fabaceousfasulye familyasına ait
fabeceaefasulye familyası
fablemasal, hayvan masalı, fabl, öykünce, söylence
fabricdokuma,kumaş,bez,(bina) yapı,dikili,çatı,iskelet,bünye
fabric appearancekumaş görünümü
fabric backkumaşın ters yüzü
fabric printingkumaş baskısı
fabric softenerkumaş yumuşatıcı
fabric weightkumaş ağırlığı
fabricateuydurmak, icat etmek, kandırmak amacıyla uydurmak, yapmak, kurmak
fabricationuydurma, yalan, yapma, yapım, imal, imalat, fabrikasyon
fabulistfabl yazarı, uydurukçu, atıcı
fabulousinanılmaz, şaşılacak, mükemmel, harika, müthiş, düşsel, uydurma, masal ürünü
fabulouslyinanılmaz derecede, müthiş
facadebinanın ön yüzü, bina cephesi, alnaç, fasat, yanıltıcı, aldatıcı görünüm
faceyüz, surat, çehre, görünüş, şekil, dış görünüş, itibar, saygınlık, şeref, bakmak, karşı karşıya olmak, karşılamak, karşı karşıya gelmek, göğüs germek, örtmek, sıvamak, kaplamak
face aboutters yöne dönmek
face amountüzerinde yazılı meblağ
face card n.resimli iskambil kâğıdı
face downkarşısındakini sindirmek, yüzükoyun
face it outsonuna kadar götürmek
face liftingyüze uygulanan estetik ameliyatı
face platetorna düz aynası
face stonekaplama taşı, kesme taş
face stringalınlık kirişi
face the musicceremeyi çekmek, sonucuna katlanmak
face to facekarşı karşıya, yüz yüze
face up toyüz yüze gelmek
face valuenominal değer, itibari kıymet, yazılı değer
face wallcephe duvarı, ön yüz duvarı
face-liftyüz gerdirme ameliyatı, estetik ameliyat
face-packkrem maskesi, yüz maskesi
facelesskim olduğu belirsiz, kimliği belirsiz
facettraş edilmiş elmas ya da diğer değerli taşların yüzü, façeta, bir konunun ya da herhangi bir şeyin çeşitli yüzleri
facetioussulu, patavatsız, uygunsuz şakalar yapan
facialyüze ilişkin, yüzle ilgili, yüz bakımı, yüz masajı
faciesfasiyes, dış görünüş
facilekolay yapılmış, kolay elde edilmiş, kolay, asan, derinliği olmayan, anlamsız, yüzeysel, basit
facilitatekolaylaştırmak, yardım etmek
facilitiesolanaklar, imkân
facilityyetenek, beceri, ustalık, rahatlık, avantaj, elverişlilik, olanak, kolaylık, fırsat, kolaylık, yararlı her türlü kuruluş, her türlü şey
facingdış yüzey, dış kaplama, dış görünüm
facsimilekopya, suret, tıpkısı, tıpkıbasım
facsimile receiverfaksimile alıcısı
facsimile signaturemühürlü imza
facsimile transmitterfaksimile vericisi
factgerçek, olgu, olmuş şey, olay, gerçek olay, bilgi, doğru bilgi, gerçek
factionbölek, klik, hizip, bir topluluk içinde anlaşmazlık, kavga, ayrılık
factionistpartizan, hizipçi, ihtilafçı
factiousfesatçı, fitneci, hizipçi
factitive verbettirgen eylem
factitive voiceettirgen çatı
factoretmen, faktör, çarpan
factor intensityfaktör yoğunluğu
factor intensivefaktör yoğunluğu
factor of productionüretim faktörü
factor of safetygüvenlik katsayısı, emniyet katsayısı
factor revenuesfaktör gelirleri
factor sharesfaktör payları
factorialçarpınım, faktöriyel
factorizationçarpanlara ayırma
factorizeçarpanlara ayırmak
factors of productionüretim etmenleri, üretim faktörleri
factoryfabrika, üretimlik
factory buildingfabrika binası
factory chimneyfabrika bacası
factory costüretim maliyeti, fabrika maliyeti
factory expensesfabrika giderleri
factory handfabrika işçisi
factory inspectorhükümet denetçisi, fabrika denetçisi
factory labourerfabrika işçisi
factory ledgerimalat defteri, fabrika büyük defteri
factory managerfabrika müdürü
factory outputfabrika randımanı
factory pricefabrika fiyatı
factory productionfabrika üretimi
factory workerfabrika işçisi
factotumkâhya, her işi gören memur
facts of lifecinsel yaşamın ayrıntıları
factualgerçeklere, olgulara dayanan
factuallyolaylara dayanarak
facultativeihtiyari, yetenekli, seçimli
facultyyetenek, beceri, yeti, fakülte, bilimyurdu
faculty deanbilimyurdu dekanı
Faculty of ArtsEdebiyat Bilimyurdu
Faculty of Divinityilahiyat Bilimyurdu
Faculty of LettersEdebiyat Bilimyurdu
Faculty of ScienceFen Bilimyurdu
fadgeçici ilgi,geçici heves,şıltak,tutku,merak
fade awayortadan kaybolmak, sönmek
fade outyavaş yavaş kısmak, kısılmak, kararmak
faecaltortulu, dışkıya ait
fagged(İİ) .çok yorgun, bitkin
faggotçalı çırpı demeti, çıra demeti, (Aİ) ibne, sevimsiz kimse, köfte
Fahrenheit degreeFahrenheit derecesi, Fahrenheit derecesi
Fahrenheit scaleFahrenhayt ölçeği, Fahrenhayt ölçeği
failbaşaramamak, becerememek, başarısız olmak, geçememek, kalmak, (sınıfta) bırakmak, çaktırmak, beklenen sonucu verememek, yetmemek, yetersiz kalmak, düş kırıklığına uğratmak, zayıflamak, güçsüzleşmek, tükenmek, başarısızlık
fail in one's dutygörevinde kusur etmek
fail safearızaya karşı emniyetli
fail safetyhata emniyeti, hata güvenliği
fail-safe controlarıza güvenlik denetimi
fail-safe systemarıza güvenlik jüyesi
failingzayıflık, kusur, hata, olmazsa
failing thataksi takdirde
failurebaşarısızlık, yetersizlik, eksiklik, güçsüzlük, başarısız kimse/şey, yetmezlik
failure loggingarıza kaydı
failure of evidencedelil yetersizliği
failure predictionarıza tahmini
failure recoveryarızadan kurtarma
fainmemnun, hevesli, seve seve, zorunlu olarak
faintzayıf, güçsüz, bilincini yitirmek üzere, bayılmak üzere, çok küçük, soluk, donuk, sönük, zayıf, silik, bayılmak, güçsüzleşmek, baygınlık, bayılma
faintheartkorkak, yüreksiz
fairdürüst, doğru, eşit, adil, orta, vasat, şöyle böyle, (hava) açık, güzel, sarışın, kumral, (ten/saç) açık renkli, (kadın) güzel, çekici, temiz, net, adilane, hakça, dürüstçe, kurallara uygun, panayır, pazar, fuar
fair and squaredürüst bir şekilde, doğrudan, direkt
fair copytemiz nüsha, temiz kopya
fair spokennazik, tatlı dilli, kandırıcı
fair to middlingfena olmayan
fair-weather friendiyi gün dostu
fairlydürüst bir biçimde, hakça, yansızca, kurallara uygun biçimde, oldukça
fairnessdoğruluk, dürüstlük, güzellik, insaflılık
fairwayserbest geçit, çimenli yol
fairy tailefsane, peri masalı, palavra, uydurma
fait accomplioldubitti, olupbitti, emrivaki
faithgüven, güvenç, güçlü inanç, söz, şeref sözü, inanç, iman, itikat, din, bağlılık, sadakat
faithfulbağlı, sadık, inançlı, imanlı, dinine bağlı, aslına uygun, doğru, yanlışsız
faithfullyiçtenlikle, tam olarak
faithlesssadakatsiz, vefasız, hain, imansız, inançsız, güvenilmez
faithlessnessgüvensizlik, imansızlık, vefasızlık
faketaklidini/sahtesini yapmak,ayak yapmak,takınmak,numara yapmak,feyk atmak,sahtekâr,sahte şey,gas,taklit,sahte,gastan
fakersahtekâr, dolandırıcı, seyyar satıcı
falcateorak şeklinde, hilal şeklinde
falconetbir çeşit ufak top
falconryşahin ile avcılık, doğancılık
falderalboş laf, önemsiz şey, süs
falldüşmek,azalmak,düşüş göstermek,inmek,yağmak,yıkılmak,çökmek,yaralanmak,ölmek,yenilmek,işgal edilmek,düşmek,rastlamak,asılmak,aşağı sallanmak,düşüş,düşme,azalma,çöküş,yıkılma,sonbahar,güz,payiz
fall about(gülmekten) katılmak
fall awayçekilmek, fenalaşmak, gerilemek, zayıflamak
fall back onyardım için başvurmak
fall behindzamanında bitirememek, geride kalmak
fall by the waysidebaşarılı olamamak, suya düşmek
fall downbaşarısız olmak, kötü gitmek, düşmek, çökmek
fall down on the jobişin üzerine düşmemek
fall flatbeklenen sonucu vermemek, güme gitmek
fall flat on one's facesırtı yere gelmek
fall for-e âşık olmak, aşka düşmek, aldatılmak
fall for sthçok beğenmek, bayılmak, aldanmak, kanmak
fall for sth hooküç kâğıda gelmek
fall guykeriz, abalı, kurban
fall inödeme zamanı gelmek, dizilmek, sıraya girmek
fall in loveâşık olmak, sevmek, gönül vermek
fall in love with-e aşık olmak
fall in pricefiyatı düşmek
fall in valuedeğeri düşmek
fall in withrastgelmek, tesadüf etmek
fall in with sb-e rastlamak
fall in with sthkabul etmek, uymak
fall into a traptuzağa düşmek
fall into arrearsborçları vadesinde ödememek
fall into errorhataya düşmek,yanılmak,kârıkmak
fall into oblivionunutulup gitmek
fall into obloquyrezil olmak, dillere düşmek
fall of leavesyaprak dökümü
fall offayrılmak, düşmek, bozulmak, çekilmek, azalmak
fall on one's faceyüzüne gözüne bulaştırmak
fall on one's feetdört ayak üzerine düşmek, atlatmak
fall on one's kneesyola gelmek, diz çökmek
fall outtartışmak, çatışmak, kapışmak, bozuşmak
fall overyıkılmak, sırtüstü düşmek, devrilmek
fall over backwardsçok istekli olmak, elinden geleni yapmak
fall shortsuya düşmek, beklenen sonucu vermemek
fall short ofyetmemek, tükenmek
fall throughsuya düşmek, başarısız olmak, yarım kalmak
fall tobaşlamak, düşmek, saldırmak, yemeye başlamak
fall to piecesparçalanmak, dağılmak
fall-planted beetsgüz pancarı
fallaciousyanlış, hatalı, mantıksız
fallacyyanlış düşünce ya da inanç, yanlış mantık
fallendüşmüş, düşkün, günahkâr, şehit, fethedilmiş
fallen angelyeryüzüne inmiş melek
falliblehataya düşebilir, yanılabilir
falling marketfiyatların düştüğü piyasa
falling sicknesssara, epilepsi
falling starakanyıldız, ağma, şahap
fallopian tubesdölyatağı borusu, rahim borusu
falloutnükleer bir patlama nedeniyle havaya yayılan radyoaktif madde
fallownadasa bırakılmış toprak, nadasa bırakılmış, ekilmemiş
fallow landnadasa bırakılan toprak
fallsçağlayan, çaylan, şelale
falseyanlış, takma, yapma, taklit, sadık olmayan
false balance sheetsahte bilanço
false bottomsahte dip, gizli dip
false colourssahte hüviyet
false documentsahte evrak
false documentssahte evrak
false dropsahte bilgi, hatalı bilgi
false ogivebalistik külah
false pretencesyanlış beyan
false pretensessahte iddia, yapmacık
false signaturesahte imza
false stepyanlış adım, hata
false takeoffhatalı kalkış
false trade marksahte ticaret markası
false witnessyalancı tanık
false-heartedhain, sadakatsiz
falsehoodyalan, yalancılık
falselyyalan olarak, sahte olarak, asılsız olarak
falsenessyalancılık, sahtelik, yalan
falsetto(erkekte) yüksek perdeden ses
falsiestakma göğüs, yalancı göğüs
falsificationtahrif, taklit, sahtesini yapma
falsification of accountshesapların tahrifi
falsifiedsahte, tahrif edilmiş
falsified notedüzmece senet
falsifydeğiştirmek, tahrif etmek, saptırmak
falsityyanlışlık, yanlış olma, yalan
faltersendelemek, duraksamak, bocalamak, tereddüt etmek
famedünlü, şöhretli, meşhur
familialkodak, kodaktan geçmiş, kodağa değişli
familiaryakın dost,aile ahval ruhiyesi,çok yakın,samimi,tanış,bildik,tanıdık,yakın,bilen,teklifsiz,yakşı tanış olan,belet,bilgili,bilen,anlayan,aşina,alışık,laubali,bambılı,sulu,fazla samimi
familiarityiyi bilme, aşinalık, yakınlık, içtenlik, samimilik, laubalilik
familiarizealıştırmak, tanıtmak
familiarlyteklifsizce, samimilikle, dostça
familyaile, kodak, ocak, soy, familya, çocuklar
family allowancekodak yardımı
family assurancekodak sigortası
family benefitskodak ödenekleri
family businesskodak şirketi
family circlekodak çevresi
family companykodak şirketi
family doctorkodak doktoru
family estatekodak varlığı
family insurancekodak sigortası
family of wordskelime kodağı, sözcük kodağı
family partnershipkodak şirketi
family planningkodak josparlaması
family propertykodak malları
family ticketkodak bileti
family treesoyağacı, hayatağacı, şecere, kodak kütüğü
famishçok aç olmak, aç kalmak, açlık çekmek, açlıktan ölmek
fanyelpaze,pervane,yelletke,vantilatör,yelpazelemek,yellenmek,(out ile) yayılmak,hayran
fan beltvantilatör kayışı
fan outbirkaç kola ayrılmak
fan-tanparayla oynanan bir tür Çin kâğıt oyunu
fanaticbağnaz, fanatik, aşırı meraklı
fanaticismbağnazlık, fanatizm
fancierhayalci,yakşı bilen,yakşı tanıyan,heveskâr,belet,özellikle hayvan/bitki meraklısı
fancifuldüşe dayanan, düşsel, hayale dayanan, gerçek dışı, düşsel, hayal ürünü
fancyimgelemek, aklında canlandırmak, düşünmek, istemek, arzu etmek, sanmak, hayal gücü, imgelem, hayal, kuruntu, istek, arzu, süslü, parlak renkli, sıradan olmayan
fancy dressmaskeli balo kıyafeti, karnaval kıyafeti
fancy dress ballmaskeli balo, kıyafet balosu
fancy oneselfözünü sanmak
fancy threadfantezi iplik
fancy-freebağımsız,serbest,âşığı olmayan
fandangohareketli bir ispanyol dansı
fanfaronadeövünme, atma, farfaralık, övünme, böbürlenme
fanged beetçatal kuyruklu pancar
fanning milltınaz makinesi
fantasticdüşsel, inanılmaz, hayal ürünü, fantastik, acayip, garip, harika, müthiş, çok iyi, süper
fantasticallyaşırı derecede, fevkalade
fantasyimgelem, düş gücü, düş, hayal, fantezi, düşlem
faruzakta, uzağa, çok, pek çok, bir hayli, uzak, alıs, öte, daha uzaktaki, ötedeki, öbür
far and wideher yerde, yurdun dört köşesinde
far be it from mebana düşmez
far cry fromdağlar kadar farklı
far from-den ziyade, -in yerine
far-reachinggeniş ölçüde, kapsamlı
Faraday's lawFaraday kanunu, Faraday yasası
Faraday's laws of electrolysisFaraday elektroliz kanunları
farawayuzak, dalmış, dalgın, uzaklara gitmiş
farcesulu komedi, kaba güldürü, fars, hava civa
farcyatlarda çıkan çıban türü
fareüstesinden gelmek,başarmak,geçinmek,dolanmak,yol parası,yiyecek
farewellalahaısmarladık, elveda, veda
farewell concertveda konseri
farewell dinnerveda yemeği, veda yemeği
farfetcheduydurma, inanılması zor
farinamısır unu, irmik, nişasta
farmçiftlik, çiftlik evi, çiftçilik yapmak
farm animalsçiftlik hayvanları
farm handçiftlik amelesi, rençper, tarım işçisi
farm labourertarım işçisi
farm machineryziraat makineleri, tarım makineleri
farm manureçiftlik gübresi, işletme gübresi
farm out(iş) havale etmek, kiraya vermek
farm pastureçiftlik merası
farm policytarım politikası
farm productçiftlik ürünü
farmer's cooperativeçiftçi kooperatifi
farming industrytarım endüstrisi
farming managementtarımsal işletme, zirai işletme
farmlandekilebilir arazi, tarıma uygun arazi
farmsteadçiftlik ve binaları
farmyard manureçiftlik gübresi
farokâğıdı dağıtana karşı oynanan iskambil oyunu türü
farsighteduzağı iyi gören, hipermetrop, ilerigörüşlü, öngörüşlü, ileriyi görür
farsightednesshipermetropluk
fartheruzak, daha uzaktaki, ötedeki, daha ileri, daha uzağa, daha uzakta
farthesten uzak, en ileri, en uzağa, en uzakta
farthingaleçemberli kabarık etek, jüpon
fasciafasya, karın sargısı, renkli şerit, bağdoku
fasciate(hayvan) renkli şeritli
fasciatedşeritli, çizgili
fascicleküçük demet, salkım, kısım, fasikül, cüz
fascinateetkilemek, büyülemek
fascinatingetkileyici, büyüleyici
fascinationbüyüleme, cazibe
fashionmoda, biçim, tarz, üslup, tavır, davranış, (elleri kullanarak) yapmak, biçimlendirmek, belli bir biçim vermek
fashion mongermoda malların satıcısı
fashion of the momentgünün modası
fashion parademoda sergisi
fashion plateelbise modeli
fashionablemodaya uygun, moda
fashionablymodaya uygun olarak
fasthızlı, süratli, seri, çabuk, sıkı, sağlam, sabit, solmaz, sabit, (sögen) ileri, hızla, süratle, sıkıca, sağlamca, oruç tutmak, oruç
fast asleepderin uykuda, derin uykuya dalmış
fast boatekspres vapur, hızlı gemi
fast dayoruç günü, perhiz günü
fast dyehas boya, solmaz boya
fast foodfast food, hızlı yiyecek
fast friendyakın arkadaş, güvenilir dost
fast goods trainekspres marşandiz
fast passenger steamerekspres yolcu gemisi
fast reverse windinghızlı geriye sarma
fast to acidsaside dayanıklı
fast to washingyıkamaya dayanıklı
fast to watersuya dayanıklı
fast wind(bant) hızlı sarma
fastenbağlamak, iliştirmek, tutturmak, (giysi) iliklemek
fasten onkavramak, kapmak, kullanmak
fasten uponkavramak, kapmak, kullanmak
fastenertutturucu, bağlayıcı şey, bağ, toka
fasteningkapı yada pencere kilidi, mandal ya da sürgü
fastening screwtespit vidası
fastidiousmüşkülpesent, titiz, zor beğenir
fastness(renk/vb.) kalıcılık, sağlamlık
fastness to detergentsdeterjan haslığı
fastness to pressingütü haslığı
fastness to watersuya karşı dayanıklılık
fat(et) yağlı,şişman,tombul,kök,şişko,kalın,şişkin,dolgun,yüklü,yağ,içyağı
fat as a pigyağ tulumu gibi
fat coalyağlı kömür, ziftli kömür
fatalölümcül, öldürücü, tehlikeli, zararlı, kötü
fatalismyazgıcılık, kadercilik
fatalityölümle sonuçlanan kaza, ölüm, felaket
fateyazgı, alın yazısı, kader, son, akıbet, ölüm, kısmet, gelecek
fatedkadere bağlı, kadere dayanan
fatefulhayati önemi olan, kaçınılmaz, alında yazılı olan
fatherata,baba,müdafaacı,himayeci,ata gibi kaygı göstermek
father figuretavsiye ve yardımına başvurulan kimse
father onisnat etmek, yüklemek
father's brother's sonamca oğlu
father's sister's sonhala oğlu
fatherlinessbabacan tavırlar
fatherlybabacan, baba gibi
fathomkulaç, bir metrelik derinlik, anlamak, kavramak, idrak etmek
fathom curveeşderinlik eğrisi
fathom lineiskandil hattı
fathometeriskandil, sondör
fathomlessçok derin, dibine erişilmez, anlaşılmaz
fatigueaşırı yorgunluk, bitkinlik, kağşama, maden yorgunluğu, yormak, yorgunluk vermek
fattenşişmanlatmak, semirtmek
fattening capacitybesi kapasitesi
fattening rangebesi otlağı
fatty degenerationyağ dejenerasyonu, aşırı şişmanlık
fatty foodsyağlı yiyecekler
fatty heartyağ bağlamış kalp
fatuityahmaklık, akılsızlık, budalalık
fatuouslyahmakça, akılsızca
faughpüf!, berbat!, Ãœf be!
