dabdokunma, hafif vuruş, hafifçe dokunmak, hafifçe vurmak, uzman, usta
dabberyüzeye mürekkep vurma aracı
dabble(at/in ile) bir işle amatörce uğraşmak, takılmak
daceçamça, bir çeşit sazan
dactylographyparmak izi bilimi
DadaismDadaizm, Dadacılık
DadaistDadaist, Dadacı, Dadaist, Dadacı
daffodilzerrin, fulya, nergis
dagoBüyük Okyanus adaları yerlisi
dahliadalya, yıldızçiçeği
dailygünlük, gündelik, her gün, günlük gazete, (pazar hariç) her gün çıkan gazete
daily bulletingünlük tebliğ
daily collectiongünlük tahsilat
daily doubleat yarışlarında çifte bahis
daily exchange rategünlük döviz kuru
daily interestgünlük faiz
daily interest rategünlük faiz oranı
daily receiptgünlük gelir
daily wageyevmiye, gündelik vergin
daily wagesgündelik, yevmiye
daily wantgünlük gereksinim
daintinesszarafet, nezaket, incelik, titizlik, lezzet
daintyince, sevimli, tatlı, lezzetli şey, özellikle küçük lezzetli kurabiye
daiquiritatlı alkollü içki
dairymandıra, süthane, sütçü dükkânı, yalnız süt ve süt ürünleri satan dükkân
dairy productssüt ürünleri
dalliancetembellik, oynaşma, flört, vakit geçirme
dally(about/over ile) oyalanmak, sallanmak
dally withoynaşmak, ciddiye almamak
dalmatiansiyah benekli beyaz bir cins iri köpek
daltonismrenk körlüğü, daltonizm
dambaraj, set, su bendi, baraj yapmak, su bendi yapmak, set çekmek, kapamak
damagezarar, ziyan, hasar, zarar vermek
damage of inflationenflasyon zararı
damagedbozulmuş, hasarlı, zarar görmüş
damaged to propertymala verilen zarar
damagestazminat, zarar ziyan tazminatı
damages insurancezarara karşı sigorta
damaskşam kumaşı, damasko
damn(din) ölümden sonra cezalandırmak, lanet etmek, beddua etmek, lanetlemek, sövmek, yerin dibine batırmak, rezil etmek, mahvetmek, kahretsin!, lanet olsun!, o biçim, süper, son derece, müthiş
damn allhiçbir bok, hiçbir şey
Damn it!Allah belasını versin
damn wellpekâlâ, çok iyi, kesinlikle
damnationlanetleme, lanet, lanetlenme
damnedlanetlenmiş, lanetli, Allahın belası
damning-e son derece karşı, zıt, aleyhinde
dampıslaklık, nem, rutubet, nemli, rutubetli, (ateşi) yavaşlatmak, küllemek, boğmak
dampenıslatmak, nemlendirmek, ıslanmak, nemlenmek, (mutluluk/coşku/vb.için) kaçırmak, bastırmak, gölge düşürmek
dampersürgü, kapak, önleyici, gizleyici
dampproofneme karşı dayanıklı
damselsoylu kodaktan gelen genç ve bekâr kız
dancedans etmek, dans etme, dans, eğlence, danslı toplantı, dans
dance attendance onbir dediğini iki etmemek, etrafında dört dönmek
dancerdansçı, dansör, dansöz, çengi, köçek
dancing girldansöz, dansçı kız
dancing masterdans öğretmeni
dandifiedzüppe, çıtkırıldım
dandleçocuğu hoplatmak, hoppala yaptırmak, şımartmak
dandruffbaşta olan kepek, konak
danger classtehlike sınıfı
danglesallamak, sarkmak, sallanmak, sarkıtmak
DanishDanimarka'ya ait, Danimarka dili
dappledbenekli, puanlı, çekit çekit
darafdaraf, elastans birimi
Dardanelles€anakkale Boğazı
darekalkışmak, cesaret etmek, cüret etmek, zorlamak, meydan okumak, meydan okuma, yürekli olma
daredevilgözünü çöpten sakınmaz kişi, gözüpek kimse
daringçok yürekli, gözüpek, cüretkar, yiğitlik, cüret, cesaret
darkkaranlık, esmer, koyu, siyaha yakın, gizli, karanlık
dark horseyetenekleri bilinmeyen kimse
dark spotsgüneşteki karanlık çekitler
dark starışık vermeyen yıldız
darkenkararmak, karartmak
darkishsiyahımsı, mat, koyu
darklingkaranlıkta olan, karanlıkta
darklyümitsizce, kasvetli bir şekilde
darlingsevgili, sevgilim, tatlım, canım, sevgili, sevimli, cici, tatlı
darn(giysi/çorap/vb.) iğne ile örerek onarmak, yamamak, örmek, (bkz.) damn
darneldelice otu, karaçayır
darnerörgücü, örgü iğnesi
darninggözeme, gözenecek kumaş
darning eggörgü yumurtası
darning needlekumaş onarma iğnesi, gözeme iğnesi
dartküçük ok,ani hareket,(dikiş) pens,(across/out/towards/vb.ile) ani ve hızlı hareket etmek,cummak,fırlatmak,atmak
dartboarddart oyunu tahtası, küçük ok atma tahtası
dashçarpmak, vurmak, fırlamak, hızla koşmak, (ümit/vb.) yıkmak, savurmak, sıçratmak, vuruş, darbe, atılma, hamle, kısa çizgi
dash offçalakalem yazmak, fırlamak, hızla uzaklaşmak
dash off a letterbir mektup karalamak
dash sb's hopesbirinin ümitlerini kırmak
dash sth offhızla yapmak, hızla karalamak
dashboard(oto) gösterge kestesi, kumanda kestesi, alet kestesi
dashedberbat, altüst olmuş, kahreden, kahredici
dashed linekesik kesik çizgi
dashingcanlı, atılgan, enerjik, hareketli
dastardalçak kimse, aşağılık kimse, alçak, korkak
dastardlinessadilik, hainlik, korkaklık
dastardlyadi, alçak, korkak
dataveri, bilgi, karakteristik, olaylar, veriler
data bankbilgi bankası, veri bankası
data channelveri arnası, veri oluğu
data collectionveri toplama
data fileveri dosyası, veri kütüğü
data gatheringveri toplama
data groupveri türkümü, veri öbeği
data processingveri işlem, bilgi işlem
datetarih, zaman, randevu, buluşma, (Aİ) flört, arkadaş, tarihini yazmak/belirtmek, tarih atmak, tarihini saptamak, modası geçmek, (Aİ) ile çıkmak, flört etmek, hurma
date back togeçmişe uzanmak
date of dispatchgönderme tarihi
date of draftpoliçenin tarihi
date of maturityvade tarihi
date of paymentödeme tarihi
date of recordkayıt tarihi
datelesstarihsiz, vadesiz, ebedi
dativalismin -e halinde olan
dativeismin -e hali, yönelme yağdayı
datumveri, kıyas hattı, kıyas çekidi
daub(with/on ile) sıvamak, (yumuşak bir şeyle) kaplamak, sürmek
daughterkız çocuk, kız evlat
dauntyıldırmak, korkutmak, cesaretini kırmak
dauntlessgözüpek, korkusuz
davenportküçük süslü yazı masası, sedir, divan
davitmatafora, sandal vinci
dawdlesalınmak, zaman harcamak, sallanmak
dawnşafak, günün ilk ışıkları, tan, (gün) ağarmak, aydınlanmak, doğmak
dawn on sbanlamak, sezmek
daygün, gündüz, çalışma süresi, zaman, çağ, dönem, başarı/ün yılları, parlak günler
day after daysürekli, devamlı, günden güne
day by daygünden güne, günbegün
day in day outher Allahın günü, sürekli
day of applicationbaşvuru tarihi
day of reckoninghesap günü, kıyamet günü
day schoolgündüzlü okul, gündüz okulu
day shiftgündüz vardiyası, gündüz postası
day studentgündüzlü öğrenci
day-to-daygünlük, her günkü
day-to-day marketgünlük para piyasası
day-to-day moneygünlük ödenen para
daybookyevmiye defteri, kasa defteri, satış defteri
daybreaktan, şafak, seher
daydreamhayal, düş, hayal kurmak, dalmak
daylightgün ışığı, gündüz
daylight robberydüpedüz soygun, kazık
daylight saving timeyaz sögeni uygulaması
daylongbütün gün boyunca devam eden, bütün gün boyunca, sabahtan akşama kadar
days of graceödeme süresi, ödeme mühleti
dazesersemletmek, afallatmak
dazzle(gözlerini) kamaştırmak, şaşırtmak
de facto bankruptcyfiili iflas
de facto recognitionfiili olarak tanıma
de jureyasaya göre, yasal olarak
de jure recognitionbir devleti hukuki olarak tanıma
de tropistenmedik, fazlalık, fazla
de-(önek) -den, -dan, aşağı, tamamen, mahrum
de-energizeenerjisini kesmek
de-escalatehızını düşürmek
de-ionizeiyonsuzlaştırmak
deacidificationasidini giderme
deacidifyasidini gidermek
deactivateetkinliğini gidermek
deactivationdeaktivasyon, etkinlik giderme
deadölü, ölmüş, işi bitmiş, geçersiz, bozuk, tam, uyuşmuş, uyuşuk, hissiz, cansız, renksiz, sıkıcı, çok yorgun, hareketsiz/ölü vakit, ansızın ve tümüyle, tamamen, tam, doğrudan doğruya, direk olarak
dead as a dodoölmüş, tarihe karışmış
dead ballsaha dışına çıkmış top
dead beatbitkin, yorgunluktan ölmüş
dead drunkbulut gibi sarhoş
dead endaçmaz, çıkmaz, çıkmaz sokak, küldösak, kör baca
dead headboş olarak kalkan tren, otobüs v.b
dead heatberabere biten yarış, başabaş biten yarış
dead losstam ziyan, kesin zarar, kesin kayıp
dead nettleısırgan otu, ballıbaba
dead seasonölü sezon, ölü mevsim
dead to the worlddeliksiz uykuda
dead waterdurgun su, dümen suyu
dead weightnet ağırlık, boş ağırlığı, ağır yük
dead-end streetçıkmaz sokak
deadbeatkaldırım mühendisi, tembel kimse
deadenköreltmek, azaltmak, körletmek, yok etmek
deadlineson teslim tarihi, son mühlet
deadlinessölüm derecesinde olma, aşırılık
deadlockçözümlenemeyen anlaşmazlık, çıkmaz
deadlyöldürücü, çok etkili, sıkıcı, bayıcı, çok, ölü/ ölüm gibi
deadly nightshadegüzelavratotu
deadnessuyuşukluk, cansızlık, durgunluk
deadpancansız, ölü gibi, duygusuz, ruhsuz
deaeratehavasını gidermek, havasını almak
deafsağır, kulak asmayan, duymazlıktan gelen, sağır
deaf and dumbsağır dilsiz
deaf as a postduvar gibi sağır
deaf-mutesağır-dilsiz kimse, sağır-dilsiz
deafensağır etmek, sağırlaştırmak
dealdağıtmak, vermek, paylaştırmak, dağıtmak, vurmak, patlatmak, kâğıtları dağıtma sırası, anlaşma, iş, miktar
deal inticareti yapmak, alıp satmak
deal withiş yapmak, ele almak, uğraşmak, ilgili olmak
dealertüccar, satıcı, kâğıtları dağıtan kimse
dealingsilişkiler, iş, alışveriş
dearsevgili, değerli, aziz, pahalı, (mektup başında) sevgili, sayın, sevilen kimse, sevgili, aman!, canım!, deme!, hay Allah!, vah vah!
Dear me!Aman!, Canım!, Deme!, Ne yazık!
dearlyçok, pahalıya, pahalı bir biçimde
death benefitölüm yardımı
death certificateölüm ilmuhaberi, defin ruhsatı
death dutyveraset vergisi
death grantcenaze yardımı
death punishmentölüm cezası
death rattleölüm hırıltısı
death rollölenlerin listesi
death struggleölüm kalım mücadelesi
death throesölüm sancıları
death warrantidam hükmü, ölüm fermanı
deathblowöldürücü darbe, son darbe
deathlikeölü gibi, ölüm gibi
deathtrapölüm tehlikesi olan yer
debaclefelaket, musibet, yıkım, hezimet, bozgun
debar(from ile) mahrum bırakmak, alıkoymak
debasealçaltmak, itibarını düşürmek
debatableşüpheli, kuşku uyandıran
debatetartışma, müzakere, görüşme, tartışmak, görüşmek
debauchsefahat, ayartmak, baştan çıkartmak, doğru yoldan saptırmak
debauchedsefih, zampara, uçarı, alemci
debaucheezampara, çapkın kimse
debaucherysefahat, uçarılık, zamparalık, alemcilik
debentureborç senedi, tahvil, senet
debilitategüçsüzleştirmek, zayıflatmak, takatten düşürmek
debilitationgüçten düşürme, zayıflatma
debilitygüçsüzlük, takatsizlik, zayıflık
debitdeftere kaydedilen borç, açık, zimmet, zimmetine geçirmek
debit accountborç hesabı, zimmet hesabı
debit adviceborçlu dekontu
debit and creditborç ve alacak
debit balanceborç bakıyesi
debit cardbankamatik kartı
debit entryborç kaydı, borç girişi
deblockingbloklara ayırma, öbek açma, öbek çözme
debonairgüler yüzlü, neşeli, şen, nazik, hoş, zarif
debrisenkaz, yıkıntı, çöküntü
debtalacak, borç, borçlu olma, borçlanma
debt balanceborç bakiyesi
debt conciliationborçların ödenmesi
debt obligationborç yükümlülüğü
debt of honournamus borcu
debughata bulmak, hata yakalamak, hata ayıklamak
debuggerhata bulucu, hata ayıklayıcı
debuggingbulup giderme, onarma
debunchingelektron demeti genleşmesi, açılım
debunk(yanlış bir düşünceyi) çürütmek
debutsosyal bir alanda ilk beliriş, sahneye ilk kez çıkış
debutantesosyeteye ilk kez çıkan genç kız
decadenceçöküş, yıkılış, çökme, gerileme
decadentgözden düşen, itibarını yitiren
decaffeinatekafeinini çıkarmak
decaffeinated coffeekafeinsiz kahve
decalcifykireçsizlendirmek
decampdüşergeyi bozup çekilmek, kaçmak, sıvışmak
decant(şarap/vb.) bir kaptan diğerine aktarmak, boşaltmak
decantationsüzme, tortusundan ayırma
decapitatebaşını kesmek, boynunu vurmak
decapodonayaklı (kabuklu hayvan)
decarbonizekarbonunu gidermek
decarboxylasedekarboksilaz
decarburizationdekarbürasyon, karbonsuzlaşma
decarburizekarbonsuzlaştırmak, karbonunu gidermek
decasyllableon heceli kelime
decathlondekatlon, onlu yarış
decatizedekatirlemek, kolasını gidermek
decaybozmak, çürütmek, bozulmak, çürümek, güçten düşmek, sağlığını yitirmek, çürüme, bozulma, çöküş
decayedzayıflamış, kuvvetsiz, kudretsiz, çürümüş
deceityalancılık, hilekârlık, düzenbazlık, namussuzluk
deceitfulhilekâr, yalancı, namussuz, aldatıcı, sahte, yapmacık
deceitfulnessdolandırıcılık, sahtekârlık, hilekârlık
deceivablekolay aldatılan, saf
deceivealdatmak,heriflemek
deceiveryalancı kimse, hilekâr, yalancı
decelerateyavaşla(t)mak, hızı azalmak
decelerationyavaşlama, hız azalması, hız azaltma
decencyterbiye, incelik, topluma uygunluk, ılım
decennialon yılda bir olan, onuncu yıldönümü
decentterbiyeli, yakışık alır, saygılı, uygun, makul, oldukça iyi, tatmin edici, iyi, hoş, nazik, ince, kibar
decentlyterbiye ölçüsünde, insanca
decentralizationyerinden yönetim, ademi merkeziyet
decentralizemerkezden birkaç yere yetki dağıtmak
deceptionaldatma, aldanma, hile
deceptivealdatıcı, yanıltıcı
deceptivenessaldatıcılık, düzenbazlık
decertifybir belgeyi iptal etmek
dechlorinateklorsuzlaştırmak, klorunu gidermek
dechlorinationklorsuzlaştırma, klorunu giderme
decidekarar vermek, kararlaştırmak, seçim yapmak, hüküm vermek, sonuçlandırmak
decide against a thingbirşeyin aleyhinde karar vermek
decide for a thingbirşeyin lehinde karar vermek
decidedaçık, anlaşılır, net, kararlı, değişmez
decidedlykararlı bir şekilde, kesin olarak, muhakkak
deciderfinal, son maç, kesin sonuç
deciduous(ağaç) her yıl yaprakları dökülen
deciduous leafdökülen yaprak, düşen yaprak
deciduous treeher yıl yapraklarını döken ağaç
decimalondalık, ondalık sayı/kesir
decimal fractionondalık kesir
decimal numberondalık sayı
decimal number systemondalık sayı dizimi
decimal pointondalık hane çekidi
decimal systemondalık jüye, onlu jüye
decimalizeondalık jüyeye çevirmek
decimatebüyük kısmını yok etmek
decimetre wavedesimetrik dalga
decipherşifresini/anlamını çözmek
decipherableanlaşılır, okunur, çözülebilir
decisionkarar, kararlılık
decisivekararlı, kesin, sonuca götüren, şüphesiz, kesin
decisivenesskesinlik, tartışılmazlık, kararlılık
deckgüverte, (iskambil) deste, kat, süslemek, donatmak
deck housegüverte kamarası
deck outdonatmak, süslemek
deck passengergüverte yolcusu
deckle edgekâğıdın tırtıklı kenarı
declaimyüksek sesle ve el kol hareketleriyle konuşmak/söylemek
declamationheyecanlı nutuk, sövüp sayma, hitabet
declamatorysöylev sanatına ait, coşturucu
declarablegümrük vergisine tabi
declarantbildirimde bulunan kişi
declarationbildiri, deklarasyon, demeç
declaration daybeyan günü
declaration for exportationçıkış bildirgesi
declaration of bankruptcyiflas ilanı
declaration of independencebağımsızlık ilanı
declaration of intentniyet beyanı
declaration of propertymal bildirimi, mal beyanı
declaration of residenceikamet ilmuhaberi, oturma bildirimi
declaration of valuekıymet beyanı
declaration of warsavaş ilanı, harp ilanı
declaration of wealthservet beyanı
declarativeifade eden, bildiren, haber veren, beyan eden
declarative sentencebildirme cümlesi, haber cümlesi
declaratoryifade eden, beyan eden
declareilan etmek, iddia etmek, bildirmek, haber vermek, deklare etmek
declare a ceasefireateşkes ilan etmek
declare a trucemütareke ilan etmek
declare bankruptcyiflas ilan etmek
declare martial lawsıkıyönetim ilan etmek
declare null and voidgeçersiz saymak
declare warsavaş ilan etmek
declaredolarak kabul edilen, bilinen, şaşmaz, değişmez
declassifygizliliğini kaldırmak
declensionad çekimi, çekim, tasrif
declinableçekilebilir, çekimli
declinationeğim, yokuş, geri çevirme, reddetme, meyil
declination compasssapma pusulası, sapma ölçer
declinegeri çevirmek, reddetmek, azalmak, zayıflamak, düşmek, kötüye gitmek, çökmek, (güneş) batmak, iniş, gerileme, düşme, kötüye gidiş, çöküş
decline in incomegelirde azalma
decline in pricesfiyatlarda düşüş
declining yearshayatın son yılları
declinometerdeklinometre, sapmaölçer
declivitousmeyilli, inişli
declivityiniş meyil, bayır, yamaç
declutchdebriyaj yapmak, boşa almak
decoctkaynatarak özünü elde etmek
decoderkod çözücü, kod açar, renk çözücü
decolletagedekolte elbisenin yakası
decolletealçak yakalı, açık, dekolte
decolorantrengini açan, ağartan, rengini açma, ağartma
decolorationrengini giderme, renksizleştirme
decolorizationrengini açma, renksizleştirme, soldurma
decolorizerengini gidermek, rengini açmak, renksizleştirmek
decolorizerrenk giderme maddesi, renk açma maddesi
decomposeçürümek, bozulmak, çürütmek, bozmak, ayrışmak, ayrıştırmak
decomposedayrışmış, bozunmuş, çürümüş
decompositionçürüme, bozuşma, ayrışma, ayrışım, çürüklük
decompresstazyiki boşaltmak, basıncı kaldırmak
