İngilizce Sözlük

All | # A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W X Y Z | Submit a name
There are currently 3481 names in this directory beginning with the letter F.
fa
fa notası

fabaceous
fasulye familyasına ait

fabeceae
fasulye familyası

fabian
ihtiyatlı

fable
masal, hayvan masalı, fabl, öykünce, söylence

fabled
efsanevi, hayali

fabric
dokuma,kumaş,bez,(bina) yapı,dikili,çatı,iskelet,bünye

fabric appearance
kumaş görünümü

fabric back
kumaşın ters yüzü

fabric printing
kumaş baskısı

fabric softener
kumaş yumuşatıcı

fabric weight
kumaş ağırlığı

fabricate
uydurmak, icat etmek, kandırmak amacıyla uydurmak, yapmak, kurmak

fabrication
uydurma, yalan, yapma, yapım, imal, imalat, fabrikasyon

fabricator
fabrikatör

fabulist
fabl yazarı, uydurukçu, atıcı

fabulous
inanılmaz, şaşılacak, mükemmel, harika, müthiş, düşsel, uydurma, masal ürünü

fabulously
inanılmaz derecede, müthiş

facade
binanın ön yüzü, bina cephesi, alnaç, fasat, yanıltıcı, aldatıcı görünüm

face
yüz, surat, çehre, görünüş, şekil, dış görünüş, itibar, saygınlık, şeref, bakmak, karşı karşıya olmak, karşılamak, karşı karşıya gelmek, göğüs germek, örtmek, sıvamak, kaplamak

face about
ters yöne dönmek

face amount
üzerinde yazılı meblağ

face brick
yüz tuğlası

face card n.
resimli iskambil kâğıdı

face cream
yüz kremi

face down
karşısındakini sindirmek, yüzükoyun

face it out
sonuna kadar götürmek

face lathe
yüz tornası

face lifting
yüze uygulanan estetik ameliyatı

face par
nominal değer

face plate
torna düz aynası

face stone
kaplama taşı, kesme taş

face string
alınlık kirişi

face the music
ceremeyi çekmek, sonucuna katlanmak

face to face
karşı karşıya, yüz yüze

face up to
yüz yüze gelmek

face value
nominal değer, itibari kıymet, yazılı değer

face wall
cephe duvarı, ön yüz duvarı

face with
yüzyüze gelmek

face-lift
yüz gerdirme ameliyatı, estetik ameliyat

face-pack
krem maskesi, yüz maskesi

facecloth
el-yüz havlusu

faceless
kim olduğu belirsiz, kimliği belirsiz

facet
traş edilmiş elmas ya da diğer değerli taşların yüzü, façeta, bir konunun ya da herhangi bir şeyin çeşitli yüzleri

facetious
sulu, patavatsız, uygunsuz şakalar yapan

facial
yüze ilişkin, yüzle ilgili, yüz bakımı, yüz masajı

facial angle
yüz açısı

facies
fasiyes, dış görünüş

facile
kolay yapılmış, kolay elde edilmiş, kolay, asan, derinliği olmayan, anlamsız, yüzeysel, basit

facilitate
kolaylaştırmak, yardım etmek

facilities
olanaklar, imkân

facility
yetenek, beceri, ustalık, rahatlık, avantaj, elverişlilik, olanak, kolaylık, fırsat, kolaylık, yararlı her türlü kuruluş, her türlü şey

facing
dış yüzey, dış kaplama, dış görünüm

facing lathe
yüz tornası

facing stone
kaplama taşı

facsimile
kopya, suret, tıpkısı, tıpkıbasım

facsimile receiver
faksimile alıcısı

facsimile signature
mühürlü imza

facsimile transmitter
faksimile vericisi

fact
gerçek, olgu, olmuş şey, olay, gerçek olay, bilgi, doğru bilgi, gerçek

fact film
belgesel film

faction
bölek, klik, hizip, bir topluluk içinde anlaşmazlık, kavga, ayrılık

factionalism
partizanlık

factionist
partizan, hizipçi, ihtilafçı

factious
fesatçı, fitneci, hizipçi

factitious
yapma, uydurma

factitiously
suni olarak

factitive
araçlı geçişli

factitive verb
ettirgen eylem

factitive voice
ettirgen çatı

factor
etmen, faktör, çarpan

factor intensity
faktör yoğunluğu

factor intensive
faktör yoğunluğu

factor of production
üretim faktörü

factor of safety
güvenlik katsayısı, emniyet katsayısı

factor revenues
faktör gelirleri

factor shares
faktör payları

factorage
komisyon

factorial
çarpınım, faktöriyel

factoring
faktöring

factorization
çarpanlara ayırma

factorize
çarpanlara ayırmak

factors of production
üretim etmenleri, üretim faktörleri

factory
fabrika, üretimlik

factory building
fabrika binası

factory chimney
fabrika bacası

factory cost
üretim maliyeti, fabrika maliyeti

factory expenses
fabrika giderleri

factory hand
fabrika işçisi

factory inspector
hükümet denetçisi, fabrika denetçisi

factory labourer
fabrika işçisi

factory ledger
imalat defteri, fabrika büyük defteri

factory manager
fabrika müdürü

factory output
fabrika randımanı

factory price
fabrika fiyatı

factory production
fabrika üretimi

factory worker
fabrika işçisi

factotum
kâhya, her işi gören memur

facts of life
cinsel yaşamın ayrıntıları

factual
gerçeklere, olgulara dayanan

factually
olaylara dayanarak

facula
fakül, benek

facultative
ihtiyari, yetenekli, seçimli

faculty
yetenek, beceri, yeti, fakülte, bilimyurdu

faculty dean
bilimyurdu dekanı

Faculty of Arts
Edebiyat Bilimyurdu

Faculty of Divinity
ilahiyat Bilimyurdu

Faculty of Letters
Edebiyat Bilimyurdu

Faculty of Science
Fen Bilimyurdu

fad
geçici ilgi,geçici heves,şıltak,tutku,merak

faddy
geçici hevesli

fade
solmak

fade away
ortadan kaybolmak, sönmek

fade out
yavaş yavaş kısmak, kısılmak, kararmak

fade-up
yavaş yavaş açmak

fadeless
solmaz

faecal
tortulu, dışkıya ait

faeces
dışkı, pislik

fag
angarya, sigara, ibne

fagged
(İİ) .çok yorgun, bitkin

faggot
çalı çırpı demeti, çıra demeti, (Aİ) ibne, sevimsiz kimse, köfte

fagot
bkz.faggot

Fahrenheit
Fahrenhayt

Fahrenheit degree
Fahrenheit derecesi, Fahrenheit derecesi

Fahrenheit scale
Fahrenhayt ölçeği, Fahrenhayt ölçeği

faience
fayans, çini

fail
başaramamak, becerememek, başarısız olmak, geçememek, kalmak, (sınıfta) bırakmak, çaktırmak, beklenen sonucu verememek, yetmemek, yetersiz kalmak, düş kırıklığına uğratmak, zayıflamak, güçsüzleşmek, tükenmek, başarısızlık

fail due
vadesi gelmek

fail in one's duty
görevinde kusur etmek

fail safe
arızaya karşı emniyetli

fail safety
hata emniyeti, hata güvenliği

fail-safe control
arıza güvenlik denetimi

fail-safe system
arıza güvenlik jüyesi

failing
zayıflık, kusur, hata, olmazsa

failing that
aksi takdirde

failure
başarısızlık, yetersizlik, eksiklik, güçsüzlük, başarısız kimse/şey, yetmezlik

failure logging
arıza kaydı

failure of evidence
delil yetersizliği

failure prediction
arıza tahmini

failure rate
hata oranı

failure recovery
arızadan kurtarma

failure to pay
ödeyememe

fain
memnun, hevesli, seve seve, zorunlu olarak

faineant
tembel

faint
zayıf, güçsüz, bilincini yitirmek üzere, bayılmak üzere, çok küçük, soluk, donuk, sönük, zayıf, silik, bayılmak, güçsüzleşmek, baygınlık, bayılma

faintheart
korkak, yüreksiz

faintly
azıcık, hafiften

faintness
halsizlik

fair
dürüst, doğru, eşit, adil, orta, vasat, şöyle böyle, (hava) açık, güzel, sarışın, kumral, (ten/saç) açık renkli, (kadın) güzel, çekici, temiz, net, adilane, hakça, dürüstçe, kurallara uygun, panayır, pazar, fuar

fair and square
dürüst bir şekilde, doğrudan, direkt

fair copy
temiz nüsha, temiz kopya

fair play
tarafsızlık

fair price
makul fiyat

fair spoken
nazik, tatlı dilli, kandırıcı

fair to middling
fena olmayan

fair wages
adil vergin

fair wind
uygun rüzgâr

fair-haired
sarı saçlı

fair-minded
makul düşünen

fair-weather friend
iyi gün dostu

fairground
panayır yeri

fairing
karenaj, kaplama

fairlead
kurtağzı

fairly
dürüst bir biçimde, hakça, yansızca, kurallara uygun biçimde, oldukça

fairness
doğruluk, dürüstlük, güzellik, insaflılık

fairway
serbest geçit, çimenli yol

fairy
peri, ibne

fairy tail
efsane, peri masalı, palavra, uydurma

fairy-like
peri gibi

fairyland
periler ülkesi

fait accompli
oldubitti, olupbitti, emrivaki

faith
güven, güvenç, güçlü inanç, söz, şeref sözü, inanç, iman, itikat, din, bağlılık, sadakat

faithful
bağlı, sadık, inançlı, imanlı, dinine bağlı, aslına uygun, doğru, yanlışsız

faithfully
içtenlikle, tam olarak

faithless
sadakatsiz, vefasız, hain, imansız, inançsız, güvenilmez

faithlessness
güvensizlik, imansızlık, vefasızlık

fake
taklidini/sahtesini yapmak,ayak yapmak,takınmak,numara yapmak,feyk atmak,sahtekâr,sahte şey,gas,taklit,sahte,gastan

faker
sahtekâr, dolandırıcı, seyyar satıcı

fakir
Hint fakiri, fakir

falcate
orak şeklinde, hilal şeklinde

falchion
kılıç

falciform
orak şeklinde

falcon
şahin, doğan

falconer
şahinci, avcı

falconet
bir çeşit ufak top

falconry
şahin ile avcılık, doğancılık

falderal
boş laf, önemsiz şey, süs

fall
düşmek,azalmak,düşüş göstermek,inmek,yağmak,yıkılmak,çökmek,yaralanmak,ölmek,yenilmek,işgal edilmek,düşmek,rastlamak,asılmak,aşağı sallanmak,düşüş,düşme,azalma,çöküş,yıkılma,sonbahar,güz,payiz

fall about
(gülmekten) katılmak

fall asleep
uykuya dalmak

fall away
çekilmek, fenalaşmak, gerilemek, zayıflamak

fall back
geri çekilmek

fall back on
yardım için başvurmak

fall behind
zamanında bitirememek, geride kalmak

fall budding
güz aşısı

fall by the wayside
başarılı olamamak, suya düşmek

fall down
başarısız olmak, kötü gitmek, düşmek, çökmek

fall down on the job
işin üzerine düşmemek

fall due
vadesi gelmek

fall flat
beklenen sonucu vermemek, güme gitmek

fall flat on one's face
sırtı yere gelmek

fall for
-e âşık olmak, aşka düşmek, aldatılmak

fall for sth
çok beğenmek, bayılmak, aldanmak, kanmak

fall for sth hook
üç kâğıda gelmek

fall guy
keriz, abalı, kurban

fall in
ödeme zamanı gelmek, dizilmek, sıraya girmek

fall in love
âşık olmak, sevmek, gönül vermek

fall in love with
-e aşık olmak

fall in price
fiyatı düşmek

fall in value
değeri düşmek

fall in with
rastgelmek, tesadüf etmek

fall in with sb
-e rastlamak

fall in with sth
kabul etmek, uymak

fall into a trap
tuzağa düşmek

fall into arrears
borçları vadesinde ödememek

fall into error
hataya düşmek,yanılmak,kârıkmak

fall into oblivion
unutulup gitmek

fall into obloquy
rezil olmak, dillere düşmek

fall of leaves
yaprak dökümü

fall off
ayrılmak, düşmek, bozulmak, çekilmek, azalmak

fall on
vahşice saldırmak

fall on one's face
yüzüne gözüne bulaştırmak

fall on one's feet
dört ayak üzerine düşmek, atlatmak

fall on one's knees
yola gelmek, diz çökmek

fall out
tartışmak, çatışmak, kapışmak, bozuşmak

fall over
yıkılmak, sırtüstü düşmek, devrilmek

fall over backwards
çok istekli olmak, elinden geleni yapmak

fall short
suya düşmek, beklenen sonucu vermemek

fall short of
yetmemek, tükenmek

fall through
suya düşmek, başarısız olmak, yarım kalmak

fall to
başlamak, düşmek, saldırmak, yemeye başlamak

fall to pieces
parçalanmak, dağılmak

fall-planted beets
güz pancarı

fallacious
yanlış, hatalı, mantıksız

fallacy
yanlış düşünce ya da inanç, yanlış mantık

fallal
süslü şey, süs

fallen
düşmüş, düşkün, günahkâr, şehit, fethedilmiş

fallen angel
yeryüzüne inmiş melek

fallibility
yanılma payı

fallible
hataya düşebilir, yanılabilir

falling
düşen, düşme

falling market
fiyatların düştüğü piyasa

falling sickness
sara, epilepsi

falling star
akanyıldız, ağma, şahap

falling-in
göçme, yıkılma

fallopian tubes
dölyatağı borusu, rahim borusu

fallout
nükleer bir patlama nedeniyle havaya yayılan radyoaktif madde

fallow
nadasa bırakılmış toprak, nadasa bırakılmış, ekilmemiş

fallow deer
alageyik

fallow land
nadasa bırakılan toprak

falls
çağlayan, çaylan, şelale

false
yanlış, takma, yapma, taklit, sadık olmayan

false balance sheet
sahte bilanço

false bottom
sahte dip, gizli dip

false coin
sahte para

false colours
sahte hüviyet

false document
sahte evrak

false documents
sahte evrak

false drop
sahte bilgi, hatalı bilgi

false hair
takma saç

false keel
kontra omurga

false key
maymuncuk

false money
sahte para

false ogive
balistik külah

false pretences
yanlış beyan

false pretenses
sahte iddia, yapmacık

false signature
sahte imza

false step
yanlış adım, hata

false takeoff
hatalı kalkış

false teeth
takma dişler

false trade mark
sahte ticaret markası

false witness
yalancı tanık

false-hearted
hain, sadakatsiz

falsehood
yalan, yalancılık

falsely
yalan olarak, sahte olarak, asılsız olarak

falseness
yalancılık, sahtelik, yalan

falsetto
(erkekte) yüksek perdeden ses

falsework
iskele

falsies
takma göğüs, yalancı göğüs

falsification
tahrif, taklit, sahtesini yapma

falsification of accounts
hesapların tahrifi

falsified
sahte, tahrif edilmiş

falsified note
düzmece senet

falsifier
sahtekâr

falsify
değiştirmek, tahrif etmek, saptırmak

falsity
yanlışlık, yanlış olma, yalan

faltboat
portatif bot

falter
sendelemek, duraksamak, bocalamak, tereddüt etmek

fame
ün, şöhret

famed
ünlü, şöhretli, meşhur

familial
kodak, kodaktan geçmiş, kodağa değişli

familiar
yakın dost,aile ahval ruhiyesi,çok yakın,samimi,tanış,bildik,tanıdık,yakın,bilen,teklifsiz,yakşı tanış olan,belet,bilgili,bilen,anlayan,aşina,alışık,laubali,bambılı,sulu,fazla samimi

familiarity
iyi bilme, aşinalık, yakınlık, içtenlik, samimilik, laubalilik

familiarize
alıştırmak, tanıtmak

familiarly
teklifsizce, samimilikle, dostça

family
aile, kodak, ocak, soy, familya, çocuklar

family allowance
kodak yardımı

family assurance
kodak sigortası

family benefits
kodak ödenekleri

family business
kodak şirketi

family circle
kodak çevresi

family company
kodak şirketi

family day
soyadı

family doctor
kodak doktoru

family estate
kodak varlığı

family insurance
kodak sigortası

family man
ev bark sahibi

family member
kodak ferdi

family name
soyadı

family of words
kelime kodağı, sözcük kodağı

family partnership
kodak şirketi

family planning
kodak josparlaması

family property
kodak malları

family ticket
kodak bileti

family tree
soyağacı, hayatağacı, şecere, kodak kütüğü

famine
kıtlık

famish
çok aç olmak, aç kalmak, açlık çekmek, açlıktan ölmek

famished
aç, açlık çeken

famous
ünlü, meşhur

famously
çok iyi

fan
yelpaze,pervane,yelletke,vantilatör,yelpazelemek,yellenmek,(out ile) yayılmak,hayran

fan antenna
yelpaze anten

fan belt
vantilatör kayışı

fan out
birkaç kola ayrılmak

fan the flames
kışkırtmak

fan-tan
parayla oynanan bir tür Çin kâğıt oyunu

fanatic
bağnaz, fanatik, aşırı meraklı

fanatical
bağnaz

fanaticism
bağnazlık, fanatizm

fancier
hayalci,yakşı bilen,yakşı tanıyan,heveskâr,belet,özellikle hayvan/bitki meraklısı

fanciful
düşe dayanan, düşsel, hayale dayanan, gerçek dışı, düşsel, hayal ürünü

fancy
imgelemek, aklında canlandırmak, düşünmek, istemek, arzu etmek, sanmak, hayal gücü, imgelem, hayal, kuruntu, istek, arzu, süslü, parlak renkli, sıradan olmayan

fancy dress
maskeli balo kıyafeti, karnaval kıyafeti

fancy dress ball
maskeli balo, kıyafet balosu

fancy goods
fantezi eşya

fancy oneself
özünü sanmak

fancy price
fahiş fiyat

fancy thread
fantezi iplik

fancy yarn
fantezi iplik

fancy-free
bağımsız,serbest,âşığı olmayan

fancywork
el işi

fandango
hareketli bir ispanyol dansı

fane
tapınak, mabet

fanfare
trampet temposu

fanfaronade
övünme, atma, farfaralık, övünme, böbürlenme

fang
uzun sivri diş

fanged
dişli, azılı

fanged beet
çatal kuyruklu pancar

fanlight
vasistas

fanning mill
tınaz makinesi

fanny
but, kaba et

fantasia
fantezi

fantasm
tayf

fantast
hayalperest

fantastic
düşsel, inanılmaz, hayal ürünü, fantastik, acayip, garip, harika, müthiş, çok iyi, süper

fantastically
aşırı derecede, fevkalade

fantasy
imgelem, düş gücü, düş, hayal, fantezi, düşlem

fantoccini
kukla oyunu

far
uzakta, uzağa, çok, pek çok, bir hayli, uzak, alıs, öte, daha uzaktaki, ötedeki, öbür

far and away
pek çok

far and wide
her yerde, yurdun dört köşesinde

far be it from me
bana düşmez

far cry from
dağlar kadar farklı

Far East
Uzak Doğu

far from
-den ziyade, -in yerine

far from it
ne münasebet

far off
çok uzak, dalgın

far-flung
yaygın, geniş

far-out
geçerli, bilgili

far-reaching
geniş ölçüde, kapsamlı

farad
farad

faraday
faraday

Faraday's law
Faraday kanunu, Faraday yasası

Faraday's laws of electrolysis
Faraday elektroliz kanunları

faraway
uzak, dalmış, dalgın, uzaklara gitmiş

farce
sulu komedi, kaba güldürü, fars, hava civa

farceur
şakacı, muzip

farcical
gülünç, tuhaf

farcy
atlarda çıkan çıban türü

fare
üstesinden gelmek,başarmak,geçinmek,dolanmak,yol parası,yiyecek

fare forth
yola çıkmak

farewell
alahaısmarladık, elveda, veda

farewell concert
veda konseri

farewell dinner
veda yemeği, veda yemeği

farewell!
Uğurlar olsun!

