eachher, her biri, her biri, her birine, tanesi, tanesine, her biri
each otherbirbiri, birbirini
eageristekli, hevesli, arzulu, gayretli, can atan, sabırsız
eagerlyşiddetli arzuyla, sabırsızlıkla
eagernessistek, şevk, sabırsızlık, arzu, canlılık
eagle owlbir çeşit baykuş
eagle-eyedkeskin gözlü, dikkatli
ear microphonekulak mikrofonu
eardropssallantılı küpe, kulak damlası
earlyerken,önceki,ilk,eski,erken,erkenden,-in başlarında,ilk zamanlarında,vaktinden önce,faraş,turfanda
early birderken kalkan/gelen kimse
early electionerken saylav
early fruitsturfanda meyve
early futureyakın gelecek zaman
early paymentvadesinden önce ödeme
early retirementerken emeklilik
early vegetablesturfanda sebze
earmark(özellikle pul) belirli bir amaç için bir kenara ayırmak
earmarkedbloke edilmiş, ayrılmış, tahsis edilmiş
earn one's livingekmeğini kazanmak
earned incomekazanç geliri
earned premiumkazanılmış prim
earned surplusbirikmiş kâr, dağıtılmayan kâr
earnerkazanç sahibi, gelir sağlayan
earnestciddi, kararlı, azimli, ciddiyet
earnest moneykaparo, pey akçesi, teminat akçesi
earning statementkâr zarar hesabı
earning valuegelir değeri
earnings reportkâr zarar çizelgesi
earnings yieldkazanç getirisi, kazanç verimi
earshotduyma menzili, işitme mesafesi
earsplittinggacır gucur, kulak tırmalayıcı
earthyerküre, dünya, toprak, yer, doğa, toprak hattı, hayvan ini
earth movementdünya kabuğunun hareketi, toprak kaldırma işi
earth movingtoprak kaldırma
earth sciencesyer bilimleri
earth stationyer istasyonu
earthborninsanoğlu, fani, dünyevi
earthentopraktan yapılmış, toprak
earthinesssağlamlık, metanet
earthlingyeryüzünde yaşayan kimse
earthlydünyevi, maddi, olası, mümkün, olabilecek
earthquake insurancedeprem sigortası
earthquake survivordepremzede
earthworktoprak işi, toprak set, toprak tabyası, siper
earthybedensel zevklerle ilgili, bedensel
easerahatlık, kolaylık, rahat, huzur, refah, kolaylık, hafifletmek, dindirmek, yatıştırmak, kolaylaşmak, yumuşamak, dikkatle hareket ettirmek, taşımak, gevşetmek
ease offyavaşlamak, gevşemek, hafiflemek, (fiyat) düşmek
ease outgörevden uzaklaştırmak
easementrahatlık, konfor, sıkıntıdan kurtarma
easier said than donesöylemesi kolay
easilykolayca, kolaylıkla, rahat rahat, kuşkusuz, şüphesiz, kesinlikle
easinesskolaylık, rahatlık, akıcılık, incelik
eastdoğu, doğuya doğru, doğuya
East IndiesHindistan, Doğu Hint Adaları
Easter eggpaskalya yumurtası
easterlydoğuya doğru, (rüzgâr) doğudan esen
eastwarddoğuya giden, doğu yönünde olan
easybasit, kolay, asan, sakin, rahat, sorunsuz, kolaylıkla, kolayca, rahatlıkla, asanlıkla
easy come easy gohaydan gelen huya gider
easy moneyucuz para, kolay iş
easy paymentödeme kolaylığı
easy-careyıkanıp giyilebilen, ütü istemeyen
easygoingyumuşak başlı, uysal, iyi geçinen
eatyemek, yemek yemek, (away/into ile) çürütmek, aşındırmak, kemirmek, yemek
eat away at sbiçi içini yemek
eat humble pieburnunu sürtmek
eat humblepietükürdüğünü yalamak
eat into stheritmek, çürütmek, tüketmek
eat like a birdkuş gibi yemek
eat like a horsefil gibi yemek
eat one's cake and bave it toone yardan geçmek ne de serden
eat one's head offtıka basa yemek
eat one's heart outözünü yemek, içi içini yemek
eat one's wordtükürdüğünü yalamak
eat one's wordstükürdüğünü yalamak, sözünü geri almak
eat sb out of house and homesilip süpürmek
eat sth upyiyip bitirmek, tüketmek, harcamak
eat until it comes out of one's earstıka basa yemek
eat upyiyip bitirmek, silip süpürmek
eatableyenilebilir durumda, yenir
eaves troughdere, yağmur deresi
eavesdrop(başkalarını) gizlice dinlemek
eavesdropperkulak misafiri
ebbsuların alçalması, git, cezir, (deniz) çekilmek, azalmak, düşmek, zayıflamak
ebb and flowgelgit, meddücezir
eboniteebonit, bir çeşit siyah sert kauçuk
ebonizeabanoz boyası ile perdahlamak
ebullientneşeli, sevinçli, coşkun
ebullioscopyebüliyoskopi, kaynargözleyim
ebullitionkaynama, taşkınlık, coşkunluk
eccentrictuhaf, ayrıksı, eksantrik, dış merkezli, eksantrik kimse
eccentricitydışmerkezlilik, tuhaflık, yabansılık, kaçıklık
echinodermderisidikenliler
echinusdenizkestanesi, deniz kirpisi
echoyankı, birinin ya da bir şeyin benzeri/kopyası, yankı yapmak, yankılanmak, taklit etmek, tekrarlamak
eclairparmak şeklinde içi kremalı pasta
eclampsiaeklampsi, havale, loğusa humması
eclatüstün başarı, şan, şöhret, şeref
eclecticçeşitli kaynaklardan derlenmiş, seçen, derleyen
eclecticismseçip toplamak eğilimi
eclipsegüneş/ay tutulması, (etkisini/parlaklığını/gücünü/vb.) yitirme, başarısızlık, düşüş, (güneş/ay) tutmak, gölgede bırakmak, geçmek
eclipse of the moonay tutulması
eclipse of the sungüneş tutulması
ecliptictutulum, ekliptik
ecologicalekolojik, çevrebilimsel
ecological balanceekolojik denge
ecologistçevrebilimci, ekolojist
ecologyçevrebilim, ekoloji
econometricianekonometrist
economicekonomik, iktisadi
economic activityekonomik faaliyet
economic aidekonomik yardım, iktisadi yardım
economic analysisekonomik analiz
economic austerityekonomik kemer sıkma politikası
economic balanceekonomik denge
economic blockadeekonomik abluka
economic budgetekonomik bütçe
economic conditionekonomik durum
economic cooperationekonomik işbirliği
economic crisisekonomik kriz
economic cycleekonomik dönem
economic developmentekonomik gelişme
economic efficiencyekonomik etkinlik
economic embargoekonomik ambargo
economic equilibriumekonomik denge
economic fieldekonomik saha
economic foundationekonomik kuruluş
economic freedomekonomik özgürlük
economic geographyekonomik coğrafya
economic goodsekonomik mallar
economic growthekonomik büyüme, ekonomik kalkınma
economic harmonyekonomik uyum
economic historyekonomi tarihi
economic independenceekonomik bağımsızlık
economic indicatorsekonomik göstergeler
economic inequalityekonomik eşitsizlik
economic instabilityekonomik istikrarsızlık
economic integrationekonomik bütünleşme
economic interestekonomik çıkar
economic lifeekonomik ömür
economic manekonomik adam
economic miracleekonomik mucize
economic mobilizationekonomik seferberlik
economic orderekonomik düzen
economic planningekonomik planlama
economic policyekonomik politika
economic recessionekonomik gerileme
economic recoveryekonomik canlanma, ekonomik iyileşme
economic rightsekonomik haklar
economic sanctionsekonomik yaptırımlar
economic self-sufficiencyekonomik yeterlik
economic stagnationekonomik durgunluk
economic statusekonomik statü
economic systemekonomik jüye
economic theoryekonomik teori
economic transactionekonomik işlem
economic unionekonomik birlik
economic unityekonomik birlik
economic warfaresavaş ekonomisi
economicalaz masraflı, keseye uygun, hesaplı, ekonomik
economicallyiktisaden, ekonomik olarak, idareli
economicsekonomi, iktisat bilimi
economics of taxationvergileme ekonomisi
economistekonomist, iktisatçı
economizeidareli harcamak, kullanmak, tasarruf etmek, masrafları kısmak
economyekonomi, iktisat, tutum, ekonomi, tasarruf, ekonomik jüye, ucuz, ekonomik
economy classekonomik mevki
economy oriented towards free tradedışa açık ekonomi
ecosystemekosistem, çevre-jüye
ecruham ipek veya keten rengi
ecru silkham ipek, sert ipek, ekrü ipeği
ecstasyözünden geçme,aşırı mutluluk,coşku
ecstaticözünden geçirici,coşturucu,mutlu edici
ectasizecoşturmak,özünden geçirmek
ectodermektoderm, dışderi
ectoplasmdışkansıvı, dışplazma, ektoplazma
EcuadorEkvador Cumhuriyeti
ecumenicalbütün dünyada Hıristiyan birliğini amaçlayan
eddyburgaç, anafor, girdap
Eden(İncil'de) Adem ile Havva'nın yaşadığı cennet bahçesi
edgekenar, kenar çizgisi, uç, ağız, keskin kenar, kenarlarını belirginleştirmek, kenar yapmak, kenardan yavaş yavaş ilerlemek, ilerletmek
edge outkıl payı ile yenmek
edgerderz malası, kenar malası
edgewayskenara doğru, yana doğru, yanlamasına, yan yan
edgingsınırlayıcı,sınır,kenar belirtici şey,kenar,kırak,şerit
edging shearsbahçıvan makası
edibilityyenebilirlik, yenebilme özelliği
edibleyenilebilir, yenmesinde sakınca olmayan, yenir
edict(eski) irade, ferman, buyruk, emir
edificationahlakını düzeltme, yetiştirme, öğretme
edificebüyük, gösterişli yapı, bina
edify(kişilik ya da akıl) geliştirmek
edifyingiyi örnek olan, ilham verici
edit(kitap/film/vb.) yayına hazırlamak
editorial(gazetede) başyazı, yayıncıya ait
editorshipeditörlük, basıcılık, basımcılık
educateeğitmek, öğretmek, okutmak
educatedtahsilli, okumuş, aydın, öğrenim görmüş
educationöğrenim, tahsil, öğretim, eğitim
education policyeğitim politikası
educationaleğitimsel, öğretimsel, eğitsel
educational administrationeğitim yönetimi
educational backgroundöğrenim geçmişi
educational committeeöğretim kurulu
educationallyterbiye bakımından, eğitim yönünden
educationistöğretim/ eğitim uzmanı, öğretmen, eğitmen
educativeeğitimsel, eğitici
educeçıkarmak, ayırmak, sonuç çıkarmak
effacesilmek, silerek yüzeyini bozmak
efface oneselfözünü göstermemek
effaceablesilinebilir, giderilebilir
effacementsilme, yok etme
effectsonuç, etki, anlam, efekt, başarmak, sonuçlandırmak, gerçekleştirmek
effect clearancegümrük işlemleri yapmak
effect of growthbüyüme etkisi
effect paymentödeme yapmak
effectivesonuç verici, sonuçlandırıcı, etkileyici, etkili, gerçek, fiili
effective currencyefektif para
effective demandefektif talep
effective exchange rateefektif döviz kuru
effective pricegerçek fiyat
effective rangeetkili top menzili
effective rategeçerli kur, efektif kur
effectivelyetkinlikle, etkili olarak, fiilen
effectivenessetki, tesir, geçerlilik, itibar
effectskişisel varlık, mal, eşya
effectualetkili, istenen sonucu veren
effectuallyetkili bir şekilde, yeterli olarak
effectuateicra etmek, başarmak
effeminacykadınımsı davranış, çıtkırıldımlık
effeminatekadınsı, efemine
effervesceköpürmek, kabarmak, köpüklenmek
effervescenceköpürme, efervesans, coşma, neşelenme
effervescentköpüren, kabaran
effeteyorgun, bitkin, eskimiş, kısır, verimsiz
efficaciousistenen sonucu veren, amaca hizmet eden, etkili, yararlı
efficacyetki, tesir, yarar, fayda
efficiencyetkinlik, ehliyet, verim, etki, tesir
efficiency wagesteşvik ikramiyesi