decompressionbasıncı azaltma, basıncı kaldırma
decontaminatezararlı maddelerden arındırmak, temizlemek
decontaminationzararlı maddelerden arındırma, temizleme
decontrolkontrolünden çıkarmak, denetimi kaldırmak, denetimin kaldırılması
decoratesüslemek, donatmak, dekore etmek, badanalamak, boyamak, duvar kâğıdıyla kaplamak, (for ile) nişan vermek
decorationsüsleme, dekorasyon, süs, nişan, madalya
decorativesüsleyici, dekoratif
decoratordekoratör, badanacı
decorousağırbaşlı, efendi, yakışık alır, uygun, kibar
decorticatekabuğunu soymak
decreaseazalmak, azaltmak
decrease in populationnüfusta azalma
decrease in pricesfiyatlarda düşüş
decreasing costazalan maliyet
decreasing costsazalan maliyet
decreasing returnsazalan verim
decreasinglygittikçe azalarak
decreeemir, kararname, karar, hüküm, emretmek, buyurmak
decree in the power of lawkanun hükmünde kararname
decrementazalma, eksilme, eksiklik
decrepiteli ayağı tutmaz, yıpranmış, moruk
decrescendodekreşendo, diminuendo, dekreşendo, diminuendo, dekreşendo, diminuendo
decrescentazalan, küçülen
decryptionkod açma, kod çözme
decussatex şeklinde, çaprazvari, çaprazvari geçmek, x şeklinde geçmek
dedicateadamak, ithaf etmek
dedicated(işine) özünü adamış
deduceanlamak, ortaya çıkarmak, sonucuna varmak
deducibleanlaşılabilir, sonuç çıkarılabilir
deductçıkarmak, azaltmak, indirmek, eksiltmek
deductionkesinti, indirme, azaltma, tümdengelim, türetim, sonuç
deductivetümdengelimli, çıkarsama ile ilgili
deediş, hareket, eylem, edim, senet, tapu senedi
deed of partnershiportaklık sözleşmesi, şirket sözleşmesi
deed of real estatetapu senedi
deed of transferdevir senedi
deemsaymak, sanmak, zannetmek
deemotionalizekabalaştırmak, hissizleştirmek
deepderin, (renk) koyu, (uyku) derin, (ses) boğuk, alçak, (duygu) derin, içten, yoğun, ciddi, anlaşılmaz, karmaşık, ciddi, kötü, derine inen, yüzeyde kalmayan, derine, dibe, derinden, derin, geç vakte kadar, geç vakitte, (the ile) deniz
deep seaengin deniz, açık deniz
deep-freezedipfriz, derin dondurucu, dondurmak, dondurup saklamak
deep-freezerderin dondurucu
deep-frozen(derin) dondurulmuş
deep-seakıyıdan uzakta, açık deniz
deep-sea navigationuzak deniz seferi
deep-sea steameraçık deniz gemisi
deep-sea voyageuzak deniz yolculuğu
deep-seatedköklü, yerleşmiş, sabit
deependerinleşmek, derinleştirmek
deepnessderinlik, karanlık, koyuluk, enginlik, zekâ
deeprootedsabit, kökleşmiş
deescalatehızını azaltmak, azalmak, önemini kaybetmek
defacegörünüşünü bozmak, çirkinleştirmek, tahrif etmek
defactogerçekte yapılan, fiili, eylemsi
defalcatezimmetine geçirmek
defalcationzimmetine geçirme, zimmete geçirilen para
defamationkaralama, lekeleme, hakaret, iftira, aşağılama
defamatorylekeleyen, leke düşüren, iftira olan
defamekara çalmak, ününe leke sürmek
defaultbir görevi yerine getirmemek, bir borcu ödememek, mahkemeye gelmemek, yarışmaya katılmamak, hazır bulunmayış, katılmayış, gelmeme, yapmama, savsama
default drivehazır sürücü, varsayılı sürücü
default interestgecikme faizi, temerrüt faizi
default optionhazır seçim,yokluk yağdayında seçim
default valuehazır değer, seçimsizlik değeri
defaulterborçlarını vermeyen kimse
defeasanceiptal, fesih, kaldırma
defeatyenmek, bozguna uğratmak, boşa çıkarmak, suya düşürmek, mahvetmek, yıkmak, yenilgi, bozgun, yenilgiye uğrama, yenilgiye uğratma
defecthata, kusur, eksiklik, (öz ülkesini/partisini/vb.'ni) terketmek, iltica etmek
defectionterk etme, mensup olduğu zümreden çekilme
defectivehatalı, kusurlu, eksik
defence budgetsavunma bütçesi
defence counselsavunma avukatı
defence expendituressavunma harcamaları
defence industrysavunma endüstrisi
defence policysavunma politikası
defence spendingsavunma harcaması
defencelessdesteksiz, müdafaasız, korunmasız
defendsavunmak, korumak, müdafaa etmek
defendablesavunulabilir, korunabilir
defendersavunan kişi, koruyucu kimse
defenestrationpencereden atılma
defensiblesavunulabilir, korunabilir
defensivesavunan, savunucu, savunmalı, koruyucu
defensive alliancesavunma anlaşması
defensive mechanismsavunma mekanizması
deferertelemek, sonraya bırakmak
deferenceuyma, saygı gösterme, riayet etme
deferenttaşıyıcı, boşaltıcı
deferent ducttaşıyıcı arna
deferentialuyumlu, saygılı, hürmetkâr
defermenterteleme, ödemeyi geciktirme, tehir
deferred liabilityertelenmiş borç, müeccel borç
deferred payment saletaksitle satış, uzun vadeli satış
deferred termstaksitle ödeme
defianceitaatsizlik, saygısızlık, meydan okuma
defiantmeydan okuyan, küstah, cüretkâr
deficiencyeksiklik, kusur, yetersizlik
deficiency diseasevitaminsizlik hastalığı
deficiency letteruyarma bildirisi, ihbarname
deficient amountgerekli miktar, açık
deficit(bütçe/hesap) açık
deficit of the balance of paymentsödemeler dengesi açığı
defiermeydan okuyan kimse
defilementkirletme, bozma, pisletme
definetanımlamak, belirtmek
definingtanımlayan, açıklayan
defining clausestanımlayan cümlecik
defining relative clausetanımlayan ilgi cümleciği
definitebelirli, açık, kesin
definite articlebelirli artikel, belirli tanımlık
definite letter of warrantykati teminat mektubu
definitiontanım, açıklık, berraklık, netlik
definitivenihaî, kesin, tam, eksiksiz, kusursuz
definitive judgmentkesin hüküm, kesin karar
definitivelynihai olarak, şüphesiz, muhakkak
deflagratebirden ateş alıp tutuşmak
deflagrationbirden ateş alma, ani yanma
deflatehavasını boşaltmak, söndürmek, sönmek, piyasadaki para miktarını azaltmak
deflationdeflasyon, paradarlığı
deflectsapmak, sekmek, saptırmak, sektirmek
deflectionsapma, dönme, bel verme, eğilme, salgı
deflectordeflektör, kalkan, siperlik
deflector coilsapma bobini
defloratekızlığını bozma, zarar verme
deflorationkızlığını bozma, çiçeklerin dökülmesi
deflowerçiçeklerini koparmak, yolmak, kızlığını bozmak
defoaming agentköpük giderici madde
defoliantyaprakları döken ilaç
defoliateyapraklarını gidermek, yapraklarını dökmek
deforestormandan yoksun bırakmak
deforestationormansızlaştırma, kellendirme
deformbiçimini bozmak, deforme etmek
deformabilityşekil değiştirebilme
deformationdeformasyon, bozunum, bozulum, çirkinleştirme
deformitybiçimsizlik, sakatlık
defrauddolandırmak, aldatmak, hakkını yemek
defrauderdolandırıcı, hilekâr
defrayödemek, tediye etmek
defraymentmasrafı ödeme, maliyeti ödeme
defrockcübbesini çıkartmak
defrostbuzlarını çözmek/temizlemek
defrosting rear windowdefrostlu arka cam
deftbecerikli, eliçabuk, marifetli
deftnessbeceri, hüner, ustalık, beceriklilik
defuse(patlayıcı) fitilini sökmek
defykarşı gelmek, başkaldırmak, kafa tutmak, meydan okumak
degasgazını gidermek, gazını almak
degasifierdegazör, gaz giderici
degaussmıknatıslığını gidermek
degaussermıknatıslık giderme bobini
degeneracyyozlaşma, soysuzlaşma
degenerateyozlaşmış, yoz, yozlaşmak, düşmek, dönüşmek
degenerationbozulma, yozlaşma, dejenerasyon
degradationbozunma, ayrışım, indirim, düşme, rütbe indirme
degradeküçük düşürmek, alçaltmak
degradinküçültücü, alçaltıcı
degradingalçaltıcı, haysiyet kırıcı
degreederece, düzey, derece, kademe, öğrenim derecesi
degree of comparisonkarşılaştırma derecesi
degree of freedomserbestlik derecesi
degree of latitudeparalel derecesi
degree of longitudemeridyen derecesi
degressive taxazalan oranlı vergi
degum(ipek) zamkını gidermek
dehisce(tohum kabuğu) yarılıp açılmak, çatlamak
dehumanizecanavarlaştırmak, insanlıktan çıkarmak
dehumidificationnemini alma, kurutma
dehumidifiernem alma maddesi, kurutucu madde
dehumidifynemini almak, kurutmak
dehydratesuyunu almak, kurutmak
dehydrated foodssuyu alınmış gıda maddeleri
dehydrationsuyunu giderme, susuzlaştırma
dehydrogenasedehidrojenaz
dehydrogenationhidrojen giderme, dehidrojenasyon
deicebuzlanmayı önlemek, buz tutmasını önlemek
deificationyüceltme, tapma, tapınma
deifytanrılaştırmak, yüceltmek, ululaştırmak, tapmak
deionizationiyonsuzlaştırma
deja vu``bunu daha önceden yaşamıştım'' duygusu
dejectkederlendirmek, hevesini kırmak
dejectedüzgün, hüzünlü, mahzun
dejectionkeder, neşesizlik, dışkı, büyük aptes
delactationsütten kesme, sütten kesilme
delateyaymak, haber vermek
delativeiniş yağdayı, iniş yağdayı
delaygecikmek,yubanmak,geciktirmek,yubatmak,ertelemek,gecikme
delay of paymentborç ertelemesi
delay paymenttemdit, ödemede gecikme
delayedgecikmeli, ertelenmiş, tehir edilmiş
delayinggeciken, ertelenen, tehir edilen
delesilmek, silme işareti
deleavesayfalara ayırmak, kopyalara ayırmak
delectationbüyük zevk, eğlence
delegacydelegelik, delegasyon, elçilik
delegatetemsilci, delege, temsilci olarak görevlendirmek/atamak, delege olarak göndermek
delegationdelegasyon, yetki verme, görevlendirme
deleteriouszararlı, muzır
deletionkaldırma, silme, kazıma
deliberatekasıtlı, temkinli, ağır, dikkatli, düşünmek, üzerinde durmak, tartışmak
deliberatelykasten, bile bile
deliberatenesskasıt, dikkatlilik, tedbirlilik
deliberationdüşünüp taşınma, kafa yorma, tartışma, ihtiyat
deliberativedüşünceli, ihtiyatlı, tedbirli, düşünen
delicacyincelik, duyarlılık, narinlik, az bulunur/pahalı/leziz yiyecek
delicatenarin, zarif, ince, kolayca incinen, hassas, nazik, dikkat isteyen, ince, (alet/vb.) duyarlı, hassas, (yemek) leziz ve hafif
delicatessenmezeci dükkânı, şarküteri
delightzevk vermek, memnun etmek, sevindirmek, (in ile) zevk almak, zevk, haz, sevinç
delightfullyzevkle, memnuniyetle
delimitationsınırlandırma, sınırlama, tahdit
delimitersınırlayıcı, sonlayıcı
delineatetaslağını çizmek, betimlemek, tasvir etmek
delineationçizerek anlatma, betimleme, tasvir, tarif
delinquencygörevi ihmal etme, suç işleme, kurallara uymama
delinquentsuçlu, suç işleyen, görevini yerine getirmeyen
delinquent accountaçık hesap
deliquescesulanmak, eriyip su olmak
deliquescencesulanma, eriyip su olma
delirioussayıklamalı, sayıklayan, çılgın gibi, azgın
deliriumsayıklama, coşma, azma
deliver(alıcının evine/işyerine) teslim etmek, götürmek, dağıtmak, (from ile) kurtarmak, korumak, doğurtmak, (up/over ile) vermek, teslim etmek, (konuşma/vb.) okumak, yapmak, (demeç/ders/vb.) vermek
deliver a speechsöylev vermek, nutuk atmak
deliver fromkorumak, doğurtmak
deliver oneself ofkonuşma haline dökmek
deliverableverilebilir, dağıtılabilir, teslim edilebilir
deliverancekurtarma, kurtulma, kurtuluş
deliveredverilmiş, teslim edilmiş
delivered priceteslim fiyatı
delivererkurtarıcı kişi, dağıtıcı
deliveryteslim, dağıtım, servis, doğum, konuşma biçimi
delivery dateteslim tarihi
delivery noteteslim beyanı
delivery orderteslim emri
delivery pointteslimat yeri
delivery priceteslim fiyatı
delivery receiptteslim emri
delousebitlerini ayıklamak
deltaYunan abecesinin dördüncü harfi, delta, delta, çatalağız
deltoidüçgen şeklinde, nehir deltasına benzer
deltoid muscleteltoit kas
deludekandırmak, aldatmak
delugebüyük sel, su baskını, şiddetli yağmur, ...yağmuruna tutmak
delusionaldatma, aldanma, saplantı, yanlış inanç, kuruntu
delusterparlaklığını azaltmak, matlaştırmak
delve(into/among ile) derinlemesine araştırmak
delve intoderinlemesine araştırmak
demagnetizationmıknatıslık giderimi
demagnetizemıknatıslılığını gidermek
demagnetizerdemagnetizör, manyetik silici
demagoguedemagog, halkavcısı
demandistek, talep, rağbet, istemek, talep etmek, gerektirmek
demand depositvadesiz mevduat
demand for labourişgücü talebi
demand for moneypara talebi
demand for paymentödeme talebi
demand surplustalep fazlası
demand-pull inflationtalep enflasyonu
demandingçaba/dikkat/bakım/ilgi gerektiren
demarcatesınırını çizmek, ayırmak
demarcationayırma, sınırlarını belirtme
demarcativesınırlayıcı, sınırlayıcı
demarchediplomatik hareket, girişim
demeanküçük düşürmek, alçaltmak
demean oneselfözünü küçültmek, benliğini kaybetmek
demeanourdavranış biçimi, tavır, tutum
dementiaşahsiyetin bölünmesi, cinnet
dementia praecoxerken bunama
demeritkabahat, yanlış, kusur, ihtar, tembih
demesnetaşınmaz mal, mülk, emlak
demilitarizeaskerden arındırmak
demilitarized zoneaskerlere yasak bölge
demimondetoplumca lekelenmiş kadınlar
demineralizemineralini gidermek
demitasseküçük kahve fincanı
demobilizationterhis, seferberliğin bitmesi
democracydemokrasi, elerki, demorkasiyle yönetilen ülke, sosyal eşitlik
democratdemokrat, elerkçi, halkerkçi
Democratic Left PartyDemokratik Sol Parti
Democratic Mass OrganisationsDemokratik Kitle Örgütleri
democratisation packagedemokratikleşme paketi
democratizationdemokratikleşme
democratization processdemokratikleşme süreci
democratizedemokratikleştirmek
demodemodası geçmiş, demode
demodifiergeriye düzeltici
demographydemografi, nüfusbilim
demoiselleevlenmemiş kadın, telli turna, yusufçuk
demolishyıkmak, yok etmek
demolitionyıkma, yok etme, yıkılma, yıkım
demolition bombtahrip bombası
demonetizationtedavülden kaldırma
demonetizetedavülden kaldırmak, paranın değerini düşürmek
demoniacşeytanca, iblisçe, cinli, çılgın, deli, mecnun
demonstrablekanıtlanabilir, açık, ortada
demonstrategöstermek, (örneklerle) kanıtlamak, göstermek, kullanılışını göstermek, gösteri yapmak/düzenlemek
demonstrationgösteri, kullanılışını gösterme
demonstrativeduygularını gizlemeyen
demonstrative adjectiveişaret sıfatı, gösterme sıfatı
demonstrative adverbişaret zarfı, gösterme belirteci
demonstrative pronounişaret zamiri, gösterme adılı
demonstratorgösterici, sergilenen şey
demoralizationahlak bozulması, cesaretini kırma
demoralizecesaretini kırmak, moralini bozmak, ahlâksızlaştırmak
demoseski Yunanistan'da halk
demotichalka ait, halkla ilgili
demotionindirme, rütbe düşürümü
demotivateyönünü saptırmak
demountsökmek, yerinden çıkarmak, demonte etmek
demountabilitysökülebilirlik
demulcentteskin edici, yatıştırıcı
demuritiraz etmek, karşı çıkmak
demurenessdengelilik, ciddiyet, alçakgönüllülük
demurragesürastarya, bekleme süresi
demurrerdavada itiraz eden kimse
denin, mağara, yatak, uğrak, çalışma odası
denationalizevatandaşlıktan çıkarmak
denaturalizedoğallığını bozmak
denaturantdenatüran, denşirme maddesi
denaturationdenşirme, denatürasyon, tağyir
denaturedenşirmek, tağyir etmek, doğallığını bozmak
denatured alcoholiçilmez alkol, denatüre alkol
dendritedendrit, dallantı
dendriticdendritik, dallantılı
dendrochronologydendrokronoloji
dendrologydendroloji, ağaç bilimi
denedeniz kıyısındaki kumlu yol
deniableyadsınabilir, inkâr edilebilir
denialinkâr, yadsıma, yoksama, yalanlama
denierdenye, inkâr eden kimse
denigratekaralamak, leke sürmek, yermek, kötülemek
denimblucin kumaşı, kot, ç.blucin, kot
denitratenitratsızlaştırmak
denitrificationnitratsızlaştırma
denitrifynitratsızlaştırmak, azot gidermek
denitrifying bacteriaazot salan bakteriler
denizenikamet eden kişi, vatandaş
denominateisim vermek, adlandırmak
denominationmezhep, birim, ad
denominationalisme ait, mezheplere ait
denominational valuenominal değer
denotationdüzanlam, işaret
denotebelirtmek, göstermek, anlamına gelmek
denouncealenen suçlamak, kınamak
denouncementeleştiri, kınama, kehanet, sona erme, iptal
densesıkışık, kalabalık, yoğun, (sis/duman/vb.) yoğun, koyu, (orman) sık, aptal, kalın kafalı
dense crowdbüyük kalabalık
dense diplomatic trafficyoğun diplomatik trafik
densimeterdansimetre, yoğunlukölçer
densitometerdansitometre, gölgeölçer
densityyoğunluk, sıklık, yoğunluk
dentezik, vuruk, çukur, girinti, incinme, göçürmek, yamultmak, göçmek, yamulmak
dentaldişlerle ilgili, diş
dental plateyapay damak, takma diş
dental surgerydiş cerrahisi
dentationtarak şeklinde olan şey
denticulateddişli, çentikli
dentilabialdişsil-dudaksıl
dentitionbebeğin diş çıkarması, dişlenme, diş yapısı
denudationdenüdasyon, aşındırma, çıplak bırakma
denudesoymak, çıplak hale getirmek
denunciationalenen suçlama, kınama, kınanma
denunciativeitham edici, hücum edici
denunciatormuhbir, ihbarcı
denunciatorysuçlayıcı, itham edici
denydanmak,inkâr etmek,yadsımak,yalanlamak,tanımamak,yoksamak,esirgemek
deny oneselfferagat etmek
deodarcin ağacı, himalaya sediri
deodorantdeodoran, kokugideren
deodorizekokusunu gidermek
deodorizerkoku giderici şey
deontologydeontoloji, ahlak bilgisi
deoxidationoksijen giderme
