İngilizce Sözlük

All | # A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W X Y Z | Submit a name
There are currently 2588 names in this directory beginning with the letter E.
each
her, her biri, her biri, her birine, tanesi, tanesine, her biri

each one
her biri

each other
birbiri, birbirini

eager
istekli, hevesli, arzulu, gayretli, can atan, sabırsız

eagerly
şiddetli arzuyla, sabırsızlıkla

eagerness
istek, şevk, sabırsızlık, arzu, canlılık

eagle
kartal, bürgüt

eagle eye
keskin göz

eagle owl
bir çeşit baykuş

eagle ray
fulyabalığı

eagle-eyed
keskin gözlü, dikkatli

eaglet
kartal yavrusu

eaglewood
yalancı ödağacı

ear
kulak, kulak, başak

ear microphone
kulak mikrofonu

ear plug
kulak tıkacı

earache
kulak ağrısı

eardrops
sallantılı küpe, kulak damlası

eardrum
kulak zarı

earl
İngiliz kontu

earldom
kontluk

earlobe
kulak memesi

early
erken,önceki,ilk,eski,erken,erkenden,-in başlarında,ilk zamanlarında,vaktinden önce,faraş,turfanda

early bird
erken kalkan/gelen kimse

early election
erken saylav

early fruits
turfanda meyve

early future
yakın gelecek zaman

early payment
vadesinden önce ödeme

early retirement
erken emeklilik

early vegetables
turfanda sebze

early warning
erken uyarı

earmark
(özellikle pul) belirli bir amaç için bir kenara ayırmak

earmarked
bloke edilmiş, ayrılmış, tahsis edilmiş

earmarking
ayırma, tahsis

earn
kazanmak

earn money
para kazanmak

earn one's living
ekmeğini kazanmak

earned
kazanılmış

earned income
kazanç geliri

earned premium
kazanılmış prim

earned surplus
birikmiş kâr, dağıtılmayan kâr

earner
kazanç sahibi, gelir sağlayan

earnest
ciddi, kararlı, azimli, ciddiyet

earnest money
kaparo, pey akçesi, teminat akçesi

earning
kazanma

earning rate
kâr oranı

earning statement
kâr zarar hesabı

earning value
gelir değeri

earnings
kazanç

earnings report
kâr zarar çizelgesi

earnings yield
kazanç getirisi, kazanç verimi

earphone
kulaklık

earring
küpe,sırga

earshot
duyma menzili, işitme mesafesi

earsplitting
gacır gucur, kulak tırmalayıcı

earth
yerküre, dünya, toprak, yer, doğa, toprak hattı, hayvan ini

earth dam
toprak baraj

earth movement
dünya kabuğunun hareketi, toprak kaldırma işi

earth moving
toprak kaldırma

earth sciences
yer bilimleri

earth station
yer istasyonu

earth's axis
yer ekseni

earth's crust
yerkabuğu

earth's surface
yeryüzü

earthborn
insanoğlu, fani, dünyevi

earthed
topraklanmış

earthen
topraktan yapılmış, toprak

earthenware
çanak, çömlek

earthiness
sağlamlık, metanet

earthing
topraklama

earthling
yeryüzünde yaşayan kimse

earthly
dünyevi, maddi, olası, mümkün, olabilecek

earthnut
yerfıstığı

earthquake
deprem

earthquake insurance
deprem sigortası

earthquake survivor
depremzede

earthwork
toprak işi, toprak set, toprak tabyası, siper

earthworm
yersolucanı

earthy
bedensel zevklerle ilgili, bedensel

earwax
kulak kiri

earwig
kulağakaçan

ease
rahatlık, kolaylık, rahat, huzur, refah, kolaylık, hafifletmek, dindirmek, yatıştırmak, kolaylaşmak, yumuşamak, dikkatle hareket ettirmek, taşımak, gevşetmek

ease off
yavaşlamak, gevşemek, hafiflemek, (fiyat) düşmek

ease out
görevden uzaklaştırmak

easel
ressam sehpası

easement
rahatlık, konfor, sıkıntıdan kurtarma

easier said than done
söylemesi kolay

easily
kolayca, kolaylıkla, rahat rahat, kuşkusuz, şüphesiz, kesinlikle

easiness
kolaylık, rahatlık, akıcılık, incelik

east
doğu, doğuya doğru, doğuya

East Germany
Doğu Almanya

East Indies
Hindistan, Doğu Hint Adaları

eastbound
doğuya giden

Easter
Paskalya yortusu

Easter Day
Paskalya günü

Easter egg
paskalya yumurtası

easterly
doğuya doğru, (rüzgâr) doğudan esen

eastern
doğu

easterner
doğulu kimse

eastward
doğuya giden, doğu yönünde olan

easy
basit, kolay, asan, sakin, rahat, sorunsuz, kolaylıkla, kolayca, rahatlıkla, asanlıkla

easy as winking
çok kolay

easy chair
koltuk

easy come easy go
haydan gelen huya gider

easy money
ucuz para, kolay iş

easy payment
ödeme kolaylığı

easy-care
yıkanıp giyilebilen, ütü istemeyen

easygoing
yumuşak başlı, uysal, iyi geçinen

eat
yemek, yemek yemek, (away/into ile) çürütmek, aşındırmak, kemirmek, yemek

eat away
yiyip durmak

eat away at sb
içi içini yemek

eat humble pie
burnunu sürtmek

eat humblepie
tükürdüğünü yalamak

eat into sth
eritmek, çürütmek, tüketmek

eat like a bird
kuş gibi yemek

eat like a horse
fil gibi yemek

eat one's cake and bave it too
ne yardan geçmek ne de serden

eat one's head off
tıka basa yemek

eat one's heart out
özünü yemek, içi içini yemek

eat one's word
tükürdüğünü yalamak

eat one's words
tükürdüğünü yalamak, sözünü geri almak

eat sb out of house and home
silip süpürmek

eat sth up
yiyip bitirmek, tüketmek, harcamak

eat until it comes out of one's ears
tıka basa yemek

eat up
yiyip bitirmek, silip süpürmek

eatable
yenilebilir durumda, yenir

eating
yemelik

eats
yiyecek, yemek

eau
su

eau de cologne
kolonya

eau de Javel
Javel suyu

eaves
dam saçağı

eaves tile
saçak kiremidi

eaves trough
dere, yağmur deresi

eavesdrop
(başkalarını) gizlice dinlemek

eavesdropper
kulak misafiri

ebb
suların alçalması, git, cezir, (deniz) çekilmek, azalmak, düşmek, zayıflamak

ebb and flow
gelgit, meddücezir

ebb tide
cezir, alçalma

ebon
siyah

ebonite
ebonit, bir çeşit siyah sert kauçuk

ebonize
abanoz boyası ile perdahlamak

ebony
abanoz

ebulliency
kaynayıp taşma

ebullient
neşeli, sevinçli, coşkun

ebullioscopy
ebüliyoskopi, kaynargözleyim

ebullition
kaynama, taşkınlık, coşkunluk

eccentric
tuhaf, ayrıksı, eksantrik, dış merkezli, eksantrik kimse

eccentricity
dışmerkezlilik, tuhaflık, yabansılık, kaçıklık

ecchymosis
bere, çürük

ecclesia
cemaat

echelon
basamak, kademe

echinoderm
derisidikenliler

echinus
denizkestanesi, deniz kirpisi

echo
yankı, birinin ya da bir şeyin benzeri/kopyası, yankı yapmak, yankılanmak, taklit etmek, tekrarlamak

eclair
parmak şeklinde içi kremalı pasta

eclampsia
eklampsi, havale, loğusa humması

eclat
üstün başarı, şan, şöhret, şeref

eclectic
çeşitli kaynaklardan derlenmiş, seçen, derleyen

eclecticism
seçip toplamak eğilimi

eclipse
güneş/ay tutulması, (etkisini/parlaklığını/gücünü/vb.) yitirme, başarısızlık, düşüş, (güneş/ay) tutmak, gölgede bırakmak, geçmek

eclipse of the moon
ay tutulması

eclipse of the sun
güneş tutulması

ecliptic
tutulum, ekliptik

ecocide
çevreyi yok etme

ecological
ekolojik, çevrebilimsel

ecological balance
ekolojik denge

ecologist
çevrebilimci, ekolojist

ecology
çevrebilim, ekoloji

econometrician
ekonometrist

econometrics
ekonometri

economic
ekonomik, iktisadi

economic activity
ekonomik faaliyet

economic aid
ekonomik yardım, iktisadi yardım

economic analysis
ekonomik analiz

economic austerity
ekonomik kemer sıkma politikası

economic balance
ekonomik denge

economic blockade
ekonomik abluka

economic budget
ekonomik bütçe

economic condition
ekonomik durum

economic cooperation
ekonomik işbirliği

economic crisis
ekonomik kriz

economic cycle
ekonomik dönem

economic development
ekonomik gelişme

economic efficiency
ekonomik etkinlik

economic embargo
ekonomik ambargo

economic equilibrium
ekonomik denge

economic field
ekonomik saha

economic foundation
ekonomik kuruluş

economic freedom
ekonomik özgürlük

economic geography
ekonomik coğrafya

economic goods
ekonomik mallar

economic growth
ekonomik büyüme, ekonomik kalkınma

economic harmony
ekonomik uyum

economic history
ekonomi tarihi

economic independence
ekonomik bağımsızlık

economic indicators
ekonomik göstergeler

economic inequality
ekonomik eşitsizlik

economic instability
ekonomik istikrarsızlık

economic integration
ekonomik bütünleşme

economic interest
ekonomik çıkar

economic life
ekonomik ömür

economic man
ekonomik adam

economic miracle
ekonomik mucize

economic mobilization
ekonomik seferberlik

economic order
ekonomik düzen

economic planning
ekonomik planlama

economic policy
ekonomik politika

economic recession
ekonomik gerileme

economic recovery
ekonomik canlanma, ekonomik iyileşme

economic rights
ekonomik haklar

economic sanctions
ekonomik yaptırımlar

economic self-sufficiency
ekonomik yeterlik

economic stagnation
ekonomik durgunluk

economic status
ekonomik statü

economic system
ekonomik jüye

economic theory
ekonomik teori

economic transaction
ekonomik işlem

economic union
ekonomik birlik

economic unity
ekonomik birlik

economic warfare
savaş ekonomisi

economical
az masraflı, keseye uygun, hesaplı, ekonomik

economically
iktisaden, ekonomik olarak, idareli

economics
ekonomi, iktisat bilimi

economics of taxation
vergileme ekonomisi

economist
ekonomist, iktisatçı

economize
idareli harcamak, kullanmak, tasarruf etmek, masrafları kısmak

economizer
ekonomizör

economy
ekonomi, iktisat, tutum, ekonomi, tasarruf, ekonomik jüye, ucuz, ekonomik

economy class
ekonomik mevki

economy oriented towards free trade
dışa açık ekonomi

ecospecies
ekotür

ecosystem
ekosistem, çevre-jüye

ecotype
ekotip

ecru
ham ipek veya keten rengi

ecru silk
ham ipek, sert ipek, ekrü ipeği

ecstasy
özünden geçme,aşırı mutluluk,coşku

ecstatic
özünden geçirici,coşturucu,mutlu edici

ectasize
coşturmak,özünden geçirmek

ecto-
(önek) dış

ectoblast
ektoblast

ectoderm
ektoderm, dışderi

ectogenesis
ektogenez

ectoparasite
dışasalak

ectopic
ektopik

ectoplasm
dışkansıvı, dışplazma, ektoplazma

ectosome
ektozom

ectotrophic
ektotrof

Ecuador
Ekvador Cumhuriyeti

ecumenical
bütün dünyada Hıristiyan birliğini amaçlayan

eczema
egzama, mayasıl

edacious
obur, açgözlü

edaphic
edafik, topraksal

edaphology
toprakbilim

eddy
burgaç, anafor, girdap

edelweiss
edelvays

edema
ödem

Eden
(İncil'de) Adem ile Havva'nın yaşadığı cennet bahçesi

edentate
dişsiz

edge
kenar, kenar çizgisi, uç, ağız, keskin kenar, kenarlarını belirginleştirmek, kenar yapmak, kenardan yavaş yavaş ilerlemek, ilerletmek