faulthata, yanlışlık, suç, kusur, arıza, bozukluk, eksiklik, fay, çatlak, hata bulmak, kusur bulmak
fault linekırık çizgisi, çatlak hattı
fault scarpkırık basamağı
fault zonekırık kuşağı, kırık bölgesi
fault-toleranthata kaldırır, hatadan etkilenmez
faulted structurefaylı yapı, kırıklı yapı
faultlesshatasız, kusursuz, mükemmel
faultyhatalı, kusurlu, arızalı, eksik
faulty workmanshipişçilik hatası
faunyarısı keçi yarısı insan şeklinde bir ilah
faux pasgaf, hata, kabalık, uygunsuz hareket
favouronaylama, onay, destek, kayırma, iltimas, iyilik, yardım, lütuf, yüreklendirmek, desteklemek, onaylamak, lehinde olmak, yanında olmak, iltimas etmek, kayırmak
favour tariffikramlı tarife
favourableolumlu, lehte, uygun, elverişli
favourable replymüspet cevap
favouritegözde, sevgili, favori, kazanacağı umulan kişi ya da at, favori, kayırılan kimse, en çok beğenilen, ençok sevilen, favori
favouritismiltimas, kayırmacılık, adam kayırma
fawnyavru geyik, açık kahverengi
fawn onyaltaklanmak, yağ çekmek, dalkavukluk etmek
fazetelaşlandırmak, iki ayağını bir pabuca sokmak
fearkorkmak, ürkmek, çekinmek, (for ile) endişe etmek, telaşlanmak, korku, dehşet, kaygı, endişe
fear forendişe etmek, telaşlanmak
fearfulkorkunç, müthiş, dehşetli, endişeli, kaygılı, korkulu, korku dolu, korkulu
fearlesskorkusuz, yürekli
fearlesslykorkusuzca, yılmadan
fearnoughtbir çeşit kalın yünlü kumaş
fearsomekorkutucu, müthiş
feasibilityfizibilite, uygulama olanağı
feasibility studyfizibilite çalışması
feasibleyapılabilir, olası, olanaklı, makul, mantıklı
feastşölen, ziyafet, yortu, bayram, iyi beslemek, ziyafet vermek, bol bol yiyip içmek
feast one's eyesgözlerine ziyafet çekmek
featustalık, beceri ya da cesaret isteyen hareket, marifet
feat of armskahramanca iş
featherkuş tüyü, tüy, tüyle kaplamak
feather bedkuş tüyü yatak
feather beddingçalışanların korunması
feather in one's capövünülecek bir başarı
feather one's nestcebini doldurmak, köşeyi dönmek, küpünü doldurmak
featherbedkadroyu şişirmek
featherbrainedkuş beyinli, budala, ahmak
feathercutkısa kesilmiş bayan saç modeli
featheredgekolay bükülen sivri uç
featherstitchcivankaşı dikiş, zikzak
featherweight(boks) tüysıklet, çok hafif, tüy gibi, önemsiz
featherytüylü, yumuşak, hafif
featureyüzün herhangi bir tarafı, neyinse göze çarpan tarafı, özellik, belirleyici nitelik, uzun film, makale, -in belirleyici/göze çarpan özelliği olmak, (göze çarpan bir özellik olarak) içermek, yer/yol vermek, yer/yol almak
feature filmuzun metrajlı film, uzun film
featurelesshiçbir özelliği olmayan
febrifugeateş düşürücü ilaç
fecklessdikkatsiz, düşüncesiz, sorumsuz
feculenceçamur, tortu, posa
fecundverimli, doğurgan, bereketli, semereli
fecundatedöllemek, verimlileştirmek, bereketlendirmek
fecunditydoğurganlık, verimlilik, bereketlilik
Federal CourtFederal Mahkeme
federal taxesfederal vergiler
federal unionfederal birlik
federalistfederalist, fedaralizm yanlısı
federalizedevletleri birleştirmek
federatefederasyon halinde birleştirmek, birleşmek
federationfederasyon, birlik
feeücret, vergin, vizite, giriş vergini
fee a waitergarsona bahşiş vermek
fee damagesmaddi hasar tazminatı
feeblezayıf, güçsüz, (şaka/düşünce/vb.) iyi düşünülmemiş, zayıf, soğuk, aptal, anlamsız, saçma
feeblemindedşapşal, geri zekâlı
feeblenesskuvvetsizlik, mecalsizlik
feedbeslemek, yiyecek vermek, beslenmek, yemek, gereksinimlerini sağlamak, beslemek, yiyecek, besin, yem, ot, mama
feed cablebesleme kablosu
feed consumptionyem tüketimi
feed grinderyem kırma makinesi
feed hopperbesleme hunisi
feed stuffyem, tavuk yemi
feed upfazla yedirmek,semirtmek,besiye koymak,bezmek,tenge gelmek
feedbackgeribildirim, geribesleme, besleni
feedback circuitgeribesleme devresi
feederbesleyici, şebeke hattı, yemek veren kimse
feeder cablebesleme kablosu
feeding canaliletim arnası
feeding funneldoldurma hunisi
feeding leverbesleme kolu
feeding pipebesleme borusu
feedthroughgeçiş besleyicisi
feelduyumsamak, duymak, hissetmek, (dokunarak/elleyerek) hissetmek, el yordamıyla aramak, yoklamak, kanısında olmak, inanmak, sanmak, zannetmek, hissetmek, gibi görünmek, gibi gelmek, sezmek, hissetmek, duygu, duyumsama, hissetme, yoklama, arama
feel an affinity forçok çekici bulmak
feel as right as rainözünü turp gibi hissetmek
feel at homeözünü evindeymiş gibi hissetmek, rahat olmak
feel badözünü iyi hissetmemek
feel faintözünü bitkin hissetmek
feel foriçin üzülmek, acımak
feel hotateş basmak, sıcaklamak
feel in one's bonesemin olmak, inanmak, içine doğmak
feel in one's bones thatemin olmak, kuvvetle sezmek
feel like a fish out of watersudan çıkmış balığa dönmek
feel like a million dollarsbomba gibi olmak
feel like a wet ragçok yorgun hissetmek
feel like doingcanı yapmak istemek
feel like thirty centsyerin dibine geçmek
feel one's oatözünü beğenmek
feel one's oatsyere göğe sığmamak
feel one's pulsenabzına bakmak, nabzını yoklamak
feel one's wayyavaş yavaş ilerlemek
feel sb's pulsebirinin nabzını yoklamak
feel sorryacımak,yazığı gelmek,için üzülmek
feel sorry for-e acımak, için üzülmek
feel the pinchdarda olmak
feel under the weatherkeyfi bozuk olmak
feel up to sthyapabilir durumda olmak
feelerduyarga, anten, dokunaç
feeler gaugekalınlık mastarı
feelingduygu, his, dokunma, dokunum, duyarlık, hassasiyet, sezgi, sezgi, sanı, zan, duygu, kanı, izlenim, kanaat, his, heyecan, duyma, bilinç, farkında olma
feeling no painkafası dumanlı
feign...numarası yapmak, gibi yapmak, (bahane/vb.) uydurmak
feignedlysahte olarak, hile ile
feintsavaş hilesi, sahte saldırı
feldspathoidfeldispatımsı
felicitatetebrik etmek, kutlamak
felicitousmutlu, mesut, uygun, yerinde, münasip, isabetli
felicitymutluluk, saadet, uygunluk, nimet, refah
fell(ağaç) kesmek, düşürmek, vurup devirmek, vurmak
fellmongered wooltabak yünü
fellowadam, herif, ahbap, arkadaş, dost, akademi üyesi, benzer, hemcins
fellow countrymanhemşeri, vatandaş, yurttaş
fellow feelingbaşkasının halinden anlama, ortak duygu
fellow suffererdert ortağı
fellowshipdernek, türküm, birdem bursu, birdem vakfı, duygu birliği, başkasının halinden anlama, duygularını paylaşma, arkadaşlık
felo de seintihar eden kimse
felondolama, suçlu, cani, habis
feloniouscürümle ilgili, suçlu, suçla ilgili
felonious assaultkasıtlı saldırı
feluccaAkdeniz'e mahsus yelkenli kayık
femaledişi, kadın, dişilere ilişkin, dişil
female connectordişi konektör, duy, priz
female threaddişi diş, somun dişi
feme soleevli olmayan kadın
femininekadınla ilgili, kadınsı, dişil
feminine genderdişi cinsi, dişil cins
feminismkadın haklarını savunma, kadın yandaşlığı, feminizm
feminizekadınlaştırmak, kadınlaşmak
femme de chambreoda hizmetçisi
femme fatalevamp kadın, baştan çıkarıcı kadın
femoraluyluksal,kalça sümüğüyle ilgili
fenbataklık arazi, bataklık
fenceçit, tahta perde, parmaklık, çalınmış eşya alıp satan adam, etrafını çitle çevirmek, eskrim sporu yapmak, baştan savma yanıt vermek, kaçamak yanıt vermek
fence wireçit teli, parmaklık teli
fencingeskrim, çit ya da duvar
fend(off ile) özünü -den korumak, atlatmak
fend forbakmak, temin etmek
fend for oneselfözüne bakmak, başının çaresine bakmak
fend offsavuşturmak, atlatmak, defetmek, kovmak
fenderocak, şömine çerçevesi, (Aİ) çamurluk
fender lampçamurluk lambası
fenestrasümükte küçük delik
fenestratedelikli, pencereli
feoffeetımar sahibi, zaim
fer-de-lanceiri Güney Amerika yılanı
feralvahşi, yabani, evcil olmayan
ferialtatil günlerine ait
ferityvahşilik, yabanilik
fermatadurak ve uzatma işareti
fermentmayalanmak, mayalamak, heyecanlanmak, telaşlanmak, heyecanlandırmak, telaşlandırmak, heyecan, karışıklık, huzursuzluk, telaş, galeyan, maya
fermentabilitymayalanabilirlik
fermentationmayalanma, fermentasyon
fermentation processmayalama işlemi
fermentativemayalayan, mayalanan
ferociousyırtıcı, sert, acımasız, haşin, vahşi, şiddetli
ferocityvahşet, azgınlık, vahşilik
ferrateferrat, asitferik tuzu
ferretyaban gelinciği, (about/around ile) karıştırarak aramak
ferret aboutkarıştırarak aramak
ferret aroundkarıştırarak aramak
ferret outkovmak, araştırmak
ferri-(önek) demir, demirli
ferriageferibot parası, feribot nakli
ferro-demir, demirli, (önek) demirli
ferroelectricferroelektrik
ferromagneticferromanyetik
ferromagnetic tapeferromanyetik bant
ferromagnetismferromanyetizma
ferromanganeseferromanganez
ferrosiliconferrosilisyum
ferrousdemirle ilgili, demirli, demirden, demir
ferruginousdemirli, pas renginde
ferruledemir halka, yüksük, bilezik
ferrytaşımak, bir araçla taşımak, götürmek, feribot, araba vapuru, rıhtım, iskele
ferry serviceferibot servisi
fertileverimli, bereketli, üretken, doğurgan
fertile landverimli toprak
fertilityverimlilik, bereketlilik, üretkenlik, doğurganlık
fertility ratedoğurganlık oranı
fertility rentverimlilik rantı
fertilizationgübreleme, dölleme, tozlama, aşılama
fertilizedöllemek, aşılamak, gübrelemek, verimli kılmak
fervencycoşku, gayret, ateş, heves, hararet, şevk
ferventcoşkun, gayretli, ateşli, hevesli, tutkulu
ferventlycoşkuyla, gayretle, hevesle, şevkle
fervidçok şevkli, hiddetli
fervourcoşku, heves, tutku
Fescenninemüstehcen, açık saçık, ahlaksız
festalbayrama ait, yortuya ait, şen, eğlenceli
fester(yara) mikrop kapmak, irinlenmek
festinationsinirlenerek hızlı yürüme
festivefestival/şenlik ile ilgili
festoonçiçek ya da yaprak zinciri, çiçek ya da yaprak zincirleriyle süslemek
fetchgidip getirmek, gidip almak, belirli bir fiyata satılmak, kazanç getirmek
fetch a pricebelirli bir fiyata satılmak
feteeğlence, şenlik, şölen, piknik, onurlandırmak, iyi ağırlamak, ziyafet vermek
fetishtapıncak, fetiş, aşırı ilgi, dikkat, saplantı, hastalık
fetishismtapıncakçılık, fetişizm
fetlockatın topuğu, topuk kılları
fetterpranga, zincir, pranga vurmak, zincire vurmak
fettleakıl, ruh ve beden yağdayı, hal durum, form
feudkan gütmek, kin beslemek, kan davasını sürdürmek, kan davası, kavga, kin, düşmanlık
feudalderebeyliğe ilişkin, feodal
feudalismderebeylik, feodalizm
feudalityderebeylik, tımar, zeamet
feverateş, heyecan, telaş
fever thermometertıbbi termometre
feveredateşli, hummalı, sıtmalı, heyecanlı, telaşlı
feverishateşli, hararetli, heyecanlı, telaşlı, hummalı
fewbir pare,küçük,az miktar,cüzi,bazıları,bazı,bir balaca,az,biraz,birkaç,birkaç kişi/şey/tane,bir kadar
few and far betweenara sıra olan, tek tük
fiascobaşarısızlık, fiyasko
fiatemir, resmi izin, hüküm, karar
fiat in bankruptcyiflas kararı
fibküçük ve önemsiz yalan, zararsız yalan, beyaz yalan, küçük yalan söylemek
fiberlif, iplik, telcik, fiber, karakter
fiber structurelif yapısı
fiberboardfiber, fiber levhası
fibrelif, tel, elyaf, iplik, karakter sağlamlığı
fibreglassfiberglas, camyünü
fibroidfibroit, lifli, lif gibi
fibulakamış sümüğü,fibula
ficklenessdöneklik, kararsızlık
fictiletopraktan yapılmış
fictionkurmaca yazın, düş ürünü yapıt, kurgu, uydurma, düş, icat
fictional(öykü/yapıt/vb.) uydurma
fictitiousgerçek olmayan, imgesel, uydurma, kurmaca
fictitious exporthayali ihracat
fictivehayali, fiktif, itibari, sahte
fidkaşkaval, mandal, çelik
fiddlekeman, dolandırıcılık, üçkâğıt, keman çalmak, (with/about/around ile) oyalanmak, zaman öldürmek, oyuncak etmek, amaçsızca oynamak, kurcalamak, üzerinde oynamak, üçkağıt yapmak
fiddle aroundvakit geçirmek
fiddle awayvakti boşa geçirmek
fiddle-de-deeBoş laf!, Saçma!
