İngilizce Sözlük

All | # A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W X Y Z | Submit a name
There are currently 1613 names in this directory beginning with the letter O.
o'clock
saat

oaf
sakar ve hantal kimse, ayı

oafish
sakar, beceriksiz, sersem, salak

oak
pelit,meşe ağacı,pelit oduncağı,meşe odunu

oak apple
yaş mazı

oak barren
meşelik

oak gall
mazı

oak tree
pelit ağacı

oaken
pelit,meşeden yapılmış

oaklet
küçük meşe ağacı

oakum
üstüpü

oakwood
meşe ağacının kerestesi, meşe ormanı

oar
kürek, sandal küreği

oared
kürekle yönetilen

oarlock
Aİ.ıskarmoz

oarsman
kürekçi

oarswoman
bayan kürekçi

oasis
vaha

oast
şerbetçiotu kurutma fırını

oat
yulaf tanesi

oat meal
yulaf ezmesi

oaten
yulaf ile ilgili, yulaftan yapılmış

oath
ant, yemin, sövgü, küfür

oath of allegiance
sadakat yemini

oatmeal
yulaf ezmesi

oats
yulaf, yulaf ezmesi

obbligato
obligato

obduracy
inatçılık, sertlik

obdurate
inatçı

obedience
itaat, uyma, söz dinleme

obedient
itaatkâr, söz dinler, uysal

obeisance
saygı, hürmet

obeisant
saygılı, hürmetli

obelisk
dikilitaş

obelus
başvurma işareti

obese
çok şişman, şişko

obeseness
aşırı şişmanlık

obesity
aşırı şişmanlık

obey
itaat etmek, uymak, riayet etmek, denileni yapmak, söz dinlemek

obfuscate
şaşırtmak, sersemletmek

obfuscation
şaşırtma, sersemletme

obituary
ölüm ilanı

object
nesne,şey,madde,obje,amaç,mevzu,konu,nesne,tamamlık,karşı çıkmak,itiraz etmek

object clause
nesne tümce

object d'art
sanatsal nesne

object finder
vizör

object glass
objektif

object language
konudil, amaç dil

object lesson
ibret

object of derision
alay konusu

objectify
somutlaştırmak, nesnelleştirmek

objection
itiraz, sakınca, engel

objectionable
itiraz edilebilir, nahoş

objective
tarafsız, yansız, nesnel, objektif, amaç, hedef, mercek, objektif

objective case
belirtme yağdayı

objectively
nesnel olarak

objectivity
nesnellik

objectless
amaçsız, ereksiz, gayesiz, maksatsız, hedefsiz

objector
itirazcı, protesto eden

objurgate
azarlamak, paylamak

objurgation
azarlama

oblate
kutupları yassılaşmış

oblateness
basıklık

oblation
adak

obligate
bağlamak, mecbur etmek

obligation
zorunluluk, mecburiyet, yükümlülük, ödev, senet, borç senedi

obligatory
zorunlu, bağlayıcı

oblige
zorunda bırakmak, zorlamak, lütufta bulunmak, lütfetmek, iyilikte bulunmak, minnetar bırakmak

obligee
alacaklı

obliging
yardıma hazır

oblique
dolaylı, eğri, eğik, yatık, meyilli

oblique angle
yatık açı

obliqueness
eğrilik, meyil

obliquity
eğrilik, meyil

obliterate
yok etmek, izini bırakmamak, silmek

obliteration
yok etme, silme, aşındırma, aşınma

oblivion
unutulma, unutma, dikkatsizlik, dalgınlık

oblivious
bihaber, farkında olmayan

oblivious of
unutkan, habersiz

oblivious to
ilgisiz

oblong
dikdörtgen

obloquy
kötüleme, yerme, kınama, azarlama, gözden düşme, saygınlığını yitirme, itibarını kaybetme

obnoxious
uygunsuz, çirkin, kötü, pis, iğrenç

obnoxiousness
iğrençlik, nahoşluk

oboe
obua

oboist
obua çalan kimse

obscene
açık saçık, müstehcen

obscene publication
müstehcen yayın

obscene talker
ağzı pis kimse, küfürbaz

obscenity
müstehcenlik, müstehcen şey

obscurant
gerici, örümcek kafa

obscurantism
gericilik, örümcek kafalılık

obscuration
karartma, kararma

obscure
anlaşılması güç, kapalı, anlaşılmaz, karanlık, pek tanınmamış, silik, anlaşılmaz hale getirmek, karıştırmak, gizlemek, gözden saklamak, örtmek

obscureness
belirsizlik, kapalılık, meçhullük, karanlık

obscurity
çapraşıklık, meçhullük, loşluk, karanlık

obsequies
cenaze töreni

obsequious
itaatkâr, boyun eğen

obsequiousness
yağcılık, yaltakçılık

observable
görünür, fark edilir, ayırt edilebilir

observance
itaat, yerine getirme, yapma, görenek

observant
uyan, itaatli, dikkatli

observation
inceleme, gözlem, gözlem, gözleme, gözetleme, düşünce, görüş

observation balloon
meteoroloji balonu

observation port
gözetleme deliği

observation tower
gözetleme kulesi

observation ward
müşahede odası

observatory
rasathane, gözlemevi

observe
dikkat etmek, dikkatle bakmak, gözlemek, incelemek, gözlem yapmak, gözlemlemek, gözetlemek, -e uymak, saygı göstermek, riayet etmek, görüş belirtmek, söylemek, demek

observer
gözlemci, kurallara uyan kimse

obsess
hiç aklından çıkmamak, kafasında yer etmek, kafasına takılmak

obsession
takınak, saplantı, sabit fikir

obsessive
saplantısal

obsidian
obsidiyen, doğal cam

obsidianite
tektit, camsı göktaşı

obsolescence
eskime, modası geçme

obsolescent
eskimeye yüz tutmuş, demode olmaya başlamış

obsolete
eskimiş, eski, modası geçmiş

obstacle
engel

obstetric
doğuma ait, gebeliğe ait

obstetrician
doğum uzmanı

obstetrics
doğum doktorluğu, doğumbilim

obstinacy
inatçılık, nemrutluk, dikkafalılık

obstinate
inatçı

obstreperous
şamatacı, gürültücü, haşarı, haylaz, azgın

obstreperousness
ele avuca sığmama

obstruct
tıkamak, engellemek

obstruction
engelleme, engel

obstructive
engelleyici, zorluk çıkarıcı

obtain
elde etmek, edinmek, sağlamak, almak

obtainable
elde edilebilir, bulunabilir

obtainment
sağlama, elde etme

obtrude
zorla benimsetmek, içine sokmak, sokulmak

obtrusion
sokma, sokulma, yılışma

obtrusive
sıkıntı veren,sırnaşık,kır-sakız,yılışık,askıntı,göze batan

obtund
körletmek, gidermek

obturate
tıkamak, kapamak

obturation
tıkama, kapama

obtuse
aptal, kalın kafalı, (açı) geniş, (ses) boğuk

obtuse angle
geniş açı

obtuseness
aptallık, kalın kafalılık, duygusuzluk

obverse
para, madalya, /vb.'nin ön yüzü

obversely
tersine çevirerek, ters açıdan

obviate
üstesinden gelmek, çözmek, halletmek

obviation
üstesinden gelme, çözme, halletme

obvious
apaçık, belli, gün gibi ortada, besbelli

obviously
besbelli, belli ki

obviousness
besbellilik, açıklık, aşikârlık

occasion
fırsat, münasebet, vesile, özel olay, önemli gün, neden, uygun zaman, sıra, durum, hal, gerek, lüzum, ihtiyaç, icap

occasional
arada sırada olan

occasionally
arada sırada, ara sıra, bazen

Occident
batı,garp,(Batı) Avrupa,Amerika

Occidental
batı ile ilgili, batılı

occipital
artkafa, kafanın arka kısmı

occipital bone
artkafa sümüğü

occiput
artkafa, başardı

occlude
tıkamak, kapamak, emmek, absorbe etmek

occlusion
kapatılma, emme, emilme

occult
gizli, büyülü, gizemli, esrarengiz

occult science
gizli bilimler

occultation
örtülme, okültasyon, gizleme, gölgeye girme

occultism
gizli güçlere inanma

occultist
gizli güçlere inanan kimse

occupancy
işgal

occupant
bir yerde oturan kimse, sakin

occupation
meslek, iş, işgal

occupational
mesleki, meslekle ilgili, iş

occupational accident
iş kazası

occupational disease
meslek hastalığı

occupational hazard
iş tehlikesi

occupational retraining
mesleki eğitim

occupational therapy
iş terapisi, uğraş terapisi

occupied
meşgul

occupier
bir yerde oturan kimse, sakin

occupy
işgal etmek, zaptetmek, -de oturmak, işgal etmek, doldurmak, meşgul etmek

occupy a post
görevde bulunmak

occur
vuku bulmak, meydana gelmek, olmak, bulunmak, yer almak, var olmak

occur to
aklına gelmek

occurrence
olay

ocean
okyanus

ocean bed
okyanus dibi

ocean bottom
okyanus dibi

ocean current
okyanus akıntısı

ocean exploration
okyanus keşfi

ocean floor
okyanus tabanı

ocean food chain
okyanusta besin zinciri

ocean-going vessel
açık deniz gemisi

Oceania
Okyanusya

oceanic
okyanusla ilgili

oceanographer
oşinograf, denizbilimci

oceanographic
oşinografik

oceanographical
oşinografik

oceanography
oşinografi, okyanusbilim

oceans of
çok, sürüyle

ocellus
gözcük

ochlocracy
avam idaresi

ochre
aşıboyası, toprak boya

ochreous
toprak boyalı, aşıboyalı, koyu sarı

octad
sekizli takım

octagon
sekizgen

octagonal
sekiz köşeli

octahedral
sekiz yüzeyli

octahedrite
oktahedrit

octahedron
sekizyüzlü

octal
sekizli

octal notation
sekizli yazım

octane
oktan

octane number
oktan sayısı

octane rating
oktan değeri

octant
sekizlik

octave
oktav

octavo
sekiz yaprak halinde katlanmış kâğıt tabakası

octennial
sekiz senelik

octet
oktet, sekiz bitli bayt, sekiz kişilik koro

octillion
oktilyon

octo-
(önek) sekiz

October
ekim

octogenarian
seksenlik, 80-90 yaşında olan

octopod
ahtapot

octopus
ahtapot

octosyllabic
sekiz heceli (mısra)

