İngilizce Sözlük

All | # A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W X Y Z | Submit a name
There are currently 2718 names in this directory beginning with the letter I.
I beg your pardon
affedersiniz, efendim!

I bet
bahse girerim ki, eminim ki

I daresay
sanırım, galiba

I fear
korkarım, korkarım ki

I hope so
umarım öyle olur

I see
anlıyorum

I should like
istiyorum, isterim

I should think
sanırım, herhalde

I'm afraid
korkarım (ki), maalesef

I'm easy
bence sakıncası yok, uyar

I'm much obliged to you
Size minnettarım

iambic
iki heceli vezin türü

Iberian
ispanya ve Portekizle ilgili

ibidem
önceden sözü edilen yerde

ibis
ibis, mısırturnası

ice
buz, dondurma, dondurmak, buzla soğutmak, buzla kaplamak, (kek/vb.) üzerini şekerle kaplamak

ice age
buzul çağı

ice axe
buz baltası

ice cascade
buz çağlayanı

ice cave
buz ini, buzluk

ice cream
dondurma,buzkaymak

ice creeper
buz nalçası

ice field
buzla

ice fog
buz sisi

ice hockey
buz hokeyi

ice house
buzhane, buz deposu

ice machine
buz yapma makinası

ice mantle
buz örtüsü

ice pack
buz torbası, buz kesesi, buz birikintisi

ice pick
buz kıracağı

ice plant
buzhane, buz fabrikası

ice point
donma çekidi, buzlanma çekidi

ice sheet
buz örtüsü

ice-cold
buz gibi

ice-free
buz tutmaz, buzsuz

iceberg
buzdağı, aysberg

icebox
buzluk, buzdolabı

icebreaker
buzkıran

icecap
buzul, buz örtüsü, buz tabakası

iced
buzlu, buzlanmış

icefall
buz çağlayanı

Iceland
izlanda

Iceland spar
izlanda necefi

Icelander
izlandalı

Icelandic
izlandaya ait, izlanda dili

iceman
buz satıcısı, dondurmacı

ichneumon
firavunfaresi, yer köpeği

ichneumon fly
tırtır

ichor
irin, cerahat

ichthyo-
(önek) balık

ichthyoid
balık gibi

ichthyologist
balıkbilimci

ichthyology
balıkbilim

ichthyophagous
balık yiyen

icicle
saçak buzu, buz salkımı

icily
soğuk bir şekilde, soğuk bir tavırla

iciness
soğukluk

icing
şekerli krema

icing level
donma seviyesi

icing sugar
pudraşeker

Iconium
Konya'nın eski ismi

icosahedron
yirmiyüzlü

icterus
sarılık hastalığı

icy
çok soğuk, buz gibi, buzlu

id
id, altben

idea
düşünce, fikir, tasarı, plan, öneri, kanı, görüş, kanaat

ideal
ideal, mükemmel, kusursuz, yetkin örnek, ideal, ülkü, ideal

ideal capacity
ideal kapasite

ideal crystal
ideal kristal

ideal elasticity
ideal esneklik

ideal gas
ideal gaz

ideal point
ideal çekit

ideal solution
ideal çözelti

ideal standard
ideal standart

idealism
idealizm, ülkücülük

idealist
idealist, ülkücü

idealize
mükemmel olarak görmek

ideate
tasavvur etmek, tasarlamak

idee fixe
sabit fikir, saplantı

idempotent
idempotent, eşgüçlü

identical
(with/to ile) benzer, benzeş, bendeş, okşar, okşaş, hemen hemen aynı, aynı

identical twins
tek yumurta ikizleri

identically
özdeş olarak, benzer biçimde, aynı şekilde

identification
tanıma, kimlik saptaması, teşhis, kimlik, hüviyet

identification card
kimlik kartı

identification division
tanıtım bölümü

identification signal
tanıtma sinyali

identifier
belirleyici, kimlikleyici

identify
tanımak, kimliğini saptamak, teşhis etmek, fark gözetmemek, aynı saymak, bir tutmak

identify with
ile bir ilişkisi olduğunu düşünmek, -e bağlamak

identity
benzerlik, özdeşlik, kimlik

identity card
kimlik kartı, kimlik cüzdanı

identity unit
özdeşlik birimi

ideogram
ideogram

ideographic
çizimlerle gösteren, kavramsal

ideographic writing
kavramsal yazı, düşün yazı

ideological
ideolojik

ideologize
ideoloji haline getirmek

ideology
ideoloji, düşünyapı, verimsiz düşünce

idest
demek ki

idiocy
aptallık, ahmaklık

idiom
deyim

idiomatic
deyimsel, deyimlerle dolu

idiopathic
idyopatik

idiopathy
alerjik hastalık

idiosyncrasy
kişisel özellik

idiot
aptal, salak, ahmak, doğuştan geri zekâlı kimse

idiotic
ahmak, budala

idle
işsiz, aylak, tembel, yararsız, sonuçsuz, boş, zaman öldürmek, (motor/vb.) yavaş çalışmak, yavaş gitmek

idle away time
zaman öldürmek

idle capital
atıl sermaye, işlemiyen sermaye

idle moments
boş zamanlar

idle money
atıl para, işlemeyen para

idle position
rölanti yağdayı, boşta durum

idle pulley
avara kasnağı

idle running
avara çalışma, boşta çalışma

idle talker
yanşak

idle wheel
avara kasnağı

idleness
işsizlik, tembellik

idler
ara tekerleği, avara çark, avara kasnak

idler pulley
avara kasnağı

idling
avaraya alma, boşa alma, boşta çalışma

idling adjustment
rölanti ayarı

idling noise
rölanti gürültüsü

idling speed
rölanti devri, rölanti hızı

idly
tembelce, aylakça, (motor/vb.) boşta

idol
put, tapıncak, çok sevilen kimse/şey

idolatress
putperest kadın

idolatrous
çok seven, puta tapan

idolatry
puta tapma, putperestlik

idolization
putlaştırma

idolize
putlaştırmak, tapmak

idyl
idil

idyll
idil

idyllic
saf ve sevimli, samimi, zarif

if
eğer, ise, -e rağmen, -sa bile, acaba, -mı, şart

if and only
ancak ve ancak

if desired
arzu edilirse

if he hasn't done it again!
Hay Allah yine aynı şeyi yaptı

If I only knew!
Keşke bilseydim

if I were you
senin yerinde olsam

if need be
gerekirse

if not
aksi takdirde, değilse, olmazsa

if only
ah bir, ah keşke

if the worst comes to the worst
en kötü aksilik çıksa

If you don't mind
sizce bir sakıncası yoksa

if you please
isterseniz

igloo
Eskimo evi

igneous
(kaya) volkanik

igneous rock
kor kayaç, püskürük kaya

ignimbrite
ignimbrit

ignis fatuus
boş gaye

ignite
tutuşmak, tutuşturmak

igniter
ateşleyici, tutuşturucu, yemleme barutu

ignition
tutuşma, tutuşturma, ateşleme, kontak

ignition charge
tutuşturma payı, ateşleme payı

ignition circuit
ateşleme devresi

ignition coil
ateşleme bobini, indüksiyon bobini

ignition control
ateşleme kontrolü

ignition delay
ateşleme gecikmesi

ignition failure
ateş almama, çalışmama

ignition key
ateşleme anahtarı, kontak anahtarı

ignition lock
ateşleme kilidi

ignition plug
ateşleme bujisi

ignition point
ateşleme çekidi

ignition spark
ateşleme kıvılcımı

ignition switch
ateşleme anahtarı, kontak anahtarı

ignition system
ateşleme jüyesi

ignition temperature
ateşleme sıcaklığı

ignition timing
ateşleme ayarı, avans değişimi, öndeleme değişimi

ignition trouble
ateşleme arızası

ignition tube
tutuşturma deney tübü, ateşleme borusu

ignition voltage
ateşleme gerilimi

ignitron
ignitron

ignoble
alçak, rezil, onursuz, şerefsiz, ayıp, yüz kızartıcı

ignominious
rezil, aşağılık, yüz kızartıcı

ignominy
alçaklık, rezalet, kepazelik, alçakça davranış

ignoramus
cahil, cahil kimse

ignorance
bilgisizlik, cahillik, cehalet

ignorant
bilisiz, bilgisiz, cahil, görgüsüz, kaba, inceliksiz

ignore
aldırmamak, önem vermemek, bilmemezlikten gelmek, görmemezlikten gelmek

iguana
iguana

ikebana
Japon çiçek düzenleme sanatı

ikon
bkz.icon

ileum
kıvrımbağırsak, kıvrık bağırsak

ileus
bağırsak tıkanması

ilex
çobanpüskülü

iliac
kıvrımbağırsağa ait,kalça sümüğüne ait

Iliad
uzun hikâye

ilium
kalça sümüğü

ilk
tür

ill
hasta, kötü, fena, zararlı, kötü biçimde, acımasızca, hoş olmayan bir biçimde, anca, güçlükle, ucu ucuna, kötü şey, kötülük

ill at ease
diken üstünde, huzursuz

ill will
nefret, kin, kötü niyet, garaz, düşmanlık

ill-advised
düşüncesiz, akılsız, mantıksız, ihtiyatsız

ill-boding
uğursuz

ill-bred
terbiyesiz, görgüsüz, kaba

ill-disposed
kötü huylu, tertipsiz

ill-fated
şanssız, talihsiz, uğursuz, bedbaht

ill-favoured
çirkin

ill-gotten
yolsuz biçimde kazanılmış

ill-gotten gains
hak edilmemiş kazanç

ill-humored
fena huylu, aksi

ill-judged
düşüncesiz, tedbirsiz

ill-mannered
kaba, saygısız, terbiyesiz

ill-natured
huysuz, ters, kaba, serkeş, aksi, sert

ill-omened
uğursuz, meşum

ill-starred
bahtı kara, talihsiz

ill-timed
vakitsiz, yersiz, münasebetsiz, aksi

ill-treat
kötü davranmak, hırpalamak

ill-use
kötü muamele etmek, kötü davranmak

illation
sonuç çıkarma, anlam çıkarma

illative
kapalı bir yere girme, giriş yağdayı

illegal
yasadışı, yolsuz

illegal interest
tefeci faizi

illegal price
fahiş fiyat

illegal strike
kanunsuz grev

illegality
yasadışılık, yolsuzluk

illegibility
okunaksızlık

illegible
okunaksız

illegitimacy
yasaya aykırılık, piçlik

illegitimate
yasalara aykırı, kurallara aykırı, yolsuz, (uşak) evlilik dışı doğmuş, gayri meşru