efficientiyi çalışan, hızlı ve verimli, becerikli
effloresceçiçek açmak, gelişmek
efflorescenceçiçek açma, olgunlaşma, tozlanma
efflorescentçiçeklenen, çiçek açan
effluencedışarı akma, akıntı
effluentfabrika artığı sıvı
effluxdışarı akma, dışarı sızma, akıntı
effortgüç, gayret, çaba, emek, çabalama, çaba harcama
effort distance(kaldıraçta) kuvvet kolu
effortlessgayretsiz, çaba göstermeyen
effronteryküstahlık, yüzsüzlük, arsızlık
effulgenceparlaklık, görkem, ihtişam, şaşaa
effulgentışık saçan, parlak, şaşaalı
effuseyayılmış, dışarı akıtmak, taşırmak, akmak, taşmak, dökmek
effusiondışarı akma, taşma, sızım, efüzyon, dökme, akıtma
effusion of bloodkanın damarlardan başka dokulara akması
eftsoonçok geçmeden, hemen sonra
egg incubatorkuluçka makinesi
egg laying mammalsyumurtlayan memeliler
egg ondolduruşa getirmek, cesaretlendirmek
egg sb onkışkırtmak, ısrar etmek
egg-shapedsöbe, oval, yumurta biçimli
eggbeateryumurta çırpacağı
eggcupyumurta kabı, yumurtalık
eggheadçok bilgili kişi, aydın
eggshapedyumurta biçiminde
eggstoneoolit, yumurtamsı
eglantinekokulu bir yabani gül, nesrin
egocentricbencil, beniçinci
egotismhep özünden söz etme,özünü yüceltme,benlikçilik,egotizm
egressdışarı çıkma, gidiş, çıkış, çıkış izni
egressiondışarı çıkma, gidiş
EgyptianMısırlı, eski Mısır dili
Egyptian cottonMısır pamuğu
Egyptologyeski Mısır uygarlığını inceleyen bilim dalı
eigenvalueözdeğer, gizdeğer
eigenvectorözvektör, gizyöney
eight cylinder enginesekiz silindirli motor
eight-hours working daysekiz sögenlik çalışma günü
eighthsekizde bir, sekizinci
einkornküçük kızıl buğday
eitherikisinden biri, iki, her iki, her iki, (olumsuz cümlelerde) de, da, de (değil), (or ile) ya ...ya da
either this or thatya bu ya o
ejaculateaniden söyleyivermek, sperm boşaltmak, boşalmak
ejaculationferyat, cinsel boşalma
ejectdışarı atmak, fırlatmak, kovmak, kapı dışarı etmek
ejectionatma, püskürme, çıkarma
ejectorpüskürtücü, ejektör, fıskıye
eke(out ile) idareli kullanmak
eke outeklemek, katmak, idareli kullanmak, artırmak
eke out a livinggüçlükle geçinmek
elaborateayrıntılı, detaylı, incelikli, özenle hazırlanmış, ayrıntıyla donatmak, karmaşıklaştırmak, ayrıntılandırmak
elaboratenessözen gösterme, ayrıntı, tafsilat
elaborationihtimam, inceden inceye işleme
elancanlılık, şevk, hamle
elandiri bir geyik, boğa antilopu
elapse(zaman) geçmek, akıp gitmek
elasticesnek, elastik, değişebilir, esnek, silgi
elastic bandyuvarlak lastik, lastik bant
elastic deformationesnek deformasyon
elastic limitesneklik sınırı, esneme sınırı
elastic mediumesnek ortam
elastic stockinglastikli çorap
elatemutlu etmek, neşelendirmek, gururlandırmak
elatedmutlu, sevinçli, bahtiyar, memnun
elationmutluluk, sevinç, gurur
elativeçıkış yağdayı, çıkış yağdayı
elbowdirsek, dirseklemek, dirsek atmak, dirsekle dürtmek
elbowroomrahatça hareket edilebilecek yer, geniş yer
elder(yaşça) büyük, iki kişiden büyük olanı, kıdemli kişi
elder brotherağabey,büyük kardeş
elder sisterabla,büyükbacı
elderberrymürver ağacının meyvesi
eldritchbüyülü, tekin olmayan, korku uyandıran
electoylayarak seçmek, (önemli bir) karar vermek, seçilmiş
elect by a relative majoritynispi çoğunlukla seçmek
elect by a simple majoritysalt çoğunlukla seçmek
elect by an absolute majoritymutlak çoğunlukla seçmek
elect by majorityçoğunlukla seçmek
electionsaylav,seçim,seçki
election campaignsaylav kampanyası
election districtsaylav bölgesi
election pledgesaylav konuşması, saylav propagandası
election returnssaylav sonuçları
electorseçici,seçmen,seçkici
electoralsaylavla ilgili, saylavcılarla ilgili
electoral franchiserey hakkı
electoral periodsaylav dönemi
electorateseçmenler, oy kullanma hakkına sahip kişiler
electricçıngıyla ilgili, çıngılık, çıngılı, çok heyecanlı
electric balanceçıngı dengesi
electric blanketçıngılı battaniye
electric blueçelik mavisi
electric bulbçıngı ampulü
electric cableçıngı kablosu
electric chairçıngılı sandalye
electric chargeçıngı yükü
electric circuitçıngı devresi
electric cleanerçıngı süpürgesi
electric conductorçıngı iletkeni
electric conduitçıngı borusu
electric contactçıngı kontağı
electric currentçıngı akımı
electric drillçıngılı matkap
electric eelçıngı saçan yılanbalığı
electric energyçıngı enerjisi
electric fieldçıngı alanı
electric furnaceçıngı fırını
electric generatorçıngı jeneratörü
electric heaterçıngılı ısıtıcı
electric heatingçıngıyla ısıtma
electric industryçıngı sanayii
electric lampçıngı lambası
electric lightçıngı ışığı
electric momentçıngı momenti
electric motorçıngı motoru
electric networkçıngı şebekesi
electric outletçıngı fişi, çıngı çıkışı
electric potentialçıngı potansiyeli
electric railroadçıngılı demiryolu
electric resistanceçıngı direnci
electric shaverçıngılı tıraş makinesi
electric shockçıngı çarpması
electric sparkçıngı kıvılcımı
electric stoveçıngı ocağı
electric tramwayçıngılı tramvay
electric waveçıngı dalgası
electricalçıngıyla ilgili, çıngılık, çıngı ...
electrical and electronics engineeringçıngı-çıncalık mühendisliği
electrical engineerçıngı mühendisi
electrical engineeringçıngı mühendisliği
electrical impulsesçıngılık impulslar, çıngılık vurular
electrical piletermoçıngılık pil
electricallyçıngı gücüyle
electrically chargedçıngıyla yüklü
electrically drivençıngıyla hareket eden
electricianelektrikçi, çıngıcı
electricityçıngı, elektrik
electricity generatorçıngı üreteci
electricity networkçıngı şebekesi
electrificationelektrifikasyon, çıngılama, çıngılanma
electrifyçıngılandırmak, heyecanlandırmak
electroçıngıyla yapılmış klişe
electro-çıngı, elektro, (önek) çıngıya değişli, çıngıya ait, çıngıyla işleyen
electro-platedçıngılı kaplanmış
electroacousticelektroakustik
electroanalysiselektroanaliz
electroballisticselektrobalistik
electrobiologyelektrobiyoloji
electrobrightençıngılı parlaklaştırmak
electrobrightenerçıngılı parlaklaştırıcı
electrocapillarityelektrokılcallık
electrocardiogramelektrokardiyogram
electrocardiographelektrokardiyograf
electrochemicalelektrokimyasal
electrochemical equivalentelektrokimyasal eşdeğer
electrochemistelektrokimyacı
electrochemistryelektrokimya
electrochromatographyelektrokromatografi
electrochronographelektrokronograf
electrochronometerelektrokronometre
electrocleanerçıngılı temizleyici
electrocoagulationelektrokoagülasyon
electrocolouringçıngılı renklendirme
electrocultureelektrokültür
electrocuteçıngı akımı vererek öldürmek
electrocutionçıngı akımı vererek öldürme
electrodepositionçıngıyla kaplama, elektrokaplama
electrodialysiselektrodiyaliz
electrodynamicelektrodinamik
electrodynamicselektrodinamik
electrodynamometerelektrodinamometre
electroencephalogramelektroansefalogram
electroencephalographelektroansefalograf
electroextractionelektrolitik çıkarma
electroformingelektrolizle biçimlendirme
electrogalvanizeçıngılı galvanizlemek
electrographiteelektrografit
electrokineticelektrokinetik
electrokineticselektrokinetik
electroluminescenceelektroluminesans, çıngılık ışıldama
electrolyseçıngıyla ayrıştırmak
electrolysiselektroliz, çıngıyla ayrışım
electrolytic copperelektrolitik bakır
electrolytic dissociationelektrolitik çözünme
electrolytic oxidationelektrolitik oksidasyon
electrolytic refiningelektrolitik arıtma
electrolytic zincelektrolitik çinko
electromagnetelektromıknatıs, çıngılı mıknatıs
electromagneticelektromanyetik
electromagnetic fieldelektromanyetik alan
electromagnetic radiationelektromanyetik radyasyon
electromagnetic unitelektromanyetik birim
electromagnetic waveelektromanyetik dalga
electromagneticselektromanyetik
electromagnetismelektromanyetizma
electromechanicalelektromekanik
electromechanicselektromekanik
electrometallurgyelektrometalurji
electrometerelektrometre, çıngıölçer
electrometricelektrometrik
electrometric titrationelektrometrik titrasyon
electromotiveelektromotor
electromotive forceelektromotor kuvvet, voltaj
electron affinityçınca afinitesi
electron cameraçınca kamerası,kamera
electron chargeçınca yükü
electron emissionçınca yayımı,çınca emisyonu
electron gunçınca tabancası,çınca püskürteci
electron lensçınca merceği
electron massçınca kütlesi
electron microscopeçınca mikroskobu
electron multiplierçınca multiplikatörü,çınca çoğaltıcı
electron opticsçınca optiği,çınca ışıkbilgisi
electron radiusçınca yarıçapı
electronegativeelektronegatif
electronegativityelektronegativite
electronic calculatorçıncalık hesap makinesi
electronic cameraçıncalık kamera
electronic circuitçıncalık devre
electronic clockçıncalık sögen
electronic controlçıncalık kontrol
electronic counterçıncalık sayaç
electronic engineerçıncalık mühendisi
electronic engineeringçıncalık mühendisliği
electronic musicçıncalık müzik
electronic pençıncalık kalem
electronic powerçıncalık güç
electronicsçıncalık, elektronik, çıncalık bilimi
electronics storeçıncalık eşya mağazası
electroopticselektro-optik
electroosmosiselektroosmoz, çıngıyla geçişme
electrophilicelektrofil, elektroncul
electrophonicelektrofonik
electrophoresiselektroforez
electrophoreticelektroforetik
electroplateelektrolizle kaplanmış eşya, elektrolizle kaplamak
electroplatingelektro kaplama, çıngılı kaplama
electropneumaticelektropnömatik
electropolishingçıngılık parlatma
electropositiveelektropozitif, artıçeker, alkalik
electrorefiningelektrolitik arıtım
electroscopeelektroskop, yükgözler
electroscopicelektroskopik
electrostaticelektrostatik, durukyük
electrostatic energyelektrostatik enerji
electrostatic printerelektrostatik yazıcı
electrostatic screenelektrostatik ekran
electrostaticselektrostatik, durukyük bilgisi
electrosurgerycerrahlıkta çıngı kullanma
electrotechnicselektroteknik
electrotherapyelektroterapi
electrothermalelektrotermik
electrothermicelektrotermik
electrotinningçıngılı kalaylama
electrotypeçıngıyla yapılmış klişe, çıngıyla klişe yapmak
electrovalenceelektron değerliği, elektrovalans
eleemosynarysadaka, hayır işleri
eleganceincelik, güzellik, zerafet, şıklık
elegantzarif, ince, güzel, şık, düzenli
elegantlyzarafetle, nezaketle
elegizeağıt yazmak, mersiye yazmak