octroi
oktruva, şehre giriş vergisi

octuple
sekiz kat

ocular
oküler, göz merceği

ocularly
gözle görünür biçimde, kesin olarak

oculist
göz doktoru

odd
acayip, tuhaf, garip, çifti olmayan, tek, eşi yok, (sayı) tek, (sayı) küsur, arada sırada olan, düzensiz

odd and even
tek ve çift

odd man out
farklı şey/kimse

odd number
tek sayı

odd-looking
tuhaf

odd-toed
tek parmaklı

oddity
acayip kişi ya da şey, antika

oddly
garip/tuhaf bir şekilde

oddly enough
ne gariptir ki, tuhaftır ki

oddment
artık, kalıntı, döküntü

odds
olasılık, şans, ihtimaller, (bahiste) ikramiye oranı

odds and ends
ufak tefek şeyler, ıvır zıvır

ode
uzun bir tür şiir, od

odeon
tiyatro veya konser binası

odeum
konser salonu

odious
iğrenç, nefret uyandırıcı, tiksindirici

odiousness
iğrençlik, çirkinlik

odium
yüzkarası, ayıp, iğrençlik, nefret

odometer
yolölçer, odometre

odonalgia
diş ağrısı

odontic
diş ile ilgili

odontic nerve
diş siniri

odontologist
diş ilmi uzmanı, odontolog

odontology
diş bilimi, odontoloji

odor
bkz.odour

odorant
kokulu, güzel kokulu

odorless
kokusuz

odorous
güzel kokulu

odour
(ter/vb.) koku

odourless
kokusuz

odyssey
uzun ve serüvenli yolculuk

oedema
ödem

oedipal
ödip kompleksiyle ilgili

Oedipus complex
(tm) dip kompleksi

oedometer
ödometre

oenology
şarap araştırma bilimi

oesophageal
yemek borusuyla ilgili

oesophageal orifice
yemek borusu ağzı, yutak

oesophagus
yemek borusu

oestrogen
östrojen

of
(edat) -in, -ın, -nin, -nın

of course
elbette, tabii

of great account
çok önemli

of late
son zamanlarda

of legal age
reşit

of no account
çok önemsiz

of note
tanınmış, ünlü, önemli

of old
uzun zaman önce, geçmişteki, uzun süredir

of one's own accord
istenmeden, kendiliğinden, gönüllü

of one's own volition
kendi iradesiyle

of service
yardımcı, yararlı

of sorts
güya, sözümona, hesapta

of the same age
yaşıt

of use
yararlı

off
uzakta, uzağa, uzak, gitmiş, ayrılmış, izinli, sönmüş, kapalı, çalışmayan, tamamen, (yiyecek/içecek) bozulmuş, bozuk, kötü, kaba, suya düşmüş, ertelenmiş, vazgeçilmiş, (pul/vb.) sahibi, -dan, -den uzak, -den ayrılan, sapan, yakınında

off afar
uzakta

off and on
ara sıra, bazen

off duty
serbest, izinli

off one's hands
sorumluluğu dışında

off one's head
kaçık, üşütük

off one's own bat
kendi başına

off one's rocker
üşütük, çatlak, kaçık

off season
ölü sezon

off shore
kıyıdan uzak

off the air
ünalgıda yayında değil

off the beaten track
herkesçe bilinmeyen

off the cuff
hazırlıksız, düşünmeden

off the point
meseleden uzak, konunun dışında

off the record
gayri resmi (olarak)

off-balance sheet accounts
nazım hesapları

off-key
ayarsız, akortsuz

off-license
içki satılan dükkân

off-line
hat-dışı, çevrim-dışı, bağsız

off-peak
daha az meşgul, sakin

off-stage
sahne arkası

off-white
hafif grimsi beyaz renk

offal
sakatat, süprüntü, artık, çerçöp

offbeat
olağandışı, garip, tuhaf, acayip

offence
suç, kusur, kabahat, yasaya aykırı davranış, saldırı, gücendirme, kırma, hakaret

offend
suç işlemek, gücendirmek, kırmak, rahatsız etmek, hoş gelmemek

offender
suçlu, suç işlemiş kimse

offense
bkz.offence

offensive
pis, kötü, çirkin, tiksindirici, iğrenç, saldırıyla ilgili, sürekli saldırı

offensive weapon
taarruz silahı

offer
teklif etmek, teklif, sunma, takdim, arz, fiyat teklifi

offer a bribe
rüşvet teklif etmek

offer a price
pey sürmek

offer for sale
satılığa çıkarmak

offer price
arz fiyatı, satış fiyatı

offering
bağış, adak, kurban, teklif

offhand
inceliksiz, saygısız, kaba, hazırlıksız, düşünmeden

office
yazıhane, büro, ofis, devlet dairesi, kalem, iş, memuriyet, görev, bakanlık