deoxidizepasını gidermek, oksitsizleşmek
deoxidizeroksijen giderici, oksitsizleyici
deoxyribonucleicdeoksiribonükleik
deoxyribonucleic aciddeoksiribonükleik asit
departayrılmak, gitmek, hareket etmek, kalkmak, (from ile) sapmak, ayrılmak, dönmek
depart fromsapmak, ayrılmak, dönmek
departedgeçmiş, bitmiş, tükenmiş, ölmüş
departmentkısım, bölüm, reyon, şube, daire, kol
department chiefservis şefi
Department of DefenseSavunma Bakanlığı
Department of Economic AffairsEkonomik işler Dairesi
Department of Fine ArtsGüzel Sanatlar Bölümü
Department of Graphic DesignGrafik Tasarım Bölümü
Department of Industrial EngineeringEndüstri Mühendisliği Bölümü
Department of Religious AffairsDiyanet işleri Başkanlığı
Department of StateAmerika Dışişleri Bakanlığı
Department of the Interioriçişleri Bakanlığı
department storebüyük mağaza
departmentalbölüme ait, şubeye ait
departmental storebonmarşe, büyük mağaza, süpermarket
departmentalizationbölümlere ayırma, şubelere ayırma
departmentalizebölümlere ayırmak, şubelere ayırmak
departurehareket, gidiş, kalkış
departure gateçıkış kapısı
departure loungebiniş bekleme salonu
departure stationhareket istasyonu, çıkış istasyonu
depend(on/upon ile) güvenmek,bel bağlamak,bağlı olmak,asılı olmaq,ihtiyaç duymak,göre değişmek,bağlı olmak
depend fromsarkmak, sallantıda kalmak
depend onbağlı olmak, güvenmek, itimat etmek
depend uponbağlı olmak, tabi olmak, birine güvenmek
dependantbirine ekonomik bağımlılığı olan kimse
dependencebağımlılık, güven, güvenme, (uyuşturucu/vb.ne) bağlılık
dependencybağımlılık, sömürge, bağlı olma, tabi olma
dependency allowanceçocuk yardımı
dependency bonusçocuk zammı
dependentbağlı,asılı,muhtaç,bkz.dependant
dependent variablebağımlı değişken
depeoplenüfusunu azaltmak
depersonalizekişisel ilişkilerini kesmek
depictgöstermek, dile getirmek, betimlemek
depilatekıllarını gidermek, tüylerini gidermek
depilationtüy alma, kıl giderici şey
deplenishboşaltmak, dökmek
depletetüketmek, bitirmek, boşaltmak
depletiontüketme, azaltma, bitirme
deplorableacınacak, çok kötü, üzücü
deploreteessüf etmek, üzülmek
deploymevzilenmek, konuşlanmak, mevzilendirmek, konuşlandırmak
depoisonzehirden arındırmak
depolarizationdepolarizasyon, ucaysızlanma
depolarizekutupluluğunu gidermek, depolarize etmek
depolymerizationdepolimerizasyon
depopulatenüfusunu azaltmak
deportsınırdışı etmek, yurtdışına sürmek
deport oneselfdavranmak, hareket etmek
deportationsınır dışı, sürgün, sınır dışına çıkarma
deporteesınır dışı edilen kimse
deportmentdavranış, duruş/yürüyüş biçimi
deposalgörevden alma, azletme
deposetahttan indirmek,azletmek,kenar etmek,görevden çıkarmak
depositkoymak, bırakmak, (bankaya) yatırmak, (kapora) vermek, (tortu) bırakmak, yatırılan para, mevduat, kapora, depozit, tortu
deposit accounttasarruf hesabı, mevduat hesabı
deposit bankmevduat bankası
deposit bookbanka cüzdanı, mevduat cüzdanı
deposit businessmevduat işleri
deposit creditmevduat kredisi
deposit interestmevduat faizi
deposit ratemevduat faizi
deposit slipbordro, mevduat fişi
depositaryemanetçi, depo, ambar
depositiongörevden alma, tortu, çöküntü, yeminli tanıklık
depositorydepo, ambar, emanetçi
deposits accountmevduat hesabı
depotdepo, ambar, cephanelik, küçük istasyon
depravityahlak bozukluğu, günahkârlık, ahlaksızlık
deprecateuygun bulmamak, karşı çıkmak, karşı koymak
deprecationkarşı koyma, tasvip etmeme
deprecatoryküçümseyen, beğenmeyen, karşı koyan
depreciableaşınabilir, amortismana tabi
depreciate(pul/vb.) değer kaybetmek, küçümsemek, hor görmek
depreciateddeğer yitirmiş
depreciationdeğer azalması, amortisman, aşınma, aşınma payı
depreciation accountamortisman hesabı
depreciation fundamortisman fonu
depreciatorydeğerden düşürücü, küçümseyici
depredationhasara uğratma,hasar,zarar,garet etme,talan etme,talan,soyma,çapma,garet,yağma,tahribat
depredatorsoyguncu, yağmacı
depressüzmek, keyfini kaçırmak, içini karartmak, basmak, bastırmak, durgunlaştırmak
depressantyatıştırıcı, müsekkin
depressedkeyifsiz, morali bozuk, üzgün, sanayisi gelişmemiş
depressed marketdurgun piyasa
depressingiç karartıcı, kasvet verici, can sıkan
depressiondepresyon, çökkünlük, çöküntü, bunalım, ekonomik daralma, bunalım, depresyon, çukur
depressivekasvetli, can sıkıcı
depressoraşağı çeken kas, sıkıştıran
deprivationmahrumiyet, yoksunluk, ihtiyaç, kayıp
deprive(of ile) yoksun bırakmak, mahrum etmek
deprive ofyoksun bırakmak, mahrum etmek, kaybettirmek
deprive sb of his citizenshipvatandaşlıktan çıkarmak
deprivedsosyal haklardan yoksun, yoksul, muhtaç
deprived of civil rightsmedeni haklardan yoksun bırakmak
depth of colourrenk koyuluğu, renk derinliği
depth of degradationrezalet
depth of winterkışın ortası
depuratetasfiye etmek, arıtmak, temizlemek
deputationtemsilciler heyeti
deputevekil tayin etmek, yetki vermek, (yetki) vermek, devretmek
deputizebirine vekalet etmek
deputyvekil, milletvekili
deputy chairmanbaşkan vekili
Deputy Chief of the General StaffGenelkurmay ikinci Başkanı
deputy director generalgenel müdür yardımcısı
deputy leader of the partyparti başkan vekili
deputy managermüdür yardımcısı
Deputy Prime MinisterBaşbakan Yardımcısı
deracinatekökünden çıkarmak, ayırmak
derail(tren) raydan çıkmak, raydan çıkarmak
derailmentraydan çıkma (tren), raydan çıkarılma
derangedüzenini bozmak, (akli dengesini) bozmak, delirtmek
derangementdüzensizlik, geçimsizlik
deregulatekısıtlamaları kaldırmak
derelictterkedilmiş, metruk, sahipsiz
derelictionterk edilmişlik, sahipsizlik, terk, ihmal
dereliction of dutygörevi ihmal
derideile alay etmek, kahkahalarla gülmek
derisionalay,lağ,alay etme,lağa koyma
derisivealay edici, alaycı, komik, gülünç, alay edilecek türden
derivationköken, türeme, türetme
derivational affixyapım eki
derive(from ile) elde etmek, çıkarmak, almak, gelmek, türemek
derive fromelde etmek, almak, gelmek, türemek
derivedtüremiş, türetilmiş
derived sentencetüremiş cümle
dermatitisdermatit, deri yangısı
dermatologistcilthastalıkları uzmanı, dermatolog, cildiyeci
dermatologydermatoloji, cildiye
dermatoplastydermatoplasti
derogateazaltmak, eksiltmek, almak
derogate fromazaltmak, eksiltmek, ihlal etmek
derogationeksiltme, azaltma, gerileme, bozulma, zarar
derogatoryküçültücü, onur kırıcı, hakaret edici, aşağılayıcı
derrickvinç, petrol sondaj kulesi
derring-domaceraperestlik
desaccharifyşekerini almak
desalinationtuzunu giderme
desalttuzunu almak, tuzunu gidermek
descalekazımak, pullarını gidermek
descalerpul giderici, kazantaşı temizleyici
descanthararetli konuşma, melodi, beste, nağme, en yüksek sesle şarkı söylemek
descend(aşağı) inmek, alçalmak, (güneş) batmak, kalmak, (on/upon ile) aniden saldırmak, hücum etmek, üşüşmek, (to ile) tenezzül etmek, düşmek
descend onaniden saldırmak, hücum etmek
descendant-in soyundan gelen kimse, torun
descentiniş, inme, soy, nesil, ani saldırı, baskın
describabletanımlanabilir, tasvir edilebilir
describetanımlamak, betimlemek, anlatmak, (as ile) görmek, saymak, gözüyle bakmak, çizmek
describe asgörmek, saymak, gözüyle bakmak
descriptiontanımlama, betimleme, tanım, tarif, çeşit, tür
descriptivetanımlayıcı, betimsel
descriptive geometrytasarı geometri
descriptive grammartasviri gramer, betimsel dilbilgisi
descriptive linguisticsbetimsel dilbilim
descriptoranahtar sözcük, açıklayıcı sözcük
descryuzaktan görüp seçmek, keşfetmek
desecratemukaddesliğini bozmak, kirletmek
desecrationkirletme, tecavüz, hürmetsizlik, saygısızlık
desegregatebirleştirmek, ırk ayrımını kaldırmak
desensitizationışığa karşı duyarlılığını giderme
desensitizeduyarlılığını azaltmak
desertçöl, terketmek, bırakıp gitmek, yüzüstü bırakmak, kaçmak, firar etmek
desert a sinking shipbatan gemiyi terk etmek
desertedterk edilmiş, ıssız, tenha
deserterasker kaçağı, firarî
desertionfirar, terk, terk edilmişlik, bırakıp kaçma
deservehak etmek, lâyık olmak
deservedlyhakkıyla, lâyığıyla
desiccantkurutucu, kurutucu
desiccate(meyve/vb.) kurutmak
desiccated fruitkurutulmuş meyve
desiccatordesikatör, kurutma aygıtı, kurutucu
desideratearzulamak, yokluğunu hissetmek
desideratumistenen şey, aranılan vasıf
designçizmek, plan çizmek, josparını çizmek, tasarlamak, plan, joba, tasarım, tasar çizim, dizayn, desen, taslak
design featurestasarım özellikleri
designatebelirtmek, göstermek, işaret etmek, atamak, görevlendirmek, (as ile) ünvanlandırmak
designatedbelirlenmiş, atanmış, tayin edilmiş
designated datekararlaştırılmış tarih
designationatama, tayin, isim, unvan, lakap, tahsis
designedlykasten, özellikle, bile bile
designertasarımcı, tasarçizimci, dizayncı
designinghünerli, kurnaz, entrikacı, kurnaz kimse
desilverizegümüşünü gidermek
desirabilityistenilme, hoşa gitme
desirableistenilir, arzu edilir, hoş
desirearzu etmek, istemek, arzulamak, arzu, emel, istek, dilek, cinsel istek, arzu
desirousistekli, arzulu, tutkulu
desist-den özünü almak, bırakmak, vazgeçmek
deskokul sırası, yazı masası, resepsiyon
desk computerbüro bilgisayarı
desk microphonemasa mikrofonu
desk top publishingmasa üstü yayıncılık
desolateıssız, terkedilmiş, boş, yalnız, arkadaşsız, terkedilmiş
desolationkimsesizlik, yalnızlık, terkedilmişlik
desorptiondesorpsiyon, yüzden salma, koyuverme
despair(of ile) umudunu kesmek, umutsuzluk
despair ofümitsiz olmak, içi kararmak
desperadogözü dönmüş kimse
desperateumutsuz, çaresizliğe kapılmış, gözü dönmüş, çok ciddi, ağır, tehlikeli
desperatelyumutsuzca, çılgınca
desperationgözü dönmüşlük, umarsızlık, çaresizlik
despiseküçümsemek, hor görmek, aşağılamak
despite-e rağmen, -e karşın, karamazdan
despite of-e karşın, -e rağmen
despoilyağma etmek, soymak, yağmalamak, mahrum etmek
despoilationyağma, soygun, yağmacılık
despondmorali bozulmak, umutsuzluğa düşmek
despondencyumutsuzluk, melankoli, bunalım
despondentumutsuzluğa kapılmış
despondingumutsuz, morali bozuk
despotic administrationbaskıcı idare
desquamatepul pul dökülmek
dessert(yemeğin sonunda yenen) tatlı
dessert spoontatlı kaşığı
destabilizingistikrarsızlaştıran, istikrar bozucu
destinationgidilecek/gönderilen yer/ünvan
destinekaderini/geleceğini önceden belirlemek
destine tonasip etmek, tahsis etmek, tayin etmek, ayırmak
destinyalın yazısı, yazgı, kader
destituteyoksul, -den yoksun
destitute ofyoksul, yoksun, mahrum, muhtaç, fakir
destitutionyokluk, yoksulluk, mahrumiyet
destroyyok etmek, mahvetmek, yıkmak
destroyeryıkıcı, yok edici kimse/şey, destroyer, muhrip
destructimha edilmek, öz özünü imha etmek
destructionyıkma, yok etme, yıkım, yok olma
destruction of goodsmalların imhası
destructive to healthsağlığa zararlı
destructorçöp yakma fırını
desuetudekullanmama, yürürlükten kaldırma
desulfurizekükürdünü çıkarmak
desulphurizationkükürdünü giderme
desulphurizekükürdünü gidermek
desultorinessyöntemsizlik, düzensizlik, tutarsızlık
desultoryjüyesiz, amaçsız, kopuk, dağınık
detachayırmak, sökmek, çözmek
detachableayrılabilir, çıkarılabilir, sökülür
detachedayrı, bağlantısız, yansız, (ev) müstakil
detached buildingmüstakil bina, ayrı bina
detachmentayırma, çıkarma, ayrılma, çıkma, müfreze
detailedayrıntılı, detaylı
detainalıkoymak,yubatmak,saklamak,tutmak
detaineegözaltına alınan kimse
detectbulmak, ortaya çıkarmak
detectionbulma, ortaya çıkarma
detectivededektif, hafiye
detective storypolisiye roman
detenttetik, mandal, düğme
detenteuluslararası gerginliğin yumuşaması
detentionalıkoyma, engelleme, tutma, alıkonma
detention homeçocuk ıslahevi
deteralıkoymak, vazgeçirmek, caydırmak
detergencyyıkama gücü, temizleme gücü
detergentdeterjan, arıtıcı
deterioratekötüleşmek, kötüye gitmek, kötüleştirmek
deteriorationbozulma, kalite kaybı, fenalaşma, çürüklük
determinablebelirlenebilir
determinantetkin olan, hâkim olan, hükmeden, tayin eden, belirleyici etken, determinant
determinatebelirli, sınırlı, muayyen
determinationazim, kararlılık, belirleme, saptama, kararlaştırma, belirlenme
determination of heirshipveraset ilamı
determination of validitygeçerlik belirlemesi
determinativebelirleyen, belirten, belirten öğe, belirleyen, belirten, belirten öğe
determinative adjectivebelirtme sıfatı
determinative grouptamlama
determinekarar vermek, kararlaştırmak, karar verdirtmek, belirlemek, saptamak
determinedkararlı, azimli
determined direct objectbelirtili nesne
determinerbelirtici, bir adın anlamını sınırlayan ve bu adı tanımlayan sözcük
determinismdeterminizm, gerekircilik
deterministicsaptamalı, belirleyici
deterrencecaydırıcılık, engelleyicilik, caydırma
deterrent forcecaydırıcı güç
detestabletiksindirici, iğrenç, nefret uyandıran
detestationtiksinme, iğrenme, nefret
detonatepatlamak, patlatmak
detonating gaspatlayıcı gaz
detonatordetonatör, kapsül, kapçık
detourdolambaçlı yol, dolambaçlı yoldan gitmek ya da göndermek
detoxicationzehrini giderme
detoxificationzehrini giderme
detract(from ile) düşürmek, eksiltmek, azaltmak
detract fromdüşürmek, eksiltmek, azaltmak
detractionkötüleme, yerme, eksiltme, azaltma
detractorküçük düşürücü şey/kimse
detraintrenden inmek, trenden indirmek
detritedeskimiş, yıpranmış, kılıksız, pejmurde
detritustaş döküntüsü, aşıntı
detruncatebudamak, kesmek
deuce(tenis) düs, berabere
deucedlyberbat bir şekilde
deuterium nucleusdöteryum çekirdeği
deuterium oxidedöteryum oksit
devaluationdevalüasyon, değer düşürümü
devalueparanın değerini düşürmek, değerini düşürmek
devastatingyok edici, yıkıcı, çok iyi, çekici
devastationharap etme/olma
developgelişmek, büyümek, artmak, geliştirmek, büyütmek, artırmak, harekete geçmek, görünmeye başlamak, ortaya çıkmak, harekete geçirmek, (hastalık) geçirmek, (filmi) banyo etmek, işlenecek hale getirmek
develop present cooperationmevcut işbirliğini geliştirmek
developeryıkayıcı, inkişaf maddesi, developman maddesi
developinggeliştirme, inkişaf, developman
developing countrygelişmekte olan ülke
developmentgelişme, geliştirme, kalkınma, (film) banyo
development areageliştirme bölgesi
development bankkalkınma bankası
development expensekuruluş gideri
development modelkalkınma modeli
development planimar josparı
development programmekalkınma bağdarlaması
developmentalgelişmeye yönelik
deverbativeeylemden türeme biçim, fiilden türetilmiş, eylemden türeme biçim, fiilden türetilmiş
deverbative nounfiilden türetilmiş isim
deviantolağan dışı, alışılmışın dışında, anormal, sapkın
deviatorpartiden ayrılan kimse
deviceaygıt, alet, hile, oyun, plan
devil(the ile) şeytan, kötü ruh
devil-may-carepervasız, başıboş
devilishşeytanî, melun, zalim
devilmentşeytanlık, yaramazlık, huysuzluk, kurnazlık
devilryşeytanlık, sihirbazlık, gaddarlık, zalimlik
deviousdolambaçlı, namussuz, üçkâğıtçı
devisabletasavvur edilebilir
deviseplanlamak, kurmak, bulmak, keşfetmek
devisorvasiyetle bağışta bulunan kişi
devitalizehevesini kırmak, şevkini kırmak
devitrifierdonuklaştırmak, buzlu yapmak
devoicingtitreşimsizleşme, ötümsüzleşme
devoid ofboş, yoksun, mahrum
devolutionyetki verme, başkasını yetkilendirme
devolve(on/upon ile) kalmak, devrolmak
Devoniandevoniyen, devoniyen
devote(to ile) -e adamak, vermek
devote oneselfkendisini vermek
devotedsadık, bağlı, düşkün
devotionadama, (zaman) ayırma, bağlılık, düşkünlük, dindarlık
devotionalsadakat ile ilgili, ibadete ait
devourhırsla yiyip yutmak, silip süpürmek, bitirmek yok etmek
devoutdindar, içten, samimi, yürekten
dew pointçiy çekidi, yoğunlaşma çekidi
dewatersuyunu gidermek, suyunu almak
dewclawyan parmak, kör parmak
dewdropçiy damlacığı, çiy damlası
dewinessnem, ıslaklık, rutubet
dexterityyetenek, el becerisi, hüner, ustalık
dexterousbecerikli, hünerli, usta
dextrorotatorysağa çeviren
dextrosedekstroz, glukoz, üzüm şekeri
di-(önek) iki defa, iki, çift
dia-(önek) arasından, baştan başa
diabetesşeker hastalığı, diyabet
diabetes inspudusgizli şeker hastalığı
diabetes mellitusşeker hastalığı
diabeticdiyabetik, şeker hastası
diabolicşeytani, şeytanca, iblisane
diabolicalşeytani, acımasız, zalim, berbat, boktan
diabolismşeytanlık, şeytanca hareket, şeytana tapma
diabolomakara ile oynanan bir oyun, makara oyunu