farfetched
uydurma, inanılması zor

farina
mısır unu, irmik, nişasta

farinaceous
nişastalı

farinose
un veren, unlu

farm
çiftlik, çiftlik evi, çiftçilik yapmak

farm aid
tarımsal yardım

farm animals
çiftlik hayvanları

farm hand
çiftlik amelesi, rençper, tarım işçisi

farm house
çiftlik evi

farm labourer
tarım işçisi

farm machinery
ziraat makineleri, tarım makineleri

farm manure
çiftlik gübresi, işletme gübresi

farm out
(iş) havale etmek, kiraya vermek

farm pasture
çiftlik merası

farm policy
tarım politikası

farm product
çiftlik ürünü

farmer
çiftçi

farmer's cooperative
çiftçi kooperatifi

farmhouse
çiftlik evi

farming
çiftçilik

farming industry
tarım endüstrisi

farming management
tarımsal işletme, zirai işletme

farmland
ekilebilir arazi, tarıma uygun arazi

farmstead
çiftlik ve binaları

farmyard
çiftlik avlusu

farmyard manure
çiftlik gübresi

farnesol
farnezol

faro
kâğıdı dağıtana karşı oynanan iskambil oyunu türü

farrago
karmakarışık şey

farrow
yavrulamak (domuz)

farsighted
uzağı iyi gören, hipermetrop, ilerigörüşlü, öngörüşlü, ileriyi görür

farsightedness
hipermetropluk

fart
osuruk, osurmak

farther
uzak, daha uzaktaki, ötedeki, daha ileri, daha uzağa, daha uzakta

farthermost
en uzak

farthest
en uzak, en ileri, en uzağa, en uzakta

farthing
çeyrek peni

farthingale
çemberli kabarık etek, jüpon

fasces
hâkimlik sembolü

fascia
fasya, karın sargısı, renkli şerit, bağdoku

fasciate
(hayvan) renkli şeritli

fasciated
şeritli, çizgili

fascicle
küçük demet, salkım, kısım, fasikül, cüz

fascicular
salkımlı

fascinate
etkilemek, büyülemek

fascinating
etkileyici, büyüleyici

fascination
büyüleme, cazibe

fascism
faşizm

fascist
faşist

fashion
moda, biçim, tarz, üslup, tavır, davranış, (elleri kullanarak) yapmak, biçimlendirmek, belli bir biçim vermek

fashion designer
modacı

fashion model
manken

fashion monger
moda malların satıcısı

fashion of the moment
günün modası

fashion parade
moda sergisi

fashion plate
elbise modeli

fashionable
modaya uygun, moda

fashionably
modaya uygun olarak

fast
hızlı, süratli, seri, çabuk, sıkı, sağlam, sabit, solmaz, sabit, (sögen) ileri, hızla, süratle, sıkıca, sağlamca, oruç tutmak, oruç

fast asleep
derin uykuda, derin uykuya dalmış

fast boat
ekspres vapur, hızlı gemi

fast day
oruç günü, perhiz günü

fast dye
has boya, solmaz boya

fast estate
gayri menkul

fast finish
has apre

fast food
fast food, hızlı yiyecek

fast friend
yakın arkadaş, güvenilir dost

fast goods train
ekspres marşandiz

fast memory
hızlı bellek

fast motion
hızlı hareket

fast passenger steamer
ekspres yolcu gemisi

fast reverse winding
hızlı geriye sarma

fast to acids
aside dayanıklı

fast to washing
yıkamaya dayanıklı

fast to water
suya dayanıklı

fast train
ekspres tren

fast wind
(bant) hızlı sarma

fasten
bağlamak, iliştirmek, tutturmak, (giysi) iliklemek

fasten on
kavramak, kapmak, kullanmak

fasten upon
kavramak, kapmak, kullanmak

fastener
tutturucu, bağlayıcı şey, bağ, toka

fastening
kapı yada pencere kilidi, mandal ya da sürgü

fastening screw
tespit vidası

fastidious
müşkülpesent, titiz, zor beğenir

fastigiate
konik

fastness
(renk/vb.) kalıcılık, sağlamlık

fastness to detergents
deterjan haslığı

fastness to pressing
ütü haslığı

fastness to water
suya karşı dayanıklılık

fat
(et) yağlı,şişman,tombul,kök,şişko,kalın,şişkin,dolgun,yüklü,yağ,içyağı

fat as a pig
yağ tulumu gibi

fat cat
zengin adam

fat coal
yağlı kömür, ziftli kömür

fat content
yağ miktarı

fat solvent
yağ çözücü

fata morgana
serap

fatal
ölümcül, öldürücü, tehlikeli, zararlı, kötü

fatal error
önemli hata

fatalism
yazgıcılık, kadercilik

fatalist
yazgıcı, kaderci

fatality
ölümle sonuçlanan kaza, ölüm, felaket

fate
yazgı, alın yazısı, kader, son, akıbet, ölüm, kısmet, gelecek

fated
kadere bağlı, kadere dayanan

fateful
hayati önemi olan, kaçınılmaz, alında yazılı olan

father
ata,baba,müdafaacı,himayeci,ata gibi kaygı göstermek

father figure
tavsiye ve yardımına başvurulan kimse

father of lies
şeytan

father on
isnat etmek, yüklemek

father-in-law
kayınpeder

father's brother's son
amca oğlu

father's sister's son
hala oğlu

fatherhood
babalık

fatherland
anavatan, yurt

fatherless
babasız, yetim

fatherliness
babacan tavırlar

fatherly
babacan, baba gibi

fathom
kulaç, bir metrelik derinlik, anlamak, kavramak, idrak etmek

fathom curve
eşderinlik eğrisi

fathom line
iskandil hattı

fathomable
anlaşılabilir

fathometer
iskandil, sondör

fathomless
çok derin, dibine erişilmez, anlaşılmaz

fatigue
aşırı yorgunluk, bitkinlik, kağşama, maden yorgunluğu, yormak, yorgunluk vermek

fatling
besili hayvan

fatten
şişmanlatmak, semirtmek

fattening capacity
besi kapasitesi

fattening range
besi otlağı

fattish
şişmanca

fatty
(yiyecek) yağlı

fatty acid
yağ asidi

fatty clay
yağlı kil

fatty degeneration
yağ dejenerasyonu, aşırı şişmanlık

fatty foods
yağlı yiyecekler

fatty heart
yağ bağlamış kalp

fatty tissue
yağ dokusu

fatuity
ahmaklık, akılsızlık, budalalık

fatuous
saçma, akılsız

fatuously
ahmakça, akılsızca

fauces
boğaz

faucet
musluk

faugh
püf!, berbat!, Ãœf be!

fault
hata, yanlışlık, suç, kusur, arıza, bozukluk, eksiklik, fay, çatlak, hata bulmak, kusur bulmak

fault finding
arıza bulma

fault line
kırık çizgisi, çatlak hattı

fault plane
kırık düzlemi

fault scarp
kırık basamağı

fault time
arıza zamanı

fault zone
kırık kuşağı, kırık bölgesi

fault-tolerant
hata kaldırır, hatadan etkilenmez

faulted
faylı, kırıklı

faulted structure
faylı yapı, kırıklı yapı

faultfinder
tenkitçi

faultless
hatasız, kusursuz, mükemmel

faultlessness
mükemmellik

faulty
hatalı, kusurlu, arızalı, eksik

faulty workmanship
işçilik hatası

faun
yarısı keçi yarısı insan şeklinde bir ilah

fauna
fauna, direy

faunal
direysel, fauna

faux pas
gaf, hata, kabalık, uygunsuz hareket

favor
bkz.favour

favour
onaylama, onay, destek, kayırma, iltimas, iyilik, yardım, lütuf, yüreklendirmek, desteklemek, onaylamak, lehinde olmak, yanında olmak, iltimas etmek, kayırmak

favour tariff
ikramlı tarife

favourable
olumlu, lehte, uygun, elverişli

favourable reply
müspet cevap

favourite
gözde, sevgili, favori, kazanacağı umulan kişi ya da at, favori, kayırılan kimse, en çok beğenilen, ençok sevilen, favori

favouritism
iltimas, kayırmacılık, adam kayırma

favus
kel hastalığı

fawn
yavru geyik, açık kahverengi

fawn on
yaltaklanmak, yağ çekmek, dalkavukluk etmek

fax
faks

fax machine
faks makinesi

fay
peri

fayalite
fayalit

faze
telaşlandırmak, iki ayağını bir pabuca sokmak

fealty
sadakat

fear
korkmak, ürkmek, çekinmek, (for ile) endişe etmek, telaşlanmak, korku, dehşet, kaygı, endişe

fear for
endişe etmek, telaşlanmak

fear of God
Allah korkusu

fearful
korkunç, müthiş, dehşetli, endişeli, kaygılı, korkulu, korku dolu, korkulu

fearless
korkusuz, yürekli

fearlessly
korkusuzca, yılmadan

fearnought
bir çeşit kalın yünlü kumaş

fearsome
korkutucu, müthiş

feasibility
fizibilite, uygulama olanağı

feasibility study
fizibilite çalışması

feasible
yapılabilir, olası, olanaklı, makul, mantıklı

feast
şölen, ziyafet, yortu, bayram, iyi beslemek, ziyafet vermek, bol bol yiyip içmek

feast one's eyes
gözlerine ziyafet çekmek

feat
ustalık, beceri ya da cesaret isteyen hareket, marifet

feat of arms
kahramanca iş

feather
kuş tüyü, tüy, tüyle kaplamak

feather bed
kuş tüyü yatak

feather bedding
çalışanların korunması

feather in one's cap
övünülecek bir başarı

feather key
düz kama

feather one's nest
cebini doldurmak, köşeyi dönmek, küpünü doldurmak

featherbed
kadroyu şişirmek

featherbrained
kuş beyinli, budala, ahmak

feathercut
kısa kesilmiş bayan saç modeli

feathered
tüylü

featheredge
kolay bükülen sivri uç

feathering
tüy, ok yeleği

featherless
tüysüz

featherstitch
civankaşı dikiş, zikzak

featherweight
(boks) tüysıklet, çok hafif, tüy gibi, önemsiz

feathery
tüylü, yumuşak, hafif

feature
yüzün herhangi bir tarafı, neyinse göze çarpan tarafı, özellik, belirleyici nitelik, uzun film, makale, -in belirleyici/göze çarpan özelliği olmak, (göze çarpan bir özellik olarak) içermek, yer/yol vermek, yer/yol almak

feature film
uzun metrajlı film, uzun film

featureless
hiçbir özelliği olmayan

febrifuge
ateş düşürücü ilaç

febrile
hummalı, ateşli

February
Şubat

feces
bkz.faeces

feckless
dikkatsiz, düşüncesiz, sorumsuz

fecula
nişasta, fekül

feculence
çamur, tortu, posa

feculent
tortulu

fecund
verimli, doğurgan, bereketli, semereli

fecundate
döllemek, verimlileştirmek, bereketlendirmek

fecundation
dölleme

fecundity
doğurganlık, verimlilik, bereketlilik

fed
bıkkın

fed up
bıkkın, sıkkın

fedayeen
fedai, komando

federal
federal, birleşik

Federal Court
Federal Mahkeme

federal taxes
federal vergiler

federal union
federal birlik

federalism
federalizm

federalist
federalist, fedaralizm yanlısı

federalize
devletleri birleştirmek

federate
federasyon halinde birleştirmek, birleşmek

federation
federasyon, birlik

federative
federatif

fedora
fötr şapka

fee
ücret, vergin, vizite, giriş vergini

fee a waiter
garsona bahşiş vermek

fee damages
maddi hasar tazminatı

feeble
zayıf, güçsüz, (şaka/düşünce/vb.) iyi düşünülmemiş, zayıf, soğuk, aptal, anlamsız, saçma

feebleminded
şapşal, geri zekâlı

feebleness
kuvvetsizlik, mecalsizlik

feed
beslemek, yiyecek vermek, beslenmek, yemek, gereksinimlerini sağlamak, beslemek, yiyecek, besin, yem, ot, mama

feed cable
besleme kablosu

feed consumption
yem tüketimi

feed grinder
yem kırma makinesi

feed hopper
besleme hunisi

feed pipe
besleme borusu

feed pump
besleme pompası

feed stuff
yem, tavuk yemi

feed tank
besleme deposu

feed up
fazla yedirmek,semirtmek,besiye koymak,bezmek,tenge gelmek

feed-water
besleme suyu

feedback
geribildirim, geribesleme, besleni

feedback circuit
geribesleme devresi

feeder
besleyici, şebeke hattı, yemek veren kimse

feeder cable
besleme kablosu

feeding
besleme

feeding bottle
biberon

feeding canal
iletim arnası

feeding funnel
doldurma hunisi

feeding lever
besleme kolu

feeding pipe
besleme borusu

feedthrough
geçiş besleyicisi

feel
duyumsamak, duymak, hissetmek, (dokunarak/elleyerek) hissetmek, el yordamıyla aramak, yoklamak, kanısında olmak, inanmak, sanmak, zannetmek, hissetmek, gibi görünmek, gibi gelmek, sezmek, hissetmek, duygu, duyumsama, hissetme, yoklama, arama

feel an affinity for
çok çekici bulmak

feel as right as rain
özünü turp gibi hissetmek

feel at home
özünü evindeymiş gibi hissetmek, rahat olmak

feel bad
özünü iyi hissetmemek

feel cheap
utanmak

feel cold
üşümek

feel dizzy
başı dönmek

feel faint
özünü bitkin hissetmek

feel for
için üzülmek, acımak

feel giddy
başı dönmek

feel hot
ateş basmak, sıcaklamak

feel in one's bones
emin olmak, inanmak, içine doğmak

feel in one's bones that
emin olmak, kuvvetle sezmek

feel like
canı istemek

feel like a fish out of water
sudan çıkmış balığa dönmek

feel like a million dollars
bomba gibi olmak

feel like a wet rag
çok yorgun hissetmek

feel like doing
canı yapmak istemek

feel like thirty cents
yerin dibine geçmek

feel one's oat
özünü beğenmek

feel one's oats
yere göğe sığmamak

feel one's pulse
nabzına bakmak, nabzını yoklamak

feel one's way
yavaş yavaş ilerlemek

feel pains
sancılanmak

feel sb's pulse
birinin nabzını yoklamak

feel small
küçük düşmek

feel sorry
acımak,yazığı gelmek,için üzülmek

feel sorry for
-e acımak, için üzülmek

feel the pinch
darda olmak

feel under the weather
keyfi bozuk olmak

feel up to sth
yapabilir durumda olmak

feeler
duyarga, anten, dokunaç

feeler gauge
kalınlık mastarı

feeling
duygu, his, dokunma, dokunum, duyarlık, hassasiyet, sezgi, sezgi, sanı, zan, duygu, kanı, izlenim, kanaat, his, heyecan, duyma, bilinç, farkında olma

feeling no pain
kafası dumanlı

feet
foot

feign
...numarası yapmak, gibi yapmak, (bahane/vb.) uydurmak

feignedly
sahte olarak, hile ile

feint
savaş hilesi, sahte saldırı

feldspar
feldispat

feldspathoid
feldispatımsı

felicific
sevindirici

felicitate
tebrik etmek, kutlamak

felicitation
tebrik

felicitous
mutlu, mesut, uygun, yerinde, münasip, isabetli

felicity
mutluluk, saadet, uygunluk, nimet, refah

feline
kedigil

fell
(ağaç) kesmek, düşürmek, vurup devirmek, vurmak

fellah
fellah

feller
ağaç kesen kimse

fellmongered wool
tabak yünü

felloe
jant, ispit

fellow
adam, herif, ahbap, arkadaş, dost, akademi üyesi, benzer, hemcins

fellow citizen
vatandaş

fellow countryman
hemşeri, vatandaş, yurttaş

fellow feeling
başkasının halinden anlama, ortak duygu

fellow sufferer
dert ortağı

fellowship
dernek, türküm, birdem bursu, birdem vakfı, duygu birliği, başkasının halinden anlama, duygularını paylaşma, arkadaşlık

felly
tekerlek çemberi

felo de se
intihar eden kimse

felon
dolama, suçlu, cani, habis

felonious
cürümle ilgili, suçlu, suçla ilgili

felonious assault
kasıtlı saldırı

felonry
mahkumlar

felony
ağır suç

felsite
felsit

felspar
feldsipat

felt
keçe, fötr

felt carpet
keçe halı

felt cloth
keçe kumaş

felt filter
keçe filtre

felt maker
keçe yapımcısı

felt-tip pen
keçeli kalem

felted
keçeli

felting
keçeleşme, keçe

felucca
Akdeniz'e mahsus yelkenli kayık

female
dişi, kadın, dişilere ilişkin, dişil

female cell
dişi hücre

female connector
dişi konektör, duy, priz

female gamet
dişi gamet

female screw
dişi vida

female thread
dişi diş, somun dişi

feme
karı, eş

feme covert
evli kadın

feme sole
evli olmayan kadın

feminine
kadınla ilgili, kadınsı, dişil

feminine gender
dişi cinsi, dişil cins

femininity
kadınsılık

feminism
kadın haklarını savunma, kadın yandaşlığı, feminizm

feminist
feminist

feminize
kadınlaştırmak, kadınlaşmak

femme
kadın

femme de chambre
oda hizmetçisi

femme fatale
vamp kadın, baştan çıkarıcı kadın

femoral
uyluksal,kalça sümüğüyle ilgili

femular muscle
uyluk kası

femur
uyluk,kalça sümüğü

fen
bataklık arazi, bataklık

fence
çit, tahta perde, parmaklık, çalınmış eşya alıp satan adam, etrafını çitle çevirmek, eskrim sporu yapmak, baştan savma yanıt vermek, kaçamak yanıt vermek

fence wire
çit teli, parmaklık teli

fencer
eskrimci

fencing
eskrim, çit ya da duvar

fend
(off ile) özünü -den korumak, atlatmak

fend for
bakmak, temin etmek

fend for oneself
özüne bakmak, başının çaresine bakmak

fend off
savuşturmak, atlatmak, defetmek, kovmak

fender
ocak, şömine çerçevesi, (Aİ) çamurluk

fender lamp
çamurluk lambası

fenestra
sümükte küçük delik

fenestrate
delikli, pencereli

fenestration
delik açma

fennec
çöl tilkisi

fennel
rezene, dereotu

fennelflower
çörek otu

fenny
bataklıklı

fent
parça kumaş

fenugreek
çemenotu

feoff
tımar, zeamet

feoffee
tımar sahibi, zaim

feoffer
tımar veren kimse

feoffment
tımar

fer-de-lance
iri Güney Amerika yılanı

feral
vahşi, yabani, evcil olmayan

ferial
tatil günlerine ait

ferine
vahşi, yabani

ferity
vahşilik, yabanilik

fermata
durak ve uzatma işareti

ferment
mayalanmak, mayalamak, heyecanlanmak, telaşlanmak, heyecanlandırmak, telaşlandırmak, heyecan, karışıklık, huzursuzluk, telaş, galeyan, maya

fermentability
mayalanabilirlik

fermentable
mayalanabilir

fermentation
mayalanma, fermentasyon

fermentation process
mayalama işlemi

fermentative
mayalayan, mayalanan

fermi
fermi

fermion
fermion

fermium
fermiyum

fern
eğreltiotu

ferocious
yırtıcı, sert, acımasız, haşin, vahşi, şiddetli

ferocity
vahşet, azgınlık, vahşilik

ferrate
ferrat, asitferik tuzu

ferret
yaban gelinciği, (about/around ile) karıştırarak aramak

ferret about
karıştırarak aramak

ferret around
karıştırarak aramak

ferret out
kovmak, araştırmak

ferri-
(önek) demir, demirli

ferriage
feribot parası, feribot nakli

ferric
ferrik, demirli

ferriferous
demirli

ferrite
ferrit

ferritin
ferritin

ferro-
demir, demirli, (önek) demirli

ferrocene
ferrosen

ferroconcrete
betonarme

ferroelectric
ferroelektrik

ferromagnetic
ferromanyetik

ferromagnetic tape
ferromanyetik bant

ferromagnetism
ferromanyetizma

ferromanganese
ferromanganez

ferrometer
ferrometre

ferronickel
ferronikel

ferrosilicon
ferrosilisyum

ferrous
demirle ilgili, demirli, demirden, demir

ferruginous
demirli, pas renginde

ferrule
demir halka, yüksük, bilezik

ferry
taşımak, bir araçla taşımak, götürmek, feribot, araba vapuru, rıhtım, iskele

ferry service
feribot servisi

ferryboat
feribot

fertile
verimli, bereketli, üretken, doğurgan

fertile land
verimli toprak

fertility
verimlilik, bereketlilik, üretkenlik, doğurganlık

fertility rate
doğurganlık oranı

fertility rent
verimlilik rantı

fertilization
gübreleme, dölleme, tozlama, aşılama

fertilize
döllemek, aşılamak, gübrelemek, verimli kılmak

fertilizer
gübre

ferule
şeytantersi

fervency
coşku, gayret, ateş, heves, hararet, şevk

fervent
coşkun, gayretli, ateşli, hevesli, tutkulu

fervently
coşkuyla, gayretle, hevesle, şevkle

fervid
çok şevkli, hiddetli

fervor
bkz.fervour

fervour
coşku, heves, tutku

Fescennine
müstehcen, açık saçık, ahlaksız

fescue
bir çayır otu

festal
bayrama ait, yortuya ait, şen, eğlenceli

fester
(yara) mikrop kapmak, irinlenmek

festination
sinirlenerek hızlı yürüme

festival
şenlik, festival

festive
festival/şenlik ile ilgili

festivity
şenlik, eğlence

festoon
çiçek ya da yaprak zinciri, çiçek ya da yaprak zincirleriyle süslemek

fetal
cenine ait

fetch
gidip getirmek, gidip almak, belirli bir fiyata satılmak, kazanç getirmek

fetch a compass
dolaşmak

fetch a price
belirli bir fiyata satılmak

fetch up
geri dönmek

fetching
cazibeli, çekici

fete
eğlence, şenlik, şölen, piknik, onurlandırmak, iyi ağırlamak, ziyafet vermek