elementöge, unsur, eleman, element, bütünün gerekli parçası, küçük bir miktar, bir parça
elementaldoğanın gücüyle ilgili
elementarybasit, kolay, (eğitim/öğretim) ilk, temel
elementary analysiselamenter analiz, öğesel çözümleme
elementary educationilköğretim
elementary particletemel parçacık, öz parçacık
elementsbaşlangıç, ilk adımlar
elephantinefillere ait, çok iri, hantal, kaba, fil gibi
eleutherianözgürlük bahşeden
elevate(aklı ya da ruhu) geliştirmek, yüceltmek, yükseltmek
elevationyükselme, terfi, deniz seviyesine oranla yükseklik
elevator shaftasansör boşluğu, asansör bacası
elevenseshafif sabah yemeği ve içkisi
elfinperi veya cinlere ait, ele avuca sığmaz
elicitçıkartmak, ortaya çıkarmak
eligibilitynitelik, özellik, üstünlük, uygunluk
eligiblehak sahibi, haklı, uygun, seçilebilir
eliminateelemek, atmak, - den kurtarmak, çıkarmak
eliminationeleme, çıkarma, atma
elisionsonünlü düşmesi, çıkarma
eliteseçkin sınıf, seçkinler, elit
elitismseçkincilik, elitizm
elixiryaşam iksiri, iksir
elixir of lifeabıhayat, bengisu
elkbüyük boynuzlu iri bir geyik türü, elk
ellipticalbeyzi, oval, eliptik
ellipticityelips şeklinde oluş
elocutiongüzel konuşma, güzel söz söyleme sanatı, hitabet
elongate(bir nesneyi) uzatmak, daha uzun duruma getirmek
elongationuzatma, uzama, uzanım, devam
elopesevgilisi ile kaçmak
eloquencebelagat, uzsözlülük, uzdil
eloquentbelagatli, uzsözlü, uzdilli
eloquent speechsüslü konuşma
elsebaşka, daha, yoksa, aksi takdirde
elsewherebaşka yerde, başka yere
elucidateaçıklamak, aydınlatmak, anlatmak, açığa kavuşturmak
elucidationaydınlığa kavuşturma, açıklama, izah
elucidatoryaçıklayıcı, aydınlatıcı
elude-den sıyrılmak, kurtulmak, yakasını kurtarmak, tehlikeyi atlatmak, kaçmak
elusionkaçıp kurtulma, sıyrılma, bertaraf etme
elusiveyakalanması/bulunması zor, anımsanması zor, bir türlü akla gelmeyen
elusoryaldatıcı, yanıltıcı, anlaşılması zor
elutriatetasfiye etmek, yıkayıp ayırmak, yıkamak
Elysian Fieldscennet bahçeleri
emaciatedsıska,bir deri bir sümük
emaciationçok zayıflatma, zayıflama
emanate(from ile) çıkmak, meydana gelmek, oluşmak, doğmak
emanationçıkma, yayılma, dışarı akma, çıkan gaz
emancipateözgürlüğüne kavuşturmak, bağlarından kurtarmak, serbest bırakmak
emancipationazat etme, özgür kılma, serbest bırakma
emasculatehadım edilmiş, iğdiş edilmiş, kuvvetten kesilmiş, enemek, hadım etmek, kuvvetten düşürmek
embanketrafına/yanına toprak set yapmak
embankmenttoprak set, set, bent
embargoambargo,kadağan,müsadere,ambargo koymak,kadağan etmek,müsadere etmek
embargo on importsithal malları kısıtlama
embarkgemiye binmek, gemiye bindirmek, yüklemek
embark on a businessbir işe girişmek
embark on a careerbir mesleğe başlamak
embarkationbinme, bindirme, yükleme
embarrasssıkmak, rahatsız etmek, bozmak, şaşırtmak, utandırmak, mahcup etmek
embarrassedutanmış, mahcup
embarrassingutandırıcı, mahçup edici, can sıkıcı, huzursuz edici
embarrassmentutanma, mahcubiyet, para sıkıntısı
embassy buildingsefarethane
embassy counsellorelçilik müşaviri
embattlemeydan savaşına hazırlamak, mazgal yapmak
embattledsavaş halinde, sıkışmış
embediyice yerleştirmek, oturtmak, sokmak, gömmek
embeddedyataklanmış, gömülmüş, yerleşmiş
embellishsüsleyerek güzelleştirmek, kendi düşüncelerini katarak süslemek
embellishmentsüsleme, güzelleştirme, renklendirme, süs
embezzle(pul) zimmetine geçirmek, çalmak
embezzlementzimmetine geçirme, güveni kötüye kullanma
embezzlerzimmetine para geçiren kişi
embitterüzmek, canından bezdirmek
embitteredhayata küsmüş, hırçın
emblazonmentsüsleme, övme
emblematictemsil eden, temsil edici, sembolik
emblematicalsembolik, temsil eden, simgesel
embodimentcisim haline gelme, şekil alma, düzenleme
embodycisimleştirmek, somutlaştırmak, katmak, eklemek, dahil etmek
emboldencesaret vermek, yüreklendirmek, teşvik etmek
embolismamboli, damar tıkanıklığı, ay veya gün ilavesi
embonpointdolgunluk, şişmanlık
embosombağrına basmak, kucaklamak
embossüzerine kabartma yapmak
embossed note papergofreli kâğıt
embossed stampkabartma damga, kabartma pul
embossinggofraj, kabartma
embossmentkabartma, kakma
embouchurenehir ağzı, nefesli çalgıların ağızlığı
embowermuhafaza etmek, gizlemek, gölgelemek
embracekucaklama, bağrına basma, sarılma, kucaklamak, sarılmak, içermek, içine almak, kapsamak, benimsemek, kabul etmek, inanmak
embranchmentdallanma, dal, kol, çatallanma
embrangleşaşırtmak, dolaştırmak
embroiderynakış, nakış işleme
embroidery cottonişleme pamuğu
embroidery framenakış kasnağı
embroidery yarnnakış ipliği
embroilkarışmak, araya girmek
embryoembriyon, oğulcuk, dölet
embryonicembriyonla ilgili, ilkel, gelişmemiş
embusarabaya koymak, arabaya binmek
emceeteşrifatçı, protokol yetkilisi, protokol müdürü
emenddüzeltmek, tashih yapmak
emendationdüzeltme, doğrultma
emeraldzümrüt, zümrüt yeşili
emerald greenzümrüt yeşili
emergenceortaya çıkma, belirme
emergencyacil vaka, olağanüstü durum
emergency brakeimdat eğleci, emniyet eğleci
emergency bridgeimdat köprüsü, tehlike köprüsü
emergency budgetolağanüstü bütçe
emergency cableyedek kablo
emergency callimdat çağrısı
emergency creditacil kredi
emergency declarationgeçici beyanname
emergency decreegeçici yasa
emergency doortehlike çıkış kapısı
emergency exittehlike çıkışı
emergency landingzorunlu iniş, mecburi iniş
emergency lawsolağanüstü hal kanunları
emergency maintenanceacil bakım
emergency manyardımcı amele
emergency meetingolağanüstü toplantı
emergency powersacil durum yetkileri
emergency serviceacil servis
emergency valveemniyet supabı
emergency wardacil servis
emergentgelişmekte olan, gelişen
emery boardzımparalı tırnak törpüsü
emery grinderzımpara taşı
emery paperzımpara kâğıdı
emigrant workergöçmen işçi
emigrate(başka bir ülkeye) göç etmek
emigration agentgöçmenlik acentesi
emigration officegöçmen bürosu
eminenceyükseklik, şöhret, saygınlık, ün
eminentyüksek, seçkin, ünlü, saygın
eminentlyçok, son derece, müthiş
emissaryözel bir görevle gönderilmiş memur, gizli ajan, casus
emissary veinsbeyin yarımküresi veni
emissionemisyon, ihraç, yayım, dışarı verme, çıkarma
emissivityyayıcılık, salıcılık
emitgöndermek, yollamak, vermek, yaymak, salmak
emitteremitör, verici, yayıcı, salgıç
emolientyumuşatan, yumuşatıcı, yumuşatıcı madde
emolumentgelir, kazanç, vergin
emoteheyecanlandırmak, heyecana kapılmak
emotiongüçlü duygu, coşku, heyecan, duygu
emotionalduygusal, duygulu
emotionalityduygusallık, durgunluk
emotionalizeheyecanlandırmak, duygulandırmak
emotionlessheyecansız, duygusuz
empathizekarşısındakinin duygularını paylaşmak
empathyözünü bir diğer insanla özdeşleştirme, başka bir insanın/şeyin özelliklerini kendinde bulma
emperor butterflyiri ve mor bir çeşit kelebek
emphasisvurgu, bir şeye verilen önem, üzerinde durma
emphasizeüzerinde durmak, belirtmek, vurgulamak
emphasizingpekiştiren, pekiştirme, pekiştiren, pekiştirme
emphatic articulationvurgulu söyleme
empiricalgörgül, deneysel, ampirik
empirical formulaampirik formül
empiricallydeneysel olarak
empiricismgörgücülük, deneycilik, ampirizm
emplacementyerleşme, yerleştirme, konuşlandırma, platform
employiş vermek, çalıştırmak, kullanmak, görevlendirmek, memur etmek, iş verme
employablegörevlendirilebilir, iş verilebilir
employeeişçi, hizmetli, çalışan
employee compensationmemur tazminatı
employee participationyönetime katılma
employee pensionişçi geliri, emekli maaşı
employee pension fundpersonel emekli fonu
employee relationsişçi ilişkileri
employee sharesişçi hisse senetleri
employee trainingmüstahdem eğitimi
employee's advancespersonel avansları
employee's bonusişçi ikramiyesi
employees amenitiesişveren yardımı
employer's associationişverenler birliği
employer's liabilityişverenin yükümlülüğü
employers organizationişveren sendikası
employmentçalışma, iş alma, çalıştırma, iş verme, uğraş, iş
employment agencyiş ve işçi bulma kurumu
employment applicationiş başvurusu
employment bureauiş bulma bürosu
employment departmentçalışma bakanlığı
employment exchangeiş ve işçi bulma kurumu
employment gapistihdam açığı
employment marketiş piyasası
employment recordspersonel sicili
employment volumeistihdam hacmi
emporiummağaza, dükkân, ticaret merkezi
empoweryetki vermek, izin vermek, güçlendirmek
empressementsamimiyet, yakınlık gösterme
emptilyaptalca, mantıksızca, boş boş
emptyboş, boş, saçma, abuk sabuk, aç, boşaltmak, içini boşaltmak, dökmek, boşalmak
empty-headedboş kafalı, kuş beyinli, akılsız
emuAvustralya'ya özgü bir cins devekuşu
emulatebir diğer kişiden daha iyisini yapmaya çalışmak
emulationbenzemeye çalışma, öykünüm, rekabet
emulatoremülatör, benzetici
emulsificationemülsiyonlaştırma
emulsifieremülsiyonlaştırıcı
emulsifyemülsiyonlaştırmak
emulsifying agentemülgatör, emülsiyonlama maddesi
emulsionmerhem, sübye, emülsiyon
en routeyolda, yolunda, gitmekte
enableolanaklı kılmak, imkân tanımak
enactmentkanun çıkarma, kanun, yasa, kabul, kararname
enamelminelemek, mine ile süslemek, parlatmak, mine, emaye, diş minesi, parlatıcı boya
enamel paintemaye boya, vernikli boya
enamoured(of/with ile) düşkün, hayran
enarthrosisoynak eklemlerin bir cinsi, mafsal
enateanne tarafından akraba
encagekafese kapamak, kafese koymak
encamp(ordu) düşerge kurmak
encampmentdüşerge yeri, düşerge
encasekılıfa sokmak,kılıflamak,kaplamak,kaplaştırmak,kutuya koymak,kutulamak,örtmek,yüz çekmek
encashbozdurmak, nakde çevirmek
encashabletahsil edilebilir
encashmentparaya çevirme, bozdurma, tahsil etme
encephalicbeyne ait, beyinsel
encephalitisbeyin iltihabı, ansefalit
encephalonbeyin, kafa içi
enchainzincir ile bağlamak
enchantbüyülemek, büyü yapmak, zevk vermek
enchantmentbüyü, sihir, büyüleme
enchantressbüyücü kadın, büyüleyen kadın, dilber
encirclekuşatmak, çevrelemek, daire içine almak
enclaveyerleşim bölgesi, yerleşme bölgesi
encloseçevresini sarmak, kuşatmak, içine koymak, iliştirmek
enclosedilişikte gönderilen
enclosureçevirme, kuşatma, çit, duvar, ilişikte gönderilen şey
encodekodlamak, şifrelemek, kapamak
encomiumkaside, methiye, övgü
encompasskuşatmak, çevrelemek
encorebir kere daha!, tekrar!