diacetic aciddiasetik asit
diachronyartsürem, artsüremlik
diacriticayırıcı, belirten, ayıran
diacriticalayırıcı, belirtici
diacritical markayırıcı işaret, belirtici işaret
diagnoseteşhis etmek, tanılamak
diagnosisteşhis, diyagnoz, tanı
diagnostictanısal, teşhisle ilgili, teşhise ait, tanı, teşhis, hata bulma
diagnosticianteşhis uzmanı, teşhis eden
diagonallydiyagonal olarak
diagonally oppositekarşılıklı iki köşede bulunan
diagrammaticayrıntıları olmayan
dial(sögen/alısün/vb.) kadran,(alısün) numaraları çevirmek
dial telephonediskli alısün,otomatik alısün
dial tone(alısün) çevir sesi
dialectlehçe, ağgan, diyalekt
dialecticdiyalektik, eytişim
dialecticianmantık bilgini
dialling(alısün) numara çevirme
dialling tone(alısün) çevir sesi
dialoguediyalog, söyleşme
dialysing apparatusdiyaliz aleti
dialyzerdiyaliz cihazı, diyaframlı ayırıcı
diamagnetismdiyamagnetizm
diametricalçapla ilgili, zıt, kutra ait
diametricallytümüyle, tamamen
diamondelmas, baklava biçimi, (iskambil) karo
diamond cutterelmas keski
diamond drillelmaslı matkap
diamond jubileealtmışıncı yıldönümü
diamond pointelmaslı pikap iğnesi
diamond sawelmaslı testere
diamond shapedbaklava biçiminde
dianthuskaranfil familyasından herhangi bir çiçek
diaphanometerdiyafanometre
diaphanousyarısaydam, şeffaf, saydam
diaphoreticterletici, terletici (ilaç)
diaphragmdiyafram, diyafram, ışık bebeği, zar, bir doğum kontrol aygıtı, diyafram
diaphragm openingdiyafram açıklığı
diaphragm settingdiyafram ayarı
diapositivediyapozitif, saydam resim
diapositive filmdiyapozitif film
diarchyiki kişinin başta olduğu yönetim şekli
diaristgünlük tutan kimse, hatıra defteri tutan kimse
diarizegünlük tutmak, günlüğe geçirmek
diarrhoeadiyare, ishal, sürgün, amel
diarygünlük, anı defteri, günlük, günce, not defteri
diascopediyaskop, slayt projektörü
diastolediyastol, kalp genişlemesi
diathermancyısı geçirme, ısı geçirimi
diathermanousısı geçiren, ısı ileten
diathermicısı geçiren, ısı ileten
diathesisbedensel zayıflık
diatomaceous earthkizelgur
diatomicçift atomlu, iki atomdan ibaret
diatribeşiddetli münakaşa, şiddetli tenkit
diazo compounddiyazo bileşiği
dibblerdikeleç, fide kazığı
dicarboxylicdikarboksilik
dicarboxylic aiddikarbosilik asit
dicezar, oyun zarları, (yemek) kuşbaşı doğramak, küp şeklinde kesmek, (for/with ile) zar atmak, zarlarla oynamak
dice with deathbüyük riske girmek, ölümle kumar oynamak
diceboxzar atmaya mahsus kupa
dichotomizing searchikiye bölmeli arama
dichotomousçatal şeklinde
dichotomybölünme, ayrılma, ikilik
dichroismikirenklilik, dikroizm
dichromaticikirenkli, dikromatik
dickertakas, trampa, pazarlık, takas etmek, pazarlık etmek
dickeyönlük, göğüslük, eşek, küçük kuş
dicotyledonikiçenekli bitki
dictaphonediktafon, ses kaydedici
dictatedikte etmek, yazdırmak, zorla kabul ettirmek
dictationdikte, yazdırma, (bir dilin bilinme derecesini ölçmek için yapılan) test, dikte
dictatorshipdiktatörlük, diktatörlükle yönetilen ülke
dictiontelaffuz, diksiyon
dictumgörüş, mütalaa, hüküm, atasözü, vecize
didactic(konuşma ya da yazı) didaktik, öğretici, öğretsel
didacticsöğretke, didaktik
diddledolandırmak, aldatmak, yutturmak
dieölmek, sona ermek, bitmek, ölmek, metal kalıp, oyun zarı
die a glorious deathşerefli bir şekilde ölmek
die awaysönmek, azalmak, gittikçe kaybolmak
die downazalmak, kesilmek, sönmek, sakinleşmek
die in harnessvazife başında ölmek
die of boredomsıkıntıdan patlamak
die of heart attackkalpten ölmek
die of thirstsusuzluktan ölmek
die outortadan kaybolmak, soyu tükenmek, yok olmak
die-hardtutucu kimse, inatçı kimse
dielectric capacitydielektrik kapasite
dielectric constantdielektrik katsayısı
dielectric polarizationdielektrik kutuplanma
diesel enginedizel motoru, patlamasız motor
diesel oildizel yağı, mazot
dieselisedizel motorları ile donatmak
dieselizedizel motoru ile donatmak
diestockpafta kolu, yivaçar kolu
dietyiyecek, günlük besin, perhiz, rejim, perhiz yapmak, rejim yapmak
dietaryperhizle ilgili, perhiz yemeği, perhiz kuralları
dieticiandiyet uzmanı, diyetçi
differ(from ile) farklı olmak, (with ile) farklı görüşte olmak, anlaşamamak
differ fromfarklı olmak, başka olmak, benzememek
differ withfarklı görüşte olmak, ayrılmak, bozuşmak
differencefark,ayrım,farklılık,tefavüt,anlaşmazlık,uyuşmazlık
difference of exchangekur farkı
differentfarklı, başka, değişik, ayrı, çeşitli
differentiablediferansiyellenebilir
differentialvergin farkı, diferansiyel
differential calculusdiferansiyel hesap
differential shaftdiferansiyel mili
differential wagevergin farklılıkları
differentiateayırmak, ayırt etmek, ayırım yapmak, fark gözetmek
differentiationayrımlaşma, fark
difficultzor, güç, kıyın, müşkülpesent, güç beğenir, huysuz, kavgacı, geçinmesi zor, alıngan
difficultyzorluk, güçlük, sorun
diffidenceözüne güvensizlik, çekinme, çekingenlik
diffidentçekingen, özgüvensiz
diffractkırarak yaymak, kısımlara ayırmak, dağıtmak
diffractionkırınım, dağılma, sapma, kırılma, kırma, saptırma
diffraction anglekırınım açısı
diffraction gratingoptik ağ, kırınım ağı
diffuseyayılmış, dağınık, gereksiz laflarla dolu, yaymak, dağıtmak, yayılmak
diffusibleyayılır, dağılabilir
diffusiometeryayınımölçer, difüzyometre
diffusionyayma, yayılma, yayınım
diffusion coefficientdifüzyon katsayısı
diffusion constantdifüzyon sabitesi
diffusiveyaygın, alışılmış, ayrıntılı
diffusivityyayılma gücü, dağılma gücü
digkazmak, kazı yapmak, anlamak, beğenmek, tutmak, sevmek, dürtme, iğneli laf, kazı yeri, ç.pansiyon
dig a pit for sbçukurunu kazmak
dig insiper kazıp mevzi almak,duldalanmak,yerleşmek
dig intoyemeğe başlamak, batırmak, saplamak
dig one's heels inayak diremek
dig outkazıp ortaya çıkarmak, arayıp bulmak
dig upkazıp çıkarmak, kazmak, çukur açmak, eşmek
digastriciki karınlı (kas)
digestsindirmek, hazmetmek, sindirilmek, kafada şekillendirmek, kavramak, özet
digestivesindirimsel, sindirimi kolaylaştırıcı, midevi
digestive enzymsindirim enzimi
digestive systemsindirim jüyesi
diggerkazıcı, ekskavatör, toprak kazma aracı, greyder
diggingskazı yapılan yer, maden ocağı
digitaldijital, sayısal, parmak gibi
digital circuitdijital devre
digital clocksayısal saat
digital computersayısal bilgisayar
digitateel ve ayak parmakları perdesiz
digitigradeparmaklarına basarak yürüyen (hayvan)
digitizersayısallaştırıcı
diglotiki dilde, iki dilli, iki dilde yazılmış yazı veya kitap
dignifiedefendi, ağırbaşlı
dignifyonurlandırmak, şeref vermek, paye vermek
dignitaryyüksek mevki sahibi, ileri gelen
dignitydeğer, saygınlık, ciddiyet, yüksek mevki, rütbe, ağırbaşlılık
digresskonu dışına çıkmak
digressionkonu dışı söz, arasöz
digressivekonu dışı, yersiz, gereksiz
dihedralikidüzlemli, dihedral, çift yüzlü, iki yüzeyli
dihedral angleikidüzlemli açı
dilapidatebakımsızlıktan harap olmak, tahrip etmek
dilapidatedkırık dökük, köhne, bakımsız, döküntü
dilapidationharap olma, bakımsızlık
dilatabilitygenleşme yeteneği
dilatablegenişleyebilir, uzayabilir
dilatationgenişleme, genleşme, açılma
dilategenişlemek, açılmak, irileşmek, genişletmek, açmak
dilate uponayrıntılarına girmek
dilationgenişleme, açılma, yayılma
dilatometerdilatometre, genleşmeölçer
dilatorinessüşengeçlik, tembellik, geciktirme, üşenme
dilatoryerteleyici, geciktirici, ağırdan alan
dildoyapay erkeklik kılganı, yapay penis
dilettantesanat meraklısı kimse, amatör
diligencedikkat, çalışkanlık, gayret
diligentdikkatli, çalışkan, gayretli
dillydallyvakit öldürmek, oyalanmak, sallanmak
diluentseyreltici, sulandırıcı
diluteseyreltmek, sulandırmak, seyreltik, sulu
dilute acidseyreltik asit
dilute solutionseyreltik çözelti
dilutedseyreltik, su katılmış, hafif, açık
dilutionseyreltme, sulandırma, seyrelme
diluviumdiluvyum, tufan çöküntüsü
dimloş, sönük, bulanık, belirsiz, ahmak, budala, salak, sönükleşmek, loşlaşmak, belirsizleşmek, kararmak, loşlaştırmak, karartmak
dim outışıkları kısmak, karartmak
dime(ABD ve Kanada'da) on sent değerindeki madeni pul
dimensionalboyutlu, ölçülü, butlu, boyutsal
dimerousiki kısımdan meydana gelen, iki uzuvlu
dimidiateikiye ayrılmış, ortadan bölünmüş
diminishazalmak, azaltmak
diminishedazaltılmış, küçültülmüş, konik
diminishing marginal utilityazalan marjinal fayda
diminishing returnsazalan verim
diminishing yieldazalan verim
diminutionazal(t)ma, eksil(t)me, küçültme, alçalma, inme
diminutiveçok küçük, minik
diminutive suffixküçültme eki
dimmerışık kısıcı reosta, ayarlı kısıcı
dimnessdonukluk, matlık, loşluk, belirsizlik
dimorphismdimorfizm, çift biçimlilik
dinkulak tırmalayıcı ses, patırtı, gürültü
dinarpara birimi, eski bir altın para
dine outakşam yemeğini dışarıda yemek
dineryemek yiyen kimse, vagon restoran, (yol kenarında) küçük lokanta
dingdongçan/zil sesi, ding dong
dinghyküçük sandal, lastik bot
dinginessdonukluk, tek düzelik, monotonluk, kir, pas
dingleküçük dere, derecik
dining caryemekli vagon, vagon restoran
dinnerakşam yemeği,(bazen) günorta yemeği,nahar,yemek,iş yemeği
dinner partyyemekli davet, ziyafet
dintçentik, çizgi, iz, ufak oyuk
diocesanpiskoposluk bölgesine ait
diocesepiskoposluk bölgesi
dioeciousiki evcikli, dioik
dipdaldırmak, batırmak, sokmak, (güneş/vb.) batmak, alçalmak, azalmak, düşmek, inmek, azaltmak, düşürmek, indirmek, (ışık) kısmak, inip yükselmek, indirip yükseltmek, yokuş, iniş, kısa yüzüş, dalıp çıkma
dip into a bookbir kitabı gözden geçirmek
dip stickyağ seviye göstergesi
dip the flagsancakla selamlamak
diphaseikifazlı, çift fazlı
diphtheriadifteri, kuşpalazı
diphthongdiftong, ikili ünlü, ikizünlü
diphtongisationiki ünlünün kaynaşması
diplegiaiki tarafı felç, dipleji
diploiddiploit, iki katlı
diploid numberdiploit sayı
diplomacydiplomasi, diplomatlık, insanlarla ilişkide incelik, başarı, ikna yeteneği, ustalık
diplomaeddiplomalı, mezun
diplomaticdiplomatik, nazik, ince, dikkatli, usta
diplomatic bodykordiplomat
diplomatic channelsdiplomatik yollar
diplomatic corpskordiplomat
diplomatic immunitydiplomatik dokunulmazlık
diplomatic intercoursediplomatik trafik
diplomatic servicedışişleri memurluğu, hariciye hizmeti
diplomatistdiplomat, siyaset adamı, maharetli kimse
diplomatizediplomatlık yapmak
dipoledipol, çiftucay, ikiz kutup
dipole momentdipol moment
dipperkepçe,kova,parç,maşrapa,su karatavuğu
dippingdaldırma, batırma, boyama, kasarlama
dipstickdaldırmalı düzey ölçeği
direkorkunç, berbat, (gereksinim) şiddetli, büyük
directyolu tarif etmek, yönetmek, emretmek, yöneltmek, doğrultmak, çevirmek, doğru, düz, direkt, dolaysız, dosdoğru, tereddütsüz, dürüst, kesin, tam, dosdoğru, direkt, duraklamadan
direct actiondoğrudan eylem, kuvvete başvurma
direct advertisingdoğrudan reklam
direct businessdirekt iş, aracısız iş
direct controldoğrudan denetim
direct correlationdoğru bağıntı
direct costingdirekt maliyet hesaplaması
direct currentdüz akım, doğru akım
direct diallingsantralsız arama, doğrudan arama
direct discoursedolaysız söylem
direct distance callingşehirlerarası otomatik arama
direct exportingdolaysız ihracat
direct labourdirekt işçilik
direct objectvasıtasız tamamlık,dolaysız tümleç,nesne,düz tümleç
direct observationdolaysız gözlem
direct saledoğrudan satış
direct sellingdoğrudan satış, aracısız satış
direct speechdolaysız anlatım
direct taxdolaysız vergi, vasıtasız vergi
direct trainaktarmasız tren
direct translationdoğrudan çeviri
directionyön, kontrol, idare, yönetim, talimat, yönerge
direction finderyön bulucu alet
directionalyön ile ilgili, yönelmiş, yönlü
directivedirektif, yönerge
directivityyönelme yeteneği
directlydoğrudan doğruya, direkt olarak, hemen, derhal, -er -mez
directly proportionaldoğru orantılı
directormüdür, yönetici, yönetmen
director generalgenel müdür
director of customsgümrük müdürü
director of public prosecutionsavcı
director of salessatış müdürü
director's officemüdüriyet
directoratemüdürlük, müdüriyet, idare meclisi
Directorate of the National LotteryMilli Piyango Müdürlüğü
directors' reportyönetim kurulu raporu
directoryadres rehberi,alısün rehberi
directresskadın müdür, müdire
direfulkorkunç, dehşet veren
dirigibletenek gemisi, zeplin
dirndlüst kısmı dar etek kısmı geniş elbise
dirtkir, pislik, çamur, toz, toprak
dirt cheapkelepir, sudan ucuz
dirt repellentkir itici, kirlenmez
dirtypis, kirli, terbiyesiz, pis, çirkin, iğrenç, (hava) bozuk, fırtınalı, adi, alçakça, pis, kirlenmek, kirletmek
dirty trickadilik,pislik,kalleşlik,badalak
dis-(önek) zıt oluş, aksi
disabilitysakatlık, yetersizlik
disability pensionsakatlık maaşı, maluliyet maaşı
disablesakatlamak, mahrum etmek
disabled(the ile) sakatlar
disabled soldiermalul gazi
disablementsakatlık, yetkisizlik
disabusedoğru yolu göstermek, hatadan kurtarmak
disaccordanlaşmazlık, ahenksizlik, aynı fikirde olmak, uzlaşmamak, uyuşmamak
disaccustombir alışkanlıktan vaz geçirmek
disacidifyasidini gidermek
disadvantagedezavantaj, zarar, kayıp
disadvantageousdezavantajlı, elverişsiz, zararlı
disaffectedyabancılaşmış, hoşnutsuz, soğumuş
disaffirmaksini iddia etmek, reddetmek, bozmak
disafforestormanları tahrip etmek, ormansız bırakmak
disagree(with ile) aynı düşüncede olmamak, yaramamak, dokunmak
disagree withyaramamak, dokunmak (yiyecek)
disagreeablehoşa gitmeyen, nahoş, tatsız, rahatsız edici, huysuz, aksi
disagreementanlaşmazlık, uyuşmazlık
disallowreddetmek, kabul etmemek, karşı çıkmak
disappeargözden kaybolmak, ortadan kalkmak, yok olmak
disappearancekayboluş, kaybolma, gözden kayboluş
disappointhayal kırıklığına uğratmak
disappointeddüş kırıklığına uğramış, üzgün
disappointingdüş kırıklığına uğratıcı
disappointmentdüş kırıklığı, düş kırıklığına uğratan şey/kimse
disapprobationbeğenmeme, kınama, uygun görmeyiş, tenkit
disapprovaluygun görmeme onaylamama, hoşnutsuzluk
disapprove(of ile) uygun görmemek, onamamak, tasvip etmemek
disapprove ofbeğenmemek, uygun görmemek, kabul etmemek
disarmsilahsızlandırmak, silahını almak, (ülke) silahsızlanmak, yatıştırmak, yumuşatmak
disarmingdost kazandırıcı
disarrangebozmak, dağıtmak, karıştırmak
disarrangementdüzensizlik, dağınıklık, karışıklık
disarraydüzensizlik, karışıklık
disassemblesökmek, demonte etmek
disassociatebkz.dissociate
disasterfelaket, yıkım, talihsizlik
disaster areaafet bölgesi
disastrousfelaket getiren, feci
disavowinkâr etmek,danmak,reddetmek,tanımamak
disbandterhis etmek, dağıtmak, dağılmak
disbarbarodan ihraç etmek
disbarmentbarodan ihraç, barodan kovma
disbeliefinançsızlık, güvensizlik, inanmazlık, kuşku
disbelieverimansız kimse, inanmayan kimse
disburdenyükünü hafifletmek
disbursepara harcamak, ödemek, tediye etmek, israf etmek
disbursementmasraf, sarf, ödeme, tediye, harcama
discyuvarlak yüzey, yuvarlak şey, disk, plak, disk
disc jockeydiskcokey, plak sunucu
discardatmak, ıskartaya çıkarmak, başından atmak
discern(güçlükle) görmek, farketmek, ayırdetmek, seçmek
discerniblefark edilebilir, görülebilir, sezilebilir
discerningzeki, anlayışlı, sezişi güçlü
discernmentgörüş, seziş, idrak, kavrama, muhakeme
discharge(yük) yerine getirmek, yapmak, boşaltmak, tahliye etmek, (borç) ödemek, (yarak/ok/vb.) ateşlemek, atmak, (gaz/sıvı/vb.) akıtmak, çıkarmak, göndermek, akmak, çıkmak, yerine getirme, yapma, boşaltma, tahliye, terhis, ateş etme, atma, akma, çıkma, akıtma, çıkarma
discharge from employmentişten çıkarmak
discharge hormoneshormon salgılamak
discharge pipeboşaltma borusu
discharge portboşaltma limanı
discharging berthboşaltma limanı
disciplemürit,şakirt,havari
discipleshipmüritlik, öğrencilik
disciplinariandisiplinci, disiplin kuran kimse
disciplinaryeğitime ait, pedagojik, disiplinle ilgili
disciplinary actiondisiplin suçu
disciplinary boarddisiplin kurulu
disciplinary committeedisiplin komitesi
disciplinary punishmentdisiplin cezası
disciplinedisiplin, ceza, bilgi dalı, kontrol altında tutmak, eğitmek, disipline etmek, cezalandırmak
disclaimyadsımak,yoksamak,danmak,kabul etmemek
disclaimervazgeçme, feragat, reddetme
disclosebildirmek, söylemek, açığa vurmak, ifşa etmek
disclosureaçıklama, ifşaat
discographyplak koleksiyonu