fetid
(su/vb.) pis kokulu

fetidness
kokuşma

fetish
tapıncak, fetiş, aşırı ilgi, dikkat, saplantı, hastalık

fetishism
tapıncakçılık, fetişizm

fetlock
atın topuğu, topuk kılları

fetor
pis koku

fetter
pranga, zincir, pranga vurmak, zincire vurmak

fettle
akıl, ruh ve beden yağdayı, hal durum, form

fetus
bkz.foetus

feu
tımar

feud
kan gütmek, kin beslemek, kan davasını sürdürmek, kan davası, kavga, kin, düşmanlık

feud with
kavgalı olmak

feudal
derebeyliğe ilişkin, feodal

feudal system
feodal jüye

feudalism
derebeylik, feodalizm

feudality
derebeylik, tımar, zeamet

feudatory
tımarcı

fever
ateş, heyecan, telaş

fever heat
hararet

fever thermometer
tıbbi termometre

fevered
ateşli, hummalı, sıtmalı, heyecanlı, telaşlı

feverish
ateşli, hararetli, heyecanlı, telaşlı, hummalı

few
bir pare,küçük,az miktar,cüzi,bazıları,bazı,bir balaca,az,biraz,birkaç,birkaç kişi/şey/tane,bir kadar

few and far between
ara sıra olan, tek tük

fey
kaçık, üşütük, çatlak

fez
fes

fiacre
küçük atlı araba

fiancé
(erkek) nişanlı

fiancée
(kız) nişanlı

fiasco
başarısızlık, fiyasko

fiat
emir, resmi izin, hüküm, karar

fiat in bankruptcy
iflas kararı

fiat money
itibari para

fib
küçük ve önemsiz yalan, zararsız yalan, beyaz yalan, küçük yalan söylemek

fiber
lif, iplik, telcik, fiber, karakter

fiber bunch
lif demeti

fiber structure
lif yapısı

fiberboard
fiber, fiber levhası

fiberglass
bkz.fibreglass

fiberoptics
fiberoptik

fibre
lif, tel, elyaf, iplik, karakter sağlamlığı

fibreglass
fiberglas, camyünü

fibril
fibril, lifçik

fibrin
fibrin

fibrinogen
fibronojen

fibroid
fibroit, lifli, lif gibi

fibroin
fibroin

fibroma
lifli tümör

fibrosis
fibrosis

fibrous
lifli, telli

fibrous root
saçakkök

fibula
kamış sümüğü,fibula

fichu
üçgen omuz atkısı

fickle
vefasız, dönek

fickleness
döneklik, kararsızlık

fictile
topraktan yapılmış

fiction
kurmaca yazın, düş ürünü yapıt, kurgu, uydurma, düş, icat

fictional
(öykü/yapıt/vb.) uydurma

fictionist
romancı

fictitious
gerçek olmayan, imgesel, uydurma, kurmaca

fictitious export
hayali ihracat

fictive
hayali, fiktif, itibari, sahte

fid
kaşkaval, mandal, çelik

fiddle
keman, dolandırıcılık, üçkâğıt, keman çalmak, (with/about/around ile) oyalanmak, zaman öldürmek, oyuncak etmek, amaçsızca oynamak, kurcalamak, üzerinde oynamak, üçkağıt yapmak

fiddle around
vakit geçirmek

fiddle away
vakti boşa geçirmek

fiddle-de-dee
Boş laf!, Saçma!

fiddle-faddle
ıvır zıvır, saçma sapan söz

fiddler
kemancı, düzenbaz, dolandırıcı, üçkâğıtçı, serseri

fiddlestick
keman yayı, zırva, saçmalık

fidelity
bağlılık, sadakat, aslına uygunluk

fidelity bond
kefalet senedi

fidget
yerinde duramayan kimse,narahat,kıpırdanmak,huzursuzlanmak,yerinde duramamak

fidgety
yerinde duramayan, kurtlu, rahat durmayan

fiducial
güvenen, emniyet eden

fiducially
güvenle, emniyetle

fiduciary
itimada dayanan, emanet olan, itibari, mütevelli, mutemet, yedi emin, saymaca, itibari

fiduciary loan
teminatsız kredi

fiduciary money
itibari para

fie!
Ayıp!, Yuh!

fief
tımar, zeamet

field
tarla, alan, saha, açık arazi, kır, kırlık, otlak, çayır, mera, çalışma, iş, etkinlik alanı, (at yarışı) yarışmaya katılanlar

field artillery
sahra topçusu

field control
alan kontrolü, alan denetimi

field corn
hayvan yemi olarak yetiştirilen mısır

field crops
tarla ürünleri

field day
manevra günü, spor bayramı, yarışma günü

field effect
alan etkisi

field events
atlama ve atma karşılaşmaları

field glasses
arazi dürbünü

field gun
sahra topu, top

field hospital
sahra hastanesi

field marshal
mareşal

field mouse
tarlafaresi

field observation
alan gözlemi

field of vision
geniş görüş alanı

field officer
binbaşı

field pickup
dış yayın

field research
alan araştırması

field scanning
alan taraması

field service
sahra hizmeti, taşra teşkilatı

field sports
açık hava sporları, atletizm

field study
alan araştırması

field survey
alan araştırması

field test
arazi deneyi

field testing
alan testi

field theory
alan teorisi, alan kuramı

field trip
(öğretimde) tatbikat

field weapons
sahra silahları

field work
arazi işi, yerinde araştırma

fieldfare
ardıç kuşu

fieldpiece
sahra topu

fieldwork
belirli bir alanda bilimsel çalışma, alan çalışması

fiend
şeytan, iblis, kötü ruh, (neyese) düşkün

fiendish
haşin, acımasız, çok zeki, şeytani

fiendishness
canavarlık

fierce
azılı, acımasız, vahşi, kızgın, çok büyük, çok fazla, aşırı

fierce clutch
sert kavrama

fierceness
vahşet

fieri facias
haciz emri

fiery
ateşten, ateşli, ateş gibi, kızgın

fiesta
yortu, bayram, fiesta

fife
asker düdüğü, düdük çalmak

fife rail
armadura

fifteen
onbeş

fifteenth
onbeşinci

fifth
beşinci

fifth column
beşinci kol

fifth wheel
gereksiz şey veya kimse

fiftieth
ellinci

fifty
elli

fifty-fifty
yarı yarıya, ortaklaşa, yarı yarıya, ortaklaşa, eşit olarak

fig
incir, incir ağacı

fig-leaf
incir yaprağı

fight
savaşmak, çarpışmak, kavga etmek, dövüşmek, ...ile savaşmak, -e karşı savaşım vermek, tartışmak, didişmek, dövüş, kavga, savaş, savaşım, mücadele, kavgacılık ruhu

fight against time
zamana karşı yarışmak

fight off
ile mücadele etmek, defetmek, püskürtmek

fight shy of
kaçınmak, sakınmak

fight tooth and nail
canını dişine takarak mücadele etmek

fighter
kavgacı, savaşçı, avcı uçağı

fighter plane
savaş uçağı

fighting
savaş, mücadele, kavga, harp

fighting cock
dövüş horozu, kavgacı horoz

fighting fit
turp gibi sağlıklı

figment
hayal ürünü ya da uydurma şey

figuline
çanak çömlek

figurant
figüran

figuration
şekle sokma, tasvir, temsil

figurative
değişmeceli, mecazi

figurative meaning
mecazi anlam

figure
biçim, şekil, figür, beden yapısı, boy, pos, endam, sayı, rakam, önemli kişi, şahsiyet, sanmak, inanmak, saymak, olarak yer almak

figure code
rakam şifresi

figure of speech
mecaz, istiare, değişmece, eğretileme

figure on
planlamak, hesaba katmak, hesap etmek

figure out
düşünerek bulmak, çözmek, anlamak, hesaplamak

figure skating
artistik patinaj

figured
desenli

figurehead
gemi aslanı, kukla başkan, göstermelik yönetici

figures of speech
söz sanatları

figurine
küçük heykel

figwort
sıracaotu

filament
filaman, ince tel

filament yarn
filament iplik

filariasis
filaria enfestasyonu, kan/bağırsak parazitlerinin

filature
iplik fabrikası

filbert
fındık

filch
aşırmak, çalmak, yürütmek

file
eğe, törpü, eğelemek, törpülemek, dosya, klasör, bir konu hakkında toplanan belgeler, dosyalamak, dosyaya koymak, resmi işleme koymak, sıralamak, tasnif etmek, sıra, kuyruk, tek sıra halinde yürümek

file a suit
dava açma

file cabinet
dosya dolabı

file label
dosya etiketi, kütük etiketi

file name
dosya adı, kütük adı

file number
dosya numarası

file processing
dosya işleme, kütük işleme

file purging
dosya silme, kütük silme

file size
dosya boyutu, kütük boyutu

file store
dosya deposu, kütük deposu

file structure
dosya yapısı

file transfer
dosya transferi, kütük aktarımı

file volatility
dosya değişimi, kütük uçuculuğu

filet
bkz.fillet

filial
evlada ilişkin, evlatla ilgili

filiariasis
kan ve bağırsak asalakları hastalığı

filiation
evlatlık

filibeg
iskoçyalıların giydiği eteklik

filibuster
(parlamento/vb.'de) işi uzatmak, ağırdan almak

filiform
iplik şeklinde

filigree
altın ya da gümüşü tel biçiminde işleme, telkâri

filing
dosyalama

filing cabinet
dosya dolabı, evrak klasörü

filing card
fiş

filing clerk
dosya memuru

filing fee
dosya vergini

filing system
dosyalama jüyesi

filing tray
dosyalama rafı

filings
eğe talaşı

fill
doldurmak, dolmak, dolmak, kaplamak, yayılmak, yapmak, icra etmek, yerine getirmek, karşılamak, doyurmak, tatmin etmek, istiap haddi, istenilen/gereksinilen miktar

fill a tooth
diş dolgusu yapmak

fill character
dolgu karakteri

fill in
doldurmak, karnı doyurmak, vekillik etmek

fill in for sb
birinin yerini doldurmak

fill out
giderek şişmanlamak, doldurmak, dolup kabarmak

fill out an application form
başvuru formu doldurmak

fill sb's shoes
yerini doldurmak

fill the bill
ihtiyacı karşılamak, gerekeni yapmak

fill up
dolmak, taşmak, doldurmak, taşırmak

fill up a form
form doldurmak

filler
dolgu, (boyada) astar

filler cap
radyatör kapağı

fillet
sümüksüz/kılçıksız et,fileto,(eti) fileto kesmek,kılçığını ya da sümüklerini ayıklamak

fillet weld
dolgu kaynak, bindirme kaynak

filling
doldurma, dolgu, diş dolgusu

filling material
dolgu maddesi

filling station
benzinci, benzin istasyonu

fillip
fiske, fiske vurmak

fillister
oluk rendesi, oluk

fillister head screw
yıldız başlı vida

filly
yavru kısrak, dişi tay

film
ince tabaka, ince örtü, ince deri, zar, film, film çekmek, filme almak

film archive
film arşivi, filmlik

film camera
film makinesi, kamera, alıcı

film cartridge
film kaseti

film cement
film yapıştırıcısı, zamk

film circuit
film devre

film fan
sinema meraklısı

film library
film kütüphanesi, film arşivi

film pickup
film okuyucu, film verici, film yayın aygıtı

film projector
film gösterme makinesi, projektör, gösterici

film reader
film okuyucu

film recorder
film kaydedici

film recording
film kaydı

film reel
film bobini, makara

film scanner
film okuyucu, film verici

film scanning
film tarama

film shooting
filme alma, film çevirme, film çekme

film speed
film hızı, film duyarlığı

film spool
film bobini, makara

film star
film yıldızı

film strip
film şeridi, ders filmi

film studio
film stüdyosu

filmset
film ile dizmek

filmy
ince, saydam, şeffaf

filter
süzgeç, filtre, süzmek, filtreden geçirmek, süzülmek

filter bag
filtre torbası

filter bed
filtre havuzu

filter choke
filtre bobini

filter cloth
filtre bezi, süzme bezi

filter gravel
filtre çakılı

filter lid
filtre kapağı

filter paper
filtre kâğıdı, süzgeç kâğıdı

filterable
filtreden geçebilen, süzülebilir

filtering
süzme

filtering apparatus
süzme aygıtı

filth
pislik

filthiness
kirlilik, kir, pislik

filthy
pis, kirli, kaba, çirkin, pis

filthy lucre
para

filthy rich
bok gibi zengin

filtrate
süzüntü, filtrat, süzülmüş sıvı, süzmek

filtration
süzme, süzüm

fimbriated
(bitki) püsküllü, saçaklı

fin
yüzgeç, yüzgece benzer şey

fin keel
kotra omurgası

finagle
hile yaparak elde etmek, kandırmak

final
sonda gelen, sonuncu, son, kesin, kati, nihai, final, son karşılaşma, dönem sonu sınavı, final

final account
kesin hesap, nihai hesap

final balance
son bakiye, kesin bakiye

final balance sheet
kapanış bilançosu

final cause
son amaç

final cost
kesin maliyet

final date
son gün

final deficit
nihai açık

final examination
bitirme sınavı

final goods
nihai mallar

final invoice
gerçek fatura

final judgment
son karar, kesin karar

final match
final maçı

final maturity
vade tarihi

final phoneme
son ses

final port
varış limanı

final product
nihai ürün

final provisions
son hükümler

final quotation
borsa kapanış fiyatı

final receipt
nihai makbuz, son makbuz

final report
son rapor

final total
genel toplam, son toplam

final treatment
son işlem

final velocity
son hız

finale
final

finalist
finalist

finality
kesinlik, katiyet, son bulma, sona erme

finalize
sonuçlandırmak, bitirmek

finally
sonunda, en sonunda, nihayet, kesin olarak, tamamen

finance
maliye, finanse, iş kurmada gereken para, ç.mali durum, paraca desteklemek, gereken parayı vermek, finanse etmek

finance act
bütçe kanunu

finance bill
finansman senedi

finance committee
mali komite

finance company
finansman şirketi

finance house
finans kurumu

finance market
finans piyasası

finance syndicate
mali sendika

finances
mali durum

financial
mali

financial accounting
mali muhasebe

financial administration
mali idare

financial advisor
mali müşavir

financial affair
mali durum

financial aid
mali yardım, parasal yardım

financial analysis
mali analiz

financial analyst
mali analist

financial and spiritual support
maddi ve manevi destek

financial backer
finansör, parasal destek sağlayan

financial balance sheet
mali bilanço

financial books
mali defterler

financial budget
mali bütçe

financial center
mali merkez

financial circles
mali çevreler

financial columns
ekonomi sütunu

financial company
mali şirket, mali ortaklık

financial condition
mali durum

financial crisis
mali kriz

financial customs duties
mali gümrük vergisi

financial difficulty
para sıkıntısı, ödeme güçlüğü

financial embarrassment
mali sıkıntı

financial engagements
mali taahhütler

financial expenses
mali masraf

financial facilities
finansal imkânlar

financial incentive
mali teşvik

financial institutions
mali kuruluşlar

financial intermediation
finansal aracılık

financial investment
mali yatırım

financial jurisdiction
mali kaza

financial law
finansman kanunu

financial liability
mali sorumluluk

financial loan
finansman kredisi

financial magnate
sanayi kralı

financial market
finansal pazar, mali piyasa

financial muscles
mali kuvvet

financial obligation
mali yükümlülük

financial operation
mali işlem

financial paper
ekonomi gazetesi

financial period
mali dönem

financial policy
finansman politikası

financial position
finansal yapı, mali durum

financial power
finansal güç, mali güç

financial ratio
mali oran

financial reforms
mali reformlar, finansal reformlar

financial report
finansal rapor

financial resource
mali kaynak

financial sector
mali kesim

financial situation
mali durum

financial standing
mali durum

financial statement
bilanço, mali çizelge

financial statistics
mali istatistikler

financial status
mali yağdayı

financial structure
finansal yapı, mali yapı

financial support
mali yardım

financial survey
mali analiz

financial syndicate
mali sendika

financial system
mali jüye

financial world
finans dünyası

financial year
mali yıl, muhasebe dönemi, hesap dönemi

financially
mali bakımdan

financier
maliyeci, anamalcı, sermayedar

financing
finansman

financing charges
finansman masrafları

financing company
finansman şirketi

financing of exports
ihracat finansmanı

finback
bir çeşit balina

finch
ispinoz

find
bulmak, tapmak, buluş, keşif, bulunan şey, bulgu

find approval
rağbet görmek

find bail
kefil bulmak

find fault with
kusur bulmak, tenkit etmek, özür bulmak

find favour
rağbet görmek

find guilty
suçlu bulmak

find one's feet
özünü geçindirecek hale gelmek

find oneself
özüne gelmek

find out
çözmek, keşfetmek, anlamak, öğrenmek

finder
bulan, bulucu, vizör, arayıcı

finding
bulgu, bulunmuş, keşfedilmiş şey, sonuç, karar

fine
para cezası, para cezasına çarptırmak, güzel, iyi, yakşı, kaliteli, çok ince, incecik, ince, küçük, kırıntılar halinde, (hava) güzel, açık, parlak, sağlıklı, rahat, keyfi yerinde, (iş) dikkatli, iyi, ustaca yapılan, (maden) saf, som, ince ince, çok iyi, iyi bir şekilde

fine adjustment
ince ayar

fine arts
güzel sanatlar

fine coal
ince kömür

fine earth
ince toprak

fine filter
ince filtre

fine flour
has un

fine gold
safi altın

fine grain
ince tanecik

fine gravel
ince çakıl

fine paper
birinci sınıf değerli evrak

fine sand
ince kum

fine structure
ince yapı

fine tuning
ince ayar

fine-drawn
inceltilmiş (tel)

fine-grained
ince taneli

fine-meshed
sık ilmekli

finely
çok iyi bir biçimde, güzel güzel, ince ince

fineness
incelik, güzellik, zarafet

finery
süslü takılı güzel elbise

finesse
(insan ilişkilerinde) kurnazlık, incelik, yönetme yeteneği, ustalık

finger
parmak, parmaklarla tutmak, parmaklamak, (müzik aletini) parmakla çalmak

finger bone
parmak sümüğü

finger bowl
sofrada parmak yıkayacak kap

finger mark
parmak izi

finger milking
elle sağım, parmakla sağım

finger nut
kelebekli somun

finger plate
kilit aynası

fingerboard
keman veya ut sapı, piyano klavyesi

fingering
parmakları doğru kullanma, ince örgü yünü

fingernail
tırnak

fingerprint
parmak izi

fingertip
parmak ucu

finical
titiz

finicky
huysuz, güç beğenir, müşkülpesent, mızmız

fining
durultma, arıtma, saflaştırma

finish
bitirmek, tamamlamak, sona erdirmek, bitmek, sona ermek, (yorgunluktan/vb.) bitirmek, gücünü kesmek, (yiyecek/içecek) bitirmek, bitiş, son, finiş, son, bitirme, bir şeyin bitmiş hali

finish off
bitirmek, tamamlamak, tüketmek

finish up with sth
bitirmek

finish with
ile işini bitirmek, ilişkisini kesmek

finish-turn
tornada perdahlamak

finished
bitik, tükenmiş, bitmiş, tamamlanmış, bitirilmiş, tam

finished goods
mamul mallar

finished product
son ürün, bitmiş ürün

finisher
ayarlı serici, finişer, apreci, nihai darbe

finishing
bitirici, tamamlayıcı, bitirme, perdah, cila

finishing treatment
bitirme işlemi

finite
sonu olan, sonlu, sınırlı

finite set
sonlu küme

finitely
sınırlı olarak

finiteness
fanilik, sınırlılık

fink
grev kırıcı işçi, muhbir

Finland
Finlandiya

Finn
Finli

finned
kanatlı

Finnish
Finlandiya'ya özgü, Fin dili

fiord
bkz.fjord

fir
köknar

fir cone
köknar kozalağı

fir needle
köknar yaprağı

fire
ateş, alev, yanma, yangın, parıltı, parlaklık, ateş etme, ateş, ısıtma aygıtı, yakmak, tutuşturmak, ateşe vermek, ateş etmek, ateşlemek, (seramik/vb.) pişirmek, fırınlamak, dağlamak, ateşlendirmek, heyecanlandırmak, gayrete getirmek, canlandırmak, işten atmak, işten kovmak

fire a broadside
borda ateşi etmek

fire a volley
yaylım ateşi açmak

fire alarm
yangın alarmı

Fire away!
Hadi başla!

