacaklı, alacağını istemek, borcunu ödemeye zorlamak

dunce
kolay öğrenemeyen kimse, aptal

dunderhead
ahmak, kalın kafalı kimse, aptal

dune
kum tepesi, kumul

dung
hayvan gübresi

dung beetle
bokböceği

dung fork
gübre çatalı

dung heap
gübre yığını

dung hill
gübre yığını

dungaree
Hindistan'a özgü bir çeşit kaba pamuklu kumaş

dungarees
kalın işçi tulumu

dungeon
zindan

dungheap
fışkılık

dunghill
gübre yığını, mezbele

dunite
dünit

dunk
(çaya/kahveye/vb.) batırmak, banmak

dunlin
sırtı kırmızı bir çeşit kum çulluğu

dunnage
yük koruma tahtası, tayfaların özel eşyası

duo
düo, ikili

duo-diode
çift diyot

duodecimal
on ikiye ait, on ikinciye ait, on ikide bir kısım

duodecimal number
on ikilik sayı

duodecimal system
on ikilik jüye

duodecimo
on iki yapraklı forma

duodenum
onikiparmakbağırsağı, duodenum

duodynatron
duodinatron

duopoly
duopoli, iki kişinin tekeli

duotriode
çift triyot

dupe
kandırılan, aldatılan, kazıklanan kişi, kandırmak, aldatmak, kazıklamak

dupery
aldatma, hile

dupion
dupiyon

duple
çift

duplex
çift, iki katlı apartman dairesi, çift, dubleks

duplex brake
çift eğleç

duplex cable
dubleks kablo

duplex carburettor
çift karbüratör

duplex circuit
çift yönlü devre, ikili çevrim

duplex lathe
çift torna tezgâhı

duplex operation
ikili işlem

duplicate
diğerinin aynısı, kopyası, eşi, iki kısımlı, ikili, çift, kopya etmek, aynısını yapmak

duplicate key
yedek anahtar

duplicate part
yedek parça

duplicate production
seri üretim

duplicate receipt
makbuz sureti

duplication
kopya, suret, teksir, teksir etme, suret

duplicator
teksir makinesi, çoğaltıcı

duplicity
iki yüzlülük, düzenbazlık, hile

durability
dayanıklılık, sağlamlık

durable
dayanıklı, uzun ömürlü, uzun süren

durable goods
dayanıklı mallar

durably
dayanıklılıkla, mukavemetle, sürekli olarak

duralumin
duralümin

duramen
özodunu

durance
mahpusluk

duration
süre, devam süresi

duration length
süre, süre uzunluğu

duration of partnership
ortaklığın süresi

durative
süre ile ilgili, sürekli

duress
zorlama

during
sırasında, esnasında, süresince

dusk
akşam karanlığı

dusky
koyu renkli, gölgeli

dust
toz, pudra, toz toprak, çöp, toz bulutu, toz almak, tozunu almak, tozlamak, toz halinde bir maddeyle kaplamak