fiddle-faddleıvır zıvır, saçma sapan söz
fiddlerkemancı, düzenbaz, dolandırıcı, üçkâğıtçı, serseri
fiddlestickkeman yayı, zırva, saçmalık
fidelitybağlılık, sadakat, aslına uygunluk
fidelity bondkefalet senedi
fidgetyerinde duramayan kimse,narahat,kıpırdanmak,huzursuzlanmak,yerinde duramamak
fidgetyyerinde duramayan, kurtlu, rahat durmayan
fiducialgüvenen, emniyet eden
fiduciallygüvenle, emniyetle
fiduciaryitimada dayanan, emanet olan, itibari, mütevelli, mutemet, yedi emin, saymaca, itibari
fiduciary loanteminatsız kredi
fiduciary moneyitibari para
fieldtarla, alan, saha, açık arazi, kır, kırlık, otlak, çayır, mera, çalışma, iş, etkinlik alanı, (at yarışı) yarışmaya katılanlar
field artillerysahra topçusu
field controlalan kontrolü, alan denetimi
field cornhayvan yemi olarak yetiştirilen mısır
field cropstarla ürünleri
field daymanevra günü, spor bayramı, yarışma günü
field eventsatlama ve atma karşılaşmaları
field glassesarazi dürbünü
field hospitalsahra hastanesi
field observationalan gözlemi
field of visiongeniş görüş alanı
field researchalan araştırması
field scanningalan taraması
field servicesahra hizmeti, taşra teşkilatı
field sportsaçık hava sporları, atletizm
field studyalan araştırması
field surveyalan araştırması
field theoryalan teorisi, alan kuramı
field trip(öğretimde) tatbikat
field weaponssahra silahları
field workarazi işi, yerinde araştırma
fieldworkbelirli bir alanda bilimsel çalışma, alan çalışması
fiendşeytan, iblis, kötü ruh, (neyese) düşkün
fiendishhaşin, acımasız, çok zeki, şeytani
fierceazılı, acımasız, vahşi, kızgın, çok büyük, çok fazla, aşırı
fierce clutchsert kavrama
fieryateşten, ateşli, ateş gibi, kızgın
fiestayortu, bayram, fiesta
fifeasker düdüğü, düdük çalmak
fifth wheelgereksiz şey veya kimse
fifty-fiftyyarı yarıya, ortaklaşa, yarı yarıya, ortaklaşa, eşit olarak
fightsavaşmak, çarpışmak, kavga etmek, dövüşmek, ...ile savaşmak, -e karşı savaşım vermek, tartışmak, didişmek, dövüş, kavga, savaş, savaşım, mücadele, kavgacılık ruhu
fight against timezamana karşı yarışmak
fight offile mücadele etmek, defetmek, püskürtmek
fight shy ofkaçınmak, sakınmak
fight tooth and nailcanını dişine takarak mücadele etmek
fighterkavgacı, savaşçı, avcı uçağı
fightingsavaş, mücadele, kavga, harp
fighting cockdövüş horozu, kavgacı horoz
fighting fitturp gibi sağlıklı
figmenthayal ürünü ya da uydurma şey
figurationşekle sokma, tasvir, temsil
figurativedeğişmeceli, mecazi
figurative meaningmecazi anlam
figurebiçim, şekil, figür, beden yapısı, boy, pos, endam, sayı, rakam, önemli kişi, şahsiyet, sanmak, inanmak, saymak, olarak yer almak
figure of speechmecaz, istiare, değişmece, eğretileme
figure onplanlamak, hesaba katmak, hesap etmek
figure outdüşünerek bulmak, çözmek, anlamak, hesaplamak
figure skatingartistik patinaj
figureheadgemi aslanı, kukla başkan, göstermelik yönetici
figures of speechsöz sanatları
filamentfilaman, ince tel
filament yarnfilament iplik
filariasisfilaria enfestasyonu, kan/bağırsak parazitlerinin
filchaşırmak, çalmak, yürütmek
fileeğe, törpü, eğelemek, törpülemek, dosya, klasör, bir konu hakkında toplanan belgeler, dosyalamak, dosyaya koymak, resmi işleme koymak, sıralamak, tasnif etmek, sıra, kuyruk, tek sıra halinde yürümek
file labeldosya etiketi, kütük etiketi
file namedosya adı, kütük adı
file numberdosya numarası
file processingdosya işleme, kütük işleme
file purgingdosya silme, kütük silme
file sizedosya boyutu, kütük boyutu
file storedosya deposu, kütük deposu
file structuredosya yapısı
file transferdosya transferi, kütük aktarımı
file volatilitydosya değişimi, kütük uçuculuğu
filialevlada ilişkin, evlatla ilgili
filiariasiskan ve bağırsak asalakları hastalığı
filibegiskoçyalıların giydiği eteklik
filibuster(parlamento/vb.'de) işi uzatmak, ağırdan almak
filigreealtın ya da gümüşü tel biçiminde işleme, telkâri
filing cabinetdosya dolabı, evrak klasörü
filing systemdosyalama jüyesi
filing traydosyalama rafı
filldoldurmak, dolmak, dolmak, kaplamak, yayılmak, yapmak, icra etmek, yerine getirmek, karşılamak, doyurmak, tatmin etmek, istiap haddi, istenilen/gereksinilen miktar
fill a toothdiş dolgusu yapmak
fill characterdolgu karakteri
fill indoldurmak, karnı doyurmak, vekillik etmek
fill in for sbbirinin yerini doldurmak
fill outgiderek şişmanlamak, doldurmak, dolup kabarmak
fill out an application formbaşvuru formu doldurmak
fill sb's shoesyerini doldurmak
fill the billihtiyacı karşılamak, gerekeni yapmak
fill updolmak, taşmak, doldurmak, taşırmak
fill up a formform doldurmak
fillerdolgu, (boyada) astar
filler capradyatör kapağı
filletsümüksüz/kılçıksız et,fileto,(eti) fileto kesmek,kılçığını ya da sümüklerini ayıklamak
fillet welddolgu kaynak, bindirme kaynak
fillingdoldurma, dolgu, diş dolgusu
filling materialdolgu maddesi
filling stationbenzinci, benzin istasyonu
fillipfiske, fiske vurmak
fillisteroluk rendesi, oluk
fillister head screwyıldız başlı vida
fillyyavru kısrak, dişi tay
filmince tabaka, ince örtü, ince deri, zar, film, film çekmek, filme almak
film archivefilm arşivi, filmlik
film camerafilm makinesi, kamera, alıcı
film cartridgefilm kaseti
film cementfilm yapıştırıcısı, zamk
film libraryfilm kütüphanesi, film arşivi
film pickupfilm okuyucu, film verici, film yayın aygıtı
film projectorfilm gösterme makinesi, projektör, gösterici
film recorderfilm kaydedici
film reelfilm bobini, makara
film scannerfilm okuyucu, film verici
film shootingfilme alma, film çevirme, film çekme
film speedfilm hızı, film duyarlığı
film spoolfilm bobini, makara
film stripfilm şeridi, ders filmi
filmyince, saydam, şeffaf
filtersüzgeç, filtre, süzmek, filtreden geçirmek, süzülmek
filter chokefiltre bobini
filter clothfiltre bezi, süzme bezi
filter gravelfiltre çakılı
filter paperfiltre kâğıdı, süzgeç kâğıdı
filterablefiltreden geçebilen, süzülebilir
filtering apparatussüzme aygıtı
filthinesskirlilik, kir, pislik
filthypis, kirli, kaba, çirkin, pis
filthy richbok gibi zengin
filtratesüzüntü, filtrat, süzülmüş sıvı, süzmek
fimbriated(bitki) püsküllü, saçaklı
finyüzgeç, yüzgece benzer şey
finaglehile yaparak elde etmek, kandırmak
finalsonda gelen, sonuncu, son, kesin, kati, nihai, final, son karşılaşma, dönem sonu sınavı, final
final accountkesin hesap, nihai hesap
final balanceson bakiye, kesin bakiye
final balance sheetkapanış bilançosu
final examinationbitirme sınavı
final invoicegerçek fatura
final judgmentson karar, kesin karar
final maturityvade tarihi
final provisionsson hükümler
final quotationborsa kapanış fiyatı
final receiptnihai makbuz, son makbuz
final totalgenel toplam, son toplam
finalitykesinlik, katiyet, son bulma, sona erme
finalizesonuçlandırmak, bitirmek
finallysonunda, en sonunda, nihayet, kesin olarak, tamamen
financemaliye, finanse, iş kurmada gereken para, ç.mali durum, paraca desteklemek, gereken parayı vermek, finanse etmek
finance billfinansman senedi
finance committeemali komite
finance companyfinansman şirketi
finance housefinans kurumu
finance marketfinans piyasası
finance syndicatemali sendika
financial accountingmali muhasebe
financial administrationmali idare
financial advisormali müşavir
financial affairmali durum
financial aidmali yardım, parasal yardım
financial analysismali analiz
financial analystmali analist
financial and spiritual supportmaddi ve manevi destek
financial backerfinansör, parasal destek sağlayan
financial balance sheetmali bilanço
financial booksmali defterler
financial budgetmali bütçe
financial centermali merkez
financial circlesmali çevreler
financial columnsekonomi sütunu
financial companymali şirket, mali ortaklık
financial conditionmali durum
financial crisismali kriz
financial customs dutiesmali gümrük vergisi
financial difficultypara sıkıntısı, ödeme güçlüğü
financial embarrassmentmali sıkıntı
financial engagementsmali taahhütler
financial expensesmali masraf
financial facilitiesfinansal imkânlar
financial incentivemali teşvik
financial institutionsmali kuruluşlar
financial intermediationfinansal aracılık
financial investmentmali yatırım
financial jurisdictionmali kaza
financial lawfinansman kanunu
financial liabilitymali sorumluluk
financial loanfinansman kredisi
financial magnatesanayi kralı
financial marketfinansal pazar, mali piyasa
financial musclesmali kuvvet
financial obligationmali yükümlülük
financial operationmali işlem
financial paperekonomi gazetesi
financial periodmali dönem
financial policyfinansman politikası
financial positionfinansal yapı, mali durum
financial powerfinansal güç, mali güç
financial reformsmali reformlar, finansal reformlar
financial reportfinansal rapor
financial resourcemali kaynak
financial sectormali kesim
financial situationmali durum
financial standingmali durum
financial statementbilanço, mali çizelge
financial statisticsmali istatistikler
financial statusmali yağdayı
financial structurefinansal yapı, mali yapı
financial supportmali yardım
financial surveymali analiz
financial syndicatemali sendika
financial systemmali jüye
financial worldfinans dünyası
financial yearmali yıl, muhasebe dönemi, hesap dönemi
financiermaliyeci, anamalcı, sermayedar
financing chargesfinansman masrafları
financing companyfinansman şirketi
financing of exportsihracat finansmanı
findbulmak, tapmak, buluş, keşif, bulunan şey, bulgu
find approvalrağbet görmek
find fault withkusur bulmak, tenkit etmek, özür bulmak
find one's feetözünü geçindirecek hale gelmek
find outçözmek, keşfetmek, anlamak, öğrenmek
finderbulan, bulucu, vizör, arayıcı
findingbulgu, bulunmuş, keşfedilmiş şey, sonuç, karar
finepara cezası, para cezasına çarptırmak, güzel, iyi, yakşı, kaliteli, çok ince, incecik, ince, küçük, kırıntılar halinde, (hava) güzel, açık, parlak, sağlıklı, rahat, keyfi yerinde, (iş) dikkatli, iyi, ustaca yapılan, (maden) saf, som, ince ince, çok iyi, iyi bir şekilde
fine paperbirinci sınıf değerli evrak
fine-drawninceltilmiş (tel)
finelyçok iyi bir biçimde, güzel güzel, ince ince
finenessincelik, güzellik, zarafet
finerysüslü takılı güzel elbise
finesse(insan ilişkilerinde) kurnazlık, incelik, yönetme yeteneği, ustalık
fingerparmak, parmaklarla tutmak, parmaklamak, (müzik aletini) parmakla çalmak
finger bowlsofrada parmak yıkayacak kap
finger milkingelle sağım, parmakla sağım
finger nutkelebekli somun
fingerboardkeman veya ut sapı, piyano klavyesi
fingeringparmakları doğru kullanma, ince örgü yünü
finickyhuysuz, güç beğenir, müşkülpesent, mızmız
finingdurultma, arıtma, saflaştırma
finishbitirmek, tamamlamak, sona erdirmek, bitmek, sona ermek, (yorgunluktan/vb.) bitirmek, gücünü kesmek, (yiyecek/içecek) bitirmek, bitiş, son, finiş, son, bitirme, bir şeyin bitmiş hali
finish offbitirmek, tamamlamak, tüketmek
finish up with sthbitirmek
finish withile işini bitirmek, ilişkisini kesmek
finish-turntornada perdahlamak
finishedbitik, tükenmiş, bitmiş, tamamlanmış, bitirilmiş, tam
finished goodsmamul mallar
finished productson ürün, bitmiş ürün
finisherayarlı serici, finişer, apreci, nihai darbe
finishingbitirici, tamamlayıcı, bitirme, perdah, cila
finishing treatmentbitirme işlemi
finitesonu olan, sonlu, sınırlı
finitenessfanilik, sınırlılık
finkgrev kırıcı işçi, muhbir
FinnishFinlandiya'ya özgü, Fin dili
fireateş, alev, yanma, yangın, parıltı, parlaklık, ateş etme, ateş, ısıtma aygıtı, yakmak, tutuşturmak, ateşe vermek, ateş etmek, ateşlemek, (seramik/vb.) pişirmek, fırınlamak, dağlamak, ateşlendirmek, heyecanlandırmak, gayrete getirmek, canlandırmak, işten atmak, işten kovmak
fire a broadsideborda ateşi etmek
fire a volleyyaylım ateşi açmak
fire balloonsıcak hava balonu
fire bucketyangın söndürme kovası
fire dangeryangın tehlikesi
fire departmentitfaiye teşkilatı, itfaiye teşkilatı
fire drillyangından kaçma talimi
fire engineitfaiye arabası, yangın tulumbası
fire escapeyangın merdiveni
fire extinguisheryangın söndürme aygıtı
fire fightingyangınla mücadele
fire hazardyangın tehlikesi
fire hydrantyangın söndürme musluğu
fire indemnityyangın tazminatı
fire insuranceyangın sigortası
fire lossyangın zararı, yangın hasarı
fire offpişirmeyi tamamlamak, hemen göndermek
fire policyyangın sigorta poliçesi
fire preventionyangın önleme
fire protectionyangın korunması
fire resistingateşe dayanıklı
fire screenateş siperi, ocak siperi
fire seasonyangın mevsimi
fire stationitfaiye merkezi
fire stoneçakmaktaşı, sileks
fire superiorityateş üstünlüğü
fire supportateş desteği, atış desteği
fire underwriteryangın sigortacısı
fire upfayrap etmek, birden bire kızmak, parlamak
fire wardenyangın bekçisi
fire watchyangın detektörü, yangın bulucu
fire worshipperateşperest
fire-eaterçıngar çıkaran kimse, ateş yutan hokkabaz
fire-gildingateşte yaldızlama, alev yaldızı
fireballakanyıldız, enerjik kimse
fireboatyangın söndürme gemisi
firebrandmeşale, kundakçı
firebreakyangın önleme şeridi
fireclayateş kili, şamot toprağı, ateş toprağı
firedampgrizu, madengazı, metan gazı
firedamp indicatorgrizu göstergesi