fire balloon
sıcak hava balonu

fire bar
ızgara çubuğu

fire brick
ateş tuğlası

fire brigade
itfaiye

fire bucket
yangın söndürme kovası

fire damage
yangın hasarı

fire danger
yangın tehlikesi

fire department
itfaiye teşkilatı, itfaiye teşkilatı

fire drill
yangından kaçma talimi

fire engine
itfaiye arabası, yangın tulumbası

fire escape
yangın merdiveni

fire extinguisher
yangın söndürme aygıtı

fire fight
silahlı kavga

fire fighting
yangınla mücadele

fire foam
yangın köpüğü

fire hazard
yangın tehlikesi

fire hydrant
yangın söndürme musluğu

fire indemnity
yangın tazminatı

fire insurance
yangın sigortası

fire loss
yangın zararı, yangın hasarı

fire off
pişirmeyi tamamlamak, hemen göndermek

fire plug
yangın musluğu

fire point
yanma çekidi

fire policy
yangın sigorta poliçesi

fire power
ateş kudreti

fire prevention
yangın önleme

fire protection
yangın korunması

fire raiser
kundakçı

fire raising
kundakçılık

fire resisting
ateşe dayanıklı

fire risk
yangın rizikosu

fire screen
ateş siperi, ocak siperi

fire season
yangın mevsimi

fire station
itfaiye merkezi

fire stone
çakmaktaşı, sileks

fire superiority
ateş üstünlüğü

fire support
ateş desteği, atış desteği

fire tongs
ateş maşası

fire tower
yangın kulesi

fire tube
alev borusu

fire underwriter
yangın sigortacısı

fire up
fayrap etmek, birden bire kızmak, parlamak

fire wall
yangın duvarı

fire warden
yangın bekçisi

fire watch
yangın detektörü, yangın bulucu

fire worship
ateşe tapma

fire worshipper
ateşperest

fire-eater
çıngar çıkaran kimse, ateş yutan hokkabaz

fire-gilding
ateşte yaldızlama, alev yaldızı

firearm
ateşli silah

fireball
akanyıldız, enerjik kimse

fireboat
yangın söndürme gemisi

firebrand
meşale, kundakçı

firebreak
yangın önleme şeridi

firebrick
ateş tuğlası

fireclay
ateş kili, şamot toprağı, ateş toprağı

firecracker
kâğıt fişek

firedamp
grizu, madengazı, metan gazı

firedamp indicator
grizu göstergesi

firedog
ocağın demir ayaklığı

firefighter
itfaiyeci

firefly
ateşböceği

fireguard
şömine ızgarası

fireless
ateşsiz, cansız

firelight
alev ışığı

fireman
itfaiyeci

fireplace
şömine, ocak

fireproof
yanmaz, ateşe dayanıklı

fireproofing
ateş almaz malzeme

fireside
(ev içinde) şömine yanı, ocak başı, ateş yanı

firethorn
ateş dikeni

fireweed
yakıotu

firewood
odun

firework
havai fişek

fireworks
donanma fişekleri

firing
ateş etme, yakma, dağlama

firing line
ateş hattı

firing mechanism
ateşleme mekanizması

firing order
ateşleme sırası

firing power
ateşleme gücü

firing range
atış alanı, poligon

firing squad
merasim mangası, idam mangası

firing time
ateşleme zamanı

firkin
küçük fıçı

firm
sert, katı, sağlam, dayanıklı, sıkı, sabit, değişmez, firma, şirket

firm contract
kesin sözleşme, kati mukavele

firm management
işletme yönetimi

firm offer
kesin öneri, kesin teklif

firm order
kesin sipariş

firm price
kesin fiyat, kati fiyat

firm sale
kesin satış

firm up
sabit kılmak, sağlamlaştırmak

firm value
firma değeri

firmament
gök, gökyüzü

firman
ferman

firmly
sımsıkı, sıkıca, metanetle, sebatla, kuvvetle

firmness
kesinlik, katiyet, sağlamlık, dayanıklılık

firmware
aygıt yazılımı, bellenim

firn
buzkar, neve

first
ilk, birinci, diğerlerinden önce gelen kimse/şey, İngiltere'de en yüksek birdem derecesi, birinci, ilk, baş, başta, ilk kez

first aid
ilk yardım

first aid kit
ilkyardım çantası

first and foremost
en önemlisi, ilk önce, her şeyden önce

first and last
ilk ve son, her şeyi hesaba katarak

first bid
ilk teklif

first choice articles
birinci kalite mal

first chop
birinci sınıf, kaliteli

first class
birinci mevki

first class ticket
birinci mevki bileti

first come
first served, sona kalan dona kalır

first day
pazar günü, ilk gün

first draft
öntaslak

first edition
ilk basım

first floor
birinci kat, zemin katı

first fruits
alınan ilk ürün, ilk sonuç, ilk hasılat

first generation
birinci kuşak

first half
ilk yarı, ilk altı ay

first hand
ilk el, birinci el

first installment
birinci taksit

first lady
başbakanın karısı

first lieutenant
üsteğmen

first mail
adi posta

first mortgage
birinci derecede ipotek

first name
isim, asıl isim

first night
gala temsili, açılış gecesi

first of all
en önce, ilkin

first or last
er geç

first order lever
birinci derecede kaldıraç

first product
ilk ürün

first publishing
ilk yayım

first rate
birinci sınıf

first sergeant
kıdemli başçavuş

first shot
ilk silah atan olmak

first-born
ilk çocuk

firsthand
ilk elden, dolaysız

firstling
ilk sonuç, ilk çocuk

firstly
önce, ilk önce, birincil olarak, herşeyden önce, ilk başta

firth
haliç

fiscal
mali

fiscal adjustments
mali ayarlamalar

fiscal authorities
mali makamlar

fiscal capacity
mali kapasite

fiscal charges
vergi giderleri

fiscal competition
mali rekabet

fiscal decisions
mali kararlar

fiscal dividend
mali temettü

fiscal economics
mali ekonomi

fiscal evasion
vergi kaçırma

fiscal incentives
mali teşvikler

fiscal jurisdiction
mali yargı

fiscal law
mali hukuk, mali yasa

fiscal monopoly
mali tekel

fiscal period
mali dönem

fiscal policy
maliye politikası

fiscal relations
mali ilişkiler

fiscal report
finans raporu

fiscal resources
mali kaynaklar

fiscal responsibility
mali sorumluluk

fiscal service
mali hizmet

fiscal stability
mali istikrar

fiscal system
vergi jüyesi, finans jüyesi

fiscal year
mali yıl

fish
balık, balık eti, balık tutmak

fish ball
balık köftesi

fish bolt
lama cıvatası

fish bone
kılçık

fish eye
balık gözü

fish finder
sonar

fish for
ağız aramak

fish glue
balık tutkalı

fish hawk
balık kartalı

fish in muddy waters
bulanık suda balık avlamak

fish in troubled waters
bulanık suda balık avlamak

fish line
olta ipi

fish market
balık pazarı

fish oil
balıkyağı

fish out of water
sudan çıkmış balık

fish pond
balık yetiştirme havuzu, balık havuzu

fish scale
balık pulu

fish-eye lens
balıkgözü objektif

fishbone
balık kılçığı

fisher
balık tutan kimse, balıkçıl hayvan, balıkçı

fisherman
balıkçı

fishery
balıkçılık, dalyan, balık yatağı, balık tarlası

fishhook
olta

fishing
balıkçılık

fishing boat
balıkçı kayığı

fishing gear
balıkçı takımı

fishing hook
olta iğnesi

fishing line
olta

fishing net
balıkçı ağı

fishing port
balıkçı limanı

fishing rod
olta kamışı,karmak

fishing tackle
balık takımı

fishmonger
balık satıcısı, balıkçı

fishplate
süyek, cebire, bağlama levhası, süyekle bağlamak, bağlama levhası

fishtail
balık kuyruğu biçiminde

fishtail bit
çatal uç

fishway
balık geçidi, balık sapağı

fishwife
balıkçı kadın

fishy
balık tadında ya da balık kokulu, şüpheli, karanlık, içinde bit yeniği olan, inanılması güç

fissile
bölünebilir, yarılabilir, bölünür

fissility
bölünürlük, yarılabilirlik

fission
bölünme, yarılma, yarma, atom çekirdeğinin parçalanması

fissionable
parçalanabilir, bölünebilir

fissiparous
ikiye bölünerek üreyen

fissure
çatlak, yarık

fissured
çatlak, yarık

fist
yumruk

fisticuffs
yumruk yumruğa kavga

fistula
fistül, akarca

fistular
boru şeklinde

fistulous
fistülle ilgili

fit
hastalık nöbeti, galeyan, nöbet, kriz, uygun, elverişli, sağlıklı, zinde, formda, gücü kuvveti yerinde, ayak uydurmak, özünü birşeye uydurmak, (giysi) uymak, iyi gelmek, uygun olmak, hazırlamak, uygun duruma getirmek, uygun gelme, uygunluk, uyma

fit as a fiddle
turp gibi

fit for a king
krallara layık

fit for nothing
hiçbir işe yaramaz

fit in
uymak, uydurmak, zaman bulmak, zaman ayarlamak

fit like a glove
tam uymak, kalıp gibi oturmak

fit one's book
işine gelmek

fit out
donatmak, teçhiz etmek

fit the bill
tam istediği şey olmak

fit to be tied
kan beynine sıçramak

fit up
düzenlemek, donatmak, sağlamak

fit up with
sağlamak, yerleştirmek, donatmak

fitch
kokarca

fitful
rahatsız, düzensiz

fitment
teçhizat, donanım, takım

fitness
zindelik, form, sağlık, uygunluk

fitted
(with ile) ile donatılmış, -lı, yerleştirilmiş, oturtulmuş

fitter
makine montajcısı, makastar

fitting
uygun, yakışık alır, doğru, terzi provası, bina tesisatı, tertibat

fitting shop
montaj atölyesi

fittings
fittings, bağlantı parçaları, tertibat, tesisat

five
beş

five-fingers
beşparmakotu

five-star hotel
beş yıldızlı konakçı

five-year development plan
beş yıllık kalkınma josparı

fiver
beş sterlin

fix
saptamak, belirlemek, düzenlemek, kararlaştırmak, onarmak, sıkıca tutturmak, yerleştirmek, sabitleştirmek, oturtmak, şike yapmak, (kimese yiyecek/içecek/vb.) hazırlamak, ile ilgilenmek, icabına bakmak, hakkından gelmek, kötü ve güç durum, boktan durum, uyuşturucu iğnesi

fix on
karar kılmak, doğrultmak, yöneltmek, seçmek

fix sb up with sth
sağlamak, ayarlamak

fix sb's wagon
hakkından gelmek

fix sth on
kapatmak, bağlamak

fix sth up
kararlaştırmak, yerleştirmek

fix up
tamir etmek, düzene sokmak, tertip etmek

fixation
yerleştirme, oturtma, takma, güçlü ve sağlıksız tutku, saplantı

fixation machine
fiksaj makinesi, tespit makinesi

fixative
fiksaj maddesi, tespit maddesi

fixed
sabit, oynamaz, değişmez, belirlenmiş, kararlaştırılmış

fixed antenna
sabit anten

fixed assets
sabit varlıklar, duran varlıklar

fixed axle
sabit dingil

fixed budget
sabit bütçe

fixed capital
sabit sermaye

fixed charges
sabit masraflar

fixed cost
sabit maliyet

fixed deposit
sabit vadeli mevduat

fixed end
sabit uç, hareketsiz uç

fixed exchange rate
sabit döviz kuru

fixed expenses
sabit giderler

fixed idea
sabit fikir

fixed income
değişmez gelir, sabit gelir

fixed oil
sabit yağ, uçmaz yağ

fixed point
sabit çekit, çakılı çekit

fixed price
değişmez fiyat, sabit fiyat

fixed pulley
sabit kasnak

fixed rate system
sabit kur jüyesi

fixed star
durağan yıldız

fixedness
sabit oluş

fixer
fiksatif, tamirci

fixing
bağlama,tutturma,kuraştırma,kurma,tespit

fixing screw
bağlama vidası

fixings
tertibat, garnitür

fixity
sabit oluş, karar

fixture
fikstür, sabit eşya, demirbaş

fizgig
hoppa kız

fizz
(gazoz gibi) vızlamak, fışırdamak, fışırtı, vızıltı, şampanya

fizzle
(out ile) boşa çıkmak, kötü sonuçlanmak, fos çıkmak

fizzle out
vızlayıp sönmek

fizzy
gazlı, köpüren, fışırtılı

fjord
fiyort

flabbergast
hayrete düşürmek, şaşırtmak

flabbergasted
çok şaşırmış, şaşkın

flabbiness
sarkıklık, gevşeklik, iradesizlik, zayıflık

flabby
gevşek, yumuşak, sarkık, pörsük

flabellate
yelpaze biçiminde

flaccid
yumuşak, sarkık, gevşek

flaccidity
gevşeklik, kıvamsızlık, sarkıklık

flag
bayrak, sancak, bandıra, flama, geniş yassı taş, kapak taşı, canlılığını yitirmek, güçten kesilmek, güçsüzleşmek

flag captain
amiral gemisi süvarisi

flag staff
bayrak direği

flagellant
döven, kırbaçlayan

flagellate
kırbaçlamak, dövmek

flagellation
kırbaçlama

flagellum
kamçı, kırbaç

flagging
gevşek, cansız

flagitious
habis, çok çirkin, alçak

flagon
bir tür kulplu sürahi

flagpole
bayrak direği

flagrancy
kabahatin büyüklüğü

flagrant
(kötü bir şey) alenen yapan/yapılan

flagrante delicto
suçüstü

flagrantly
bile bile

flagship
amiral gemisi

flagstaff
gönder, bayrak direği

flagstone
bkz.flag

flail
sağa sola sallamak/sallanmak

flair
özel yetenek, beceri

flake
ince tabaka, ince parça, (off ile) ince tabakalar halinde dökülmek, pul pul dökülmek

flake away
tabaka tabaka soymak/soyulmak

flake off
pul pul dökülmek

flake out
bayılmak, yıkılmak, çökmek

flaked
kuşbaşı

flakiness
lapa lapa oluş

flaky
lapa lapa, yaprak yaprak

flam
yalan, uydurma

flambeau
fener, meşale

flamboyance
fantezi, göz kamaştırıcılık, ihtişam

flamboyancy
aşırı derecede parlaklık, süs, şaşaa, görkem

flamboyant
gösterişli, havalı, tantanalı

flame
alev, ateş, alev alev yanmak, alevlenmek, parlamak, kızarmak

flame reaction
alev reaksiyonu

flame resistant
ateş almaz

flame thrower
alev makinesi

flame tube
alev borusu

flame up
alevlenmek, öfkelenmek

flame-harden
alevle sertleştirmek

flame-lamp
ark lambası, alev lambası

flame-tree
alpa gülü

flamenco
flaman kuşu, flamingo

flameproof
aleve dayanır, tutuşmaz, patlamaönler

flaming
tutuşmuş, kızgın, ateşli, çok süslü

flamingo
flamankuşu, flamingo

flammable
çabuk yanar, kolay tutuşur

flammable substance
tutuşucu madde

flan
meyveli pasta

flange
kenar, yaka, kulak, flanş, çıkıntı

flange nut
yakalı somun, kenarlı somun

flange rail
oluklu ray

flanged
flanşlı

flanged pipe
flanşlı boru

flanged rail
oluklu ray

flanging
kenar kıvırma

flank
böğür, yan, kanat, cenah, yandan kuşatmak, yanında yer almak

flank attack
kanat taarruzu, kuşatıcı taarruz

flank front
yan cephe, yanyüz

flank march
yan yürüyüş

flannel
pazen, flanel, fanila

flannelette
flanel taklidi pamuklu kumaş, pazen

flap
(kanat/vb.) çırpma sesi, (zarf/cep/vb.) kapak, telaş, panik, (kanat) çırpmak, çarpmak, vurmak, sallanmak, çırpınmak, meraklanmak, telaşa kapılmak

flapdoodle
saçmalık, boş laf

flapjack
kızartılmış küçük börek

flapped
titrek

flapper
kabuklu hayvanların kuyruğu, çarpan şey

flare
titrek parlak ışık ya da alev, işaret fişeği, parlak ve titrek bir alevle yanmak, birden alev almak, patlak vermek

flare star
parıltılı yıldız

flare up
birden alevlenmek, parlamak, öfkelenmek

flared
(etek/pantolon) alt kısmı geniş

flaring
gösterişli

flash
birden parlamak, (şimşek gibi) çakmak, parlamak, ışıldamak, parıldamak, (telgraf ya da ünalgı mesajı) yollamak, göndermek, çok hızlı hareket etmek, hızla geçip gitmek, birdenbire akla gelmek, cinsel kılganlarını göstermek, teşhirçilik yapmak, ani ışık, çakış, parlama, parıltı, ışıltı, flaş haber, çok kısa süre, an, (foto.) flaş

flash back
bir an geçmişe dönmek

flash bulb
flaş lambası

flash drier
şok kurutucu, hızlı kurutucu

flash in the pan
saman alevi

flash into one's mind
aklına esmek

flash lamp
el feneri, cep feneri

flash metre
flaşmetre

flash point
alev çekidi, parlama çekidi

flash report
geçici rapor hesabı

flashback
(film) geriye dönüş, fleşbek

flashboard
savak taşırma kapağı

flashbulb
flaş

flasher
flaşör, teşhirci

flashing
parlayan, yanıp sönen, parlama, çakma, baca eteği

flashing point
parlama çekidi

flashlight
el feneri, flaş

flashy
parlak, gösterişli, göz kamaştırıcı, cafcaflı

flask
dar boyunlu küçük şişe, cebe konan küçük yassı içki şişesi, termos

flat
düz,yassı yayvan,düz arazi,düzengâh,ova,sığlık,bataklık,düz yüzey,bemol,sıkıcı,tekdüze,donuk,(iş/vb.) durgun,(lastik) havasız,(pil) bitik,tam,kesin,kati,değişmez,(içki) gazı gitmiş,gazsız,tamamen,bütün bütün,tam,apartman dairesi,kat

flat angle
düz açı

flat arch
basık kemer, yassı kemer, düz kemer

flat belt
düz kayış

flat broke
metliksiz, beş kuruşsuz, cebi delik

flat car
açık yük vagonu

flat coil
yassı bobin

flat cost
üretim maliyeti

flat file
yassı eğe, düz eğe

flat glass
düz cam

flat out
azami hızla, tam gaz, açıkça

flat price
tek fiyat

flat rate
tek fiyat, sabit fiyat

flat roof
düz çatı

flat tire
patlamış lastik

flat tyre
patlak lastik

flat-footed
düztaban

flat-hammer
çekiçle düzlemek

flatboat
düz karinalı gemi

flatbottom
düz karinalı gemi

flaterer
yağcı, dalkavuk

flatering
yaltaklanan

flatfoot
düztaban

flatfooted
düztaban

flathead
yassı kafalı, parabaşlı

flatiron
ütü, lama demiri

flatlet
küçük apartman dairesi

flatly
sıkıcı bir şekilde, tamamen, kesinlikle

flatness
durgunluk, kesatlık

flatten
düzleştirmek, yassılaştırmak, düzleşmek, yassılaşmak

flatten out
palyeye geçmek, uçağı düzeltmek

flattening
yassılma, yassılaşma, düzleşme

flatter
dalkavukluk etmek, yağlamak, yağ çekmek, (fotoğraf ya da resimde) olduğundan daha güzel göstermek, memnun etmek, gururunu okşamak