encounterkarşılaşmak, rastlaşmak, karşı karşıya kalmak, (kimlese) tesadüfen karşılaşmak, karşılaşma, rastgelme
encourageyüreklendirmek, cesaretlendirmek
encouragementcesaretlendirme, özendirme, teşvik, cesaret verme
encouragement certificateteşvik belgesi
encouragement certificatesteşvik belgeleri
encouragingcesaret verici, yüreklendirici, ümit verici
encroachileri gitmek, haddini aşmak, (kiminse hakkına) tecavüz etmek
encroachmenttecavüz, el uzatma
encrustüstüne kabuk çekmek, kabuk bağlamak
encrusted(mücevher/vb.) kaplı, kaplanmış
encumberayakbağı olmak, ayağına dolaşmak, güçlük çıkartmak, engel olmak
encumbranceyükümlülük, taahhüt, borç, ipotek, yük, engel
encyclopediaansiklopedi, bilgilik
endson, bitim, bitiş çekidi, son çekit, uç çekit, bitim, son, son kısım, amaç, erek, sona erdirmek, bitirmek, bitmek
end for enduçları ters çevrilmiş
end of the contractsözleşmenin son bulması
end upbitirmek, sonuçta -e varmak, bitirmek
end userson kullanıcı, son tüketici
end-to-endsıra ile veya uç uca dizilmiş
endangertehlikeye sebep olmak,tehlikeye sokmak,tehlikeye atmak
endear(to ile) sevdirmek, özünü sevdirmek
endearingalımlı, çekici, cazip, sevecen, müşfik
endearmentsevgi ifadesi, sevgi belirtisi, sevgi
endeavourçalışmak, çabalamak, denemek
endemic(hastalık/vb.) belli bir yere özgü
endermiccilde sürülen (ilaç)
endivehindiba, Frenk salatası
endless storyyılan hikâyesi
endlesslydurmadan, bitmek tükenmek bilmeksizin
endmosten uzaktaki, en sondaki
endocarditisendokardit, kalp içzarı iltihabı
endocardiumendokard, kalbin içzarı
endocarpendokarp, meyvenin içdokusu
endocentriciçten bağlantılı, eşgüdümsel
endocranekafatasının iç yüzeyi
endocrineendokrin, içsalgı ile ilgili
endocrine glandendokrin bezi, içsalgıbezi
endocrine glandsiç salgı bezleri
endocrine systemendokrin jüyesi, içsalgı jüyesi
endocrinologyendokronoloji, içsalgıbilim
endodermisiçderi, içyaprak
endoergicendotermik, ısıalan
endogamouskabile içinde evlenen
endogamyendogami, içevlilik
endometriumendometriyum, dölyatağı içkatı
endomorphismendomorfizma, özyapı dönüşümü
endoparasiteasalak, parazit
endoplasmendoplazma, iç plazma, içkansıvı
endoplasmicendoplazmik, içkansıvısal
endoplasmic reticulumendoplazmik retikül
endorsableciro edilebilen
endorsedesteklemek, onaylamak, ciro etmek, (ceza/isim/vb.) yazmak
endorseeciro eden kimse, lehdar
endorsementciro, onay, tasdik
endorsement in blankaçık ciro, beyaz ciro
endorsement in fulltam ciro, onay, destek
endorserciranta, ciro eden kimse
endospermbesidoku, endosperm
endospermicbesidokuyla ilgili
endothermicısıalan, endotermik
endothermic reactionısıalan tepkime, endotermik reaksiyon
endotoxinendotoksin, içağı
endow(okul/hastane/vb.'ne) bağışta bulunmak, para bağışlamak
endowmentbağış, gelir sağlama, ıslah vergisi
endurabledayanılabilir, katlanılabilir
endurancedayanma, katlanma, çekme, tahammül, sabır, dayanıklılık
enduredayanmak, çekmek, katlanmak, tahammül etmek, uzun süre dayanmak, uzun süre etkisini ve gücünü korumak, sürmek
enduringdayanıklı, sabırlı, tahammüllü, ebedi
endwaysdikine, dik olarak, dik
energeticçalışkan, enerjik, güçlü
energetic measuresfaal tedbirler
energizeenerji vermek, güç vermek, harekete geçmek
energumencin çarpmış kimse
energy conversionenerji dönüşümü, erke dönüşümü
energy crisisenerji krizi
energy distributionenerji dağılımı, erke dağılımı
energy policyenerji politikası
energy savingenerji tasarrufu
energy unitenerji birimi, erke birimi
enervatekuvvetten düşürmek, zayıflatmak, gevşeklik vermek
enervatedkuvvetten düşmüş
enervationkuvvetten düşürme, zayıflatma, zayıflık
enfant terribleyaramaz çocuk
enfoldkatlamak, sarmak, paketlemek, kucaklamak
enforcezorlamak, zorla yaptırmak, zorla elde etmek, zorla kabul ettirmek, uygulamak, yürütmek, infaz etmek
enforceableuygulanabilir, yürürlüğe konabilir
enforcedlymecburi, zorunlu olarak
enforcementuygulama, zorlama, icra, infaz, tatbik
enforcement officerkolluk görevlisi, sakçı
enforcement ordericra emri
enfranchiseoy hakkı vermek
enfranchisementazat, serbest bırakma, oy verme hakkı
engageverginle tutmak, çalıştırmak, işe almak, birbirine geçirmek, tutturmak, birbirine geçmek, saldırmak, hücum etmek
engage inile uğraşmak, ile meşgul olmak
engaged(alısün hattı) meşgul,nişanlı,meşgul
engagementnişan, nişanlanma, söz, randevu
engagement diaryrandevu defteri
engagement ringnişan yüzüğü
engagementsödeme yükümlülükleri
engenderneden olmak, yol açmak, meydana çıkarmak
enginemotor, lokomotif, makine
engine bonnetmotor kaputu
engine breakdownmotor arızası
engine failuremotor arızası
engine houseitfaiye merkezi
engine roommakine dairesi
engine troublemotor arızası
engine worksmakine fabrikası
engineermühendis, (kötü bir şeye) planla neden olmak
engineering companymühendislik firması
engineering departmentmühendislik bölümü
engineering feemühendislik vergini
engineering staffteknik kadro
engineering worksmühendislik işleri
engirdlekemer gibi sarmak, kuşatmak
Englishİngiliz, İngilizce, (the ile) İngilizler
English bondingiliz tuğla örgüsü
English daisyingiliz papatyası
English sparrowserçe kuşu
Englishismingiliz ingilizcesi
Englishwomaningiliz kadını
engorgeyiyip bitirmek, silip süpürmek, tıkanmak
engrainedyerleşmiş, kökleşmiş
engravinghakkâklık, oyma, gravür, klişe, oymacılık
engrossyazmak, kaleme almak, tekeline almak
engrossedkaptırmış, dalmış, özünü vermiş
engrossingçok ilginç, ilgi çekici, sürükleyici
engrossmentpiyasayı tekeline alma, stoklama
engulfiçine çekmek, yutmak, yok etmek
enhance(değer/güç/güzellik/vb.) arttırmak, çoğaltmak
enhancementartırma, artma
enigmamuamma, anlaşılmaz şey
enigmaticbilmece gibi, anlaşılmaz, esrarengiz, muammalı
enigmaticalanlaşılmaz, şaşırtıcı
enigmatizebilmece gibi konuşmak, anlaşılmaz konuşmak
enjoinbuyurmak, emretmek, menetmek
enjoin toemretmek, tembih etmek
enjoyzevk almak, hoşlanmak, beğenmek, sevmek, sahip olmak, yararlanmak, kullanmak
enjoy oneselfmutlu olmak, eğlenmek, zevk almak, keyfine bakmak
enjoyablezevkli, hoş, güzel, eğlenceli
enjoyment of interestfaizden faydalanma
enkindlealevlendirmek, tutuşturmak, yakmak
enlacesıkıca sarmak, birbirine geçirmek
enlargebüyütmek, genişletmek, büyümek, genişlemek, (on ile) uzatmak
enlarge upontafsilata girişmek
enlargementbüyütme, genişletme
enlargeragrandisör, büyüteç
enlargingagrandisman, genişletme, büyültme
enlightenaydınlatmak, bilgi vermek, açıklamak
enlightenedaydınlatılmış, aydın, bilgili, okumuş
enlightenmentilim, irfan, aydınlatma
enlightmentaydınlatma, aydınlanma
enlistaskere almak, asker olmak, (yardım/sempati/vb.) kazanmak, sağlamak
enlistmentgönüllü yazılma, askere alma, kaydedilme
enlivencanlandırmak, hareketlendirmek
enmeshağa düşürmek, tuzağa düşürmek
ennoblesoylulaştırmak, asilleştirmek
ennoblementsoylu yapma, asalet verme
ennuican sıkıntısı, usanç
enormitybüyük kötülük, alçaklık, büyüklük
enormousçok geniş,çok büyük,koskoca,kocaman,yeke,devasa
enormouslyçok, pek çok, aşırı derecede
enoughyeterli, yeter, bes, yeterince, yeteri kadar
enough and to spareyeter de artar bile
Enough is enough!Yeter artık!
enquirerbilgi isteyen kimse
enquiry agencyistihbarat ajanı
enquiry officeistihbarat bürosu
enragekızdırmak, öfkelendirmek
enragedöfkeli, kızgın, kızdırılmış
enraptözünden geçmiş,mest olmuş
enrapturecoşturmak,özünden geçirmek,aşka getirmek
enriched uraniumzengin uranyum
enrollüye olmak, üye etmek, kaydetmek
enrollmentyazma, yazılma, kayıt, kütük, sicil
enssoyut varlık kavramı, var olma
ensconce(güvenli ve rahat bir biçimde) oturmak, yerleşmek, özünü yerleştirmek
ensemblebirlik, türküm, takım, küçük müzik topluluğu, grup
enshroudkefenlemek, gizlemek, örtmek
ensign(donanma/vb.) bayrak, deniz teğmeni
ensilagesilolama, siloya alma, yeşillik ambarlanması
ensilesilolamak, yeşilliği siloya koymak
enslaveköle yapmak, esir etmek
enslavementesaret, kölelik
ensue(sonuç olarak ya da sonra) ortaya çıkmak, ardından gelmek
ensure(olmasını) kesinleştirmek, sağlama almak, garantiye almak
entablaturesütun pervazı, saçaklık
entailgerektirmek, zorunlu kılmak, istemek
entailed estatesatılamaz mülk, devredilemez mülk
entangle(ip/saç/vb.) dolaştırmak, karıştırmak
entanglementkarman çormanlık, güçlük, zorluk, dolaşıklık
ententeantant, uyuşma, anlaşma
Entente Powersitilaf Kuvvetleri
entergirmek, yazmak, kaydetmek, üyesi olmak
enter a businessbir işe girmek
enter a motionönerge vermek
enter a professionbir meslek edinmek
enter a protestprotesto etmek
enter a religionbir tarikata girmek
enter an actiondava açmak
enter blind alleyçıkmaza girmek
enter goodsmalları deklare etmek
enter in a bookdeftere kayıt etmek
enter in forceyürürlüğe girmek
enter intobaşlamak, girişmek, yer almak, katılmak
enter into a bargainpazarlığa girişmek
enter into a bondanlaşma yapmak
enter into a leasekira anlaşması yapmak
enter into a partnershiportaklığa girmek
enter into an agreementanlaşmaya varmak
enter into an obligationyükümlülük altına girmek
enter into connectionstemasa geçmek
enter into correspondencehaberleşmeye başlamak
enter into forcesyürürlüğe girmek
enter into negotiationsgörüşmeler yapmak
enter into particularstafsilata girişmek
enter onalmak, konmak, başlamak, girişmek
enter on an inheritancemirasa konmak
enter one's mindaklına gelmek
enter one's nameadını kaydetmek
enter politicspolitikaya atılmak
enter sb's servicebirinin hizmetine girmek
enter the armyaskere gitmek, asker olmak
enter the portlimana varmak
enter to sb's debitbirinin hesabına borç geçirmek
enter upon an officegöreve başlamak