firedogocağın demir ayaklığı
fireproofyanmaz, ateşe dayanıklı
fireproofingateş almaz malzeme
fireside(ev içinde) şömine yanı, ocak başı, ateş yanı
fireworksdonanma fişekleri
firingateş etme, yakma, dağlama
firing mechanismateşleme mekanizması
firing orderateşleme sırası
firing powerateşleme gücü
firing rangeatış alanı, poligon
firing squadmerasim mangası, idam mangası
firing timeateşleme zamanı
firmsert, katı, sağlam, dayanıklı, sıkı, sabit, değişmez, firma, şirket
firm contractkesin sözleşme, kati mukavele
firm managementişletme yönetimi
firm offerkesin öneri, kesin teklif
firm pricekesin fiyat, kati fiyat
firm upsabit kılmak, sağlamlaştırmak
firmlysımsıkı, sıkıca, metanetle, sebatla, kuvvetle
firmnesskesinlik, katiyet, sağlamlık, dayanıklılık
firmwareaygıt yazılımı, bellenim
firstilk, birinci, diğerlerinden önce gelen kimse/şey, İngiltere'de en yüksek birdem derecesi, birinci, ilk, baş, başta, ilk kez
first aid kitilkyardım çantası
first and foremosten önemlisi, ilk önce, her şeyden önce
first and lastilk ve son, her şeyi hesaba katarak
first choice articlesbirinci kalite mal
first chopbirinci sınıf, kaliteli
first class ticketbirinci mevki bileti
first comefirst served, sona kalan dona kalır
first daypazar günü, ilk gün
first floorbirinci kat, zemin katı
first fruitsalınan ilk ürün, ilk sonuç, ilk hasılat
first generationbirinci kuşak
first halfilk yarı, ilk altı ay
first handilk el, birinci el
first installmentbirinci taksit
first ladybaşbakanın karısı
first mortgagebirinci derecede ipotek
first nameisim, asıl isim
first nightgala temsili, açılış gecesi
first of allen önce, ilkin
first order leverbirinci derecede kaldıraç
first publishingilk yayım
first sergeantkıdemli başçavuş
first shotilk silah atan olmak
firsthandilk elden, dolaysız
firstlingilk sonuç, ilk çocuk
firstlyönce, ilk önce, birincil olarak, herşeyden önce, ilk başta
fiscal adjustmentsmali ayarlamalar
fiscal authoritiesmali makamlar
fiscal capacitymali kapasite
fiscal chargesvergi giderleri
fiscal competitionmali rekabet
fiscal decisionsmali kararlar
fiscal dividendmali temettü
fiscal economicsmali ekonomi
fiscal evasionvergi kaçırma
fiscal incentivesmali teşvikler
fiscal jurisdictionmali yargı
fiscal lawmali hukuk, mali yasa
fiscal monopolymali tekel
fiscal policymaliye politikası
fiscal relationsmali ilişkiler
fiscal reportfinans raporu
fiscal resourcesmali kaynaklar
fiscal responsibilitymali sorumluluk
fiscal servicemali hizmet
fiscal stabilitymali istikrar
fiscal systemvergi jüyesi, finans jüyesi
fishbalık, balık eti, balık tutmak
fish in muddy watersbulanık suda balık avlamak
fish in troubled watersbulanık suda balık avlamak
fish out of watersudan çıkmış balık
fish pondbalık yetiştirme havuzu, balık havuzu
fish-eye lensbalıkgözü objektif
fisherbalık tutan kimse, balıkçıl hayvan, balıkçı
fisherybalıkçılık, dalyan, balık yatağı, balık tarlası
fishing boatbalıkçı kayığı
fishing gearbalıkçı takımı
fishing portbalıkçı limanı
fishing rodolta kamışı,karmak
fishing tacklebalık takımı
fishmongerbalık satıcısı, balıkçı
fishplatesüyek, cebire, bağlama levhası, süyekle bağlamak, bağlama levhası
fishtailbalık kuyruğu biçiminde
fishwaybalık geçidi, balık sapağı
fishybalık tadında ya da balık kokulu, şüpheli, karanlık, içinde bit yeniği olan, inanılması güç
fissilebölünebilir, yarılabilir, bölünür
fissilitybölünürlük, yarılabilirlik
fissionbölünme, yarılma, yarma, atom çekirdeğinin parçalanması
fissionableparçalanabilir, bölünebilir
fissiparousikiye bölünerek üreyen
fisticuffsyumruk yumruğa kavga
fithastalık nöbeti, galeyan, nöbet, kriz, uygun, elverişli, sağlıklı, zinde, formda, gücü kuvveti yerinde, ayak uydurmak, özünü birşeye uydurmak, (giysi) uymak, iyi gelmek, uygun olmak, hazırlamak, uygun duruma getirmek, uygun gelme, uygunluk, uyma
fit for a kingkrallara layık
fit for nothinghiçbir işe yaramaz
fit inuymak, uydurmak, zaman bulmak, zaman ayarlamak
fit like a glovetam uymak, kalıp gibi oturmak
fit one's bookişine gelmek
fit outdonatmak, teçhiz etmek
fit the billtam istediği şey olmak
fit to be tiedkan beynine sıçramak
fit updüzenlemek, donatmak, sağlamak
fit up withsağlamak, yerleştirmek, donatmak
fitmentteçhizat, donanım, takım
fitnesszindelik, form, sağlık, uygunluk
fitted(with ile) ile donatılmış, -lı, yerleştirilmiş, oturtulmuş
fittermakine montajcısı, makastar
fittinguygun, yakışık alır, doğru, terzi provası, bina tesisatı, tertibat
fitting shopmontaj atölyesi
fittingsfittings, bağlantı parçaları, tertibat, tesisat
five-star hotelbeş yıldızlı konakçı
five-year development planbeş yıllık kalkınma josparı
fixsaptamak, belirlemek, düzenlemek, kararlaştırmak, onarmak, sıkıca tutturmak, yerleştirmek, sabitleştirmek, oturtmak, şike yapmak, (kimese yiyecek/içecek/vb.) hazırlamak, ile ilgilenmek, icabına bakmak, hakkından gelmek, kötü ve güç durum, boktan durum, uyuşturucu iğnesi
fix onkarar kılmak, doğrultmak, yöneltmek, seçmek
fix sb up with sthsağlamak, ayarlamak
fix sb's wagonhakkından gelmek
fix sth onkapatmak, bağlamak
fix sth upkararlaştırmak, yerleştirmek
fix uptamir etmek, düzene sokmak, tertip etmek
fixationyerleştirme, oturtma, takma, güçlü ve sağlıksız tutku, saplantı
fixation machinefiksaj makinesi, tespit makinesi
fixativefiksaj maddesi, tespit maddesi
fixedsabit, oynamaz, değişmez, belirlenmiş, kararlaştırılmış
fixed assetssabit varlıklar, duran varlıklar
fixed capitalsabit sermaye
fixed chargessabit masraflar
fixed depositsabit vadeli mevduat
fixed endsabit uç, hareketsiz uç
fixed exchange ratesabit döviz kuru
fixed expensessabit giderler
fixed incomedeğişmez gelir, sabit gelir
fixed oilsabit yağ, uçmaz yağ
fixed pointsabit çekit, çakılı çekit
fixed pricedeğişmez fiyat, sabit fiyat
fixed rate systemsabit kur jüyesi
fixingbağlama,tutturma,kuraştırma,kurma,tespit
fixing screwbağlama vidası
fixingstertibat, garnitür
fixturefikstür, sabit eşya, demirbaş
fizz(gazoz gibi) vızlamak, fışırdamak, fışırtı, vızıltı, şampanya
fizzle(out ile) boşa çıkmak, kötü sonuçlanmak, fos çıkmak
fizzle outvızlayıp sönmek
fizzygazlı, köpüren, fışırtılı
flabbergasthayrete düşürmek, şaşırtmak
flabbergastedçok şaşırmış, şaşkın
flabbinesssarkıklık, gevşeklik, iradesizlik, zayıflık
flabbygevşek, yumuşak, sarkık, pörsük
flabellateyelpaze biçiminde
flaccidyumuşak, sarkık, gevşek
flacciditygevşeklik, kıvamsızlık, sarkıklık
flagbayrak, sancak, bandıra, flama, geniş yassı taş, kapak taşı, canlılığını yitirmek, güçten kesilmek, güçsüzleşmek
flag captainamiral gemisi süvarisi
flagellantdöven, kırbaçlayan
flagellatekırbaçlamak, dövmek
flagitioushabis, çok çirkin, alçak
flagonbir tür kulplu sürahi
flagrancykabahatin büyüklüğü
flagrant(kötü bir şey) alenen yapan/yapılan
flagstaffgönder, bayrak direği
flailsağa sola sallamak/sallanmak
flairözel yetenek, beceri
flakeince tabaka, ince parça, (off ile) ince tabakalar halinde dökülmek, pul pul dökülmek
flake awaytabaka tabaka soymak/soyulmak
flake offpul pul dökülmek
flake outbayılmak, yıkılmak, çökmek
flakylapa lapa, yaprak yaprak
flamboyancefantezi, göz kamaştırıcılık, ihtişam
flamboyancyaşırı derecede parlaklık, süs, şaşaa, görkem
flamboyantgösterişli, havalı, tantanalı
flamealev, ateş, alev alev yanmak, alevlenmek, parlamak, kızarmak
flame reactionalev reaksiyonu
flame resistantateş almaz
flame throweralev makinesi
flame upalevlenmek, öfkelenmek
flame-hardenalevle sertleştirmek
flame-lampark lambası, alev lambası
flamencoflaman kuşu, flamingo
flameproofaleve dayanır, tutuşmaz, patlamaönler
flamingtutuşmuş, kızgın, ateşli, çok süslü
flamingoflamankuşu, flamingo
flammableçabuk yanar, kolay tutuşur
flammable substancetutuşucu madde
flangekenar, yaka, kulak, flanş, çıkıntı
flange nutyakalı somun, kenarlı somun
flankböğür, yan, kanat, cenah, yandan kuşatmak, yanında yer almak
flank attackkanat taarruzu, kuşatıcı taarruz
flank frontyan cephe, yanyüz
flannelpazen, flanel, fanila
flanneletteflanel taklidi pamuklu kumaş, pazen
flap(kanat/vb.) çırpma sesi, (zarf/cep/vb.) kapak, telaş, panik, (kanat) çırpmak, çarpmak, vurmak, sallanmak, çırpınmak, meraklanmak, telaşa kapılmak
flapdoodlesaçmalık, boş laf
flapjackkızartılmış küçük börek
flapperkabuklu hayvanların kuyruğu, çarpan şey
flaretitrek parlak ışık ya da alev, işaret fişeği, parlak ve titrek bir alevle yanmak, birden alev almak, patlak vermek
flare starparıltılı yıldız
flare upbirden alevlenmek, parlamak, öfkelenmek
flared(etek/pantolon) alt kısmı geniş
flashbirden parlamak, (şimşek gibi) çakmak, parlamak, ışıldamak, parıldamak, (telgraf ya da ünalgı mesajı) yollamak, göndermek, çok hızlı hareket etmek, hızla geçip gitmek, birdenbire akla gelmek, cinsel kılganlarını göstermek, teşhirçilik yapmak, ani ışık, çakış, parlama, parıltı, ışıltı, flaş haber, çok kısa süre, an, (foto.) flaş
flash backbir an geçmişe dönmek
flash drierşok kurutucu, hızlı kurutucu
flash in the pansaman alevi
flash into one's mindaklına esmek
flash lampel feneri, cep feneri
flash pointalev çekidi, parlama çekidi
flash reportgeçici rapor hesabı
flashback(film) geriye dönüş, fleşbek
flashboardsavak taşırma kapağı
flashingparlayan, yanıp sönen, parlama, çakma, baca eteği
flashing pointparlama çekidi
flashlightel feneri, flaş
flashyparlak, gösterişli, göz kamaştırıcı, cafcaflı
flaskdar boyunlu küçük şişe, cebe konan küçük yassı içki şişesi, termos
flatdüz,yassı yayvan,düz arazi,düzengâh,ova,sığlık,bataklık,düz yüzey,bemol,sıkıcı,tekdüze,donuk,(iş/vb.) durgun,(lastik) havasız,(pil) bitik,tam,kesin,kati,değişmez,(içki) gazı gitmiş,gazsız,tamamen,bütün bütün,tam,apartman dairesi,kat
flat archbasık kemer, yassı kemer, düz kemer
flat brokemetliksiz, beş kuruşsuz, cebi delik
flat fileyassı eğe, düz eğe
flat outazami hızla, tam gaz, açıkça
flat ratetek fiyat, sabit fiyat
flat-hammerçekiçle düzlemek
flatboatdüz karinalı gemi
flatbottomdüz karinalı gemi
flatheadyassı kafalı, parabaşlı
flatletküçük apartman dairesi
flatlysıkıcı bir şekilde, tamamen, kesinlikle
flatnessdurgunluk, kesatlık
flattendüzleştirmek, yassılaştırmak, düzleşmek, yassılaşmak
flatten outpalyeye geçmek, uçağı düzeltmek
flatteningyassılma, yassılaşma, düzleşme
flatterdalkavukluk etmek, yağlamak, yağ çekmek, (fotoğraf ya da resimde) olduğundan daha güzel göstermek, memnun etmek, gururunu okşamak
flatter oneselfsanmak, özünü inandırmak, ümit etmek
flatterydalkavukluk, yağcılık
flatwormyassıkurt, solucan
flautistflüt çalan kimse, flütçü
flavescentsararmış, sarımtırak
flavourtat, lezzet, çeşni, tat vermek, lezzet vermek
flavouringtatlandırıcı şey, çeşni
flawlesskusursuz, mükemmel
flawlessnesskusursuzluk, mükemmellik
flaxensoluk sarı, lepiska
flayderisini yüzmek (hayvan), soymak, azarlamak
fleabaguyku tulumu, pasaklı kadın, ucuz konakçı
fleabitepire ısırması, hafif ağrı
fleabittenpire ısırmış, köhne
fleawortboğa yaprağı, karnı yarık
fleecekoyun postu, yapağı, soymak, yolmak, kazıklamak
fleeralay, alay etmek, eğlenmek
fleeting(zaman) kısa, kısa süreli, hızlı
flenchbalina yağını çıkarmak
fleshet, vücut, beden, bedensel zevkler
flesh and bloodakrabalar, kodak
flesh outdolgun olmak, şişmanlatmak
flesh-eating animalset yiyen hayvanlar
fleshinessşişmanlık, etlilik
fleshingsbalerin pantolonu
fleshlyetli, etten ibaret, dünyevi
fleshyetli,et gibi,şişmanca,kök,toplu
flexbükmek, germek, tel, kordon, esnek kablo
flexibilitybükülgenlik, esneklik
flexible budgetdeğişken bütçe, esnek bütçe
flexible cableesnek kablo, bükülgen kablo
flexible diskdisket, flopi disk
flexible exchange rateesnek döviz kuru
flexible exchange rate systemesnek döviz kuru jüyesi
flexible jointesnek eklem
flexible rateesnek kur, değişken kur
flexible shaftesnek şaft, esnek mil
flexible standarddeğişken standart
flexible tariffdeğişken tarife
flexion pointbükülme çekidi
flextimeistediği sögenlerde çalışma
flexureeğilme, bükülme, salgı, dirsek, eğrilik
flibbertigibbethoppa ve geveze kimse, dedikoducu kimse
flickfiske, hafif vuruş, hafifçe vurmak, fiske vurmak, seğirmek, çırpınmak
flickertitremek, titreşmek, sönüp yanmak, titreme, titreşme
flicker-freegöz kırpıştırmayan, kırpışmasız
flierpilot, el ilanı, uzun atlama
fliespantolonun önündeki yarık, fermuar yeri
flightuçuş, (kuş/uçak/vb.) sürü, bir kat merdiven, kaçış
flight altitudeuçuş yüksekliği
flight attendantuçuş görevlisi
flight controluçuş kontrolü
flight deckuçuş güvertesi
flight leveluçuş seviyesi
flight of capitalsermaye kaçışı
flight stripuçuş koridoru
flight timeuçuş zamanı, uçuş süresi
flight visibilityuçuşta görüş alanı
flightilyne dediğini bilmeden, kararsızca
flightworthyuçuşa elverişli
flightyhavai, dönek, kararsız, değişken, maymun iştahlı
flimflamalavere dalavere, hile
flimsinessdayanıksızlık, eksiklik, yetersizlik
flimsyzayıf, güçsüz, çürük, dayanıksız
flinchgeri çekilmek, kaçmak, kaçınmak, ürkmek
flingfırlatıp atmak, savurmak, atma, atış, fırlatma, bir İskoç dansı, deneme, girişim, çılgınça zaman
fling awaydışarı atmak, dışarı fırlatmak