discolourrengini değiştirmek, bozmak, rengi değişmek, bozulmak
discolourationrengini değiştirme, rengi değişme, solma
discolouredrengi bozulmuş, solmuş
discomfitşaşırtmak, bozmak, yenmek, mağlup etmek, bozmak
discomfiturebozgun, hezimet
discomfortrahatsızlık,narahatlık,rahatsızlık veren şey,dert,sıkıntı
discommoderahatsız etmek, taciz etmek, zahmet vermek
discomposedüzenini bozmak, karıştırmak, şaşırtmak
discomposurerahatsızlık, kaygı, telaş, telaş
disconcerthuzurunu kaçırmak, telaşlandırmak
disconcertedtelaşlı, canı sıkılmış
disconcertingtelaşlı, kaygılı, sıkıcı
disconnectbağlantısını kesmek, ayırmak
disconnectedkarışık, iyi planlanmamış, kopuk, dağınık
disconnectingayıran, çözen
disconnectionbağlantının kesilmesi, birbirinden ayrılma
disconsolateçok üzüntülü, kederli, yıkılmış
discontinuanceara, fasıla, sona erdirme, vazgeçme, kesilme
discontinuance of businessişi tatil etme
discontinuationara, fasıla, sona erme, vazgeçme, aralık
discontinuedevam etmemek, bırakmak, durdurmak, kesmek, durmak, bitmek
discontinuitysüreksizlik, kesiklilik, devamsızlık
discontinuouskesintili, süreksiz, devamsız, aralıklı
discorddüşünce ayrılığı, uyuşmazlık, anlaşmazlık, ihtilaf, uyumsuzluk, ahenksizlik
discordancediskordans, uyumsuzluk, ahenksizlik
discordantanlaşmayan, uyuşmayan, karşı, muhalif, uyumsuz, düzensiz, ahenksiz, kulak tırmalayıcı
discothequediskotek, disko
discountindirim, (senet/bono) kırmak, kırdırmak, tamamen inanmamak
discount housedaha ucuza mal satılan mağaza
discount limitıskonto limiti
discountableıskonto edilebilir
discountenancetasvip etmemek, cesaretini kırmak, onaylamamak
discountersenet kıran kimse
discountingıskonto etme, senet kırma
discouragecesaretini kırmak, gözünü korkutmak, yıldırmak, vazgeçirmek, caydırmak, önlemek, engellemek
discouragementcesaretsizlik, hevesin kırılması, vazgeçme
discouraginghayal kırıklığına uğratan, cesaret kırıcı
discourse analysissöylem çözümlemesi
discourteouskaba saygısız
discourtesykabalık, saygısızlık
discoverkeşfetmek, bulmak, bulmak, ortaya çıkarmak, keşfetmek, farkına varmak, anlamak
discreditgözden düşürmek, inanmamak, kuşkuyla bakmak, gözden düşme, saygınlığını yitirme, yüz karası, leke, inanmama, şüphe
discreditableutanç verici, ayıp
discrediteditibardan düşmüş, güvenilmez, itimat edilmez
discreetsağduyulu, saygılı, sakınımlı, dikkatli ve nazik
discrepancyfark, ayrılık, uyumsuzluk, çelişki
discreteayrı, farklı, göze çarpan, ayrılmış
discretionsağduyu, takt, denlilik
discretionaryisteğe bağlı, ihtiyari
discretionary clauseisteğe bağlı koşul
discretionary spendingihtiyari masraf
discriminate(between ile) ayırmak, farkı görmek, (against ile) fark gözetmek, ayrım yapmak
discriminatingayırt eden, fark gözeten, fark eden, ayıran, ehil
discrimination(against ile) ayrım, fark gözetme, ince farkları görebilme yeteneği
discriminativeayrım yapan, fark gözeten, ayrımcı
discriminative functionayrımcılık işlevi
discriminative powerayrımcılık gücü
discriminatordiskriminatör, ayıklayıcı
discriminatoryayırımcı, fark gözeten
discursivedaldan dala atlayan, düzensiz
discussele almak, tartışmak, görüşmek
discussiontartışma, görüşme
discussion groupgörüşme heyeti
disdainküçük görme, tepeden bakma, hor görme, saygısızlık, küçük görmek, hor görmek, tepeden bakmak, tenezzül etmemek
disdainfulkibirli, tepeden bakan, mağrur, küçümseyen
disease insurancehastalık sigortası
diseconomyeksi ekonomi, yetersiz ekonomik büyüme
disembark(gemiden) karaya çıkmak, karaya çıkarmak
disembarkationkaraya çıkma, tahliye, karaya çıkarma
disembarrassmentgüç bir durumdan kurtarma, rahatlatma
disembodiedgövdeden ayrılmış, bedenden kurtulmuş, (ses/vb.) nerden geldiği bilinmeyen, sahipsiz
disembodygövdeden ayırmak, cisimden tecrit etmek
disembogueakıtmak, suyunu denize dökmek, denize dökülmek
disembowelbağırsaklarını çıkarmak, karın deşmek
disenchantbüyüsünü bozmak, gözünü açmak, sihrini gidermek
disenchanted(neyinse değerine olan) inancını yitirmiş
disencumberipotekten kurtarmak, ipoteği kaldırmak
disengageayırmak, gevşetmek, kurtarmak, ayrılmak, gevşemek, kurtulmak, (savaşı) bırakmak, ayrılmak, çıkmak, çıkarmak
disengagementilgiyi kesme, salıverme, bırakma
disengaging gearavara dişlisi
disentangle(düğüm/vb.) çözmek, çözülmek, ayırdetmek
disentitleyetkisini elinden almak
disentrancebüyüden kurtarmak
disequilibriumdengesizlik
disestablishkadrodan çıkarmak
disfavourhoşnutsuzluk, beğenmeme, hoşlanmama, hoşlanılmama, hoşa gitmeme, beğenilmeme
disfiguregüzelliğini bozmak, şeklini bozmak, biçimsizleştirmek
disfigurementşekilsizlik, çirkinlik, çirkinleştirme
disfranchiseoy verme hakkından mahrum etmek
disgorgekusmak, boşaltmak
disgraceküçük düşürmek,itibarını zedelemek,gözden düşürmek,rezil etmek,biabır etmek,gözden düşürücü şey,yüzkarası,kara leke,gözden düşme
disgracefulutanç verici, çok ayıp, yüz kızartıcı
disgruntleüzmek, canını sıkmak
disgruntled(at/with ile) üzgün, canı sıkılmış, düş kırıklığına uğramış, bozulmuş
disguisegörünüşünü/kılığını değiştirmek,saklamak,gizlemek,yaşırmak,sahte kılık,kılık,maske,numara
disguisedgizlenmiş, maskelenmiş
disguised unemploymentgizli işsizlik
disgustiğrenme, tiksinme, tiksinti, tiksindirmek, iğrendirmek
dish toweltabak kurulama bezi
dish upyemek servisi yapmak, hazırlamak, sunmak, oymak
disharmoniousuyumsuz, ahenksiz
disharmonyuyumsuzluk, ahenksizlik, düzensizlik
dishclothbulaşık bezi, tabak bezi
disheartencesaretini kırmak, umutsuzluğa düşürmek
dishestabak çanak, bulaşık
disheveldarmadağınık etmek (saç/giyim)
dishevelled(saç/giysi) dağınık, düzensiz
dishoardstok mallarını piyasaya sürmek
dishonestnamussuz, sahtekâr
dishonestynamussuzluk, şerefsizlik, sahtekârlık
dishonournamusuna leke sürmek,biabır etmek,onursuzluk,şerefsizlik,leke
dishonourablehaysiyetsiz, şerefsiz, namussuz
dishonouredödenmemiş, itibar edilmemiş, kabul edilmemiş
dishonoured checködenmemiş çek, karşılıksız çek
dishonoured noteödenmemiş senet
dishwasherbulaşıkçı, bulaşık makinesi
disillusiongözünü açmak, yanlış bir düşünceden kurtarmak
disillusioned(at/about/with ile) üzgün, kırgın, kırık, hayal kırıklığına uğramış, bozulmuş
disillusionmenthayal kırıklığı, gözü açılma
disincentiveengelleyici, önleyici, engelleyici, önleyici
disinclinationgönülsüzlük, isteksizlik
disinclinesoğutmak, caydırmak
disinfectdezenfekte etmek, arınıklaştırmak
disinfectantdezenfektan, arınıklaştıran
disinfectiondezenfeksiyon, dezenfekte etme, ilaçlama
disinfectortemizleyici, mikrop öldürücü
disingenuoussamimi olmayan, ikiyüzlü, samimi olmayan
disinheritmirastan mahrum etmek
disinheritancemirastan yoksunluk, mirastan mahrum olma
disintegrateparçalamak, dağıtmak, ufalamak, parçalanmak, dağılmak, ufalanmak
disintegrationdezentegrasyon, parçalanma, dağılma, ufalanma
disintegratorparçalama makinesi, öğütme makinesi
disintertoprağı kazıp çıkarmak, eşmek, açığa çıkarmak
disinterestedkişisel duygularla etkilenmeyen, yansız, önyargısız, ilgisiz, umursamaz
disinterestednesstarafsızlık, yansızlık
disintermentmezar kazma, eşme
disinveststokları eritmek
disinvestmentstok azalması
disjointparçalarına ayırmak
disjointed(konuşma/yazı/vb.) bağlantısız, kopuk
disk scannerdisk tarayıcı
dislikesevmemek, hoşlanmamak, sevmeme, hoşlanmama, hoşlanmayış, birisinin sevmediği şey/kimse
dislocate(süyek) yerinden çıkarmak, altüst etmek
dislocate one's armkolunu çıkarmak
dislocationyerinden oynatma, yer değiştirme, çıkık
dislodgeyerinden çıkartmak
dismalkasvetli, üzücü, iç karartıcı
dismantlesökmek, parçalarına ayırmak
dismantlementçıkarma, sökme, parçalarını ayırma
dismaydehşete düşürmek, korkutmak, yıldırmak, korku, dehşet, yılgı, ümitsizlik
dismemberparçalamak, bölmek
dismiss(işten) çıkarmak, yol vermek, kovmak, gitmesine izin vermek, göndermek, bırakmak, kafasından çıkarmak, düşünmemek
dismiss an actionbir davayı reddetmek
dismissalçıkarma, kovma, bırakma, gönderme, kafasından çıkarma, düşünmeme
dismissal of an actionbir davayı reddetme
dismissal wageişten çıkarma tazminatı
dismissibleişten çıkarılabilir, reddedilebilir
dismount(at/bisiklet/vb.den) inmek
dismutationdismutasyon, tersdeğişim
disobediencesöz dinlemezlik, itaatsizlik
disobedientsöz dinlemez, itaatsiz
disobeysöz dinlememek, itaat etmemek, itaatsizlik etmek, (kural/yasa/vb.) çiğnemek, uymamak
disobligehatırını kırmak, yardımı reddetmek
disobliginghatır kırıcı, nezaketsiz, ters, aksi
disorderkarışıklık, düzensizlik, kargaşa, patırtı, hastalık, rahatsızlık, karıştırmak, bozmak
disordereddüzensiz, karışık, bozuk
disorderlydağınık, düzensiz, azgın, vahşi, kanunsuz
disorganizationdüzensizlik, karışıklık
disorganizeddüzensiz, karışık
disorientşaşırtmak, zihnini karıştırmak
disorientateyönünü şaşırtmak
disowntanımamak, sahip olduğunu reddetmek, kabul etmemek, inkâr etmek
disparagehor görmek, küçümsemek
disparagementkötüleme, yerme, aşağılama
disparagingaşağılayıcı, hor gören
disparatetamamen farklı, kıyaslanabilemez
disparityeşitsizlik, fark
disparity in ageyaş farkı
dispassionateyansız, tarafsız, serinkanlı, sakin
dispassionatenessserinkanlılık
dispatchgöndermek, yollamak, bitirivermek, halletmek, öldürmek, yollama, gönderme, mesaj, rapor, hız, acele
dispatch boxevrak çantası
dispatch caseevrak çantası
dispatchersevk eden, sevk memuru, dispeçer, hareket memuru
dispeldağıtmak, defetmek, yok etmek, gidermek
dispensablegereksiz, vazgeçilebilir
dispensarydispanser, bakımevi
dispensationgenel kuralın dışına çıkabilme izni, özel izin, dağıtma, verme, takdiri ilâhi
dispensedağıtmak, vermek, (ilaç/reçete/vb.) hazırlamak
dispense with-siz idare etmek, -i gereksiz kılmak
dispersaldağılma, dağıtma, dağıtılma
dispersedağılmak, yayılmak, yaymak, dağıtmak
dispersedlydağınık olarak
dispersiondağıtma, dağılma, dağılım, dağıtılma, yayılma
dispersion mediumdağıtım aracı
dispersivedağıtıcı, ayırıcı
dispersivitydispersivite, ayrılganlık
dispiritcesaretini/umudunu kırmak
displaceyerinden çıkarmak, -in yerine geçmek, ülkesinden çıkarmak, sürmek
displacementyerinden çıkarma, yerdeğişim, deplasman, kaydırım
displaygöstermek, sergilemek, gösterme, sergileme, gösteri, sergi
display tuberesim tüpü, resim lambası
display unitgösterim birimi, gösterici
displeasesinirlendirmek, canını sıkmak, kızdırmak, gücendirmek
displeaseddargın, kırgın, gücenmiş
displeasingnahoş, can sıkıcı, kızdıran
displeasurehoşnutsuzluk, beğenmeme
disponibilitykullanılabilirlik
disponibleistenildiği gibi kullanılabilen
disposablekullandıktan sonra atılan
disposable fundsemre hazır fon, kullanılabilir para
disposable goodsatılabilir mallar
disposable incomeharcanabilir gelir
disposalelden çıkarma, düzenleme, idare, kontrol, yönetim, kullanım
disposal valuesatış değeri, elden çıkarma değeri
dispose(of ile) kurtulmak, başından atmak, alt etmek, düzenlemek, yerleştirmek, dizmek, isteklendirmek, hazırlamak, heveslendirmek
dispose ofyemek, içmek, tüketmek, satmak, vermek
dispose of by willmirasla bırakmak
disposedhevesli, niyetli, istekli
dispositionmizaç, karakter, doğa, yapı, düzenleme, eğilim, istek, isteklilik
disposition by testamentvasiyetle mal bırakma
disposition of fundsfon kullanımı
dispossess(malını) elinden almak
dispossessionmal ve mülke el konulması
dispraisekötüleme, ayıplama, hafifseme, kötülemek, ayıplamak
disproofaksini ispatlama, çürütme
disproportionateoransız, çok fazla ya da çok az
disproveyanlış olduğunu kanıtlamak, çürütmek
disputabletartışılabilir, kuşkulu, su götürür
disputantmünakaşacı kimse
disputetartışmak,çekişmek,hüccet etmek,kavga etmek,karşı çıkmak,itiraz etmek,kabul etmemek,tartışma,çekişme,kavga,anlaşmazlık,uyuşmazlık
disqualificationehliyetini elinden alma, yetkisizlik
disqualifydiskalifiye etmek
disquiettelaşlandırmak, kaygılandırmak, huzurunu kaçırmak
disquietingmerak verici, rahatsız edici
disquietuderahatsızlık, huzursuzluk
disquisitionbilimsel inceleme, tez, araştırma, tetkik
disregardaldırmamak, önemsememek, saymamak, umursamamak, aldırmazlık, önemsememe, ilgisizlik, ihmal, savsaklama
disrelishhoşlanmama, beğenmeme, tiksinme
disrememberhatırlayamamak
disrepairbakımsızlık, tamire ihtiyaç
disreputableadı çıkmış, kötü ünlü
disrespectsaygısızlık, kabalık
disrespectfulsaygısız, kaba
disrobeelbisesini çıkarmak, soymak, soyunmak
disruptdağıtmak, bozmak, bölmek
disruptionkesilme, bozulma
dissatisfactiondoyumsuzluk, hoşnutsuzluk
dissatisfactoryuygun olmayan, tatmin etmeyen
dissatisfydoyuramamak, memnun edememek
dissavingtasarrufların harcanması
dissectincelemek üzere kesip ayırmak, dikkatle incelemek
dissectorgörüntü tarayıcı
disseisemal ve mülküne el koymak, gasp etmek
disseisinmalını mülkünü elinden alma, gasp
dissemblesaklamak, gizlemek, görmezlikten gelmek
disseminate(düşünce/haber/vb.) yaymak, saçmak
disseminationsaçma, yayma, sirayet
dissensionanlaşmazlık, uyuşmazlık, kavga
dissentaynı görüşte olmamak, görüş ayrılığı, uyuşmazlık, anlaşmazlık
dissertationbilimsel inceleme, tez, deneme, söylev
disservebir kimseye kötülük etmek
disservicezararlı davranış, kötülük
dissevertamamen ayırmak, kesip ayırmak
dissidencegörüş ayrılığı, muhalefet, anlaşmazlık
dissimilarbenzemez, ayrı, farklı
dissimilarityfarklılık,benzemezlik,tefavüt
dissimilationayrılım, benzeşmezlik
dissimulateduygularını gizlemek, yalandan göstermek
dissimulationgizleme, saklama, ikiyüzlülük
dissipatedağıtmak, yok etmek, gidermek, dağılmak, yok olmak, çarçur etmek, aptalca harcamak
dissipatedsefih, maceracı
dissipationdağıtma, yayma, dağılma, yayılma
dissipation of energyenerji kaybı, erke yitimi
dissociateayırmak, ayrı tutmak
dissociated ammoniaçözüşük amonyak
dissociationayırma, ayrılma, çözüşüm, çözüşme
dissociation constantbozunma sabitesi, çözüşüm katsayısı
dissociation rateçözüşüm hızı, disosasyon hızı
dissolubilityerirlik, çözülebilirlik, ayrılabilirlik
dissolubleerir, eriyebilir, çözülür, fesholunabilir
dissoluteahlaksız, kötü, rezil
dissolutenessahlaksızlık, çapkınlık, uçarılık
dissolutionsona erme, bozma, bozulma
dissolution of companyşirketin dağılması
dissolveerimek, eritmek, feshetmek, dağıtmak, feshedilmek, dağılmak, özünü kaybetmek, kaptırmak, özünü tutamamak, kapılmak
dissolventeritici, çözücü, eritici madde, eritici
dissolvingeritici, erime, eritme
dissolving powereritme gücü
dissonanceuyumsuzluk, ahenksizlik
dissonantakortsuz, ahenksiz, uyumsuz
dissuadecaydırmak, vazgeçirmek
dissuasioncaydırma, vazgeçirme
dissymmetricalsimetrik olmayan, bakışımsız
dissymmetryasimetri, bakışımsızlık, simetrik olmayış
distaff sideeksik etek, kadın kısmı
distancemesafe, uzaklık, soğukluk, mesafe
distance freightmesafe navlunu
distance markuzaklık işareti
distance relayaralık rölesi
distantuzak, alıs, uzakta, (akraba) uzaktan, uzak, alıs, soğuk, ilgisiz, mesafeli, hafif, belirsiz
distant relativeuzak akraba
distantlyuzaktan, soğuk bir tavırla
distastesevmeme, hoşlanmama, nefret
distemperhuysuzluk, hasta etmek, keyfini kaçırmak
distensibleşişirilebilir, gerilebilir
distensionşişme, gerilme, germe
distilimbikten çekmek, damıtmak, (konu/vb.) özünü çıkarmak, özünü almak
distillateimbikten çekilmiş sıvı
distillationdamıtma, damıtık madde
distillation apparatusdamıtma aygıtı
distillation columndamıtma kolonu
distillation flaskdamıtma balonu
distilled waterdamıtık su
distillerdamıtıcı, imbik, imbikten çekici
distilleryiçki yapan fabrika
distilling flaskdamıtma balonu, damıtma toparı
distinctfarklı, ayrı, açık, belirgin
distinctionfark,tefavüt,ayırım,ayrı tutma,ayrı olma,ayrım,üstünlük,ün,şan,saygınlık,nişan,şeref,ödül
distinctivediğerlerinden ayrı, ayıran, özel
distinctive featureayırıcı özellik
distinctive propertyayırt edici özellik
distinctivenessayırt edici özellik
distinctlyaçıkça, şüphesiz
distinctnessaçıklık, fark
distingueüstün, kibar, nazik
distinguishayırt etmek, ayırmak, farkı görmek, tanımak, seçmek, görmek, ayırmak, ayrı kılmak, (özünü) göstermek, sivrilmek
distinguishableayırt edilebilir, görülebilir, seçilir
distinguishedseçkin, ünlü
distorteğri büğrü etmek, biçimini bozmak, çarpıtmak, saptırmak, değiştirmek
distorting lensbozucu mercek