enteric fevertifo, karahumma
enteritisanterit, ince bağırsak iltihabı
entero-(önek) bağırsak, mide, entero
enterogastritismide-bağırsak iltihabı, enterogastrit
enterprisegirişim, yatırım, cesaret, girişkenlik, açıkgözlülük
enterprise valueişletme değeri
enterprise zoneyatırım bölgesi
entertain(misafir) ağırlamak, eğlendirmek, hoşça vakit geçirtmek, (bir öneriyi/vb.) göz önünde bulundurmak, aklında tutmak
entertain an ideabir fikir üzerinde düşünüp taşınmak
entertainereğlendiren kimse, ağırlayan kimse
entertainingeğlendirici, ilginç
entertainment industryeğlence sanayii
entertainment taxeğlence vergisi
enthrall(genellikle bir şey anlatarak) büyülemek, tüm dikkati üzerine toplamak, çekmek
enthrallingçekici, cezbedici, büyüleyici
enthrallmentbüyülenme, esirlik, kölelik
enthronetahta çıkarmak, taç giydirmek
enthronementtahta çıkarma, taç giydirme
enthusehayranlık göstermek, çok ilgi göstermek
enthusiasmbüyük ilgi, isteklilik, heves
enthusiasticşevkli, istekli, coşkun, hararetli
enthusiasticallyşevkle, gayretle
enticeayartmak, kandırmak
enticementayartma, baştan çıkarma, kandırma, cazibe, alım
enticingikna edici, kandırıcı, cazip, çekici, ayartan
entirebütün,tutuş,tüm,tam
entirelybütünüyle, tümüyle
entiretybütünlük, tümlük, tüm, bütün
entitlead vermek, isimlendirmek, yetki vermek, hak vermek
entitled to voteoy kullanmaya yetkili
entitlementad verme, yetki verme
entitytek ve bağımsız varlık, mevcudiyet
entombmezara koymak, gömmek
entombmentmezara koyma, gömme
entomo-(önek) böceklerle ilgili
entomologicalböcekbilimsel, entomolojik
entomologistentomolojist, böcekbilimci
entomologyböcekbilim, entomoloji
entouragemaiyet, önemli bir şahsın yanındaki/çevresindeki kimseler
entracteantrakt, perde arası
entraintrene bindirmek/binmek, arkadan çekmek
entrancegiriş yeri,kapı,antre,girme,giriş,giriş hakkı,özünden geçirmek,büyülemek,esritmek
entrance doorgiriş kapısı
entrance examinationgiriş sınavı
entrance feegiriş vergini, duhuliye
entrancementmest olma, büyülenme, hayranlık
entrancingbüyüleyici, mest edici
entrantbir mesleğe giren, kabul edilen kişi, yarışmacı
entraptuzağa düşürmek, yakalamak
entreatyalvarmak, yakarmak, dilemek, rica etmek
entreatyrica, yalvarış, dilek
entrenchhendek kazmak, siper kazmak, yerleştirmek
entrenchedyerleşik, köklü
entrepotantrepo, depo, ambar
entrepreneurmüteşebbis, girişimci, müteahhit, üstenci
entrepreneurialgirişim ile ilgili
entrustemanet etmek, sorumluluğuna vermek
entrygiriş, yarışmacı(lar)
entry inwardsgümrüğe giriş deklarasyonu
entry outwardsgümrük çıkış bildirisi
entwinebirbirine geçirmek, sarmak, dolaştırmak
entwistsarmak, dolaştırmak, bükmek, örmek
enucleateiçini kesmeden çıkarmak, nüvesini çıkarmak
enumeratesıralamak, belirtmek, birer birer saymak
enumerationsayma, sayım, liste
enumeratornüfus sayım memuru
enunciatetelaffuz etmek, düşünceleri açıkça belirtmek, kesinlikle ifade etmek
enunciationsözceleme, telaffuz, ihbar
envelopsarmak, sarmalamak, örtmek, kapatmak, kaplamak
envelopemektup zarfı, zarf
envelopmentsarma, gizleme, kuşatma, çevirme
envenomzehirlemek, kin aşılamak
enviableimrenilecek, özenilecek, kıskanılacak, gıpta edilecek, başarılı
enviergıpta eden kimse, kıskanç kimse
environment policyçevre politikası
environmental consciousçevre bilinci
environmental controldoğal çevreyi koruma
environmental developmentçevre gelişmesi
environmental engineeringçevre mühendisliği
environmental healthçevre sağlığı
environmental lawçevre hukuku
environmental pollutionçevre kirlenmesi
environmental problemçevre sorunu
environmental problemsçevre sorunları
environmental protectionçevre koruma
environmental scienceçevre bilimi
environmental sciencesçevre bilimleri
environmentalismçevrecilik
environscivar, havali, dolay, etraf
envisageusunda canlandırmak, gözünün önüne getirmek, imgelemek
envisiondüşünmek, gözünün önüne getirmek
envygıpta etmek, kıskanmak, imrenmek, kıskançlık, çekememezlik
enwinddolaşmak, -a sarılmak
eparchyYunanistan'da vilayet
epeeeskrimde kullanılan bir tür kılıç, epe
epenthesisiçtüreme, ses türemesi
ephemeralkısa ömürlü, geçici
epiblastepiblast, dışderi
epiblasticepiblastik, dışderisel
epicepik, destansı, epik, destan
epicarpmeyvenin dış kabuğu
epiceneher iki cinse ait, kadınımsı (erkek)
epicenterdış merkez, deprem ortası, deprem özeği
epicure(yemek/içmek/vb.den) anlayan, zevk sahibi kimse
epicyclicdış çembere ait, episiklik
epicyclic gearepisiklik dişli, uydu dişli
epicycloidepisikloit, dışçevrim eğrisi
epidemic(hastalık) salgın,bulaşıcı,yolukucu
epidemic contagious diseasesalgın hastalık
epidemiologyepidemioloji, salgın hastalıklar bilimi
epidermalüstderisel, epidermik
epidermicüstderisel, epidermik
epidermisüstderi, epiderm
epigealepije, toprak üzerinde yaşayan
epigeousepije, toprak üzerinde yaşayan
epiglottisepiglot, gırtlak kapağı, küçük dil
epigrammaticnükteli, hicveden
epigrammatistvecize yazan kimse, nükteci
epigraphepigraf, yazıt, kitabe
epilepsysara, tutarık, epilepsi
epilepticsaralı, tutarıklı
epilogueson deyiş, son bölüm, bitim, kapanış
epiphyteepifit, üstbitken
epiphyticepifit, üstbitken
episodeolay, serüven, (roman/vb.) bölüm
episodicalayrı ayrı bölümlerden oluşmuş
epispastickabarcık oluşturan, yakı
epistemologyepistomoloji, bilgi kuramı
epistleönemli, ayrıntılı ve uzun mektup
epistolarymektupla ilgili
epitaphsin yazıtı, mezartaşı yazıtı, mezartaşı kitabesi
epithelialepitel, epitelyuma ait
epithelial tissueepitel doku
epitheliumepitelyum, kırtış
epithetyakıştırma, sıfat, lakap
epitomesomut örnek, ideal
epitomizesomut örneği olmak
epochçağ, devir, çığır, dönem
epopeedestan şeklinde yazılmış şiir
epoxy resinepoksi reçinesi
epsilonYunan alfabesinin beşinci harfi
Epsom saltingiliz tuzu, magnezyum sülfat
equabilitydüzgünlük, yumuşaklık, ılımlılık
equabledeğişmez, dengeli, sakin
equaleşit, eş, denk, -e eşit olmak, eş, akran
equal opportunityfırsat eşitliği
equal signeşit işareti [ = ]
equal to-e eşit, -nin üstesinden gelebilen, emsal
equality before the lawkanun önünde eşitlik
equality of rightshakların eşitliği
equality of votesoy eşitliği
equalizationeşitleme, denkleştirme, tevzin
equalization payhayat pahalılığı ayarlaması
equalizereşitleyici, ekolayzer
equallyeşit olarak, aynı derecede, eşit bir biçimde
equanimitysoğukkanlılık, temkin, sakinlik
equateeşit yapmak, eşit saymak, eşitlemek, dengelemek, aynı kefeye koymak
equation of statehal denklemi
equation of timezaman denklemi
equatorialekvatoral, ekvatorla ilgili
equatorial planeekvator düzlemi, eşlek düzlemi
equestrianbinicilikle ilgili, atlı, binici
equidistantayni mesafede, eş uzaklıkta
equilateral(üçgen) eşkenar
equilateral triangleeşkenar üçgen, eşkıyılı üçgen
equilibratedenge sağlamak, denk kılmak, denkleştirmek
equilibratingdengeleyici, denkleştirici
equilibrationdenge, denge kurma, dengeleme
equilibrium conditiondenge yağdayı
equilibrium constantdenge sabiti
equilibrium exchange ratedenge kuru
equilibrium of forceskuvvetler dengesi
equilibrium pointdenge çekidi
equineatla ilgili, ata ilişkin
equinoxgün tün eşitliği, ekinoks, ılım
equipdonatmak, teçhiz etmek
equipagedonatı, teçhizat, levazım, kumanya, azık
equipartitioneşdağılım, eşbölüşüm
equipmentdonatma, donatım, donatı, teçhizat, gereç
equipoisedenge, karşı ağırlık
equipollenteşdeğerli, eş öğeli, eşdeğerli, eş öğeli
equipotentialeşit potansiyelli, gücü bir olan
equitable priceadil fiyat
equitablenessinsaf, adalet
equitablyadilane, adaletle, insafla
equity capitalöz kaynak, öz sermaye
equity markethisse senetleri piyasası
equity of a companyöz sermaye
equity of taxationvergi adaleti
equity receivertasfiye memuru
equivalencedenklik, eşdeğerlik, tekabül
equivalence valueemsal değeri
equivalenteşdeğer,denk,karşılık,ivaz,eşit
equivalent conductanceeşdeğer iletkenlik
equivalent resistanceeşdeğer direnç
equivocal(sözcük) iki anlamlı, iki anlama gelebilen, lastikli, kaçamaklı, (davranış/olay/vb.) gizemli, belirsiz, kuşkulu, şüpheli, karanlık
equivocalnessiki anlama gelme, belirsizlik
equivocateiki anlama gelmek, kaçamak konuşmak
eradevir, çağ, zaman, dönem
eradicablekökünden sökülebilir
eradicateyok etmek,kökünü kesmek,kökünü kurutmak
eradicationkökünü kurutma, yok etme, sökme
erasablesilinebilir, silinir
erasable storagesilinebilir bellek
erasionsilme, hasta dokuları kazıma
erasuresilme, silinti, kazıntı
ere longyakında, çok geçmeden
erectdik, dimdik, (penis/göğüs uçları) dik, dikmek, yapak, dikmek, inşa etmek
erectiledikilebilir, dik durabilir
erectingkurma, tesis, montaj, düzeltme
erecting shopmontaj atölyesi
erectionyapma,kurma,dikme,inşa,yapı,bina,dikinti,dikili,(penis) sertleşme,ereksiyon
erectordiken, kaldıran, kılganı kaldıran kas
eremiteinzivaya çekilmiş kimse
ergobunun için, bundan dolayı, binaenaleyh
ergonometricsergonometrik
ergonomicsergonomi, işbilim
Erinirlanda'nın eski ismi
eristicihtilaflı, münakaşalı
Erlenmeyer flaskerlenmayer, çalkar
erodeyemek, aşındırmak, yıpratmak, aşınmak, yıpranmak
erodibleaşınır, aşınabilir
erodible soilerozyona uygun toprak
erogenouscinsel istek ile ilgili
erosionaşınma, aşındırma, erozyon
erosiveaşındırıcı, kemirici
eroticaerotik yazılar, resimler
eroticismkösnüllük, erotizm
erryanılmak, hata etmek, yanlış yapmak
errand-boyayakçı, çırak, getir götür işlerine bakan çocuk
errantryserserilik, avarelik
erratichareketleri düzenli olmayan, değişen, kararsız, düzensiz
erringyoldan sapmış, hata yapmış, günahkâr
erroneous(ifade/görüş/inanç/vb.) yanlış, hatalı
erroryanlışlık, yanlış, hata, yanlış kanı, yanlış (düşünce/görüş/vb.)