flatter oneself
sanmak, özünü inandırmak, ümit etmek

flatterer
dalkavuk, yağcı

flattery
dalkavukluk, yağcılık

flattop
uçak gemisi

flatulence
midedeki gaz

flatways
düzlemesine

flatworm
yassıkurt, solucan

flaunt
havasını atmak

flautist
flüt çalan kimse, flütçü

flavescent
sararmış, sarımtırak

flavone
flavon

flavor
bkz.flavour

flavoring
tat veren şey

flavorless
tatsız

flavorsome
lezzetli

flavour
tat, lezzet, çeşni, tat vermek, lezzet vermek

flavouring
tatlandırıcı şey, çeşni

flaw
kusur

flawless
kusursuz, mükemmel

flawlessness
kusursuzluk, mükemmellik

flawy
kusurlu

flax
keten

flax comb
keten tarağı

flax seed
keten tohumu

flax yarn
keten ipliği

flaxen
soluk sarı, lepiska

flaxseed
keten tohumu

flaxy
ketene benzer

flay
derisini yüzmek (hayvan), soymak, azarlamak

flea
pire

flea market
bitpazarı

fleabag
uyku tulumu, pasaklı kadın, ucuz konakçı

fleabane
pire otu

fleabite
pire ısırması, hafif ağrı

fleabitten
pire ısırmış, köhne

fleam
neşter

fleawort
boğa yaprağı, karnı yarık

fleck
benek, benekleşmek

flection
bükün

fledge
tüylendirmek

fledgling
acemi çaylak

flee
kaçmak

fleece
koyun postu, yapağı, soymak, yolmak, kazıklamak

fleece-lined
içi muflonlu

fleecy
yünlü

fleer
alay, alay etmek, eğlenmek

fleet
filo

fleeting
(zaman) kısa, kısa süreli, hızlı

flench
balina yağını çıkarmak

flesh
et, vücut, beden, bedensel zevkler

flesh and blood
akrabalar, kodak

flesh color
ten rengi

flesh out
dolgun olmak, şişmanlatmak

flesh wound
hafif yara

flesh-eating animals
et yiyen hayvanlar

fleshiness
şişmanlık, etlilik

fleshings
balerin pantolonu

fleshly
etli, etten ibaret, dünyevi

fleshpots
zevk

fleshy
etli,et gibi,şişmanca,kök,toplu

fleshy fruit
etli meyve

fleurdelis
süsen çiçeği

flex
bükmek, germek, tel, kordon, esnek kablo

flexibility
bükülgenlik, esneklik

flexible
bükülgen, esnek

flexible budget
değişken bütçe, esnek bütçe

flexible cable
esnek kablo, bükülgen kablo

flexible disk
disket, flopi disk

flexible exchange rate
esnek döviz kuru

flexible exchange rate system
esnek döviz kuru jüyesi

flexible joint
esnek eklem

flexible rate
esnek kur, değişken kur

flexible shaft
esnek şaft, esnek mil

flexible standard
değişken standart

flexible tariff
değişken tarife

flexion
bükülme, esneme

flexion point
bükülme çekidi

flexor
fleksör kas

flextime
istediği sögenlerde çalışma

flexure
eğilme, bükülme, salgı, dirsek, eğrilik

flibbertigibbet
hoppa ve geveze kimse, dedikoducu kimse

flic
sakçı

flick
fiske, hafif vuruş, hafifçe vurmak, fiske vurmak, seğirmek, çırpınmak

flick knife
sustalı çakı

flicker
titremek, titreşmek, sönüp yanmak, titreme, titreşme

flicker-free
göz kırpıştırmayan, kırpışmasız

flicks
sinema

flier
pilot, el ilanı, uzun atlama

flies
pantolonun önündeki yarık, fermuar yeri

flight
uçuş, (kuş/uçak/vb.) sürü, bir kat merdiven, kaçış

flight altitude
uçuş yüksekliği

flight attendant
uçuş görevlisi

flight book
uçuş defteri

flight control
uçuş kontrolü

flight deck
uçuş güvertesi

flight level
uçuş seviyesi

flight line
uçuş hattı

flight of capital
sermaye kaçışı

flight of fancy
hayal

flight path
uçuş yolu

flight plan
uçuş josparı

flight recorder
kara kutu

flight strip
uçuş koridoru

flight time
uçuş zamanı, uçuş süresi

flight visibility
uçuşta görüş alanı

flightily
ne dediğini bilmeden, kararsızca

flightiness
kararsızlık

flightless
uçamayan

flightworthy
uçuşa elverişli

flighty
havai, dönek, kararsız, değişken, maymun iştahlı

flimflam
alavere dalavere, hile

flimsiness
dayanıksızlık, eksiklik, yetersizlik

flimsy
zayıf, güçsüz, çürük, dayanıksız

flinch
geri çekilmek, kaçmak, kaçınmak, ürkmek

fling
fırlatıp atmak, savurmak, atma, atış, fırlatma, bir İskoç dansı, deneme, girişim, çılgınça zaman

fling away
dışarı atmak, dışarı fırlatmak

fling in sb's teeth
birinin başına kakmak, yüzüne vurmak

fling out
yüzüne karşı söylemek, fırlatmak

flint
çakmaktaşı

flint glass
kristal, billur

flinty
içinde çakmaktaşı olan, taş gibi katı

flip
fiske vurmak, fiske atmak, döndürmek, galeyana gelmek, coşmak, fıttırmak, (through ile) okuyup geçmek, fiske

flip through
okuyup geçmek

flip-flap
çarpma sesi, takla

flip-flop
flip-flop, ikidurumlu, bir çeşit takla

flippancy
küstahlık, hafiflik, uçarılık

flippant
saygısız, hiçbirşeyi ciddiye almayan, küstah

flipper
ayıbalığı/vb.balıkların kolu, (yüzmede kullanılan) palet

flippy
flopi disk

flirt
flört etmek, kur yapmak, (with ile) ilgileniyormuş gibi görünmek, öylesine takılmak, flört eden kimse, flört

flirtation
flört etme, kur yapma, şuhluk

flirtatious
flörtçü, fındıkçı

flit
uçmak, uçuşmak, gitmek

flitch
hatıl

flitch beam
çatma kiriş

flitch girder
kafes kiriş

flittermouse
yarasa

flivver
külüstür otomobil, başarısızlık

float
yüzmek, batmadan yüzmek, suyun üstünde kalmak, yüzdürmek, havada süzülmek, uçmak, hisse senedi satarak iş kurmak, (söylenti/vb.) yaymak, dolaştırmak, hafif şamandıra, duba, sergi arabası, birikmiş para, gerekince kullanmak için ayrılmış para, birikim

float needle
şamandıra iğnesi

float valve
karbüratör supabı

floatability
yüzebilirlik

floatable
yüzebilir

floater
kurucu, devlet tahvili

floating
değişken, yerleşik olmayan, durağan olmayan, hareketli

floating assets
döner sermaye, cari aktifler

floating bridge
yüzer köprü

floating capital
döner sermaye, işletme sermayesi

floating debt
dalgalı borç

floating dock
yüzer havuz

floating exchange rate
dalgalı döviz kuru

floating island
yüzer ada

floating money
dalgalı para

floating pier
dubalı iskele

floating population
gelip geçici nüfus

floating rate note
değişken faiz oranlı tahvil

floating rate of exchange
dalgalı döviz kuru

floating rib
göğüs sümüğüne ulaşmayan kaburga sümüğü

floating trade
deniz ticareti

floating vote
kararsız seçmen

floating voter
kararsız seçmen

floating wharf
dubalı iskele

floating zone
yüzer bölge

floccose
yün gibi, top top

flocculate
pıhtılaşmak, pıhtılaştırmak

flocculation
pıhtılaşma

floccule
küçük topak, yumak

flocculent
yün gibi, yünlü

flocculus
püskülcük

flock
(hayvan) sürü, (insan) sürü, kalabalık, toplanmak, üşüşmek

flock bed
kıtık şilte

flock of sheep
koyun sürüsü

flocking
floklama

flocky
yünlü

floe
denizdeki buz tabakası, yüzen buz kitlesi

flog
dövmek, kırbaçlamak, satmak, satmaya çalışmak

flog a dead horse
havanda su dövmek, boşa nefes tüketmek

flogging
kırbaç cezası, kamçılama

flood
su basması, sel, su basmak, sel basmak, taşmak, çok sayıda olmak, sel gibi taşmak

flood control
taşkın kontrolü

flood dam
taşkın seddi

flood damage
taşkın zararı

flood of tears
sel gibi akan göz yaşı

flood plain
taşkın ovası

flood protection
taşkından korunma

flood tide
met, kabarma, su düzeyinin kabarması

flood wall
taşkın duvarı

floodgate
taşkınları önlemek için akarsulara yapılan kapılar, kapaklar, bent kapağı

flooding
su baskını, rahim kanaması

floodlight
projektör, projektörle aydınlatmak

floodlighting
projektörle aydınlatma, aydınlatma ışığı

floodway
taşkın yolu, taşma arnası, sel arnası

floor
döşeme, zemin, taban, (bina) kat, (Parlamento Binası/vb.de) üyelerin oturdukları salon, döşemek, vurup yere yıkmak, devirmek, yıkmak, şaşırtmak, şoke etmek

floor area
yüz ölçüsü

floor beam
döşeme kirişi

floor board
döşeme tahtası

floor carpet
döşeme paspası

floor cloth
muşamba

floor covering
döşeme, yer kaplaması

floor lamp
ayaklı lamba

floor load
döşeme yükü

floor plan
kat josparı

floor plate
taban levhası

floor polish
döşeme cilası

floor price
taban fiyatı

floor show
varyete, eğlence bağdarlaması

floor tile
yer karosu, döşeme çinisi

floor timber
döşeme kirişi

floor wipe the floor with
yere sermek

flooring
döşeme, döşemelik

floozie
hafifmeşrep kadın

floozy
hafifmeşrep kadın

flop
çırpınmak,(plan/vb.) batmak,suya düşmek,başarısızlığa uğramak,özünü basmak,şapırtı ile düşmek,çarpma sesi,düşme sesi,patırtı,başarısızlık,muvaffakiyetsizlik,fiyasko,iflas

floppers
tavuk pençesi

floppy
yumuşak ve sarkık

floppy disk
flopi disk

flora
bitey, flora

flora and fauna
bitki ve hayvan

floral
çiçeklerle ilgili, çiçekli, çiçek

florescence
çiçeklenme

florescent
çiçek açmış, donanmış

floret
küçük çiçek

floriated
çiçeklerle süslü

floriculture
çiçekçilik, çiçek yetiştirme

florid
gösterişli, süslü, cafcaflı, (yüz) kırmızı

floriferous
çok çiçek açan

florist
çiçekçi

floss
cam cürufu, cüruf deliği, ince tüy, hav

floss silk
bükülmemiş ipek, floş, ham ibrişim

flossy
ince tüylü, ipek gibi, ipekli, cafcaflı

flotation
sermaye temini, işyeri kurma, yüzdürme

flotel
yüzer konakçı

flotilla
küçük filo, filotilla

flounce
öfke ya da sabırsızlıktan fırlayıp yürümek

flounder
çırpınmak, batmamak için çabalamak, bata çıka ilerlemek, bocalamak

flour
un

flour beetle
un böceği

flour mill
un değirmeni

flour moth
un güvesi

flourish
el sallamak, elini kolunu sallayarak dikkat çekmeye çalışmak, sağlıklı bir biçimde büyümek, gelişmek, gösteriş, hava

flourishing
mamur,bayındır,(~ place) abadanlık

floury
una bulanmış

flout
saygısızca karşı gelmek, zıddına gitmek, küçümsemek, burun kıvırmak

flow
(sıvı) akmak, (kan/vb.) dolaşmak, deveran etmek, akın akın gitmek, akıp gitmek, akma, akış, akıntı, akın, denizin kabarması, gel, med

flow chart
akış şeması

flow control
akış kontrolü

flow diagram
akış diyagramı

flow direction
akış yönü

flow line
akış hattı, akış çizgisi

flow meter
debimetre, akışölçer

flow rate
akış hızı

flower
çiçek,gül,çiçek vermek,çiçek açmak

flower bed
çiçek tarhı

flower people
barışçı hippiler, çiçek çocukları

flower pot
saksı

flower shop
çiçekçi dükkânı

flower-bearing
çiçekli

flowerbed
çiçek tarhı

flowered
çiçekli, çiçeklerle süslü

floweriness
gösretiş, tumturak

flowering
çiçekli

flowerless
çiçeksiz

flowerpot
çiçek saksısı

flowers of sulfur
kükürtçiçeği

flowery
çiçekli, çiçeklerle süslü

flowing
akan, akma, akış

flu
grip

flu bug
grip virüsü

flub
gaf, gaf yapmak

flubdub
boş laf, palavra, züppelik

fluctuate
inip çıkmak, bir yükselip bir azalmak

fluctuating
dalgalanan, dalgalı

fluctuating exchange rate
dalgalı kur

fluctuation
dalgalanma, inip çıkma, düzensiz değişim

flue
boru, baca borusu

flue gas
baca gazı, duman gazı

fluency
(konuşma) akıcılık

fluent
akıcı, rahat, pürüzsüz

fluently
akıcı bir biçimde, kolaylıkla

fluff
toz topağı, yumuşak tüy, kuş tüyü, (battaniye/halı/vb.) tüy, kabartmak, bir şeyi yanlış yapmak, yüzüne gözüne bulaştırmak, tökezlemek

fluffy
tüy gibi yumuşak, yumuşak ve kaba tüylü

fluid
akıcı, akışkan, sıvı, sıvı

fluid logic
akışkan mantığı

fluid mechanics
akışkanlar mekaniği, sıvı mekaniği

fluid pressure
sıvı basıncı

fluid state
sıvı hal

fluidics
flüidik

fluidity
akışkanlık, akıcılık

fluke
beklenmedik talih, talih eseri bir raslantı, şans

fluky
tesadüfe dayanan, şansa bağlı, kararsız, dönek

flume
tomruk yüzdürmek, arnada götürmek

flummox
şaşırtmak, affallatmak, kafasını karıştırmak

flump
ağır bir şeyi birden bırakıvermek, çökmek

flung
atma, fırlatmak

flunk
sınav/sınıfta kalma, (sınavda) çak(tır)mak, kalmak, bırakmak

flunky
dalkavuk, yağcı, hizmetçi

fluorescein
fluoresein

fluorescence
flüorışıma, flüoresans, flüorışı, yakamoz

fluorescent
ışınır, floresan

fluorescent brightening
optik parlatma

fluorescent lamp
flüoresan lamba, flüorışıl lamba

fluorescent whitening agent
optik beyazlatıcı, optik ağartıcı

fluoric
fluorik

fluoridation
içme suyuna fluor katma

fluoride
florür, flüorür

fluorimeter
fluorimetre

fluorine
flüor

fluorite
fluorit

fluorocarbon
fluorokarbon

fluoroscope
fluoroskop

fluoroscopy
fluoroskopi

fluorspar
fluorspat

flurry
coşku, heyecan, ani ve sert rüzgâr/kar/yağmur, sağanak, (kiminse) kafasını karıştırmak

flush
fışkırma, fışkırtma, basınçlı su ile temizleme, yüze kan hücumu, yüz kızarması, yüzü kızarma, fışkırmak, fışkırtmak, basınçlı su ile temizlemek, yüzü kızarmak, kızartmak, düz, aynı düzeyde, bir hizada, çok paralı, varlıklı, parası bol, düzgün bir biçimde, aynı boyda olarak

flush joint
yüz yüze bağlantı, düz yüzlü ek

flush tank
rezervuar, yıkama deposu, biriktirici

flushing box
tuvalet su deposu

fluster
şaşırtmak, telaşlandırmak, kafasını karıştırmak, telaş, heyecan, şaşkınlık, bocalama

flute
flüt

fluted
yivli, oluklu

fluting
yivli süs

fluting plane
oluk rendesi

flutist
flütçü

flutter
(kanat) çırpmak, uçmak, (sağa sola ya da aşağı yukarı) hareket etmek, telaş, heyecan, kanat çırpma

flutter the dovecotes
ortalığı velveleye vermek

fluvial
ırmakla ilgili

fluvial environment
akarsu ortamı

fluvial erosion
akarsu erozyonu

fluvial soil
nehir toprağı, ırmak toprağı

flux
sürekli değişiklik, değişim, oynaklık, değişkenlik

flux and reflux
gelgit, meddücezir

flux density
akı yoğunluğu

flux oil
yumuşatıcı yağ

fluxation
akıtma, eritme

fluxion
akıntı, cereyan

fluxmeter
flümetre, akıölçer

fly
sinek, uçmak, uçakla gitmek, uçmak, uçurmak, çok hızlı hareket etmek, jet gibi gitmek, uçmak, geçip gitmek, uçup gitmek, -den kaçmak, tüymek

fly a kite
sahte bono çıkarmak

fly about
öteye beriye uçmak, her yöne uçmak

fly apart
parçalanmak

fly at
fırlamak, atılmak, üstüne saldırmak

fly away
uçup gitmek, kaçmak

fly high
çok hırslı olmak, coşmak

fly in the face of
-e meydan okumak, sözünü dinlememek

fly in the ointment
mide bulandıran pürüz

fly into a passion
kızmak, öfkelenmek

fly into a rage
tepesi atmak, köpürmek

fly into a tantrum
heyheyleri tutmak, babaları tutmak

fly into a temper
tepesi atmak

fly nut
kelebek somun

fly off
uçup gitmek, acele ile gitmek, kopmak

fly off the handle
aniden tepesi atmak, zıvanadan çıkmak

fly press
vida presi, kollu pres

fly swatter
sineklik

fly the coop
yakayı sıyırmak

fly-by-night
güvenilmez, aldatıcı, güvenilmez kimse

flyable
uçabilir, havalanabilir

flyaway
maymun iştahlı

flyback
karşılıksız çek, resim başı

flyblow
sinek yumurtası

flyblown
kötü, kokmuş

flycatcher
sinekçil, sinek yutan

flyer
havacı, flayer, fitil makinesi

flying
uçan, kısa süreli, havacılık, uçuş

flying boat
deniz uçağı

flying bridge
geçici köprü, tombaz köprüsü

flying buttress
payanda, duvar dirseği, kemerli payanda

flying corridor
uçuş koridoru

flying field
uçuş alanı, küçük havaalanı

flying fish
uçar balık

flying fortress
uçan kale(uçak)

flying fox
büyük yarasa

flying helmet
uçuş başlığı

flying mammals
uçan memeliler

flying personnel
uçuş personeli

flying safety
uçuş emniyeti

flying saucer
uçandaire

flying speed
uçuş hızı

flying time
uçuş zamanı

flying weight
uçuş ağırlığı

flying wing
uçar kanat, kanat biçiminde uçak

flyover
üstgeçit

flypaper
sinek kâğıdı

flywheel
volan, düzenteker

foal
tay

foam
köpük, köpürmek, köpüklenmek

foam at the mouth
kan beynine sıçramak, çok öfkelenmek

foam inhibitor
köpük önleyici madde

foam rubber
sünger

foaming agent
köpürtücü madde

foaming power
köpürme gücü

foamy
köpüklü, köpüren

fob
(off ile) dirsek çevirmek, başından savmak, kakalamak, kazıklamak, yutturmak

fob off
hile yapmak, aldatmak

focal
odaksal, odakla ilgili, odaksal, merkezi

focal aperture
diyafram açıklığı

focal distance
odak uzaklığı

focal length
odak uzaklığı

focal plane
odak düzlemi

focal point
merkez çekidi, ilgi merkezi

focalize
ayarlamak, bir merkezde toplamak

focus
odak, fokus, merkez, merkez çekit, ilgi merkezi, ilgi odağı, ayar etmek, odak ayarı yapmak, bir çekide toplamak

focus of interest
ilgi odağı

focusing
odaklama, bir çekide toplanma

focusing screen
buzlu cam

fodder
hayvan yemi, kuru ot, saman

foe
düşman

foetal
cenin ile ilgili

foetus
cenin, dölüt

fog
sis,çen,sislemek,sislenmek,(gözlük/vb.) buğulanmak,şaşırtmak,kafasını karıştırmak

fog lamp
sis lambası

fogbound
sis yüzünden mahsur kalmış, sis yüzünden işlemeyen

fogginess
sislilik, duman

foggy
sisli, dumanlı

foghorn
sis düdüğü, sis borusu

fogyish
eski kafalı

fohn
fön

foible
zayıf yan, zaaf, aptalca alışkanlık

foil
metal yaprak, varak, yaldız kâğıdı, eskrim kılıcı, meç, işini bozmak, engel olmak, önlemek

foist
kakalamak, yutturmak, kazıklamak, yamamak

fold
ağıl, kat, kıvrım, pli, oyuk, çukur, koyun sürüsü, katlamak, katlanmak, (el/vb.) bağlamak, kavuşturmak, sarmak, iflas etmek, top atmak, batmak

fold the arms
kolları kavuşturmak

fold up
işi durdurmak, tasfiye gitmek

folded
katlı, katlanmış, kırma, kırılmış

folder
dosya,klasör,kavlık

folderol
boş laf

folding
katlanır, kırma, açılır kapanır, kırma, katlama

folding bed
açılır kapanır karyola

folding door
katlanır kapı, kırma kapı, çift kanatlı kapı

folding gate
katlanır dış kapı

folding machine
katlama makinesi

folding rule
katlanır mezura, katlanır metre

folding scaffold
katlanır iskele

folding screen
paravana

folding table
katlanır masa, açılır kapanır masa

foliaceos
yaprak biçiminde, yapraksı

foliage
ağaç yaprakları, yapraklar

foliage plant
yaprakları için yetiştirilen bitki

foliar
yapraklı

foliate
yaprak biçiminde, yapraklı, sır sürmek, yapraklara ayrılmak, yaprak vermek

foliated
yapraklı, yaprak şeklinde

foliation
yapraklanma, yeşerme, yaprak süsü

folic
folik

folic acid
folik asit

folio
iki ya da dörde katlanmış kâğıt tabakası, bu biçimde katlanmış yapraklardan oluşmuş kitap

folio column
defteri kebir sütunu, folyo kolonu

folk
halk, insanlar, ahali, halk, folk

folk dance
halk oyunu

folk etymology
halk etimolojisi, halk kökenbilimi

folk music
halk müziği

folk singer
halk türküleri sanatçısı

folk song
halk türküsü

folklore
halkbilim, folklor

folklorist
halkbilimci

folkloristic
folklora özgü

folks
akraba, halk, millet

folksy
teklifsiz, samimi, halk tipi, köy işi

follicle
folikül, bezcik, tek hücreli meyve

follies
revü

follow
izlemek, peşinden gitmek, takip etmek, arkasından gelmek, hemen ardından yer almak, anlamak, dikkatle dinlemek, uymak, -in sonucu olmak, -in ardından gelmek, oluşmak, izlemek