fling in sb's teethbirinin başına kakmak, yüzüne vurmak
fling outyüzüne karşı söylemek, fırlatmak
flint glasskristal, billur
flintyiçinde çakmaktaşı olan, taş gibi katı
flipfiske vurmak, fiske atmak, döndürmek, galeyana gelmek, coşmak, fıttırmak, (through ile) okuyup geçmek, fiske
flip throughokuyup geçmek
flip-flapçarpma sesi, takla
flip-flopflip-flop, ikidurumlu, bir çeşit takla
flippancyküstahlık, hafiflik, uçarılık
flippantsaygısız, hiçbirşeyi ciddiye almayan, küstah
flipperayıbalığı/vb.balıkların kolu, (yüzmede kullanılan) palet
flirtflört etmek, kur yapmak, (with ile) ilgileniyormuş gibi görünmek, öylesine takılmak, flört eden kimse, flört
flirtationflört etme, kur yapma, şuhluk
flirtatiousflörtçü, fındıkçı
flituçmak, uçuşmak, gitmek
flivverkülüstür otomobil, başarısızlık
floatyüzmek, batmadan yüzmek, suyun üstünde kalmak, yüzdürmek, havada süzülmek, uçmak, hisse senedi satarak iş kurmak, (söylenti/vb.) yaymak, dolaştırmak, hafif şamandıra, duba, sergi arabası, birikmiş para, gerekince kullanmak için ayrılmış para, birikim
float needleşamandıra iğnesi
float valvekarbüratör supabı
floaterkurucu, devlet tahvili
floatingdeğişken, yerleşik olmayan, durağan olmayan, hareketli
floating assetsdöner sermaye, cari aktifler
floating bridgeyüzer köprü
floating capitaldöner sermaye, işletme sermayesi
floating debtdalgalı borç
floating exchange ratedalgalı döviz kuru
floating moneydalgalı para
floating pierdubalı iskele
floating populationgelip geçici nüfus
floating rate notedeğişken faiz oranlı tahvil
floating rate of exchangedalgalı döviz kuru
floating ribgöğüs sümüğüne ulaşmayan kaburga sümüğü
floating tradedeniz ticareti
floating votekararsız seçmen
floating voterkararsız seçmen
floating wharfdubalı iskele
floccoseyün gibi, top top
flocculatepıhtılaşmak, pıhtılaştırmak
flocculeküçük topak, yumak
flocculentyün gibi, yünlü
flock(hayvan) sürü, (insan) sürü, kalabalık, toplanmak, üşüşmek
flock of sheepkoyun sürüsü
floedenizdeki buz tabakası, yüzen buz kitlesi
flogdövmek, kırbaçlamak, satmak, satmaya çalışmak
flog a dead horsehavanda su dövmek, boşa nefes tüketmek
floggingkırbaç cezası, kamçılama
floodsu basması, sel, su basmak, sel basmak, taşmak, çok sayıda olmak, sel gibi taşmak
flood controltaşkın kontrolü
flood damagetaşkın zararı
flood of tearssel gibi akan göz yaşı
flood protectiontaşkından korunma
flood tidemet, kabarma, su düzeyinin kabarması
floodgatetaşkınları önlemek için akarsulara yapılan kapılar, kapaklar, bent kapağı
floodingsu baskını, rahim kanaması
floodlightprojektör, projektörle aydınlatmak
floodlightingprojektörle aydınlatma, aydınlatma ışığı
floodwaytaşkın yolu, taşma arnası, sel arnası
floordöşeme, zemin, taban, (bina) kat, (Parlamento Binası/vb.de) üyelerin oturdukları salon, döşemek, vurup yere yıkmak, devirmek, yıkmak, şaşırtmak, şoke etmek
floor boarddöşeme tahtası
floor carpetdöşeme paspası
floor coveringdöşeme, yer kaplaması
floor polishdöşeme cilası
floor showvaryete, eğlence bağdarlaması
floor tileyer karosu, döşeme çinisi
floor timberdöşeme kirişi
floor wipe the floor withyere sermek
flooringdöşeme, döşemelik
flopçırpınmak,(plan/vb.) batmak,suya düşmek,başarısızlığa uğramak,özünü basmak,şapırtı ile düşmek,çarpma sesi,düşme sesi,patırtı,başarısızlık,muvaffakiyetsizlik,fiyasko,iflas
flora and faunabitki ve hayvan
floralçiçeklerle ilgili, çiçekli, çiçek
florescentçiçek açmış, donanmış
floriatedçiçeklerle süslü
floricultureçiçekçilik, çiçek yetiştirme
floridgösterişli, süslü, cafcaflı, (yüz) kırmızı
floriferousçok çiçek açan
flosscam cürufu, cüruf deliği, ince tüy, hav
floss silkbükülmemiş ipek, floş, ham ibrişim
flossyince tüylü, ipek gibi, ipekli, cafcaflı
flotationsermaye temini, işyeri kurma, yüzdürme
flotillaküçük filo, filotilla
flounceöfke ya da sabırsızlıktan fırlayıp yürümek
flounderçırpınmak, batmamak için çabalamak, bata çıka ilerlemek, bocalamak
flourishel sallamak, elini kolunu sallayarak dikkat çekmeye çalışmak, sağlıklı bir biçimde büyümek, gelişmek, gösteriş, hava
flourishingmamur,bayındır,(~ place) abadanlık
floutsaygısızca karşı gelmek, zıddına gitmek, küçümsemek, burun kıvırmak
flow(sıvı) akmak, (kan/vb.) dolaşmak, deveran etmek, akın akın gitmek, akıp gitmek, akma, akış, akıntı, akın, denizin kabarması, gel, med
flow controlakış kontrolü
flow diagramakış diyagramı
flow lineakış hattı, akış çizgisi
flow meterdebimetre, akışölçer
flowerçiçek,gül,çiçek vermek,çiçek açmak
flower peoplebarışçı hippiler, çiçek çocukları
flower shopçiçekçi dükkânı
floweredçiçekli, çiçeklerle süslü
flowerinessgösretiş, tumturak
flowers of sulfurkükürtçiçeği
floweryçiçekli, çiçeklerle süslü
flubdubboş laf, palavra, züppelik
fluctuateinip çıkmak, bir yükselip bir azalmak
fluctuatingdalgalanan, dalgalı
fluctuating exchange ratedalgalı kur
fluctuationdalgalanma, inip çıkma, düzensiz değişim
flue gasbaca gazı, duman gazı
fluency(konuşma) akıcılık
fluentakıcı, rahat, pürüzsüz
fluentlyakıcı bir biçimde, kolaylıkla
flufftoz topağı, yumuşak tüy, kuş tüyü, (battaniye/halı/vb.) tüy, kabartmak, bir şeyi yanlış yapmak, yüzüne gözüne bulaştırmak, tökezlemek
fluffytüy gibi yumuşak, yumuşak ve kaba tüylü
fluidakıcı, akışkan, sıvı, sıvı
fluid logicakışkan mantığı
fluid mechanicsakışkanlar mekaniği, sıvı mekaniği
fluid pressuresıvı basıncı
fluidityakışkanlık, akıcılık
flukebeklenmedik talih, talih eseri bir raslantı, şans
flukytesadüfe dayanan, şansa bağlı, kararsız, dönek
flumetomruk yüzdürmek, arnada götürmek
flummoxşaşırtmak, affallatmak, kafasını karıştırmak
flumpağır bir şeyi birden bırakıvermek, çökmek
flunksınav/sınıfta kalma, (sınavda) çak(tır)mak, kalmak, bırakmak
flunkydalkavuk, yağcı, hizmetçi
fluorescenceflüorışıma, flüoresans, flüorışı, yakamoz
fluorescentışınır, floresan
fluorescent brighteningoptik parlatma
fluorescent lampflüoresan lamba, flüorışıl lamba
fluorescent whitening agentoptik beyazlatıcı, optik ağartıcı
fluoridationiçme suyuna fluor katma
flurrycoşku, heyecan, ani ve sert rüzgâr/kar/yağmur, sağanak, (kiminse) kafasını karıştırmak
flushfışkırma, fışkırtma, basınçlı su ile temizleme, yüze kan hücumu, yüz kızarması, yüzü kızarma, fışkırmak, fışkırtmak, basınçlı su ile temizlemek, yüzü kızarmak, kızartmak, düz, aynı düzeyde, bir hizada, çok paralı, varlıklı, parası bol, düzgün bir biçimde, aynı boyda olarak
flush jointyüz yüze bağlantı, düz yüzlü ek
flush tankrezervuar, yıkama deposu, biriktirici
flushing boxtuvalet su deposu
flusterşaşırtmak, telaşlandırmak, kafasını karıştırmak, telaş, heyecan, şaşkınlık, bocalama
fluting planeoluk rendesi
flutter(kanat) çırpmak, uçmak, (sağa sola ya da aşağı yukarı) hareket etmek, telaş, heyecan, kanat çırpma
flutter the dovecotesortalığı velveleye vermek
fluvial environmentakarsu ortamı
fluvial erosionakarsu erozyonu
fluvial soilnehir toprağı, ırmak toprağı
fluxsürekli değişiklik, değişim, oynaklık, değişkenlik
flux and refluxgelgit, meddücezir
flux densityakı yoğunluğu
fluxmeterflümetre, akıölçer
flysinek, uçmak, uçakla gitmek, uçmak, uçurmak, çok hızlı hareket etmek, jet gibi gitmek, uçmak, geçip gitmek, uçup gitmek, -den kaçmak, tüymek
fly a kitesahte bono çıkarmak
fly aboutöteye beriye uçmak, her yöne uçmak
fly atfırlamak, atılmak, üstüne saldırmak
fly awayuçup gitmek, kaçmak
fly highçok hırslı olmak, coşmak
fly in the face of-e meydan okumak, sözünü dinlememek
fly in the ointmentmide bulandıran pürüz
fly into a passionkızmak, öfkelenmek
fly into a ragetepesi atmak, köpürmek
fly into a tantrumheyheyleri tutmak, babaları tutmak
fly into a tempertepesi atmak
fly offuçup gitmek, acele ile gitmek, kopmak
fly off the handleaniden tepesi atmak, zıvanadan çıkmak
fly pressvida presi, kollu pres
fly the coopyakayı sıyırmak
fly-by-nightgüvenilmez, aldatıcı, güvenilmez kimse
flyableuçabilir, havalanabilir
flybackkarşılıksız çek, resim başı
flycatchersinekçil, sinek yutan
flyerhavacı, flayer, fitil makinesi
flyinguçan, kısa süreli, havacılık, uçuş
flying bridgegeçici köprü, tombaz köprüsü
flying buttresspayanda, duvar dirseği, kemerli payanda
flying corridoruçuş koridoru
flying fielduçuş alanı, küçük havaalanı
flying fortressuçan kale(uçak)
flying helmetuçuş başlığı
flying mammalsuçan memeliler
flying personneluçuş personeli
flying safetyuçuş emniyeti
flying weightuçuş ağırlığı
flying winguçar kanat, kanat biçiminde uçak
flywheelvolan, düzenteker
foamköpük, köpürmek, köpüklenmek
foam at the mouthkan beynine sıçramak, çok öfkelenmek
foam inhibitorköpük önleyici madde
foaming agentköpürtücü madde
foaming powerköpürme gücü
fob(off ile) dirsek çevirmek, başından savmak, kakalamak, kazıklamak, yutturmak
fob offhile yapmak, aldatmak
focalodaksal, odakla ilgili, odaksal, merkezi
focal aperturediyafram açıklığı
focal distanceodak uzaklığı
focal lengthodak uzaklığı
focal pointmerkez çekidi, ilgi merkezi
focalizeayarlamak, bir merkezde toplamak
focusodak, fokus, merkez, merkez çekit, ilgi merkezi, ilgi odağı, ayar etmek, odak ayarı yapmak, bir çekide toplamak
focus of interestilgi odağı
focusingodaklama, bir çekide toplanma
fodderhayvan yemi, kuru ot, saman
fogsis,çen,sislemek,sislenmek,(gözlük/vb.) buğulanmak,şaşırtmak,kafasını karıştırmak
fogboundsis yüzünden mahsur kalmış, sis yüzünden işlemeyen
foghornsis düdüğü, sis borusu
foiblezayıf yan, zaaf, aptalca alışkanlık
foilmetal yaprak, varak, yaldız kâğıdı, eskrim kılıcı, meç, işini bozmak, engel olmak, önlemek
foistkakalamak, yutturmak, kazıklamak, yamamak
foldağıl, kat, kıvrım, pli, oyuk, çukur, koyun sürüsü, katlamak, katlanmak, (el/vb.) bağlamak, kavuşturmak, sarmak, iflas etmek, top atmak, batmak
fold the armskolları kavuşturmak
fold upişi durdurmak, tasfiye gitmek
foldedkatlı, katlanmış, kırma, kırılmış
folderdosya,klasör,kavlık
foldingkatlanır, kırma, açılır kapanır, kırma, katlama
folding bedaçılır kapanır karyola
folding doorkatlanır kapı, kırma kapı, çift kanatlı kapı
folding gatekatlanır dış kapı
folding machinekatlama makinesi
folding rulekatlanır mezura, katlanır metre
folding scaffoldkatlanır iskele
folding tablekatlanır masa, açılır kapanır masa
foliaceosyaprak biçiminde, yapraksı
foliageağaç yaprakları, yapraklar
foliage plantyaprakları için yetiştirilen bitki
foliateyaprak biçiminde, yapraklı, sır sürmek, yapraklara ayrılmak, yaprak vermek
foliatedyapraklı, yaprak şeklinde
foliationyapraklanma, yeşerme, yaprak süsü
folioiki ya da dörde katlanmış kâğıt tabakası, bu biçimde katlanmış yapraklardan oluşmuş kitap
folio columndefteri kebir sütunu, folyo kolonu
folkhalk, insanlar, ahali, halk, folk
folk etymologyhalk etimolojisi, halk kökenbilimi
folk singerhalk türküleri sanatçısı
folklorehalkbilim, folklor
folkloristicfolklora özgü
folksakraba, halk, millet
folksyteklifsiz, samimi, halk tipi, köy işi
folliclefolikül, bezcik, tek hücreli meyve
followizlemek, peşinden gitmek, takip etmek, arkasından gelmek, hemen ardından yer almak, anlamak, dikkatle dinlemek, uymak, -in sonucu olmak, -in ardından gelmek, oluşmak, izlemek
follow in sb's footstepsizinden yürümek
follow in sb's tracksyolunda yürümek
follow one's heartkalbinin sesini dinlemek
follow one's nosedosdoğru gitmek
follow outbir işi sonuna kadar götürmek
follow shotizleyici çekim
follow the seadenizci olmak
follow throughbir işin sonunu getirmek, bitirmek, tamamlamak
follow upizlemek, takip etmek, sonuna kadar götürmek
followeryandaş,taraftar,şakirt,destekçi,hayran
followingbelirtilen, sözü edilen, aşağıdaki, ertesi, yandaş türkümü, destekçiler türkümü, sözü edilen, belirtilen şey ya da kişiler, ed.-den sonra, -in ardından
follyakılsızlık, aptallık, aptalca hareket
fomentationpansuman, kışkırtma, tahrik, isteklendirme
fondsever, düşkün, aşırı seven, fazla üstüne düşen, saf, umutlu
fond of pleasurezevkine düşkün
fondlysevgiyle, düşkünlükle, sevecenlikle, saflıkla, safça, boşuna
foodyiyecek, besin, gıda, yemek
food additivegıda maddesi katkısı
food and beverageyiyecek ve içecek
food chainbeslenme zinciri
food industrygıda sanayisi, besin sanayisi
food plantyiyecek olarak kullanılan bitki
food poisoninggıda zehirlenmesi
food processormutfak robotu
food pyramidbeslenme piramidi
foodstuffyiyecek, gıda maddesi, besin maddesi
foolaptal,giç,ahmak,budala,enayi,kandırmak,aldatmak,aptal yerine koymak,(around/about ile) aptalca davranmak,aptallık etmek,alaya almak,dalga geçmek
fool aboutaptalca davranmak, aptallık etmek
fool aroundaptalca davranmak, aptallık etmek
fool awayçarçur etmek, harcamak, delice sarf etmek
fool's errandolmayacak iş
fool's paradiseyalancı mutluluk
fooleryaptalca davranış, aptallık
foolhardinessdelice cesaret
foolhardygözüpek, gözükara, delidolu, çılgın
foolishsaçma, budalaca, aptalca, saçmasapan, aptal, akılsız
foolishlyaptalca, akılsızca, budalaca
foolishnessakılsızlık, mankafalık
foolproofşaşmaz, sağlam, güvenilir, (kullanımı/anlaşılması/vb.) çok basit
foolscapbüyük dosya kâğıdı
footayak, bir şeyin aşağı kısmı, alt, dip, etek, ayak, 30 cm.lik uzunluk ölçüsü, (hesabı) ödemek
foot locksetek yapağısı, bacak yapağısı