error controlhata denetimi
error correctionhata düzeltme
error detectionhata bulma
error in calculationhesap yanlışlığı
error of additiontoplama hatası
error of observationgözlem hatası
error percentagehata yüzdesi
ersatzsuni (şey), aslının yerine geçen şey, yapma
erstwhilesabık, eski, eskiden, önceden
eructategeğirmek, püskürmek
eructationgeğirme, püskürme
eruditebilgili, engin bilgili
erupt(yanardağ) patlamak, püskürmek, patlak vermek, çıkmak, oluşmak
eruptionpatlama, püskürme, döküntü, isilik
eruptivepatlayan, püsküren
eruptive rockpüskürük kayaç
erythrocytealyuvar, eritrosit
escalate(savaşı) kışkırtmak, (fiyat/vergin) yükselmek, artmak, çoğalmak
escalationeskalasyon, artırma, artış, kızışma
escalation pricefiyat yükselmesi
escalatoryürüyen merdiven
escapadeçılgınlık, aptalca hareket
escapekaçmak, atlatmak, yakayı kurtarmak, -den kurtulmak, kaçmak, aklından/hatırından çıkmak, kaçma, kaçış, firar, kurtuluş, (gaz/sıvı/vb.) sızma, sızıntı, kaçak
escape cockemniyet musluğu
escape from realitygerçeklerden kaçmak
escape noticegözden kaçmak
escape one's lipsağzından kaçmak
escape one's noticegözünden kaçmak
escape pipeçıkış borusu, emniyet borusu
escape sb's noticedikkatinden kaçmak
escape valveemniyet valfı
escapeekaçan kimse, kaçak
escargotFransa'da yenilen salyangoz
escarphendeğin iç tarafı, eğik yüzey, şevli yapmak
eschewuzak durmak, sakınmak, kaçınmak
escortmuhafız, maiyet, kavalye, refakatçi, refakat etmek, eşlik etmek
escritoireçekmeceli yazı masası
escutcheonarma levhası, gemi aynalığı, isim tabelası
esoteric(bilgi/ilgi/vb.) belirli bir kesime hitap eden
esplanade(özellikle deniz kıyısında) gezinti yeri, kordon
espousalbir düşünceyi destekleme, benimseme, kabullenme
espousebenimsemek, kabullenmek, evlenmek
espygörmek, farketmek, gözüne ilişmek
essenceasıl, öz, esas, esans
essentialgerekli, şart, başlıca, esaslı, öz, temel, esas, ç.gerekli şeyler
essential commoditiestemel mallar
essential consumption goodszaruri tüketim maddeleri
essential oiluçucu bitki yağı, esans, öz
essentiallyesasen, aslında, gerçekte, gerekli olarak, gerekerek
essivedurum belirten, şart hali, koşul yağdayı
establishkurmak, tesis etmek, yerleştirmek, kanıtlamak, doğruluğunu ortaya koymak, tanıtmak, kabul ettirmek
establishedyerleşmiş, oturmuş
established marketyerleşik piyasa
establishmentkuruluş, kurum, tesis, kurma, tesis etme
establishment chargeskuruluş giderleri
establishment costskuruluş giderleri
estatearazi, mülk,
emlak, arsa, ölen kimseden kalan mal varlığı
estate agentemlakçı, emlak simsarı, emlak komisyoncusu
estate dutyveraset vergisi, intikal vergisi
estate taxveraset vergisi, intikal vergisi
esteemsaygı, itibar, saymak, saygı göstermek, değer vermek, takdir etmek, saymak, düşünmek, gözüyle bakmak
estimatedeğer biçmek,değerlendirmek,tahmin etmek,hesaplamak,hesap,çama,tahmin,takdir,düşünce,teklif,işi kabul etme
estimate of incomegelir tahmini
estimate of riskhasar tespiti
estimate the value ofpaha biçmek
estimated chargestahmini giderler
estimated costtahmini maliyet
estimated lifetahmini ömür
estimated valuekeşif bedeli
estimated weighttahmini ağırlık
estimationkanı, düşünce, yargı, takdir
estimatortahmin edici, kestirici, tahminci
estrangesoğutmak, aralarını bozmak, uzaklaştırmak, yabancılaştırmak
estrangementyabancılaştırma, soğutma, yabancılaşma
esurientobur, açgözlü, tamahkâr
et ceterave saire, ve benzeri
etchasitle maden üzerine resim oymak, hakketmek
etchingoyma, ofort, ıslak kazı
eternalsonsuz, hiç bitmeyen, öncesiz sonrasız, ebedi
eternalizeebedi kılmak, ebedileştirmek
eternallyebediyen, daima, ilelebet
eternizesonsuzluğa kavuşturmak
etesiandevirli, mevsime göre, yıllık
etesian windmeltem, imbat
etherealdünyevi olmayan, uçuk
ethicalahlaki, törel, (davranış/vb.) ahlaklı
ethicstörebilim, etik, ahlak bilimi, aktöre, ahlak, ahlak kuralları
ethnarchkabile reisi, başkan, vali
ethnographeretnograf, budunbetimci
ethnographicetnografya ile ilgili
ethnographyetnografya, budunbetim
ethnolinguisticsbudundilbilim
ethnologicaletnolojik, budunbilimsel
ethnologistetnolog, budunbilimci
ethnologybudunbilim, etnoloji
ethosbir kavmin özellikleri
ethyl celluloseetil selüloz
Eton jacketkısa kadın ceketi
etymologicaletimolojik, kelimelere ait
etymologykökenbilim, etimoloji
etymonköken, etimolojik kök
eucalyptusokaliptüs, sıtmaağacı
Eucharistİsa'nın son akşam yemeği üzerine düzenlenen tören, bu törende yenilen ekmek ve içilen şarap
EuclidÖklit, Öklit geometrisi
eudiometergaz ölçme aygıtı, gazölçer
eulogistkaside yazarı, övgü yazan
eupeptickolay hazmettiren, kolay hazmedilir
euphemismsert sözcüklerin yerine daha yumuşaklarını kullanma sanatı, örtmece
euphonicahenkli ses veren
euphonyakışma, ses ahengi
euphoriamutluluk ve neşe, coşku
euphuismdilde aşırı yapmacık, dolambaçlı deyim
EurocurrencyAvrupa parası, Europara
EuromarketEuropazar, Avrupa piyasası
EuropeanAvrupalı,Avrupa ile ilgili,Avrupa sayağı,Avrupa ...
European Broadcasting UnionAvrupa Yayın Birliği
European Coal and Steel CommunityAvrupa Kömür Çelik Topluluğu
European CommunityAvrupa Topluluğu
European CompanyAvrupa Anonim ?irketi
European Conservative GroupAvrupa Muhafazakâr Türküm
European CouncilAvrupa Topluluğu Konseyi
European Court of Human RightsAvrupa insan Hakları Mahkemesi
European currency unitAvrupa para birimi
European Development FundAvrupa Kalkınma Fonu
European Economic CommunityAvrupa Ekonomik Topluluğu, Avrupa ekonomik topluluğu
European Investment BankAvrupa Yatırım Bankası
European Monetary UnionAvrupa Para Birliği
European ParliamentAvrupa Parlamentosu
European plankonakçıda oda ve kahvaltı parasını beraber ödeme jüyesi
European Trade Unions ConfederationAvrupa işçi Sendikaları Konfederasyonu
European UnionAvrupa Birliği
eurythmyritmik hareket veya düzen
Eustachian tubeöstaki borusu
eutectic pointötektik çekit, birerim çekit
eutrophicationsudaki azot ve fosfatın artması
evacuate(neredense insanları) boşaltmak, tahliye etmek, tehlikeden uzaklaştırmak
evacuationboşaltma, tahliye, dışkı
evacueebir yerden tahliye edilen kimse
evade-den kaçmak, kaytarmak, yan çizmek, savmak, -den kaçmak, sıvışmak
evaluatedeğer biçmek, değerlendirmek
evaluationdeğerlendirme, değerleme, değer biçme
evanesceyok olmak, silinmek
evanescencegözden kaybolma, yok olma
evanescentgözden kaybolan, fani
evangelincil'in getirdiği haber, iyi haber, müjde
evangelicalİncil ya da İsa'nın öğretisi ile ilgili, protestan
evangelistİncil yazarı, evan
evangelizationincil'i öğretme, incil'i öğrenme
evangelizeHıristiyan olmayanlara incil'i öğretmek
evaporatebuharlaşmak, buharlaştırmak, uçup gitmek, yok olmak
evaporationbuharlaşma, buharlaştırma, buhar, buğu
evaporation pointbuharlaşma çekidi
evaporatorbuharlaştırıcı, buharlaştırma aygıtı
evaporimeterevaporimetre, atmometre
evaporiteevaporit, tuz kayaçları
evasionkaçma, kurtulma, atlatma, yakasını kurtarma, yan çizme, kaçınma, kaytarma, kaçamak
evasion of taxvergi kaçırma
evasivekaçamaklı, baştansavma
evasive answerkaçamak yanıt
evasive responsekaçamak yanıt
evendüz, düzgün, engebesiz, yatay, pürüzsüz, eşit, aynı, (sayı) çift, bile, hatta, neredeyse, da, daha da, bile
even if-se bile, -e rağmen, öyle olsa da, -e karşın
even nowöyle olduğu halde, yine de
even numberçift rakam, çift sayı
even outdenklemek, eşitlemek, eşitlenmek
even though-se bile, -e rağmen, öyle olsa da, -e karşın
evenhandedyansız, tarafsız
evening dressgece elbisesi, tuvalet, balo elbisesi
evening-starAkşamyıldızı, Çulpan
evenlydüz bir durumda, eşit olarak, tarafsızca
evennessdüz oluş, düzlük, eşitlik, tarafsızlık
eventolay, sonuç, karşılaşma
eventualsonuç olarak, sonunda olan
eventualityolasılık, ihtimal, olası sonuç
eventuallysonunda, en sonunda, sonuç olarak, neticede
eventuatesonuçlanmak, meydana gelmek, çıkmak
everherhangi bir zamanda, haçansa, hiç, hayatında, şu ana kadar, şimdiye kadar, hayatında, hep
ever sinceo zamandan beri
evergreen(ağaç) yaprak dökmeyen
everlastingölümsüz, sonsuz, daima, ebedi, hiç bitmeyen, ardı arkası kesilmeyen, sonu gelmeyen, sürekli
everlastinglydaima,hemişe
evermoreher zaman, sonsuza kadar, ebediyen
everttersine döndürmek, içini dışına çevirmek
every bit as muchtam onun kadar
every few daysbirkaç günde bir
every inchtepeden tırnağa
every now and againara sıra, bazen, arada bir
every now and thenara sıra
every so oftenbazen, ara sıra
everydayher günkü, günlük
everymanhalktan biri, herhangi bir kimse
everythingher şey,her zat
everywhereher yerde, her yere
evictionçıkarma, tahliye ettirme
eviction ordertahliye emri
evidencekanıt, delil, tanıklık, ifade
evidence of opinionekspertiz
evidentbesbelli, açık, ortada, aşikâr
evidentlyaçıkça, besbelli, anlaşılan
evilfena,kötü,yaman,kem,zararlı,kötü,uğursuz,aksi,fenalık,kötülük,zarar,kaza,bela,felaket
evildoerkötü, muzır kimse, şeytan
evincegöstermek, açığa vurmak, belli etmek, açıkça göstermek
evisceratebağırsaklarını boşaltmak, içini boşaltmak
eviscerationbağırsaklarını çıkarma
evocationruh çağırma, akla getirme, zihinde uyandırma
evocative(anıları/vb.) uyandıran, anımsatan
evokeanımsatmak, aklına getirmek, uyandırmak
evoluteevolüt, eğeç, merkez eğrisi
evolutionevrim, değişim, gelişme, gelişim
evolutionismevrim teorisi
evolvegelişmek, değişmek, evrim geçirmek
evulsionsöküp çıkarma, kökünden sökme
ex-de teslim, -den dışarı , -siz, -sız
ex dividendkâr hissesi olmadan, temettüsüz
ex factoryfabrika teslim fiyatı
ex worksfabrika teslim fiyatı
ex-(önek) -den dışarı, -den fazla, tamamen, -sız
exacerbate(acı/hastalık/vb.) şiddetlendirmek, kötüleştirmek, ağırlaştırmak
exacerbationşiddetlenme, kötüleşme, şiddetlendirme, hiddet
exactistemek ve zorla almak, tehditle almak, zorla elde etmek, tam, kesin, doğru, kati, titiz, dikkatli
exact customertitiz müşteri
exactingçok emek ve sabır isteyen, güç, yorucu
exactiontalep etme, ısrarla isteme, zorla alma
exactitudetam ve doğru olma, her işi yolunda, kusursuzluk
exactlytam, tamamen, tam anlamıyla, tam olarak, aynen
exactnessdoğruluk, kesinlik
exaggerateabartmak,artırmak,şişirmek
exaggeratedabartılı, mübalağalı, fahiş, şişirilmiş
exaggerationabartma, büyütme, abartı, şişirme
exaltövmek, göklere çıkarmak, yükseltmek, (yüksek bir konuma/rütbeye/vb.) getirmek, yüceltmek
exaltationbüyük sevinç ya da heyecan, coşkunluk, vecit
exalted(rütbe/mevki/vb.) yüksek, yüce
examinationsınav, yoklama, muayene
examination feessınav harcı
examination paperimtihan kâğıdı
examination schedulesınav bağdarlaması
examineincelemek,tekşirmek,gözden geçirmek,yoklamak,muayene etmek,sınamak,sınavdan geçirmek
examineeimtihana giren kimse
examinermüfettiş, mümeyyiz
examining magistratesorgu hâkimi
exasperatekızdırmak, canını sıkmak, deli etmek, öfkelendirmek