follow in sb's footsteps
izinden yürümek

follow in sb's tracks
yolunda yürümek

follow one's heart
kalbinin sesini dinlemek

follow one's nose
dosdoğru gitmek

follow out
bir işi sonuna kadar götürmek

follow shot
izleyici çekim

follow the sea
denizci olmak

follow through
bir işin sonunu getirmek, bitirmek, tamamlamak

follow up
izlemek, takip etmek, sonuna kadar götürmek

follower
yandaş,taraftar,şakirt,destekçi,hayran

following
belirtilen, sözü edilen, aşağıdaki, ertesi, yandaş türkümü, destekçiler türkümü, sözü edilen, belirtilen şey ya da kişiler, ed.-den sonra, -in ardından

folly
akılsızlık, aptallık, aptalca hareket

fomentation
pansuman, kışkırtma, tahrik, isteklendirme

fond
sever, düşkün, aşırı seven, fazla üstüne düşen, saf, umutlu

fond of pleasure
zevkine düşkün

fondant
fondan

fondle
okşamak, sevmek

fondly
sevgiyle, düşkünlükle, sevecenlikle, saflıkla, safça, boşuna

fondness
sevgi

fondue
fondü

font
vaftiz kurnası

font name
vaftiz adı

fontanel
bıngıldak

fontanelle
bıngıldak

food
yiyecek, besin, gıda, yemek

food additive
gıda maddesi katkısı

food and beverage
yiyecek ve içecek

food card
yemek karnesi

food chain
beslenme zinciri

food industry
gıda sanayisi, besin sanayisi

food plant
yiyecek olarak kullanılan bitki

food poisoning
gıda zehirlenmesi

food processor
mutfak robotu

food pyramid
beslenme piramidi

food tube
yemek borusu

food web
beslenme ağı

foodgrains
tahıl

foodstuff
yiyecek, gıda maddesi, besin maddesi

fool
aptal,giç,ahmak,budala,enayi,kandırmak,aldatmak,aptal yerine koymak,(around/about ile) aptalca davranmak,aptallık etmek,alaya almak,dalga geçmek

fool about
aptalca davranmak, aptallık etmek

fool around
aptalca davranmak, aptallık etmek

fool away
çarçur etmek, harcamak, delice sarf etmek

fool's errand
olmayacak iş

fool's paradise
yalancı mutluluk

foolery
aptalca davranış, aptallık

foolhardiness
delice cesaret

foolhardy
gözüpek, gözükara, delidolu, çılgın

foolish
saçma, budalaca, aptalca, saçmasapan, aptal, akılsız

foolishly
aptalca, akılsızca, budalaca

foolishness
akılsızlık, mankafalık

foolproof
şaşmaz, sağlam, güvenilir, (kullanımı/anlaşılması/vb.) çok basit

foolscap
büyük dosya kâğıdı

foot
ayak, bir şeyin aşağı kısmı, alt, dip, etek, ayak, 30 cm.lik uzunluk ölçüsü, (hesabı) ödemek

foot brake
ayak eğleci

foot bridge
yaya köprüsü

foot locks
etek yapağısı, bacak yapağısı

foot loose
bağsız

foot passenger
yaya yolcu

foot screw
ayak vidası, taban vidası

foot soldier
piyade neferi

foot stone
taban taşı, temel taşı

foot the bill
ödemek, para sökülmek

foot-and-mouth disease
şap hastalığı

foot-candle
ayak-mum

foot-lambert
futlambert, ayak-lambert

foot-pound
ayak-libre

foot-rail
yassı tabanlı ray

foot-ton
ayak-ton

footage
uzunluk, kademlik

football
ayaktopu, futbol, futbol topu

football player
futbolcu

football pools
sportoto

footballer
futbolcu

footboard
marşpiye, basamak

footbridge
yaya köprüsü

footer
yaya

footfall
ayak sesi

footgear
çorap ve ayakkabılar

foothill
dağ eteğindeki tepe

foothold
ayak basacak sağlam yer, basamak

footing
ayak basacak sağlam yer, basılan yer, temel, esas, karşılıklı ilişki, insan ilişkileri, durum, hal, (yeni bir çevreye/işe/vb.) giriş, ayak izi, iz

footing stone
taban taşı, temel taşı

footless
ayaksız

footlights
sahnenin önündeki ışıklar

footling
değersiz, önemsiz, beş para etmez

footloose
başıboş,serbest

footman
üniformalı uşak, piyade neferi

footmark
ayak yeri,ayak izi,lepir,iz

footnote
dipnot,esletme

footpace
yavaş yürüyüş

footpad
yol kesen eşkıya, soyguncu

footpath
keçiyolu, patika, yaya kaldırımı

footprint
ayak izi

footrest
ayak dayayacak yer

footrope
basadora, marsipet

footsore
ayakları acımış/şişmiş

footstalk
çiçek sapı, yaprak sapı

footstep
ayak sesi, ayak izi, adım, basamak

footway
yaya kaldırımı

footwear
(ayakkabı/çizme/vb.) ayağa giyilen şeyler

footworn
aşınmış, yorulmuş, ayakları acımış

foozle
beceriksizlik, berbat etmek, yüzüne gözüne bulaştırmak

fop
züppe,edabaz,elbise düşkünü,akılsız

foppery
züppelik

for
için, süresince, zarfında, -dır, uğruna, için, yerine, namına, adına, için, yerine, karşılığında, -den dolayı, yüzünden, nedeniyle, -e uygun, -e elverişli, şerefine, -e göre, -e rağmen, olarak, diye, -e karşı, çünkü, zira

for a mere song
yok pahasına

for a rainy day
zor günler için, kara gün için

for a song
çok ucuza, kelepir

for a time
kısa bir süre için

for a while
bir süre

for ages
uzun bir zaman

for all
-e rağmen, -e karşın

for all I care
bana sorarsan

for all I know
bildiğime göre

for all that
her şeye rağmen

for all the world as if
tıpkı, aynı, -mış gibi

for approval
mutabakat için

for aught I care
umurumda değil, bana ne

for cash
nakit olarak, peşin olarak

for ever and ever
ilelebet, ebediyen

for example
örneğin, mesela

for farther detail
ayrıntı için

for free
bedava

for fun
gırgırına, zevk olsun diye

for God's sake
Allah aşkına, Allah rızası için

for good
tümüyle, temelli

For goodness' sake
Allah aşkına

For Heaven's sake
Allah aşkına

for hire
kiralık

for instance
örneğin, mesela

for life
ömür boyu

for luck
şans getirsin diye

for my part
kendi hesabıma, bence

for my sake
hatırım için

for nothing
bedava, parasız, boşuna, boşa

for nuts
hiç

for once
bir kerelik

for pity's sake
Allah aşkına, ne olur, lütfen

for pleasure
zevk için

for sale
satılık

for short
kısaca

for sure
kesinlikle öyle, mutlaka, kesin

for the hell of it
gırgırına, şamata olsun diye

for the most part
çoğunlukla, ekseriya

for the nth time
defalarca

for the present
şimdilik

for the purpose of
amacıyla

for the sake of
-in hatırı için, -in uğruna

for the time being
şimdilik

for this reason
bu nedenle

for years
yıllarca

forage
(yiyecek/vb.) araştırmak

foramen
küçük delik, ağız

foramen caecum
frontal kör delik

foramen magnum
kafatası altındaki büyük delik

foramen ovale
yumurtamsı delik

foraminated
ufak delikli

forasmuch as
madem ki

foray
akın, yağma, baskın

forbear
özünü tutmak, çekinmek, sakınmak, kaçınmak, boş vermek, sabırlı olmak, sabretmek

forbearance
sabır, müsamaha, hoşgörü

forbearing
sabırlı, dayanıklı, hoşgörülü, tahammüllü

forbid
yasaklamak

forbidden
yasak

forbidden degrees
nikâh düşmeyen akrabalık dereceleri

forbidden fruit
ahlakdışı zevk

forbidding
sert, ekşi yüzlü, ters, tehlikeli, tehditkâr

forbore
kaçınmak

force
güç, kuvvet, zor, baskı, şiddet, etki, hüküm, ikna gücü, inandırma gücü, birlik, kuvvet, zorlamak, mecbur etmek, zorlamak, (ısı vererek bitkiyi) vaktinden önce olgunlaştırmak

force constant
kuvvet katsayısı

force feed
tazyikli yağlama

force majeure
fors majör, zorunlu neden

force of attraction
çekme kuvveti

force of gravity
yerçekimi kuvveti, ağırlık kuvveti

force pump
basma tulumba, basınçlı pompa

force sb to the wall
birini köşeye sıkıştırmak

force the pace
sürati artırmak

forced
zorunlu, zoraki, mecburi

forced circulation
basınçlı dolaşım

forced conversion
zorunlu değişim

forced crop
turfanda mahsül

forced draft
aşırı çalışmaya zorlama

forced labor
angarya, cebri çalıştırma, zorla çalıştırma

forced landing
mecburi iniş

forced loan
mecburi borçlanma

forced march
zoraki yürüyüş

forced payment
cebren tahsil

forced pump
basma tulumba

forced sale
zorunlu satış, cebri satış

forced sale by auction
icra yoluyla cebri satış

forced saving
zorunlu tasarruf

forceful
güçlü, zorlu, ikna edici, etkili, etkin, etkileyici

forcefulness
kuvvet

forcemeat
baharatlı kıyma

forceps
forseps,doğumkaşığı,kerpeten,pens,minkaş,kıskaç

forcible
zorla yapılan, güç kullanarak yapılan, etkili, güçlü, ikna edici

forcibleness
canlılık

forcibly
zorla

forcing
zorlayan

forcing bed
yastık, camekânlı fidelik

forcing frame
yastık, camekânlı fidelik

forcing house
ser, limonluk

ford
(ırmak/dere/vb.de) sığ geçit yeri, derenin sığ yerinden geçmek

fordable
yürüyerek geçilebilir

fore
ön

fore and aft
baş ve kıç istikametinde (gemi)

fore brain
ön beyin

fore-
(önek) önde veya önceden

fore-wash
önyıkama

forearm
dirsekle bilek arası, önkol

forebear
ata

forebode
önceden haber vermek, uğursuz saymak

foreboding
kötülüğü sezme, sezi, içe doğma, önsezi

forecast
tahmin etmek, tahmin

forecast budget
tahmini bütçe

forecastle
baş kasarası, ön üst güverte

foreclose
reddetmek, engel olmak

foreclosure
hakkın düşmesi

forecourt
ön avlu

foredate
geçmiş bir tarihi koymak

foredoom
önceden mahk-m etmek

forefather
ata, cet

forefinger
işaret parmağı

forefoot
ön ayak

forefront
ön taraf, ön sıra

foregather
toplanmak

forego
önce gitmek

foregoing
önceki, yukarıdaki, yukarıda sözü edilen, söz

foregone
önceden belirlenmiş, önceden bilinen, kaçınılmaz, beklenen

foreground
ön plan, en öndeki görüntü

foreground processing
öncelikli işlem

foreground program
öncelikli bağdarlama

forehand
önceden yapılan

forehead
alın

foreign
yabancı, dış

foreign accent
yabancı aksanı

Foreign Affairs
Dışişleri, dışişleri

foreign affiliate
yabancı bağlı şirket

foreign agency
dış temsilci

foreign aid
dış yardım

foreign assets
yabancı varlıklar

foreign bank
yabancı banka

foreign bill
yabancı poliçe

foreign bond
yabancı tahvil

foreign branch
yabancı şube

foreign business
dış ticaret

foreign capital
yabancı sermaye

foreign capital investments
yabancı sermaye yatırımları

foreign cargo
yurtdışına gönderilecek yük

foreign commerce
dış ticaret

foreign company
yabancı şirket

foreign corporation
yabancı şirket

foreign correspondent
dış muhabir banka

foreign country
yabancı ülke

foreign credits
dış krediler

foreign currency
yabancı para, yabancı ülke parası, döviz

foreign currency account
döviz hesabı

foreign currency clause
kambiyo kaydı

foreign debt
dış borç

foreign debt burden
dış borç yükü

foreign debt payments
dış borç ödemeleri

foreign debts
dış borçlar

foreign department
dış ilişkiler servisi

foreign elasticity
dış esneklik

foreign exchange
kambiyo, döviz

foreign exchange account
döviz tevdiat hesabı

foreign exchange assets
döviz borçları

foreign exchange black market
döviz karaborsası

foreign exchange broker
kambiyo acentası

foreign exchange control
döviz kontrolü

foreign exchange creditors
döviz alacaklıları

foreign exchange deposit
döviz mevduatı

foreign exchange desk
döviz alım satım gişesi

foreign exchange earnings
döviz girdileri, döviz gelirleri

foreign exchange holdings
döviz mevcudu, döviz stoku

foreign exchange law
kambiyo mevzuatı

foreign exchange market
döviz piyasası, kambiyo piyasası

foreign exchange operations
kambiyo işlemleri

foreign exchange policy
kambiyo politikası

foreign exchange rate
döviz kuru, kambiyo kuru

foreign exchange receipts
döviz gelirleri

foreign exchange regime
kambiyo rejimi

foreign exchange reserve
döviz rezervi

foreign exchange savings
döviz tasarrufu

foreign exchange smuggling
döviz kaçakçılığı, kambiyo kaçakçılığı

foreign exchange transactions
kambiyo işlemleri

foreign goods
yabancı ülke malları

foreign investment
yabancı sermaye yatırımı

foreign language
yabancı dil

foreign liabilities
yabancı borçlar, dış borçlar

foreign market
dış pazar

foreign market survey
dış pazar araştırması

foreign marketing
dış pazarlama

foreign minister
dışişleri bakanı

Foreign Ministry Spokesman
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü

foreign money
yabancı para

Foreign Office
Dışişleri Bakanlığı

foreign payments
dış ödemeler

foreign policy
dış politika

foreign products
yabancı ürünler

foreign receipts
dış gelirler

foreign residence
yabancı ülkede ikamet

foreign tax
yabancı vergi

foreign trade
dış ticaret

Foreign Trade Bank
Dış Ticaret Bankası, dış ticaret bankası

foreign trade gains
dış ticaret kazançları

foreign trade operations
dış ticaret işlemleri

foreign trade transaction
dış ticaret işlemi

foreign transactions
dış işlemler

foreign travel
dış turizm

foreign voyage
dış seyahat, yurtdışına yolculuk

foreign worker
yabancı işçi

foreign-owned deposits
yabancılara ait mevduat

foreign-source income
dış kaynaklı gelir

foreigner
yabancı

foreignness
yabancılık

forejudge
önceden hüküm vermek

foreknow
önceden bilmek

foreland
burun, sahil çıkıntısı

foreleg
ön ayak

foreman
ustabaşı

foremast
pruva direği, baş direği

foremost
en başta gelen, en önemli olan, en başta ele alınması gereken

forename
ad, ilk ad

forenoon
sabah

forensic
mahkemeye ait, adli

forensic medicine
adli tıp

foreordination
kader, kısmet

forepart
ön taraf, ilk kısım

forerunner
haberci, müjdeci

foresail
ön yelken, trinketa yelkeni

foresee
önceden görmek, tahmin etmek, ummak

foreseeable
önceden görülebilen, tahmin edilebilir

foreshadow
önceden göstermek, belirtisi olmak

foresheet
kayığın ön tarafı

foreshow
önceden göstermek, önceden söylemek

foresight
sağgörü, öngörü, seziş

foreskin
penisin başını örten deri

forest
orman,meşe,av korusu

forest botany
orman botaniği

forest destruction
orman tahribatı

forest ecology
orman ekolojisi

forest fire
orman yangını

forest grazing
orman otlatması

forest pests
orman zararlıları

forest soil
orman toprağı

forestall
önce davranıp engellemek, engel olmak, işini bozmak

forestation
ağaçlandırma

forested
ormanlık, ormanlı

forester
ormancı

forestry
ormancılık

forestry engineer
orman mühendisi

foretaste
önceden tatma, önceden alınan tat

foretell
önceden haber vermek, geleceği haber vermek, kestirimde bulunmak, kehanette bulunmak

forethought
ileriyi görme, öngörürlük, basiret

foretoken
ikaz etmek

forever
her zaman, hep, daima, ebediyen, sonsuza kadar

forevermore
ilelebet

forewarn
önceden uyarmak, önceden haber vermek

forewoman
ustabaşı (kadın)

foreword
önsöz

foreworker
ilk santrifüj

forfeit
kaybetmek, yoksun kalmak, ceza, kayıp

forfeit money
cayma tazminatı

forfeiture
hakkını kaybetme

forfend
esirgemek, muhafaza etmek

forgather
toplanmak, bir araya gelmek

forge
demirhane, demir dövmek, (pasaport/pul/imza/vb.) sahtesini yapmak, taklidini yapmak, kalpazanlık yapmak, birden hızlanmak, güçlenmek, başa geçmek, atak yapmak

forge ahead
yarışta başa geçmek, ilerlemek

forge bellows
demirci körüğü

forge hammer
demirci çekici

forge weld
dövme kaynak yapmak

forged check
sahte çek

forged cheque
sahte çek

forged identity papers
sahte kimlik belgesi

forged signature
sahte imza

forger
sahtekâr, kalpazan

forgery
sahtekârlık, kalpazanlık

forgery of documents
evraklarda sahtekârlık

forget
unutmak

forget about a thing
birşeyi büsbütün unutmak

forget oneself
özünü kaybetmek, tepesi atmak

forget-me-not
unutmabeni çiçeği

forgetful
unutkan

forgetfulness
ihmal

forgettable
unutulabilir

forging
dövme iş, dövme parça, demircilik, dövme

forgivable
bağışlanabilir, affedilebilir

forgive
bağışlamak,geçirmek,affetmek

forgiveness
af,affetme,geçirim,bağışlama,bağışlanma

forgiving
bağışlayıcı

forgo
bırakmak, vazgeçmek, feragat etmek

forjudge
mahkeme kararıyla elinden almak

fork
çatal,çengel,çatallı bel,yaba,yaba ile kaldırmak,(ikiye) ayrılmak,çatallaşmak

fork lift
çatal kaldırıcı

fork out
(pul) sökülmek, uçlanmak, istemeyerek ödemek

fork up
teslim etmek

fork-tailed
çatal kuyruklu

forked
çatal biçiminde, çatallı

forked lightning
zikzaklı şimşek

forked tongue
(yılanda) çatal dil

forlorn
terkedilmiş ve mutsuz, üzgün, mahzun

form
biçim, görünüş, şekil, çeşit, tür, biçim, basılı kâğıt, form, form, kondisyon, ruh yağdayı, form, (mektep) sınıf, biçim vermek, biçimlendirmek, şekillendirmek, oluşturmak, oluşmak, olmak, (up ile) düzenlemek, düzenlenmek

form a picket line
grev gözcülüğü yapmak

form an opinion
bir fikir edinmek

form of payment
ödeme şekli

form of sale
satış şekli

form up
düzenlemek

formal
resmi, biçimsel

formal call
resmi ziyaret

formal education
yaygın öğretim

formal grammar
biçimsel dilbilgisi

formal language
biçimsel dil

formal logic
yapısal mantık

formaldehyde
formaldehit

formalism
biçimcilik, şekilcilik

formalist
formalist, şekilci

formality
resmiyet, formalite

formalization
biçimleştirme

formalize
biçimlemek, resmileştirmek, resmi olmak

formally
resmen, biçimsel olarak

formant
biçimlendirici

format
kitap boyu, format, genel düzen, biçim, program, bağdarlama

formation
oluşum

formation expenses
kuruluş giderleri

formative
oluşma ya da gelişmeyle ilgili

forme
forma

former
önceki, ilk, evvelki, eski, ilk, önceki şey/kimse

former times
geçmiş zaman, eski günler

formerly
eskiden, önceden

formic
formik

formic acid
formik asit, karınca asidi

formication
karıncalanma

formidable
korkunç, ürkütücü, korkutucu, yenmesi güç, zorlu, çetin

forming
şekil verme, kalıplama, kurma

formless
şekilsiz, biçimsiz

forms of taxation
vergilendirme türleri

formula
formül, reçete

formulary
formüler

formulate
açık ve kesin bir biçimde belirtmek, formülleştirmek

formulation
formülleme

formulism
formüllere bağlılık

formwork
kalıp

formyl
formil

fornicate
zina yapmak

fornication
zina

fornicator
zina eden kimse, zampara

fornix
taçyapraklardaki uzama

forsake
bırakmak, terketmek, vazgeçmek

forsooth
gerçekten, hakikaten, güya

forspent
bezgin, yorgun

forsterite
forsterit

forswear
tövbe etmek, bırakmaya yemin etmek

forswear oneself
yalan yere yemin etmek

forsythia
hor çiçeği

fort
kale

forte
bir kişinin en iyi yaptığı şey

forth
ileri, dışarı

forthcoming
gelecek, gelecekte olacak, ileriki, gelecekteki çıkacak, hazır, sağlanmış, candan, arkadaşça, yardımsever, yardıma hazır