illiberal
dar kafalı, bağnaz, kültürsüz, kaba, hasis

illicit
yasaya aykırı, yasadışı, yasak

illicit money
kara para

illimitable
hudutsuz, sonsuz

illiquidity
likidite azlığı

illiteracy
cahillik, cehalet, okuma yazma bilmeme

illiterate
okuma yazma bilmeyen

illness
hastalık, sayrılık

illocution
edim söz

illogical
mantığa aykırı, mantıksız

illuminant
aydınlatıcı

illuminate
aydınlatmak, ışıklandırmak

illuminating
aydınlatan

illuminating mirror
aydınlatma aynası

illumination
aydınlatma, ışıklandırma

illuminative
aydınlatıcı

illumine
aydınlatmak

illusion
aldatıcı görünüş,yanlış görüş,yanılsama,düş,serap,ılgım,kuruntu,hayal

illusionary
aldatıcı, yanıltıcı

illusionist
illüzyonist, gözbağcı

illusive
aldatıcı, asılsız

illusory
aldatıcı, asılsız, gerçek olmayan

illustrate
(kitap/sözlük/vb.) resimlemek, resimler koymak, örneklerle açıklamak/göstermek

illustrated
resimli

illustration
resim, örnek

illustrative
(anlamını) açıklayıcı, aydınlatıcı

illustrator
(kitap/dergi/vb.'de) ressam

illustrious
ünlü

ilmenite
ilmenit

image
tasvir,hayal,görüntü,suret,akis,izlenim,imaj,remiz,şekil,numune,kopya,eş,aynı,put,heykel

image attenuation
görüntü zayıflaması

image converter
görüntü değiştirici

image distortion
görüntü bozulması

image drop-out
resim kesilmesi

image tube
görüntü tüpü

imagery
söz sanatları

imaginable
düşünülebilen, akla gelen, düşlenebilen

imaginal
yetişkin bir böcekle ilgili

imaginary
aslı olmayan,hayali,farazdaki,rüyadaki,gerçek olmayan,esassız,uydurma,yalan,mevhum

imaginary axis
sanal eksen

imaginary number
sanal sayı

imagination
tahayyül,düş gücü,hayal gücü,tasavvur,düş,hayal önümü,uydurma,yalan,kuruntu

imaginative
hayal gücü kuvvetli,fıtrî tahayyüle malik olan,tasavvurlu

imagine
hayale getirmek,hayaline getirmek,hayal etmek,tasavvur etmek,farzetmek,zannetmek,sanmak,fikirleşmek,düşünmek,başa düşmek,anlamak,sezmek,ihtimal etmek,tahmin etmek

imago
imago, ergin böcek

imam
imam

imbalance
dengesizlik, oransızlık

imbecile
geri zekâlı,embesil,aptal,ahmak,sefih,sarsak

imbecility
budalalık, eblehlik, salaklık

imbibe
içmek, öğrenmek, kapmak

imbibition
emme

imbricate
üst üste bindirmek

imbrication
üst üste koyma, bindirme

imbroglio
karışık iş, dolambaçlı mesele

imbrue
bulaştırmak, ıslatmak, kirletmek

imbue
(with ile) aşılamak, doldurmak

imidazole
imidazol

imide
imit

iminazole
iminazol

imine
imin

imitability
taklit imkânı

imitable
taklit edilebilir

imitate
taklit etmek, öykünmek, örnek almak, benzemek

imitated
taklit, yapma, sahte

imitation
taklit, taklit eser, yapma, imitasyon

imitation astrakhan
astragan taklidi

imitation fur
kürk taklidi

imitation leather
suni deri, yapay deri

imitator
taklitçi

immaculate
tertemiz, lekesiz, sağlam, yepyeni, kusursuz, tam, mükemmel

immaculateness
lekesizlik

immanence
içkin olma yağdayı, içkinlik

immanent
içkin, her yerde mevcut, hazır ve nazır

immaterial
önemsiz, maddi olmayan, tinsel, manevi

immature
olgunlaşmamış, çocukça

immaturity
gelişmemişlik, hamlık, toyluk

immeasurable
ölçülemez, ölçüsüz

immeasurably small
sonsuz küçük

immediacy
yakınlık, ivedilik, önem

immediate
acele, acil, çabuk, en yakın, şimdiki, hazır

immediate order
hemen emri

immediate payment
peşin ödeme

immediate processing
anında işlem

immediately
hemen, derhal, bir an önce, -er, -ermez

immemorial
çok eski

immense
uçsuz bucaksız, kocaman, çok geniş

immensely
çok

immensity
genişlik, uçsuz bucaksız olma, sonsuzluk

immerse
batırmak,sokmak,koymak,salmak,daldırmak,basmak,fikrini yöneltmek,meşgul etmek,başını katmak

immersed in thought
derin düşüncelere dalmış

immersible
suya daldırılabilir, su altında çalışır

immersion
batırma, daldırma

immigrant
göçmen

immigrant population
göçmen nüfus

immigrant worker
göçmen işçi

immigrate
göç etmek, göçmek

immigration
göç

imminence
yakınlık, yaklaşma

imminent
yakın, yakında olacak

immiscibility
karışmazlık

immiscible
karışmaz

immobile
devinimsiz, durağan, kımıltısız, hareketsiz, sabit

immobility
hareketsizlik, sabitlik

immobilization
sabitleştirme, hareketsiz hale getirme

immobilize
devinimsizleştirmek, durağanlaştırmak, hareketsizleştirmek

immoderate
aşırı, ölçüsüz, çok fazla

immodest
alçakgönüllülükten yoksun, iyi yönleriyle hava atan, özünü beğenmiş, (giysi) fazla dekolte