exasperatedöfkeli, kızgın, darılmış
exasperationdargınlık, hiddet
excavatekazmak, (çukur) açmak
excavation workkazı çalışmaları
exceedinglyçok, müthiş, fazlasıyla
excelçok iyi olmak, üstün olmak, geçmek
excellenceüstünlük, mükemmellik
excellentçok iyi, üstün, mükemmel, kusursuz
excelsiorambalaj talaşı, ince yonga
exceptayırmak, saymamak, ayrı tutmak, hariç tutmak, hariç, -den başka, dışında
exceptionistisna etme, hariç tutma, dışta bırakma, ender durum, istisna
exceptionableitiraz olunabilir
exceptionalolağanüstü, istisnai
exceptional circumstancesistisnai durumlar
exceptionallyistisna olarak, olağanüstü, fevkalade
excessaşırı, fazla, katma, ek, aşırılık, fazlalık, ölçüsüzlük, çok fazla, çok, haddinden fazla, ölçüsüz, aşırı
excess baggagefazla bagaj
excess capacityaşırı kapasite
excess costek ödeme, ek fiyat
excess demandaşırı talep, fazla talep
excess faremevki farkı, bilet vergin farkı
excess loadaşırı yük, fazla yük
excess luggagefazla bagaj
excess of expendituremasraf fazlalığı
excess of exportsihraç fazlası mal
excess of poweryetkiyi aşma
excess profits taxfazla kazanç vergisi
excessiveaşırı, çok fazla, haddinden fazla
exchangekarşılıklı değişmek,değiş tokuş etmek,değiştirme,değiş tokuş,borsa,kambiyo,(alısün) merkez,santral
exchange brokerborsacı, sarraf
exchange bufferingdeğiş tokuş tamponu
exchange currentcari döviz kuru
exchange lettersmektuplaşmak
exchange of informationbilgi alışverişi
exchange of the daygünlük kur
exchange officekambiyo bürosu, kambiyo gişesi
exchange profitkambiyo kârı
exchange ratedöviz kuru, kambiyo kuru, kambiyo rayici
exchange rate adjustmentsdöviz kuru ayarlamaları
exchange ratiodeğişim oranı
exchange transactionkambiyo işlemi
exchange words or blowsatışmak, vuruşmak
exchangeabledeğiştirilebilir, iade edilebilir
exchangerdöviz ticareti yapan kişi
exchequerhazine, devlet hazinesi, Maliye Bakanlığı
exchequer billdevlet hazine bonosu
exchequer bonddevlet hazine bonosu
excisebir ülkede üretilen ve kullanılan kimi mallardan alınan vergi, kesmek, kesip çıkarmak, keserek almak
excise dutyözel tüketim vergisi
excise taxtüketim vergisi
excitabilitytelaşlanma, kolay heyecana kapılma
excitablekolay heyecanlanır
excitanttahrik edici, uyarıcı şey
excitationuyarma, uyarım, tembih
exciteheyecanlandırmak, yol açmak, uyandırmak, tahrik etmek, -e neden olmak, çıkarmak
excitedheyecanlı, heyecanlanmış
excitementheyecan, heyecan verici olay
excitingheyecanlandırıcı, heyecan verici, heyecanlı
exclaimbağırmak, haykırmak, çığlık koparmak
exclamationünlem, bağırış, haykırış
exclamation markünlem işareti
exclamatoryünlem belirten, gürültülü
exclamatory sentenceünlem tümcesi
excludekabul etmemek, içeri sokmamak, uzak tutmak, saymamak, istisna etmek, dışlamak, hesaba katmamak, dışarı atmak, çıkarmak, kovmak, (olasılık/neden/vb.) kafasından atmak, düşünmemek, kafasından çıkarmak
excludinghariç, -den başka, -in dışında
exclusionçıkarma, çıkarılma, hariç tutma, dışlama
exclusiveherkese açık olmayan, lüks, pahalı, paylaşılmayan, özel, kişiye ait, özel haber, yalnızca bir tek gazetede yayınlanan haber
exclusive agenttek yetkili temsilci
exclusive ofhariç, dışında, müstesna
exclusivelysadece, yalnız
excommunicateaforoz etmek
excoriatederisini sıyırmak, kabuğunu soymak
excoriationderiyi sıyırma
excrescenceur, şiş, fazlalık, normal dışı çoğalma
excrescentyumru gibi, gereksiz
excrete(dışkı/sidik/ter) vücuttan çıkarmak
excretionboşaltım, salgı, ifrazat, dışkı
excretion organboşaltım kılganı
excretivesalgı çıkaran, ifraz eden
excretorysalgı çıkaran, boşaltım
excretory organboşaltım kılganı
excretory systemboşaltım jüyesi
excretory tubeboşaltım borusu
excruciateıstırap vermek, işkence etmek, acıtmak
excruciating(ağrı/acı) çok kötü, şiddetli
excruciationıstırap, işkence
exculpatetemize çıkarmak,aklamak,beraat kazandırmak,suçsuz çıkarmak
exculpationaklama, beraat
excurrent poreçıkış aralığı
excursionkısa gezi, gezinti
excursion shipgezinti gemisi
excursion ticketseyahat bileti
excursion traingezinti treni
excursivedolaşan, gelişigüzel, kararsız
excursusarasöz, konu dışına çıkma
excusablebağışlanabilir, affedilebilir
excusebağışlamak,geçirmek,mazur görmek,kusuruna bakmamak,haklı çıkarmak,mazur göstermek,izin vermek,muaf tutmak,özür,mazeret,bahane
Excuse meaffedersiniz, özür dilerim
exdirectory numberrehberde olmayan numara
execrableçok kötü, berbat, iğrenç
execratenefret etmek, iğrenmek, lanet etmek
execrationnefret, tiksinme, lanet
executanticra eden kimse, konser veren kimse
executeidam etmek, yürütmek, uygulamak, gerçekleştirmek, icra etmek, çalmak, icra etmek
executionyapma, yürütme, uygulama, ifa, icra, idam, infaz
execution of sentencecezanın infazı
executiveyürütücü, yürütmeye ilişkin, icrai, yetki sahibi, yönetici, idareci
executive boardyönetim kurulu
executive board chairmanyönetim kurulu başkanı
executive committeeicraiye komitesi
executive expenseyönetim gideri
executive powericra kuvveti, yürütme yetkisi
executive secretaryyönetici sekreter
executorvasiyet hükümlerini yerine getiren kimse
executorymüeccel, henüz ifa edilmemiş
exemplarsimge, sembol, kopya, örnek, model
exemplaryörnek olarak gösterilmeye uygun, örnek gösterilen, örnek, ibret verici, ibret vermek için yapılan
exemplificationörnek, misal, sembol, timsal
exemplify-in örneği olmak, örneklerle açıklamak, göstermek
exemptbağışık, muaf, hariç tutulmuş, muaf tutmak, hariç tutmak
exempt from dutygümrükten muaf
exempt from taxvergiden muaf
exemptionmuafiyet, bağışıklık
exemption from dutygümrük muafiyeti
exemption from taxvergi muafiyati
exequateurkonsolos beratı
exerciseantreman, idman, egzersiz, talim, tatbikat, alıştırma, egzersiz, egzersiz/alıştırma yapmak, egzersiz yaptırmak, uygulamak, kullanmak
exercise poweryetki kullanmak
exert(çaba/gayret/güç/vb.) sarfetmek, kullanmak
exert oneselfözünü zorlamak, çabalamak, uğraşmak
exert pressurebasınç uygulamak
exertionçaba, gayret, efor, güç harcama
exfoliatepul pul dökülmek
exfoliationpul pul dökülme
exhalationsoluk alıp verme, nefes, soluk
exhale(soluk) dışarı vermek, (koku/gaz/vb.) çıkarmak, yaymak
exhaustçok yormak, yorgunluktan tüketmek, tüketmek, bitirmek, egzoz
exhaust muffleregzoz susturucusu
exhaust silenceregzoz susturucusu
exhaust straineregzoz filtresi
exhaustedçok yorgun, bitkin
exhaustibletükenir, biter
exhaustionyorgunluk, bitkinlik, tükenmişlik
exhaustiveayrıntılı, etraflı, enine boyuna, eksiksiz
exhibitgöstermek, ortaya koymak, sergilemek, teşhir etmek, sergilenen şey, sergi, sergileme
exhibitionsergi, sergileme, gösterme, ortaya koyma
exhibitionismteşhircilik, göstermecilik
exhibitionistteşhirci, göstermeci
exhilaratekeyif vermek, neşelendirmek, canlandırmak, keyiflendirmek
exhilaratedneşeli, coşkulu
exhorthareretle öğütlemek, teşvik etmek
exhortationteşvik, nasihat
exhumationmezardan çıkarma
exhume(ölüyü) mezardan çıkarmak
exigencygereklilik, mecburiyet, ihtiyaç, gereksinim
exigentacil, ivedi, zorlayıcı
exigibleistenilir, talep edilir
exiguousaz, küçük, ufak, cüzi
exileyurdundan sürülme, sürgün, sürülen kişi, sürgün, sürgüne göndermek, sürgün etmek, sürmek
existvar olmak, mevcut olmak, olmak, bulunmak, yaşamak, yaşamak, yaşamını (güç koşullar altında) sürdürmek, hayatta kalmak
existencevarlık, var oluş, mevcudiyet, yaşam, hayat, durmuş, yaşam biçimi, yaşayış biçimi, ömür
existentialvarlıkla ilgili, varoluşa değin, varoluşçulukla ilgili
existentialismvaroluşçuluk
exitçıkma, çıkış, çıkış yeri, çıkış, çıkmak, çıkıp gitmek
exocarpmeyvenin dış kabuğu
exocrine glandeksokrin bezi
exodustoplu yola çıkma, akın, göç
exodus of capitalsermayenin kaçışı
exogamicegzogamik, dışevlilikle ilgili
exogamyegzogami, dışevlilik, dışarıdan evlenme
exogeneksojen, dıştan büyüyen bitki
exoneratesuçsuz çıkarmak, beraat ettirmek, aklamak
exonerationaklama, temize çıkarma
exorbitanceaşırılık, fahişlik, fazlalık, haddini aşma
exorbitant(talep/maliyet/fiyat/vb.) çok fazla, aşırı, fahiş
exorbitant pricefahiş fiyat
exorbitantlyaşırı olarak, had derecede
exorcism(cinleri) dualarla defetme
exorcistkötü ruhları kovan kimse
exorcizedua ya da büyü ile şeytan kovmak, kötü ruhları kovmak
exordiumgiriş, önsöz, başlangıç
exoskeletonhayvanın dış kabuğu, dış iskelet
exosmosiseksosmoz, geçişme, osmoz
exostosiseksostoz,sümük şişi
exotericharici, kolay anlaşılır
exothermicısıveren, ısısalan, eksotermik
exoticegzotik, yabancıl, ilginç, çekici
expandgenişlemek, büyümek, genişletmek, büyütmek, (on ile) uzatmak
expandabilitybüyürlük, genişletilebilirlik
expanderaçıcı, genişletici
expandinggenişleyen, büyüyen
expansibilitygenleşebilme, genişleyebilme
expansiongenişleme, genleşme, büyüme, yayılma
expansion ratiogenleşme oranı
expansionismekspansiyonizm
expansionistyayılma politikası yanlısı
expansivegeniş, büyük, (insan) içten, arkadaşça, açık yürekli
expansivenessgenişleme, yayılma, açıksözlülük
expartetek taraflı, tek taraflı
expatiateetraflıca yazmak veya söylemek
expatriate(öz yurdundan ayrılıp) çet elde yaşayan kimse
expect(olmasını/gelmesini) beklemek, ummak, beklemek, sanmak
expectantbekleyen, uman, umutlu
expectant motherhamile kadın
expectationbekleme, umut, beklenti
expectation of lifeortalama ömür
expected lifebeklenen ömür, tahmini ömür
expected profitbeklenen kâr, tahmini kâr
expected returnbeklenen verim
expectorantbalgam söktürücü ilaç
expectorateöksürerek çıkarmak, balgam çıkarmak, tükürmek
expectorationbalgam, tükürme
expediencyyararlılık, yarar, uygunluk, çıkar, menfaat
expedientuygun, yerinde, yararlı, umar, çare, yol, önlem
expediteçabuklaştırmak, kolaylaştırmak, hızlandırmak
expeditionyolculuk, sefer
expeditionaryseferberlikle ilgili
expeditioussüratli, hızlı, işbilir, çabuk
expelçıkarmak, dışarı atmak, kovmak, atmak
expellerekspeller, sürekli cendere
expendtüketmek, harcamak, sarfetmek
expendableharcanılabilen, feda edilebilen
expendituregider, masraf, harcama
expenditure taxgider vergisi
expenseharcama, gider, masraf
expense accountgider hesabı, masraf hesabı
expense controlmasraf kontrolü
expense no objectmasrafın önemi yok
expenses of conveyancenakliye masrafları
expenses of operatingişletme masrafları
expenses of treatmenttedavi masrafları
expensivepahalı, masraflı
experiencedeneyim, tecrübe, başa gelen şey, serüven, olay, yaşantı, görmek, görüp geçirmek, çekmek, yaşamak
experienceddeneyimli, tecrübeli
experimentdeney, deney yapmak
experimental chemistrydeneysel kimya
experimental labaraştırma laboratuvarı
experimental laboratoryaraştırma laboratuvarı
experimental physicsdeneysel fizik
experimental researchdeneysel araştırma
experimentalismdeneyselcilik
experimentalistdeneyselci
experimentationdeneyim, tecrübe, deney yapma