dust arrester
toz toplayıcı

dust bowl
kuraklık yüzünden toz fırtınalarına maruz kalan bö

dust cloth
toz bezi

dust coal
toz kömür

dust collector
toz kolektörü

dust cover
eşyaları tozdan korumak için yapılan kılıf

dust devil
bazen kurak bölgelerde görülen küçük toz fırtınası

dust jacket
kâğıt kitap kabı, kitap kabı

dust mask
toz maskesi, toz yüzlüğü

dust off
yeniden başlamak

dust storm
toz fırtınası, kum fırtınası

dust-tight
toz geçirmez

dustbin
çöp kutusu, çöp tenekesi

dustcart
çöp kamyonu

duster
toz bezi, silgi, tozlayıcı, toz püskürtücü

dustfree
tozsuz

dustheap
toz veya süprüntü yığını

dusting
toz alma, toz haline getirme

dustman
çöpçü

dustpan
faraş

dustproof
toz geçirmez

dustup
tartışma, kavga

dusty
tozlu, sıkıcı, cansız, kuru, tatsız

Dutch
Hollandaya/Hollanda diline ilişkin, Hollanda'lı

Dutch brick
sert tuğla

Dutch cheese
Hollanda peyniri

dutch courage
içkinin verdiği çılgınca cesaret

dutch oven
kalın ve kapalı tava

Dutch treat
Alman usulü, masrafları paylaşılan ziyafet

Dutchman
Felemenkli, Hollandalı, Hollanda gemisi

dutiable
gümrüğe tabi

dutiable goods
gümrüğe tabi mallar

dutiful
sorumluluk taşıyan, görevine bağlı

dutifully
vazifesini bilerek

duty
görev, vazife, sorumluluk, hizmet, iş, vergi

duty call
mecburi ziyaret

duty mark
gümrük damgası

duty on exports
ihracat vergisi

duty to disclose
bildirme görevi

duty-free
gümrüksüz, gümrükten muaf, gümrüksüz, gümrükten muaf

duty-free shops
vergisiz satış mağazaları

duty-paid
gümrük vergisi verilmiş

duvet
yorgan

duvetine
divitin

dwarf
cüce,cırttan,küçük göstermek,gölgede bırakmak

dwarf elder
yaban mürveri

dwarf star
cüce yıldız

dwarf wall
alçak duvar

dwarfish
cücemsi, cüce gibi

dwarfism
cücelik

dwell
oturmak, yaşamak, ikamet etmek

dwell on
üzerinde kafa patlatmak, çok düşünmek

dweller
oturan, sakin, ikamet eden veya oturan kimse

dwelling
ikametgâh

dwelling house
ev, konut, ikametgâh, mesken

dwelling place
ev, konut

dwindle
azalmak, küçülmek

dyad
iki, çift, iki atomdan meydana gelen molekül

dyadic
diyadik, ikici

dye
kumaş boyası, boya maddesi, boyamak, boyanmak, boyanabilmek, boya tutmak

dye affinity
boyanabilirlik, boyanabilme

dye back
boya teknesi, boya kabı

dye base
boya bazı

dye beam
boya levendi

dye beck
boya teknesi, boya kabı

dye bobbin
boyama bobini

dye liquor
boya banyosu

dye mordant
boya mordanı

dye padder
boya fuları

dye remover
boya çıkarıcı

dye retarder
boya geciktirici

dye tube
boya bobini

dye vessel
boya kabı

dye winch
boya haspeli

dye works
boyahane

dyeability
boyanabilirlik

dyed-in-the-wool
gerçek, koyu, şaşmaz, hammadde halinde boyanmış

dyehouse
boyahane

dyeing
boyama, boyacılık

dyeing industry
boyama sanayii

dyeing machine
boyama makinesi

dyeing plant
boyahane

dyer
boyacı

dyer's madder
boya otu

dyer's weed
Yemen zafranı

dyestuff
boyarmadde, boyarözdek, boya ilacı

dying
ölmekte olan, ölen

dying will
ölmek üzereyken ifade edilen arzu, son dilek

dyke
bkz.dike

dynamic
dinamik, enerjik, hareketli, aktif, dinamik

dynamic energy
dinamik enerji

dynamic load
dinamik yük

dynamic state
dinamik durum

dynamics
devimbilim, dinamik

dynamism
devingenlik, canlılık, hareketlilik, dinamizm

dynamite
dinamit, şaşırtıcı, hayranlık uyandırıcı şey/kimse, bomba, dinamitlemek, dinamitle havaya uçurmak

dynamiter
dinamitçi

dynamo
dinamo

dynamo sheet
dinamo sacı

dynamometer
dinamometre, güç ölçeği

dynamotor
dinamotor

dynastic
hanedana ait

dynasty
hanedan

dynatron
dinatron

dyne
din, güç birimi, kuvvet birimi

dynode
dinot

dys-
(önek) fena, zor, sert

dysenteric
dizanteriye ait

dysentery
dizanteri

dysfunction
bir uzvun görevini yapmaması

dyslexia
yazı okuyamama, yazı körlüğü

dyslogistic
beğenmeyen, tenkit eden

dyspepsia
sindirim güçlüğü, hazımsızlık

dyspeptic
hazımsızlıkla ilgili, hazımsızlık çeken

dyspnea
nefes darlığı

dyspnoea
dispne, nefes darlığı

dysprosium
disprosyum

dystrophy
distrofi, beslenme bozukluğu hastalığı

dysuria
idrar zorluğu


Submit a name