edge in
sokulmak

edge out
kıl payı ile yenmek

edge sb out
kenara itmek

edger
derz malası, kenar malası

edgeways
kenara doğru, yana doğru, yanlamasına, yan yan

edging
sınırlayıcı,sınır,kenar belirtici şey,kenar,kırak,şerit

edging shears
bahçıvan makası

edgy
sinirli, stresli

edibility
yenebilirlik, yenebilme özelliği

edible
yenilebilir, yenmesinde sakınca olmayan, yenir

edict
(eski) irade, ferman, buyruk, emir

edification
ahlakını düzeltme, yetiştirme, öğretme

edifice
büyük, gösterişli yapı, bina

edify
(kişilik ya da akıl) geliştirmek

edifying
iyi örnek olan, ilham verici

edit
(kitap/film/vb.) yayına hazırlamak

editing
kurma, düzenleme

edition
baskı, yayın

editor
yayıncı, editör

editorial
(gazetede) başyazı, yayıncıya ait

editorship
editörlük, basıcılık, basımcılık

educate
eğitmek, öğretmek, okutmak

educated
tahsilli, okumuş, aydın, öğrenim görmüş

education
öğrenim, tahsil, öğretim, eğitim

education policy
eğitim politikası

educational
eğitimsel, öğretimsel, eğitsel

educational administration
eğitim yönetimi

educational background
öğrenim geçmişi

educational committee
öğretim kurulu

educationally
terbiye bakımından, eğitim yönünden

educationist
öğretim/ eğitim uzmanı, öğretmen, eğitmen

educative
eğitimsel, eğitici

educe
çıkarmak, ayırmak, sonuç çıkarmak

eduction
çıkarma

eel
yılanbalığı

eerie
ürkütücü, ürkünç

eery
ürkütücü, meşum

efface
silmek, silerek yüzeyini bozmak

efface oneself
özünü göstermemek

effaceable
silinebilir, giderilebilir

effacement
silme, yok etme

effect
sonuç, etki, anlam, efekt, başarmak, sonuçlandırmak, gerçekleştirmek

effect clearance
gümrük işlemleri yapmak

effect of growth
büyüme etkisi

effect payment
ödeme yapmak

effective
sonuç verici, sonuçlandırıcı, etkileyici, etkili, gerçek, fiili

effective currency
efektif para

effective demand
efektif talep

effective exchange rate
efektif döviz kuru

effective price
gerçek fiyat

effective range
etkili top menzili

effective rate
geçerli kur, efektif kur

effectively
etkinlikle, etkili olarak, fiilen

effectiveness
etki, tesir, geçerlilik, itibar

effects
kişisel varlık, mal, eşya

effectual
etkili, istenen sonucu veren

effectually
etkili bir şekilde, yeterli olarak

effectuate
icra etmek, başarmak

effeminacy
kadınımsı davranış, çıtkırıldımlık

effeminate
kadınsı, efemine

efferent
dışarı götüren

effervesce
köpürmek, kabarmak, köpüklenmek

effervescence
köpürme, efervesans, coşma, neşelenme

effervescent
köpüren, kabaran

effete
yorgun, bitkin, eskimiş, kısır, verimsiz

efficacious
istenen sonucu veren, amaca hizmet eden, etkili, yararlı

efficacy
etki, tesir, yarar, fayda

efficiency
etkinlik, ehliyet, verim, etki, tesir

efficiency wages
teşvik ikramiyesi

efficient
iyi çalışan, hızlı ve verimli, becerikli

effloresce
çiçek açmak, gelişmek

efflorescence
çiçek açma, olgunlaşma, tozlanma

efflorescent
çiçeklenen, çiçek açan

effluence
dışarı akma, akıntı

effluent
fabrika artığı sıvı

efflux
dışarı akma, dışarı sızma, akıntı

effort
güç, gayret, çaba, emek, çabalama, çaba harcama

effort distance
(kaldıraçta) kuvvet kolu

effortless
gayretsiz, çaba göstermeyen

effrontery
küstahlık, yüzsüzlük, arsızlık

effulgence
parlaklık, görkem, ihtişam, şaşaa

effulgent
ışık saçan, parlak, şaşaalı

effuse
yayılmış, dışarı akıtmak, taşırmak, akmak, taşmak, dökmek

effusion
dışarı akma, taşma, sızım, efüzyon, dökme, akıtma

effusion of blood
kanın damarlardan başka dokulara akması

effusive
taşkın, azgın

eft
semender, sukeleri

eftsoon
çok geçmeden, hemen sonra

egalitarian
eşitlikçi

egg
yumurta

egg cell
yumurta hücresi

egg incubator
kuluçka makinesi

egg laying mammals
yumurtlayan memeliler

egg membrane
yumurta zarı

egg on
dolduruşa getirmek, cesaretlendirmek

egg sb on
kışkırtmak, ısrar etmek

egg white
yumurta akı

egg yolk
yumurta beyazı

egg-shaped
söbe, oval, yumurta biçimli

eggbeater
yumurta çırpacağı

eggcup
yumurta kabı, yumurtalık

egghead
çok bilgili kişi, aydın

eggplant
patlıcan

eggshaped
yumurta biçiminde

eggshell
yumurta kabuğu

eggstone
oolit, yumurtamsı

eglantine
kokulu bir yabani gül, nesrin

ego
ben, benlik, ego

egocentric
bencil, beniçinci

egoism
bencillik, egoizm

egoist
bencil, egoist

egoistic
bencil, egoist

egotism
hep özünden söz etme,özünü yüceltme,benlikçilik,egotizm

egotist
benlikçi

egregious
çok kötü

egregiously
kötülükle

egress
dışarı çıkma, gidiş, çıkış, çıkış izni

egression
dışarı çıkma, gidiş

egret
akbalıkçıl, sorguç

Egypt
Mısır

Egyptian
Mısırlı, eski Mısır dili

Egyptian cotton
Mısır pamuğu

Egyptology
eski Mısır uygarlığını inceleyen bilim dalı

eh!
Ey!

eiderdown
kuştüyü yorgan

eidolon
hayal, hayalet

eigen-
(önek) kendi, öz

eigenstate
özhal

eigenvalue
özdeğer, gizdeğer

eigenvector
özvektör, gizyöney

eight
sekiz

eight cylinder engine
sekiz silindirli motor

eight-hours working day
sekiz sögenlik çalışma günü

eighteen
onsekiz

eighteenth
onsekizinci

eightfold
sekiz misli

eighth
sekizde bir, sekizinci

eightieth
sekseninci

eighty
seksen

einkorn
küçük kızıl buğday

einsteinium
aynştanyum

Eire
irlanda

either
ikisinden biri, iki, her iki, her iki, (olumsuz cümlelerde) de, da, de (değil), (or ile) ya ...ya da

either or
ya ya da

either this or that
ya bu ya o

ejaculate
aniden söyleyivermek, sperm boşaltmak, boşalmak

ejaculation
feryat, cinsel boşalma

ejaculatory
birdenbire

eject
dışarı atmak, fırlatmak, kovmak, kapı dışarı etmek

ejection
atma, püskürme, çıkarma

ejector
püskürtücü, ejektör, fıskıye

eke
(out ile) idareli kullanmak

eke out
eklemek, katmak, idareli kullanmak, artırmak

eke out a living
güçlükle geçinmek

elaborate
ayrıntılı, detaylı, incelikli, özenle hazırlanmış, ayrıntıyla donatmak, karmaşıklaştırmak, ayrıntılandırmak

elaborateness
özen gösterme, ayrıntı, tafsilat

elaboration
ihtimam, inceden inceye işleme

elan
canlılık, şevk, hamle

eland
iri bir geyik, boğa antilopu

elapse
(zaman) geçmek, akıp gitmek

elapsed time
geçen zaman

elastic
esnek, elastik, değişebilir, esnek, silgi

elastic band
yuvarlak lastik, lastik bant

elastic deformation
esnek deformasyon

elastic limit
esneklik sınırı, esneme sınırı

elastic medium
esnek ortam

elastic spring
esnek yay

elastic stocking
lastikli çorap

elasticity
esneklik

elastin
elastin

elastomer
elastomer

elate
mutlu etmek, neşelendirmek, gururlandırmak

elated
mutlu, sevinçli, bahtiyar, memnun

elation
mutluluk, sevinç, gurur

elative
çıkış yağdayı, çıkış yağdayı

elbow
dirsek, dirseklemek, dirsek atmak, dirsekle dürtmek

elbow grease
alın teri

elbowroom
rahatça hareket edilebilecek yer, geniş yer

elder
(yaşça) büyük, iki kişiden büyük olanı, kıdemli kişi

elder brother
ağabey,büyük kardeş

elder sister
abla,büyükbacı

elderberry
mürver ağacının meyvesi

elderly
yaşlı

eldest
yaşça en büyük

eldritch
büyülü, tekin olmayan, korku uyandıran

elecampane
andızotu

elect
oylayarak seçmek, (önemli bir) karar vermek, seçilmiş

elect by a relative majority
nispi çoğunlukla seçmek

elect by a simple majority
salt çoğunlukla seçmek

elect by an absolute majority
mutlak çoğunlukla seçmek

elect by majority
çoğunlukla seçmek

election
saylav,seçim,seçki

election campaign
saylav kampanyası

election day
saylav günü

election district
saylav bölgesi

election pledge
saylav konuşması, saylav propagandası

election returns
saylav sonuçları

elective
seçilen

elector
seçici,seçmen,seçkici

electoral
saylavla ilgili, saylavcılarla ilgili

electoral franchise
rey hakkı

electoral period
saylav dönemi

electorate
seçmenler, oy kullanma hakkına sahip kişiler

electret
elektret

electric
çıngıyla ilgili, çıngılık, çıngılı, çok heyecanlı

electric arc
çıngı arkı

electric balance
çıngı dengesi

electric bell
çıngı zili

electric blanket
çıngılı battaniye

electric blue
çelik mavisi

electric bulb
çıngı ampulü

electric cable
çıngı kablosu

electric cell
çıngı pili

electric chair
çıngılı sandalye

electric charge
çıngı yükü

electric circuit
çıngı devresi

electric cleaner
çıngı süpürgesi

electric conductor
çıngı iletkeni

electric conduit
çıngı borusu

electric contact
çıngı kontağı

electric current
çıngı akımı

electric drill
çıngılı matkap

electric eel
çıngı saçan yılanbalığı

electric energy
çıngı enerjisi

electric field
çıngı alanı

electric furnace
çıngı fırını

electric generator
çıngı jeneratörü

electric heater
çıngılı ısıtıcı

electric heating
çıngıyla ısıtma

electric industry
çıngı sanayii

electric lamp
çıngı lambası

electric light
çıngı ışığı

electric moment
çıngı momenti

electric motor
çıngı motoru

electric network
çıngı şebekesi

electric outlet
çıngı fişi, çıngı çıkışı

electric potential
çıngı potansiyeli

electric power
çıngı gücü

electric railroad
çıngılı demiryolu

electric resistance
çıngı direnci

electric shaver
çıngılı tıraş makinesi

electric shock
çıngı çarpması

electric spark
çıngı kıvılcımı

electric stove
çıngı ocağı

electric tramway
çıngılı tramvay

electric wave
çıngı dalgası

electric wire
çıngı teli

electrical
çıngıyla ilgili, çıngılık, çıngı ...

electrical and electronics engineering
çıngı-çıncalık mühendisliği

electrical engineer
çıngı mühendisi

electrical engineering
çıngı mühendisliği

electrical impulses
çıngılık impulslar, çıngılık vurular

electrical pile
termoçıngılık pil

electrically
çıngı gücüyle

electrically charged
çıngıyla yüklü

electrically driven
çıngıyla hareket eden

electrician
elektrikçi, çıngıcı

electricity
çıngı, elektrik

electricity generator
çıngı üreteci

electricity network
çıngı şebekesi

electrification
elektrifikasyon, çıngılama, çıngılanma

electrify
çıngılandırmak, heyecanlandırmak

electro
çıngıyla yapılmış klişe

electro-
çıngı, elektro, (önek) çıngıya değişli, çıngıya ait, çıngıyla işleyen

electro-plated
çıngılı kaplanmış

electroacoustic
elektroakustik

electroanalysis
elektroanaliz

electroballistics
elektrobalistik

electrobiology
elektrobiyoloji

electrobrighten
çıngılı parlaklaştırmak

electrobrightener
çıngılı parlaklaştırıcı

electrocapillarity
elektrokılcallık

electrocardiogram
elektrokardiyogram

electrocardiograph
elektrokardiyograf

electrochemical
elektrokimyasal

electrochemical equivalent
elektrokimyasal eşdeğer

electrochemist
elektrokimyacı

electrochemistry
elektrokimya

electrochromatography
elektrokromatografi

electrochronograph
elektrokronograf

electrochronometer
elektrokronometre

electrocleaner
çıngılı temizleyici

electrocoagulation
elektrokoagülasyon

electrocolouring
çıngılı renklendirme

electroculture
elektrokültür

electrocute
çıngı akımı vererek öldürmek

electrocution
çıngı akımı vererek öldürme

electrode
elektrot

electrodeposition
çıngıyla kaplama, elektrokaplama

electrodialysis
elektrodiyaliz

electrodynamic
elektrodinamik

electrodynamics
elektrodinamik

electrodynamometer
elektrodinamometre

electroencephalogram
elektroansefalogram

electroencephalograph
elektroansefalograf

electroextraction
elektrolitik çıkarma

electrofluor
elektroflor

electroforming
elektrolizle biçimlendirme

electrogalvanize
çıngılı galvanizlemek

electrogen
elektrojen

electrograph
elektrograf

electrographite
elektrografit

electrokinetic
elektrokinetik

electrokinetics
elektrokinetik

electroluminescence
elektroluminesans, çıngılık ışıldama

electrolyse
çıngıyla ayrıştırmak

electrolysis
elektroliz, çıngıyla ayrışım

electrolyte
elektrolit

electrolytic
elektrolitik

electrolytic copper
elektrolitik bakır

electrolytic dissociation
elektrolitik çözünme

electrolytic oxidation
elektrolitik oksidasyon

electrolytic refining
elektrolitik arıtma

electrolytic zinc
elektrolitik çinko

electromagnet
elektromıknatıs, çıngılı mıknatıs

electromagnetic
elektromanyetik

electromagnetic field
elektromanyetik alan

electromagnetic radiation
elektromanyetik radyasyon

electromagnetic unit
elektromanyetik birim

electromagnetic wave
elektromanyetik dalga

electromagnetics
elektromanyetik

electromagnetism
elektromanyetizma

electromechanical
elektromekanik

electromechanics
elektromekanik

electrometallurgy
elektrometalurji

electrometer
elektrometre, çıngıölçer

electrometric
elektrometrik

electrometric titration
elektrometrik titrasyon

electromotive
elektromotor

electromotive force
elektromotor kuvvet, voltaj

electromotor
elektromotor

electron
çınca,elektron

electron affinity
çınca afinitesi

electron camera
çınca kamerası,kamera

electron charge
çınca yükü

electron emission
çınca yayımı,çınca emisyonu

electron gun
çınca tabancası,çınca püskürteci

electron lens
çınca merceği

electron mass
çınca kütlesi

electron microscope
çınca mikroskobu

electron multiplier
çınca multiplikatörü,çınca çoğaltıcı

electron optics
çınca optiği,çınca ışıkbilgisi

electron radius
çınca yarıçapı

electron tube
çınca tüpü

electronegative
elektronegatif

electronegativity
elektronegativite

electronic
çıncalık

electronic calculator
çıncalık hesap makinesi

electronic camera
çıncalık kamera

electronic circuit
çıncalık devre

electronic clock
çıncalık sögen

electronic control
çıncalık kontrol

electronic counter
çıncalık sayaç

electronic engineer
çıncalık mühendisi

electronic engineering
çıncalık mühendisliği

electronic music
çıncalık müzik

electronic pen
çıncalık kalem

electronic power
çıncalık güç

electronics
çıncalık, elektronik, çıncalık bilimi

electronics store
çıncalık eşya mağazası

electrooptics
elektro-optik

electroosmosis
elektroosmoz, çıngıyla geçişme

electrophilic
elektrofil, elektroncul

electrophonic
elektrofonik

electrophoresis
elektroforez

electrophoretic
elektroforetik

electrophorus
elektrofor

electroplate
elektrolizle kaplanmış eşya, elektrolizle kaplamak

electroplating
elektro kaplama, çıngılı kaplama

electropneumatic
elektropnömatik

electropolar
elektropolar

electropolishing
çıngılık parlatma

electropositive
elektropozitif, artıçeker, alkalik

electrorefining
elektrolitik arıtım

electroscope
elektroskop, yükgözler

electroscopic
elektroskopik

electroshock
elektroşok

electrostatic
elektrostatik, durukyük

electrostatic energy
elektrostatik enerji

electrostatic printer
elektrostatik yazıcı

electrostatic screen
elektrostatik ekran

electrostatics
elektrostatik, durukyük bilgisi

electrosurgery
cerrahlıkta çıngı kullanma

electrotechnics
elektroteknik

electrotherapy
elektroterapi

electrothermal
elektrotermik

electrothermic
elektrotermik

electrotinning
çıngılı kalaylama

electrotype
çıngıyla yapılmış klişe, çıngıyla klişe yapmak

electrovalence
elektron değerliği, elektrovalans

electrovalve
elektrovalf

eleemosynary
sadaka, hayır işleri

elegance
incelik, güzellik, zerafet, şıklık

elegant
zarif, ince, güzel, şık, düzenli

elegantly
zarafetle, nezaketle

elegize
ağıt yazmak, mersiye yazmak

elegy
ağıt

element
öge, unsur, eleman, element, bütünün gerekli parçası, küçük bir miktar, bir parça