experimenteraraştırıcı, deneyci
expertbilici,mütehassıs,uzman,bilirkişi,eksper,başbilen,belet,yakşı bilen,yakşı tanıyan,bilgili,yüksek ihtisaslı
expert inquirybilirkişi soruşturması
expert reportuzman raporu
expert's reportbilirkişi raporu
expertiseuzmanlık, bilirkişi raporu
expertnessustalık, uzmanlık
expiatorykefaret türünden
expirationsona erme, bitiş, süre sonu, son, soluk verme
expiration datevade tarihi
expiratorynefes vermekle ilgili
expireölmek, süresi dolmak, sona ermek
expired billvadesi geçmiş senet
expiryvade bitimi, son, bitim
explainaçıklamak,başa salmak
explain awaysözü çevirmek
explain oneselfmeramını anlatmak
explainableaçıklanabilir, izahı mümkün
expletivekızınca söylenen, çoğu zaman anlamsız sözcük
explicateyorumlamak,anlatmak,başa salmak
explicationaçıklama, izah, yorum
explicativeaçıklayıcı, izah edici
explicitaçık, apaçık, net, belirgin
explicitlyaçıkça, kesin olarak
explodepatlamak, patlatmak
exploitolağanüstü başarı, serüven, kahramanlık, yüreklilik, işletmek, kendi çıkarı için kullanmak, istismar etmek, sömürmek
exploitationkullanma, faydalanma, sömürme, istismar
exploiterkullanan, işleten, sömürücü
explorationaraştırma, keşif
exploratorykeşif türünden, araştırmayla ilgili
explorekeşfe çıkmak, inceleme gezisi yapmak, dikkatle incelemek, araştırmak
explore every avenueher yola başvurmak
explosion chamberpatlama odası
explosive goodspatlayıcı maddeler
explosive substancepatlayıcı madde
exponent(görüş/inanç) taraftar, savunucu, yandaş, üs
exportihracat yapmak, dışsatım yapmak, ihraç etmek, dışarıya vermek, dışsatım, ihracat, ihraç, ihraç malı
export associationihracat birliği
export commodityihracat maddeleri
export creditihracat kredisi
export declarationihracat beyannamesi
export deficitihracat açığı
export departmentihracat bölümü
export dutiesihracat vergisi
export dutyihracat vergisi, ihraç resmi
export embargoihracat ambargosu
export goodsihraç malları
export licenceihraç lisansı, ihracat izni
export licenseihracat ruhsatı, ihracat lisansı
export managerihracat müdürü
export of merchandisemal ihracı
export operationsihracat işlemleri
export prohibitionihracat yasağı
export surplusihracat fazlası, ihraç fazlası
export taxihracat vergisi
exportableihraç edilebilir
exportationdışsatım, ihracat
exporterdışsatımcı kişi ya da ülke, ihracatçı
exporter's certificateihracatçı belgesi
exportingihraç etme, ihraç eden
exporting countryihraç eden ülke, ihracatçı ülke
exports and importsihracat ve ithalat
exposeaçmak, korunmasız bırakmak, ifşa etmek, açığa vurmak, meydana çıkarmak, (film) ışığa tutmak, ifşa, teşhir, kamuya açıklama
exposedkorunmasız, maruz, açık, meydanda, muhafazasız
expositionaçıklama, izahat, uluslararası sergi
expositoryorumcu, açıklayan kimse
expositoryyorumlayan, açıklayan
expostulateprotesto etmek, itiraz etmek
expostulate withdostça tenkit etmek, uyarmak, ikaz etmek
expostulationdosça tenkit, uyarma
exposurekorunmasızlık, ortaya çıkarma, ifşa, poz, kare
exposure meterpozometre, ışıkölçer
exposure timepozlandırma süresi, ışıklama süresi
expoundaçıklamak, belirtmek
express(buyruk/istek/vb.) açık, kesin, hızlı, süratli, ekspres, ekspres tren, ekspres posta, ekspres taşımacılık, anlatmak, dile getirmek, belirtmek, ifade etmek, göstermek, belli etmek, açığa vurmak, ekspres servisle, ekspres
express companynakliye şirketi, nakliye ambarı
express deliveryekspresle gönderme, acele teslim
express elevatorhızlı asansör
express feeekspres posta vergini
express highwayekspres karayolu
express letterekspres mektup
express messengerözel ulak
express oneselfmaksadını anlatmak, meramını ifade etmek
express regretüzüntüsünü bildirmek
express serviceekspres servis, hızlı servis
express traffichızlı trafik
express trainekspres tren, sürat postası
express warrantyaçık teminat
expressagenakliye şirketi, nakliye vergini
expressionanlatım, ifade, duygularını katma, ruh, yüz ifadesi, eda, ton, deyim, deyiş
expressionismdışavurumculuk, ekspresiyonizm
expressionistdışavurumcu, ekspresiyonist
expressionless(yüz/ses/vb.) ifadesiz
expressiveanlatan, ifade eden, gösteren, anlamlı
expressivelyanlamlı olarak
expressivenessanlamlılık, etkileyicilik
expresslyaçık ve net bir şekilde
expropriatekamulaştırmak, istimlak etmek
expropriationkamulaştırma, istimlak
expulsionkovma, çıkarma, atma, kovulma, çıkarılma, atılma
expulsivekovan, çıkaran, ihraç edici, defedici
expungesilmek, çıkarmak, bozmak, çizmek
expurgatesansürlemek, makaslamak
expurgationtemizleme, arıtma
exquisiteçok iyi, mükemmel, enfes, harika, ince, (acı ya da zevk) şiddetli, çok büyük, derin, (duyular) keskin, duyarlı, ince
exscindkesip çıkarmak, yoketmek
exserteddışarı çıkmış (uzuv)
exsiccatekurutmak, suyunu çektirmek
extantkaybolmamış, günümüze kadar gelen
extemporaryhazırlıksız, doğaçtan yapılan
extemporehazırlıksız, doğaçtan, irticalen
extemporizedoğaçtan söylemek, irticalen söylemek
extenderişmek, yayılmak, sürmek, uzamak, daha uzun ya da büyük bir hale getirmek, uzatmak, genişletmek, germek, uzatmak, vermek, sunmak, sağlamak
extend the term of officegörev süresini uzatmak
extend the timevadesini uzatmak
extendedsüresi uzatılmış, temdit edilmiş
extensibleuzatılabilir, uzanabilir, açılabilir
extensionuzatma,büyütme,genişletme,uzama,büyüme,genişleme,ilave,ek,(alısün) dahili hat,dahili numara
extension boarddahili santral
extension corduzatma kordonu
extension tableaçılır-kapanır masa
extensive(alan) geniş, büyük, büyük, derin, kapsamlı
extensive agricultureyaygın tarım, ekstensif tarım
extensive cultivationgeniş tarım, ekstansif ziraat
extensivelyyaygın olarak, çok
extensivenessgenişlik, yaygınlık
extensometerekstensometre, genleşmeölçer
extensorekstensor, kas açıcı
extensor musclekol-bacak kası
extentuzunluk, büyüklük, boy, miktar, alan, genişlik, kapsam, ölçü, derece, mertebe
extenuatemazur göstermek, azaltmak, hafifletmek
extenuating circumstanceshafifletici nedenler
extenuationhafifletme, ciddiye almama
extenuatoryhafifletici, azaltıcı
exteriordış, harici, dışarıda olan, dışardan gelen, dış, dış taraf, hariç, görünüş, dış görünüş
exterior surfacedış yüzey
exterminantimha edici şey
exterminateyok etmek, öldürmek, kırmak, kökünü kazımak
exterminationyok etme, imha
externgündüzlü öğrenci, stajyer doktor
externaldış, harici, dışa ait, dıştan gelen
external affairsharici işler
external appearancedış görünüş
external calluluslararası alısün çağrısı
external creditsdış krediler
external economydış ekonomi
external equilibriumdış denge
external respirationdış solunum
external skeletondış iskelet
external structuredış yapı
externalizemaddileştirmek, dışa vurmak, yansıtmak
externallyharici olarak, dıştan
exterritorialülke dışında
extinct(hayvan/vb.) nesli tükenmiş, soyu tüke
extinct volcanosönmüş yanardağ
extinctionsönme, söndürme, nesli tükenme, ilga, fesih
extinguish(ışık/ateş) söndürmek, öçürmek
extinguish a fireyangını söndürmek
extinguisherküçük yangın söndürücü
extirpateköküyle sökmek,kökünden halletmek,kökünü kesmek,kökünden sökmek
extolövmek, methetmek, göklere çıkarmak
extort(from ile) tehditle, sıkıştırarak ya da baskıyla almak, gaspetmek, tehditle koparmak
extortionzorla alma, haraç, zorbalık, şantaj
extortionate(istek/fiyat/vb.) çok fazla, fahiş, aşırı, kazık
extortionerzorla alan kimse, zorba kimse
extortionistzorba kimse, kazıkçı
extragereğinden fazla, ek, fazla, ek olarak, ilaveten, fazladan, ekstra, ek, ilave, ekstra, figüran
extra costsilave masraflar
extra expensesek masraflar
extra freightek yük, ilave yük
extra judicial executionyargısız infaz
extracellulargözedışı, hücre dışı
extractçekmek, çekip çıkarmak, sökmek, elde etmek, çıkarmak, almak, (parça/vb.) seçmek, seçip çıkarmak, almak, aktarmak, seçme parça, seçme, öz, ruh, esans, hulasa, özet
extract of accounthesap özeti, ekstre
extractionçekme, çıkarma, soy, köken
extractiveçıkarıcı, doğal maddeleri işlemeye ait
extracurricularders bağdalamasının dışında, müfredat dışı
extraditableiade edilebilir, iade edilebilen
extraditesuçluyu ülkesine iade etmek, suçluyu almak
extraditionsuçluların iadesi
extradoskemer sırtı, kubbe sırtı
extrajudicialmahkeme dışında olan, mahkeme dışı, yargı dışı
extrajudicial killingsyargısız infaz
extraneouskonu ile ilgili olmayan, konu dışı
extraordinarygörülmemiş, alışılmamış, garip, acayip, olağandışı, olağanüstü, fevkalade, harikulade
extraordinary meetingolağanüstü toplantı
extrapolate(bildikleriyle gelecekte olacak bir şeyi) tahmin etmek
extrasensory perceptionaltıncı his
extraterrestrialdünya dışından gelen, dünya dışı
extravagancesavurganlık, israf, aşırılık, ölçüsüzlük, mantıksızlık
extravagantsavurgan, müsrif, aşırı, haddinden fazla, saçma, mantıksız, aşırı, ölçüsüz
extravagatebaşıboş dolaşmak, haddi aşmak
extremeen uçtaki, had safhadaki, son, sınır, aşırı, çok büyük, son derece, çok, (düşünce/vb.) aşırı, müfrit, en uzak çekit, sınır, uç, son derece, son had
extreme caseuç örnek, tipik olmayan bir örnek
extremelyson derece, çok, aşırı
extremism(siyasi düşünce/vb.'de) aşırılık, aşırı uçta olma
extremistaşırı, ifratçı, azılı
extremist rightistaşırı sağcı
extremitieseller ve ayaklar
extremity(acı/üzüntü/vb.) en yüksek derece, son safha
extricablekurtarılabilir, çıkarılabilir
extricate(kıyın bir durumdan) çıkarmak, kurtarmak
extricationkurtarma, kurtulma, çıkarma, ayırma, çıkma
extrorsedışa bakan, dışa dönen
extrudesıkmak, çıkarmak, kalıptan geçirmek, ihraç etmek
extrusionçıkarma, ekstrüzyon, ihraç etme
extrusiveçıkaran, fırlatan, püskürük
extrusive masspüskürük kayaç
exuberancebolluk, taşkınlık, laf kalabalığı
exuberantcoşkun, taşkın, (bitki) bol, verimli, bereketli
exudationsızma, akma, ter
exudesızmak, akmak, yayılmak, sızdırmak, akıtmak, yaymak
exultçok sevinmek, sevinçten uçmak, bayram etmek, coşmak
exultantsevinçli, mutlu, bayram eden, sevinçten uçan, coşkun
exultationsevinç, övünme, iftihar
exuviatekabuk dökmek, deri dökmek, tüy dökmek
eyegöz, görme gücü, görüş, iğne deliği, dişi kopça, delik, göz, bakış, göz, nazar, dikkatle bakmak, gözünü dikip bakmak
eye for an eye and a tooth for a toothgöze göz, dişe diş
eye socketgözyuvası, göz çukuru
eye-catchingdikkat çekici, göze çarpan
eyeballgöz küresi, göz yuvarlağı
eyecupgöz banyosu için kullanılan kadeh, göz fincanı
eyefulbir içim su, gözalıcı kimse/şey
eyeholegözevi, gözyuvası, göz çukuru, delik
eyeletdelik, matafyon, kopça iliği
eyelet leachmatafyon yakası, seren yakası
eyepieceoküler, göz merceği
Eyes front!Önüne bak!, ileri bak!
eyesightgörme gücü, görme yeteneği
eyesoregözü rahatsız eden, göze batan çirkin şey
eyetoothgözdişi, köpekdişi
eyewashgöz boyama, göz banyosu
eyewatergöz damlası, göz yaşı
eyewitnessgörgü tanığı, şahit