office automation
ofis otomasyonu

office block
iş hanı

office clerk
büro memuru

office holder
devlet memuru

office hours
iş sögenleri, mesai sögenleri

office machinery
büro makineleri

office manager
büro müdürü

office of the governor
valilik

office of the president
cumhurbaşkanlığı

office of the town Governor
kaymakamlık

office seeker
iş arayan kimse

office staff
büro elemanları, ofis personeli

office tower
gökdelen işhanı

office work
büro işi

office worker
büro elemanı

officer
görevli, memur, sakçı memuru, subay

officer of the day
nöbetçi subay

officers' recreation room
orduevi

official
resmi, görevli, memur

official act
resmi muamele

official business
resmi iş

official call
resmi görüşme

official exchange rate
resmi kur, resmi döviz kuru

official gazette
resmi gazete

official holidays
resmi tatil günleri

official language
resmi dil

official permission
ruhsat

official rate
resmi kur

official report
resmi rapor, mazbata

official residence
devlet konutu

official strike
resmi grev

official trip
resmi amaçlı gezi

officialdom
memur sınıfı, bürokrasi

officialism
kırtasiyecilik, bürokrasi

officially
resmi olarak, resmen

officiate
görev yapmak, vazife görmek

officinal
müstahzar, hazır ilaç

officinal plants
şifalı bitkiler

officious
işgüzar,her işe burnunu sokan,ukala,çokbilmiş,yılışık,kır-sakız

offing
açık deniz, engin

offish
kimseye yaklaşmak istemeyen, soğuk, uzak duran

offprint
ayrıbasım

offset
ofset, ofset baskı, dengelemek, denkleştirmek

offset printing
ofset baskı

offshade
hatalı renk, renk farkı

offshoot
filiz, sürgün, dal, kök, filizlenme, doğuş

offshore
kıyıdan uzak, kıyıdan uzakta, denizde

offshore drilling
deniz sondajı, deniz dibi delmesi

offshore wind
kıyıdan esen rüzgâr

offside
ofsayt

offspring
çoluk çocuk, döl, yavru hayvan

oft
sık sık

often
sık sık

ogee
S biçimi, deveboynu

ogee arch
deveboynu kemer, sivri kemer

ogive
(dikinti) kaşkemer, sivri kemer

ogle
ilgiyle/arzuyla bakmak, süzmek, kesmek

ogre
dev, korkunç kimse

ogress
dişi dev

oh
hey!, o!, aman!, öyle mi?, vay başım

Oh my God
Aman Tanrım

Oh well
Sağlık olsun

ohm
om

Ohm's law
Ohm yasası

ohmic
ohmik, om ile ilgili

ohmic resistance
ohm direnci

ohmic value
ohm değeri

ohmmeter
dirençölçer, ommetre

oil
yağ, yağlıboya, petrol, zeytinyağı, yağ sürmek, yağlamak

oil burner
brülör, yakmaç

oil cake
küspe, köftün

oil can
yağdanlık

oil catcher
yağ siperi

oil circuit breaker
yağlı şalter

oil cleaner
yağ filtresi, yağ süzgeci

oil collector
yağ toplayıcı

oil colour
yağlıboya

oil company
petrol şirketi

oil control ring
yağ segmanı

oil cooled
yağ soğutmalı

oil cooler
yağ soğutucusu

oil cooling
yağlı soğutma

oil dipstick
yağ seviye çubuğu

oil duct
yağ arnası

oil engine
mazot motoru

oil feeder
yağlama aygıtı, yağdanlık

oil field
petrol yatağı, petrol alanı

oil filter
yağ filtresi, yağ süzgeci

oil gauge
yağ basınçölçeri

oil gland
yağbezi

oil gun
yağ tabancası

oil hardening
yağda sertleştirme

oil lamp
yağ lambası, kandil

oil level
yağ seviyesi, yağ düzeyi

oil painting
yağlıboya resim

oil pan
yağ deposu

oil paper
yağlı kâğıt

oil pressure
yağ basıncı

oil pump
yağ pompası

oil quenching
yağda suverme

oil refinery
rafineri, petrol rafinerisi

oil repelling
yağ itici

oil rig
petrol kulesi

oil ring
yağ segmanı, yağ bileziği

oil seal
yağ keçesi

oil separator
yağ ayırıcı

oil shale
bitümlü şist

oil slick
su üzerinde yüzen petrol tabakası

oil slinger
yağ deflektörü

oil sludge
yağ tortusu

oil soluble
yağda çözünen

oil stain
yağ lekesi

oil stone
bileğitaşı

oil strainer
yağ filtresi, yağ süzgeci

oil sump
alt yağ karteri

oil switch
yağlı şalter

oil tank
yağ deposu

oil tanker
tanker

oil tycoon
petrol kralı

oil well
petrol kuyusu, yeryağı kuyusu

oilcloth
muşamba

oiled
yağlı

oiler
gresör, yağdanlık

oilfield
petrol sahası, petrol alanı

oiliness
kaypaklık, yağcılık

oiling
yağlama

oiling ring
yağlama segmanı

oilpan
yağ karteri

oilskin
muşamba, muşambadan yapılmış şey

oilstone
bileği taşı

oily
yağlı, yağla ilgili, aşırı nazik, yağcı

oink
domuz sesi, domuz sesi çıkarmak

ointment
merhem

OK
tamam, olur, Peki!, okey, olur, onaylamak, olur vermek

okay
peki,kabul,tamam,oldu,onaylamak,okeylemek,iyi,yakşı,uygun,idare eder,fena değil,onay,izin,olur,okey

okra
bamya

old
yaşlı, ...yaşında, eski, eski, önceki, deneyimli, pişkin

old age insurance
yaşlılık sigortası

old age pension
yaşlılık maaşı

old bird
ihtiyar kurt

old boy
eski öğrenci

old clothes man
eskici

old fogy
örümcek kafalı

Old Glory
Birleşik Amerika bayrağı

old gold
mat altın rengi

old hand
deneyimli kimse, eski kurt

old hat
modası geçmiş

old lady
anne, kocakarı

old maid
evlenmemiş yaşlı kız

old people's home
yaşlılar evi

old salt
yaşlı gemici, deniz kurdu

old style
eski usul

Old Testament
Eski Ahit

old timer
yaşlı adam

Old World
Eskidünya

old-fashioned
eski, modası geçmiş, demode, eski kafalı

old-timer
eski, kıdemli, yaşlı adam

olden
geçmiş, uzun süre önceki

oldie
moruk, ihtiyar, soğuk espri

oldish
yaşlıca, eskice, oldukça eski

oldster
yaşlı, ihtiyar

oleaginous
yağlı, yağcı, yaltakçı

oleander
zakkum, ağıağacı

oleate
oleat

olefine
olefin

oleic
oleik

oleic acid
oleik asit

oleograph
yağlıboya taklidi resim

oleography
yağlıboya taklidi resim biçemi

oleomargarine
margarin

oleum
oleum

olfaction
koku alma, koklama duyusu

olfactory
koku almayla ilgili

olfactory cell
koku alma hücresi

olfactory nerve
koku siniri

oligarch
oligarşi yöneticisi

oligarchical
oligarşiye ait

oligarchy
takımerki, oligarşi

Oligocene
Oligosen

oligomer
oligomer

oligopoly
oligopol

oligopsony
oligopson

olio
türlü, derleme, potpuri

olition
seçme

olivaceous
zeytuni, sarımsı yeşil

olive
zeytin, zeytin ağacı

olive green
zeytuni yeşil

olive oil
zeytinyağı

olive tree
zeytin ağacı

olivenite
olivenit

oliver
ayak çekici, küçük çekiç

olivine
olivin

ology
bilim dalı

Olympiad
Olimpiyat

Olympian
görkemli, muhteşem

Olympic
olimpik

Olympic Games
Olimpiyat Oyunları, Olimpiyatlar

Olympus
Olimpos dağı

Oman
Umman

omasum
kırkbayır

ombre
bir iskambil oyunu

ombrophilous
yağmurcul, yağmuru seven

ombudsman
soruşturma kurulu üyesi

omega
omega, bir şeyin sonu

omelet
omlet

omelette
omlet

omen
kehanet, alamet

omentum
epiplon, bağırsakları örten zar

ominous
kötülük habercisi, uğursuz

ominousness
uğursuzluk

omissible
atlanabilir, yapılmayabilir

omission
dahil etmeme, atlatma, çıkarma, atlanan şey/kimse

omit
dahil etmemek, atlamak, geçmek, çıkarmak, ihmal etmek, yapmamak

omni-
(önek) hep, bütün, her şey, her yerde

omnibus
(bir yazarın bir çok yapıtını içeren) kitap, otobüs, bir çok şey içeren

omnidirectional
yönsüz, yöneltmesiz

omnidirectional aerial
yönsüz anten

omnifarious
her türden, değişik türden

omnipotence
sınırsız güç

omnipotent
her şeyi yapabilecek güçte olan, gücü sınırsız

omnipresence
aynı anda her yerde olma

omnipresent
aynı anda her yerde olabilen

omniscience
her şeyi bilme

omniscient
her şeyi bilen

omnium
sermaye ve borçlar toplamı

omnivorous
hem otobur hem etobur, her şeyi yiyen

omophalic
göbek ile ilgili

omophalocele
omfalosel

omoplate
küreksümüğü,omuz sümüğü

omphalos
göbek, orta yer, merkez

on
aralıksız, durmadan, ileri, giymiş, üzerinde, aralıksız, durmadan, ileri, ileriye, giymiş, (edat) üstün(d)e, üzerin(d)e, yanında

on a line
aynı hizada

on a shoestring
çok az para ile

on a turnkey basis
anahtar teslimi

on account of
ötürü, için

on an even keel
değişmez, sürekli, dertsiz belasız, sakin

on and off
ara sıra, bazen, aralıklı olarak

on and on
durmadan, boyuna

on approval
muhayyer olarak

on bail
kefaletle

on behalf of
-in adına, yararına

on bended knee
yalvararak, ayaklarına kapanarak

on board
gemide, gemiye, trende, trene, uçakta, uçağa

on board bill of lading
yükleme konşimentosu

on call
hazır, amade, çalışmaya hazır

on cloud nine
sevinçten havalara uçmuş

on condition of
koşuluyla, şartıyla

on condition that
eğer, şartıyla

on consignment
konsinye olarak

on credit
veresiye, krediyle

on deck
güvertede

on demand
ibrazında, görüldüğünde

on duty
nöbetçi, iş başında, nöbette

on earth
ki

on easy street
varlıklı

on edge
stresli, sinirli

on end
mütemadiyen

on fire
alevler içinde, yanmakta

on foot
yayan, yürüyerek

on general release
(film) gösterimde

on good terms with
ile iyi arkadaş

on guard
nöbette, tetikte

On guard!
Dikkat!, Hazır ol!

on hand
el altında, hazır

on high
cennette

on his own hook
kendi başına

on holiday
tatilde

on leave
izinli

on line
onlayn

on loan
ödünç olarak

on no account
hiçbir şekilde, kesinlikle

on no condition
asla, hiçbir surette

on oath
gerçeği söyleyeceğine yeminli

on occasion
ara sıra, arada bir

on one's heels
hemen arkasından, çok yakın

on one's honour
şerefi üzerine

on one's own
kendi kendine, tek başına, yalnız, yardımsız

on one's own volition
kendi iradesiyle

on one's toes
harekete hazır, tetikte

on paper
kâğıt üzerinde

on presentation
ibrazında, gösterildiğinde

on principle
prensip itibarıyla

on purpose
kasten, bile bile

on record
kayıtlara geçmiş, kayıtlardaki

on remand
yargılanmasını beklemede

on request
istenildiğinde

on sale
satılık

on schedule
planlanan sögende, beklenen sögende

on second thoughts
sonradan düşününce, tekrar düşününce

on shore
kıyıda

on tap
(bira) fıçıdan, hazır

on that score
o konu üzerinde

on the air
ünalgıda yayınlanmakta

on the alert
alarm durumunda

on the breadline
çok yoksul

on the cards
olası, muhtemel

on the chance
ümidiyle

on the cheap
ucuza

on the cheap side
oldukça ucuz

on the contrary
bilakis, aksine, tersine

on the dot
tam vaktinde, elifi elifine

on the double
çok çabuk

on the eve of
arifesinde

on the Greek calends
balık kavağa çıkınca

on the high side
oldukça yüksek

on the house
beleş, şirketten, patrondan

on the kerb
işporta

on the knife-edge
bıçak sırtında

on the level
içten, doğru, dürüst

on the loose
başıboş

on the low side
oldukça düşük

on the make
çıkar peşinde

on the market
piyasada (satılan)