immodesty
terbiyesizlik, arsızlık, iffetsizlik

immolate
kurban etmek

immolation
kurban etme, kesme

immoral
ahlaka aykırı, ahlaksız, terbiyesiz

immorality
edepsizlik, terbiyesizlik, ahlaksızlık

immortal
ölümsüz

immortality
ölümsüzlük

immortalization
ölümsüzleştirme

immortalize
ölümsüzleştirmek

immovability
hareketsizlik, sabitlik, metin olma, kararlılık

immovable
kımıldamaz, yerinden oynamaz, değişmez, sabit

immovables
taşınmaz mallar, gayri menkul

immune
bağışık, muaf, dokunulmaz

immunity
bağışıklık, dokunulmazlık

immunization
bağışık kılma, aşı

immunize
bağışıklık kazandırmak, bağışık kılmak

immuno-
(önek) bağışık

immunodeficiency
bağışıklık yetersizliği

immunogen
antijen

immunology
immünoloji, bağışıklıkbilim

immure
hapsetmek

immutability
değişmezlik

immutable
değişmez, kesin, sabit

immutably
değişmeden

imp
küçük şeytan, yaramaz çocuk, afacan çocuk, şeytan

impact
çarpma, çarpışma, çarpma şiddeti, güçlü etki, etkileme

impact effect
çarpma etkisi

impact load
çarpma yükü

impact pressure
darbe basıncı, vuruş basıncı

impact printer
vuruşlu yazıcı

impact resistance
darbe direnci, çarpma dayanıklılığı

impact test
darbe testi, çarpma deneyi

impair
zayıflatmak, zarar vermek

impair investment
yatırım kısıtlamasına gitmek

impairment
zayıflatma, azalma, eksilme, bozulma, zarar

impale
kazığa oturtmak, delip geçmek, delmek

impalpable
kolay kavranılmaz, belirsiz

imparity
eşitsizlik

impark
park içine almak

impart
vermek, söylemek, bildirmek, açığa vurmak

impartial
yansız, tarafsız, adil

impartiality
yansızlık, tarafsızlık

impassability
geçit vermezlik

impassable
(yol/vb.) geçilmez, geçit vermez, bozuk

impasse
çıkmaz, içinden çıkılmaz durum

impassible
duygusuz, hissiz

impassion
heyecanlandırmak

impassioned
derin duygularla dolu, ateşli, heyecanlı, coşkun

impassive
lakayt, umursamaz, kayıtsız, ruhsuz

impassivity
vurdumduymazlık, aldırmazlık

impaste
yoğurmak, macun kıvamına getirmek

impasto
koyu boya tabakası

impatience
sabırsızlık

impatient
sabırsız

impatiently
sabırsızlıkla, dört gözle

impawn
rehine koymak, söz vermek

impeach
suçlamak, itham etmek

impeachable
suçlanabilir

impeachment
suçlama, itham, reddetme, itiraz, kuşku

impeccable
kusursuz, mükemmel

impecunious
meteliksiz, parasız, züğürt

impedance
empedans, çeli

impedance triangle
empedans üçgeni

impedance voltage
empedans voltajı

impede
engel olmak

impediment
özür, engel, mani

impedimenta
levazım, eşya, yük, yürüyüşe engel olan eşya

impedimental
mâni olan

impedor
empedor

impel
zorlamak, sevketmek

impellent
sevk eden, harekete geçiren, sürücü, itici

impeller
sevk edici pervane, jet motor kompresörü

impend
sarkmak, asılı olmak, tehdit etmek

impendent
olması yakın, yakında gerçekleşecek

impending
olması yakın

impenetrability
içine girilememe, delinmezlik, anlaşılmazlık

impenetrable
içinden geçilmez, içine girilmez, anlaşılmaz, akıl ermez

impenitence
pişman olmayış

impenitent
pişman olmayan, pişmanlık duymayan

impenitently
pişman olmayarak

imperative
zorunlu, gerekli, şart, emir, buyruk

imperative mood
emir kipi

imperative order
kesin emir

imperative sentence
emir cümlesi

imperative verb
emir fiili

imperatively
zorunlu olarak

imperator
imparator, komutan

imperceptibility
hissedilmezlik, fark edilmezlik

imperceptible
duyulmaz, duyumsanamaz, hissedilemez, görülemez

imperfect
kusurlu, eksik, hatalı

imperfect flower
bir eşeyli çiçek

imperfection
kusur, eksiklik

imperfective
bitmemiş, tamamlanmamış

imperforate
delinmemiş, deliksiz

imperial
imparator/imparatorluk ile ilgili, yüce, (ölçüler) İngiliz standartında

imperial taxes
devlet vergileri

imperialism
emperyalizm

imperialist
emperyalist

imperially
imparatora layık, imparator gibi

imperil
tehlikeye sokmak, tehlikeye atmak

imperious
buyurucu, otoriter, emir altında tutan, hükmeden

imperiousness
emretme, hükmetme, zorunluluk, mecburiyet

imperishable
bozulmaz, ebedi, sonsuz, ölmez, çürümez

impermanency
süreksizlik, devamsızlık

impermanent
süreksiz, devamsız, devam etmeyen

impermeability
geçirimsizlik

impermeable
geçirimsiz, sugeçirmez, sızdırmaz

impermeable bed
geçirimsiz katman

impermeable ground
geçirimsiz zemin

impermissible
izin verilemez, müsaade edilemez, yasak

impersonal
kişisel olmayan

impersonal account
kişisel olmayan hesap

impersonality
kişiliği olmama, kişiliksiz

impersonate
rolüne girmek, canlandırmak, kişileştirmek, taklidini yapmak

impersonation
kişilik kazandırma, taklidini yapma, taklit etme

impersonator
taklitçi

impertinence
terbiyesizlik, laubalilik, sululuk, küstahlık

impertinent
saygısız, kaba, terbiyesiz, küstah

imperturbability
ağırbaşlılık, soğukkanlılık, sakinlik

imperturbable
soğukkanlı, sakin, heyecanlanmaz

impervious
su, /vb.geçirmez, etki altında kalmaz, etkilenmez

impervious soil
geçirimsiz toprak

imperviousness
geçirimsizlik, sızdırmazlık

impetigo
empetigo, irinli isilik

impetuosity
acelecilik, coşkunluk, şiddet, tahrik

impetuous
coşkun, atılgan, tez canlı, düşünmeden hareket eden, aceleci

impetus
şiddet, hız, enerji, yüreklendirme, teşvik

impiety
(dine/mukaddes şeylere/tanrıya/vb.karşı) büyük saygısızlık

impinge
(on ile) etkisi olmak, etkili olmak

impingement
vurma, çarpma

impious
(dine karşı) saygısız, dinsiz

impish
şeytani,yaramaz,şuluk

impishly
şeytanca

impishness
şeytanlık

implacability
amansızlık, acımasızlık

implacable
tatmin olmaz, doymaz, açgözlü

implant
kafasına sokmak, aşılamak

implantation
aklına sokma, aşılama, dikme, dikilme

implausible
inanılmaz, inanılması güç

implead
aleyhinde dava açmak

implement
alet, tamamlamak, yerine getirmek

implementary
yerine getirilmesi gereken

implementation
yerine getirme, uygulama, gerçekleştirme

impletion
dolduruş, doldurma, doluluk

implicate
(suç/vb.'de) ilişiği olduğunu göstermek, bulaştırmak

implication
(suç) bulaştırma, karıştırma, suçlama, ima, anlam, kinaye

implicit
dolaylı olarak belirten, kapalı, imalı, örtük, tam, kesin

implicit rent
zımni rant

implicitly
üstü kapalı olarak, tam olarak

implicitness
ima, dokundurma

implied
anlaşılan, ima edilen

implore
yalvarmak, dilemek, rica etmek

implosion
iç patlama

implosive
iç patlamalı

imply
demek olmak, anlamına gelmek, dolayısıyla anlatmak, sezindirmek, ima etmek, içermek, kapsamak, gerektirmek

impolicy
tedbirsizlik, münasebetsizlik

impolite
kaba, inceliksiz, terbiyesiz

impolitic
amaca uymayan, akılsız, sağgörüsüz

imponderable
ölçülemez, tartılamaz, önem değeri bilinmez

import
ithal etmek, getirtmek, ithal, dışalım, ithal malı

import certificate
ithalatçı belgesi

import commerce
ithalat ticareti

import credit
ithal kredisi

import duty
ithalat vergisi

import handicap
ithalat engeli

import licence
ithal lisansı

import permit
ithal izni

import quota
ithalat kotası

import reduction
ithalat azalması

import regime
ithalat rejimi

import restrictions
ithalat yasakları

importable
ithal edilebilir

importance
önem

important
önemli

importation
ithalat, dışalım

imported article
ithal mal

importer
ithalatçı, dışalımcı

imports and exports
ithalat ve ihracat

importunate
sürekli bir şeyler isteyen, doymaz, gözü doymayan, açgözlü, acil

importunately
ısrarla

importune
durmadan istemek, tutturmak

importunity
usandırıcı ısrar, tacizlik, tedirgin etme

impose
(vergi) koymak, yüklemek, zorla kabul ettirmek, yük olmak

impose a tax
vergiye bağlamak

impose law and order
kanun ve nizam getirmek

impose on
rahatsız etmek, zorla kabul ettirmek

impose tax
vergi koymak

imposing
heybetli, görkemli

imposition
koyma, uygulama, yükleme, usandırma, taciz

imposition of taxes
vergi koyma

impossibility
olanaksızlık, imkânsızlık, çıkmaz yol

impossible
imkânsız, olanaksız, çekilmez, güç, dayanılmaz

impost
vergi, gümrük resmi, üzengitaşı

imposter
bkz.impostor

impostor
sahtekâr

imposture
sahtekârlık, hile

impotence
iktidarsızlık, etkisizlik, güçsüzlük, acizlik

impotency
etkisizlik, güçsüzlük, iktidarsızlık

impotent
güçsüz, yetersiz, (erkek) iktidarsız

impound
haczetmek, el koymak

impoverish
yoksullaştırmak

impoverishment
fakirleşme, kuvvetten düşme

impracticability
pratik olmama, elverişsizlik, yönetilemezlik

impracticable
yapılamaz, uygulanamaz

impractical
yapılamaz, uygulanamaz, mantıksız, saçma, pratikten yoksun

imprecate
beddua etmek, lanet okumak

imprecation
beddua

impregnable
alınmaz, ele geçirilmez, zaptedilemez

impregnate
hamile bırakmak, emdirmek

impregnating agent
emdirme maddesi

impregnation
emdirme, içirme, çektirme, dölleme, döllenme

impresario
(konser/opera/vb.) organizatörü

imprescriptible
hükmü geçmez, daimi, sürekli

impress
hayran bırakmak, etkilemek, kafasına sokmak

impression
etki, izlenim, kanı, fikir, baskı, taklit

impressionable
çabuk etkilenir,kolay etkilenir,duyarlı,hassas,nazik yürekli

impressionism
empresyonizm, izlenimcilik

impressionist
empresyonist, izlenimci

impressive
etkileyici

impressiveness
etki kuvveti, etkili oluş

imprest
devlet hazinesinden verilen avans, peşin para

imprest account
küçük kasa hesabı

imprest fund
küçük kasa fonu

imprint
basmak,çap etmek,damgalamak,kafasına sokmak,iyice yerleştirmek,damga,marka,iz,yayıncı,yayınevi adı

imprison
hapsetmek, hapse atmak

imprisonment
tutukluluk, hapis, hapsetme

improbability
ihtimalsizlik, olasılık dışılık, inanılmazlık

improbable
olmayacak, inanılmaz

improbity
şerefsizlik, haysiyetsizlik, iffetsizlik

impromptu
hazırlıksız, önceden tasarlanmadan, hemen o anda yapılıveren, doğaçlama

improper
uygunsuz, yersiz, yakışıksız, yanlış, ahlaksız, terbiyesiz, açık saçık

improperly
yanlış olarak, yersizce

impropriety
uygunsuzluk, yersizlik, yakışıksızlık, ahlaksızlık, terbiyesizlik, hata

improvable
ıslah olunabilir

improve
geliştirmek, ilerletmek, gelişmek, iyiye gitmek

improvement
ilerleme, gelişme

improvement cutting
imar kesimi, ayıklama kesimi

improver
reformcu, ıslahatçı, çırak

improvidence
tutumsuzluk, savurganlık

improvident
tutumsuz, savurgan

improving
ıslah edici, yenileştirici, faydalı, yararlı

improvisation
doğaçlama, emprovizasyon

improvise
irticalen söylemek, doğaçtan söylemek, uyduruvermek, yapıvermek

imprudence
düşüncesizlik, mantıksızlık, akılsızlık

imprudent
düşüncesiz, mantıksız, akılsız

impudence
arsızlık, yüzsüzlük, saygısızlık, küstahlık

impudent
arsız, yüzsüz, saygısız, küstah

impudicity
hayasızlık, açık saçıklık

impugn
dil uzatmak, aleyhinde olmak

impugnable
yalanlanabilir

impugnment
yalanlama, inkâr

impuissance
kuvvetsizlik, kudretsizlik

impuissant
zayıf, kudretsiz

impulse
itme, itiş, itici güç, içtepi, güdü, ani bir istek

impulse buying
görür görmez satın alma

impulse test
şok deneyi

impulsion
itme, itiş, itici güç, şevk

impulsive
itici, atılgan, düşüncesizce hareket eden

impulsively
düşünmeden, birdenbire

impulsiveness
düşünmeyerek hareket etme

impunity
cezalanmayacağından emin olma

impure
pis, kirli, karışık, katışık, arı olmayan, açık saçık, ahlaksız

impurity
kirlilik, pislik, açık saçıklık, ahlaksızlık, katışkı, katışık şey

imputable
başkasının üstüne atılabilir

imputation
suçlama, töhmet

imputative
başkasına yüklenen, suçlama türünden

impute
(to ile) (suç) yüklemek, atmak

imputed cost
farazi maliyet

in
dahili, iç, içeriye, içeride, evde, moda, iktidarda, (edat) içinde, içine, ile, -in sonunda, -ken