elemental
doğanın gücüyle ilgili

elementary
basit, kolay, (eğitim/öğretim) ilk, temel

elementary analysis
elamenter analiz, öğesel çözümleme

elementary education
ilköğretim

elementary particle
temel parçacık, öz parçacık

elementary school
ilkokul

elements
başlangıç, ilk adımlar

elephant
fil

elephant seal
denizfili

elephantine
fillere ait, çok iri, hantal, kaba, fil gibi

eleutherian
özgürlük bahşeden

elevate
(aklı ya da ruhu) geliştirmek, yüceltmek, yükseltmek

elevation
yükselme, terfi, deniz seviyesine oranla yükseklik

elevator
asansör,götürge

elevator shaft
asansör boşluğu, asansör bacası

eleven
onbir

elevenses
hafif sabah yemeği ve içkisi

eleventh
onbirinci

elevon
elevon

elf
cin, peri

elfin
peri veya cinlere ait, ele avuca sığmaz

elfish
cin gibi, yaramaz

elicit
çıkartmak, ortaya çıkarmak

elide
kaldırmak, çıkarmak

eligibility
nitelik, özellik, üstünlük, uygunluk

eligible
hak sahibi, haklı, uygun, seçilebilir

Elijah
ilyas peygamber

eliminant
eliminant, eleç

eliminate
elemek, atmak, - den kurtarmak, çıkarmak

elimination
eleme, çıkarma, atma

elision
sonünlü düşmesi, çıkarma

elite
seçkin sınıf, seçkinler, elit

elitism
seçkincilik, elitizm

elixir
yaşam iksiri, iksir

elixir of life
abıhayat, bengisu

elk
büyük boynuzlu iri bir geyik türü, elk

ell
(boru) dirsek, arşın

ellipse
elips

ellipsoid
elipsoit

elliptical
beyzi, oval, eliptik

ellipticity
elips şeklinde oluş

elm
karaağaç

elocution
güzel konuşma, güzel söz söyleme sanatı, hitabet

elocutionist
hatip

elongate
(bir nesneyi) uzatmak, daha uzun duruma getirmek

elongated
uzatılmış

elongation
uzatma, uzama, uzanım, devam

elope
sevgilisi ile kaçmak

eloquence
belagat, uzsözlülük, uzdil

eloquent
belagatli, uzsözlü, uzdilli

eloquent speech
süslü konuşma

else
başka, daha, yoksa, aksi takdirde

elsewhere
başka yerde, başka yere

elucidate
açıklamak, aydınlatmak, anlatmak, açığa kavuşturmak

elucidation
aydınlığa kavuşturma, açıklama, izah

elucidatory
açıklayıcı, aydınlatıcı

elude
-den sıyrılmak, kurtulmak, yakasını kurtarmak, tehlikeyi atlatmak, kaçmak

elusion
kaçıp kurtulma, sıyrılma, bertaraf etme

elusive
yakalanması/bulunması zor, anımsanması zor, bir türlü akla gelmeyen

elusory
aldatıcı, yanıltıcı, anlaşılması zor

elutriate
tasfiye etmek, yıkayıp ayırmak, yıkamak

eluvium
elüvyon

elver
yılanbalığı yavrusu

elvish
cin gibi

Elysian
cennete ait

Elysian Fields
cennet bahçeleri

Elysium
cennet

emaciate
çok zayıflatmak

emaciated
sıska,bir deri bir sümük

emaciation
çok zayıflatma, zayıflama

emanate
(from ile) çıkmak, meydana gelmek, oluşmak, doğmak

emanation
çıkma, yayılma, dışarı akma, çıkan gaz

emancipate
özgürlüğüne kavuşturmak, bağlarından kurtarmak, serbest bırakmak

emancipation
azat etme, özgür kılma, serbest bırakma

emasculate
hadım edilmiş, iğdiş edilmiş, kuvvetten kesilmiş, enemek, hadım etmek, kuvvetten düşürmek

embalm
(ölüyü) mumyalamak

embalmer
mumyalayan kimse

embalmment
mumyalama

embank
etrafına/yanına toprak set yapmak

embankment
toprak set, set, bent

embargo
ambargo,kadağan,müsadere,ambargo koymak,kadağan etmek,müsadere etmek

embargo on imports
ithal malları kısıtlama

embark
gemiye binmek, gemiye bindirmek, yüklemek

embark on a business
bir işe girişmek

embark on a career
bir mesleğe başlamak

embarkation
binme, bindirme, yükleme

embarrass
sıkmak, rahatsız etmek, bozmak, şaşırtmak, utandırmak, mahcup etmek

embarrassed
utanmış, mahcup

embarrassing
utandırıcı, mahçup edici, can sıkıcı, huzursuz edici

embarrassment
utanma, mahcubiyet, para sıkıntısı

embassy
elçilik

embassy building
sefarethane

embassy counsellor
elçilik müşaviri

embattle
meydan savaşına hazırlamak, mazgal yapmak

embattled
savaş halinde, sıkışmış

embed
iyice yerleştirmek, oturtmak, sokmak, gömmek

embedded
yataklanmış, gömülmüş, yerleşmiş

embedding
yerleştirme

embellish
süsleyerek güzelleştirmek, kendi düşüncelerini katarak süslemek

embellishment
süsleme, güzelleştirme, renklendirme, süs

ember
kor, köz

embezzle
(pul) zimmetine geçirmek, çalmak

embezzlement
zimmetine geçirme, güveni kötüye kullanma

embezzler
zimmetine para geçiren kişi

embitter
üzmek, canından bezdirmek

embittered
hayata küsmüş, hırçın

embitterment
gücendirme

emblazon
kutlamak

emblazonment
süsleme, övme

emblem
simge, amblem

emblematic
temsil eden, temsil edici, sembolik

emblematical
sembolik, temsil eden, simgesel

emblements
ürün, mahsul

embodiment
cisim haline gelme, şekil alma, düzenleme

embody
cisimleştirmek, somutlaştırmak, katmak, eklemek, dahil etmek

embolden
cesaret vermek, yüreklendirmek, teşvik etmek

embolism
amboli, damar tıkanıklığı, ay veya gün ilavesi

embonpoint
dolgunluk, şişmanlık

embosom
bağrına basmak, kucaklamak

emboss
üzerine kabartma yapmak

embossed
kabartmalı

embossed note paper
gofreli kâğıt

embossed stamp
kabartma damga, kabartma pul

embossing
gofraj, kabartma

embossment
kabartma, kakma

embouchure
nehir ağzı, nefesli çalgıların ağızlığı

embower
muhafaza etmek, gizlemek, gölgelemek

embrace
kucaklama, bağrına basma, sarılma, kucaklamak, sarılmak, içermek, içine almak, kapsamak, benimsemek, kabul etmek, inanmak

embranchment
dallanma, dal, kol, çatallanma

embrangle
şaşırtmak, dolaştırmak

embroider
nakış işlemek

embroidery
nakış, nakış işleme

embroidery cotton
işleme pamuğu

embroidery frame
nakış kasnağı

embroidery yarn
nakış ipliği

embroil
karışmak, araya girmek

embryo
embriyon, oğulcuk, dölet

embryology
embriyoloji

embryonic
embriyonla ilgili, ilkel, gelişmemiş

embus
arabaya koymak, arabaya binmek

emcee
teşrifatçı, protokol yetkilisi, protokol müdürü

emend
düzeltmek, tashih yapmak

emendation
düzeltme, doğrultma

emerald
zümrüt, zümrüt yeşili

emerald green
zümrüt yeşili

emerge
ortaya çıkmak

emergence
ortaya çıkma, belirme

emergency
acil vaka, olağanüstü durum

emergency brake
imdat eğleci, emniyet eğleci

emergency bridge
imdat köprüsü, tehlike köprüsü

emergency budget
olağanüstü bütçe

emergency cable
yedek kablo

emergency call
imdat çağrısı

emergency credit
acil kredi

emergency declaration
geçici beyanname

emergency decree
geçici yasa

emergency door
tehlike çıkış kapısı

emergency exit
tehlike çıkışı

emergency landing
zorunlu iniş, mecburi iniş

emergency laws
olağanüstü hal kanunları

emergency maintenance
acil bakım

emergency man
yardımcı amele

emergency meeting
olağanüstü toplantı

emergency powers
acil durum yetkileri

emergency reserve
ihtiyat

emergency service
acil servis

emergency valve
emniyet supabı

emergency ward
acil servis

emergent
gelişmekte olan, gelişen

emersion
gölgeden çıkma

emery
zımpara

emery board
zımparalı tırnak törpüsü

emery cloth
zımpara bezi

emery grinder
zımpara taşı

emery paper
zımpara kâğıdı

emery powder
zımpara tozu

emery stone
zımpara taşı

emery wheel
zımpara çarkı

emetic
kusturucu ilaç

emigrant
göçmen

emigrant worker
göçmen işçi

emigrate
(başka bir ülkeye) göç etmek

emigration
göç, dışgöç

emigration agent
göçmenlik acentesi

emigration office
göçmen bürosu

emigre
göçmen

eminence
yükseklik, şöhret, saygınlık, ün

eminent
yüksek, seçkin, ünlü, saygın

eminently
çok, son derece, müthiş

emir
emir

emirate
emirlik

emissary
özel bir görevle gönderilmiş memur, gizli ajan, casus

emissary veins
beyin yarımküresi veni

emission
emisyon, ihraç, yayım, dışarı verme, çıkarma

emissive
yayıcı, salıcı

emissivity
yayıcılık, salıcılık

emit
göndermek, yollamak, vermek, yaymak, salmak

emitter
emitör, verici, yayıcı, salgıç

emolient
yumuşatan, yumuşatıcı, yumuşatıcı madde

emolument
gelir, kazanç, vergin

emote
heyecanlandırmak, heyecana kapılmak

emotion
güçlü duygu, coşku, heyecan, duygu

emotional
duygusal, duygulu

emotionalism
duygululuk

emotionality
duygusallık, durgunluk

emotionalize
heyecanlandırmak, duygulandırmak

emotionless
heyecansız, duygusuz

emotive
duygulandırıcı

empathize
karşısındakinin duygularını paylaşmak

empathy
özünü bir diğer insanla özdeşleştirme, başka bir insanın/şeyin özelliklerini kendinde bulma

empennage
kuyruk takımı

emperor
imparator

emperor butterfly
iri ve mor bir çeşit kelebek

emphasis
vurgu, bir şeye verilen önem, üzerinde durma

emphasize
üzerinde durmak, belirtmek, vurgulamak

emphasizing
pekiştiren, pekiştirme, pekiştiren, pekiştirme

emphatic
vurgulu, önemli

emphatic articulation
vurgulu söyleme

emphatical
vurgulu

emphysema
anfizem

empire
imparatorluk

empirical
görgül, deneysel, ampirik

empirical formula
ampirik formül

empirically
deneysel olarak

empiricism
görgücülük, deneycilik, ampirizm

emplace
konuşlandırmak

emplacement
yerleşme, yerleştirme, konuşlandırma, platform

employ
iş vermek, çalıştırmak, kullanmak, görevlendirmek, memur etmek, iş verme

employable
görevlendirilebilir, iş verilebilir

employee
işçi, hizmetli, çalışan

employee compensation
memur tazminatı

employee participation
yönetime katılma

employee pension
işçi geliri, emekli maaşı

employee pension fund
personel emekli fonu

employee relations
işçi ilişkileri

employee shares
işçi hisse senetleri

employee training
müstahdem eğitimi

employee's advances
personel avansları

employee's bonus
işçi ikramiyesi

employees amenities
işveren yardımı

employer
işveren

employer's association
işverenler birliği

employer's liability
işverenin yükümlülüğü

employers organization
işveren sendikası

employment
çalışma, iş alma, çalıştırma, iş verme, uğraş, iş

employment agency
iş ve işçi bulma kurumu

employment application
iş başvurusu

employment bureau
iş bulma bürosu

employment department
çalışma bakanlığı

employment exchange
iş ve işçi bulma kurumu

employment gap
istihdam açığı

employment market
iş piyasası

employment records
personel sicili

employment volume
istihdam hacmi

emporium
mağaza, dükkân, ticaret merkezi

empower
yetki vermek, izin vermek, güçlendirmek

empress
imparatoriçe

empressement
samimiyet, yakınlık gösterme

emptily
aptalca, mantıksızca, boş boş

emptiness
boşluk

emptor
alıcı, müşteri

empty
boş, boş, saçma, abuk sabuk, aç, boşaltmak, içini boşaltmak, dökmek, boşalmak

empty handed
eli boş

empty medium
boş ortam

empty position
boş alan

empty words
boş laf

empty-headed
boş kafalı, kuş beyinli, akılsız

empyrean
semavi

emu
Avustralya'ya özgü bir cins devekuşu

emulate
bir diğer kişiden daha iyisini yapmaya çalışmak

emulation
benzemeye çalışma, öykünüm, rekabet

emulator
emülatör, benzetici

emulous
rakip, gıpta eden

emulsification
emülsiyonlaştırma

emulsifier
emülsiyonlaştırıcı

emulsify
emülsiyonlaştırmak

emulsifying agent
emülgatör, emülsiyonlama maddesi

emulsion
merhem, sübye, emülsiyon

en route
yolda, yolunda, gitmekte

enable
olanaklı kılmak, imkân tanımak

enact
(yasa) çıkarmak

enactment
kanun çıkarma, kanun, yasa, kabul, kararname

enamel
minelemek, mine ile süslemek, parlatmak, mine, emaye, diş minesi, parlatıcı boya

enamel colour
emay rengi

enamel paint
emaye boya, vernikli boya

enameling
emayeleme

enamelled
emaye, emayeli

enamelling
mine işi

enamelware
emay işi

enamor
âşık etmek

enamoured
(of/with ile) düşkün, hayran

enantiomorph
enantiyomorf

enarthrosis
oynak eklemlerin bir cinsi, mafsal

enate
anne tarafından akraba

encage
kafese kapamak, kafese koymak

encamp
(ordu) düşerge kurmak

encampment
düşerge yeri, düşerge

encase
kılıfa sokmak,kılıflamak,kaplamak,kaplaştırmak,kutuya koymak,kutulamak,örtmek,yüz çekmek

encash
bozdurmak, nakde çevirmek

encashable
tahsil edilebilir

encashment
paraya çevirme, bozdurma, tahsil etme

enceinte
gebe, hamile

encephalic
beyne ait, beyinsel

encephalitis
beyin iltihabı, ansefalit

encephalon
beyin, kafa içi

enchain
zincir ile bağlamak

enchant
büyülemek, büyü yapmak, zevk vermek

enchanter
büyücü

enchanting
büyüleyici

enchantment
büyü, sihir, büyüleme

enchantress
büyücü kadın, büyüleyen kadın, dilber

encipher
şifre etmek

encircle
kuşatmak, çevrelemek, daire içine almak

encirclement
kuşatma

enclave
yerleşim bölgesi, yerleşme bölgesi

enclose
çevresini sarmak, kuşatmak, içine koymak, iliştirmek

enclosed
ilişikte gönderilen

enclosure
çevirme, kuşatma, çit, duvar, ilişikte gönderilen şey

encode
kodlamak, şifrelemek, kapamak

encoder
kodlayıcı

encomiast
kaside yazarı

encomium
kaside, methiye, övgü

encompass
kuşatmak, çevrelemek

encore
bir kere daha!, tekrar!