on the mend
iyileşen

on the move
hareket halinde, ilerlemekte

on the occasion of
münasebetiyle, dolayısıyla

on the offensive
sürekli saldıran

on the one hand
diğer yandan, diğer taraftan

on the one hand on the other hand
bir yandan diğer yandan

on the order of
tarzında

on the other hand
bir yanda, diğer yanda, diğer taraftan

on the part of
-ın tarafından

on the prowl
av peşinde

on the quiet
kimseye çaktırmadan

on the rebound
sekerken, öfkeyle kalkıp, gücenerek

on the right track
doğru yolda

on the road
seyahatte, yolda, turda

on the rocks
(içki) buzlu

on the run
ayaküstü

on the scent of
izi üstünde, keşfetmek üzere

on the short side
oldukça kısa

on the side
ek olarak

on the sly
gizlice, el altından, sinsice

on the spot
tam vaktinde, başı belada

on the spur of the moment
hazırlıksız, anında, hemen

on the surface
görünüşte, dıştan

on the tip of one's tongue
dilinin ucunda

on the trot
üst üste, art arda

on the whole
neticede, genelde, genellikle

on the wing
uçan

on these condition
bu şartlarda

on time
vaktinde, tam vaktinde

on tiptoe
ayaklarının ucuna basarak

on top of
ayrıca, üstelik

on trial
yargılanmakta, deneme için

on view
sergilenmekte

on-duty court
nöbetçi mahkeme

on-line
onlayn, hatta-bağlı, çevrim-içi

onager
yaban eşeği

onanism
mastürbasyon

onboard
uçak (ile ilgili)

once
bir kez, bir kere, bir zamanlar, eskiden, -diği zaman, -dimi, -ince

once a year
yılda bir

once again
bir kez daha

once and for all
ilk ve son kez

once bitten twice shy
sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer

once for all
ilk ve son olarak

once in a blue moon
kırk yılda bir

once in a while
arada bir, bazen

once more
bir kez daha

once or twice
bir iki kez

once upon a time
bir zamanlar, bir varmış bir yokmuş

once-over
şöyle bir bakma, göz atma

oncology
onkoloji

oncoming
ilerleyen, yaklaşan, gelen

oncost
genel giderler

ondograph
ondograf

one
bir, tek, aynı, bir tane, insan

one after another
birer birer, birbiri ardına

one and all
hepsi, herkes, topunu birden

one and the same
aynı

one another
birbirini

one by one
birer birer

one day
bir gün, günün birinde

one ofter another
birbiri arkasından

one or two
bir iki, birkaç

one tenth
onda bir

one the door
kovmak

one-armed
çolak

one-armed bandit
kollu kumar makinesi

one-bath
tek banyo, tek banyolu

one-celled
birgözeli, tek hücreli

one-engined
tekmotorlu

one-eyed
tek gözlü

one-handed
tek elli

one-horse
tek atlı

one-legged
tek bacaklı

one-level
tek düzeyli

one-man show
tek kişilik oyun

one-off
özel

one-piece
tek parçalı, yekpare

one-sided
tek taraflı, yanlı, eşit değil, tek yönlü

one-to-one
birebir

one-to-one relation
bire bir ilişki

one-track
tek yollu, darkafalı

one-way
tek yönlü, (bilet) gidiş

one-way street
tekyönlü yol

one's better half
eş, karı ya da koca

one's cup of tea
sevdiği şey

one's days are numbered
günleri sayılı

one's jaw drops
ağzı bir karış açık kalmak

one's level best
elinden gelenin en iyisi

one's own lookout
kendi sorunu

oneiric
düşsel

oneirocritical
rüya yorumlayan

oneness
bir olma, birlik, fikir birliği

oner
yaman kimse, müthiş şey

onerous
ağır, külfetli, güç, zahmetli

onerous contract
ivazlı sözleşme

onerousness
külfet, zahmet, sıkıntı, ağırlık

oneself
kendisi, kendi kendine

onetime
eski

ongoing
devam eden, süren

onion
soğan

onion topper
soğan baş kesme makinesi

onium dyestuff
onyum boyarmaddesi

online
çevrimiçi, hatta, dizimde

onlooker
olaylara katılmayıp yalnızca izleyen kişi, seyirci

only
biricik, tek, ancak, yalnız, yalnızca, sadece, sırf, ama, ne var ki, ancak

only too
çok

onomasiology
adbilim

onomasticon
adlar kümesi

onomastics
adbilim

onomatopoeia
yansıtma

onomatopoeic
yansımalı

onrush
saldırı, atak, hücum, hamle

onset
(kötü bir şey için) başlangıç ya da ilk saldırı, ilk atak

onshore
denizden karaya, kıyıya

onside
be, ofsayt olmayan

onslaught
şiddetli saldırı

onto
üstüne, üzerine

ontogenesis
ontogenez, bireyoluş

ontology
ontoloji, varlıkbilim

onus
yük, sorumluluk, görev

onus probandi
kanıtlama zorunluluğu

onward
ilerleyen

onwards
ileriye doğru, ileri

onyx
damarlı akik, oniks

ooblast
olgunlaşmamış dişi hücre

oocyst
oosit, olgunlaşma dönemi öncesi dişi hücre

oodles
çok büyük miktar, pek çok, bolluk

oof
mangır, para

oolite
oolit, taneli kireçtaşı

oomph
cinsel cazibe

oops
hop!, aman!

oosperm
zigot, döllenmiş yumurtacık

ooze
sızıntı,sızmak,sızdırmak,sulu çamur,balçık,bataklık,ahek

oozy
sızıntılı

opacity
opaklık, donukluk

opal
panzehirtaşı, opal

opal blue
opal mavisi

opal glass
sütlü cam, buzlu cam

opal lamp
opal lamba

opalescent
yanardöner

opaque
ışıkgeçirmez, saydamsız, anlaşılması güç, anlaşılmaz

opaqueness
opaklık, saydamsızlık

open
açık, etrafı çevrilmemiş, açık, (giysi/vb.) açık, iliklenmemiş, çözümlenmemiş, askıda, içten, açık, dürüst, samimi, herkese açık, girişi serbest, kullanıma hazır, açık, açmak, açılmak, açık hava

open account
açık hesap

open air
açık hava

open an account
hesap açtırmak

open blood system
açık dolaşım jüyesi

open cast
açık ocak

open cheque
açık çek, adi çek, çizgisiz çek

open circuit
açık devre

open circulatory system
açık dolaşım jüyesi

open city
açık şehir

open competition
açık rekabet

open credit
açık kredi

open economy
açık ekonomi

open end wrench
somun anahtarı

open fire
ateş açmak

open fire on
soru yağmuruna tutmak

open heart surgery
açık kalp ameliyatı

open loop
açık döngü

open market
açık pazar, açık piyasa

open one's heart to sb
birine kalbini açmak

open out
daha rahat konuşmak, açılmak

open pit
açık ocak

open policy
açık poliçe

open sb's eyes to sth
gözünü açmak

open sea
açık deniz

open season
av mevsimi

open the budget
bütçeyi sunmak

open to question
tartışılabilir

Open University
açıköğretim

open up
açmak, başlatmak, rahat konuşmak, açılmak

open up a business
iş açmak

open wire
çıplak tel

open-air
açık hava

open-air cinema
açık hava sineması

open-air theatre
açık hava tiyatrosu

open-circuit
açık devre

open-ended
kısıtlamasız, sınırsız, sonuca bağlanmamış

open-ended question
açık uçlu soru

open-eyed
açıkgöz, uyanık, şaşkın

open-handed
eli açık, cömert

open-minded
açık fikirli

open-width
açık halde

opener
açacak

openhearted
açık kalpli, içten, samimi, eli açık, cömert

opening
açılış, boşluk, açık alan, iyi şartlar, fırsat, ilk, başlangıçta/açılışta yer alan, açış

opening ceremony
açılış töreni

opening price
açılış fiyatı

opening speech
açılış konuşması

openly
açıkça, açık açık, saklısız gizlisiz

openness
genişlik, açık sözlülük, tarafsızlık

openwork
seyrek örgü, ajur, kafes oyma

opera
opera

opera glasses
opera dürbünü

opera hat
silindir erkek şapkası

opera house
opera binası

operable
uygulanabilir, pratik, çalıştırılabilir

operand
işlenen

operate
işletmek, çalıştırmak, işlemek, çalışmak, ameliyat etmek

operatic
opera ile ilgili, opera

operatic singer
opera şarkıcısı

operating
işletme, çalıştırma, ameliyat

operating console
işletim konsolu

operating costs
işletme giderleri, işletme masrafları

operating current
çalışma akımı

operating income
işletme geliri

operating lever
işletme kolu, kumanda kolu

operating profit
işletme kârı

operating revenue
işletme geliri, faaliyet geliri

operating system
işletim jüyesi

operating table
ameliyat masası

operating theatre
ameliyat odası

operation
iş, çalışma, işletme, işleme, çalışma, işleme tarzı, ameliyat, operasyon, yürürlük, harekat, operasyon