in a brace of shakes
göz açıp kapayıncaya kadar

in a breeze
kolayca, bir solukta

in a crowd
kalabalık halde, küme halinde

in a daze
afallamış, sersemlemiş, şaşkın bir durumda

in a dead heat
at başı beraber

in a fit of pique
gücenerek, kırgın bir şekilde

in a huff
asık suratla

in a jiffy
kaşla göz arasında

in a mad rush
çılgın gibi

in a pickle
zor durumda

in a pinch
gerekirse

in a sense
bir bakıma

in a tight corner
köşeye sıkışmış vaziyette, zor durumda

in a tight spot
sıkıntıda, zor durumda

in a trice
en kısa zamanda, bir an önce

in a way
bir bakıma

in a word
kısacası

in abeyance
kararlaştırılmamış, askıda

in absentia
(toplantıda/mahkemede) gıyabında

in accordance with
-e göre, gereğince

in actual fact
gerçekten, işin doğrusu

in addition
ek olarak, ilaveten

in addition to
ek olarak, ilaveten

in advance
peşin, zamanından önce, önünde

in all
toplam

in all probability
büyük olasılıkla

in alphabetical order
alfabetik sıraya göre

in any case
ne olursa olsun

in any wise
herhangi bir şekilde

in apple-pie order
çok düzenli

in arrears
geride kalan, bakaya

in black and white
kâğıt üzerinde, yazılı olarak

in blossom
çiçek açmış, çiçeklenmiş

in bond
gümrük deposunda tutulan

in brief
kısaca, özetle, kısacası

in broad daylight
güpegündüz

in bulk
büyük miktarda, toptan

in camera
gizlice, özel olarak

in care of
(gönderi) eliyle

in case
-dığı takdirde

in case of
-dığı takdirde, olursa

in cash
nakit olarak, peşin olarak

in chains
mahk-m, tutsak, esir

in charge
görevli, sorumlu

in charge of
-den sorumlu, -in sorumlusu

in clover
refah içinde, zengin

in cold blood
soğukkanlılıkla, acımasızca ve kasten

in common
ortak, müşterek

in common parlance
amiyane tabirle

in concert
birlikte, işbirliği içinde

in conclusion
neticede, özetle, sonuç olarak

in confidence
gizlilikle, özel olarak

in conjunction with
ile birlikte

in connection with
ile ilgili olarak

in danger
tehlikede

in deep water
başı dertte

in demand
çok aranan, rağbette

in depth
derinlemesine araştırılmış, yapılmış

in detail
ayrıntılı olarak

in due course
zamanında, vaktinde

in earnest
ciddiyetle

in effect
yürürlükte, geçerli, etki itibariyle

in evidence
göz önünde, ortada, meydanda

in excess of
-den fazla

in fact
gerçekte, doğrusu, hakikaten, aslında

in fashion
modaya uygun, moda

in favor of
lehinde, lehine, emrine

in favour of
lehinde, lehine, yanında

in for
başına gelmek üzere

in for a penny
battı balık yan gider

in force
yürürlükte bulunan, geçerli

in front
önde, önden

in front of
-in önünde

in full
tamamen, tam olarak

in full swing
en hareketli anında, tam faaliyette

in fun
şaka olsun diye

in gear
viteste

in general
genel olarak

in good season
tam zamanında

in good time
erken, erkenden

in health
sıhhatte, sağlıkta

in hiding
saklı

in high spirits
neşeli, keyifli

in his sleep
uykusunda

in honour of
adına

in its true colours
olduğu gibi, aynen

in itself
bağımsız olarak

in jest
şakadan, gırgırına

in keeping
bağdaşan, uyan

in kind
ayni

in leaf
yapraklanmış, yeşermiş

in legal parlance
hukuk tabiriyle

in lieu
-in yerine

in line for
-e aday, için sırada

in line with
ile bağıntılı, bağdaşık

in lots
partiler halinde

in low spirits
neşesiz, keyifsiz

in memory of
-ın anısına

in mint condition
iyi durumda, yeni, eskimemiş

in moderation
makul ölçüler içinde

in my humble opinion
naçizane fikrimle

in my opinion
bence, kanımca, bana kalırsa

in no time
çok çabuk, çabucak

in no uncertain terms
açık açık, kızgınlıkla

in no wise
asla, katiyen

in nothing flat
şimşek gibi, yıldırım gibi

in on
-de payı olan, bilen

in one piece
hasar görmemiş, sağlam

in one word
kısacası

in one's cups
kafası dumanlı

in one's element
havasında, halinden memnun, keyfi yerinde

in one's own good time
hazır olduğunda

in one's right mind
aklı başında

in one's tracks
olduğu yerde, aniden

in order
uygun

in order that
-mesi için, -sin diye

in order to
-mek için

in other words
başka bir deyişle, yani

in pairs
ikişer ikişer, çiftler halinde

in part
kısmen

in particular
özellikle

in pawn
rehinde

in person
şahsen, bizzat

in place
yerinde, uygun

in place of
-in yerine,ivazına

in plain words
açıkçası

in poor spirits
neşesiz, keyifsiz, üzgün, mutsuz

in press
baskıda, basılmakta

in print
basılı

in private
gizlilikle, insanlardan uzak, diğerleri yokken

in progress
yapılmakta, sürmekte

in proportion
mantıklı bir şekilde

in proportion to
-e oranla

in protest
protesto olarak

in public
alenen, herkesin önünde, milletin içinde

in pursuit of
-in peşinde

in queer street
borç içinde, başı dertte

in question
söz konusu olan, gündemdeki

in reality
gerçekte, aslında

in reference to
-e dair, -e ilişkin, -e gelince, dair, ilişkin

in regard to
hakkında, -e gelince, -e dair

in reply
-e cevap olarak

in reply to
cevap olarak

in repose
ifadesiz

in respect of
-e gelince

in retaliation
buna mukabil

in retrospect
geçmişe bakıldığında

in return for
-e karşılık,yerine,ivazında,karşılığında

in round figures
yuvarlak hesap ile, yaklaşık

in ruins
enkaz halinde

in running order
tam randımanlı, iyi çalışan

in sb's good books
birinin gözünde değerli

in sb's shoes
-in yerinde, -in durumunda

in search of
-in arayışı içinde

in season
tam mevsimi, olgun

in secret
gizlilik içinde, gizlice

in series
seri olarak, seri halde

in short
kısacası, sözün kısası, yani

in short order
çabuk

in sight
görünürde

in situ
asıl yerinde, doğal durumunda

in situ combustion
yerinde yanma

in so far as
-e kadar

in some neck of the woods
cehennemin dibinde

in some ways
bazı bakımlardan

in spite of
-e rağmen

in stock
elde mevcut

in succession
ardı ardına, sıra ile

in sum
sözün kısası

in tandem
aynı anda

in terms of
-e göre, bir dille

In that
cihetiyle, -dığı için, çünkü, madem ki

in the absence of
-ın yokluğunda

in the background
ikinci planda

in the bag
çantada keklik

in the clear
dertten beladan uzak

in the clutches of
-in elinde

in the dark
gizli bir şekilde, gizlilikle

in the distance
uzakta

in the doghouse
başı dertte, gözden düşmüş

in the doldrums
canı sıkkın, morali bozuk, keyifsiz, neşesiz

in the drak
karanlıkta, bilmeyerek

in the end
sonunda, nihayet

in the event of
yağdayında,takdirde

in the extreme
çok, son derece

in the eyes of
-in gözünde

in the first place
her şeyden önce

in the gross
toptan

in the heat of the moment
bir şeyin en civcivli anında

in the lap of the gods
Allaha kalmış

in the last resort
başka çare kalmazsa, hiçbiri olmazsa

in the light of
-in ışığında, -e göre

in the long run
nihayet, sonunda, zamanla

in the main
genellikle, çoğunlukla

in the matter of
konusunda

in the meantime
bu arada

in the middle of
-ın ortasında

in the morning
sabahleyin

in the name of
adına, hakkı için, namına

in the nick of time
tam vaktinde, sıcağı sıcağına

in the nude
anadan doğma, çırılçıplak

in the offing
açık denizde, enginlerde

in the open air
açık havada, açıkta

in the pay of
-in hizmetinde

in the pink of condition
çok iyi, tam formunda, sağlıklı

in the presence
huzurunda

in the presence of sb
-in gözü önünde

in the prime of life
hayatının baharında

in the red
borç içinde

in the region of
yaklaşık, civarında

in the running
kazanma ümidi olan

in the same boat
aynı durumda, aynı topun ağzında

in the soup
belada, zor durumda

in the throes of
ile mücadele eden, can çekişen

in the twinkling of an eye
göz açıp kapayıncaya kadar

in the world
(vurguyu artırmak için kullanılır) **

in the wrong
hatalı, kabahatli

in theory
teoride, teorik olarak

in this case
bu durumda

in this connection
bununla ilgili olarak, bu münasebetle

in this instance
bu aşamada, bu durumda

in three months
üç aya kadar, üç ay zarfında

in time
vaktinde, erken, zamanla

in touch with
-den haberdar

in tow
yakın takipte

in transit
transit halinde, transit

in truth
gerçekten, aslında

in tune
akortlu, uyumlu

in turn
sıra ile

in turns
sıra ile

in two
iki parça, iki parçaya

in two shakes of a lamb's tail
kaşla göz arasında

in unison
hep bir ağızdan, hep birlikte

in unison with
ile uyum içinde

in use
kullanılan, kullanılmakta, geçerli

in vain
boşuna, boş yere

in view of
-den dolayı, göz önüne alındığında

in-laws
evlilik yoluyla akrabalar

in-line processing
gelişigüzel veri işleme

in-plant
büro içi

in-plant system
büro içi jüye

in-service
hizmet içi

in-service training
hizmet içi eğitim

inability
yeteneksizlik, yetersizlik, yapamama

inaccessibility
ulaşılmazlık, erişilmezlik

inaccessible
ulaşılmaz

inaccuracy
yanlışlık, hatalı olma, kusur, hata

inaccurate
yanlış, hatalı

inaction
hareketsizlik, eylemsizlik

inactivate
hareketsizleştirmek

inactive
hareketsiz, pasif

inactive account
hareketsiz hesap

inactive capital
atıl kapital

inactive market
durgun piyasa

inactivity
durgunluk, hareketsizlik, avarelik, etkisizlik

inadaptability
uygun olmama, intibaksızlık

inadequacy
yetersizlik

inadequate
yetersiz

inadmissibility
kabul olunmazlık, dinlenmeme

inadmissible
kabul edilmez, uygun görülmez

inadvertence
dikkatsizlik

inadvertency
dikkatsizlik, kasıtsızlık

inadvertent
yanlışlıkla ya da kazara yapılan, dikkatsiz, kasıtsız

inadvertently
istemiyerek, kasıtsız olarak, kazaen

inadvisable
makul olmayan, uygun olmayan

inalienable
vazgeçilmez, alınamaz

inamorata
sevgili

inane
anlamsız, aptal, saçma, boş

inanimate
cansız, ölü

inanimation
cansızlık, donukluk

inanition
zafiyet

inanity
anlamsızlık, ahmaklık, anlamsız söz, saçmalık

inapplicable
uygulanamaz, konuyla ilgisiz

inapposite
uygunsuz, yersiz

inappreciable
takdir edilemez, azıcık, belirsiz, pek az

inappropriate
uygunsuz, yakışıksız

inappropriateness
uygun olmama, uygunsuzluk, yakışıksızlık

inapt
uygunsuz, beceriksiz, hünersiz, toy, yersiz

inaptness
uygunsuzluk, beceriksizlik, hünersizlik, toyluk

inarticulate
(konuşma) anlaşılmaz, belirsiz, anlaşılmaz konuşan, iyi ifade edemeyen