encounter
karşılaşmak, rastlaşmak, karşı karşıya kalmak, (kimlese) tesadüfen karşılaşmak, karşılaşma, rastgelme

encourage
yüreklendirmek, cesaretlendirmek

encouragement
cesaretlendirme, özendirme, teşvik, cesaret verme

encouragement certificate
teşvik belgesi

encouragement certificates
teşvik belgeleri

encouraging
cesaret verici, yüreklendirici, ümit verici

encroach
ileri gitmek, haddini aşmak, (kiminse hakkına) tecavüz etmek

encroachment
tecavüz, el uzatma

encrust
üstüne kabuk çekmek, kabuk bağlamak

encrusted
(mücevher/vb.) kaplı, kaplanmış

encumber
ayakbağı olmak, ayağına dolaşmak, güçlük çıkartmak, engel olmak

encumbrance
yükümlülük, taahhüt, borç, ipotek, yük, engel

encyclical
genelge

encyclopaedia
ansiklopedi

encyclopedia
ansiklopedi, bilgilik

encyclopedic
ansiklopedik

encyst
kese içine almak

end
son, bitim, bitiş çekidi, son çekit, uç çekit, bitim, son, son kısım, amaç, erek, sona erdirmek, bitirmek, bitmek

end for end
uçları ters çevrilmiş

end in
ile sonuçlanmak

end man
komedyen

end of month
ay sonu

end of period
dönem sonu

end of the contract
sözleşmenin son bulması

end of year
yıl sonu

end on
baş başa

end point
son çekit

end product
son ürün

end up
bitirmek, sonuçta -e varmak, bitirmek

end user
son kullanıcı, son tüketici

end-to-end
sıra ile veya uç uca dizilmiş

endanger
tehlikeye sebep olmak,tehlikeye sokmak,tehlikeye atmak

endear
(to ile) sevdirmek, özünü sevdirmek

endearing
alımlı, çekici, cazip, sevecen, müşfik

endearment
sevgi ifadesi, sevgi belirtisi, sevgi

endeavor
bkz.endeavour

endeavour
çalışmak, çabalamak, denemek

endemic
(hastalık/vb.) belli bir yere özgü

endermic
cilde sürülen (ilaç)

ending
bitiş, son, sonuç

endive
hindiba, Frenk salatası

endless
sonsuz

endless story
yılan hikâyesi

endlessly
durmadan, bitmek tükenmek bilmeksizin

endlessness
sonsuzluk

endlong
uzunluğuna

endmost
en uzaktaki, en sondaki

endo-
(önek) içinde, iç

endocarditis
endokardit, kalp içzarı iltihabı

endocardium
endokard, kalbin içzarı

endocarp
endokarp, meyvenin içdokusu

endocentric
içten bağlantılı, eşgüdümsel

endocrane
kafatasının iç yüzeyi

endocrine
endokrin, içsalgı ile ilgili

endocrine gland
endokrin bezi, içsalgıbezi

endocrine glands
iç salgı bezleri

endocrine system
endokrin jüyesi, içsalgı jüyesi

endocrinology
endokronoloji, içsalgıbilim

endoderm
içderi, içyaprak

endodermis
içderi, içyaprak

endoergic
endotermik, ısıalan

endogamous
kabile içinde evlenen

endogamy
endogami, içevlilik

endogenous
içten büyüyen

endogeny
içten büyüme

endometrium
endometriyum, dölyatağı içkatı

endomorphism
endomorfizma, özyapı dönüşümü

endoparasite
asalak, parazit

endophily
endofili

endoplasm
endoplazma, iç plazma, içkansıvı

endoplasmic
endoplazmik, içkansıvısal

endoplasmic reticulum
endoplazmik retikül

endorsable
ciro edilebilen

endorse
desteklemek, onaylamak, ciro etmek, (ceza/isim/vb.) yazmak

endorse over
ciro etmek

endorsed
ciro edilmiş

endorsee
ciro eden kimse, lehdar

endorsement
ciro, onay, tasdik

endorsement in blank
açık ciro, beyaz ciro

endorsement in full
tam ciro, onay, destek

endorser
ciranta, ciro eden kimse

endoscope
endoskop

endoskeleton
içiskelet

endosmosis
endosmoz

endosperm
besidoku, endosperm

endospermic
besidokuyla ilgili

endospore
iç spor

endothelium
endotelyum

endothermic
ısıalan, endotermik

endothermic reaction
ısıalan tepkime, endotermik reaksiyon

endotoxin
endotoksin, içağı

endow
(okul/hastane/vb.'ne) bağışta bulunmak, para bağışlamak

endowed with
malik, haiz

endowment
bağış, gelir sağlama, ıslah vergisi

endpiece
uçtaki

endue
giydirmek

endurable
dayanılabilir, katlanılabilir

endurance
dayanma, katlanma, çekme, tahammül, sabır, dayanıklılık

endure
dayanmak, çekmek, katlanmak, tahammül etmek, uzun süre dayanmak, uzun süre etkisini ve gücünü korumak, sürmek

enduring
dayanıklı, sabırlı, tahammüllü, ebedi

endways
dikine, dik olarak, dik

enema
lavman, şırınga

enemy
düşman

energetic
çalışkan, enerjik, güçlü

energetic measures
faal tedbirler

energize
enerji vermek, güç vermek, harekete geçmek

energumen
cin çarpmış kimse

energy
enerji, güç, erke

energy conversion
enerji dönüşümü, erke dönüşümü

energy crisis
enerji krizi

energy distribution
enerji dağılımı, erke dağılımı

energy line
enerji hattı

energy loss
enerji kaybı

energy policy
enerji politikası

energy saving
enerji tasarrufu

energy unit
enerji birimi, erke birimi

enervate
kuvvetten düşürmek, zayıflatmak, gevşeklik vermek

enervated
kuvvetten düşmüş

enervation
kuvvetten düşürme, zayıflatma, zayıflık

enfant terrible
yaramaz çocuk

enfeeble
zayıf düşürmek

enfetter
zincire vurmak

enfold
katlamak, sarmak, paketlemek, kucaklamak

enforce
zorlamak, zorla yaptırmak, zorla elde etmek, zorla kabul ettirmek, uygulamak, yürütmek, infaz etmek

enforceable
uygulanabilir, yürürlüğe konabilir

enforced
zorunlu

enforcedly
mecburi, zorunlu olarak

enforcement
uygulama, zorlama, icra, infaz, tatbik

enforcement officer
kolluk görevlisi, sakçı

enforcement order
icra emri

enframe
çerçevelemek

enfranchise
oy hakkı vermek

enfranchisement
azat, serbest bırakma, oy verme hakkı

engage
verginle tutmak, çalıştırmak, işe almak, birbirine geçirmek, tutturmak, birbirine geçmek, saldırmak, hücum etmek

engage in
ile uğraşmak, ile meşgul olmak

engaged
(alısün hattı) meşgul,nişanlı,meşgul

engagement
nişan, nişanlanma, söz, randevu

engagement diary
randevu defteri

engagement ring
nişan yüzüğü

engagements
ödeme yükümlülükleri

engaging
çekici, alımlı

engender
neden olmak, yol açmak, meydana çıkarmak

engine
motor, lokomotif, makine

engine bonnet
motor kaputu

engine breakdown
motor arızası

engine driver
makinist

engine failure
motor arızası

engine fitter
montör

engine house
itfaiye merkezi

engine oil
motor yağı

engine power
motor gücü

engine room
makine dairesi

engine trouble
motor arızası

engine works
makine fabrikası

engineer
mühendis, (kötü bir şeye) planla neden olmak

engineering
mühendislik

engineering company
mühendislik firması

engineering department
mühendislik bölümü

engineering fee
mühendislik vergini

engineering staff
teknik kadro

engineering works
mühendislik işleri

engirdle
kemer gibi sarmak, kuşatmak

England
ingiltere

English
İngiliz, İngilizce, (the ile) İngilizler

English bond
ingiliz tuğla örgüsü

English daisy
ingiliz papatyası

English sparrow
serçe kuşu

Englishism
ingiliz ingilizcesi

Englishman
ingiliz erkeği

Englishwoman
ingiliz kadını

engorge
yiyip bitirmek, silip süpürmek, tıkanmak

engorgement
tıkınma

engraft
dikmek, aşılamak

engrained
yerleşmiş, kökleşmiş

engrave
oymak, hakketmek

engraver
oymacı, hakkâk

engraving
hakkâklık, oyma, gravür, klişe, oymacılık

engross
yazmak, kaleme almak, tekeline almak

engrossed
kaptırmış, dalmış, özünü vermiş

engrosser
spekülatör

engrossing
çok ilginç, ilgi çekici, sürükleyici

engrossment
piyasayı tekeline alma, stoklama

engulf
içine çekmek, yutmak, yok etmek

enhance
(değer/güç/güzellik/vb.) arttırmak, çoğaltmak

enhancement
artırma, artma

enigma
muamma, anlaşılmaz şey

enigmatic
bilmece gibi, anlaşılmaz, esrarengiz, muammalı

enigmatical
anlaşılmaz, şaşırtıcı

enigmatize
bilmece gibi konuşmak, anlaşılmaz konuşmak

enjoin
buyurmak, emretmek, menetmek

enjoin to
emretmek, tembih etmek

enjoy
zevk almak, hoşlanmak, beğenmek, sevmek, sahip olmak, yararlanmak, kullanmak

enjoy oneself
mutlu olmak, eğlenmek, zevk almak, keyfine bakmak

enjoyable
zevkli, hoş, güzel, eğlenceli

enjoyment
zevk, haz

enjoyment of interest
faizden faydalanma

enkindle
alevlendirmek, tutuşturmak, yakmak

enlace
sıkıca sarmak, birbirine geçirmek

enlarge
büyütmek, genişletmek, büyümek, genişlemek, (on ile) uzatmak

enlarge upon
tafsilata girişmek

enlargement
büyütme, genişletme

enlarger
agrandisör, büyüteç

enlarging
agrandisman, genişletme, büyültme

enlighten
aydınlatmak, bilgi vermek, açıklamak

enlightened
aydınlatılmış, aydın, bilgili, okumuş

enlightening
aydınlatıcı

enlightenment
ilim, irfan, aydınlatma

enlightment
aydınlatma, aydınlanma

enlist
askere almak, asker olmak, (yardım/sempati/vb.) kazanmak, sağlamak

enlistment
gönüllü yazılma, askere alma, kaydedilme

enliven
canlandırmak, hareketlendirmek

enmesh
ağa düşürmek, tuzağa düşürmek

enmity
düşmanlık, husumet

ennoble
soylulaştırmak, asilleştirmek

ennoblement
soylu yapma, asalet verme

ennui
can sıkıntısı, usanç

enol
enol

enormity
büyük kötülük, alçaklık, büyüklük

enormous
çok geniş,çok büyük,koskoca,kocaman,yeke,devasa

enormously
çok, pek çok, aşırı derecede

enough
yeterli, yeter, bes, yeterince, yeteri kadar

enough and to spare
yeter de artar bile

Enough is enough!
Yeter artık!

enquire
soruşturmak

enquirer
bilgi isteyen kimse

enquiry
soruşturma

enquiry agency
istihbarat ajanı

enquiry office
istihbarat bürosu

enrage
kızdırmak, öfkelendirmek

enraged
öfkeli, kızgın, kızdırılmış

enrapt
özünden geçmiş,mest olmuş

enrapture
coşturmak,özünden geçirmek,aşka getirmek

enrich
zenginleştirmek

enriched uranium
zengin uranyum

enrichment
zenginleştirme

enrobe
giydirmek (elbise)

enroll
üye olmak, üye etmek, kaydetmek

enrollment
yazma, yazılma, kayıt, kütük, sicil

enroot
kökleştirmek

ens
soyut varlık kavramı, var olma

ensconce
(güvenli ve rahat bir biçimde) oturmak, yerleşmek, özünü yerleştirmek

ensemble
birlik, türküm, takım, küçük müzik topluluğu, grup

enshroud
kefenlemek, gizlemek, örtmek

ensiform
kılıç şeklinde

ensign
(donanma/vb.) bayrak, deniz teğmeni

ensilage
silolama, siloya alma, yeşillik ambarlanması

ensile
silolamak, yeşilliği siloya koymak

enslave
köle yapmak, esir etmek

enslavement
esaret, kölelik

ensnare
tuzağa düşürmek

ensue
(sonuç olarak ya da sonra) ortaya çıkmak, ardından gelmek

ensuous
duyumsal

ensure
(olmasını) kesinleştirmek, sağlama almak, garantiye almak

enswathe
kundağa sarmak

entablature
sütun pervazı, saçaklık

entablement
saçaklık

entail
gerektirmek, zorunlu kılmak, istemek

entailed estate
satılamaz mülk, devredilemez mülk

entangle
(ip/saç/vb.) dolaştırmak, karıştırmak

entanglement
karman çormanlık, güçlük, zorluk, dolaşıklık

entasis
sütun göbekliği

entente
antant, uyuşma, anlaşma

Entente Powers
itilaf Kuvvetleri

enter
girmek, yazmak, kaydetmek, üyesi olmak

enter a business
bir işe girmek

enter a motion
önerge vermek

enter a profession
bir meslek edinmek

enter a protest
protesto etmek

enter a religion
bir tarikata girmek

enter an action
dava açmak

enter blind alley
çıkmaza girmek

enter goods
malları deklare etmek

enter in a book
deftere kayıt etmek

enter in force
yürürlüğe girmek

enter into
başlamak, girişmek, yer almak, katılmak

enter into a bargain
pazarlığa girişmek

enter into a bond
anlaşma yapmak

enter into a lease
kira anlaşması yapmak

enter into a partnership
ortaklığa girmek

enter into an agreement
anlaşmaya varmak

enter into an obligation
yükümlülük altına girmek

enter into connections
temasa geçmek

enter into correspondence
haberleşmeye başlamak

enter into forces
yürürlüğe girmek

enter into negotiations
görüşmeler yapmak

enter into particulars
tafsilata girişmek

enter on
almak, konmak, başlamak, girişmek

enter on an inheritance
mirasa konmak

enter one's mind
aklına gelmek

enter one's name
adını kaydetmek

enter politics
politikaya atılmak

enter sb's service
birinin hizmetine girmek

enter the army
askere gitmek, asker olmak

enter the port
limana varmak

enter to sb's debit
birinin hesabına borç geçirmek

enter upon an office
göreve başlamak

enteric
bağırsaklara ait

enteric fever
tifo, karahumma

enteritis
anterit, ince bağırsak iltihabı

entero-
(önek) bağırsak, mide, entero

enterogastritis
mide-bağırsak iltihabı, enterogastrit

enteron
bağırsak

enterprise
girişim, yatırım, cesaret, girişkenlik, açıkgözlülük

enterprise value
işletme değeri

enterprise zone
yatırım bölgesi

enterprising
girişken

entertain
(misafir) ağırlamak, eğlendirmek, hoşça vakit geçirtmek, (bir öneriyi/vb.) göz önünde bulundurmak, aklında tutmak

entertain an idea
bir fikir üzerinde düşünüp taşınmak

entertainer
eğlendiren kimse, ağırlayan kimse

entertaining
eğlendirici, ilginç

entertainment
eğlence

entertainment industry
eğlence sanayii

entertainment tax
eğlence vergisi

enthalpy
entalpi, yığıntı

enthrall
(genellikle bir şey anlatarak) büyülemek, tüm dikkati üzerine toplamak, çekmek

enthralling
çekici, cezbedici, büyüleyici

enthrallment
büyülenme, esirlik, kölelik

enthrone
tahta çıkarmak, taç giydirmek

enthronement
tahta çıkarma, taç giydirme

enthuse
hayranlık göstermek, çok ilgi göstermek

enthusiasm
büyük ilgi, isteklilik, heves

enthusiast
şevkli kimse

enthusiastic
şevkli, istekli, coşkun, hararetli

enthusiastically
şevkle, gayretle

entice
ayartmak, kandırmak

enticement
ayartma, baştan çıkarma, kandırma, cazibe, alım

enticing
ikna edici, kandırıcı, cazip, çekici, ayartan

entire
bütün,tutuş,tüm,tam

entirely
bütünüyle, tümüyle

entirety
bütünlük, tümlük, tüm, bütün

entitle
ad vermek, isimlendirmek, yetki vermek, hak vermek

entitled
yetkili

entitled to vote
oy kullanmaya yetkili

entitlement
ad verme, yetki verme

entity
tek ve bağımsız varlık, mevcudiyet

entomb
mezara koymak, gömmek

entombment
mezara koyma, gömme

entomo-
(önek) böceklerle ilgili

entomological
böcekbilimsel, entomolojik

entomologist
entomolojist, böcekbilimci

entomology
böcekbilim, entomoloji

entourage
maiyet, önemli bir şahsın yanındaki/çevresindeki kimseler

entozoon
bağırsak kurdu

entracte
antrakt, perde arası

entrails
sakatat

entrain
trene bindirmek/binmek, arkadan çekmek

entrance
giriş yeri,kapı,antre,girme,giriş,giriş hakkı,özünden geçirmek,büyülemek,esritmek