foot screwayak vidası, taban vidası
foot soldierpiyade neferi
foot stonetaban taşı, temel taşı
foot the billödemek, para sökülmek
foot-and-mouth diseaseşap hastalığı
foot-lambertfutlambert, ayak-lambert
foot-railyassı tabanlı ray
footballayaktopu, futbol, futbol topu
footboardmarşpiye, basamak
footgearçorap ve ayakkabılar
foothilldağ eteğindeki tepe
footholdayak basacak sağlam yer, basamak
footingayak basacak sağlam yer, basılan yer, temel, esas, karşılıklı ilişki, insan ilişkileri, durum, hal, (yeni bir çevreye/işe/vb.) giriş, ayak izi, iz
footing stonetaban taşı, temel taşı
footlightssahnenin önündeki ışıklar
footlingdeğersiz, önemsiz, beş para etmez
footmanüniformalı uşak, piyade neferi
footmarkayak yeri,ayak izi,lepir,iz
footpadyol kesen eşkıya, soyguncu
footpathkeçiyolu, patika, yaya kaldırımı
footrestayak dayayacak yer
footropebasadora, marsipet
footsoreayakları acımış/şişmiş
footstalkçiçek sapı, yaprak sapı
footstepayak sesi, ayak izi, adım, basamak
footwear(ayakkabı/çizme/vb.) ayağa giyilen şeyler
footwornaşınmış, yorulmuş, ayakları acımış
foozlebeceriksizlik, berbat etmek, yüzüne gözüne bulaştırmak
fopzüppe,edabaz,elbise düşkünü,akılsız
foriçin, süresince, zarfında, -dır, uğruna, için, yerine, namına, adına, için, yerine, karşılığında, -den dolayı, yüzünden, nedeniyle, -e uygun, -e elverişli, şerefine, -e göre, -e rağmen, olarak, diye, -e karşı, çünkü, zira
for a mere songyok pahasına
for a rainy dayzor günler için, kara gün için
for a songçok ucuza, kelepir
for a timekısa bir süre için
for all-e rağmen, -e karşın
for all I carebana sorarsan
for all I knowbildiğime göre
for all thather şeye rağmen
for all the world as iftıpkı, aynı, -mış gibi
for approvalmutabakat için
for aught I careumurumda değil, bana ne
for cashnakit olarak, peşin olarak
for ever and everilelebet, ebediyen
for exampleörneğin, mesela
for farther detailayrıntı için
for fungırgırına, zevk olsun diye
for God's sakeAllah aşkına, Allah rızası için
For goodness' sakeAllah aşkına
For Heaven's sakeAllah aşkına
for instanceörneğin, mesela
for luckşans getirsin diye
for my partkendi hesabıma, bence
for nothingbedava, parasız, boşuna, boşa
for pity's sakeAllah aşkına, ne olur, lütfen
for surekesinlikle öyle, mutlaka, kesin
for the hell of itgırgırına, şamata olsun diye
for the most partçoğunlukla, ekseriya
for the nth timedefalarca
for the purpose ofamacıyla
for the sake of-in hatırı için, -in uğruna
for the time beingşimdilik
for this reasonbu nedenle
forage(yiyecek/vb.) araştırmak
foramen caecumfrontal kör delik
foramen magnumkafatası altındaki büyük delik
foramen ovaleyumurtamsı delik
forbearözünü tutmak, çekinmek, sakınmak, kaçınmak, boş vermek, sabırlı olmak, sabretmek
forbearancesabır, müsamaha, hoşgörü
forbearingsabırlı, dayanıklı, hoşgörülü, tahammüllü
forbidden degreesnikâh düşmeyen akrabalık dereceleri
forbidden fruitahlakdışı zevk
forbiddingsert, ekşi yüzlü, ters, tehlikeli, tehditkâr
forcegüç, kuvvet, zor, baskı, şiddet, etki, hüküm, ikna gücü, inandırma gücü, birlik, kuvvet, zorlamak, mecbur etmek, zorlamak, (ısı vererek bitkiyi) vaktinden önce olgunlaştırmak
force constantkuvvet katsayısı
force feedtazyikli yağlama
force majeurefors majör, zorunlu neden
force of attractionçekme kuvveti
force of gravityyerçekimi kuvveti, ağırlık kuvveti
force pumpbasma tulumba, basınçlı pompa
force sb to the wallbirini köşeye sıkıştırmak
force the pacesürati artırmak
forcedzorunlu, zoraki, mecburi
forced circulationbasınçlı dolaşım
forced conversionzorunlu değişim
forced cropturfanda mahsül
forced draftaşırı çalışmaya zorlama
forced laborangarya, cebri çalıştırma, zorla çalıştırma
forced landingmecburi iniş
forced loanmecburi borçlanma
forced marchzoraki yürüyüş
forced paymentcebren tahsil
forced salezorunlu satış, cebri satış
forced sale by auctionicra yoluyla cebri satış
forced savingzorunlu tasarruf
forcefulgüçlü, zorlu, ikna edici, etkili, etkin, etkileyici
forcepsforseps,doğumkaşığı,kerpeten,pens,minkaş,kıskaç
forciblezorla yapılan, güç kullanarak yapılan, etkili, güçlü, ikna edici
forcing bedyastık, camekânlı fidelik
forcing frameyastık, camekânlı fidelik
forcing houseser, limonluk
ford(ırmak/dere/vb.de) sığ geçit yeri, derenin sığ yerinden geçmek
fordableyürüyerek geçilebilir
fore and aftbaş ve kıç istikametinde (gemi)
fore-(önek) önde veya önceden
forearmdirsekle bilek arası, önkol
forebodeönceden haber vermek, uğursuz saymak
forebodingkötülüğü sezme, sezi, içe doğma, önsezi
forecasttahmin etmek, tahmin
forecast budgettahmini bütçe
forecastlebaş kasarası, ön üst güverte
foreclosereddetmek, engel olmak
foreclosurehakkın düşmesi
foredategeçmiş bir tarihi koymak
foredoomönceden mahk-m etmek
forefrontön taraf, ön sıra
foregoingönceki, yukarıdaki, yukarıda sözü edilen, söz
foregoneönceden belirlenmiş, önceden bilinen, kaçınılmaz, beklenen
foregroundön plan, en öndeki görüntü
foreground processingöncelikli işlem
foreground programöncelikli bağdarlama
foreign accentyabancı aksanı
Foreign AffairsDışişleri, dışişleri
foreign affiliateyabancı bağlı şirket
foreign agencydış temsilci
foreign assetsyabancı varlıklar
foreign bankyabancı banka
foreign billyabancı poliçe
foreign bondyabancı tahvil
foreign branchyabancı şube
foreign businessdış ticaret
foreign capitalyabancı sermaye
foreign capital investmentsyabancı sermaye yatırımları
foreign cargoyurtdışına gönderilecek yük
foreign commercedış ticaret
foreign companyyabancı şirket
foreign corporationyabancı şirket
foreign correspondentdış muhabir banka
foreign countryyabancı ülke
foreign creditsdış krediler
foreign currencyyabancı para, yabancı ülke parası, döviz
foreign currency accountdöviz hesabı
foreign currency clausekambiyo kaydı
foreign debt burdendış borç yükü
foreign debt paymentsdış borç ödemeleri
foreign departmentdış ilişkiler servisi
foreign elasticitydış esneklik
foreign exchangekambiyo, döviz
foreign exchange accountdöviz tevdiat hesabı
foreign exchange assetsdöviz borçları
foreign exchange black marketdöviz karaborsası
foreign exchange brokerkambiyo acentası
foreign exchange controldöviz kontrolü
foreign exchange creditorsdöviz alacaklıları
foreign exchange depositdöviz mevduatı
foreign exchange deskdöviz alım satım gişesi
foreign exchange earningsdöviz girdileri, döviz gelirleri
foreign exchange holdingsdöviz mevcudu, döviz stoku
foreign exchange lawkambiyo mevzuatı
foreign exchange marketdöviz piyasası, kambiyo piyasası
foreign exchange operationskambiyo işlemleri
foreign exchange policykambiyo politikası
foreign exchange ratedöviz kuru, kambiyo kuru
foreign exchange receiptsdöviz gelirleri
foreign exchange regimekambiyo rejimi
foreign exchange reservedöviz rezervi
foreign exchange savingsdöviz tasarrufu
foreign exchange smugglingdöviz kaçakçılığı, kambiyo kaçakçılığı
foreign exchange transactionskambiyo işlemleri
foreign goodsyabancı ülke malları
foreign investmentyabancı sermaye yatırımı
foreign languageyabancı dil
foreign liabilitiesyabancı borçlar, dış borçlar
foreign market surveydış pazar araştırması
foreign marketingdış pazarlama
foreign ministerdışişleri bakanı
Foreign Ministry SpokesmanDışişleri Bakanlığı Sözcüsü
foreign moneyyabancı para
Foreign OfficeDışişleri Bakanlığı
foreign paymentsdış ödemeler
foreign policydış politika
foreign productsyabancı ürünler
foreign receiptsdış gelirler
foreign residenceyabancı ülkede ikamet
Foreign Trade BankDış Ticaret Bankası, dış ticaret bankası
foreign trade gainsdış ticaret kazançları
foreign trade operationsdış ticaret işlemleri
foreign trade transactiondış ticaret işlemi
foreign transactionsdış işlemler
foreign voyagedış seyahat, yurtdışına yolculuk
foreign workeryabancı işçi
foreign-owned depositsyabancılara ait mevduat
foreign-source incomedış kaynaklı gelir
forejudgeönceden hüküm vermek
forelandburun, sahil çıkıntısı
foremastpruva direği, baş direği
foremosten başta gelen, en önemli olan, en başta ele alınması gereken
forensicmahkemeye ait, adli
forensic medicineadli tıp
foreordinationkader, kısmet
forepartön taraf, ilk kısım
forerunnerhaberci, müjdeci
foresailön yelken, trinketa yelkeni
foreseeönceden görmek, tahmin etmek, ummak
foreseeableönceden görülebilen, tahmin edilebilir
foreshadowönceden göstermek, belirtisi olmak
foresheetkayığın ön tarafı
foreshowönceden göstermek, önceden söylemek
foresightsağgörü, öngörü, seziş
foreskinpenisin başını örten deri
forestorman,meşe,av korusu
forest botanyorman botaniği
forest destructionorman tahribatı
forest ecologyorman ekolojisi
forest grazingorman otlatması
forest pestsorman zararlıları
forestallönce davranıp engellemek, engel olmak, işini bozmak
forestedormanlık, ormanlı
forestry engineerorman mühendisi
foretasteönceden tatma, önceden alınan tat
foretellönceden haber vermek, geleceği haber vermek, kestirimde bulunmak, kehanette bulunmak
forethoughtileriyi görme, öngörürlük, basiret
foreverher zaman, hep, daima, ebediyen, sonsuza kadar
forewarnönceden uyarmak, önceden haber vermek
forewomanustabaşı (kadın)
forfeitkaybetmek, yoksun kalmak, ceza, kayıp
forfeit moneycayma tazminatı
forfeiturehakkını kaybetme
forfendesirgemek, muhafaza etmek
forgathertoplanmak, bir araya gelmek
forgedemirhane, demir dövmek, (pasaport/pul/imza/vb.) sahtesini yapmak, taklidini yapmak, kalpazanlık yapmak, birden hızlanmak, güçlenmek, başa geçmek, atak yapmak
forge aheadyarışta başa geçmek, ilerlemek
forge bellowsdemirci körüğü
forge hammerdemirci çekici
forge welddövme kaynak yapmak
forged identity paperssahte kimlik belgesi
forged signaturesahte imza
forgerysahtekârlık, kalpazanlık
forgery of documentsevraklarda sahtekârlık
forget about a thingbirşeyi büsbütün unutmak
forget oneselfözünü kaybetmek, tepesi atmak
forget-me-notunutmabeni çiçeği
forgingdövme iş, dövme parça, demircilik, dövme
forgivablebağışlanabilir, affedilebilir
forgivebağışlamak,geçirmek,affetmek
forgivenessaf,affetme,geçirim,bağışlama,bağışlanma
forgobırakmak, vazgeçmek, feragat etmek
forjudgemahkeme kararıyla elinden almak
forkçatal,çengel,çatallı bel,yaba,yaba ile kaldırmak,(ikiye) ayrılmak,çatallaşmak
fork out(pul) sökülmek, uçlanmak, istemeyerek ödemek
fork-tailedçatal kuyruklu
forkedçatal biçiminde, çatallı
forked lightningzikzaklı şimşek
forked tongue(yılanda) çatal dil
forlornterkedilmiş ve mutsuz, üzgün, mahzun
formbiçim, görünüş, şekil, çeşit, tür, biçim, basılı kâğıt, form, form, kondisyon, ruh yağdayı, form, (mektep) sınıf, biçim vermek, biçimlendirmek, şekillendirmek, oluşturmak, oluşmak, olmak, (up ile) düzenlemek, düzenlenmek
form a picket linegrev gözcülüğü yapmak
form an opinionbir fikir edinmek
form of paymentödeme şekli
formal educationyaygın öğretim
formal grammarbiçimsel dilbilgisi
formal languagebiçimsel dil
formal logicyapısal mantık
formalismbiçimcilik, şekilcilik
formalistformalist, şekilci
formalityresmiyet, formalite
formalizationbiçimleştirme
formalizebiçimlemek, resmileştirmek, resmi olmak
formallyresmen, biçimsel olarak
formatkitap boyu, format, genel düzen, biçim, program, bağdarlama
formation expenseskuruluş giderleri
formativeoluşma ya da gelişmeyle ilgili
formerönceki, ilk, evvelki, eski, ilk, önceki şey/kimse
former timesgeçmiş zaman, eski günler
formic acidformik asit, karınca asidi
formidablekorkunç, ürkütücü, korkutucu, yenmesi güç, zorlu, çetin
formingşekil verme, kalıplama, kurma
formlessşekilsiz, biçimsiz
forms of taxationvergilendirme türleri
formulateaçık ve kesin bir biçimde belirtmek, formülleştirmek
formulismformüllere bağlılık
fornicatorzina eden kimse, zampara
fornixtaçyapraklardaki uzama
forsakebırakmak, terketmek, vazgeçmek
forsoothgerçekten, hakikaten, güya
forsweartövbe etmek, bırakmaya yemin etmek
forswear oneselfyalan yere yemin etmek
fortebir kişinin en iyi yaptığı şey
forthcominggelecek, gelecekte olacak, ileriki, gelecekteki çıkacak, hazır, sağlanmış, candan, arkadaşça, yardımsever, yardıma hazır
forthrightaçık, candan, samimi, dobra dobra
forthwithhemen, derhal, gecikmeden, bir an önce
fortifiablesağlamlaştırılabilir
fortificationgüçlendirme, berkitme, sağlamlaştırma, tahkim, takviye, istihkam
fortifygüçlendirmek, berkitmek
fortissimoçok kuvvetli, çok hızlı
fortitudedayanıklılık, yüreklilik, metanet, cesaret, sabır
fortnightlyiki haftada bir
fortressbüyük kale, istihkam
fortuitousrastlantısal, şans eseri olan, kazara, tesadüfi
fortuityrastlantı, tesadüf
fortunateşanslı, talihli, uğurlu, hayırlı
fortunatelyAllahtan, şükür ki, neyse ki, şansa
fortuneşans, talih, kısmet, gelecek, servet
fortune taxservet vergisi
forty winkskısa süren uyku, şekerleme, kestirme
forwardön, öndeki, gelişmiş, ileri, cüretkâr, küstah, şımarık, ileri, ileriye, ileriye doğru, göndermek
forward contractvadeli sözleşme, vadeli kontrat
forward exchange ratevadeli döviz kuru
forward pricevadeli fiyat
forwardertaşıyıcı, sevkıyatçı, sevkeden firma
forwardinggönderme, nakletme, irsal, sevk
forwarding addressyeni adres
forwarding agencynakliyat şirketi