inartistic
sanat değeri olmayan

inasmuch as
çünkü, -dığı için, madem ki

inattention
dikkatsizlik

inattentive
dikkatsiz

inaudibility
duyulmazlık, işitilmezlik

inaudible
işitilemez, duyulamaz

inaugurate
törenle açmak, törenle göreve getirmek

inauguration
açılış, açılış töreni

inauspicious
uğursuz

inauspiciousness
uğursuzluk, talihsizlik

inboard
geminin içindeki

inborn
doğuştan

inbred
yakın akraba evliliğinden doğmuş, küçük yaştan alışılmış, öğrenilmiş

inbreeding
yakın akraba ilişkisinden çocuk sahibi olma

incalculability
hesaplanamazlık, belirsizlik

incalculable
hesaplanamaz

incandescence
akkorluk

incandescent
akkor

incandescent bulb
akkor telli lamba, çıngı ampulu

incandescent lamp
akkor lambası, çıngı ampulü

incandescent light
akkor ışık

incantation
büyü, sihir, sihirli sözler

incapability
yeteneksizlik, yetersizlik, güçsüzlük

incapable
yeteneksiz, güçsüz, gücü yetmeyen, elinden gelmez, yapamaz

incapacitate
yetersiz kılmak, aciz bırakmak, olanak vermemek

incapacitated
aciz bırakılmış, mahrum edilmiş

incapacity
yetersizlik

incarcerate
hapsetmek

incarceration
hapsetme, kapatma, hapsedilme

incarnadine
ten renginde, pembemsi, kızıla boyamak

incarnate
vücutça var olan, insan şeklinde olan

incarnation
vücut bulma, canlanma, canlı simge, somut örnek

incautious
tedbirsiz, düşüncesiz, dikkatsiz, gafil

incautiously
düşünmeden

incendiary
yangın çıkartan, yangına neden olan, fesatçı, kışkırtıcı

incendiary bomb
yangın bombası

incense
tütsü, günlük, kızdırmak, çileden çıkarmak

incensory
buhurdan, buhurluk

incenter
iç daire merkezi, iççevrel özek

incentive
dürtü, güdü

incentive bonus
teşvik primi

incentive pay
teşvik primi

incentive premium
teşvik primi

incentive premiums
teşvik primi

incentive wage system
özendirici vergin jüyesi

inception
başlangıç

inceptive
başlayan, baştaki, birinci

incertain
enserten

incertitude
kuşku, şüphe, tereddüt, kararsızlık, değişiklik

incessant
aralıksız, sürekli

incessantly
sürekli olarak, devamlı olarak, harıl harıl

incest
hısımla cinsel ilişki

inch
inç, pus, güçlükle yol açmak, güçlükle ilerlemek

inch along
ağır aksak ilerlemek

inch by inch
ağır ağır, azar azar, milim milim

inchoate
yeni başlamış, gelişmemiş

incidence
tekrar oranı, oran

incident
olay

incident light
gelen ışık

incident ray
gelen ışın

incidental
tesadüfi, küçük ve önemsiz

incidental income
arızi gelir

incidentally
bu arada, aklıma gelmişken, tesadüfen

incinerate
yakmak, yakıp kül etmek

incineration
yakma

incinerator
çöp yakma fırını

incipiency
başlangıç

incipient
yeni başlamış

incise
oymak, kazımak, yarmak

incision
kesme, yarma, kesik, yarık

incisive
soruna doğrudan eğilen, direkt

incisiveness
zekilik, açıkgözlülük

incisor
ön diş, kesici diş

incitation
cesaretlendirme, ayartma

incite
kışkırtmak, dolduruşa getirmek, körüklemek, tahrik etmek

incitement
kışkırtma, tahrik, teşvik

incivility
kabalık, nezaketsizlik

inclemency
sertlik (iklim), fırtınalı hava

inclement
(hava) sert, soğuk, fırtınalı

inclinable
eğiliminde, arzulu

inclination
eğilim, eğiklik, eğim

inclination angle
eğim açısı

incline
eğmek, eğilmek, fikrini vermek, yönlendirmek, (neyese) eğilimi olmak, meyletmek, yokuş, bayır, eğim

inclined
eğimli, yatkın, meyilli

inclined plane
eğik düzlem

inclined roof
eğimli çatı

inclinometer
meyil ölçeği

inclose
etrafını çevirmek

include
katmak, dahil etmek, içine almak, kapsamak, içermek

included
dahil

including
dahil

inclusion
dahil etme, alma, dahil edilme, alınma, ilave, ek

inclusive
içine alan, dahil, her şey dahil

inclusive of tariff
gümrük vergisi dahil

inclusive of tax
vergi dahil

inclusive price
her şey dahil fiyat

inclusiveness
içine alma, kapsamlı olma

incognito
takma adlı, takma adla

incognizant of
farkında olmayan, haberi olmayan

incoherence
bkz.incoherency

incoherency
tutarsızlık, anlamsızlık

incoherent
birbirini tutmayan, tutarsız, anlamsız, abuk sabuk

incoherent light
inkoherent ışık, eşevresiz ışık

incohesive
bağlı olmayan, yapışık olmayan

incombustibility
yanmazlık

incombustible
yanmaz

income
gelir, kazanç

income account
gelir hesabı

income and expenditure account
gelir gider hesabı

income bond
gelir senedi, gelir tahvili

income bracket
gelir türkümü

income distribution
gelir dağılımı

income effect
gelir etkisi

income group
gelir türkümü

income in kind
ayni gelir

income of exercise
dönem kârı

income profit
gelir kârı

income statement
gelir kestesi

income tax
gelir vergisi

incomer
muhacir, göçmen, halef, ardıl

incoming
gelmekte olan, gelen, yeni başlayan, yeni

incoming goods
gelen mallar

incommensurable
ölçülemeyen, sınırsız, oransız, nispetsiz

incommensurate
yetersiz, oransız, nispetsiz

incommode
rahatsız etmek, sıkıntı vermek, zahmet vermek

incommodious
zahmetli,rahatsız,kullanışsız,nakolay

incommunicable
söylenilemez, nakledilemez

incommunicado
dışardakilerle görüştürülmeyen

incommunicative
ketum, ağzı sıkı

incomparable
eşsiz, benzersiz, kıyaslanamaz, karşılaştırılamaz

incompatibility
bağdaşmazlık, uyuşmazlık

incompatible
birbirine zıt, uyuşmaz, bağdaşmaz

incompetence
yeteneksizlik, yetersizlik, beceriksizlik

incompetency
ehliyetsizlik

incompetent
yeteneksiz, yetersiz, beceriksiz (kimse)

incomplete
tamamlanmamış, bitmemiş, eksik

incomplete program
tamamlanmamış bağdarlama

incompleteness
eksik

incomprehensibility
anlaşılmazlık

incomprehensible
anlaşılmaz, akıl ermez

incomprehension
kavrayamama, anlayamama

incompressibility
sıkışmazlık

incompressible
sıkışmaz, sıkıştırılamaz, direngen

incomputable
hesaba sığmaz

inconceivable
tasavvur olunamaz, hayal edilemez, inanılmaz, olanaksız, inanılamaz

inconclusive
yetersiz, sonuçsuz

inconclusiveness
yetersizlik, sonuçsuzluk

incondensable
yoğunlaştırılamaz

incondite
kötü yapılmış

incongruity
uyuşmazlık, uygunsuzluk, tuhaflık

incongruous
birbirine uymayan, uyuşmaz, bağdaşmaz

inconnector
iç bağlayıcı

inconsequence
birbirini tutmama, tutarsızlık, mantıksızlık

inconsequent
tutarsız, mantıksız, birbirini tutmayan

inconsequential
önemsiz

inconsiderable
önemsiz, az, küçük, ufak

inconsiderate
başkalarını düşünmez, düşüncesiz, bencil

inconsiderateness
düşüncesizlik, saygısızlık, tedbirsizlik

inconsistency
uyuşmazlık, bağdaşmazlık, tutarsızlık, zıtlık

inconsistent
çelişkili, tutarsız, birbirini tutmayan, değişken, sögeni sögenine uymayan

inconsolable
avutulamaz, yatıştırılamaz, rahatlatılamaz, dinmez

inconsonance
ahenksizlik, uymazlık

inconsonant
uygunsuz, ahenksiz

inconspicuous
göze çarpmayan, önemsiz

inconstancy
sabit olmama, kararsızlık, sadakatsizlik

inconstant
sebatsız, kararsız, dönek, vefasız

inconsumable
tüketilemez, sarf edilemez

incontestable
tartışmasız, itiraz kabul etmez, su götürmez

incontinence
nefsine hâkim olamayış, sidiğini tutamazlık

incontinency
perhiz edemeyiş, iffetsizlik

incontinent
çişini tutamayan

incontinently
özünü tutamayarak, hemen, derhal

incontrovertible
apaçık, kesin, tartışılmaz, su götürmez

inconvenience
sıkıntı, rahatsızlık, sakınca, uygunsuzluk, zahmet olmak, işini zorlaştırmak, yük olmak

inconvenient
rahatsız edici, sıkıcı, sıkıntı veren, uygun olmayan, uygunsuz, elverişsiz

inconvertibility
konvertibl olmama, çevrilemezlik

inconvertible
konvertibl olmayan, çevrilemeyen

incorporate
birleştirmek, katmak, dahil etmek, içine almak, birleşmek, katılmak

incorporated
birleşmiş, anonim

incorporated bank
anonim banka

incorporated company
limitet şirket, anonim şirket

incorporation
birleştirme, birleşme, ortaklık, şirket

incorporator
kurucu, müessis

incorporeal
cisimsiz, manevi, maddi olmayan, tinsel

incorrect
yanlış

incorrigibility
yola gelmezlik, düzeltilemezlik

incorrigible
adam olmaz, düzelmez

incorrodible
aşınmaz, paslanmaz

incorruptibility
dürüstlük, bozulmazlık, çürümezlik

incorruptible
namuslu, dürüst, rüşvet yemez

incorruption
rüşvet yememe, bozulmama

increase
artmak, çoğalmak, yükselmek, artırmak, çoğaltmak, artış

increase in length
boy uzaması

increase in size
büyüme

increase in volume
hacim büyümesi

increase in wages
vergin artışı

increase of capital
sermaye artışı

increase of value
değer artışı

increased
artmış

increased productivity
artan verimlilik

increasing
artan, çoğalan

increasing costs
artan maliyetler

increasingly
gittikçe

incredibility
inanılmazlık

incredible
inanılmaz, akıl almaz, harika, müthiş, süper

incredibly
inanılmaz şekilde

incredulity
inanmazlık, şüphecilik

incredulous
kuşkulu, inanmadığını belirten

increment
artma, artış, zam

increment value
artan değer

increment value tax
değer artış vergisi

incremental
artışlı

incriminate
suçlamak, suçlu çıkarmak, suçlu olduğunu göstermek

incriminating
suçlayıcı

incrimination
suçlama

incrust
kabuk bağlamak

incrustation
kabuk bağlama, kabuk, kazantaşı

incubate
kuluçkaya yatmak, kuluçkaya yatırmak

incubating egg
kuluçkalık yumurta

incubation
kuluçkaya yatma

incubation period
kuluçka dönemi

incubator
kuluçka makinesi, erken doğan bebekleri yaşatma aygıtı, kuvöz

incubus
karabasan, kâbus, sıkıntı

inculcate
(with/in ile) kafasına sokmak, aşılamak

inculcation
telkin

inculpate
suçlamak

incumbent
görev olarak yükletilmiş, zorunlu, üzerine vazife olan, boynunun borcu

incunabula
bir şeyin başlangıç devirleri

incur
-e uğramak, girmek, yakalanmak

incur debts
borca girmek

incur expenses
masrafa girmek

incur liabilities
borca girmek

incur loses
zarara uğramak

incurability
tedavi edilemezlik, çaresizlik, devasızlık

incurable
tedavi edilemez, çaresiz

incurious
meraksız, kayıtsız

incursion
akın, baskın

incurve
eğmek

incus
örssümüğü

indamine
indamin

indebted
borçlu, borçlu, minnettar, müteşekkir

indebtedness
borçluluk, minnettarlık

indecency
ahlaksızlık, hayasızlık

indecent
uygunsuz, yersiz, açık saçık, çirkin, edepsiz, kaba

indecent assault
zorla ırza geçme

indeciduous
belirli mevsimlerde dökülmeyen

indecipherable
çözülemez, okunamaz, anlaşılmaz

indecision
kararsızlık

indecisive
kesin olmayan, kesin bir sonuca bağlanmayan, belirsiz, ortada, kararsız

indecisiveness
kararsızlık, kesin olmama

indeclinable
çekim eki olmayan, çekimsiz

indecorous
edebe aykırı, ayıp, yakışmaz, utandırıcı

indeed
gerçekten, cidden, hakikaten

Indeed!
Öyle mi?, Allah Allah!, Ya!