entrance door
giriş kapısı

entrance examination
giriş sınavı

entrance fee
giriş vergini, duhuliye

entrancement
mest olma, büyülenme, hayranlık

entrancing
büyüleyici, mest edici

entrant
bir mesleğe giren, kabul edilen kişi, yarışmacı

entrap
tuzağa düşürmek, yakalamak

entrapment
hile

entre nous
söz aramızda

entreat
yalvarmak, yakarmak, dilemek, rica etmek

entreaty
rica, yalvarış, dilek

entree
giriş, giriş hakkı

entrench
hendek kazmak, siper kazmak, yerleştirmek

entrenched
yerleşik, köklü

entrepot
antrepo, depo, ambar

entrepreneur
müteşebbis, girişimci, müteahhit, üstenci

entrepreneurial
girişim ile ilgili

entresol
asma kat

entropy
entropi, dağıntı

entrust
emanet etmek, sorumluluğuna vermek

entry
giriş, yarışmacı(lar)

entry fee
kayıt vergini

entry form
kayıt formu

entry inwards
gümrüğe giriş deklarasyonu

entry outwards
gümrük çıkış bildirisi

entry permit
giriş izni

entry price
giriş fiyatı

entry visa
giriş vizesi

entryphone
diafon

entwine
birbirine geçirmek, sarmak, dolaştırmak

entwist
sarmak, dolaştırmak, bükmek, örmek

enucleate
içini kesmeden çıkarmak, nüvesini çıkarmak

enumerate
sıralamak, belirtmek, birer birer saymak

enumeration
sayma, sayım, liste

enumerator
nüfus sayım memuru

enunciate
telaffuz etmek, düşünceleri açıkça belirtmek, kesinlikle ifade etmek

enunciation
sözceleme, telaffuz, ihbar

envelop
sarmak, sarmalamak, örtmek, kapatmak, kaplamak

envelope
mektup zarfı, zarf

envelopment
sarma, gizleme, kuşatma, çevirme

envenom
zehirlemek, kin aşılamak

enviable
imrenilecek, özenilecek, kıskanılacak, gıpta edilecek, başarılı

envier
gıpta eden kimse, kıskanç kimse

envious
kıskanç

environment
çevre, ortam

environment policy
çevre politikası

environmental
çevresel

environmental conscious
çevre bilinci

environmental control
doğal çevreyi koruma

environmental development
çevre gelişmesi

environmental engineering
çevre mühendisliği

environmental health
çevre sağlığı

environmental law
çevre hukuku

environmental pollution
çevre kirlenmesi

environmental problem
çevre sorunu

environmental problems
çevre sorunları

environmental protection
çevre koruma

environmental science
çevre bilimi

environmental sciences
çevre bilimleri

environmentalism
çevrecilik

environmentalist
çevreci

environs
civar, havali, dolay, etraf

envisage
usunda canlandırmak, gözünün önüne getirmek, imgelemek

envision
düşünmek, gözünün önüne getirmek

envoy
delege, elçi

envy
gıpta etmek, kıskanmak, imrenmek, kıskançlık, çekememezlik

enwind
dolaşmak, -a sarılmak

enzymatic
enzimatik

enzyme
enzim

Eocene
eosen

eolithic
eolitik

eosin
eozin

eparchy
Yunanistan'da vilayet

epaulet
apolet

epaulette
apolet

epee
eskrimde kullanılan bir tür kılıç, epe

epenthesis
içtüreme, ses türemesi

ephedrine
efedrin

ephemeral
kısa ömürlü, geçici

ephemeris
gök günlüğü

Ephesus
Efes

epi-
(önek) üstünde

epiblast
epiblast, dışderi

epiblastic
epiblastik, dışderisel

epic
epik, destansı, epik, destan

epicardium
epikardiyum

epicarp
meyvenin dış kabuğu

epicedium
mersiye

epicene
her iki cinse ait, kadınımsı (erkek)

epicenter
dış merkez, deprem ortası, deprem özeği

epicentre
deprem merkezi

epicure
(yemek/içmek/vb.den) anlayan, zevk sahibi kimse

epicureism
Epikürcülük

epicycle
dış çember

epicyclic
dış çembere ait, episiklik

epicyclic gear
episiklik dişli, uydu dişli

epicycloid
episikloit, dışçevrim eğrisi

epidemic
(hastalık) salgın,bulaşıcı,yolukucu

epidemic contagious disease
salgın hastalık

epidemical
yolukucu

epidemiology
epidemioloji, salgın hastalıklar bilimi

epiderm
üstderi, epiderm

epidermal
üstderisel, epidermik

epidermic
üstderisel, epidermik

epidermis
üstderi, epiderm

epidiascope
epediyaskop

epidote
epidot

epidural
epidural

epigastric
üstkarın

epigastrium
üstkarın

epigeal
epije, toprak üzerinde yaşayan

epigenesis
epigenez

epigeous
epije, toprak üzerinde yaşayan

epiglottis
epiglot, gırtlak kapağı, küçük dil

epigone
epigon

epigram
nükteli şiir/söz

epigrammatic
nükteli, hicveden

epigrammatist
vecize yazan kimse, nükteci

epigrammatize
hicvetmek

epigraph
epigraf, yazıt, kitabe

epigynous
epigin

epigyny
epigini

epilepsy
sara, tutarık, epilepsi

epileptic
saralı, tutarıklı

epilogue
son deyiş, son bölüm, bitim, kapanış

epimer
epimer

epimorphosis
epimorfoz

epiphysis
sümük ucu

epiphyte
epifit, üstbitken

epiphytic
epifit, üstbitken

episode
olay, serüven, (roman/vb.) bölüm

episodical
ayrı ayrı bölümlerden oluşmuş

epispastic
kabarcık oluşturan, yakı

epistaxis
burun kanaması

epistemology
epistomoloji, bilgi kuramı

epistle
önemli, ayrıntılı ve uzun mektup

epistolary
mektupla ilgili

epistyle
üst taban

epitaph
sin yazıtı, mezartaşı yazıtı, mezartaşı kitabesi

epitaxial
epitaksiyal

epitaxy
epitaksi

epithalamus
epitalamus

epithelial
epitel, epitelyuma ait

epithelial tissue
epitel doku

epithelium
epitelyum, kırtış

epithermal
epitermal

epithet
yakıştırma, sıfat, lakap

epitome
somut örnek, ideal

epitomize
somut örneği olmak

epoch
çağ, devir, çığır, dönem

epopee
destan şeklinde yazılmış şiir

epos
destan

epoxy
epoksi

epoxy resin
epoksi reçinesi

epsilon
Yunan alfabesinin beşinci harfi

Epsom
Epsom

Epsom salt
ingiliz tuzu, magnezyum sülfat

equability
düzgünlük, yumuşaklık, ılımlılık

equable
değişmez, dengeli, sakin

equal
eşit, eş, denk, -e eşit olmak, eş, akran

equal opportunity
fırsat eşitliği

equal pay
eşit vergin

equal sign
eşit işareti [ = ]

equal to
-e eşit, -nin üstesinden gelebilen, emsal

equality
eşitlik

equality before the law
kanun önünde eşitlik

equality of rights
hakların eşitliği

equality of votes
oy eşitliği

equalization
eşitleme, denkleştirme, tevzin

equalization pay
hayat pahalılığı ayarlaması

equalize
eşitlemek

equalizer
eşitleyici, ekolayzer

equally
eşit olarak, aynı derecede, eşit bir biçimde

equanimity
soğukkanlılık, temkin, sakinlik

equate
eşit yapmak, eşit saymak, eşitlemek, dengelemek, aynı kefeye koymak

equated
ortalama

equation
denklem

equation of state
hal denklemi

equation of time
zaman denklemi

equative
eşitlik derecesi

equator
ekvator, eşlek

equatorial
ekvatoral, ekvatorla ilgili

equatorial plane
ekvator düzlemi, eşlek düzlemi

equerry
ahır bakıcısı

equestrian
binicilikle ilgili, atlı, binici

equi-
(önek) eşit

equiangular
eşaçılı

equidistance
eş uzaklık

equidistant
ayni mesafede, eş uzaklıkta

equilateral
(üçgen) eşkenar

equilateral triangle
eşkenar üçgen, eşkıyılı üçgen

equilibrate
denge sağlamak, denk kılmak, denkleştirmek

equilibrating
dengeleyici, denkleştirici

equilibration
denge, denge kurma, dengeleme

equilibrist
ip cambazı

equilibrium
denge

equilibrium condition
denge yağdayı

equilibrium constant
denge sabiti

equilibrium exchange rate
denge kuru

equilibrium of forces
kuvvetler dengesi

equilibrium point
denge çekidi

equine
atla ilgili, ata ilişkin

equinox
gün tün eşitliği, ekinoks, ılım

equip
donatmak, teçhiz etmek

equipage
donatı, teçhizat, levazım, kumanya, azık

equipartition
eşdağılım, eşbölüşüm

equipment
donatma, donatım, donatı, teçhizat, gereç

equipoise
denge, karşı ağırlık

equipollent
eşdeğerli, eş öğeli, eşdeğerli, eş öğeli

equipotential
eşit potansiyelli, gücü bir olan

equitable
adil, tarafsız

equitable price
adil fiyat

equitable tax
adil vergi

equitableness
insaf, adalet

equitably
adilane, adaletle, insafla

equitation
binicilik

equities
hisse senedi

equity
adalet, dürüstlük

equity capital
öz kaynak, öz sermaye

equity market
hisse senetleri piyasası

equity of a company
öz sermaye

equity of taxation
vergi adaleti

equity receiver
tasfiye memuru

equivalence
denklik, eşdeğerlik, tekabül

equivalence value
emsal değeri

equivalent
eşdeğer,denk,karşılık,ivaz,eşit

equivalent conductance
eşdeğer iletkenlik

equivalent resistance
eşdeğer direnç

equivocal
(sözcük) iki anlamlı, iki anlama gelebilen, lastikli, kaçamaklı, (davranış/olay/vb.) gizemli, belirsiz, kuşkulu, şüpheli, karanlık

equivocalness
iki anlama gelme, belirsizlik

equivocate
iki anlama gelmek, kaçamak konuşmak

era
devir, çağ, zaman, dönem

eradiate
saçmak, yaymak

eradicable
kökünden sökülebilir

eradicate
yok etmek,kökünü kesmek,kökünü kurutmak

eradication
kökünü kurutma, yok etme, sökme

eradicator
yok eden kişi

erasable
silinebilir, silinir

erasable storage
silinebilir bellek

erase
(yazı/vb.) silmek

eraser
silgi,bozan,öçürge

erasion
silme, hasta dokuları kazıma

erasure
silme, silinti, kazıntı

erbium
erbiyum

ere
(edat) önce, evvel

ere long
yakında, çok geçmeden

ere now
bundan önce

erect
dik, dimdik, (penis/göğüs uçları) dik, dikmek, yapak, dikmek, inşa etmek

erectile
dikilebilir, dik durabilir

erecting
kurma, tesis, montaj, düzeltme

erecting shop
montaj atölyesi

erection
yapma,kurma,dikme,inşa,yapı,bina,dikinti,dikili,(penis) sertleşme,ereksiyon

erector
diken, kaldıran, kılganı kaldıran kas

eremite
inzivaya çekilmiş kimse

erethism
anormal uyarma

erg
erg, enerji birimi

ergo
bunun için, bundan dolayı, binaenaleyh

ergodic
ergodik

ergonometrics
ergonometrik

ergonomics
ergonomi, işbilim

ergosterol
ergosterol

ergot
çavdarmahmuzu

ergotoxine
ergotoksin

erica
bir tür funda

Erin
irlanda'nın eski ismi

eristic
ihtilaflı, münakaşalı

erlang
erlang

Erlenmeyer flask
erlenmayer, çalkar

ermine
ermin, as

erne
denizkartalı

erode
yemek, aşındırmak, yıpratmak, aşınmak, yıpranmak

erodible
aşınır, aşınabilir

erodible soil
erozyona uygun toprak

erogenous
cinsel istek ile ilgili

erosion
aşınma, aşındırma, erozyon

erosive
aşındırıcı, kemirici

erotic
kösnül, erotik

erotica
erotik yazılar, resimler

eroticism
kösnüllük, erotizm

err
yanılmak, hata etmek, yanlış yapmak

errand
ayak işi

errand-boy
ayakçı, çırak, getir götür işlerine bakan çocuk

errant
yanlış, hatalı

errantry
serserilik, avarelik

errata
tertip hatası

erratic
hareketleri düzenli olmayan, değişen, kararsız, düzensiz

erring
yoldan sapmış, hata yapmış, günahkâr

erroneous
(ifade/görüş/inanç/vb.) yanlış, hatalı

erroneously
yanlışlıkla

error
yanlışlık, yanlış, hata, yanlış kanı, yanlış (düşünce/görüş/vb.)