forwarding agentnakliye acentesi, sevkıyat acentası
forwarding businessnakliyat ticareti
forwarding chargesnakliye giderleri
forwarding companynakliyat şirketi
forwarding countrymalı gönderen ülke
forwarding stationnakliye istasyonu
forwardnesscüret, küstahlık
fossilfosil, taşıl, fosilleşmiş, taşıllaşmış, fosil, çok eski, köhne
fossil communityfosil türkümü
fossil icefosil buz, taşıl buz
fossil recordfosil kalıntı, taşıl kalıntı
fossiliferousfosilli, taşıllı
fossilizationfosilleşme, taşıllaşma
fossilizefosilleşmek, fosilleştirmek
fosterbeslemek, bakmak, büyütmek, gelişmesine yardım etmek, geliştirmek, teşvik etmek, canlandırmak
foster brother or sistersüt kardeş
fosterlingevlatlık, manevi evlat
foulkirli, pis, iğrenç, (hava) kötü, bozuk, fırtınalı, kötü, haince, hain, berbat, faul, kirletmek, pisletmek, kirlenmek, pislenmek, faul yapmak
foul bill of ladingkusurlu konşimento
foul upiçine etmek, içine sıçmak, berbat etmek
foulardfular, fular makinesi
foulmouthedağzı bozuk, küfürbaz
foulnessbozukluk, pislik, kir, günah, rezillik, adilik
foundkurmak, yapmak, inşa etmek, kurmak, desteklemek, yaptırmak, temelini atmak
foundationkuruluş,tesis,vakıf,temel,özül,kurma,yapma
foundation anniversarykuruluş yıldönümü
foundation ceremonytemel atma töreni
foundation engineeringtemel mühendisliği, temel tekniği
foundation piletemel kazığı
foundation platetemel plakası
foundation soiltemel zemini, temel toprağı
foundation stonetemel taşı
foundation walltemel duvarı, taban duvarı
founderkurucu, (gemi) su dolup batmak, başarısızlıkla sonuçlanmak, batmak
founder profitkurucu kazancı
founder's sharekurucu hisse senedi
founding capitalkuruluş sermayesi
foundlingbuluntu, sokağa terk edilen bebek
fountainçeşme, fıskiye, kaynak, köken, asıl
fountainheadpınar başı, memba
four-colour printingdört renkli baskı
four-cycle enginedört zamanlı motor
four-cylinder enginedört silindirli motor
four-dimensionaldört boyutlu
four-layerdört tabakalı, dört katmanlı
four-letter wordaçık saçık söz, kabasöz
four-posterdört direkli karyola
four-stroke enginedört zamanlı motor
four-wheeldört tekerlekli
fourfolddört kat, dört misli
fourhandeddört elli, dört kişilik, dört kol
foursomedörtlü türküm/takım
foursquaremetin, sağlam, dobra dobra
fourth marketdördüncü piyasa
fourwheel brakedört tekerlek eğleci
fowling pieceav tüfeği, çifte
foxtilki, aldatmak, kazıklamak, kandırmak, anlaşılması çok güç olmak, ...numarası yapmak, ayağına yatmak
fox and geesekörebe oyunu
fox terriertilki teriyeri
foxgloveyüksükotu, kovançiçeği, parmakotu
foxtail sawzıvana testeresi
foxtrotbir tür dans, fokstrot
foxytilki gibi, kurnaz, güvenilmez, üçkâğıtçı
fracasgürültü, patırtı, gürültülü kavga
fractionküçük parça, bölüm, kesim, kesir
fraction barkesir çizgisi
fractionalçok küçük, çok ufak, önemsiz, kesirli
fractional currencybozuk para
fractional distillationayrımsal damıtma
fractional insurancekısmi sigorta
fractional moneybozuk para
fractional reservekısmi yedek
fractionallyazıcık, birazcık
fractionatekısımlara ayırmak, damıtmak, tasfiye etmek
fractionationparçalama, bölme
fractionizekesirlere ayırmak
fractiouskavgacı, huysuz, aksi
fractiousnesshuysuzluk, serkeşlik
fractocumulusfraktokümülüs
fractostratusfraktostratus
fracturekırılma, çatlama, kırık, çatlak, kırılmak, çatlamak, kırmak, çatlatmak
fragilekırılgan,gevrek,narin,nazik
fragile articleskırılabilen eşya
fragilitykırılganlık, gevreklik
fragmentparça, kırıntı, parçalanmak, parçalara ayrılmak, bölük börçük olmak
fragmentalparçalı, kopmuş parçalardan oluşan
fragmentaryparça parça, parçalar halinde, eksik, bölük börçük, yarım yamalak
fragmentationparçalanma, dağılma
frailzayıf,dayanıksız,gevrek,narin,sağlıksız
frailtyzayıflık, dayanıksızlık, narinlik
frameçerçevelemek, dile getirmek, belirtmek, ifade etmek, uydurma kanıtlarla suçsuz birini suçlu göstermek ya da mahkum ettirmek, dalavere yapmak, gizli dolaplar çevirmek, iskelet, çatı, çerçeve, beden, gövde, vücut biçimi
frame antennaçerçeve anten
frame counterresim sayacı
frame of mindruh hali, ruhsal durum, düşünüş tarzı, mizaç
framelesskadrsız, çerçevesiz
frames per secondsaniyedeki kare sayısı, saniyede resim sayısı
frameworkçatı, iskelet, kafes
framework agreementçerçeve anlaşması
framingçerçeveleme, iskelet, çatı, kafes
franchiseoy hakkı, ayrıcalık, hak, imtiyaz
frangibilitykırılma özelliği
frankdoğru sözlü, açık sözlü, içten, samimi, (mektup) damgalamak
franked letterverginsiz gönderilen mektup
frankfurterdomuz ya da sığır etinden yapılan baharatlı bir tür sosis
franking machinedamgalama makinesi
franking stamppul damgası
FrankishFrenkçe, alafranga
franklinorta halli arazi sahibi
franklyaçıkça, dobra dobra, açıkçası
franknesssamimiyet, açık sözlülük
fraternalkardeşlerle ilgili, kardeş gibi, kardeşçe
fraternitykardeşlik, birlik, cemiyet, dernek
fraternizationarkadaşlık etme
fraternizekardeşçe davranmak, dost olmak
fratricidekardeş katili, kendi kardeşini öldürme
fraudsahtekârlık, dolandırıcılık, hile, düzenbaz, dolandırıcı
fraud departmentdolandırıcılık masası, dolandırıcılık şubesi
fraudulenthileli, hileyle kazanılan
fraudulent bankrupthileli müflis
fraudulent bankruptcyhileli iflas
fraudulent conveyancehileli devir, hileli temlik
fraudulent preferencehileli tercih
fraudulent representationyalan beyanda bulunma
fraughtdolu, yüklü, endişeli, kaygılı, gergin
fraught with dangerçok tehlikeli
fraykavga, arbede, çekişme, yarışma, tartışma, yıpranmak, aşınmak, yıpratmak, aşındırmak
frayed nervesyıpranmış sinirler
frazzleyıpranma, yorulma, yıpratmak, yıpranmak
freakhilkat garibesi, ucube, acayip huyları/düşünceleri olan kimse, üşütük, kaçık, garip olay, koyu hayran, düşkün, hasta, görülmemiş, anormal, acayip, tuhaf
freak-outuyuşturucuyla hayal âlemine dalma
freakishacayip, tuhaf, garip, anlamsız
freehür,erkin,azat,bağımsız,erkin,boş,serbest,parasız,pulsuz,bedava,müft,havayi,(with ile) eli açık,cömert,rahat,tabii,içten,sabit olmayan,bağsız,gevşek,kullanılmayan,boş,(yol/geçit) açık,serbest,laubali,bambılı,teklifsiz,(from/of ile) -sız,-den uzak,özgür biçimde,bedavadan,parasız olarak,bedava,özgür bırakmak,serbest bırakmak,azat etmek,çözmek,gevşetmek,kurtarmak,izin vermek,muaf tutmak
free alongsidegeminin bordasında teslim
free and easyrahat, kaygısız, teklifsiz
free artsserbest meslekler
free balancefaizsiz bakiye
free boardparasız yemekler
free boarding schoolparasız yatılı okul
free chargeserbest yük, erkin yük
free competitionserbest rekabet
free currencyserbest döviz
free energyserbest enerji
free enterprisehür teşebbüs
free enterprise systemhür teşebbüs jüyesi
free fallserbest düşüş, erkin düşüş
free fieldboş alan, serbest alan
free from-sı yok, -sız, -siz, -den muaf
free from painağrıdan kurtulmuş
free giftkarşılıksız hediye
free kickserbest vuruş, frikik
free labourserbest emek, sendikasız işçiler
free libraryhalk kütüphanesi
free listgümrüksüz mallar listesi
free machiningkolay işlenir
free marketserbest piyasa
free market economyserbest piyasa ekonomisi
free motionserbest hareket
free of all chargesbütün giderlerden muaf
free of chargeverginsiz, parasız, pulsuz
free of customs dutygümrük vergisinden muaf
free of rentkirasız, bedava
free of taxesvergisiz, vergiden muaf
free on boardgüvertede teslim, gemide teslim
free portserbest liman, gümrükten muaf liman
free reserveserbest rezerv
free runningserbest hareketli
free speechserbest konuşma özgürlüğü
free statebağımsız devlet
free thoughtözgür düşünce
free tradeserbest ticaret
free trade areaserbest ticaret bölgesi
free trade zoneserbest bölge
free willistem özgürlüğü, irade özgürlüğü, hür irade
free-for-allherkesin katıldığı kavga, meydan kavgası
free-handelle yapılmış, elle çizilmiş
freedomözgürlük, erkinlik, bağımsızlık, erkinlik
freedom of the cityfahri hemşirelik, onursal hemşirelik
freedom of the pressbasın özgürlüğü
freedom of thoughtfikir hürriyeti
freehand(çizim/resim/vb.) alet kullanmadan elle yapılmış
freelanceserbest yazar/sanatçı
freeloadotlakçılık etmek, başkalarının sırtından geçinmek
freeloaderotlakçı, beleşçi
freelyçekinmeden, rahatça, seve seve, açıkça, dobra dobra, saklamadan, serbestçe, kısıtlanmadan, engellenmeden
freemanköle olmayan kimse, hür adam, hemşeri
freestonekolay yontulan taş, Malta taşı, yarma şeftali
freewheelyokuş aşağı pedal çevirmeden sürmek
freewillgönüllü, kendiliğinden yapılan, elindelik
freezedonmak, dondurmak, (hava) çok soğuk olmak, buz gibi olmak, çok üşümek, donmak, donakalmak, (fiyat/vergin/vb.) dondurmak, narh koymak, donma, soğuk hava, don, dondurucu soğuk, (vergin/fiyat/vb.) dondurma
freeze on wagesverginlerin dondurulması
freeze pricesfiyatları dondurmak
freeze the pricesfiyatları dondurmak
freeze the wagesverginleri dondurmak
freeze wagesverginleri dondurmak
freezersoğutucu, buzluk, dondurucu
freezingdondurucu, donma, dondurma, çok soğuk
freezing leveldonma seviyesi
freezing mixturedonma karışımı
freezing pointdonma çekidi
freezing temperaturedonma sıcaklığı, katılaşma sıcaklığı
freighttaşıma, nakliye, yük, eşya
freight billirsaliye, gönderme belgesi
freight elevatoryük asansörü
freight notenavlun faturası, navlun pusulası
freight ratetaşıma vergini
freight stationyük istasyonu
freight termstaşıma koşulları
freight trainyük treni, marşandiz
freightagenavlun, yük, eşya, nakliye vergini
freighteryük gemisi/uçağı, kargo
freightlinerkonteyner treni
FrenchFransız, Fransızca, (the ile) Fransızlar
French chalkterzi tebeşiri, terzi sabunu
French doorsfransızbalkonu, fransız penceresi
French frieskızarmış parmak patates
French hornkorno, Fransız kornosu
French letterskaput, prezervatif
French windowbalkon kapısı
FrenchifyFransızlaştırmak
frenziedçılgın, çılgınca, delice, taşkın, coşkun
frenzyçılgınlık, delilik, taşkınlık, cinnet, azgınlık, kudurganlık
frequencysık sık oluş, sıklık, frekans
frequency changerfrekans değiştirici
frequency channeltezlik arnası
frequency controlfrekans kontrolü
frequency curvefrekans eğrisi, sıklık eğrisi
frequency distributionfrekans dağılımı, sıklık dağılımı
frequency errorfrekans hatası
frequency graphfrekans grafiği
frequency indicatorfrekans gösterici
frequency modulationfrekans modülasyonu
frequency responsefrekans cevabı
frequentyaygın, sık sık olan, olağan, alışılmış, sık görülen, sık geçen, sık sık gitmek, dadanmak
frequentationbir yere sık gitme
frequentativetekrarlama bildiren
frequenterbir yere sık sık giden kimse, müdavim
freshtaze, körpe, yeni, temiz, tatlı, temiz, kullanılmamış, taze pişmiş, (su/vb.) tatlı, yorulmamış, dinç, taze, sağlıklı, genç, taze, rüzgârlı ve serin, sert, deneyimsiz, toy, acemi, çiçeği burnunda, küstah, arsız, sulu
fresh airtaze hava, temiz hava
fresh air inlettaze hava girişi
fresh air ventilatortaze hava vantilatörü
fresh bloodtaze kan, yeni eleman
fresh breezesert briz, şiddetli rüzgâr
freshen(rüzgâr) sertleşmek
freshen upyıkanmak, rahatlamak, canlan(dır)mak
fresherbirdemde birinci sınıf öğrencisi
freshlyanca, henüz, daha şimdi
freshnesstazelik, yenilik, dirilik, acemilik
freshwater fisherytatlı su balıkçılığı
freshwater laketatlı su gölü
Fresnel lensFresnel merceği
fret(sürekli olarak) üzülmek, sıkılmak, kaygılanmak, huysuzlanmak
fret sawkıl testere, oyma testere
fretfulsıkıntılı, ters, huysuz
frettednakış ile süslenmiş
fretworkağaç oymacılığı/oyma
friabilitygevreklik, çabuk ufalanma
friablegevrek, kolay ufalanabilir
fribbleboşa zaman harcamak, oyalanmak
fricasseebeyaz soslu et yahnisi, salçalı et, yahni pişirmek, salçalı yemek yapmak
fricativesürtüşmeli, daraltılı (ses), sürtüşmeli, daraltılı (ses)
frictionsürtme, sürtünme, anlaşmazlık, sürtüşme
friction brakesürtünmeli eğleç
friction liningsürtünme balatası
friction losssürtünme kaybı, sürtünme yitimi
friction resistancesürtünme direnci
frictionalsürtünme ile ilgili
frictional electricitysürtünme elektriği
frictional forcesürtünme kuvveti
frictional losssürtünme kaybı
frictional resistancesürtünme direnci
friedkızarmış, yağda pişirilmiş
friend of the courtbilirkişi, uzman müşavir
friendlessdostu olmayan, arkadaşsız, kimsesiz
friendlydost, dostça, arkadaşça, yardımsever, içten, sıcak
friendly matchdostluk maçı
Friendly SocietyYardımlaşma Derneği
friendshipdostluk, arkadaşlık
friezeduvar ya da tavan süsü, friz
friezing machineratine makinesi
frightenkorkutmak, ürkütmek
frighten one out of one's witsyüreğini oynatmak
frightenedkorkmuş, ürkmüş
frighteningkorkutucu, ürkütücü
frightfulkorkunç, korku verici, ürkütücü, müthiş, berbat
frightfullykorkunç bir şekilde
frightfulnesskorkunçluk, iğrençlik, dehşet
frigidçok soğuk, buz gibi, dondurucu, (kişi/davranış/vb.) soğuk, cansız, resmi, buz gibi, (kadın) (cinsel yönden) soğuk, frijit
frigidlysoğuk bir şekilde, duygusuzca
frigorificsoğutucu, soğutmalı
frilldik yakalık,büzmeli haşiye,büzme,bezekçilik,özünü çekme,lokalanma,farbala,fırfır,gereksiz süs
frillieskadın iç çamaşırı
frillsgereksiz süs, gösteriş
fringesaçak, perçem, kenar
fringe benefitsişte ek olanaklar