distortionçarpıklık, bükülme, bozulma, distorsiyon, tahrif
distortion factordistorsiyon katsayısı
distract(dikkatini) başka yöne çevirmek, dağıtmak, (işinden) alıkoymak, meşgul etmek
distractedkafası karışmış, telaşlı
distractiondikkat dağıtıcı şey, dikkatini dağıtma, eğlence, vakit geçirecek şey
distrainhaczetmek, el koymak, zapt etmek, haciz koymak
distraineeeşyalarına haciz konan kişi
distrainorhaczeden kişi, rehin alan
distraughtaklı başından gitmiş, çılgına dönmüş
distressacı, ıstırap, üzüntü, sıkıntı, tehlike, üzmek, acı çektirmek, ıstırap vermek
distress callimdat çağrısı
distress freightzaruret navlunu
distress frequencyimdat frekansı
distress oneself(öz) canını sıkmak
distress sellingihtiyaçtan satma
distress signalimdat sinyali
distress wavealarm dalgası
distressedüzgün, kederli, şanssız, talihsiz, yoksul
distressed areayoğun işsizlik bölgesi
distressingacı veren, üzücü, ıstırap verici
distributabledağıtılabilir
distributable incomedağıtılabilir gelir
distributable profitdağıtılabilir kâr
distributedağıtmak, vermek, sınıflamak, türkümlere ayırmak, pay etmek, bölüştürmek, yaymak, saçmak
distributed capacitancebölünmüş kapasite, dağılmış kapasite
distributed loaddağılmış yük, dağınık yük
distributed networkdağılmış devre
distributed profitdağıtılmış kâr
distributed windingdağınık sargı
distributing amplifierdağıtım amplifikatörü
distributing boxdağıtım kutusu
distributing cabledağıtım kablosu
distributing centredağıtım merkezi
distributing shafttevzi mili, dağıtım mili
distributiondağıtma, dağıtım, yayılma, yaygın olma
distribution boardtevzi kestesi, dağıtım kestesi
distribution boxtevzi kutusu, dağıtım kutusu
distribution cabledağıtım kablosu
distribution coefficientdağıtım katsayısı
distribution costsdağıtım masrafları
distribution curvedağılım eğrisi
distribution expensedağıtım masrafı
distribution lawdağılım kanunu, dağılım yasası
distribution networkdağıtım şebekesi
distribution of earningskâr dağıtımı
distribution of losseszararın dağıtımı
distribution of populationnüfus dağılımı
distribution officedağıtım bürosu
distribution paneldağıtım kestesi
distribution shaftdağıtım dingili
distributionaldağılım ile ilgili, dağılımsal
distributional analysisdağılımsal çözümleme
distributional linguisticsdağılımsal dilbilim
distributionalismdağılımcılık
distributionalistdağılımcı
distributiveyayan, dağıtan, üleştiren, taksim eden
distributive adjectivesüleştirme sıfatları
distributive costdağıtım maliyeti
distributive justiceadalet dağıtımı
distributive numeral adjectiveüleştirme sayı sıfatı
distributive pointdağıtım çekidi
distributive pronounsüleştirme zamirleri
distributive sharemiras payı
distributive tradedağıtım işi
distributordağıtıcı, dağıtımcı, distribütör, dağıtaç
distributor advancedistribütör avansı
distributor armdistribütör kolu
distributor capdistribütör kapağı, distribütör başlığı
distributor diskdistribütör diski
distributor headdistribütör başı
distributor housingdistribütör kutusu
distributor shaftdistribütör mili
distributorshipdağıtıcılık, distribütörlük
district attorneybölge başsavcısı
district bankbölgesel banka
district councilbelediye meclisi
district courtyerel mahkeme
district exchangebölge alısün santralı
district judgebölge hâkimi
district managerbölge müdürü
district officebölge müdürlüğü
distrustgüvenmemek, itimat etmemek, güvenmeme, itimatsızlık
distrustfulşüpheci, vesveseli, kuşkulu, güvensiz
disturbrahatsız etmek, üzmek, kaygılandırmak, bozmak, karıştırmak
disturb the peaceasayişi bozmak
disturb traffictrafiği karıştırmak
disturbancerahatsız etme,rahatsızlık,narahatlık,karışıklık,huzursuzluk
disturbance of possessionbaşkasının malına tecavüz
disturbance of the peaceasayişin bozulması
disturbedrahatsız, huzursuz
disturbingrahatsızlık veren, huzur bozucu
disturbing currentparazit akımı
disturbing sourceparazit kaynağı
disunionayrılma, bölünme, anlaşmazlık, uyuşmazlık
disuniteayırmak, ayrılmak, aralarını bozmak
disunityayrılık, kopukluk, ahenksizlik, ihtilaf
disusekullanılmayış, geçersizlik
disusedeski, vaktini doldurmuş
disutilityolumsuz fayda, faydasız oluş
disyllableiki heceli kelime
ditchhendek, başından atmak, bırakmak
ditcherhendek açma makinesi
dithertelaşa kapılmak, kararsızlık ve heyecana kapılmak, telaş, kararsızlık
dittanygeyikotu, girit otu
dittany of Cretekurt helvası
dittoaynı şey, denden (işareti)
ditty baggemicilerin ufak torbası, dikiş kutusu
Diuca Speculiferabuzulkuşu
diureticidrar getiren, idrar getiren ilaç
diurnalgündüze ait, gündüz olan, bir günlük, günlük
divagatebaşıboş dolaşmak, konu dışına çıkmak
divagationbaşıboş dolaşma, konu dışına çıkma
divalentiki değerli, iki değerlikli
divaricatedallanmak, çatallanmak
dive(suya) balıklama atlamak,dalmak,cummak,(aşağı doğru) hızla hareket etmek,elini daldırmak,balıklama atlayış,dalış,batakhane
dive bomberbombardıman uçağı
diverge(yol/görüş/vb.den) ayrılmak, uzaklaşmak
divergenceayrılma, uzaklaşma, ıraksama
divergence angleayrılma açısı
divergencyayrılma, uzaklaşma, fark
divergentçeşitli, ıraksak, muhtelif, birbirine karşı
divergent lensıraksak mercek
divergent productaykırı ürün
divergent seriesıraksak dizi
diverseçeşitli, farklı, değişik
diversificationçeşitlendirme, değişiklik, çeşitlilik
diversifiedfarklı, değişik, rizikoları dağıtılmış
diversionyönünü değiştirme, çevirme, saptırma, sapma, eğlence, oyalayıcı şey, dikkati başka yöne çeken şey
diversitydeğişim,farklılık,tefavüt,fark,farklı olma
divertbaşka yöne çevirmek, saptırmak, oyalamak, eğlendirmek, -in dikkatini başka yöne çekmek, dikkatini dağıtmak
divest(of ile) yoksun bırakmak
divestituresoyma, soyulma, mahrum etme, mahrum edilme
divestmentyoksun bırakma, soyma, soyulma, mahrum etme
dividebölmek, ayırmak, ayrılmak, bölmek, bölünmek
divided highwaygeliş gidiş yönleri ayrı otoyol
divided policybölünmüş poliçe
dividendpay, hisse, kâr hissesi, bölünen
dividend accounttemettü hesabı
dividend booktemettü defteri
dividend checktemettü çeki
dividend controltemettü kontrolü
dividend coupontemettü kuponu, kâr kuponu
dividend covertemettü karşılığı
dividend declarationkâr payı ilanı
dividend distributionkâr payı dağıtımı
dividend equalization reservetemettü fonu
dividend in arrearsbirikmiş temettü
dividend in kindayni temettü
dividend limitationtemettü sınırlaması
dividend offkâr paysız, temettüsüz
dividend onkâr payı dahil
dividend payablevadesi gelen temettü, ödenecek temettü
dividend paying companytemettü dağıtan şirket
dividend payment datetemettü dağıtım tarihi
dividend payout ratiotemettü ödeme oranı
dividend price ratiotemettü fiyat oranı
dividend ratetemettü oranı
dividend right certificateintifa senedi
dividend sharekazanç payı
dividend warranttemettü ödeme emri, temettü kuponu
dividend yieldtemettü verimi, temettü getirisi
dividerbölücü, bölen, pergel
dividingbölen, ayıran, bölme
dividing networkbölücü devre
dividualbölünmüş, bölünebilir, ayrı, ayrılabilen
divinationsezme, kehanet, fal, keşif
divinemukaddes, tanrısal, ilahi, ulu, süper, çok iyi, gelecek ya da bilinmeyenden haber vermek, kehanette bulunmak, (toprağın altında su/maden/vb.) bulmak
divinerkâhin, sihirbaz, falcı
divingdalma, dalış, suya dalma, tramplenden atlama
diving altitudedalış yüksekliği
diving belldalma çanı, dalgıç hücresi
diving helmetdalgıç başlığı
diving suitdalgıç elbisesi
diving velocitydalış hızı
divinitytanrısallık, ilahiyat, tanrıbilim, tanrı, tanrıça
divisible creditbölünebilir kredi
divisionpaylaştırma, pay etme, bölme, kısım, bölüm şey, fikir ayrılığı, uzlaşmazlık, bölme, bölünme, tümen
division of labourişbölümü
division of losszararın bölünmesi
division of stockhisse senedinin bölünmesi
division of the profitkâr taksimi
division presidentbölüm başkanı
division signbölme işareti
divisionalbölmeyle ilgili
divisional bonddemiryolu tahvili
divisional coinbozuk para
divisional coinsufak para
divisivebölücü, ayırıcı, ara bozucu, ihtilaf çıkaran
divorceboşanma, boşanmak, boşamak, ayırmak, dul erkek
divorce caseboşanma davası
divorce decreeboşanma kararı
divorce suitboşanma davası
divorceéboşanmış kimse, dul kimse, dul kadın
dizzinessbaş dönmesi, sersemlik, göz kararması
dizzybaşı dönen, baş döndürücü, aptal, başını döndürmek
dizzy spellani baş dönmesi
dobüyük toplantı, parti, yapmak, etmek, başarmak, yetmek, yetişmek
do a bargainpazarlık etmek
do a bunktüymek, sıvışmak, kaçmak
do a double takegözlerine inanamamak
do a roaring tradebüyük kâr sağlamak
do away withson vermek, bitirmek, kaldırmak, öldürmek
do battleuğraşmak, mücadele etmek
do business withile iş yapmak
do by halvesyarım yamalak yapmak
do for sbev idare etmek, bakmak, mahvetmek
do honor toşereflendirmek
do inöldürmek, çok yormak
do it yourselfyardımsız yapılabilen
do justice to sb-e dürüst davranmak
do obeisance tosaygı göstermek
do one's bestelinden geleni yapmak
do one's heart goodgönlünü ferahlatmak
do one's stuffözünü göstermek
do one's worstelinden gelen kötülüğü yapmak
do option businessprimli işler yapmak
do outtepeden tırnağa temizlemek
do overtekrarlamak, yeniden düzenlemek
do overtimefazla mesai yapmak
do retail businessperakende iş yapmak
do sb a favourbirine bir iyilikte bulunmak
do sb inöldürmek, yorgunluktan öldürmek
do sb out of sthaldatmak, elde etmesini önlemek
do sb overiyice yumruklayıp dövmek
do sb proudçok iyi ağırlamak, onurlandırmak
do sb. a good turnkimese hizmet göstermek,bir kese yakşı hizmet etmek
do shift workvardiyalı çalışmak
do sth for a gigglegırgırına yapmak
do sth hands downbir işi parmağının ucuyla çevirmek
do sth under one's own steamkendi yağı ile kavrulmak
do sth upyenileştirmek, onarmak, kapatmak
do the honoursikramda bulunmak, misafir ağırlamak
do the sightsilginç yerleri ziyaret etmek
do the trickişini görmek, amacını karşılamak
do the washing-upbulaşık yıkamak
do upiliklemek, onarmak, güzelleştirmek, sarmak
do wholesale businesstoptan ticaret yapmak
do withgereksinmek, istemek, ile ilgisi olmak
do without-sız idare etmek
Do you mindsizce bir sakıncası var mı
Do you mind if Iyapabilir miyim?, edebilir miyim?
docileyumuşak başlı, uysal
dockrıhtım, gemi havuzu, dok, (mahkemede) sanık yeri, (kuyruğunu) kesmek, (vergin/vb.) kısmak, azaltmak, kesmek, (gemi) limana girmek, limana sokmak
dock companyrıhtım şirketi
dock receiptrıhtım makbuzu
dock strikerıhtım işçilerinin grevi
dock warehouserıhtım antreposu
dock warrantdok makbuzu, ambar makbuzu, resepis
dock workerdok işçisi, havuz işçisi
dockagehavuz vergini, dok vergini
docketetiket, gümrük makbuzu, karar defteri, özetlemek, listeye kaydetmek, yaftalamak
dockmasterdok müdürü, tersane müdürü, rıhtım müdürü
doctordoktor, hekim, doktora yapmış kişi, doktor, diş doktoru, dişçi, iyileştirmek, tedavi etmek, değiştirmek, saptırmak, (hayvan) kısırlaştırmak
doctor bladerakle bıçağı, sıyırma bıçağı
doctor in chargenöbetçi doktor
doctor kniferakle bıçağı, sıyırma bıçağı
doctrinalöğreti aşılayan, dogmatik, mezhebe ait
documentbelge, belge ile kanıtlamak, belgelemek
document billssevk evrakı
document in proofkanıtlayıcı belge
document of titleemtia senedi, mal senedi
document readerbelge okuyucu
documentarybelgesel, belgeli, belgeli
documentary billvesikalı poliçe
documentary collectionvesikalı tahsil
documentary creditvesikalı kredi
documentary draftvesikalı poliçe
documentary evidenceyazılı delil
documentary filmbelgesel film
documentationbelgeleme, dokümantasyon, belgelerle ispatlama, dökümantasyon
documentation bookbelgeleme kitabı
documentation errorbelgeleme hatası
documentation systembelgeleme jüyesi
documentedbelgeli, belgeye dayalı
documented creditvesikalı kredi, akreditif
documents of titleemtia senetleri
dodderküsküt, şeytansaçı, bağboğan, sendelemek, sallanmak
dodderingzayıf, titrek, halsiz
dodderybunak, titrek, dermansız
doddleçocuk oyuncağı, çok kolay şey
dodecahedrononikiyüzlü, on iki yüzlü şekil
dodge(nedense) birden kenara çekilip kurtulmak, atlatmak, atlatmak, hileyle kurtulmak, yırtmak, yana kaçış, üçkâğıt, oyun, namussuzluk, plan, yol
dodge the columnipe un sermek, yan çizmek
dodgervergi kaçakçısı, madrabaz
dodgy(İİ) riskli, tehlikeli, üçkâğıtçı, namussuz
doedişi geyik ya da tavşan
doeryapan kimse, eden kimse, fail
dogköpek, it, (kurt/tilki/vb.) köpekgillerin erkeği, hıyar, köpek herif, izlemek, peşini bırakmamak
dog cheapsudan ucuz, çok ucuz
dog clutchçeneli kavrama, kurtağızlı kavrama
dog collarköpek tasması, dik ve yüksek yaka
dog daysyılın en sıcak günleri
dog in the mangerne yer ne yedirir kişi
dog one's footstepspeşini bırakmamak
dog roseköpek gülü, yabani gül, kuşburnu
dog tiredyorgun argın, turşu gibi
dog-earkıvrık sayfa köşesi
dog-earedsayfa uçları kıvrık
dog's breakfastkarman çorman
dogfightsavaş uçakları arasındaki çatışma
doggishköpek gibi, ters, huysuz
doggone!Hay Allah!, Allah'ın belası!, mel'un!
doggyç.dili kuçukuçu, köpek
dogmaticdogmatik, inaksal, inakçı
dogmatismdogmatizm, dogmacılık
dogmatizekestirip atmak, kesin olarak fikrini söylemek
dogsbodyangarya ve ayak işlerini yapan kişi
dogwatchgemide kısa akşam nöbeti
doing(birisinin yaptığı) iş, sıkı çalışma
doingsişler, tavır, faaliyetler, gidişat
doldrumsmorali bozuk, keyifsiz, neşesiz
dolehükümetten işsizlik maaşı almak, (out ile) gereksinen kişilere para ya da yiyecek vermek
dole outiane olarak dağıtmak
dolefulüzgün, kederli, mahzun
dolefulnesskeder, hüzün, kasvet
doleritedolerit, dolantaşı
dolichocephalicdolikosefal, uzunkafalı
dolloyuncak bebek, kavırçak, ninik
doll upgüzelce giyinmek, giyinip kuşanmak, giydirmek
dollar diplomacydolar diplomasisi
dollar exchangedolar üzerinden işlem
dollar premiumdolar primi
dollar shortagedolar kıtlığı
dollhouseoyuncak bebek evi
dollop(yiyecek/vb.) yığın
dolmanbir çeşit giysi, dolama
dolomite limestonedolomitli kireçtaşı
dolomitizationdolomitleşme
dolorousacıklı, kederli, elem veren
doltahmak kimse, salak kimse
domainbeylik arazi, ülke, alan
domain theorydomen teorisi, evlek kuramı
domedkubbeli, kubbe şeklinde, yuvarlak
domed-shapedkubbe biçimli
domesticev/kodak ile ilgili, evcil, yerli, hizmetçi
domestic affairsiç meseleler
domestic animalevcil hayvan
domestic architectureyerli mimari
domestic billülke içi poliçe
domestic consumptionyurtiçi tüketim
domestic corporationyerli şirket, milli şirket
domestic courtyerel mahkeme
domestic craftsev sanatları
domestic currencymilli para, ülke parası
domestic demandyurtiçi talep
domestic economyev ekonomisi, ev idaresi
domestic expenditureyurtiçi harcama
domestic goodsyerli malları
domestic incomeyurtiçi gelir, milli gelir
domestic industryyerli sanayi
domestic inflationyurtiçi enflasyon
domestic investmentyurtiçi yatırım
domestic mailyurtiçi posta
domestic monetary unitülke para birimi
domestic partnershipyerli ortaklık
domestic paymentsülke içindeki ödemeler
domestic policyiç politika
domestic priceyurtiçi fiyatı, yerli fiyatı
domestic productyerli ürün
domestic profityurtiçi kâr
domestic recessioniç ekonomik durgunluk
domestic safetyiç güvenlik
domestic tradeiç ticaret, yurtiçi ticaret
domestic valueyurtiçi değeri
domesticate(hayvan) evcilleştirmek, ev işlerine alıştırmak
domesticationevcilleştirme, evcilleşme
domesticityev/kodak yaşamı, ev/kodak yaşamını sevme
domiciledkonutlu, ikametgâhlı
domiciliary arrestevde gözaltı
domiciliate(poliçe) ödemek, tediye etmek
dominanceegemenlik, üstünlük
dominantegemen, üstün, yüksek, başat, dominat
dominant characterbaşat karakter
dominant factorbaşat etken
dominant speciesbaşat tür, baskın tür
dominant wavebaskın dalga
dominateegemen olmak, hakim olmak, hükmetmek, -de etkin olmak, en önemli yeri tutmak, -den daha yüksekte olmak
dominationegemenlik, hakimiyet
domineerhâkimiyet kurmak, baskı yapmak
domineeringdespotça davranan, baskıcı, zorba
Dominican RepublicDominik Cumhuriyeti
dominionegemenlik, yönetme hakkı, dominyon, yönetilen bölge/ülke
dominodomino taşı, ç.domino oyunu
don(İngiltere'de) birdemde öğretim görevlisi, öğretmen, (İspanya'da) Bay, Beyefendi, Bey
Don't mention it!bir şey değil!, estağfurullah!