operation register
işlem yazmacı, işletim yazmacı

operational
kullanıma hazır, işletme/işleme ile ilgili

operational amplifier
işlemsel amplifikatör

operational research
yöneylem araştırması

operations analysis
yöneylem araştırması

operations manual
işletim elkitabı

operations research
yöneylem araştırması

operative
işleyen, faal, geçerli, yürürlükte, etkili, etkin

operator
operatör, işletmen, işi bilen kimse, uzman

operculum
yosun kapsül kapağı, solungaç kapağı

operetta
operet

ophiolite
ofiyolit

ophitic
ofitik

ophthalmia
göz iltihabı

ophthalmic
göz doktorluğu/tedavisi ile ilgili

ophthalmic hospital
göz hastalıkları hastanesi

ophthalmologist
göz hekimi

ophthalmology
göz hekimliği

ophthalmoscope
oftalmoskop

opiate
uyku ilacı

opine
düşünmek, varsaymak, belirtmek, dile getirmek

opinion
fikir, düşünce, kanı, teşhis, yargı

opinion research
kamuoyu araştırması

opinionated
fikrinden dönmez, dikkafalı

opium
afyon,tiryak

opium poppy
haşhaş, afyon çiçeği

opium-eater
afyonkeş, esrarkeş

opiumism
afyonkeşlik, esrarkeşlik, afyon zehirlenmesi

opossum
(keselisıçangillerden) opossum

oppidan
şehirli

opponent
aleyhtar, muhalif, rakip

opportune
uygun, eyverişli, yerinde

opportunism
fırsatçılık

opportunist
fırsatçı

opportunity
fırsat, elverişli zaman

opposable
karşı konulabilir, muhalefet edilebilir

oppose
karşı koymak, karşı çıkmak

opposed
aksi, zıt, karşı

opposed cylinder engine
boksermotor, düz motor

opposed piston engine
karşılıklı pistonlu motor

opposite
karşıt, zıt, karşı, karşıt, zıt, ters, aksi, karşısında, karşıda, -in karşısında

opposite angle
ters açı

opposite number
meslektaş, iş arkadaşı

opposite sex
karşı cins

oppositeness
zıddiyet

opposition
karşıtlık, karşı koyma, itiraz, direnme, karşı koyma, karşıtlık, zıtlık, muhalefet

opposition leader
muhalefet lideri

opposition party
muhalefet partisi

oppress
bunaltmak, sıkmak, sıkıntı vermek, içini daraltmak, ezmek, baskı uygulamak, eziyet etmek

oppression
sıkıntı, bunalma, baskı, eziyet, zulum

oppressive
zalim, ezici, bunaltıcı

oppressiveness
sıkıcılık, gaddarlık, zalimlik

oppressor
gaddar, zalim

opprobrious
aşağılayıcı, hakaret dolu, utanç verici

opprobrium
aşağılama, hakaret, utanç, rezalet, ayıp

oppugn
yalanlamak, tekzip etmek, karşı koymak

opt
(for ile) -e yeğlemek, -e tercih etmek, (out ile) -den çekilmek, yapmamayı tercih etmek

opt out
çekilmek, vaz geçmek

optative
istek kavramı veren, istek kipi

optic
gözle ilgili

optic axis
optik eksen, ışık ekseni

optic center
görme merkezi

optic nerve
göz siniri

optic tracts
göz sinirleri

optical
görme duyusuyla ilgili

optical activity
optik etkinlik, ışıksal etkinlik

optical character reader
optik karakter okuyucu

optical character recognition
optik karakter tanıma

optical density
optik yoğunluk, ışıksal yoğunluk

optical illusion
optik illüzyon, göz yanılması

optical image
optik görüntü

optical mark reader
optik işaret okuyucu

optical microscope
optik mikroskop

optical printing
optik basım

optical refraction
optik kırılma

optical scanner
optik tarayıcı

optical sound
optik ses

optical viewfinder
vizör, optik tarayıcı

optician
gözlükçü

optics
ışıkbilgisi, optik

optimal
en iyi/yüksek/uygun, optimal

optimism
iyimserlik

optimist
iyimser kimse

optimistic
iyimser

optimization
optimizasyon, eniyileme

optimize
en uygun şekle getirmek

optimum
en iyi/yüksek/uygun

option
seçme hakkı, tercih hakkı, seçilen şey, seçme, tercih

option dealer
opsiyon satıcısı, opsiyon alıcısı

option forward
vadeli opsiyon

option to purchase
şufa hakkı

optional
isteğe bağlı, seçmeli

options exchange
opsiyon borsası

optometry
optometri, göz muayenesi

opulence
refah, zenginlik, bolluk, varlık

opulent
varlıklı, zengin, bol, gür, süslü

opus
eser, opera

opuscule
küçük eser

or
ya da, veya, yoksa, yahut

or else
yoksa

or I'm a Dutchman
değilse Arap olayım

or something
ya da öyle bir şey, falan

or whatever
ya da öyle bir şey, ya da her neyse

orache
kara pazı

oracle
en iyi öğüt verebilecek kimse, nasihatçı, (eski Yunanistan'da) tanrıların halkın sorularına cevap verdiğine inanılan yer

oracular
kehanetle ilgili, anlaşılması güç, iki anlamlı

oral
sözel, sözlü, ağızdan, ağızla ilgili, ağızdan, oral

oral cavity
ağız boşluğu

oral contract
şifahi akit

oral examination
sözlü (sınav)

oral intercourse
oral seks

orally
sözlü olarak

orang-outang
orangutan

orange
portakal,portakal rengi,turuncu,narencî

orange blossom
portakal çiçeği

orange jam
portakal reçeli

orangeade
portakal gazozu

orangery
limonluk

orangutang
orangutan

orate
konuşma yapmak, nutuk çekmek

oration
söylev, nutuk

orator
hatip, konuşmacı

oratorio
oratoryo

oratorize
konuşma yapmak

oratory
hitabet, güzel konuşma sanatı

orb
küre

orbicular
küresel, yuvarlak, küre şeklinde

orbit
yörünge, yörüngede dönmek

orbital
yörüngeye ait, orbital, yörüngemsi

orbital electron
orbital elektron

orcein
orsein

orchard
meyve bahçesi

orcharding
meyvecilik

orchestra
orkestra

orchestrate
orkestraya uyarlamak

orchestration
orkestraya uyarlama, orkestrasyon

orchid
orkide

orchis
orkide, salepotu

orcin
orsin

orcinol
orsinol

ordain
buyurmak, emretmek, mukadder kılmak

ordeal
çetin sınav, ateşten gömlek

order
düzen, tertip, intizam, düzenlik, asayiş, sıra, düzen, buyruk, emir, sipariş, ısmarlama, durum, hal, kural, usul, yol, sınıf, tabaka, havale, rütbe, tür, çeşit, sınıf, türküm, buyurmak, emretmek, ısmarlamak, sipariş vermek, düzenlemek, tertiplemek

order bill
emre yazılı tahvil

order book
sipariş defteri

order cheque
emre yazılı çek

order form
sipariş listesi, sipariş formu

order instrument
emre yazılı senet

order of kinghthood
şeref rütbesi

order of payment
ödeme emri

order of precedence
kıdem sırası

order of reaction
reaksiyon sırası

order of the day
günlük emir, ordu emri

order slip
sipariş bülteni

ordered
düzenli, derli toplu, tertipli

ordered set
sıralı küme

ordering
sıralama, düzenleme, ısmarlama, sipariş etme

ordering axiom
sıralama aksiyomu

orderless
düzensiz, intizamsız

orderliness
düzen,intizam,düzenlilik,dakiklik

orderly
düzenli, derli toplu, tertipli, jüyeli, düzenli, tertipli, sakin, uslu, yumuşakbaşlı, uysal, emir eri, hastane hademesi

ordinal
sıra gösteren, sıra belirten, sıra sayısı

ordinal number
sıra sayısı

ordinance
buyruk, emir, ferman, yasa, yönetmelik

ordinarily
her zaman olduğu gibi, alışılmış biçimde, her zamanki gibi, genellikle, çoğunlukla

ordinariness
bayağılık, olağan olma

ordinary
sıradan, alışılmış, olağan

ordinary creditor
adi alacaklı

ordinary interest
basit faiz

ordinary language
gündelik dil

ordinary share
adi hisse senedi

ordinate
ordinat, düşey konaç

ordnance
ordu donatım, ordu donatım malzemesi

ordnance officer
ordudonatım subayı

Ordovician
ordovizyen, ordovizyen

ordure
pislik,gübre,necis,tullantı,zibil

ore
maden cevheri

ore bunker
maden filizi deposu

ore deposit
cevher yatağı

ore separator
cevher ayırıcı, filiz ayırıcı

oread
dağ perisi

organ
organ, kılgan, araç, vasıta, alet, org, kitle iletişim araçları, yayın kılganı