fripperycicili bicili, ucuz giysi, değersiz süs
frisksıçrayıp oynamak, hoplayıp zıplamak, koşuşmak, oynaşmak, (kiminse) üstünü aramak
friskyoynak, oyuncu, canlı
fritcam hamuru, sır, ısıtıp yumuşatmak
fritillaryzambağa benzer bir çiçek, benekli kelebek
fritter(away ile) (pul/zaman/vb.) çarçur etmek, boşa harcamak, öldürmek
fritter awayboşuna sarf etmek, israf etmek
frivolvakit öldürmek, eğlenmek
frivolityhavailik, sululuk, saçmalık
frivoloussulu, havai, hoppa, bambılı
frizzlebukle, cızırdatarak kızartmak, kıvrım kıvrım olmak
frizzy(saç) kıvırcık, cingelek
frog in the throatses kısılması
frolicgülüp oynama, eğlenme, eğlenti, neşe, hoplayıp sıçramak, oynamak
frolicsomeeğlenceyi seven, şen, oynak
from--dan, itibaren, -den beri, -den bu yana, nedeniyle, yüzünden, -den ötürü, -den, -dan
from aboveyukarıdan, gökten, tepeden inme, Allahtan
from all quartersdört bir yandan
from beginning to endbaştan sona
from childhoodçocukluktan beri
from day to daygünden güne, günbegün
from hand to handelden ele
from head to foottepeden tırnağa
from now onbundan böyle, bundan sonra
from scratchsıfırdan başlayarak
from seven to seventyyediden yetmişe
from soup to nutsiğneden ipliğe kadar
from start to finishbaştan sona
from stem to sterndip doruk
from the bottom of one's heartcan-ı gönülden
from the cradle to the gravebeşikten mezara
from the standpoint ofbakımından, açısından
from time to timeara sıra
from tomorrow onyarından itibaren
from top to bottombaştan başa, tepeden tırnağa
frondbileşik yaprak, hurma yaprağı
frontön,kabak,ön taraf,önemli mevki,en ön yer,yüz,cephe,yüz,çehre,cephe,yaygın ve etkin politik hareket,paravana,maske,davranış,tavır,hareket,ile karşı karşıya olmak,-e bakmak,-in karşısında olmak,önde yer alan,önde bulunan,öndeki,önle ilgili,önde gelen,ön
front axleön dingil, ön aks
front elevationbina ön cephesi, önden görünüş
front end feeyönetim komisyonu
front facadecephe, önyüz, alnaç
front mudguardön çamurluk
front pageön sayfa, baş sayfa
front-wheel brakeön tekerlek eğleci, ön eğleç
front-wheel driveönden çekişli
frontalön, (saldırı) cepheden
frontal attackcepheden taarruz
frontogenesisfrontojenez, yeni cephe doğuşu
frontolysisfrontoliz, cephe eriyişi
frostayaz, don, kırağı, donmak, buzlanmak, kırağı ile kaplanmak, (cam) buzlandırmak
frost heavedonma şişmesi, donma kabarması
frost resistancedona karşı direnç, don direnci
frost-proofdonmaz, donma yapmaz
frostbittendonmuş, soğuktan çürümüş
frostedbuzla kaplı, buzlu, mat, sütlü
frostydondurucu, içten olmayan, soğuk
frothköpük, köpürmek, köpüklenmek
frothinessköpüklenme, köpürme
frowardters, aksi, inatçı, asi, serkeş, dik kafalı
frown onuygun görmemek, karşı çıkmak, menetmek
frowningburuşturulmuş, çatılmış, onaylamayan
frowstysıkıcı, küf kokulu
frowzykötü kokulu, küf kokulu, pasaklı
frozendonmuş, dondurulmuş, buz kesilmiş
frozen accountdondurulmuş hesap, bloke hesap
frozen assetsdonmuş mevduat
frozen creditdonmuş kredi
frozen fooddondurulmuş yiyecek
frozen meatdondurulmuş et
fructiferousmeyve veren, verimli
fructifymeyve vermek, sonuç vermek
fructosefrüktoz, meyve şekeri
fructuousmeyve veren, kazançlı
frugalitytutumluluk, tutum, ucuzluk
frugivorousmeyve ile beslenen
fruitmeyve, sonuç, ürün, meyve, meyve vermek
fruit machinepara makinesi
fruitermeyve gemisi, meyve ağacı
fruiterermeyve satıcısı, meyveci
fruitfulsonuç veren, verimli
fruitionmuradına erme, istediğini elde etme, gerçekleşme
fruitlessmeyvesiz, kısır, sonuçsuz, başarısız, kârsız, verimsiz
fruitymeyve tadında, meyve kokusunda, meyve gibi, meyveli, olgun
frumentaceousbuğday türünden
frumpacayip kılıklı kadın
frumpyderbeder kılıklı, eski moda giyinmiş
frustrateboşa çıkarmak, engel olmak, bozmak, engellemek, düş kırıklığına uğratmak, hüsrana uğratmak, sinirlerini bozmak
frustrationengelleme, bozma, engellenme, düş kırıklığı, hüsran, sinir bozucu şey
frustum of a conekesik koni
fry(yağda) kızartmak, kızarmak
fucksikişmek, sikmek, sikiş, sikişen kimse, sikici, kab, kahretsin!, hay anasını!
fuck aboutaptalca davranmak
fuck aroundaptalca davranmak
fuck offsiktir olup gitmek, aptalca davranmak
fuck upiçine sıçmak, sıçıp batırmak
fuckersalak, aptal, kafasız, sikici, vurucu
fuckingkahrolası, lanet olası
fuddlezihnini karıştırmak, şaşırtmak
fuddledçakırkeyf, kafası dumanlı
fuddy-duddyeski kafalı, tutucu, örümcek kafalı kimse
fudgebir çeşit yumuşak şekerleme
fuelyakıt, yakacak, benzin, yakıt vermek, yakıt almak
fuel alarmyakıt seviyesi alarmı
fuel cockgazocağı musluğu
fuel consumptionyakıt sarfiyatı, yakıt tüketimi
fuel economyyakıt ekonomisi, yakıt tasarrufu
fuel elementyakıt maddesi
fuel feedyakıt besleme, yakıt verme
fuel feed pumpmazot pompası, yakıt besleme pompası
fuel filteryakıt filtresi, yakıt süzgeci
fuel gaugeyakıt göstergesi
fuel injection pumpenjeksiyon pompası
fuel injectormazot enjektörü, yakıt enjektörü
fuel oilfuel oil, yağyakıt, mazot, akaryakıt
fuel pressureyakıt basıncı
fuel pumpyakıt pompası, benzin pompası
fuel reserve tankyedek yakıtlık, yedek yakıt deposu
fuel savingyakıt tasarrufu
fuel straineryakıt filtresi, yakıt süzgeci
fuel supplyyakıt iletimi, yakıt sevkıyatı
fuel tankyakıt deposu, yakıtlık
fuel tankerakaryakıt tankeri
fuellingyakıt verme, yakıt doldurma
fugaciousgeçici, ömürsüz, uçucu
fugacityuçuculuk, uçarlık, kaçarlık, fanilik
fugitivekaçak, anımsanması güç, akılda tutulması zor, uzun sürmeyen, geçici, gidici, kaçak kimse, kaçak
fulcrum(kaldıraç) dayanak çekidi, taşıma çekidi, mesnet
fulcrum leverdayanak kolu
fulfilyerine getirmek, yapmak, gereksinimlerini gidermek, tatmin etmek, gerçekleştirmek, yapmak
fulfilmentyapma, yerine getirme, gerçekleştirme, ifa
fulgentçok parlak, şaşaalı
fulldolu, dolu, kalabalık, doymuş, tok, (giysi) gevşek, bol, en çok, en yüksek, en fazla, maksimum, (of ile) yalnızca -i düşünen, -den başka şey düşünmeyen, -le dopdolu, yuvarlak, toparlak, dopdolu, taşkın, coşkun, doğruca, doğrudan, direkt olarak, çok
full automatictam otomatik
full brotheröz erkek kardeş
full costingtam maliyetleme
full coverage collision insurancekasko sigortası
full dietyüksek değerli besin
full dressresmi elbise, frak
full employmenttam istihdam
full military honoursaskeri cenaze töreni
full of beanshayat dolu, neşeli, keyifli
full sizedoğal boy, tam boyut
full speedtam devir, tam hız, tam sürat, tam yol
full steam aheadson süratle ileri
full to capacitytamamen dolu
full to repletetıka basa dolu
full updopdolu, komple, mahşer gibi, mahşeri
full-bloodedsaf kan, cins, dinç, gürbüz
full-blown(çiçek) tamamen açılmış, tam
full-fledgedtüyleri büyümüş
full-growntam gelişmiş, iyi gelişmiş
full-length(fotoğraf) insanı tam olarak gösteren, boy
full-length filmuzun metrajlı film, uzun film
full-scaleorijinal ölçülerde, tüm gücünü kullanan
full-timefultaym, tamgün, tümgün, fultaym, tamgün, tümgün
fullbackbek oyuncu, savunma
fullerçırpıcı, dinkleme makinesi
fulleryçuhahane, çırpıcı yeri
fullfacecepheden alınmış fotoğraf, kalın harf
fulling milldinkleme makinesi, çırpıcı tezgâhı
fullnessdoluluk, dolgunluk, bolluk, şişmanlık
fullyen az, en azından, tamamen, tam olarak, tümüyle
fully automatictam otomatik
fully automatic machinetam otomatik makine
fully fashionedbedeni sımsıkı saran
fully paidtamamen ödenmiş
fully synthetictamamen sentetik
fulminantgürleyen, ateş püskürten
fulminatefulminat, patlamak, infilak etmek, gürlemek, ateş püskürmek
fulminationpatlama, infilak etme, ateş püskürme
fulminatorygürleyen, dehşet şaçan
fulminic acidfulminik asit
fulvouskırmızımtıl sarı,sarımtıl,konur
fumbleel yordamıyla aramak, yoklamak, el yordamıyla yürümek, beceriksizce yapmak, elleri dolaşmak
fumeduman, buhar, gaz, öfkelenmek, kızmak, patlamak, köpürmek, duman çıkarmak, tütmek
fumiganttütsü, dezenfektan
fumigatebuharla dezenfekte etmek, tütsülemek
fumigationbuharla dezenfekte etme, buhardan geçirme
fumigatordezenfekte aleti
funoyunculuk, neşe, eğlence, zevk
functiongörev, iş, işlev, fonksiyon, amaç, resmi ya da özel tören, merasim, çalışmak, işlemek, iş görmek
function keysişlev tuşları, fonksiyon tuşları
function tableişlev kestesi
functionalişlevsel, fonksiyonel, görevini yapar, iş görür, pratik
functional accountinguygulamalı muhasebe, sorumluluk muhasebesi
functional analysisfonksiyonel analiz, işlevsel çözümleme
functional characterişlevsel karakter
functional groupişlevsel türküm, fonksiyonel türküm
functional linguisticsgörevsel dilbilim, işlevsel dilbilim
functionalismgörevselcilik, işlevselcilik
functionalistgörevselci, işlevselci, görevselci, işlevselci
functionalityişlevsellik, fonksiyonellik
functionarygörevli, memur
fundsermaye, para, fon, stok, birikim, para sağlamak, finanse etmek
fund administrationsermaye idaresi
fundamenttemel, taban, makat, kıç
fundamentalesas,ana,belli başlı,temel,en gerekli,önemli,kural,temel ilke,esas kanun
fundamental analysisesas analiz
fundamental colouresas renk, ana renk
fundamental componenttemel bileşen
fundamental formtemel biçim
fundamental grouptemel türküm, temel öbek
fundamental particletemel parçacık
fundamental rightstemel haklar
fundamental seriestemel seri
fundamental structuretemel yapı
fundamental unittemel birim
fundamentalismaşırı tutuculuk
fundamentallyesaslı olarak, esas itibariyle
funded debtkonsolide borç
fundingkısa vadeli borcun uzun vadeli borca dönüştürülmes
funds statementmali durum
funeralcenaze töreni, gömme, cenaze alayı
funeral homeölülerin yıkandığı bina
funeral marchcenaze marşı
funeral processioncenaze alayı
funerarycenaze törenine ait, karanlık, kasvetli
funerealmahzun, üzgün, hüzünlü, kasvetli, cenaze törenine yakışır
funfaireğlence parkı, lunapark
fungalmantarsı, mantar gibi, mantarla ilgili
fungi-(önek) mantara ait, küf
fungousmantarla ilgili, sünger gibi
funkbüyük korku, dehşet, (nedense) çekinmek, uzak durmak, korkmak, kaçmak
funkyfanki, çok iyi, müthiş, acayip, o biçim, süper
funnelhuni, baca, huniden geçirmek, huniden geçirmek, (dar/kalabalık bir yerden) zorlukla geçmek
funnel cloudbulut hortumu
funniesçizgi öykü, espri, şaka
funnilygarip bir şekilde, komik, bir şekilde
funnily enoughne gariptir ki
funnygülünç, komik, acayip, tuhaf, garip
furkürk, post, dil pası, kazan taşı
furbelowfarbala, fırfır, saçak
furbishcilalamak, pasını çıkarmak, parlatmak, tazelemek
furcateçatallı, dallı, çatallanmak, bölünmek, ayrılmak
furcationçatallanma, dallanma
furfuraceouskepekli, pullu
furiousöfkeli, kızgın, köpürmüş, kudurmuş, tepesi atmış, sinirli, şiddetli, güçlü, azgın
furl(şemsiye/yelken/bayrak/vb.) sarmak
furloughsıla izni, sıla izni vermek
furnace brickfırın tuğlası
furnishvermek, sağlamak, tedarik etmek, döşemek, donatmak
furnish informationbilgi vermek
furnished roommobilyalı oda
furnisherdöşemeci, mobilyacı
furnishing fabricsdöşemelik kumaşlar
furnishingsdöşeme, mobilya, takım, mefruşat
furoretaşkınlık, kızgınlık, velvele
furrierykürkçülük, kürkçü dükkânı
furrow(toprakta) saban izi, (alın ya da yüzde) kırışıklık, çizgi, iz açmak, kırıştırmak
furtherdaha fazla, daha ileri, daha uzağa, daha ilerde, daha uzakta, başka yere, başka yerde, ayrıca, üstelik, başka, bir başka, daha, bundan başka, başka bir, yeni, daha uzak, daha uzaktaki, ilerlemesine yardım etmek, destek olmak
further particularsfazla tafsilat
furthermorebundan başka, ayrıca, üstelik, bunun yanında
furthermosten uzak, en uzağa, en uzakta
furthesten uzak, en uzağa
furtiveşüphe uyandıran, kaçamak, sinsi, suçlu izlenimi uyandıran
furtivelygizlice, sinsi sinsi
furuncleçıban, kan çıbanı
furykorkunç öfke, kızgınlık, hiddet, şiddet
fusainfusain, telli kömür
fuscousgrimsi kahverengi, koyu renk
fusesigorta, tapa, (metal) eritmek, eriterek birleştirmek, (metal) erimek, eriyerek birleşmek, (sigorta) atmak, (sigorta) attırmak
fuse clipsigorta kelepçesi
fuse holdersigorta yuvası, sigorta tutucu
fusibilityerime kabiliyeti
fusibleerir, eriyebilir, eritilebilir
fusiliertüfek kullanan asker
fusilladeyaylım ateşi, yaylım ateşi açmak
fusing pointergime çekidi
fusionerime, ergime, eritilme, birleşme, kaynaşma, kaynaşım
fusion bombtermonükleer bomba
fussgürültü patırtı, yaygara, velvele, gereksiz telaş/kızgınlık/sabırsızlık, gereksiz yere telaşlanmak, ortalığı velveleye vermek, rahatsız etmek, can sıkmak, sinirlendirmek
fussyhuysuz, yaygaracı, titiz, mızmız, kılı kırk yaran, müşkülpesent
fustiandimi, pamuklu kadife, tumturaklı
fustyküflü, küf kokulu, köhne, eski kafalı, küflü
futileboş, boşuna, beyhude
futuregelecek, istikbal, gelecek, müstakbel, ileriki
future continuous tensesürekli gelecek zaman
future deliverygelecekte teslim, vadeli teslim
future perfect continuous tensegelecekte bitmiş zamanın sürekli şekli
future perfect tensegelecekte bitmiş zaman
future tensegelecek zaman
futuresvadeli işlemler, vadeli sözleşmeler
futures marketvadeli işlemler piyasası
futurismfütürizm, gelecekçilik
futuritygelecek, istikbal
fuzzkısa tüy, hav, sakçı, aynasız
fuzzy(saç) kıvırcık, cingelek, kabarık, (kumaş/vb.) tüylü, havlu, bulanık, belirsiz