forthright
açık, candan, samimi, dobra dobra

forthwith
hemen, derhal, gecikmeden, bir an önce

fortieth
kırkıncı

fortifiable
sağlamlaştırılabilir

fortification
güçlendirme, berkitme, sağlamlaştırma, tahkim, takviye, istihkam

fortify
güçlendirmek, berkitmek

fortissimo
çok kuvvetli, çok hızlı

fortitude
dayanıklılık, yüreklilik, metanet, cesaret, sabır

fortnight
iki hafta

fortnightly
iki haftada bir

fortress
büyük kale, istihkam

fortuitous
rastlantısal, şans eseri olan, kazara, tesadüfi

fortuity
rastlantı, tesadüf

fortunate
şanslı, talihli, uğurlu, hayırlı

fortunately
Allahtan, şükür ki, neyse ki, şansa

fortune
şans, talih, kısmet, gelecek, servet

fortune tax
servet vergisi

fortuneteller
falcı

fortunetelling
falcılık

forty
kırk

forty winks
kısa süren uyku, şekerleme, kestirme

forum
forum

forward
ön, öndeki, gelişmiş, ileri, cüretkâr, küstah, şımarık, ileri, ileriye, ileriye doğru, göndermek

forward contract
vadeli sözleşme, vadeli kontrat

forward exchange rate
vadeli döviz kuru

forward price
vadeli fiyat

forward rate
vadeli kur

forward sale
vadeli satış

forward speed
ileri vites

forwarder
taşıyıcı, sevkıyatçı, sevkeden firma

forwarding
gönderme, nakletme, irsal, sevk

forwarding address
yeni adres

forwarding agency
nakliyat şirketi

forwarding agent
nakliye acentesi, sevkıyat acentası

forwarding business
nakliyat ticareti

forwarding charges
nakliye giderleri

forwarding company
nakliyat şirketi

forwarding country
malı gönderen ülke

forwarding station
nakliye istasyonu

forwardness
cüret, küstahlık

forwards
ileri doğru

fossa
çukur

fosse
hendek, çukur

fossette
gamze

fossil
fosil, taşıl, fosilleşmiş, taşıllaşmış, fosil, çok eski, köhne

fossil community
fosil türkümü

fossil ice
fosil buz, taşıl buz

fossil record
fosil kalıntı, taşıl kalıntı

fossiliferous
fosilli, taşıllı

fossilization
fosilleşme, taşıllaşma

fossilize
fosilleşmek, fosilleştirmek

foster
beslemek, bakmak, büyütmek, gelişmesine yardım etmek, geliştirmek, teşvik etmek, canlandırmak

foster brother or sister
süt kardeş

foster child
evlatlık

foster mother
sütanne

fosterage
teşvik

fosterling
evlatlık, manevi evlat

foul
kirli, pis, iğrenç, (hava) kötü, bozuk, fırtınalı, kötü, haince, hain, berbat, faul, kirletmek, pisletmek, kirlenmek, pislenmek, faul yapmak

foul bill of lading
kusurlu konşimento

foul up
içine etmek, içine sıçmak, berbat etmek

foulard
fular, fular makinesi

foulmouthed
ağzı bozuk, küfürbaz

foulness
bozukluk, pislik, kir, günah, rezillik, adilik

found
kurmak, yapmak, inşa etmek, kurmak, desteklemek, yaptırmak, temelini atmak

foundation
kuruluş,tesis,vakıf,temel,özül,kurma,yapma

foundation anniversary
kuruluş yıldönümü

foundation ceremony
temel atma töreni

foundation engineering
temel mühendisliği, temel tekniği

foundation garment
korse

foundation pile
temel kazığı

foundation plate
temel plakası

foundation soil
temel zemini, temel toprağı

foundation stone
temel taşı

foundation wall
temel duvarı, taban duvarı

founder
kurucu, (gemi) su dolup batmak, başarısızlıkla sonuçlanmak, batmak

founder profit
kurucu kazancı

founder's share
kurucu hisse senedi

founding capital
kuruluş sermayesi

foundling
buluntu, sokağa terk edilen bebek

foundry
dökümhane

fountain
çeşme, fıskiye, kaynak, köken, asıl

fountain pen
dolmakalem

fountainhead
pınar başı, memba

four
dört

four-bladed
dört kanatlı

four-colour printing
dört renkli baskı

four-cycle
dört devirli

four-cycle engine
dört zamanlı motor

four-cylinder engine
dört silindirli motor

four-dimensional
dört boyutlu

four-footed
dört ayaklı

four-layer
dört tabakalı, dört katmanlı

four-letter word
açık saçık söz, kabasöz

four-masted
dört direkli

four-phase
dört fazlı

four-poster
dört direkli karyola

four-stroke engine
dört zamanlı motor

four-wheel
dört tekerlekli

fourfold
dört kat, dört misli

fourhanded
dört elli, dört kişilik, dört kol

fourscore
seksen

foursome
dörtlü türküm/takım

foursquare
metin, sağlam, dobra dobra

fourteen
ondört

fourteenth
ondördüncü

fourth
dördüncü

fourth estate
basın

fourth market
dördüncü piyasa

fourthly
dördüncü olarak

fourwheel
dört tekerlekli

fourwheel brake
dört tekerlek eğleci

fovea
vücutta küçük çukur

fowl
kümes hayvanı

fowler
kuş avcısı, kuşçu

fowling piece
av tüfeği, çifte

fox
tilki, aldatmak, kazıklamak, kandırmak, anlaşılması çok güç olmak, ...numarası yapmak, ayağına yatmak

fox and geese
körebe oyunu

fox chase
tilki avı

fox grape
yabani üzüm

fox terrier
tilki teriyeri

foxglove
yüksükotu, kovançiçeği, parmakotu

foxtail
tilki kuyruğu

foxtail saw
zıvana testeresi

foxtrot
bir tür dans, fokstrot

foxy
tilki gibi, kurnaz, güvenilmez, üçkâğıtçı

foyer
fuaye, giriş, antre

fracas
gürültü, patırtı, gürültülü kavga

fraction
küçük parça, bölüm, kesim, kesir

fraction bar
kesir çizgisi

fractional
çok küçük, çok ufak, önemsiz, kesirli

fractional currency
bozuk para

fractional distillation
ayrımsal damıtma

fractional insurance
kısmi sigorta

fractional money
bozuk para

fractional reserve
kısmi yedek

fractionally
azıcık, birazcık

fractionate
kısımlara ayırmak, damıtmak, tasfiye etmek

fractionating
damıtma

fractionation
parçalama, bölme

fractionize
kesirlere ayırmak

fractious
kavgacı, huysuz, aksi

fractiousness
huysuzluk, serkeşlik

fractocumulus
fraktokümülüs

fractostratus
fraktostratus

fracture
kırılma, çatlama, kırık, çatlak, kırılmak, çatlamak, kırmak, çatlatmak

fragile
kırılgan,gevrek,narin,nazik

fragile articles
kırılabilen eşya

fragility
kırılganlık, gevreklik

fragment
parça, kırıntı, parçalanmak, parçalara ayrılmak, bölük börçük olmak

fragmental
parçalı, kopmuş parçalardan oluşan

fragmentary
parça parça, parçalar halinde, eksik, bölük börçük, yarım yamalak

fragmentation
parçalanma, dağılma

fragrance
güzel koku

fragrant
güzel kokulu

frail
zayıf,dayanıksız,gevrek,narin,sağlıksız

frailty
zayıflık, dayanıksızlık, narinlik

fraise
siper kazığı

frame
çerçevelemek, dile getirmek, belirtmek, ifade etmek, uydurma kanıtlarla suçsuz birini suçlu göstermek ya da mahkum ettirmek, dalavere yapmak, gizli dolaplar çevirmek, iskelet, çatı, çerçeve, beden, gövde, vücut biçimi

frame antenna
çerçeve anten

frame counter
resim sayacı

frame house
ahşap ev

frame of mind
ruh hali, ruhsal durum, düşünüş tarzı, mizaç

frame saw
kol testeresi

frame-up
hileli düzen

framed
çerçeveli

frameless
kadrsız, çerçevesiz

framer
çerçeveleme jüyesi

frames per second
saniyedeki kare sayısı, saniyede resim sayısı

framework
çatı, iskelet, kafes

framework agreement
çerçeve anlaşması

framing
çerçeveleme, iskelet, çatı, kafes

franc
frank

franc-tireur
çeteci asker

France
Fransa

franchise
oy hakkı, ayrıcalık, hak, imtiyaz

francium
fransiyum

franco
franko

francolin
çil, turaç

frangibility
kırılma özelliği

frangible
kırılabilir

frank
doğru sözlü, açık sözlü, içten, samimi, (mektup) damgalamak

franked letter
verginsiz gönderilen mektup

frankfurter
domuz ya da sığır etinden yapılan baharatlı bir tür sosis

frankincense
buhur, tütsü

franking machine
damgalama makinesi

franking stamp
pul damgası

Frankish
Frenkçe, alafranga

franklin
orta halli arazi sahibi

frankly
açıkça, dobra dobra, açıkçası

frankness
samimiyet, açık sözlülük

frantic
çılgın

frantical
çılgınca

frap
sıkı bağlamak

frappe
buzlu

fraternal
kardeşlerle ilgili, kardeş gibi, kardeşçe

fraternity
kardeşlik, birlik, cemiyet, dernek

fraternization
arkadaşlık etme

fraternize
kardeşçe davranmak, dost olmak

fratricide
kardeş katili, kendi kardeşini öldürme

fraud
sahtekârlık, dolandırıcılık, hile, düzenbaz, dolandırıcı

fraud department
dolandırıcılık masası, dolandırıcılık şubesi

fraudulence
hilekârlık

fraudulent
hileli, hileyle kazanılan

fraudulent bankrupt
hileli müflis

fraudulent bankruptcy
hileli iflas

fraudulent conveyance
hileli devir, hileli temlik

fraudulent preference
hileli tercih

fraudulent representation
yalan beyanda bulunma

fraudulently
hile ile

fraught
dolu, yüklü, endişeli, kaygılı, gergin

fraught with danger
çok tehlikeli

fraxinella
geyikotu

fray
kavga, arbede, çekişme, yarışma, tartışma, yıpranmak, aşınmak, yıpratmak, aşındırmak

frayed nerves
yıpranmış sinirler

frazzle
yıpranma, yorulma, yıpratmak, yıpranmak

freak
hilkat garibesi, ucube, acayip huyları/düşünceleri olan kimse, üşütük, kaçık, garip olay, koyu hayran, düşkün, hasta, görülmemiş, anormal, acayip, tuhaf

freak-out
uyuşturucuyla hayal âlemine dalma

freakish
acayip, tuhaf, garip, anlamsız

freckle
çil

freckled
çilli

free
hür,erkin,azat,bağımsız,erkin,boş,serbest,parasız,pulsuz,bedava,müft,havayi,(with ile) eli açık,cömert,rahat,tabii,içten,sabit olmayan,bağsız,gevşek,kullanılmayan,boş,(yol/geçit) açık,serbest,laubali,bambılı,teklifsiz,(from/of ile) -sız,-den uzak,özgür biçimde,bedavadan,parasız olarak,bedava,özgür bırakmak,serbest bırakmak,azat etmek,çözmek,gevşetmek,kurtarmak,izin vermek,muaf tutmak

free alongside
geminin bordasında teslim

free and easy
rahat, kaygısız, teklifsiz

free area
serbest bölge

free arts
serbest meslekler

free balance
faizsiz bakiye

free board
parasız yemekler

free boarding school
parasız yatılı okul

free charge
serbest yük, erkin yük

free competition
serbest rekabet

free currency
serbest döviz

free energy
serbest enerji

free enterprise
hür teşebbüs

free enterprise system
hür teşebbüs jüyesi

free fall
serbest düşüş, erkin düşüş

free field
boş alan, serbest alan

free form
bağımsız biçim

free from
-sı yok, -sız, -siz, -den muaf

free from pain
ağrıdan kurtulmuş

free gift
karşılıksız hediye

free goods
serbest mallar

free kick
serbest vuruş, frikik

free labour
serbest emek, sendikasız işçiler

free library
halk kütüphanesi

free list
gümrüksüz mallar listesi

free machining
kolay işlenir

free market
serbest piyasa

free market economy
serbest piyasa ekonomisi

free motion
serbest hareket

free of
bedava, parasız

free of all charges
bütün giderlerden muaf

free of charge
verginsiz, parasız, pulsuz

free of customs duty
gümrük vergisinden muaf

free of expense
masrafsız

free of rent
kirasız, bedava

free of tax
vergisiz

free of taxes
vergisiz, vergiden muaf

free on board
güvertede teslim, gemide teslim

free port
serbest liman, gümrükten muaf liman

free rate
serbest kur

free reserve
serbest rezerv

free running
serbest hareketli

free share
serbest hisse

free space
boş alan

free speech
serbest konuşma özgürlüğü

free state
bağımsız devlet

free thought
özgür düşünce

free trade
serbest ticaret

free trade area
serbest ticaret bölgesi

free trade zone
serbest bölge

free vowel
engelsiz ünlü

free will
istem özgürlüğü, irade özgürlüğü, hür irade

free-for-all
herkesin katıldığı kavga, meydan kavgası

free-hand
elle yapılmış, elle çizilmiş

free-spoken
açıksözlü

freeboard
fribord

freebooter
korsan, haydut

freeborn
hür doğmuş

freedom
özgürlük, erkinlik, bağımsızlık, erkinlik

freedom of the city
fahri hemşirelik, onursal hemşirelik

freedom of the press
basın özgürlüğü

freedom of thought
fikir hürriyeti

freehand
(çizim/resim/vb.) alet kullanmadan elle yapılmış

freehold
mülkiyet, mülk

freeholder
mülk sahibi

freelance
serbest yazar/sanatçı

freeload
otlakçılık etmek, başkalarının sırtından geçinmek

freeloader
otlakçı, beleşçi

freely
çekinmeden, rahatça, seve seve, açıkça, dobra dobra, saklamadan, serbestçe, kısıtlanmadan, engellenmeden

freeman
köle olmayan kimse, hür adam, hemşeri

Freemason
Farmason

freesia
frezya

freestone
kolay yontulan taş, Malta taşı, yarma şeftali

freeway
karayolu

freewheel
yokuş aşağı pedal çevirmeden sürmek

freewill
gönüllü, kendiliğinden yapılan, elindelik

freeze
donmak, dondurmak, (hava) çok soğuk olmak, buz gibi olmak, çok üşümek, donmak, donakalmak, (fiyat/vergin/vb.) dondurmak, narh koymak, donma, soğuk hava, don, dondurucu soğuk, (vergin/fiyat/vb.) dondurma

freeze on wages
verginlerin dondurulması

freeze prices
fiyatları dondurmak

freeze the prices
fiyatları dondurmak

freeze the wages
verginleri dondurmak

freeze wages
verginleri dondurmak

freezer
soğutucu, buzluk, dondurucu

freezing
dondurucu, donma, dondurma, çok soğuk

freezing level
donma seviyesi

freezing mixture
donma karışımı

freezing point
donma çekidi

freezing temperature
donma sıcaklığı, katılaşma sıcaklığı

freight
taşıma, nakliye, yük, eşya

freight bill
irsaliye, gönderme belgesi

freight car
yük vagonu

freight elevator
yük asansörü

freight lift
yük asansörü

freight note
navlun faturası, navlun pusulası

freight rate
taşıma vergini

freight station
yük istasyonu

freight terms
taşıma koşulları

freight train
yük treni, marşandiz

freightage
navlun, yük, eşya, nakliye vergini

freighter
yük gemisi/uçağı, kargo

freightliner
konteyner treni

French
Fransız, Fransızca, (the ile) Fransızlar

French barley
frenkarpası

French beans
taze fasulye

French chalk
terzi tebeşiri, terzi sabunu

French doors
fransızbalkonu, fransız penceresi

French fries
kızarmış parmak patates

French horn
korno, Fransız kornosu

French letters
kaput, prezervatif

French loaf
francala

French window
balkon kapısı

Frenchify
Fransızlaştırmak

Frenchman
Fransız

frenetic
çılgın, azgın

frenzied
çılgın, çılgınca, delice, taşkın, coşkun

frenzy
çılgınlık, delilik, taşkınlık, cinnet, azgınlık, kudurganlık

freon
freon

frequency
sık sık oluş, sıklık, frekans

frequency changer
frekans değiştirici

frequency channel
tezlik arnası

frequency control
frekans kontrolü

frequency curve
frekans eğrisi, sıklık eğrisi

frequency distribution
frekans dağılımı, sıklık dağılımı

frequency error
frekans hatası

frequency graph
frekans grafiği

frequency indicator
frekans gösterici

frequency modulation
frekans modülasyonu

frequency response
frekans cevabı

frequent
yaygın, sık sık olan, olağan, alışılmış, sık görülen, sık geçen, sık sık gitmek, dadanmak

frequentation
bir yere sık gitme

frequentative
tekrarlama bildiren

frequenter
bir yere sık sık giden kimse, müdavim

frequently
sık sık

fresco
fresk

fresh
taze, körpe, yeni, temiz, tatlı, temiz, kullanılmamış, taze pişmiş, (su/vb.) tatlı, yorulmamış, dinç, taze, sağlıklı, genç, taze, rüzgârlı ve serin, sert, deneyimsiz, toy, acemi, çiçeği burnunda, küstah, arsız, sulu

fresh air
taze hava, temiz hava

fresh air inlet
taze hava girişi

fresh air ventilator
taze hava vantilatörü

fresh blood
taze kan, yeni eleman

fresh breeze
sert briz, şiddetli rüzgâr

fresh money
taze para

fresh water
tatlı su

freshen
(rüzgâr) sertleşmek

freshen up
yıkanmak, rahatlamak, canlan(dır)mak

fresher
birdemde birinci sınıf öğrencisi

freshet
yağmur seli

freshly
anca, henüz, daha şimdi

freshman
bkz.fresher

freshness
tazelik, yenilik, dirilik, acemilik

freshwater
tatlı su

freshwater fishery
tatlı su balıkçılığı

freshwater lake
tatlı su gölü

Fresnel
Fresnel

Fresnel lens
Fresnel merceği

fret
(sürekli olarak) üzülmek, sıkılmak, kaygılanmak, huysuzlanmak

fret and fume
mırıldanmak

fret saw
kıl testere, oyma testere

fretful
sıkıntılı, ters, huysuz

fretfulness
huysuzluk

fretted
nakış ile süslenmiş

fretwork
ağaç oymacılığı/oyma

friability
gevreklik, çabuk ufalanma

friable
gevrek, kolay ufalanabilir

fribble
boşa zaman harcamak, oyalanmak

fricassee
beyaz soslu et yahnisi, salçalı et, yahni pişirmek, salçalı yemek yapmak

fricative
sürtüşmeli, daraltılı (ses), sürtüşmeli, daraltılı (ses)

friction
sürtme, sürtünme, anlaşmazlık, sürtüşme

friction brake
sürtünmeli eğleç

friction lining
sürtünme balatası

friction loss
sürtünme kaybı, sürtünme yitimi

friction resistance
sürtünme direnci

friction tape
izole bant

frictional
sürtünme ile ilgili

frictional electricity
sürtünme elektriği

frictional force
sürtünme kuvveti

frictional loss
sürtünme kaybı

frictional resistance
sürtünme direnci

frictionless
sürtünmesiz

Friday
Cuma

fridge
buzdolabı

fried
kızarmış, yağda pişirilmiş

fried egg
sahanda yumurta

friend
arkadaş, dost

friend of the court
bilirkişi, uzman müşavir

friendless
dostu olmayan, arkadaşsız, kimsesiz

friendly
dost, dostça, arkadaşça, yardımsever, içten, sıcak

friendly match
dostluk maçı

Friendly Society
Yardımlaşma Derneği

friendship
dostluk, arkadaşlık

frieze
duvar ya da tavan süsü, friz

friezing machine
ratine makinesi

frigate
firkateyn

fright
korku

frighten
korkutmak, ürkütmek

frighten one out of one's wits
yüreğini oynatmak

frightened
korkmuş, ürkmüş

frightening
korkutucu, ürkütücü

frightful
korkunç, korku verici, ürkütücü, müthiş, berbat

frightfully
korkunç bir şekilde

frightfulness
korkunçluk, iğrençlik, dehşet

frigid
çok soğuk, buz gibi, dondurucu, (kişi/davranış/vb.) soğuk, cansız, resmi, buz gibi, (kadın) (cinsel yönden) soğuk, frijit

frigidity
soğukluk

frigidly
soğuk bir şekilde, duygusuzca

frigorific
soğutucu, soğutmalı

frill
dik yakalık,büzmeli haşiye,büzme,bezekçilik,özünü çekme,lokalanma,farbala,fırfır,gereksiz süs

frillies
kadın iç çamaşırı

frills
gereksiz süs, gösteriş

frilly
fırfırlı

fringe
saçak, perçem, kenar

fringe benefits
işte ek olanaklar

fringed
saçaklı, kenarlı

frippery
cicili bicili, ucuz giysi, değersiz süs

friseur
kadın berberi

frisk
sıçrayıp oynamak, hoplayıp zıplamak, koşuşmak, oynaşmak, (kiminse) üstünü aramak