error control
hata denetimi

error correction
hata düzeltme

error detection
hata bulma

error in calculation
hesap yanlışlığı

error limit
hata sınırı

error of addition
toplama hatası

error of law
hukuki hata

error of observation
gözlem hatası

error percentage
hata yüzdesi

error rate
hata oranı

error signal
hata sinyali

ersatz
suni (şey), aslının yerine geçen şey, yapma

Erse
irlanda dili

erstwhile
sabık, eski, eskiden, önceden

ertility
doğurganlık

erubescent
kızarmış

eructate
geğirmek, püskürmek

eructation
geğirme, püskürme

erudite
bilgili, engin bilgili

erupt
(yanardağ) patlamak, püskürmek, patlak vermek, çıkmak, oluşmak

eruption
patlama, püskürme, döküntü, isilik

eruptive
patlayan, püsküren

eruptive rock
püskürük kayaç

eryngo
deveelması

erysipelas
yılancık

erythema
kızartı, eritem

erythro-
(önek) kırmızı

erythrocyte
alyuvar, eritrosit

escalate
(savaşı) kışkırtmak, (fiyat/vergin) yükselmek, artmak, çoğalmak

escalation
eskalasyon, artırma, artış, kızışma

escalation price
fiyat yükselmesi

escalator
yürüyen merdiven

escalope
şnitzel

escapade
çılgınlık, aptalca hareket

escape
kaçmak, atlatmak, yakayı kurtarmak, -den kurtulmak, kaçmak, aklından/hatırından çıkmak, kaçma, kaçış, firar, kurtuluş, (gaz/sıvı/vb.) sızma, sızıntı, kaçak

escape cock
emniyet musluğu

escape from reality
gerçeklerden kaçmak

escape notice
gözden kaçmak

escape one's lips
ağzından kaçmak

escape one's notice
gözünden kaçmak

escape pipe
çıkış borusu, emniyet borusu

escape sb's notice
dikkatinden kaçmak

escape valve
emniyet valfı

escaped
kaçkın

escapee
kaçan kimse, kaçak

escapement
saat maşası

escapism
gerçekten kaçış

escargot
Fransa'da yenilen salyangoz

escarp
hendeğin iç tarafı, eğik yüzey, şevli yapmak

escarpment
dik kayalık

eschar
yara kabuğu

escheat
devlete kalmak

eschew
uzak durmak, sakınmak, kaçınmak

escort
muhafız, maiyet, kavalye, refakatçi, refakat etmek, eşlik etmek

escritoire
çekmeceli yazı masası

esculent
yenilebilir

escutcheon
arma levhası, gemi aynalığı, isim tabelası

esophagus
bkz.oesophagus

esoteric
(bilgi/ilgi/vb.) belirli bir kesime hitap eden

especial
özel, ayrı

especially
özellikle

espionage
casusluk

esplanade
(özellikle deniz kıyısında) gezinti yeri, kordon

espousal
bir düşünceyi destekleme, benimseme, kabullenme

espouse
benimsemek, kabullenmek, evlenmek

espresso
espresso kahve

esprit
neşe, ruh, can

espy
görmek, farketmek, gözüne ilişmek

esquire
bay, efendi

essay
deneme

essayist
deneme yazarı

essence
asıl, öz, esas, esans

essential
gerekli, şart, başlıca, esaslı, öz, temel, esas, ç.gerekli şeyler

essential commodities
temel mallar

essential consumption goods
zaruri tüketim maddeleri

essential oil
uçucu bitki yağı, esans, öz

essential part
esas bölüm

essentially
esasen, aslında, gerçekte, gerekli olarak, gerekerek

essive
durum belirten, şart hali, koşul yağdayı

establish
kurmak, tesis etmek, yerleştirmek, kanıtlamak, doğruluğunu ortaya koymak, tanıtmak, kabul ettirmek

established
yerleşmiş, oturmuş

established market
yerleşik piyasa

establishment
kuruluş, kurum, tesis, kurma, tesis etme

establishment charges
kuruluş giderleri

establishment costs
kuruluş giderleri

estate
arazi, mülk, emlak, arsa, ölen kimseden kalan mal varlığı

estate agent
emlakçı, emlak simsarı, emlak komisyoncusu

estate car
pikap

estate duty
veraset vergisi, intikal vergisi

estate income
mülk geliri

estate tax
veraset vergisi, intikal vergisi

esteem
saygı, itibar, saymak, saygı göstermek, değer vermek, takdir etmek, saymak, düşünmek, gözüyle bakmak

ester
ester

esterase
esteraz

esterification
esterleşme

esthesiometer
duyumölçer

esthetics
estetik ilmi

estimable
saygıdeğer

estimate
değer biçmek,değerlendirmek,tahmin etmek,hesaplamak,hesap,çama,tahmin,takdir,düşünce,teklif,işi kabul etme

estimate of income
gelir tahmini

estimate of risk
hasar tespiti

estimate the value of
paha biçmek

estimated
tahmini

estimated charges
tahmini giderler

estimated cost
tahmini maliyet

estimated life
tahmini ömür

estimated value
keşif bedeli

estimated weight
tahmini ağırlık

estimating
tahmin etme

estimation
kanı, düşünce, yargı, takdir

estimator
tahmin edici, kestirici, tahminci

estival
yazın çıkan

estop
durdurmak, önlemek

estrange
soğutmak, aralarını bozmak, uzaklaştırmak, yabancılaştırmak

estrangement
yabancılaştırma, soğutma, yabancılaşma

estrogen
estrojen

estuary
haliç

esurient
obur, açgözlü, tamahkâr

et cetera
ve saire, ve benzeri

eta
eta

etalon
etalon

etamine
etamin

etc.
vs., /vb., vesaire

etch
asitle maden üzerine resim oymak, hakketmek

etching
oyma, ofort, ıslak kazı

eternal
sonsuz, hiç bitmeyen, öncesiz sonrasız, ebedi

eternal life
ebedi hayat

eternalize
ebedi kılmak, ebedileştirmek

eternally
ebediyen, daima, ilelebet

eternity
sonsuzluk

eternize
sonsuzluğa kavuşturmak

etesian
devirli, mevsime göre, yıllık

etesian wind
meltem, imbat

ethanal
etanal

ethane
etan

ethanol
etanol

ethene
eten

ether
eter

ethereal
dünyevi olmayan, uçuk

etherify
eterleştirmek

etherize
eterle uyutmak

ethic
ahlak jüyesi

ethical
ahlaki, törel, (davranış/vb.) ahlaklı

ethicist
ahlakbilimci

ethics
törebilim, etik, ahlak bilimi, aktöre, ahlak, ahlak kuralları

Ethiopia
Habeşistan

ethnarch
kabile reisi, başkan, vali

ethnic
budunsal, etnik

ethnical
etnik

ethnographer
etnograf, budunbetimci

ethnographic
etnografya ile ilgili

ethnography
etnografya, budunbetim

ethnolinguistics
budundilbilim

ethnological
etnolojik, budunbilimsel

ethnologist
etnolog, budunbilimci

ethnology
budunbilim, etnoloji

ethos
bir kavmin özellikleri

ethoxyl
etoksil

ethoxylation
etoksilasyon

ethyl
etil

ethyl acetate
etil asetat

ethyl alcohol
etil alkol

ethyl cellulose
etil selüloz

ethyl oxide
etil oksit

ethylene
etilen

ethyne
etin

etiquette
görgü kuralları

Eton jacket
kısa kadın ceketi

etude
etüd, tetkik

etymological
etimolojik, kelimelere ait

etymology
kökenbilim, etimoloji

etymon
köken, etimolojik kök

eu-
(önek) iyi, yakşı

eucalyptus
okaliptüs, sıtmaağacı

eucaryotic
ökaryotik

Eucharist
İsa'nın son akşam yemeği üzerine düzenlenen tören, bu törende yenilen ekmek ve içilen şarap

Euclid
Öklit, Öklit geometrisi

eudiometer
gaz ölçme aygıtı, gazölçer

eugenics
soyarıtımı

eugenol
öjenol

euglena
öglena

eulogist
kaside yazarı, övgü yazan

eulogize
övmek, methetmek

eulogy
övgü, methiye

eunuch
hadım, haremağası

eupepsia
iyi hazmetme

eupeptic
kolay hazmettiren, kolay hazmedilir

euphemism
sert sözcüklerin yerine daha yumuşaklarını kullanma sanatı, örtmece

euphonic
ahenkli ses veren

euphony
akışma, ses ahengi

euphorbia
sütleğen

euphoria
mutluluk ve neşe, coşku

euphrasy
gözlük otu

Euphrates
Fırat nehri

euphuism
dilde aşırı yapmacık, dolambaçlı deyim

Eurobank
Eurobank

Eurobond
Eurotahvil

Eurocheque
Euroçek

Eurocredit
Eurokredi

Eurocurrency
Avrupa parası, Europara

Eurodollar
Eurodolar

Euromarket
Europazar, Avrupa piyasası

Europe
Avrupa

European
Avrupalı,Avrupa ile ilgili,Avrupa sayağı,Avrupa ...

European Broadcasting Union
Avrupa Yayın Birliği

European Coal and Steel Community
Avrupa Kömür Çelik Topluluğu

European Community
Avrupa Topluluğu

European Company
Avrupa Anonim ?irketi

European Conservative Group
Avrupa Muhafazakâr Türküm

European Council
Avrupa Topluluğu Konseyi

European Court of Human Rights
Avrupa insan Hakları Mahkemesi

European currency unit
Avrupa para birimi

European Development Fund
Avrupa Kalkınma Fonu

European Economic Community
Avrupa Ekonomik Topluluğu, Avrupa ekonomik topluluğu

European fund
Avrupa fonu

European Investment Bank
Avrupa Yatırım Bankası

European Monetary Union
Avrupa Para Birliği

European Parliament
Avrupa Parlamentosu

European plan
konakçıda oda ve kahvaltı parasını beraber ödeme jüyesi

European Trade Unions Confederation
Avrupa işçi Sendikaları Konfederasyonu

European Union
Avrupa Birliği

europium
öropiyum

Eurosterling
Eurosterlin

eurythmy
ritmik hareket veya düzen

Eustachian tube
östaki borusu

eustatic
östatik

eutectic
ötektik

eutectic point
ötektik çekit, birerim çekit

eutectoid
ötektik karışım

eutrophication
sudaki azot ve fosfatın artması

Euxine Sea
Karadeniz

evacuant
müshil

evacuate
(neredense insanları) boşaltmak, tahliye etmek, tehlikeden uzaklaştırmak

evacuation
boşaltma, tahliye, dışkı

evacuee
bir yerden tahliye edilen kimse

evade
-den kaçmak, kaytarmak, yan çizmek, savmak, -den kaçmak, sıvışmak

evader
vergiden kaçınan

evaginate
ters çevirmek

evaluate
değer biçmek, değerlendirmek

evaluation
değerlendirme, değerleme, değer biçme

evanesce
yok olmak, silinmek

evanescence
gözden kaybolma, yok olma

evanescent
gözden kaybolan, fani

evangel
incil'in getirdiği haber, iyi haber, müjde

evangelical
İncil ya da İsa'nın öğretisi ile ilgili, protestan

evangelist
İncil yazarı, evan

evangelization
incil'i öğretme, incil'i öğrenme

evangelize
Hıristiyan olmayanlara incil'i öğretmek

evaporate
buharlaşmak, buharlaştırmak, uçup gitmek, yok olmak

evaporation
buharlaşma, buharlaştırma, buhar, buğu

evaporation point
buharlaşma çekidi

evaporator
buharlaştırıcı, buharlaştırma aygıtı

evaporimeter
evaporimetre, atmometre

evaporite
evaporit, tuz kayaçları

evasion
kaçma, kurtulma, atlatma, yakasını kurtarma, yan çizme, kaçınma, kaytarma, kaçamak

evasion of tax
vergi kaçırma

evasive
kaçamaklı, baştansavma

evasive answer
kaçamak yanıt

evasive response
kaçamak yanıt

evasively
kaçamak olarak

evasiveness
kaçamak

eve
arife,bosağa,öngün

evection
aytedirginliği

even
düz, düzgün, engebesiz, yatay, pürüzsüz, eşit, aynı, (sayı) çift, bile, hatta, neredeyse, da, daha da, bile

even if
-se bile, -e rağmen, öyle olsa da, -e karşın

even now
öyle olduğu halde, yine de

even number
çift rakam, çift sayı

even out
denklemek, eşitlemek, eşitlenmek

even so
öyle olsa da

even though
-se bile, -e rağmen, öyle olsa da, -e karşın

even up
eşitlemek

evenhanded
yansız, tarafsız

evening
akşam

evening dress
gece elbisesi, tuvalet, balo elbisesi

evening primrose
eşekotu

evening-star
Akşamyıldızı, Çulpan

evenly
düz bir durumda, eşit olarak, tarafsızca

evenness
düz oluş, düzlük, eşitlik, tarafsızlık

evensong
akşam duası

event
olay, sonuç, karşılaşma

eventful
olaylı

eventide
akşam

eventual
sonuç olarak, sonunda olan

eventuality
olasılık, ihtimal, olası sonuç

eventually
sonunda, en sonunda, sonuç olarak, neticede

eventuate
sonuçlanmak, meydana gelmek, çıkmak

ever
herhangi bir zamanda, haçansa, hiç, hayatında, şu ana kadar, şimdiye kadar, hayatında, hep

ever since
o zamandan beri

ever so
çok

evergreen
(ağaç) yaprak dökmeyen

everlasting
ölümsüz, sonsuz, daima, ebedi, hiç bitmeyen, ardı arkası kesilmeyen, sonu gelmeyen, sürekli

everlastingly
daima,hemişe

evermore
her zaman, sonsuza kadar, ebediyen

eversion
tersine döndürme

evert
tersine döndürmek, içini dışına çevirmek

every
her, her bir

every bit as much
tam onun kadar

every day
her gün

every few days
birkaç günde bir

every inch
tepeden tırnağa

every mother's son
herkes

every now and again
ara sıra, bazen, arada bir

every now and then
ara sıra

every one
her biri

every other day
günaşırı

every so often
bazen, ara sıra

every time
her zaman

every week
her hafta

everybody
herkes,hamı

everyday
her günkü, günlük

everyman
halktan biri, herhangi bir kimse

everyone
herkes,hamı

everything
her şey,her zat

everywhere
her yerde, her yere

evict
tahliye ettirmek

eviction
çıkarma, tahliye ettirme

eviction order
tahliye emri

evidence
kanıt, delil, tanıklık, ifade

evidence of opinion
ekspertiz

evident
besbelli, açık, ortada, aşikâr

evidently
açıkça, besbelli, anlaşılan

evil
fena,kötü,yaman,kem,zararlı,kötü,uğursuz,aksi,fenalık,kötülük,zarar,kaza,bela,felaket

evil eye
kem göz, nazar

evil fate
karayazı

evil-minded
kötü niyetli

evildoer
kötü, muzır kimse, şeytan

evince
göstermek, açığa vurmak, belli etmek, açıkça göstermek

eviscerate
bağırsaklarını boşaltmak, içini boşaltmak

evisceration
bağırsaklarını çıkarma

evocation
ruh çağırma, akla getirme, zihinde uyandırma

evocative
(anıları/vb.) uyandıran, anımsatan

evoke
anımsatmak, aklına getirmek, uyandırmak

evolute
evolüt, eğeç, merkez eğrisi

evolution
evrim, değişim, gelişme, gelişim

evolutionary
evrimsel

evolutionism
evrim teorisi

evolutionist
evrimci

evolutive
evrimsel

evolve
gelişmek, değişmek, evrim geçirmek

evolvement
gelişim, evrim

evulsion
söküp çıkarma, kökünden sökme

ewe
dişi koyun

ewer
ibrik

ex
-de teslim, -den dışarı , -siz, -sız

ex dividend
kâr hissesi olmadan, temettüsüz

ex factory
fabrika teslim fiyatı

ex works
fabrika teslim fiyatı

ex-
(önek) -den dışarı, -den fazla, tamamen, -sız

exacerbate
(acı/hastalık/vb.) şiddetlendirmek, kötüleştirmek, ağırlaştırmak

exacerbation
şiddetlenme, kötüleşme, şiddetlendirme, hiddet

exact
istemek ve zorla almak, tehditle almak, zorla elde etmek, tam, kesin, doğru, kati, titiz, dikkatli

exact customer
titiz müşteri

exacting
çok emek ve sabır isteyen, güç, yorucu

exaction
talep etme, ısrarla isteme, zorla alma

exactitude
tam ve doğru olma, her işi yolunda, kusursuzluk

exactly
tam, tamamen, tam anlamıyla, tam olarak, aynen

exactness
doğruluk, kesinlik

exactor
vergi tahsildarı

exaggerate
abartmak,artırmak,şişirmek

exaggerated
abartılı, mübalağalı, fahiş, şişirilmiş

exaggeration
abartma, büyütme, abartı, şişirme

exalt
övmek, göklere çıkarmak, yükseltmek, (yüksek bir konuma/rütbeye/vb.) getirmek, yüceltmek

exaltation
büyük sevinç ya da heyecan, coşkunluk, vecit

exalted
(rütbe/mevki/vb.) yüksek, yüce

exam
sınav, imtihan

examination
sınav, yoklama, muayene

examination fees
sınav harcı

examination paper
imtihan kâğıdı

examination schedule
sınav bağdarlaması

examine
incelemek,tekşirmek,gözden geçirmek,yoklamak,muayene etmek,sınamak,sınavdan geçirmek