organ bank
kılgan bankası

organ grinder
latarnacı

organ of hearing
işitme kılganı

organ of sight
görme kılganı

organ of touch
dokunma kılganı

organ of vision
görme kılganı

organdie
organtin

organdy
çok ince muslin, organze

organelle
organel

organic
organik

organic acid
organik asit

organic chemist
organik kimyager

organic chemistry
organik kimya

organic compound
organik bileşik

organic disease
organik hastalık

organic electricity
bedenlik çıngı

organic gas
organik gaz

organic law
anayasa

organic matter
organik madde

organic rock
organik kaya

organic sediment
organik tortu

organic soil
organik toprak

organic structure
organik yapı

organic substance
organik madde

organically
organik olarak

organism
organizma

organist
orgçu

organization
örgüt, örgütlenme, organizasyon

organizational
örgütsel

organize
kurmak, örgütlemek, düzenlemek

organized
organize

organized labour
örgütlü işgücü

organizer
düzenleyici, organizatör, örgütleyici, örgütçü

organo-
(önek) organik

organoid
organoit, kılgana benzeyen

organometallic
organometalik

organs of speech
ses kılganları, ses aygıtı

organza
organze

organzine
organzin ibrişimi

orgasm
orgazm, doyunum, cinsel doyum

orgiastic
sefahatla ilgili, âlemle ilgili

orgy
seks partisi, âlem, cümbüş

oriel
cumba, çıkma

oriel window
cumbalı pencere

Orient
yönlendirmek, şark

oriental
şarkî,doğuya özgü,şark,doğu

oriental bacon
pastırma

orientalism
şarkşinaslık,şarkiyat,istişrak,doğu bilimi

orientalist
şarkşinas,şarkiyatçı,müsteşrik,doğu bilimci

orientate
yönlendirmek

orientation
yönlendirme

orifice
ağız, delik

oriflamme
bayrak, sancak

origami
Japon kâğıt katlama sanatı

origan
yabani mercanköşk

origin
başlangıç, kaynak, kök, köken

original
orijinal,asıl,esas,başlangıç,hiç kimden götürülmemiş,hamıdan seçilen,şahsî,özüne mahsus,gayriadi

original capital
kuruluş sermayesi, ana sermaye

original copy
esas kopya

originality
orijinallik,asıllık,özüne mahsusluk

originally
başlangıçta, aslında, özgün bir biçimde

originate
kaynaklanmak, çıkmak, başlamak, başlatmak

originate from
den kaynaklanmak

originating traffic
mebde trafiği, çıkış trafiği

oriole
sarıasma, sarnıcık

orlop
kontra tavlon, alt güverte

ormolu
altın kaplama tunç, yaldızlı pirinç

ornament
süs, süs eşyası, süslemek

ornamental
süs olarak kullanılan, süsleyici, süslü, cafcaflı

ornamental plants
süs bitkileri

ornamentation
süs, ziynet

ornate
çok süslü

ornery
huysuz, aksi, aşağılık, kaba, nahoş

ornithological
kuşbilimle ilgili, ornitolojik

ornithologist
kuşbilimci, ornitolog

ornithology
kuş bilimi

orogenesis
orojenez, dağoluşum

orogenic
orojenik

orogeny
dağoluş, orojeni

orographic
orografik

orography
orografi

orology
dağlar bilgisi, oroloji

orometer
yükseklik barometresi

orotund
tumturaklı, tantanalı, dolgun sesli

orphan
öksüz, yetim, öksüz bırakmak

orphanage
yetimler yurdu

orpiment
orpiment, sarı zırnık

orris powder
süsen kökü tozu

orrisroot
süsen kökü, menekşe kökü

orthicon
ortikon, sınalgı alıcı tüpü

ortho-
(önek) doğru

orthocenter
yükseklik merkezi, yükseklik özeği

orthochromatic
ortokromatik

orthoclase
ortoklaz

orthodontia
ortodonti

orthodontics
diş düzeltme sanatı

orthodox
herkesin inandığına inanan, ortodoks, alışılmış, geçerli, kabul edilmiş

orthogonal
dikey

orthographic
ortografik, dikçizgisel

orthography
imla, yazım

orthohydrogen
ortohidrojen

orthonormal
ortonormal

orthopaedic
ortopedik

orthopaedic surgeon
ortopedist

orthopaedic surgery
ortopedik ameliyat

orthopaedics
ortopedi

orthopedic
bkz.orthopaedic

orthoscope
ortoskop

os
sümük

Oscar
oskar ödülü

oscillate
sarkaç gibi sallanmak, salınmak

oscillation
salınım

oscillator
osilatör, salıngaç, sallayıcı, titretici

oscillatory
titreşimli, titreyen, sallanan

oscillogram
osilogram

oscillograph
osilograf, salınımçizer

oscilloscope
osiloskop, salınımgözler

osculate
dokunmak, yaslanmak, ortak özellikleri olmak

osculating curve
dokunum eğrisi

osculating plane
dokunum düzlemi

osculation
öpme, yaslanma

osier
sepetçisöğüdü, sorkun

osmic
osmik

osmiridium
osmiridyum

osmium
osmiyum

osmosis
geçişim, geçişme, osmoz

osmotic
osmotik

osmotic pressure
osmotik basınç, geçişim basıncı

osprey
balık kartalı

ossein
sümük tutkalı

osseous
sümükle ilgili,sümüklü

ossicle
kulak sümükçüğü

ossification
sümükleşme

ossified
sümükleşmiş

ossify
sümükleştirmek,sümükleşmek

ossuary
ölü sümüklerinin korunduğu yer

osteitis
sümük iltihabı

ostensible
görünüşte, sözde, gerçek olmayan

ostensible partner
sözde ortak

ostensibly
görünürde

ostentation
gösteriş, çalım, hava

ostentatious
gösterişli, gösterişçi, cakalı, çalımlı

osteoblast
osteoblast,sümük anagöze

osteoid
sümüksü

osteology
sümükbilimi,osteoloji

osteoma
sümük tümörü,osteom

osteomalacia
sümük yumuşaması,osteomalasi

osteomyelitis
sümük iliği iltihabı

osteopath
kırıkçı

ostler
seyis

ostracism
toplumdan dışlama, ilişkiyi kesme, sürgün etme

ostracize
toplum dışı bırakmak, ilişiğini kesmek, soyutlamak

ostrich
devekuşu

ostrich plume
devekuşu tüyü

other
diğer,öteki,öbür,başka,özge,diğeri,öbürü,başkası,özgesi

other than
hariç, dışında

otherwise
başka türlü, farklı bir şekilde, başka bakımlardan, yoksa, aksi takdirde

otiose
aylak, tembel, işsiz, faydasız, gereksiz

otitis
kulak iltihabı

otitis media
ortakulak iltihabı

otolaryngologist
kulak, burun, boğaz uzmanı

otolaryngology
kulak-burun-boğaz bilimi

otology
kulak, burun, boğaz hastalıkları bilimi

otoscope
otoskop

otter
su samuru, samur kürk

Ottoman
Osmanlı, sedir, divan

Ottoman Empire
Osmanlı imparatorluğu

ouch
(acı belirtir) ah!

ought
(ödev/zorunluluk belirtir) -meli, -malı, -mesi gerek, -se iyi olur

ought to
-meli, -malı, -mesi gerek

ounce
ons, zerre, parça, birazcık

our
bizim

Our Lady
Meryem Ana

Our Lord
Hazreti isa

ours
bizimki

ourselves
biz, kendimiz, özümüz

oust
dışarı atmak, zorla çıkarmak

out
dışarı, dışarıya, dışarıda, yüksek sesle, bağırarak, adamakıllı, tamamıyla, bütünüyle, modası geçmiş, dışta yer alan, dış, harici, uzak, uzakta olan, olanaksız, (ışık/ateş/vb.) sönmüş, sönük, (tahmin/hesap/vb.) yanlış

out and about
iyileşmiş, ayaklanmış

out and out
komple, tam, tamamen

out building
ek bina

out cold
bilinçsiz, özünü kaybetmiş

out for
-in peşinde

out in left field
nev'i şahsına münhasır

out of
-den dışarı, dışına, dışında, -siz, -sız

out of action
işlemeyecek hale gelmiş

out of agenda
gündem dışı

out of balance
dengesiz

out of breath
nefes nefese

out of control
kontrolden çıkmış olmak

out of danger
tehlikeden çıkmış, iyileşmiş

out of date
eski, modası geçmiş

out of doors
dışarıda

out of fashion
demode, modası geçmiş

out of function
iş görmez, hizmet dışı

out of gas
yorgun argın

out of gear
(vites) boşta

out of hand
derhal, hemen, birdenbire

out of harm's way
tehlikeden uzak, emniyette

out of keeping
bağdaşmayan, zıt

out of luck
şansı olmamak

out of one's depth
boyunu aşan, bilgi ve yeteneğini aşan

out of one's mind
çatlak, üşütük, kaçık, deli

out of order
çalışmaz, bozuk

out of pity
acıyarak, acıdığı için

out of place
yersiz, uygunsuz

out of pocket
sarf edilmiş, cepten çıkmış, zararda, zarar etmiş

out of position
yerinden çıkmış

out of practice
körelmiş, pratiğini yitirmiş

out of print
baskısı tükenmiş

out of proportion
mantıksızca

out of reach
erişilmez, yetişilmez

out of season
satın alınmaz, mevsimsiz, yersiz, vakitsiz

out of service
hizmet dışı

out of sight
gözden uzak, kazık marka, fahiş

out of sorts
keyifsiz, neşesiz

out of spite
garezinden

out of stock
elde kalmamış, mevcudu tükenmiş

out of temper
huysuz

out of the blue
damdan düşme, damdan düşer gibi

out of the corner of one's eye
göz ucuyla

out of the ordinary
olağandışı, alışılmamış

out of the question
olanaksız

out of the running
kazanma ümidi olmayan

out of the way
olağandışı, anormal

out of the wood
dertten beladan uzak

out of thin air
hiç yoktan

out of this world
süper, olağanüstü, müthiş

out of time
temposu bozuk

out of touch with
-den habersiz

out of turn
sırasız, yersiz, uygunsuz

out of use
kullanılmayan, modası geçmiş

out of wedlock
evlilik dışı

out of work
işsiz, boşta

out one's element
halinden memnun olmayan, keyfi kaçmış

Out with it!
Söyle şunu!