indefatigability
yorulmazlık

indefatigable
yorulmaz, usanmaz, yorulmak bilmez

indefeasible
iptal edilemez, feshedilemez

indefectible
çürümez, hatasız

indefensible
savunulamaz, bağışlanamaz

indefinable
anlatılamaz, tanımlanamaz, tarifsiz

indefinite
belirsiz, sınırsız, sonsuz, sınırsız bir süre için, süresiz, mühletsiz

indefinite adjective
belgisiz sıfat

indefinite article
belgisiz tanımlık

indefinite leave
sınırsız izin

indefinite pronoun
belgisiz zamir

indefiniteness
belirsizlik, bulanıklık, sınırsızlık, sayısızlık

indehiscent
öz özüne açılmayan

indelibility
silinmezlik, sabitlik

indelible
silinmez, çıkmaz, sabit

indelible pencil
kopya kalemi

indelicacy
kabalık, terbiyesizlik, kaba davranış

indelicate
kaba, inceliksiz

indemnification
tazminat, taviz, telafi

indemnify
zararını ödemek, tazmin etmek

indemnity
ödence, tazminat

indene
inden

indent
çentmek, kertmek, (satır) içerden başlamak

indentation
çentik, koy, körfez

indented
senetli, sözleşmeli

indenter
çentik açıcı aygıt, dişleyici

indenture
sözleşme, senet

independence
bağımsızlık

independent
bağımsız

independent accountant
bağımsız muhasebeci

independent audit
bağımsız denetim

independent clause
bağımsız cümlecik, bağımsız tümce

independent deputy
bağımsız milletvekili

independent events
bağımsız olaylar

independent variable
bağımsız değişken

indescribable
anlatılmaz, tanımlanamaz, betimlenemez, tarifsiz

indestructibility
yıkılmazlık, tahrip edilemezlik

indestructible
yıkılamaz, yok edilemez

indeterminable
hallolunamaz

indeterminate
kesin olmayan, belirsiz, ortada

indeterminateness
belirsizlik

indetermination
belirsizlik, kararsızlık

index
dizin, fihrist, indeks, gösterge, indeksle göstermek, indeksini bulmak

index error
gösterge hatası

index file
dizin dosyası, dizin kütüğü

index finger
işaretparmağı

index linked bond
endeksli tahvil

index of refraction
kırılma indeksi

indexation
endeksleme

indexed
dizinli

indexed pension
endekslenmiş emekli maaşı

indexing
dizinleme, indeksleme

indexing language
dizinleme dili

India
Hindistan, Hindistan

India ink
çini mürekkebi

India rubber
doğal kauçuk, lastik

Indian
Hintli, Hint

indian corn
mısır, darı

Indian file
tek sıra (yürüyüş)

Indian hemp
hintkeneviri

Indian Ocean
Hint Okyanusu

Indian summer
pastırma yazı

indican
indikan

indicate
göstermek, belirtisi olmak, göstergesi olmak, belirtmek, sinyal vermek

indicated horsepower
nominal beygirgücü

indicating device
gösterme tertibatı

indicating lamp
işaret lambası, gösterge ışığı

indication
belirti, iz, işaret

indicative
gösterici, belirtici

indicative abstract
tanıtıcı özet, geniş özet

indicative mood
bildirme kipi

indicator
sinyal, ibre, gösterge

indicator chart
gösterge çizelgesi

indicator tube
gösterici tüp

indices
(ç.) (bkz.) index

indict
suçlamak, itham etmek

indictable
suçlanabilir

indictment
suçlama, itham

Indies
Doğu/Batı Hint Adaları

indifference
ilgisizlik, aldırışsızlık, kayıtsızlık

indifferent
ilgisiz, aldırışsız, kayıtsız, şöyle böyle, orta, vasat

indigence
fakirlik, fakirlik, yoksulluk

indigenous
yerli

indigent
yoksul, fakir

indigested
iyice düşünülmemiş, düzensiz, hazmedilmemiş, kaba

indigestibility
sindirilmezlik

indigestible
hazmı güç, zor hazmedilen

indigestion
sindirim güçlüğü

indignant
kızgın, içerlemiş, dargın

indignation
kızgınlık, dargınlık

indignity
onur kırıcı/küçük düşürücü durum

indigo
çivit, indigo

indigo blue
çivit rengi

indigo printing
indigo baskı

indigo white
indigo beyazı

indigoid
indigoit

indigotin
indigotin

indirect
direkt/doğrudan olmayan, dolaylı, dolambaçlı, imalı

indirect address
dolaylı adres

indirect control
dolaylı denetim

indirect labour
dolaylı işçilik

indirect lighting
dolaylı ışıklandırma

indirect method
dolaylı yöntem

indirect mortgage loan
dolaylı ipotek kredisi

indirect object
vasıtalı tamamlık,dolaylı tümleç

indirect speech
dolaylı anlatım

indirect tax
dolaylı vergi, vasıtalı vergi

indirect wave
yansımış dalga, endirekt dalga

indirectness
dolaylılık

indiscernible
ayırt edilemez, seçilemez, fark edilemez

indiscipline
disiplinsizlik

indiscreet
düşüncesiz, patavatsız, boşboğaz

indiscrete
kısımlara bölünmemiş, toplu halde

indiscretion
boşboğazlık, düşüncesizlik, patavatsızlık

indiscriminate
rasgele, karışık, gelişigüzel, ayırım yapmayan, fark gözetmeyen

indiscriminately
rasgele, fark gözetmeden

indiscrimination
ayırt edememe, keyfilik

indispensable
vazgeçilmez, gerekli, zorunlu, kaçınılmaz

indispose
hasta etmek, keyfini kaçırmak, hevesini kırmak

indisposed
hasta, rahatsız, keyifsiz, isteksiz, gönülsüz

indisposition
rahatsızlık, keyifsizlik

indisputable
tartışılmaz, kesin, su götürmez

indissolubility
çözünmezlik, erimezlik, daimilik, süreklilik

indissoluble
devamlı, sürekli, bozulmaz, ayrılmaz, sabit

indistinct
hayal meyal, belli belirsiz

indistinctive
ayırt edilemez

indistinctness
belirsizlik

indistinguishable
ayırt edilemez, seçilemez

indium
indiyum

individual
bireysel, kişisel, özel, tek, kişi, birey, insan

individual enterprise
kişisel girişim

individual estate
şahsi mal mülk

individual proprietor
tek sahip

individualism
bireycilik

individualist
bireyci

individuality
kişilik, bireylik, özellik

individualize
bireyleştirmek, ayrı tutmak

individually
ayrı olarak, teker teker

indivisibility
bölünmezlik

indivisible
bölünmeyen, bölünmez

indocile
kontrolü güç, yumuşak başlı olmayan

indoctrinate
(fikir) aşılamak, öğretmek, doldurmak

indoctrination
beyin yıkama, doktrin

indole
indol

indolence
tembellik, uyuşukluk, üşengeçlik

indolent
tembel, uyuşuk, üşengeç

indomitable
yılmaz, boyun eğmez, inatçı

Indonesia
Endonezya

Indonesian
Endonezyalı

indoor
ev içinde olan/yapılan

indoor antenna
dahili anten, oda anteni

indoors
ev içinde, ev içine

indophenol
indofenol

indoxyl
indoksil

indraft
içeri çekme

indraught
içeri çekme

indubitable
kesin, kuşkulanılmaz, kuşkusuz, muhakkak

induce
-e ikna etmek, kandırmak, -e neden olmak

induced current
indüksiyon akımı

inducement
kandırma, ikna, teşvik, neden, güdü

induct
üyeliğe kabul etmek, askere almak

inductance
indüktans, endüktans

inductance coil
endüktans bobini

induction
tümevarım, göreve getirme

induction accelerator
indüksiyon hızlandırıcı

induction coil
indüksiyon bobini

induction current
endüksiyon akımı

induction machine
endüksiyon makinesi

induction motor
endüksiyon motoru

induction pipe
emme borusu, giriş borusu

inductive
tümevarımsal, endüktif, ilkel

inductive circuit
endüktif devre

inductive load
endüktif yük

inductor
indüktör, endüktans bobini

indulge
isteklerini yerine getirmek, şımartmak, yüz vermek, (yemek/içmek/vb.'de) aşırıya kaçmak, kaptırmak