donahanım, bayan, ispanyol hanımı
donate(pul/vb.) bağışlamak, bağışta bulunmak
donatedhibe edilmiş, bağışlanmış
donatorbağışçı, bağışta bulunan
donebitmiş, sona ermiş, yapılmış, çok yorgun, pişmiş
doneebağış alan kişi, bağışlayan
donkey boileryardımcı kazan
donkey engineyardımcı motor
donkey's yearssittin sene
donorbağışta bulunan kimse, (kılgan/kan/vb.) bağışlayan kimse, donör, verici
doodleamaçsızca bir şeyler karalamak, çiziktirmek
doomkötü kader, yazgı, ölüm, son, akıbet, mahkum etmek
doorkapı, giriş, ev, bina
door handlekapı tokmağı, kapı kolu
door knobkapı topuzu, kapı tokmağı
door windowkapı penceresi
doorbellkapı zili,kapı zengi
doorplateisim yazılı kapı tabelası
doorwaykapı aralığı, kapı boşluğu, giriş
dopeuyuşturucu madde, budala, salak, bilgi haber, uyuşturucu madde vermek, uyuşturucu katmak, (at/vb.ye) doping yapmak
dope additivekatkı maddesi
dope outçözüm yolu bulmak
dopeybudala, salak, (uyuşturucuyla) uyuşmuş, uykulu
DoricDorlara ait, kaba, bozuk
dormancyuyuşukluk, uyku hali, hareketsizlik
dormanthareketsiz, etkin olmayan, uykuda
dormant accountatıl hesap, hareketsiz hesap
dormant buddinlenme tomurcuğu, kış tomurcuğu
dormant capitalölü sermaye
dormant partnerkomanditer ortak
dormant seasondinlenme dönemi, kış dönemi
dormer windowçatı penceresi, dam penceresi, arnavut bacası
dormicekakırca, fındık sıçanı
dormitoryyatakhane, koğuş, öğrenci yurdu
dormitory townyatakhane şehir, koğuşkent, yatıkent
dorsalsırtla ilgili, sırt ..., arka
dorsal cavitysırt boşluğu
doryyassı bir çeşit kayık
dos and don'tsdavranış kuralları
dosedoz, düze, miktar, belli bir dozda ilaç vermek
dosing machinedozaj makinesi
dosskısa uyku, şekerleme, (down ile) yatmak
dossersırtta taşınan sepet, küfe
dotçekit, nokta, benek, çekidini koymak, noktasını koymak
dot generatorçekit üreteci
dot printerçekit basıcı, çekit yazıcı
dote(on/upon ile) çok sevmek, üzerine titremek
dote onbunamak,hariflemek
dote uponaşırı sevmek, düşkün olmak
dotingdüşkün, üzerine titreyen
dottyüşütük, çatlak, kaçık
doubleçift,koşa,iki,iki kişilik,iki misli,benzer,eş,duble (içki),iki misli,iki katı,iki kat artırmak,iki katına çıkartmak,iki misli yapmak,iki misli olmak,iki kat etmek,kıvırmak,katlamak
double account systemçift hesap jüyesi
double agentiki taraflı çalışan casus
double amplitudeçifte genlik, tepeden tepeye genlik
double armatureçift armatür
double backaynı yolu geri dönmek
double bediki kişilik yatak
double bendçift dirsek, S dirseği
double bindiki arada bir derede kalma yağdayı
double bottomçifte karine, çift dip, dabılbatım
double bufferingçift tamponlama
double capacityçift kapasite
double chamfered drillçift ağızlı matkap
double chinnedçifte gerdanlı
double circuitçift devreli
double columnsçift sütun, çift kolon
double concaveçifte çukur
double consonantçift ünsüz
double convexçifte dışbükey
double dealingikiyüzlülük
double decompositionçifte bozunma
double densityçifte yoğunluk
double entryçift giriş, çift kayıt, çifte kayıt usulü
double floorçift döşeme, çift taban
double fordublörlük etmek, kontr yapmak
double freightçift navlun
double frequencyçift frekans
double ignitionçift ateşleme
double insuranceçifte sigorta
double layerçift tabaka, çift katman
double lengthçift uzunluk
double liabilityzincirleme yükümlülük
double name draftiki imzalı poliçe
double or quitsya mars ya fit
double parachuteçift paraşüt
double paymentmükerrer ödeme
double pickiki ağızlı kazma
double piston engineçift pistonlu motor
double plateçift plaka, çift levha
double pricingçifte fiyatlama
double receptionçift alış
double roomiki kişilik oda
double samplingçift örnekleme
double sidebandçift yan bant
double slitçift fant, çiftyarık
double spacedçift aralıklı
double standardçifte standart
double talkçeşitli anlamlar verilebilecek söz
double taxationçifte vergilendirme
double the amountmiktarı ikiye katlamak
double upeğilmek, bükülmek, paylaşmak
double-actingçift etkili, iki taraflı çalışan
double-barrelledçift namlulu, iki anlamlı
double-checkiki kere denetlemek, tekrar kontrol etmek
double-currentçift akımlı
double-cut fileçapraz dişli eğe
double-date(iki çift) birlikte gezmek
double-deckeriki katlı otobüs
double-dutchanlaşılmaz yazı/konuşma, zırva
double-edgediki ağızlı, çift ağızlı, iki tarafı keskin
double-endediki ucu bir olan
double-facedikiyüzlü, iki taraflı (kumaş)
double-glazeçift cam takmak
double-headeriki lokomotifle çekilen tren
double-jointediki eklemli, çok oynak mafsallı
double-lockçift kilit vurmak
double-parkarabayı yolun ortasında bırakmak
double-precisionçifte kesinlikli
double-quickçok hızlı, jet gibi, çok hızlı, jet gibi, çabuk yürüyüş, çok çabuk yürümek
double-sidedçift taraflı, çift yüzlü
double-stageçift evreli, çift aşamalı
double-threadedçift vida dişli
double-tonguedözü sözü bir olmayan
doubled yarnbükümlü iplik, çiftkat iplik
doubledeckerçift katlı otobüs
doublenessçift olma yağdayı, iki anlamlılık
doubles(tenis) çiftler maçı
doubletçift mercek, duble taş, mükerrer satır
doublingiki katına çıkarma, katlama, bükme
doublyiki misli, iki kat, iki yönden
doubt-den kuşkulanmak, güvenmemek, zannetmemek, emin olmamak, kuşkusu olmak, kuşku
doubtfulkuşkulu, karanlık, güvenilmez, kesin olmayan, şüpheli
doubtful accountşüpheli hesap
doubtful debtsşüpheli alacaklar
doubtfulnessşüphelilik, kararsızlık, belirsizlik
doubtingkuşku duyan, endişe eden, şüphe eden
doubting Thomasşüpheci kimse
doubtlesskuşkusuz, şüphesiz, kesin, muhtemelen
doucheşırınga, şırınga etmek
doughnutlokma benzeri bir tür tatlı
doughtilycesaretle, kuvvetle
doughtinesscesaret, kuvvet, yiğitlik
doughtykuvvetli, sağlam, yiğit, cesur, kahraman
doughyhamur gibi, yufka gibi
doursert, soğuk, suratsız
douseıslatmak,sulamak,suya salmak,batırmak,sokmak,basmak,sokulmak,batırılmak,salınmak,çıkartmak,soğumak,söndürmek
Douse the glim!Lambaya püf de!
dovetailkırlangıç kuyruğu, kurtağzı, geçme yapmak, tam uymak, köşe bağı kesmek
dovetail jointkırlangıç kuyruğu geçme, sandık geçmesi
dovetail keykırlangıç kuyruğu kama
dovetail sawzıvana testeresi
dowdinesskılıksızlık, rüküşlük, eski püskülük
dowdy(kadın) kılıksız, rüküş, (giysi) demode, rüküş
doweltespit pimi, ağaç çivi, tahta çivi ile tutturmak
dowel pinsaplama, merkezleme pimi
dowel screwvida dişli çivi
dowerçeyiz, ağırlık, başlık, drahoma, kabiliyet
downaşağı, aşağıya, aşağıda, güneye doğru, güneyde, sıkıca, sağlam bir şekilde, kâğıt üstünde, yazı olarak, kötüye, kötü bir duruma, daha düşük bir düzeye, geçmişten, üzgün, hüzünlü, neşesiz, aşağısına, aşağısında, boyunca, yere vurmak, yutuvermek, yumuşak tüy, kuş tüyü, ç.(İngiltere'deki) çimenli alçak tepeler
down at heelkılıksız, pejmürde
down in the dumpsüzgün, hüzünlü, çökmüş, üzüntülü
down paymentpeşinat, depozito, teminat
down periodbakım ve onarım için kapalı dönem
down to the groundher hususta
down to the wireson dakikaya kadar
down toolsçalışmayı bırakmak
down-marketucuz mal satılan yer
downcastüzgün, mahzun, (gözler) yere doğru bakan
downdraftaşağıya doğru akım
downdraft carburettorters karbüratör
downermüsekkin, yatıştırıcı madde
downfalldüşüş, yıkılma, çöküş, mahvolma, ani yağış, sağanak
downgrade(rütbe/derece/vb.) indirmek, alçaltmak
downhillyokuş aşağı, yokuş aşağı giden, kolay, çocuk oyuncağı
Downing Streetingiliz hükümeti
downpipeyağmur iniş borusu
downprooftüy geçmez, kuştüyü geçmez
downrighttamamen, büsbütün, resmen
downspoutyağmur borusu, iniş borusu
downstairsalt katta, aşağıda, alt kata, aşağıya, alt kat
downstreamakıntı yönünde, akış aşağı
downthrowatma, atılma, çökme
downtimearıza süresi, aksaklık süresi, çalışmama süresi
downtownşehir merkezi, çarşı
downtroddenkötü davranılmış, ezilmiş, haksızlığa uğramış
downwardaşağı inen, düşen, (Aİ) bkz downwards
downward movementaşağı doğru hareket
downwind landingrüzgâr yönünde iniş
downytüylü, ince tüylü, havlı
dowry assuranceçeyiz sigortası
doxologyhamd ve şükran duası
doyenüst rütbeli subay, türkümün en yaşlı üyesi
dozeşekerleme, kestirme, şekerleme yapmak, kestirmek, uyuklamak
dozyuykulu, uyuşturucu, anlayışsız, sersem, mankafalı
drabsıkıcı, tekdüze, (renk) donuk, sönük
drabblesu veya çamura bulamak
drafttaslak, karalama, müsvedde, poliçe, askere alma, askere alan heyet, (Aİ) bkz.draught, taslağını çizmek, askere almak
draft acceptancepoliçe kabulü
draft acceptorpoliçe muhatabı
draft agreementanlaşma taslağı
draft at sightgörüldüğünde ödenecek poliçe
draft discountpoliçe ıskontosu
draft draweepoliçe muhatabı, poliçeyi ödeyecek kişi
draft drawerpoliçe keşidecisi
draft endorseepoliçenin hamili
draft endorsementpoliçe cirosu
draft holderpoliçe hamili, poliçe sahibi
draft resolutionkarar taslağı
dragçekme, sürükleme, sürüklenen şey, tırmık, tarak, engel, ayakbağı, (sigara) fırt, can sıkıcı şey/kimse, (erkeğin giydiği) kadın kıyafeti, sürüklemek, sürümek, çekmek, (ağ/kanca/vb.ile) dibini yoklamak, taramak, sürümek, sürüklemek, sürünmek, geride kalmak, ağır hareket etmek
drag an anchordemir taramak
drag anglesürükleme açısı
drag barcer çubuğu, çekme çubuğu
drag chainaraba çarık zinciri
drag linkdireksiyon çubuğu, uzun rot
drag ongereksiz yere uzamak, uzayıp gitmek, sürmek
drag one's feetağırdan almak
drag outgereksiz yere uzamak, uzatmak, zorla söyletmek
drag ropeçekme halatı, yedek halatı
drag the anchordemir atmak
drag upgereksiz yere ortaya koymak, kötü yetiştirmek
dragglekirletmek, kirlenmek, bulaştırmak
draglineyedek ipi, vargel hattı
dragline excavatorvargel kazıcısı, vargel ekskavatörü
dragnetgırgır, dip tarama ağı
dragonejder, ejderha, şirret kadın, cadaloz kocakarı
dragonflyyusufçuk,çamcarı
dragoondragon, ağır süvari, halka işkence etmek, zulmetmek
dragsterkısa mesafeli sürat yarış arabası
drainakmak, akıtmak, kurumak, kurutmak, güçsüzleşmek, tükenmek, güçsüzleştirmek, tüketmek, pis su borusu, arna, lağım, akaç, akak, (sürekli zaman/para/vb.) harcatan şey, masraf
drain cockboşaltma musluğu
drain pipeboşaltma borusu
drain plugboşaltma tapası, boşaltma tıkacı
drain traplağım sifonu, süzme sifonu, boşaltma sifonu
drain valveboşaltma musluğu
drainagesuları akıtma, akaçlama, kanalizasyon, akaklama
drainage areakurutma alanı, drenaj alanı
drainage basinakaçlama havzası, drenaj havzası
drainage ditchakaçlama hendeği, drenaj hendeği
drainage fittingpissu boru donanımı
drainage gallerydrenaj galerisi
drainage gatedrenaj kapağı
drainage pipedrenaj borusu, süzme künkü
drainage pitdrenaj çukuru
drainage ploughdrenaj pulluğu
drainage trapdrenaj sifonu
drainage welldrenaj kuyusu
drainboardbulaşık süzgüsü, süzgü, damlalık
drainpipepis su akıtma borusu, akak
drainskanalizasyon şebekesi
drama(ünalgı, sınalgı ya da tiyatroda oynanan) oyun, drama, tiyatro sanatı, heyecanlı olaylar dizisi
dramatictiyatroyla ilgili, dramatik, oyumsal, heyecanlandırıcı
dramaticstiyatroculuk, oyun yazma/oynama sanatı, amatör tiyatro çalışmaları
dramatis personaeoyunda oynayanlar
dramatizeoyunlaştırmak, sahneye uyarlamak, (olayı) heyecanlı bir şekle sokmak, abartmak
dramaturgistdramaturg, oyun yazarı
dramaturgytiyatro eseri yazma sanatı
drape(kumaş/vb.ile) üstünü örtmek, kaplamak, sermek, süslemek, uzatmak, yaymak
drasticgüçlü, şiddetli, etkili
drastic changesköklü değişiklikler
draughtcereyan, hava akımı, yudum, geminin yüzebileceği derinlik, dama taşı
draught animalkoşum hayvanı
draughtsmanteknik ressam, dama taşı
draw(resim) çizmek,şekil çekmek,yapmak,çekmek,çekip çıkartmak,almak,ilerlemek,gelmek,ilgisini çekmek,cezbetmek,çekmek,(oyun/savaş/vb.) berabere bitirmek/bitmek,(nefes) çekmek,kura,çekiliş,(maç/vb.) beraberlik,ilgi toplayan şey/kimse,sıyırma,çekip çıkartma
draw a billborç senedi düzenlemek
draw a blankbaşarısız olmak
draw a bow at a ventureboş atıp dolu tutmak
draw a checkçek keşide etmek, çek yazmak
draw a commissionkomisyon sağlamak, komisyon almak
draw a conclusionsonuç çıkarmak
draw a deedbelge düzenlemek, belge tanzim etmek
draw a long dateuzun vadeli keşide etmek
draw a parallel betweenbenzetmek
draw a pictureresim çizmek
draw a prizeödül kazanmak
draw a veil overüstüne perde çekmek
draw a veil over sthbir şeyin üstüne perde çekmek
draw asidebir tarafa çekmek
draw attentiondikkatini çekmek
draw awayhızla çekmek, uzaklaştırmak, arayı açmak
draw backgerilemek, kaçınmak, kaçmak
draw bloodçileden çıkarmak
draw inher yandan kuşatmak
draw in one's hornsyelkenleri suya indirmek, masrafı kısmak
draw money outbankadan para çekmek
draw nearyaklaşmak, yakınlaşmak, sokulmak
draw onkullanmak, yararlanmak
draw out(gündüz) uzamak, (tren) kalkmak, uzatmak
draw out an accounthesap özeti çıkarmak
draw sb inilgisini çekmek
draw sb outkonuşturmak, söyletmek, açmak
draw sth fromden elde etmek
draw sth outbanka hesabından para çekmek, uzatmak
draw sth upyaklaştırmak, düzenlemek, yazmak
draw the doleişsizlik parası almak
draw the lineçizgiyi çekmek, karşı çıkmak
draw the line atçizgi çekmek, dur demek
draw the long bowdesteksiz atmak
draw the matchmaçı berabere bitirmek
draw upbelge hazırlamak, durmak, durdurmak, tanzim etmek
draw up a deedbelge düzenlemek, senet düzenlemek
drawbackdezavantaj, engel, sorun, güçlük
drawbarçekme çubuğu, çeki kolu
drawbar pullçekiş gücü, cer kuvveti
drawboltçeki demiri, koşum demiri
drawbridgeaçılır kapanır köprü, kalkma köprü
draweemuhatap, poliçe keşide edilen kişi
drawerçekmece,sıyırma,göz
drawgearkoşum takımı, çekme takımı
drawhookçekme çengeli, koşum çengeli
drawingresim çizme sanatı, çizim, resim, plan, tasar
drawing accountvadesiz cari hesap
drawing boardresim tahtası
drawing bookresim defteri
drawing knifeiki saplı bıçak, ağaç bıçağı
drawing paperresim kâğıdı, çizim kâğıdı
drawing pinraptiye, pünez
drawing roomsalon, misafir odası, kabul odası
drawingsirat, varidat, hasılat
drawknifeiki saplı ağaç bıçağı
drawlsözcükleri uzatarak konuşmak
drawn(yüz) asık, (oyun) berabere
draykorku, dehşet, korku nedeni, çok korkmak
dreadçok korkmak, korku, dehşet, korku nedeni
dreadfulkorkutucu, ürkütücü, korkunç, berbat, kötü, rezil
dreadfullyçok, çok fena, dehşetle, korkunç bir şekilde
dreadnoughtkalın yünlü palto/veya kumaş, dretnot
dreamdüş, rüya, düş, hayal, olmayacak şey, çok güzel şey, rüya gibi güzel şey, çok istenen şey, arzu, rüya görmek, rüyasında görmek, düşlemek, düş kurmak, hayal kurmak, (of ile) düşünü kurmak, hayal etmek
dream awayçarçur etmek, boşa harcamak
dream sth uphayalinde kurmak
dreamerrüya gören kimse, hayalci kimse
dreaminesshayalcilik, belirsizlik
dreamlikerüya gibi, hayali
dreamyhayalci, dalgın, düş dünyasında yaşayan, harika, nefis, güzel
drearyüzgün, üzücü, sıkıntılı, can sıkıcı, kasvetli
dredgetarak makinesi kullanmak, taramak, (yiyeceğin üzerine un/şeker/vb.) serpmek
dregstortu, çökelek, çökelti, en değersiz, en aşağı kısım, pislik
drenchıslatmak, sırılsıklam etmek
drenched to the skinsırılsıklam
dressgiydirmek,giyinmek,saç yapmak,yaraya pansuman yapmak,sarmak,(yemeği) hazırlamak,süslemek,giysi,elbise,don,kılık kıyafet,giyim,elbiselik,(giysi) uygun,düzgün
dress a shipgemiyi bayraklarla donatmak
dress circleprotokol kısmı, özel koltuklar
dress downazarlamak, dayak atmak
dress fabricelbiselik kumaş
dress patternpatron, elbise kalıbı
dress sth updüzeltmek, süslemek
dress upçekici ve farklı kılmak, ilginçleştirmek
dressed lumberişlenmiş kereste