Out with you
Çık dışarı!

Out you go!
Çık dışarı!

out-of-focus
flu, bulanık, odak dışı

out-of-pocket expenses
küçük nakit masraflar

out-of-the-way
ücra, uzak, sapa, ıssız

outage
fire, hizmet dışı kalma

outbalance
daha ağır gelmek, geçmek

outbid
-den daha fazlasını teklif etmek

outboard
tekne dışı, takma motorlu, dıştan motorlu

outboard engine
dış motor, takma motor

outboard motor
küçük botların arkasına takılan motor

outbreak
patlak verme, çıkma, salgın

outbuilding
ek bina

outburst
patlama, patlak verme

outcast
toplumdan atılmış, serseri

outclass
-den çok üstün olmak

outcome
sonuç

outcrop
yeryüzüne çıkmış katman ya da kaya

outcry
halk protestosu

outdate
geçersiz kılmak, modası geçmek, bayatlamak

outdated
modası geçmiş

outdistance
daha hızlı gitmek ya da daha ileri gitmek, geçmek, geride bırakmak

outdo
-den üstün olmak, yenmek, geçmek

outdoor
açık havada, açık havada olan/yapılan, açık hava

outdoor antenna
harici anten, dış anten

outdoors
açık hava, dışarısı, açık havada, dışarıda

outer
harici,dış,çöl,hariçteki,dıştaki,çöldeki

outer cover
dış örtü

outer ear
dışkulak

outer space
uzay

outer world
dış dünya

outermost
en dıştaki, en uzaktaki

outface
meydan okumak

outfit
teçhizat, takım, donatı, türküm, ekip

outfitter
teçhizat müteahhidi

outflow
dışarıya akan miktar, taşan miktar

outgo
masraf

outgoing
giden, ayrılan, canayakın

outgoings
masraf, gider

outgrow
-den daha çabuk büyümek, sığmamak, ...için fazla büyümüş olmak

outgrowth
doğal sonuç, büyüyen, gelişen şey

outhouse
ek yapı

outing
gezinti, gezi

outlandish
garip, acayip, tuhaf

outlast
-den daha uzun sürmek

outlaw
kanun kaçağı, haydut, suçlu ilan etmek, (neyise) yasadışı ilan etmek

outlay
(on/for ile) harcanan para, gider, masraf

outlet
çıkış yeri, delik, ağız

outlier
şahit tepe, tanıktepe

outline
ana hatlar, taslak, özet, şekil, şeklini/taslağını çıkarmak

outlive
-den daha uzun yaşamak

outlook
görünüm, bakış açısı, ileriki olasılıklar

outlying
merkezden uzak, uzak

outmanoeuvre
(rakibinden) daha etkili hareket etmek, (rakibine) üstünlük sağlamak

outmoded
modası geçmiş

outmost
en dıştaki, en uzaktaki

outnumber
sayıca üstün olmak

outpatient
ayakta tedavi edilen hasta

outpost
ileri karakol

output
verim, randıman, üretim, ürün, bilgisayardan alınan bilgi, çıktı

output amplifier
çıkış amplifikatörü, çıkış yükselteci

output circuit
çıkış devresi

output data
çıkış bilgisi, çıktı bilgileri

output device
çıktı aygıtı

output impedance
çıkış empedansı, çıkış çelisi

output shaft
çıkış mili

output tube
çıkış tüpü, çıkış lambası

output voltage
çıkış gerilimi

outrage
nefret uyandırıcı hareket, zulüm, büyük öfke, nefret, öfkelendirmek, nefretini uyandırmak

outrageous
terbiyesiz, çirkin, öfke uyandırıcı, ahlaksız, utanmak, şok edici

outreach
uzama, aşmak, geçmek

outrider
araba önündeki atlı uşak

outrigger
avara demiri, dirsekli çıkıntı, dirsekli iskele

outright
tamamen, bütünüyle, açıkça, dobra dobra, tam, kesin, katıksız, içten, açık sözlü, gerçek

outsell
fazla satmak

outset
başlangıç

outshine
-den daha fazla parlamak

outside
dış, dış taraf, dış, harici, açık havada olan, dışarıdaki, dıştan gelen, dış, en çok, en yüksek, azami, (şans/olasılık/vb.) uzak, dışarıda, dışarıya, dışında, dışına

outside diameter
dış çap

outside left
solaçık

outside right
sağaçık

outsider
bir türkümün dışında olan kimse,bayırda olan bir kes,yabancı,kenar adam,özge,yad,kenar şahıs,kazanma olasılığı az olan yarışmacı/hayvan

outsize
(giysi) çok büyük boy

outskirts
kentin dışı, dış mahalle, varoş

outsmart
kurnazlıkla üstesinden gelmek, hakkından gelmek, yenmek, altetmek

outspoken
dobra dobra konuşan, açık sözlü

outspread
(kol/vb.) açık, gerilmiş

outstanding
diğerlerinden iyi, çok iyi, göze çarpan, henüz yapılmamış, yarım kalmış, ödenmemiş

outstanding debt
ödenmemiş borç

outstandings
ödenmemiş borçlar

outstretched
uzanmış, gerilmiş, açık

outstrip
-den daha iyi yapmak, geçmek, geride bırakmak

outturn
üretim, mahsul

outward
dış, bkz.outwards

outwardly
dıştan, görünüşte

outwards
dışarıya

outwash
yıkamak

outweigh
-den daha ağır basmak, -den daha önemli olmak

outwit
kurnazlıkla altetmek, yenmek

outwork
evde yapılan parça başı iş

outworker
parça başı çalışan kişi

outworn
modası geçmiş, geçerliliğini yitirmiş

ouzel
karatavuk

ova
yumurtalar, tohum

oval
yumurta biçiminde, oval

ovarian
yumurtalıkla ilgili, tohumlukla ilgili

ovaritis
yumurtalık iltihabı

ovary
yumurtalık, tohumluk

ovation
coşkunca alkış/beğeni

oven
fırın

oven bird
çömlekçi kuşu

oven-dry
fırınlanmış, fırında kurumuş

over
yere, aşağıya, ters, karşıya, öbür tarafa, -in üzerine, üstüne, üstünde, (alttaki şeye değmeksizin) -in üzerinde, üzerine, aracılığıyla, -den, -dan, bitmiş, sona ermiş

over a barrel
sıkışık durumda, zor bir durumda

over again
bir daha

over against
karşısında

over and above
-den başka

over and over again
tekrar tekrar, defalarca

over sb's head
anlama kapasitesinin üstünde, çok zor

over the hill
yaşını başını almış

over the moon
çok mutlu, sevinçten uçan

over there
orada, karşıda

over weight
fazla kilolu

over-
(önek) aşırı, üstün, üstünde, fazla

over-charge
fazla yüklemek, fazla doldurmak

overact
abartmalı bir şekilde oynamak

overage
aşırı yaşlanmak

overall
her şey dahil, tüm, toplam, ayrıntılı, geniş kapsamlı, sonuçta, genelde

overall efficiency
toplam verim

overalls
işçi tulumu, tulum

overawe
korkutmak, sindirmek

overbalance
dengesini kaybedip düşmek, dengesini bozup düşürmek

overbear
fazla ürün vermek

overbearing
mütehakkim, buyurucu

overbid
fazla fiyat vermek

overblown
abartmalı, fazla açmış çiçek

overboard
gemiden denize

overburden
(with ile) -e fazla yük taşıtmak, fazla yüklenmek

overbusy
aşırı meşgul

overbuy
fazla miktarda satın almak

overcapitalization
aşırı kapitalizasyon

overcapitalize
sermayesini yüksek göstermek

overcast
bulutlu, kapalı

overcharge
fazla fiyat istemek, fazla hesap yazmak, kazıklamak

overcoat
palto

overcome
üstesinden gelmek, alt etmek, galip gelmek, (duygu/vb.) davranışları etkilemek

overconfident
özüne fazla güvenen

overcrowd
(with ile) çok fazla insanla doldurmak, aşırı kalabalık yapmak, tıka basa doldurmak

overcurrent
fazla akım, aşırı akım

overdeveloped
sürdevelope, aşırı açındırılmış

overdevelopment
sürdevelopman, aşırı açındırma

overdo
abartmak, şişirmek, gereğinden fazla kullanmak, aşırı duygusallık göstermek