examinee
imtihana giren kimse

examiner
müfettiş, mümeyyiz

examining magistrate
sorgu hâkimi

example
örnek

exanthema
eksantem

exasperate
kızdırmak, canını sıkmak, deli etmek, öfkelendirmek

exasperated
öfkeli, kızgın, darılmış

exasperation
dargınlık, hiddet

excavate
kazmak, (çukur) açmak

excavation
kazı, hafriyat

excavation work
kazı çalışmaları

excavator
kazı makinesi

exceed
aşmak, geçmek

exceeding
olağanüstü

exceedingly
çok, müthiş, fazlasıyla

excel
çok iyi olmak, üstün olmak, geçmek

excellence
üstünlük, mükemmellik

Excellency
ekselans

excellent
çok iyi, üstün, mükemmel, kusursuz

excelsior
ambalaj talaşı, ince yonga

except
ayırmak, saymamak, ayrı tutmak, hariç tutmak, hariç, -den başka, dışında

except for
-den başka

excepted
hariç

excepting
ed.hariç

exception
istisna etme, hariç tutma, dışta bırakma, ender durum, istisna

exceptionable
itiraz olunabilir

exceptional
olağanüstü, istisnai

exceptional circumstances
istisnai durumlar

exceptionally
istisna olarak, olağanüstü, fevkalade

excerpt
alıntı

excess
aşırı, fazla, katma, ek, aşırılık, fazlalık, ölçüsüzlük, çok fazla, çok, haddinden fazla, ölçüsüz, aşırı

excess baggage
fazla bagaj

excess capacity
aşırı kapasite

excess cost
ek ödeme, ek fiyat

excess demand
aşırı talep, fazla talep

excess fare
mevki farkı, bilet vergin farkı

excess load
aşırı yük, fazla yük

excess luggage
fazla bagaj

excess of expenditure
masraf fazlalığı

excess of exports
ihraç fazlası mal

excess of power
yetkiyi aşma

excess profit
aşırı kâr

excess profits tax
fazla kazanç vergisi

excess supply
arz fazlası

excess work
fazla iş

excessive
aşırı, çok fazla, haddinden fazla

excessive speed
aşırı hız

excessively
aşırı olarak

exchange
karşılıklı değişmek,değiş tokuş etmek,değiştirme,değiş tokuş,borsa,kambiyo,(alısün) merkez,santral

exchange broker
borsacı, sarraf

exchange buffering
değiş tokuş tamponu

exchange check
kasa çeki

exchange current
cari döviz kuru

exchange letters
mektuplaşmak

exchange of goods
takas

exchange of information
bilgi alışverişi

exchange of the day
günlük kur

exchange office
kambiyo bürosu, kambiyo gişesi

exchange profit
kambiyo kârı

exchange rate
döviz kuru, kambiyo kuru, kambiyo rayici

exchange rate adjustments
döviz kuru ayarlamaları

exchange ratio
değişim oranı

exchange risk
kur riski

exchange transaction
kambiyo işlemi

exchange words or blows
atışmak, vuruşmak

exchangeable
değiştirilebilir, iade edilebilir

exchanger
döviz ticareti yapan kişi

exchequer
hazine, devlet hazinesi, Maliye Bakanlığı

exchequer bill
devlet hazine bonosu

exchequer bond
devlet hazine bonosu

excisable
vergiye tabi

excise
bir ülkede üretilen ve kullanılan kimi mallardan alınan vergi, kesmek, kesip çıkarmak, keserek almak

excise duty
özel tüketim vergisi

excise tax
tüketim vergisi

excitability
telaşlanma, kolay heyecana kapılma

excitable
kolay heyecanlanır

excitant
tahrik edici, uyarıcı şey

excitation
uyarma, uyarım, tembih

excite
heyecanlandırmak, yol açmak, uyandırmak, tahrik etmek, -e neden olmak, çıkarmak

excited
heyecanlı, heyecanlanmış

excitement
heyecan, heyecan verici olay

exciter
uyarıcı

exciting
heyecanlandırıcı, heyecan verici, heyecanlı

exciton
ekskiton, uyarcık

exclaim
bağırmak, haykırmak, çığlık koparmak

exclamation
ünlem, bağırış, haykırış

exclamation mark
ünlem işareti

exclamatory
ünlem belirten, gürültülü

exclamatory sentence
ünlem tümcesi

exclude
kabul etmemek, içeri sokmamak, uzak tutmak, saymamak, istisna etmek, dışlamak, hesaba katmamak, dışarı atmak, çıkarmak, kovmak, (olasılık/neden/vb.) kafasından atmak, düşünmemek, kafasından çıkarmak

excluding
hariç, -den başka, -in dışında

exclusion
çıkarma, çıkarılma, hariç tutma, dışlama

exclusive
herkese açık olmayan, lüks, pahalı, paylaşılmayan, özel, kişiye ait, özel haber, yalnızca bir tek gazetede yayınlanan haber

exclusive agent
tek yetkili temsilci

exclusive of
hariç, dışında, müstesna

exclusively
sadece, yalnız

excogitate
düşünüp bulmak

excommunicate
aforoz etmek

excommunication
aforoz

excoriate
derisini sıyırmak, kabuğunu soymak

excoriation
deriyi sıyırma

excrement
dışkı

excrescence
ur, şiş, fazlalık, normal dışı çoğalma

excrescent
yumru gibi, gereksiz

excreta
dışkı, sidik, ter

excrete
(dışkı/sidik/ter) vücuttan çıkarmak

excretion
boşaltım, salgı, ifrazat, dışkı

excretion organ
boşaltım kılganı

excretive
salgı çıkaran, ifraz eden

excretory
salgı çıkaran, boşaltım

excretory organ
boşaltım kılganı

excretory system
boşaltım jüyesi

excretory tube
boşaltım borusu

excruciate
ıstırap vermek, işkence etmek, acıtmak

excruciating
(ağrı/acı) çok kötü, şiddetli

excruciation
ıstırap, işkence

exculpate
temize çıkarmak,aklamak,beraat kazandırmak,suçsuz çıkarmak

exculpation
aklama, beraat

excurrent
dışarı akan

excurrent pore
çıkış aralığı

excursion
kısa gezi, gezinti

excursion ship
gezinti gemisi

excursion ticket
seyahat bileti

excursion train
gezinti treni

excursive
dolaşan, gelişigüzel, kararsız

excursus
arasöz, konu dışına çıkma

excusable
bağışlanabilir, affedilebilir

excuse
bağışlamak,geçirmek,mazur görmek,kusuruna bakmamak,haklı çıkarmak,mazur göstermek,izin vermek,muaf tutmak,özür,mazeret,bahane

Excuse me
affedersiniz, özür dilerim

exdirectory number
rehberde olmayan numara

execrable
çok kötü, berbat, iğrenç

execrate
nefret etmek, iğrenmek, lanet etmek

execration
nefret, tiksinme, lanet

executant
icra eden kimse, konser veren kimse

execute
idam etmek, yürütmek, uygulamak, gerçekleştirmek, icra etmek, çalmak, icra etmek

execution
yapma, yürütme, uygulama, ifa, icra, idam, infaz

execution of sentence
cezanın infazı

executioner
cellat

executive
yürütücü, yürütmeye ilişkin, icrai, yetki sahibi, yönetici, idareci

executive board
yönetim kurulu

executive board chairman
yönetim kurulu başkanı

executive committee
icraiye komitesi

executive expense
yönetim gideri

executive power
icra kuvveti, yürütme yetkisi

executive secretary
yönetici sekreter

executor
vasiyet hükümlerini yerine getiren kimse

executory
müeccel, henüz ifa edilmemiş

exedra
eksedra, ekoylum

exemplar
simge, sembol, kopya, örnek, model

exemplary
örnek olarak gösterilmeye uygun, örnek gösterilen, örnek, ibret verici, ibret vermek için yapılan

exemplification
örnek, misal, sembol, timsal

exemplify
-in örneği olmak, örneklerle açıklamak, göstermek

exempt
bağışık, muaf, hariç tutulmuş, muaf tutmak, hariç tutmak

exempt from duty
gümrükten muaf

exempt from tax
vergiden muaf

exemption
muafiyet, bağışıklık

exemption from duty
gümrük muafiyeti

exemption from tax
vergi muafiyati

exequateur
konsolos beratı

exequy
cenaze alayı

exercise
antreman, idman, egzersiz, talim, tatbikat, alıştırma, egzersiz, egzersiz/alıştırma yapmak, egzersiz yaptırmak, uygulamak, kullanmak

exercise power
yetki kullanmak

exercised
kızgın

exert
(çaba/gayret/güç/vb.) sarfetmek, kullanmak

exert oneself
özünü zorlamak, çabalamak, uğraşmak

exert pressure
basınç uygulamak

exertion
çaba, gayret, efor, güç harcama

exfoliate
pul pul dökülmek

exfoliation
pul pul dökülme

exhalation
soluk alıp verme, nefes, soluk

exhale
(soluk) dışarı vermek, (koku/gaz/vb.) çıkarmak, yaymak

exhaust
çok yormak, yorgunluktan tüketmek, tüketmek, bitirmek, egzoz

exhaust fan
aspiratör

exhaust gas
egzoz gazı

exhaust muffler
egzoz susturucusu

exhaust pipe
egzoz borusu

exhaust silencer
egzoz susturucusu

exhaust strainer
egzoz filtresi

exhausted
çok yorgun, bitkin

exhauster
aspiratör

exhaustible
tükenir, biter

exhausting
yorucu

exhaustion
yorgunluk, bitkinlik, tükenmişlik

exhaustive
ayrıntılı, etraflı, enine boyuna, eksiksiz

exhibit
göstermek, ortaya koymak, sergilemek, teşhir etmek, sergilenen şey, sergi, sergileme

exhibition
sergi, sergileme, gösterme, ortaya koyma

exhibitionism
teşhircilik, göstermecilik

exhibitionist
teşhirci, göstermeci

exhibitor
sergici

exhilarate
keyif vermek, neşelendirmek, canlandırmak, keyiflendirmek

exhilarated
neşeli, coşkulu

exhilaration
canlılık

exhort
hareretle öğütlemek, teşvik etmek

exhortate
teşvik etmek

exhortation
teşvik, nasihat

exhumation
mezardan çıkarma

exhume
(ölüyü) mezardan çıkarmak

exigency
gereklilik, mecburiyet, ihtiyaç, gereksinim

exigent
acil, ivedi, zorlayıcı

exigible
istenilir, talep edilir

exiguity
azlık, kıtlık

exiguous
az, küçük, ufak, cüzi

exile
yurdundan sürülme, sürgün, sürülen kişi, sürgün, sürgüne göndermek, sürgün etmek, sürmek

exist
var olmak, mevcut olmak, olmak, bulunmak, yaşamak, yaşamak, yaşamını (güç koşullar altında) sürdürmek, hayatta kalmak

existence
varlık, var oluş, mevcudiyet, yaşam, hayat, durmuş, yaşam biçimi, yaşayış biçimi, ömür

existential
varlıkla ilgili, varoluşa değin, varoluşçulukla ilgili

existentialism
varoluşçuluk

existing
var olan, mevcut

exit
çıkma, çıkış, çıkış yeri, çıkış, çıkmak, çıkıp gitmek

exit permit
çıkış izni

exit visa
çıkış vizesi

exo-
(önek) dış, harici

exocarp
meyvenin dış kabuğu

exocrine
eksokrin

exocrine gland
eksokrin bezi

exocytosis
eksositoz

exodermis
dışderi

exodus
toplu yola çıkma, akın, göç

exodus of capital
sermayenin kaçışı

exogamic
egzogamik, dışevlilikle ilgili

exogamy
egzogami, dışevlilik, dışarıdan evlenme

exogen
eksojen, dıştan büyüyen bitki

exogenous
dış, hariç

exogenously
dışsal olarak

exonerate
suçsuz çıkarmak, beraat ettirmek, aklamak

exoneration
aklama, temize çıkarma

exorbitance
aşırılık, fahişlik, fazlalık, haddini aşma

exorbitant
(talep/maliyet/fiyat/vb.) çok fazla, aşırı, fahiş

exorbitant price
fahiş fiyat

exorbitantly
aşırı olarak, had derecede

exorcism
(cinleri) dualarla defetme

exorcist
kötü ruhları kovan kimse

exorcize
dua ya da büyü ile şeytan kovmak, kötü ruhları kovmak

exordium
giriş, önsöz, başlangıç

exoskeleton
hayvanın dış kabuğu, dış iskelet

exosmosis
eksosmoz, geçişme, osmoz

exospore
eksospor

exosporous
eksosporlu

exostosis
eksostoz,sümük şişi

exoteric
harici, kolay anlaşılır

exoterical
umumi

exothermic
ısıveren, ısısalan, eksotermik

exotic
egzotik, yabancıl, ilginç, çekici

exotoxin
eksotoksin

expand
genişlemek, büyümek, genişletmek, büyütmek, (on ile) uzatmak

expand on
uzatmak

expandability
büyürlük, genişletilebilirlik

expander
açıcı, genişletici

expanding
genişleyen, büyüyen

expanse
geniş alan

expansibility
genleşebilme, genişleyebilme

expansion
genişleme, genleşme, büyüme, yayılma

expansion ratio
genleşme oranı

expansionary
genişlemeci

expansionism
ekspansiyonizm

expansionist
yayılma politikası yanlısı

expansive
geniş, büyük, (insan) içten, arkadaşça, açık yürekli

expansiveness
genişleme, yayılma, açıksözlülük

exparte
tek taraflı, tek taraflı

expatiate
etraflıca yazmak veya söylemek

expatriate
(öz yurdundan ayrılıp) çet elde yaşayan kimse

expect
(olmasını/gelmesini) beklemek, ummak, beklemek, sanmak

expectanct
bekleyen

expectancy
ümit, beklenti

expectant
bekleyen, uman, umutlu

expectant mother
hamile kadın

expectation
bekleme, umut, beklenti

expectation of life
ortalama ömür

expected
beklenilen

expected life
beklenen ömür, tahmini ömür

expected profit
beklenen kâr, tahmini kâr

expected return
beklenen verim

expectorant
balgam söktürücü ilaç

expectorate
öksürerek çıkarmak, balgam çıkarmak, tükürmek

expectoration
balgam, tükürme

expediency
yararlılık, yarar, uygunluk, çıkar, menfaat

expedient
uygun, yerinde, yararlı, umar, çare, yol, önlem

expedite
çabuklaştırmak, kolaylaştırmak, hızlandırmak

expedition
yolculuk, sefer

expeditionary
seferberlikle ilgili

expeditious
süratli, hızlı, işbilir, çabuk

expel
çıkarmak, dışarı atmak, kovmak, atmak

expeller
ekspeller, sürekli cendere

expend
tüketmek, harcamak, sarfetmek

expendable
harcanılabilen, feda edilebilen

expenditure
gider, masraf, harcama

expenditure tax
gider vergisi

expense
harcama, gider, masraf

expense account
gider hesabı, masraf hesabı

expense control
masraf kontrolü

expense no object
masrafın önemi yok

expenses of conveyance
nakliye masrafları

expenses of operating
işletme masrafları

expenses of treatment
tedavi masrafları

expensive
pahalı, masraflı

experience
deneyim, tecrübe, başa gelen şey, serüven, olay, yaşantı, görmek, görüp geçirmek, çekmek, yaşamak