indulgence
göz yumma, hoşgörü, şımartma, şımartılma, düşkünlük, zevk

indulgent
göz yuman, hoşgören

induline
indulin

indurate
sertleş(tir)mek, duygusuzlaş(tır)mak

induration
katılaş(tır)ma, sağlamlaş(tır)ma, duygusuzlaşma

indusium
kurtçuk kesesi

industrial
endüstriyel, işleyimsel

industrial accident
iş kazası

industrial alcohol
endüstriyel alkol

industrial bank
sanayi bankası

industrial centre
endüstri merkezi, sanayi merkezi

industrial chemistry
endüstriyel kimya

industrial court
sanayi mahkemesi

industrial district
endüstri bölgesi

industrial engineer
endüstri mühendisi

industrial engineering
endüstri mühendisliği

industrial enterprise
sınai girişim

industrial estate
sanayi bölgesi

industrial exhibition
sanayi sergisi

industrial fuel
endüstriyel yakıt

industrial property
sınai mülkiyet

industrial revolution
sanayi devrimi

industrial safety
sanayide güvenlik

industrial services
sınai hizmetler

industrial spying
sanayi casusluğu

industrial waste
endüstriyel atık

industrial waste water
sanayi atık suyu

industrialist
sanayici, fabrikatör

industrialization
sanayileşme, endüstrileşme

industrialize
sanayileştirmek, sanayileşmek

industrious
çalışkan

industry
endüstri, sanayi, çalışkanlık, sıkı çalışma

indwell
nüfuz etmek, ikamet etmek, oturmak

inebriate
sarhoş etmek, ayyaş, sarhoş

inebriated
sarhoş

inebriation
sarhoş olma

inebriety
sarhoşluk, ayyaşlık

inedibility
yenmezlik

inedible
(yiyecek) yenmez

inedited
basılmamış, yayımlanmamış

ineffable
anlatılmaz, tanımlanmaz, betimlenemez, tarifsiz

ineffaceable
silinemez

ineffective
etkisiz, sonuçsuz

ineffectively
sonuç vermeden

ineffectiveness
etkisizlik, verimsizlik, yetersizlik

ineffectual
etkisiz, beceriksiz, faydasız, zayıf

inefficiency
yetersizlik, etkisizlik, verimsizlik

inefficient
etkisiz, yetersiz, verimsiz

inelastic
esnemez, esnek olmayan

inelasticity
esnek olmama, katı olma, dik olma

inelegance
zarafetsizlik, çirkinlik

inelegant
kaba, yontulmamış, inceliksiz, çirkin, kaba

inelegantly
zarafetsiz olarak, çirkin olarak

ineligibility
uygun olmama, hakkı olmama, seçilmezlik

ineligible
uygun olmayan, seçilemez

ineluctable
kaçınılmaz

inept
beceriksiz, yeteneksiz, uygunsuz, yersiz, ahmakça

ineptitude
beceriksizlik, ahmaklık

ineptness
yersizlik, uygunsuzluk, anlamsızlık, toyluk

inequal
eşit olmayan

inequality
eşitsizlik, pürüzlülük

inequitable
haksız, insafsız

inequity
haksızlık, adaletsizlik, insafsızlık

ineradicable
sökülemez, kökünden çıkarılamaz

inerasable
silinmez, çıkmaz

inerrable
hatasız

inerrancy
yanılmazlık

inert
hareketsiz, cansız, yavaş, tembel, uyuşuk

inert gas
soy gaz, atıl gaz

inert metal
asal metal

inertia
atalet, süredurum, tembellik, uyuşukluk

inertness
cansızlık, hareketsizlik

inescapable
kaçınılamaz

inessential
gereksiz, önemsiz, gereksiz/önemsiz şey

inessive
içindelik yağdayı

inestimable
hesaplanamaz, çok önemli

inevitability
kaçınılamazlık, çaresizlik

inevitable
kaçınılmaz, eksik olmaz, kaçmaz

inexact
doğru olmayan, yanlış

inexactness
hatalı olma, yanlışlık

inexcusable
bağışlanamaz, hoşgörülemez, affedilemez

inexhaustible
tükenmez, bitmez tükenmez

inexorability
amansızlık, merhametsizlik

inexorable
yılmaz, değişmez, direngen

inexpediency
faydalı olmama, gereksizlik, yersizlik

inexpedient
uygunsuz, amaca uymayan

inexpensive
ucuz

inexpensively
ucuza

inexperience
tecrübesizlik, deneyimsizlik

inexperienced
tecrübesiz, deneyimsiz

inexpert
deneyimsiz, tecrübesiz, hünersiz, acemi, hantal

inexpiable
affolunamaz

inexplicable
anlatılması ve anlaşılması güç, açıklanamaz

inexplicit
çapraşık, karışık, kesin olmayan

inexpressible
(duygular) anlatılamaz, tanımlanamaz, sözcüklerle anlatılamayacak denli güçlü

inexpressive
ifade etmeyen, ifadesiz, anlamsız, anlatımsız

inextenso
enine boyuna, etraflıca

inextricable
kaçılmaz, kaçınılmaz, ayrılmaz, çözülemez

infallibility
yanılmazlık, aldanmazlık

infallible
yanılmaz, şaşmaz

infamous
alçak, rezil, ayıp, iğrenç

infamy
rezalet, alçaklık

infancy
bebeklik, çocukluk, başlangıç

infant
küçük çocuk, bebek, çağa

infant industry
bebek sanayi

infanticide
çocuk öldürme

infantile
çocukla ilgili, çocuksu, çocukça

infantilism
gelişmemişlik

infantry
piyade

infantry officer
piyade subayı

infantryman
piyade, yaya er

infatuate
aklını çelmek

infatuated
(with ile) sırılsıklam aşık, deli gibi aşık

infatuation
delicesine aşık olma

infect
(hastalık) bulaştırmak, geçirmek

infection
hastalık, enfeksiyon, mikrop kapma, (hastalık) bulaşma, bulaştırma

infectious
bulaşıcı,yolukucu,yukumlu,yukmalı

infelicitous
talihsiz, mutsuz, hoşnutsuz, uygunsuz

infelicity
talihsizlik, mutsuzluk, hoşnutsuzluk, uygunsuzluk

infer
(from ile) sonucunu çıkarmak, anlamak

inference
sonuç çıkarma, anlam çıkarma, çıkarım, sonuç

inferior
(to ile) aşağı, alt, ikinci derecede, ast, aşağı derecede olan kimse, rütbe ve mevkice küçük kimse, ast

inferiority
aşağılık, adilik, bayağılık

inferiority complex
aşağılık duygusu

infernal
berbat, rahatsız edici, sinir bozucu, cehennemi, şeytani

infernal machine
suikast bombası

infernally
şeytancasına, müthiş bir derecede

inferno
cehenneme benzer yer/durum, cehennem

infertile
kısır, verimsiz, çorak

infertility
verimsizlik, çoraklık, bereketsizlik

infest
(with ile) (fare/vb.) istila etmek, sarmak

infestation
istila

infidel
kafir, imansız

infidelity
sadakatsizlik, aldatma

infield
çiftlik evine yakın tarla

infighting
rekabet, sürtüşme

infiltrate
(in/into ile) içeri sızmak, süzülmek, girmek

infiltration
süzme, süzülme

infinite
sonsuz, sınırsız

infinite line
sonsuz hat

infinite set
sonsuz küme

infinite space
sonsuz uzay

infinitesimal
çok küçük

infinitive
mastar, eylemlik

infinitive phrase
mastar cümleciği

infinitude
hudutsuzluk, sınırsızlık

infinity
sonsuzluk

infirm
(yaşlılıktan/vb.) güçsüz, zayıf, halsiz, dermansız

infirmary
revir, hastane

infirmity
bedensel ve zihinsel güçsüzlük, halsizlik

infix
içek

inflame
tutuşturmak, alevlendirmek

inflamed
kızarmış ve kabarmış

inflammability
kolayca tutuşma, yanabilme, ateş alma

inflammable
tutuşur, yanar, yanıcı

inflammable liquid
parlayabilir sıvı, yanıcı sıvı

inflammable matter
yanıcı madde

inflammation
iltihap, yangı

inflammatory
tahrik eden, alevlendiren, kışkırtıcı

inflatable
şişirilebilir, şişme

inflate
şişirmek, şişmek

inflated
şişik, şişmiş, kibirli

inflation
enflasyon, para bolluğu, şişme, şişkinlik

inflation rate
enflasyon oranı

inflationary
enflasyonla ilgili

inflationary gap
enflasyonist açık

inflationary period
enflasyon süreci

inflationist
enflasyon yanlısı

inflect
çekmek, kullanıma göre sözcüğün biçimini değiştirmek

inflection
bükün

inflection point
bükülme çekidi

inflectional
bükünlü

inflexibility
eğilmezlik, azim, kararlılık, sertlik

inflexible
eğilmez, bükülmez, değişmez, inatçı, kararlı

inflexibly
eğilmez

inflexion
bükülme, eğilme

inflexional
çekime ait

inflict
(on/upon ile) zorlamak, zorla kabul ettirmek, yamamak, yüklemek

infliction
eziyet, ceza, zorlama

inflorescence
çiçek açma

inflow
içeriye akış

inflow of foreign currency
döviz akışı

influence
etki, nüfuz, sözü geçerlik, torpil, etkili/nüfuzlu kimse, sözü geçen kimse, etkilemek

influential
güçlü, etkili

influenza
grip

influx
istila, akın, üşüşme, içeriye akma

info
bilgi, haber

inform
haberdar etmek, bildirmek, bilgi vermek, (against/on/upon ile) ihbar etmek