dressed up fit to killiki dirhem bir çekirdek
dressermutfak rafı, tabaklık, şifoniyer
dressinggiydirme, giyinme kuşanma, pansuman, sargı, (salça/mayonez/sos/vb.) yemek malzemesi
dressing gownsabahlık, ropdöşambr
dressing platetesviye tablası
dressing roomtuvalet odası, giyinme odası
dressing tabletuvalet masası
dressyşık, iyi giyimli, gösterişli
dribble(salya/vb.) damlamak, damlatmak, salya akıtmak, top sürmek
dribbletaz miktar, parça, nebze
dried fruitkuru meyve, kuru yemiş
dried vegetationkuru vejetasyon
driftsürükleme, sürüklenme, sürüklenen şey, genel anlam, sürüklemek, sürüklenmek, (kar/kum/vb.) biriktirmek, yığmak, birikmek, yığılmak
drift anchordeniz demiri, açık deniz çapası
drift anglesürüklenme açısı
driftagesürüklenme, sürükleyiş
driftboltgeçme cıvata, saplama
drifteravare, başıboş, serseri, aylak
drill(matkapla delik) açmak, delmek, alıştırmak, eğitmek, öğretmek, talim yaptırmak, delgi, matkap, alıştırma, talim
drill bitmatkap ucu, matkap ağzı
drill cartridgemanevra fişeği
drill ploughmibzerli pulluk
drill sergeanttalim çavuşu
drill socketmatkap kovanı
drill steelmatkap çeliği, burgu çeliği
drilled wellsondajla açılmış kuyu
drillerdelici, matkap makinesi, lağımcı, sondaj işçisi
drillingdelme, sondajlama, sondaj yapma
drilling capacitydelme kapasitesi
drilling hammermatkap çekici, delme çekici, lağımcı varyozu
drilling machinedelme makinesi
drilling platformpetrol sondaj kulesi
drilling rigsondaj kulesi
drillmastertalim öğretmeni
drinkiçmek, içki içmek, (in ile) içinde hissetmek, (to ile) kimese/neyese içmek, içilecek şey, içecek, (alkollü) içki, içki düşkünlüğü, içki içme
drink like a fishsünger gibi içmek
drink sb under the tablebirinden daha çok içki içebilmek
drink tokimese/neyese içmek
drink-drivingiçkili araba kullanma
drinker(çok) içki içen kimse, içkici
drinking cupiçme kabı, su bardağı, kadeh
drinking hornboynuzdan yapılmış kadeh, boynuz kadeh
drinking problemiçki problemi
drinking strawiçme kamışı
drinking wateriçme suyu, iyi su
dripdamlamak, damlatmak, damlama, damlayan su, damla, damlama sesi, sevimsiz, renksiz, itici kimse
drip cockboşaltma musluğu
drip-dryasılarak kurutulan, ütü istemeyen
drippingpişirilen etten damlayan yağ
dripstonedamlalık, denizlik
drivegötürmek, yürütmek, sürmek, (taşıt) sürmek, (araba/vb.ile) götürmek, -e zorlamak, sevketmek, yönlendirmek, durumuna getirmek, ...etmek, -e güç sağlamak, çalışmaya zorlamak, vurmak, çakmak, taşıtta yolculuk, (park yerine) giriş yolu, topa sert vuruş, girişim, dürtü, pratik zekâ, (araba/vb.) çekiş
drive a hard bargainsıkı pazarlık etmek
drive assemblyişletme takımı, işletme düzeni
drive atdemeye getirmek, ima etmek, demek istemek
drive at sthamaçlamak, demek istemek
drive awaykovmak, defetmek
drive madçıldırtmak, deli etmek
drive outkovmak, defetmek
drive sb to distractionçılgına çevirmek, deli etmek
drive shaftkumanda mili, kardan mili, işletme mili
drive sth homebir şeyi açığa kavuşturmak
drivelsaçma sapan söz, saçma, saçmalık, saçma sapan konuşmak
driversürücü, şoför, haydavcı, yöndemci
driver's cabhaydavcı mahalli
driver's caphaydavcı mahalli, sürücü yeri
driver's licensesürücü belgesi, ehliyet
drivingçalıştıran, işleten, çeviren, hareket ettiren, sürme, sürüş, işletme, çalıştırma
driving belttahrik kayışı
driving enginetahrik motoru
driving licencesürücü belgesi,sürücülük vesikası,ehliyet
driving mechanismişletme mekanizması
driving mirrordikiz aynası
driving motortahrik motoru
driving powertahrik gücü, çalıştırma gücü
driving pulleytahrik kasnağı, işletme kasnağı
driving rainşiddetli yağmur
driving signalsürücü sinyal
driving springzemberek, işletme yayı
driving wheelişletme dişlisi, ana çark, ana tekerlek
drizzle(yağmur) ince ince yağmak, çiselemek, ince yağmur, çisenti
drolltuhaf, acayip, gülünç, eğlenceli, komik
drollerymizah, şaka, tuhaflık
dromedarytek hörgüçlü deve, hecin devesi
droneerkek arı,asalak,parazit,başkalarının sırtından geçinen kimse,uçarmansız uçar
droolağzının suyu akmak, ağzı sulanmak
droopçökmek, sarkmak, aşağı düşmek, eğilmek, üzülmek, zayıflamak
droopingsarkık, dermansız, baygın
dropdamla, küçük yuvarlak tatlı, düşüş uzaklığı, düşüş, ani düşüş, iniş, düşme, paraşütle atılan insan ya da malzeme, damla biçiminde küçük şeker, (yere) düşürmek, düşmek, (arabadan) indirmek, atıvermek, bırakmak, durdurmak, kesmek, dışarda bırakmak, çıkarmak, çıkagelmek, damlamak, geri kalmak
drop a bombshellbombayı patlatmak
drop a brickçam devirmek, pot kırmak
drop a clangerçam devirmek, pot kırmak
drop a few linesiki satır yazmak
drop a hindimada bulunmak
drop a hintbile bile ağzından kaçırmak
drop a lineiki satır yazmak
drop a remarkkasten söylemek
drop aroundziyarete gitmek
drop awaydamla damla akmak, azalmak, dağılmak
drop curtainasma tiyatro perdesi
drop inkısa bir ziyaret için uğramak
drop like a hot potatobağları koparmak
drop offuykuya dalmak, vefat etmek, düşmek
drop outüyelikten ayrılmak, çıkmak, okula devam etmemek
drop the other shoebir adım daha atmak
drop valveters supap, üstten supap
drop windowinme pencere, aşağı sürme pencere
droplet infectionhapşırıkla hastalık bulaştırma
droplightiner kalkar lamba
dropoutokulu yarım bırakan öğrenci, başka bir yaşam biçimi için toplumdan kopan kimse
droppingdüşme, damlama, birikinti, gübre
dropping bottledamlalıklı şişe
droppingsters, hayvan dışkısı
dropsicalödemli, su toplanmasına elverişli
droshkydört tekerlekli bir Rus arabası
drosscüruf, süprüntü, artık
droughtkuraklık, susuzluk
droveinsan ya da hayvan sürüsü
droverdavar çobanı, celep, davar tüccarı
drown(suda) boğulmak, boğmak, suyun altında bırakmak, (sesi) bastırmak, boğmak
drown outgürültü ederek bir sesin işitilmesine engel olmak
drowned in sleepağır uykuya dalmış
drowsekestirmek, uyuklamak
drowsilyuyur gezer bir halde
drowsinessuykulu olma, ayakta uyuma, uyuşukluk
drowsyuyumak üzere olan, uykulu, uyutan, uyutucu
drubsopa çekmek, dayak atmak, sopayla dövmek
drubbingdayak, kötek, dövme
drudgeağır, zor ve tatsız iş yapmak
drudgingağır, yorucu, monoton, zahmetli
drugilaç, uyuşturucu madde, ilaç vermek, uyuşturucu vermek, ilaçla uyutmak
drug addictuyuşturucu bağımlısı, hapçı, esrarkeş
drug on the marketpiyasada ihtiyaçtan fazla bulunan mal
drug peddleresrar satıcısı
drug trafficuyuşturucu trafiği
drumdavul,nakkare,bateri,dümbelek,davul şeklinde şey,davul çalmak,davul sesi çıkartmak
drum braketamburlu eğleç, kampanalı eğleç
drum drierdöner kurutucu, tamburlu kurutucu
drum out ofyuhalayarak kovmak, teneke çalmak
drum upher türlü yolu deneyip elde etmek
drum up tradedolaşıp sipariş vermek
drumstickdavul sopası, baget, tavuk ya da kuş butu
drunk as a lordfitil gibi sarhoş, zilzurna sarhoş
drupeetli ve tek çekirdekli meyve
drykuru, kurumuş, kupkuru, susuz, susamış, yavan, sevimsiz, kuru, basit, sade ve eğlendirici, mecazi, (içki) sek, kurumak, kurutmak
dry behind the earsacemi çaylak
dry cleaner'skuru temizleme dükkânı
dry cleaningkuru temizleme
dry cowsütü kesilmiş inek
dry dockkuru havuz, sabit havuz, gemi kızağı, havuzlamak, kızağa çekmek
dry farmingkurutarım, kuru ziraat
dry goodsmanifatura, mensucat
dry icekuru buz, donmuş karbondioksit
dry masonryharçsız duvar örme
dry measurekuru ölçek, kuru maddeler hacim ölçeği
dry outalkolizmden kurtulmak, alkolizmden kurtarmak
dry rectifierkuru redresör, kuru doğrultmaç
dry rotkuru çürüklük, ahlaki çöküntü
dry thermometerkuru termometre
dry upbulaşıkları kurulamak, susmak, çenesini tutmak
dry wallharçsız taş duvar
dry-cleankuru temizleme yapmak
dry-eyedağlamayan, göz yaşı dökmeyen
drying agentkurutma maddesi
drying apparatuskurutma aygıtı
drying chamberkurutma odası
drying cylinderkurutma tamburu
drying machinekurutma makinesi
drying ovenkurutma dolabı
drying plantkurutma tesisi
drying rollerkurutma silindiri
drying stovekurutma fırını
drying towerkurutma kulesi
drynesskuruluk, kuraklık, kuru oluş
dualikili, iki eş parçalı, dual, çift
dual carriagewayiki yönlü yol
dual income familyçift gelirli kodak
dual nationalityçifte vatandaşlık
dual operationikili işlem
dual pricingiki fiyat koyma
dual purposeçift maksatlı, iki işlevli
dualismikili olma yağdayı, ikilik
dubşövalye ünvanı vermek, lakap takmak, (film/vb.) seslendirmek, dublaj yapmak
dubbingdublaj, sözlendirme
dubbing studiodublaj stüdyosu
dubietyşüpheli olma, şüphelilik
dubiouskuşku ve kararsızlık uyandırıcı, kesin olmayan, kuşkulu, kararsız, güvenilmez
dubiousnessşüphe, belirsizlik, kararsızlık
ducatdüka altını, altın para
duckördek, (kafasını) eğmek, (başını) suya daldırmak, kaçmak, kaytarmak
duck-billördek gagası, dakbil
ducks and drakessuda taş kaydırma oyunu
ductguddelerden salgıları akıtan arna, boru
ductileyumuşak, şekil verilebilir, sünek, dövülgen
ductilitysüneklik, yumuşaklık
ductlessmecrasız, arnasız
ductless glandarnasız bez
dudişe yaramaz, bozuk, geçersiz, işe yaramaz şey/kimse, geçersiz şey
dud chequekarşılıksız çek
duehak edilen, gerekli, tam, uygun, yeterli, (pul) ödeme zamanı gelmiş, beklenen, hak, kişinin hakkı, direkt olarak, tam olarak, doğruca
due billvadesi gelmiş senet
due datevade tarihi, ödeme tarihi
due from banksbankalardaki paralar
due sumborçlu olunan meblağ
due toyüzünden, dolayı, bağlı
dueldüello, düello yapmak
duesresmi vergiler, aidat
duffelkalın havlı yünlü kumaş
duffel coatçoban biçimi palto, kalın tüylü kaban
dufferkafasız adam, beceriksiz kimse, seyyar satıcı
dugoutkütükten oyularak yapılmış kayık, yeraltı sığınağı
dulcet(ses/vb.) tatlı, hoş, huzur veren
dulcifytatlılaştırmak, yumuşatmak
dulcimersantur, kanuna benzer bir çeşit çalgı
dull(renk/hava/vb.) sönük, donuk, açık ve kesin olmayan, boğuk, yavaş düşünen, zor anlayan, sıkıcı, renksiz, tekdüze, monoton, sönükleştirmek, donuklaştırmak, köreltmek, körelmek, donuklaşmak
dullardkalın kafalı kimse, mankafa, ahmak kimse
dullishahmak, budala, donuk
dullnessdurgunluk, sıkıntı, ahmaklık, idraksizlik
dullness of businessişlerin durgunluğu
dulyzamanında, tam olarak, layıkıyla, hakkıyla
DumaÇarlık devrinde Rus milli meclisi
dumbdilsiz, dilini yutmuş, sessiz, suskun, aptal
dumb waiteryemek asansörü
dumbfoundhayretten konuşamaz hale getirmek, şaşkına çevirmek, aptallaştırmak
dumblykonuşmadan, ahmakça
dumbnessdilsizlik, dili tutulma
dumbwaiteryemek asansörü, portatif servis masası
dummy(cansız) manken, emzik, yapma şey, taklit, aptal, salak
dummy variableduyarsız değişken, sağır değişken
dumpyere dökmek, düşürmek, indirim yapmak, fiyatta damping yapmak, çöplük/artık yığma yeri, çok pis ve dağınık yer, çöplük, batakhane
dump condenserboşaltma kondansatörü
dump truckdamperli kamyon
dumpcartkum v.b.'ni taşıyıp boşaltmaya mahsus araba
dumpingdamping, ucuzluk, fiyat indirme, tenzilat
dumping placeboşaltma yeri, atık yeri
dumplingmeyvalı bir tatlı, etli hamur
dumpsüzücü durum, hüzün, gam, üzüntü, neşesizlik
dumpytıknaz, bodur, kısa ve şişman
dunboz renk, sıkıştıran alacaklı, alacağını istemek, borcunu ödemeye zorlamak
duncekolay öğrenemeyen kimse, aptal
dunderheadahmak, kalın kafalı kimse, aptal
dungareeHindistan'a özgü bir çeşit kaba pamuklu kumaş
dungareeskalın işçi tulumu
dunghillgübre yığını, mezbele
dunk(çaya/kahveye/vb.) batırmak, banmak
dunlinsırtı kırmızı bir çeşit kum çulluğu
dunnageyük koruma tahtası, tayfaların özel eşyası
duodecimalon ikiye ait, on ikinciye ait, on ikide bir kısım
duodecimal numberon ikilik sayı
duodecimal systemon ikilik jüye
duodecimoon iki yapraklı forma
duodenumonikiparmakbağırsağı, duodenum
duopolyduopoli, iki kişinin tekeli
dupekandırılan, aldatılan, kazıklanan kişi, kandırmak, aldatmak, kazıklamak
duplexçift, iki katlı apartman dairesi, çift, dubleks
duplex cabledubleks kablo
duplex carburettorçift karbüratör
duplex circuitçift yönlü devre, ikili çevrim
duplex latheçift torna tezgâhı
duplex operationikili işlem
duplicatediğerinin aynısı, kopyası, eşi, iki kısımlı, ikili, çift, kopya etmek, aynısını yapmak
duplicate keyyedek anahtar
duplicate partyedek parça
duplicate productionseri üretim
duplicate receiptmakbuz sureti
duplicationkopya, suret, teksir, teksir etme, suret
duplicatorteksir makinesi, çoğaltıcı
duplicityiki yüzlülük, düzenbazlık, hile
durabilitydayanıklılık, sağlamlık
durabledayanıklı, uzun ömürlü, uzun süren
durable goodsdayanıklı mallar
durablydayanıklılıkla, mukavemetle, sürekli olarak
durationsüre, devam süresi
duration lengthsüre, süre uzunluğu
duration of partnershiportaklığın süresi
durativesüre ile ilgili, sürekli
duringsırasında, esnasında, süresince
duskykoyu renkli, gölgeli
dusttoz, pudra, toz toprak, çöp, toz bulutu, toz almak, tozunu almak, tozlamak, toz halinde bir maddeyle kaplamak
dust arrestertoz toplayıcı
dust bowlkuraklık yüzünden toz fırtınalarına maruz kalan bö
dust collectortoz kolektörü
dust covereşyaları tozdan korumak için yapılan kılıf
dust devilbazen kurak bölgelerde görülen küçük toz fırtınası
dust jacketkâğıt kitap kabı, kitap kabı
dust masktoz maskesi, toz yüzlüğü
dust stormtoz fırtınası, kum fırtınası
dustbinçöp kutusu, çöp tenekesi
dustertoz bezi, silgi, tozlayıcı, toz püskürtücü
dustheaptoz veya süprüntü yığını
dustingtoz alma, toz haline getirme
dustytozlu, sıkıcı, cansız, kuru, tatsız
DutchHollandaya/Hollanda diline ilişkin, Hollanda'lı
Dutch cheeseHollanda peyniri
dutch courageiçkinin verdiği çılgınca cesaret
dutch ovenkalın ve kapalı tava
Dutch treatAlman usulü, masrafları paylaşılan ziyafet
DutchmanFelemenkli, Hollandalı, Hollanda gemisi
dutiable goodsgümrüğe tabi mallar
dutifulsorumluluk taşıyan, görevine bağlı
dutifullyvazifesini bilerek
dutygörev, vazife, sorumluluk, hizmet, iş, vergi
duty on exportsihracat vergisi
duty to disclosebildirme görevi
duty-freegümrüksüz, gümrükten muaf, gümrüksüz, gümrükten muaf
duty-free shopsvergisiz satış mağazaları
duty-paidgümrük vergisi verilmiş
dwarfcüce,cırttan,küçük göstermek,gölgede bırakmak
dwarfishcücemsi, cüce gibi
dwelloturmak, yaşamak, ikamet etmek
dwell onüzerinde kafa patlatmak, çok düşünmek
dwelleroturan, sakin, ikamet eden veya oturan kimse
dwelling houseev, konut, ikametgâh, mesken
dyadiki, çift, iki atomdan meydana gelen molekül
dyekumaş boyası, boya maddesi, boyamak, boyanmak, boyanabilmek, boya tutmak
dye affinityboyanabilirlik, boyanabilme
dye backboya teknesi, boya kabı
dye beckboya teknesi, boya kabı
dye retarderboya geciktirici
dyed-in-the-woolgerçek, koyu, şaşmaz, hammadde halinde boyanmış
dyeing industryboyama sanayii
dyeing machineboyama makinesi
dyestuffboyarmadde, boyarözdek, boya ilacı
dying willölmek üzereyken ifade edilen arzu, son dilek
dynamicdinamik, enerjik, hareketli, aktif, dinamik
dynamic energydinamik enerji
dynamic statedinamik durum
dynamicsdevimbilim, dinamik
dynamismdevingenlik, canlılık, hareketlilik, dinamizm
dynamitedinamit, şaşırtıcı, hayranlık uyandırıcı şey/kimse, bomba, dinamitlemek, dinamitle havaya uçurmak
dynamometerdinamometre, güç ölçeği
dynedin, güç birimi, kuvvet birimi
dys-(önek) fena, zor, sert
dysentericdizanteriye ait
dysfunctionbir uzvun görevini yapmaması
dyslexiayazı okuyamama, yazı körlüğü
dyslogisticbeğenmeyen, tenkit eden
dyspepsiasindirim güçlüğü, hazımsızlık
dyspeptichazımsızlıkla ilgili, hazımsızlık çeken
dyspnoeadispne, nefes darlığı
dystrophydistrofi, beslenme bozukluğu hastalığı