experienced
deneyimli, tecrübeli

experiment
deney, deney yapmak

experimental
deneysel

experimental animal
denek

experimental chemistry
deneysel kimya

experimental lab
araştırma laboratuvarı

experimental laboratory
araştırma laboratuvarı

experimental physics
deneysel fizik

experimental research
deneysel araştırma

experimentalism
deneyselcilik

experimentalist
deneyselci

experimentation
deneyim, tecrübe, deney yapma

experimenter
araştırıcı, deneyci

expert
bilici,mütehassıs,uzman,bilirkişi,eksper,başbilen,belet,yakşı bilen,yakşı tanıyan,bilgili,yüksek ihtisaslı

expert advice
ekspertiz

expert inquiry
bilirkişi soruşturması

expert report
uzman raporu

expert's report
bilirkişi raporu

expertise
uzmanlık, bilirkişi raporu

expertness
ustalık, uzmanlık

expiate
cezasını çekmek

expiation
kefaret

expiatory
kefaret türünden

expiration
sona erme, bitiş, süre sonu, son, soluk verme

expiration date
vade tarihi

expiratory
nefes vermekle ilgili

expire
ölmek, süresi dolmak, sona ermek

expired
süresi dolmuş

expired bill
vadesi geçmiş senet

expiry
vade bitimi, son, bitim

explain
açıklamak,başa salmak

explain away
sözü çevirmek

explain oneself
meramını anlatmak

explainable
açıklanabilir, izahı mümkün

explanation
açıklama

explanatory
açıklayıcı

explant
eksplant

expletive
kızınca söylenen, çoğu zaman anlamsız sözcük

explicable
açıklanabilir

explicate
yorumlamak,anlatmak,başa salmak

explication
açıklama, izah, yorum

explicative
açıklayıcı, izah edici

explicit
açık, apaçık, net, belirgin

explicitly
açıkça, kesin olarak

explode
patlamak, patlatmak

exploit
olağanüstü başarı, serüven, kahramanlık, yüreklilik, işletmek, kendi çıkarı için kullanmak, istismar etmek, sömürmek

exploitation
kullanma, faydalanma, sömürme, istismar

exploiter
kullanan, işleten, sömürücü

exploration
araştırma, keşif

exploratory
keşif türünden, araştırmayla ilgili

explore
keşfe çıkmak, inceleme gezisi yapmak, dikkatle incelemek, araştırmak

explore every avenue
her yola başvurmak

explorer
kaşif

explosion
patlama

explosion chamber
patlama odası

explosive
patlayıcı

explosive goods
patlayıcı maddeler

explosive substance
patlayıcı madde

exponent
(görüş/inanç) taraftar, savunucu, yandaş, üs

exponential
üsse ait

exponentiate
üs almak

export
ihracat yapmak, dışsatım yapmak, ihraç etmek, dışarıya vermek, dışsatım, ihracat, ihraç, ihraç malı

export association
ihracat birliği

export commodity
ihracat maddeleri

export credit
ihracat kredisi

export declaration
ihracat beyannamesi

export deficit
ihracat açığı

export department
ihracat bölümü

export duties
ihracat vergisi

export duty
ihracat vergisi, ihraç resmi

export embargo
ihracat ambargosu

export goods
ihraç malları

export licence
ihraç lisansı, ihracat izni

export license
ihracat ruhsatı, ihracat lisansı

export list
ihraç listesi

export manager
ihracat müdürü

export of merchandise
mal ihracı

export operations
ihracat işlemleri

export prohibition
ihracat yasağı

export share
ihracat payı

export surplus
ihracat fazlası, ihraç fazlası

export tax
ihracat vergisi

exportable
ihraç edilebilir

exportation
dışsatım, ihracat

exporter
dışsatımcı kişi ya da ülke, ihracatçı

exporter's certificate
ihracatçı belgesi

exporting
ihraç etme, ihraç eden

exporting country
ihraç eden ülke, ihracatçı ülke

exports
dışsatım, ihracat

exports and imports
ihracat ve ithalat

expose
açmak, korunmasız bırakmak, ifşa etmek, açığa vurmak, meydana çıkarmak, (film) ışığa tutmak, ifşa, teşhir, kamuya açıklama

exposed
korunmasız, maruz, açık, meydanda, muhafazasız

exposition
açıklama, izahat, uluslararası sergi

expositor
yorumcu, açıklayan kimse

expository
yorumlayan, açıklayan

expostulate
protesto etmek, itiraz etmek

expostulate with
dostça tenkit etmek, uyarmak, ikaz etmek

expostulation
dosça tenkit, uyarma

exposure
korunmasızlık, ortaya çıkarma, ifşa, poz, kare

exposure meter
pozometre, ışıkölçer

exposure time
pozlandırma süresi, ışıklama süresi

expound
açıklamak, belirtmek

express
(buyruk/istek/vb.) açık, kesin, hızlı, süratli, ekspres, ekspres tren, ekspres posta, ekspres taşımacılık, anlatmak, dile getirmek, belirtmek, ifade etmek, göstermek, belli etmek, açığa vurmak, ekspres servisle, ekspres

express company
nakliye şirketi, nakliye ambarı

express delivery
ekspresle gönderme, acele teslim

express elevator
hızlı asansör

express fee
ekspres posta vergini

express highway
ekspres karayolu

express letter
ekspres mektup

express messenger
özel ulak

express oneself
maksadını anlatmak, meramını ifade etmek

express regret
üzüntüsünü bildirmek

express service
ekspres servis, hızlı servis

express traffic
hızlı trafik

express train
ekspres tren, sürat postası

express warranty
açık teminat

expressage
nakliye şirketi, nakliye vergini

expression
anlatım, ifade, duygularını katma, ruh, yüz ifadesi, eda, ton, deyim, deyiş

expressionism
dışavurumculuk, ekspresiyonizm

expressionist
dışavurumcu, ekspresiyonist

expressionless
(yüz/ses/vb.) ifadesiz

expressive
anlatan, ifade eden, gösteren, anlamlı

expressively
anlamlı olarak

expressiveness
anlamlılık, etkileyicilik

expressly
açık ve net bir şekilde

expressway
karayolu

expropriate
kamulaştırmak, istimlak etmek

expropriation
kamulaştırma, istimlak

expulsion
kovma, çıkarma, atma, kovulma, çıkarılma, atılma

expulsive
kovan, çıkaran, ihraç edici, defedici

expunge
silmek, çıkarmak, bozmak, çizmek

expurgate
sansürlemek, makaslamak

expurgation
temizleme, arıtma

expurgatory
ıslah edici

exquisite
çok iyi, mükemmel, enfes, harika, ince, (acı ya da zevk) şiddetli, çok büyük, derin, (duyular) keskin, duyarlı, ince

exsanguine
kansız

exscind
kesip çıkarmak, yoketmek

exsert
dışarı çıkarmak

exserted
dışarı çıkmış (uzuv)

exsiccate
kurutmak, suyunu çektirmek

exsiccation
kurutma

exsiccative
kurutucu

extant
kaybolmamış, günümüze kadar gelen

extemporary
hazırlıksız, doğaçtan yapılan

extempore
hazırlıksız, doğaçtan, irticalen

extemporize
doğaçtan söylemek, irticalen söylemek

extend
erişmek, yayılmak, sürmek, uzamak, daha uzun ya da büyük bir hale getirmek, uzatmak, genişletmek, germek, uzatmak, vermek, sunmak, sağlamak

extend the term of office
görev süresini uzatmak

extend the time
vadesini uzatmak

extended
süresi uzatılmış, temdit edilmiş

extensible
uzatılabilir, uzanabilir, açılabilir

extensile
uzatılabilir

extension
uzatma,büyütme,genişletme,uzama,büyüme,genişleme,ilave,ek,(alısün) dahili hat,dahili numara

extension board
dahili santral

extension cord
uzatma kordonu

extension table
açılır-kapanır masa

extensive
(alan) geniş, büyük, büyük, derin, kapsamlı

extensive agriculture
yaygın tarım, ekstensif tarım

extensive cultivation
geniş tarım, ekstansif ziraat

extensively
yaygın olarak, çok

extensiveness
genişlik, yaygınlık

extensometer
ekstensometre, genleşmeölçer

extensor
ekstensor, kas açıcı

extensor muscle
kol-bacak kası

extent
uzunluk, büyüklük, boy, miktar, alan, genişlik, kapsam, ölçü, derece, mertebe

extenuate
mazur göstermek, azaltmak, hafifletmek

extenuating circumstances
hafifletici nedenler

extenuation
hafifletme, ciddiye almama

extenuatory
hafifletici, azaltıcı

exterior
dış, harici, dışarıda olan, dışardan gelen, dış, dış taraf, hariç, görünüş, dış görünüş

exterior angle
dış açı

exterior surface
dış yüzey

exterior wall
dış duvar

exterminant
imha edici şey

exterminate
yok etmek, öldürmek, kırmak, kökünü kazımak

extermination
yok etme, imha

extern
gündüzlü öğrenci, stajyer doktor

external
dış, harici, dışa ait, dıştan gelen

external affairs
harici işler

external appearance
dış görünüş

external call
uluslararası alısün çağrısı

external credits
dış krediler

external debt
dış borç

external economy
dış ekonomi

external equilibrium
dış denge

external loan
dış borç

external respiration
dış solunum

external skeleton
dış iskelet

external structure
dış yapı

external view
dış görünüş

externality
harici olma

externalize
maddileştirmek, dışa vurmak, yansıtmak

externally
harici olarak, dıştan

exterritorial
ülke dışında

extinct
(hayvan/vb.) nesli tükenmiş, soyu tüke

extinct volcano
sönmüş yanardağ

extinction
sönme, söndürme, nesli tükenme, ilga, fesih

extinguish
(ışık/ateş) söndürmek, öçürmek

extinguish a fire
yangını söndürmek

extinguisher
küçük yangın söndürücü

extirpate
köküyle sökmek,kökünden halletmek,kökünü kesmek,kökünden sökmek

extol
övmek, methetmek, göklere çıkarmak

extort
(from ile) tehditle, sıkıştırarak ya da baskıyla almak, gaspetmek, tehditle koparmak

extortion
zorla alma, haraç, zorbalık, şantaj

extortionate
(istek/fiyat/vb.) çok fazla, fahiş, aşırı, kazık

extortioner
zorla alan kimse, zorba kimse

extortionist
zorba kimse, kazıkçı

extra
gereğinden fazla, ek, fazla, ek olarak, ilaveten, fazladan, ekstra, ek, ilave, ekstra, figüran

extra costs
ilave masraflar

extra expenses
ek masraflar

extra freight
ek yük, ilave yük

extra judicial execution
yargısız infaz

extra premium
ek prim

extra profit
ek kazanç

extra und
ilave fon

extracellular
gözedışı, hücre dışı

extract
çekmek, çekip çıkarmak, sökmek, elde etmek, çıkarmak, almak, (parça/vb.) seçmek, seçip çıkarmak, almak, aktarmak, seçme parça, seçme, öz, ruh, esans, hulasa, özet

extract of account
hesap özeti, ekstre

extraction
çekme, çıkarma, soy, köken

extraction fan
vantilatör

extractive
çıkarıcı, doğal maddeleri işlemeye ait

extractor
aspiratör

extracurricular
ders bağdalamasının dışında, müfredat dışı

extraditable
iade edilebilir, iade edilebilen

extradite
suçluyu ülkesine iade etmek, suçluyu almak

extradition
suçluların iadesi

extrados
kemer sırtı, kubbe sırtı

extrajudicial
mahkeme dışında olan, mahkeme dışı, yargı dışı

extrajudicial killings
yargısız infaz

extraneous
konu ile ilgili olmayan, konu dışı

extraordinary
görülmemiş, alışılmamış, garip, acayip, olağandışı, olağanüstü, fevkalade, harikulade

extraordinary meeting
olağanüstü toplantı

extrapolate
(bildikleriyle gelecekte olacak bir şeyi) tahmin etmek

extrasensory perception
altıncı his

extraterrestrial
dünya dışından gelen, dünya dışı

extravagance
savurganlık, israf, aşırılık, ölçüsüzlük, mantıksızlık

extravagant
savurgan, müsrif, aşırı, haddinden fazla, saçma, mantıksız, aşırı, ölçüsüz

extravagate
başıboş dolaşmak, haddi aşmak

extravert
bkz.extrovert

extreme
en uçtaki, had safhadaki, son, sınır, aşırı, çok büyük, son derece, çok, (düşünce/vb.) aşırı, müfrit, en uzak çekit, sınır, uç, son derece, son had

extreme case
uç örnek, tipik olmayan bir örnek

extreme limit
azami vade

extremely
son derece, çok, aşırı

extremism
(siyasi düşünce/vb.'de) aşırılık, aşırı uçta olma

extremist
aşırı, ifratçı, azılı

extremist rightist
aşırı sağcı

extremities
eller ve ayaklar

extremity
(acı/üzüntü/vb.) en yüksek derece, son safha

extricable
kurtarılabilir, çıkarılabilir

extricate
(kıyın bir durumdan) çıkarmak, kurtarmak

extrication
kurtarma, kurtulma, çıkarma, ayırma, çıkma

extrinsic
dış, harici

extrorse
dışa bakan, dışa dönen

extroversion
dışadönüklük

extrovert
dışadönük kişi

extrude
sıkmak, çıkarmak, kalıptan geçirmek, ihraç etmek

extrusion
çıkarma, ekstrüzyon, ihraç etme

extrusive
çıkaran, fırlatan, püskürük

extrusive mass
püskürük kayaç

exuberance
bolluk, taşkınlık, laf kalabalığı

exuberant
coşkun, taşkın, (bitki) bol, verimli, bereketli

exuberantly
bollukla

exudation
sızma, akma, ter

exude
sızmak, akmak, yayılmak, sızdırmak, akıtmak, yaymak

exult
çok sevinmek, sevinçten uçmak, bayram etmek, coşmak

exultant
sevinçli, mutlu, bayram eden, sevinçten uçan, coşkun

exultation
sevinç, övünme, iftihar

exuviate
kabuk dökmek, deri dökmek, tüy dökmek

eye
göz, görme gücü, görüş, iğne deliği, dişi kopça, delik, göz, bakış, göz, nazar, dikkatle bakmak, gözünü dikip bakmak

eye for an eye and a tooth for a tooth
göze göz, dişe diş

eye opener
ibret

eye shadow
göz farı

eye socket
gözyuvası, göz çukuru

eye witness
görgü tanığı

eye-catching
dikkat çekici, göze çarpan

eyeball
göz küresi, göz yuvarlağı

eyebright
göz otu

eyebrow
kaş

eyebrow pencil
kaş kalemi

eyecup
göz banyosu için kullanılan kadeh, göz fincanı

eyed
gözlü

eyeful
bir içim su, gözalıcı kimse/şey

eyehole
gözevi, gözyuvası, göz çukuru, delik

eyelash
kirpik

eyeless
kör

eyelet
delik, matafyon, kopça iliği

eyelet knot
matafyon bağı

eyelet leach
matafyon yakası, seren yakası

eyelid
göz kapağı

eyeliner
göz kalemi

eyepencil
kaşboyası

eyepiece
oküler, göz merceği

Eyes front!
Önüne bak!, ileri bak!

eyesight
görme gücü, görme yeteneği

eyesore
gözü rahatsız eden, göze batan çirkin şey

eyespot
sadegöz

eyestrain
göz yorgunluğu

eyetooth
gözdişi, köpekdişi

eyewash
göz boyama, göz banyosu

eyewater
göz damlası, göz yaşı

eyewinker
kirpik

eyewitness
görgü tanığı, şahit

eyrie
kartal yuvası


Submit a name