friskiness
neşe, canlılık

frisky
oynak, oyuncu, canlı

frit
cam hamuru, sır, ısıtıp yumuşatmak

fritillary
zambağa benzer bir çiçek, benekli kelebek

fritter
(away ile) (pul/zaman/vb.) çarçur etmek, boşa harcamak, öldürmek

fritter away
boşuna sarf etmek, israf etmek

frivol
vakit öldürmek, eğlenmek

frivolity
havailik, sululuk, saçmalık

frivolous
sulu, havai, hoppa, bambılı

frizz
(saç) kıvırmak

frizzle
bukle, cızırdatarak kızartmak, kıvrım kıvrım olmak

frizzly
cingelek

frizzy
(saç) kıvırcık, cingelek

fro
be

frock
kadın giysisi

frock coat
redingot

frog
kurbağa

frog in the throat
ses kısılması

frogman
kurbağaadam

frolic
gülüp oynama, eğlenme, eğlenti, neşe, hoplayıp sıçramak, oynamak

frolicsome
eğlenceyi seven, şen, oynak

from
--dan, itibaren, -den beri, -den bu yana, nedeniyle, yüzünden, -den ötürü, -den, -dan

from above
yukarıdan, gökten, tepeden inme, Allahtan

from afar
uzaktan

from all quarters
dört bir yandan

from beginning to end
baştan sona

from childhood
çocukluktan beri

from day to day
günden güne, günbegün

from hand to hand
elden ele

from head to foot
tepeden tırnağa

from now on
bundan böyle, bundan sonra

from scratch
sıfırdan başlayarak

from seven to seventy
yediden yetmişe

from soup to nuts
iğneden ipliğe kadar

from start to finish
baştan sona

from stem to stern
dip doruk

from the bottom of one's heart
can-ı gönülden

from the cradle to the grave
beşikten mezara

from the standpoint of
bakımından, açısından

from the word go
baştan

from then
o zamandan

from time to time
ara sıra

from tomorrow on
yarından itibaren

from top to bottom
baştan başa, tepeden tırnağa

frond
bileşik yaprak, hurma yaprağı

front
ön,kabak,ön taraf,önemli mevki,en ön yer,yüz,cephe,yüz,çehre,cephe,yaygın ve etkin politik hareket,paravana,maske,davranış,tavır,hareket,ile karşı karşıya olmak,-e bakmak,-in karşısında olmak,önde yer alan,önde bulunan,öndeki,önle ilgili,önde gelen,ön

front axle
ön dingil, ön aks

front bumper
ön tampon

front door
ön kapı

front elevation
bina ön cephesi, önden görünüş

front end fee
yönetim komisyonu

front facade
cephe, önyüz, alnaç

front face
ön yüz

front fender
ön çamurluk

front headlight
ön far

front line
cephe

front mudguard
ön çamurluk

front page
ön sayfa, baş sayfa

front wheel
ön tekerlek

front wing
ön çamurluk

front-benchers
bakanlar

front-wheel brake
ön tekerlek eğleci, ön eğleç

front-wheel drive
önden çekişli

frontage
bina cephesi

frontal
ön, (saldırı) cepheden

frontal attack
cepheden taarruz

frontal bone
alın sümüğü

frontal muscle
alın kası

frontier
sınır, hudut

frontispiece
cephe, yüz

frontlet
hayvan alnı

frontogenesis
frontojenez, yeni cephe doğuşu

frontolysis
frontoliz, cephe eriyişi

fronton
fronton, alınlık

frost
ayaz, don, kırağı, donmak, buzlanmak, kırağı ile kaplanmak, (cam) buzlandırmak

frost fog
buzlu sis

frost heave
donma şişmesi, donma kabarması

frost line
don sınırı

frost resistance
dona karşı direnç, don direnci

frost-proof
donmaz, donma yapmaz

frostbite
soğuk ısırması

frostbitten
donmuş, soğuktan çürümüş

frosted
buzla kaplı, buzlu, mat, sütlü

frosted glass
buzlu cam

frostiness
soğuk, don

frosty
dondurucu, içten olmayan, soğuk

froth
köpük, köpürmek, köpüklenmek

frothiness
köpüklenme, köpürme

frothy
köpüklü

froufrou
hışırtı

froward
ters, aksi, inatçı, asi, serkeş, dik kafalı

frowardness
terslik

frown
kaşlarını çatmak

frown on
uygun görmemek, karşı çıkmak, menetmek

frowning
buruşturulmuş, çatılmış, onaylamayan

frowsty
sıkıcı, küf kokulu

frowsy
şapşal

frowziness
küf kokma

frowzy
kötü kokulu, küf kokulu, pasaklı

frozen
donmuş, dondurulmuş, buz kesilmiş

frozen account
dondurulmuş hesap, bloke hesap

frozen assets
donmuş mevduat

frozen credit
donmuş kredi

frozen food
dondurulmuş yiyecek

frozen meat
dondurulmuş et

fructiferous
meyve veren, verimli

fructify
meyve vermek, sonuç vermek

fructose
früktoz, meyve şekeri

fructuous
meyve veren, kazançlı

frugal
tutumlu, ucuz

frugality
tutumluluk, tutum, ucuzluk

frugivorous
meyve ile beslenen

fruit
meyve, sonuç, ürün, meyve, meyve vermek

fruit basket
meyve sepeti

fruit bud
meyve tomurcuğu

fruit cake
meyveli kek

fruit juice
meyve suyu

fruit knife
meyve bıçağı

fruit machine
para makinesi

fruit sugar
meyve şekeri

fruit tree
meyve ağacı

fruitage
meyve

fruiter
meyve gemisi, meyve ağacı

fruiterer
meyve satıcısı, meyveci

fruitful
sonuç veren, verimli

fruitfulness
bereket

fruition
muradına erme, istediğini elde etme, gerçekleşme

fruitless
meyvesiz, kısır, sonuçsuz, başarısız, kârsız, verimsiz

fruitlessly
nafile

fruity
meyve tadında, meyve kokusunda, meyve gibi, meyveli, olgun

frumentaceous
buğday türünden

frumenty
bulgur sütlacı

frump
acayip kılıklı kadın

frumpy
derbeder kılıklı, eski moda giyinmiş

frustrate
boşa çıkarmak, engel olmak, bozmak, engellemek, düş kırıklığına uğratmak, hüsrana uğratmak, sinirlerini bozmak

frustration
engelleme, bozma, engellenme, düş kırıklığı, hüsran, sinir bozucu şey

frustum
koni gövdesi

frustum of a cone
kesik koni

fruticose
çalıya benzer

fry
(yağda) kızartmak, kızarmak

fry-pan
tava

fryer
piliç kızartıcısı

frying-pan
tava

fuchsia
küpeçiçeği

fuchsine
füksin

fuck
sikişmek, sikmek, sikiş, sikişen kimse, sikici, kab, kahretsin!, hay anasını!

fuck about
aptalca davranmak

fuck around
aptalca davranmak

fuck off
siktir olup gitmek, aptalca davranmak

fuck up
içine sıçmak, sıçıp batırmak

fucker
salak, aptal, kafasız, sikici, vurucu

fucking
kahrolası, lanet olası

fuddle
zihnini karıştırmak, şaşırtmak

fuddled
çakırkeyf, kafası dumanlı

fuddy-duddy
eski kafalı, tutucu, örümcek kafalı kimse

fudge
bir çeşit yumuşak şekerleme

fuel
yakıt, yakacak, benzin, yakıt vermek, yakıt almak

fuel alarm
yakıt seviyesi alarmı

fuel cam
yakıt kamı

fuel can
benzin bidonu

fuel cock
gazocağı musluğu

fuel consumption
yakıt sarfiyatı, yakıt tüketimi

fuel economy
yakıt ekonomisi, yakıt tasarrufu

fuel element
yakıt maddesi

fuel feed
yakıt besleme, yakıt verme

fuel feed pump
mazot pompası, yakıt besleme pompası

fuel filter
yakıt filtresi, yakıt süzgeci

fuel gas
yakıt gazı

fuel gauge
yakıt göstergesi

fuel hose
yakıt hortumu

fuel injection pump
enjeksiyon pompası

fuel injector
mazot enjektörü, yakıt enjektörü

fuel level
yakıt düzeyi

fuel line
yakıt borusu

fuel oil
fuel oil, yağyakıt, mazot, akaryakıt

fuel pressure
yakıt basıncı

fuel pump
yakıt pompası, benzin pompası

fuel rating
yakıt oranı

fuel reserve tank
yedek yakıtlık, yedek yakıt deposu

fuel rod
yakıt çubuğu

fuel saving
yakıt tasarrufu

fuel strainer
yakıt filtresi, yakıt süzgeci

fuel supply
yakıt iletimi, yakıt sevkıyatı

fuel tank
yakıt deposu, yakıtlık

fuel tanker
akaryakıt tankeri

fuel truck
yakıt tankeri

fuel wood
yakacak odun

fuelling
yakıt verme, yakıt doldurma

fugacious
geçici, ömürsüz, uçucu

fugacity
uçuculuk, uçarlık, kaçarlık, fanilik

fuggy
havasız

fugitive
kaçak, anımsanması güç, akılda tutulması zor, uzun sürmeyen, geçici, gidici, kaçak kimse, kaçak

fugue
füg

fulcrum
(kaldıraç) dayanak çekidi, taşıma çekidi, mesnet

fulcrum lever
dayanak kolu

fulfil
yerine getirmek, yapmak, gereksinimlerini gidermek, tatmin etmek, gerçekleştirmek, yapmak

fulfill
bkz.fulfil

fulfilment
yapma, yerine getirme, gerçekleştirme, ifa

fulgent
çok parlak, şaşaalı

fuliginous
isli, kurumlu

full
dolu, dolu, kalabalık, doymuş, tok, (giysi) gevşek, bol, en çok, en yüksek, en fazla, maksimum, (of ile) yalnızca -i düşünen, -den başka şey düşünmeyen, -le dopdolu, yuvarlak, toparlak, dopdolu, taşkın, coşkun, doğruca, doğrudan, direkt olarak, çok

full admiral
oramiral

full automatic
tam otomatik

full board
tam pansiyon

full brother
öz erkek kardeş

full circle
tam daire

full costing
tam maliyetleme

full coverage collision insurance
kasko sigortası

full diet
yüksek değerli besin

full dress
resmi elbise, frak

full employment
tam istihdam

full general
orgeneral

full military honours
askeri cenaze töreni

full moon
dolunay

full of beans
hayat dolu, neşeli, keyifli

full payment
tam ödeme

full powers
tam yetki

full sail
pupa yelken

full size
doğal boy, tam boyut

full speed
tam devir, tam hız, tam sürat, tam yol

full steam ahead
son süratle ileri

full stop
çekit, nokta

full time job
tamgün iş

full to capacity
tamamen dolu

full to replete
tıka basa dolu

full up
dopdolu, komple, mahşer gibi, mahşeri

full-blooded
saf kan, cins, dinç, gürbüz

full-blown
(çiçek) tamamen açılmış, tam

full-fledged
tüyleri büyümüş

full-grown
tam gelişmiş, iyi gelişmiş

full-length
(fotoğraf) insanı tam olarak gösteren, boy

full-length film
uzun metrajlı film, uzun film

full-load
tam yük

full-paid
tam ödenmiş

full-scale
orijinal ölçülerde, tüm gücünü kullanan

full-time
fultaym, tamgün, tümgün, fultaym, tamgün, tümgün

full-wave
tam dalga

fullback
bek oyuncu, savunma

fuller
çırpıcı, dinkleme makinesi

fuller's earth
kil

fullery
çuhahane, çırpıcı yeri

fullface
cepheden alınmış fotoğraf, kalın harf

fulling
dinkleme

fulling mill
dinkleme makinesi, çırpıcı tezgâhı

fullness
doluluk, dolgunluk, bolluk, şişmanlık

fully
en az, en azından, tamamen, tam olarak, tümüyle

fully automatic
tam otomatik

fully automatic machine
tam otomatik makine

fully fashioned
bedeni sımsıkı saran

fully fledged
tam yetkili

fully paid
tamamen ödenmiş

fully synthetic
tamamen sentetik

fulminant
gürleyen, ateş püskürten

fulminate
fulminat, patlamak, infilak etmek, gürlemek, ateş püskürmek

fulminating
patlayıcı

fulmination
patlama, infilak etme, ateş püskürme

fulminatory
gürleyen, dehşet şaçan

fulminic
fulminik

fulminic acid
fulminik asit

fulsome
bıktırıcı, aşırı

fulvous
kırmızımtıl sarı,sarımtıl,konur

fumaric
fumarik

fumaric acid
fumarik asit

fumarole
fümerol, tüten

fumble
el yordamıyla aramak, yoklamak, el yordamıyla yürümek, beceriksizce yapmak, elleri dolaşmak

fumbler
beceriksiz kişi

fume
duman, buhar, gaz, öfkelenmek, kızmak, patlamak, köpürmek, duman çıkarmak, tütmek

fumigant
tütsü, dezenfektan

fumigate
buharla dezenfekte etmek, tütsülemek

fumigation
buharla dezenfekte etme, buhardan geçirme

fumigator
dezenfekte aleti

fumitory
şahtere

fun
oyunculuk, neşe, eğlence, zevk

funambulist
ip çambazı

function
görev, iş, işlev, fonksiyon, amaç, resmi ya da özel tören, merasim, çalışmak, işlemek, iş görmek

function keys
işlev tuşları, fonksiyon tuşları

function table
işlev kestesi

functional
işlevsel, fonksiyonel, görevini yapar, iş görür, pratik

functional accounting
uygulamalı muhasebe, sorumluluk muhasebesi

functional analysis
fonksiyonel analiz, işlevsel çözümleme

functional character
işlevsel karakter

functional group
işlevsel türküm, fonksiyonel türküm

functional linguistics
görevsel dilbilim, işlevsel dilbilim

functionalism
görevselcilik, işlevselcilik

functionalist
görevselci, işlevselci, görevselci, işlevselci

functionality
işlevsellik, fonksiyonellik

functionary
görevli, memur

functioning
işler durumda

functor
fonktör, izleç

fund
sermaye, para, fon, stok, birikim, para sağlamak, finanse etmek

fund administration
sermaye idaresi

fundament
temel, taban, makat, kıç

fundamental
esas,ana,belli başlı,temel,en gerekli,önemli,kural,temel ilke,esas kanun

fundamental analysis
esas analiz

fundamental colour
esas renk, ana renk

fundamental component
temel bileşen

fundamental form
temel biçim

fundamental group
temel türküm, temel öbek

fundamental particle
temel parçacık

fundamental rights
temel haklar

fundamental series
temel seri

fundamental structure
temel yapı

fundamental unit
temel birim

fundamentalism
aşırı tutuculuk

fundamentally
esaslı olarak, esas itibariyle

funded debt
konsolide borç

funding
kısa vadeli borcun uzun vadeli borca dönüştürülmes

funds in cash
nakit fon

funds statement
mali durum

fundus
gözdibi

funeral
cenaze töreni, gömme, cenaze alayı

funeral home
ölülerin yıkandığı bina

funeral march
cenaze marşı

funeral procession
cenaze alayı

funerary
cenaze törenine ait, karanlık, kasvetli

funereal
mahzun, üzgün, hüzünlü, kasvetli, cenaze törenine yakışır

funfair
eğlence parkı, lunapark

fungal
mantarsı, mantar gibi, mantarla ilgili

fungi-
(önek) mantara ait, küf

fungible
misli

fungicide
mantar ilacı

fungoid
mantara benzeyen

fungous
mantarla ilgili, sünger gibi

fungus
mantar

funicular
dağ demiryolu

funk
büyük korku, dehşet, (nedense) çekinmek, uzak durmak, korkmak, kaçmak

funky
fanki, çok iyi, müthiş, acayip, o biçim, süper

funnel
huni, baca, huniden geçirmek, huniden geçirmek, (dar/kalabalık bir yerden) zorlukla geçmek

funnel cloud
bulut hortumu

funnies
çizgi öykü, espri, şaka

funnily
garip bir şekilde, komik, bir şekilde

funnily enough
ne gariptir ki

funny
gülünç, komik, acayip, tuhaf, garip

funster
şakacı kimse

fur
kürk, post, dil pası, kazan taşı

fur coat
kürk manto

furan
furan

furbelow
farbala, fırfır, saçak

furbish
cilalamak, pasını çıkarmak, parlatmak, tazelemek

furcate
çatallı, dallı, çatallanmak, bölünmek, ayrılmak

furcation
çatallanma, dallanma

furfur
kepek (saçta)

furfuraceous
kepekli, pullu

furious
öfkeli, kızgın, köpürmüş, kudurmuş, tepesi atmış, sinirli, şiddetli, güçlü, azgın

furiousness
kızgınlık

furl
(şemsiye/yelken/bayrak/vb.) sarmak

furlong
metrelik uzunluk

furlough
sıla izni, sıla izni vermek

furnace
ocak, fırın

furnace brick
fırın tuğlası

furnish
vermek, sağlamak, tedarik etmek, döşemek, donatmak

furnish information
bilgi vermek

furnished
möbleli, döşeli

furnished room
mobilyalı oda

furnisher
döşemeci, mobilyacı

furnishing fabrics
döşemelik kumaşlar

furnishings
döşeme, mobilya, takım, mefruşat

furniture
mobilya

furore
taşkınlık, kızgınlık, velvele

furred
kürklü, kürk kaplı

furrier
kürkçü

furriery
kürkçülük, kürkçü dükkânı

furrow
(toprakta) saban izi, (alın ya da yüzde) kırışıklık, çizgi, iz açmak, kırıştırmak

furry
kürklü, kürk gibi

further
daha fazla, daha ileri, daha uzağa, daha ilerde, daha uzakta, başka yere, başka yerde, ayrıca, üstelik, başka, bir başka, daha, bundan başka, başka bir, yeni, daha uzak, daha uzaktaki, ilerlemesine yardım etmek, destek olmak

further particulars
fazla tafsilat

furtherance
yardım

furthermore
bundan başka, ayrıca, üstelik, bunun yanında

furthermost
en uzak, en uzağa, en uzakta

furthest
en uzak, en uzağa

furtive
şüphe uyandıran, kaçamak, sinsi, suçlu izlenimi uyandıran

furtively
gizlice, sinsi sinsi

furtiveness
sinsilik

furuncle
çıban, kan çıbanı

fury
korkunç öfke, kızgınlık, hiddet, şiddet

fusain
fusain, telli kömür

fuscous
grimsi kahverengi, koyu renk

fuse
sigorta, tapa, (metal) eritmek, eriterek birleştirmek, (metal) erimek, eriyerek birleşmek, (sigorta) atmak, (sigorta) attırmak

fuse alarm
sigorta alarmı

fuse box
sigorta kutusu

fuse clip
sigorta kelepçesi

fuse holder
sigorta yuvası, sigorta tutucu

fuse socket
sigorta duyu

fuse wire
sigorta teli

fusel
fuzel

fusel oil
fuzel yağı

fuselage
uçak gövdesi

fusibility
erime kabiliyeti

fusible
erir, eriyebilir, eritilebilir

fusilier
tüfek kullanan asker

fusillade
yaylım ateşi, yaylım ateşi açmak

fusing
eritme, erime

fusing point
ergime çekidi

fusion
erime, ergime, eritilme, birleşme, kaynaşma, kaynaşım

fusion bomb
termonükleer bomba

fuss
gürültü patırtı, yaygara, velvele, gereksiz telaş/kızgınlık/sabırsızlık, gereksiz yere telaşlanmak, ortalığı velveleye vermek, rahatsız etmek, can sıkmak, sinirlendirmek

fussiness
telaş

fussy
huysuz, yaygaracı, titiz, mızmız, kılı kırk yaran, müşkülpesent

fust
sütun gövdesi

fustian
dimi, pamuklu kadife, tumturaklı

fustigate
sopa ile dövmek

fustigation
dayak, kötek

fusty
küflü, küf kokulu, köhne, eski kafalı, küflü

futile
boş, boşuna, beyhude

futilely
boş yere

futility
yararsızlık

futtock
döşek

future
gelecek, istikbal, gelecek, müstakbel, ileriki

future continuous tense
sürekli gelecek zaman

future delivery
gelecekte teslim, vadeli teslim

future perfect continuous tense
gelecekte bitmiş zamanın sürekli şekli

future perfect tense
gelecekte bitmiş zaman

future tense
gelecek zaman

futures
vadeli işlemler, vadeli sözleşmeler

futures market
vadeli işlemler piyasası

futures sale
vadeli satış

futurism
fütürizm, gelecekçilik

futuristic
modern, acayip

futurity
gelecek, istikbal

fuzz
kısa tüy, hav, sakçı, aynasız

fuzzball
yabani mantar

fuzzy
(saç) kıvırcık, cingelek, kabarık, (kumaş/vb.) tüylü, havlu, bulanık, belirsiz


Submit a name