overdone
fazla pişmiş, abartılmış, şişirilmiş, aşırı, çok fazla, aşırıya kaçmış

overdose
aşırı doz

overdraft
hesabından fazla para çekme izni, açık kredi

overdraw
(bankadaki hesabından) fazla para çekmek

overdrive
aşırı hız düzeni, yüksek hız vitesi

overdrive transmission
overdrayv transmisyonu, fazla sürat düzeni

overdue
vadesi geçmiş, rötarlı, geçikmiş

overdye
üzerine boyamak

overeat
fazla yemek yemek, oburluk etmek

overestimate
olduğundan fazla değer biçmek, abartmak

overexposed
sürekspoze, aşırı ışıklı

overexposure
sürekspozisyon, aşırı ışıklama

overfall
çağlayan, bank

overflow
taşmak, -in dışına taşmak, sığamamak, taşma, taşkın, oluk

overflow pipe
taşıntı borusu, taşma borusu

overflowing
pek bol

overgrow
çok büyümek, çabuk büyümek, kartlaşmak

overgrown
yabanıl bitkilerle kaplı, fazla/hızlı büyümüş

overgrowth
aşırı büyüme

overhang
sarkmak

overhanging
sarkık

overhardening
aşırı sertleşme, aşırı sertleştirme

overhaul
elden geçirmek, yoklamak, onarmak, yetişip geçmek

overhead
kafasının üstünde, yukarıda, tepede

overhead camshaft
üstten kam mili, üstten eksantrik mili

overhead cost
dolaylı maliyet

overhead crane
yürür köprü

overhead crossing
üstgeçit

overhead expenses
genel giderler

overhead irrigation
yağdırma sulaması

overhead line
havai hat

overhead railway
asma demiryolu

overheads
işletme giderleri

overhear
kulak misafiri olmak, gizlice dinlemek

overheat
aşırı ısıtmak, fazla ısıtmak, fazla ısınmak

overinsure
değerinden yüksek sigorta yaptırmak

overjoyed
çok sevinçli

overkill
gereğinden fazla silah, sınırını aşınca zarar veren şey

overladen
fazlasıyla yüklenmiş, fazla süslenmiş

overland
karayolu ile yapılan, karadan

overlap
üstüste binmek, kısmen kaplamak

overlay
kaplama, örtü, kaplamak, üstüne yüklemek, üzerine yatırmak

overload
aşırı yüklemek, fazla çıngı kullanmak

overlook
-e nazır olmak, bakmak, gözden kaçırmak, görememek, atlamak, göz yummak, affetmek

overlord
derebeyi

overmaster
hakkından gelmek

overmuch
aşırı, gereğinden fazla

overnight
geceleyin, gece, aniden, bir anda

overnight interest
gecelik faiz

overnight interest rate
gecelik faiz oranı

overnight repo
bir gecelik repo

overnight stay
bir gece kalma

overpass
bkz.flyover

overpay
fazla ödemek

overplay
abartmak

overplus
fazlalık

overpopulation
nüfus fazlalığı, aşırı nüfuslanma

overpower
yenmek, ezmek, hakkından gelmek, alt etmek

overpowering
kahredici

overpressure
aşırı basınç, fazla basınç

overprint
üst baskı, üstüne basmak

overprints
fazla basmak, üzerine yeniden basmak

overproduce
gereğinden fazla öndürmek

overproduction
aşırı üretim

overpunch
aşırı delgilemek, fazla delmek

overrate
fazla değer vermek, büyütmek, abartmak

overreach
yetişip geçmek, hile ile yenmek

override
umursamamak, önem vermemek

overriding
ağır basan

overripe
geçkin, fazla olgun

overrule
reddetmek, iptal etmek, geçersiz kılmak

overrun
istilâ etmek, (sınır/bitiş süresi/vb.) aşmak, uzamak

oversaving
aşırı tasarruf

overseas
denizaşırı

overseas countries
denizaşırı ülkeler

oversee
göz kulak olmak, bakmak, izlemek

overseer
müdür, müfettiş, ustabaşı, kalfa

oversell
aşırı övmek, göklere çıkartmak

overset
devirmek, altüst etmek, devrilmek, altüst olmak

overshade
gölge etmek, gölgelemek, gölgede bırakmak

overshadow
gölge düşürmek, gölgelemek

overshoe
şoson, lastik

overshoot
çok hızlı gidip kaçırmak, geçip gitmek

oversight
dikkatsizlik, gözden kaçırma, dalgınlık

oversimplify
yalınlaştırarak anlamını çarpıtmak, bozmak, fazla basitleştirmek

oversized
büyük boy

oversleep
uyuya kalmak

overspend
fazla sarf etmek

overstate
abartmak,artırmak,büyütmek,şişirmek

overstep
aşmak, çok ileri gitmek, çizgiyi aşmak

overstock
fazla stok yapmak

overstrain
aşırı zorlamak

overstress
aşırı gerilme

overstretch
aşırı germek

overstrung
aşırı duyarlı ve heyecanlı

oversubscribe
fazla taahhüt etmek

oversubscription
fazla taahhüt, aşırı talep

oversupply
fazlalık

overt
gizli olmayan, ortada, açık, aleni

overtake
yetişip geçmek, sollamak, ansızın yakalamak, bastırmak

overtax
ağır vergi koymak, fazla vergi istemek, sınırını zorlamak

overthrow
(hükümet/vb.) devirmek, yıkmak

overthrust
aşma, bindirme

overtime
fazla mesai

overtime pay
fazla mesai vergini

overtime work
fazla çalışma

overtone
ahenk sesi

overtop
tepesini aşmak

overture
uvertür, ç.görüşme önerisi, öneri

overtures
görüşme önerisi

overturn
devirmek, devrilmek

overvalue
fazla kıymet biçmek

overvoltage
aşırı gerilim

overweening
kibirli, özünü beğenmiş, mağrur

overweight
(belli bir kilodan) ağır, fazla ağır, fazla kilolu

overwhelm
yenmek, ezmek, bastırmak, garketmek, boğmak

overwhelming
çok büyük, ezici

overwind
aşırı sarmak

overwork
fazla çalışmak, fazla çalıştırmak, aşırı heyecanlı, gergin

overwrite
üstüne yazmak

overwrought
çok heyecanlı, sinirleri gergin, fazla işlemeli

oviduct
yumurta arnası, yumurta geçidi

oviferous
yumurtası olan

oviform
yumurta biçiminde, oval

ovigerous
yumurta oluşturucu, yumurtlayıcı, yumurtlayan

ovipositor
yumurtlama borusu

ovogenesis
yumurtalıkta olgun yumurta oluşumu

ovular
yumurtayla ilgili

ovulate
yumurtlamak

ovulation
ovülasyon, yumurtlama

ovule
ovum, tohum taslağı

ovum
yumurta

owe
borcu olmak, borçlu olmak, borçlu olmak

owe sb a grudge
kin beslemek

owing
ödenmemiş

owing to
-den dolayı, yüzünden, (edat) -den dolayı, yüzünden

owl
baykuş, puhu

owlet
baykuş yavrusu

owlish
baykuş gibi

own
kendi, kendisinin, sahip olmak, tanımak, kabul etmek, itiraf etmek

own resources
öz kaynaklar

own up to
itiraf etmek

own weight
ölü yük, zati yük

owner
sahip, mal sahibi

ownerless
sahipsiz

ownership
mülkiyet, sahiplik

ox
öküz

ox-bow lake
akmaz

ox-eye daisy
öküzgözü, mastıçiçeği

oxalate
oksalat

oxalic
oksalik

oxalic acid
oksalik asit, kuzukulağı asidi

oxcart
öküz arabası, kağnı

oxherd
sığır sürüsü

oxidase
oksidaz

oxidation
oksidasyon, yükseltgenme, paslanma, oksitlenme

oxidation number
oksitlenme numarası

oxidation-reduction
yükseltgeme-indirgeme

oxide
oksit

oxidize
oksitlemek, oksitlenmek

oxidizing
yükseltgeyici, oksitleyici

oxidizing agent
yükseltgen madde

oxidizing flame
yükseltgeyici alev

oxime
oksim

oxlip
çuhaçiçeğine benzer bir bitki

oxonium
oksonyum

oxtail
öküz kuyruğu

oxyacetylene
oksiasetilen

oxyacetylene welding
oksijen kaynağı

oxyacid
oksi asit

oxygen
oksijen

oxygen apparatus
oksijen teneffüs aygıtı

oxygen cycle
oksijen çevrimi

oxygen mask
oksijen maskesi

oxygen tent
oksijen çadırı

oxygen-free
oksijensiz

oxygenate
oksijen katmak

oxygenated
oksijenli

oxyhydrogen
oksijen ile hidrojen karışımı

oyer and terminer
ağır ceza mahkemesi

oyez
dikkat!, dinleyin!

oyster
istiridye

oyster bank
istiridye yatağı

oyster bed
istiridye yatağı

oyster catcher
istridye avcısı, deniz saksağanı

oyster shell
istiridye kabuğu

ozalid print
ozalit baskısı

ozokerite
ozokerit

ozone
ozon, temiz hava

ozone friendly
ozon dostu, ozona zarar vermeyen

ozone layer
ozon tabakası

ozonide
ozonit

ozonize
ozonlaştırmak

ozonizer
ozonatör, ozon öndürücüsü

ozonolysis
ozonoliz

ozonometer
ozonölçer, ozonometre

ozonosphere
ozonosfer, ozon tabakası


Submit a name