informal
resmi olmayan, gayri resmi, teklifsiz, gündelik

informal education
örgün öğretim

informality
teklifsizlik, merasimsizlik

informally
teklifsizce

informant
haber/bilgi veren kimse

informatics
bilişim

information
bilgi, haber, danışma

information bits
bilgi bitleri

information channel
bilgi arnası

information desk
danışma

information network
bilişim ağı

information processing center
bilgi işlem merkezi

information security
bilgi güvenliği

information service
bilişim hizmeti

information system
bilişim jüyesi

informational
bilgi niteliğinde

informative
bilgi verici, aydınlatıcı

informed
bilgili, haberdar

informer
gammaz, muhbir

infra
aşağıya, aşağıda, ileride

infrablack
siyah altı

infraction
ihlal, uymama, suç, kuralları bozma

infrared
kızıl ötesi

infrared detection
kızılötesi detektörü

infrasonic
subsonik, enfrasonik, sesaltı

infrastructural
altyapısal

infrastructure
altyapı jüyesi

infrequency
seyreklik

infrequent
seyrek, sık gerçekleşmeyen, nadir

infringe
(hakkını) çiğnemek, bozmak, ihlal etmek

infringement
tecavüz, ihlal, sakatlama, bozma

infundibular
huni şeklinde

infuriate
çileden çıkarmak

infuse
demlemek, aşılamak

infusible
erimez, kaynaşmaz, eritilmez, birleştirilemez

infusion
içine dökme, demleme, damara zerk etme

infusion pump
şeker hastaları için insülin pompası

infusorian
ufak ve tek hücreli hayvan

ing
hal ortacı soneki, hal ulaç soneki

ingate
döküm deliği

ingathering
hasatı toplama, hasat, mahsul

ingeminate
tekrarlamak

ingenious
becerikli, usta, ustaca yapılmış

ingenue
saf kız, saf kız rolü

ingenuity
zekâ, ustalık beceri

ingenuous
saf, toy, deneyimsiz

ingenuously
açık yüreklilikle, samimi olarak

ingenuousness
maharet, sadedillik

ingest
yemek, yutmak

ingestion
yeme, mideye indirme

inglorious
utandırıcı, ayıp, onursuz, gösterişsiz, mütevazı

ingoing
içeriye giren, memuriyete başlayan

ingot
külçe

ingot crane
kütük vinci

ingrain
kökleştirmek, ham iken boyamak

ingrain dyestuff
inkişaf boyası, diazo boyası

ingrained
kökleşmiş, yerleşmiş

ingrate
nankör kimse

ingratiate
-e yağ çekmek, yağcılık etmek

ingratiate oneself with sb
-e yağ çekmek, yağcılık etmek

ingratitude
nankörlük

ingredient
karışımı oluşturan madde

ingress
girme, giriş hakkı, giriş

ingrown
içine batmış, kökleşmiş

inguinal
kasığa ait

ingurgitate
oburca yiyip içmek, tıkınmak

inhabit
-de yaşamak, oturmak

inhabitable
oturulabilir, yaşanabilir

inhabitancy
ikamet

inhabitant
sakin, oturan

inhabited place
mesk-n mahal

inhalation
nefes alma, teneffüs

inhale
içine çekmek

inhaler
soluk aldırma cihazı

inharmonious
ahenksiz, uyumsuz, uygunsuz

inhere
bir şeye bağlı olmak

inherent
doğasında olan, doğal

inherent storage
kalıtımsal bellek

inherent vice
malın kendi kusuru

inherit
miras olarak almak

inheritable
babadan oğula geçebilir

inheritance
kalıt, miras

inheritance tax
veraset vergisi, intikal vergisi

inherited
miras yoluyla kalmış

inheritor
varis, mirasçı

inhibit
tutmak, dizginlemek, engellemek

inhibited
çekingen, utangaç

inhibition
çekingenlik, utangaçlık

inhibitive
yasaklayıcı, önleyici

inhibitor
yavaşlatıcı, inhibitör

inhibitory
engelleyici, baskı altında tutulan, yasak edici

inhospitable
konuk sevmez

inhuman
acımasız, gaddar

inhumane
insafsız, acımasız, kaba, insanlık dışı

inhumanity
insanlık dışı davranış, acımasızlık

inhume
gömmek, defnetmek

inimical
düşman, muhalif, aleyhtar

inimitable
eşsiz, taklit edilemez

iniquitous
adaletsiz, kötü

iniquity
haksızlık, adaletsizlik, kötülük, günah

initial
ilk, önceki, ilk harf, parafe etmek

initial advertising
tanıtım reklamı

initial approach
ilk yaklaşma

initial capital
başlangıç sermayesi

initial condition
başlangıç koşulu

initial expenses
kuruluş giderleri, işe başlama giderleri

initial material
ana madde

initial orders
başlangıç komutları

initial point
başlangıç çekidi

initial position
başlangıç konumu

initial salary
ilk maaş

initial speed
başlangıç hızı, ilk hız

initial state
başlangıç yağdayı, ilk hal

initial value
ilk değer

initial velocity
ilk hız

initialization
başlangıç durumuna getirme, başlatma

initialize
başlangıç durumuna getirmek, başlatmak

initially
başlangıçta, baştan, önceden, ilkin, önce

initiate
başlamak, başlatmak, (into ile) (dernek/kulüp/vb.'ne) almak, kabul etmek

initiation
başlatma, ilk adımını atma, girme

initiative
ilk adım, başlangıç, insiyatif, başkalarının yardımı olmadan karar verme yeteneği

initiator
başlatan kimse

initiatory
tanıtıcı, başlatan

inject
iğne yapmak, zerketmek, enjekte etmek

injection
iğne, enjeksiyon

injection cock
püskürtme musluğu

injection engine
enjeksiyon motoru

injection fuel
püskürtme yakıt

injection nozzle
enjektör memesi, püskürtme memesi

injection pump
enjeksiyon pompası

injection syringe
enjektör, şırınga

injector
enjektör, püskürteç

injector needle
enjektör iğnesi, püskürteç iğnesi

injudicious
(davranış) düşüncesiz, mantıksız

injun
kızılderili

injunction
emir, karar, resmi emir

injure
incitmek, yaralamak, zarar vermek, incitmek

injured
yaralı

injurious
zararlı, muzır

injury
hasar, zarar, ziyan

injury to person
kişiye zarar

injury to property
mala zarar

injustice
haksızlık, adaletsizlik

ink
mürekkep

ink pad
ıstampa

inkhorn
boynuz hokka

inkling
seziş, kuşku

inkwell
gömülü hokka

inky
mürekkep gibi, mürekkepli, kapkara

inky-dinky
küçük projektör, küçük ışıldak

inlaid
(with ile) kakma, işlemeli

inland
ülkenin iç kısmında olan, iç, ülkenin iç bölgelerine doğru, içerilerde

inland bill
ülke içi poliçe

inland duty
dahili vergi

inland mail
yurtiçi posta

inland navigation
yurtiçi seyrüsefer

inland port
iç liman

inland produce
yerli ürün

inland sea
kapalı deniz, içdeniz

inland tariff
yurtiçi gümrük tarifesi

inland waters
iç sular

inland waterways
iç sular

inlaws
evlenme yoluyla akrabalık

inlay
kakma, kakma işi

inlet
körfezcik, koy, giriş, ağız

inlet pipe
giriş borusu, emme borusu

inly
içten, yürekten

inmate
(hastane/hapishane/vb.'de) oda arkadaşı

inmost
bkz.innermost

inn
han, otel, konakçı

innards
iç kılganlar, mide ve bağırsaklar

innate
(nitelik) doğuştan

inner
iç, içerdeki, merkeze en yakın, iç

inner bark
iç kabuk

inner dimeter
iç çap

inner ear
içkulak

inner keel
iç omurga

inner layer
iç katman, iç tabaka

inner nucleus
iç çekirdek

inner port
iç liman

inner surface
iç yüzey

inner synchromesh disk
iç senkromeç disk

inner tube
şambriyel, içlastik

innermost
en içerdeki, en içteki

innervate
sinir jüyesine bağlamak

innervation
sinir jüyesine bağlama

innings
sıra

innkeeper
hancı

innocence
suçsuzluk, günahsızlık, cahillik, cehalet

innocent
masum, suçsuz, zararsız, saf, temiz kalpli

innocuous
zararsız, incitmeyen

innominate
adsız, isimsiz

innominate bone
kalça sümüğü

innovate
yenilik getirmek, değişiklik yapmak

innovation
yenilik, buluş

innovator
yenilikçi

innuendo
sezindirme, ima, dokundurma, kinaye

innumerable
sayısız

inobservance
dikkatsizlik

inoculate
(with/against ile) aşılamak

inoculation
aşı,peyvent,calak,aşılama

inoculation gun
aşı tabancası

inodorous
kokusuz

inoffensive
zararsız, incitmeyen

inoffensiveness
zararsızlık

inofficial
resmi olmayan

inoperable
ameliyat yapılamaz

inoperative
geçersiz, hükümsüz, işlemez

inoperative account
geçersiz hesap

inopportune
zamansız, sırasız, yersiz, uygunsuz, mevsimsiz

inordinate
aşırı, gereğinden çok

inorganic
inorganik

inorganic chemistry
anorganik kimya

inorganic compound
anorganik bileşik

inorganic soil
inorganik toprak

inosculate
bir araya gelip birleşmek, bitiştirmek

inositol
inositol

inpatient
hastanede tedavi gören hasta

inpayment
ödeme, tediye

inphase
eş fazlı

inpouring
içe akan

input
girdi, giriş

input data
girdi bilgisi, giriş bilgisi

input device
girdi aygıtı

input level
giriş düzeyi

input process
girdi işlemi

input program
girdi bağdarlaması

input record
girdi kaydı

input-output
girdi-çıktı

inquest
soruşturma,istintak

inquietude
endişe, merak

inquire
sormak, bilgi almak, sorup öğrenmek, araştırmak

inquire about (a thing)
birisi hakkında bilgi edinmek

inquire after (a person)
birinin hatırını sormak

inquiring
araştırıcı, öğrenmek isteyen, meraklı

inquiry
soruşturma, araştırma

inquisition
sorgu, sorgulama

inquisitive
başkalarının işleriyle ilgilenen, meraklı

inquisitiveness
çok soru sorma, meraklılık

inquisitor
engizisyon memuru, tahkikat memuru

inroads
akın, baskın, engelleme, gedik

inrush
ani degaj, birden boşalma, içeriye hücum

insalubrious
sağlığa dokunan, sağlıksız

insalubrity
sağlığa aykırılık

insane
deli, çılgın

insane asylum
akıl hastanesi

insanitary
sağlığa zararlı, sağlıksız

insanity
delilik, çılgınlık, aptallık

insatiable
doymak bilmez, açgözlü, obur, pisboğaz

insatiableness
aç gözlülük

insatiate
doymaz, giderilemez, tatmin edilemez

inscribe
yazmak

inscription
kitabe, yazıt

inscriptive
yazılı, kayıtlı

inscrutable
anlaşılmaz, esrarengiz, gizemli

insect
böcek

insect eater
böcekçil

insect pests
zararlı haşarat

insecticide
böcek öldürücü ilaç, böcek zehiri

insectivore
böcekçil hayvan, böcek yiyen hayvan

insectivorous
böcekçil, böcek yiyen

insecure
özüne güveni olmayan, güvensiz, endişeli, emniyetsiz, güvenilmez, sakat

inseminate
tohum ekmek, döllemek

insemination
tohumlama, tohum ekme, dölleme, döllenme

insensate
hissiz, duygusuz, çılgınca

insensibility
duygusuzluk, hissizlik

insensible
bilinçsiz, baygın, bilgisiz, habersiz

insensitive
duygusuz, anlayışsız, duyarsız, etkilenmeyen

insensitiveness
duygusuzluk, hissetmezlik

insentient
hissiz, cansız

inseparable
ayrılmaz, bağlı, yapışık

insert
sokmak, içine koymak

insertion
ekleme, eklenen şey

inset
ilave, ek, bir şeyin ortasına ek koymak

inshore
kıyıya, sahile (doğru)

inside
iç, iç kısım, ç, mide, iç, içteki, iç, gizli, içerde, içeriye, kodeste, içerde, içerisine, içerisinde, içine, içinde

inside diameter
iç çap

inside left
soliç

inside out
tersyüz

inside right
sağiç

inside wall
iç duvarı

insider
kendisine özel bilgiler ve ayrıcalık tanıyan bir türkümün üyesi

insides
karın ve bağırsaklar

insidious
sinsi, gizlice zarar veren

insidiousness
sinsilik

insight
kavrama, kavrayış, anlayış

insignia
nişanlar, rütbeler

insignificance
önemsizlik, ehemmiyetsizlik

insignificancy
önemsizlik, değersizlik

insignificant
değersiz, önemsiz

insincere
içtenliksiz, samimiyetsiz, ikiyüzlü

insincerity
samimiyetsizlik, vefasızlık

insinuate
üstü kapalı söylemek, ima etmek, anıştırmak

insinuation
ima, kinaye, dolaylı söz, anıştırma

insipid
tatsız, yavan, lezzetsiz, sönük

insipidity
sönüklük, yavanlık

insipidness
sönüklük

insist
(on/upon ile) ısrar etmek, dayatmak

insistence
ısrar, ısrarlılık

insistency
ısrar, zorlama, ayak direme, kararlılık

insistent
ısrarlı, ısrarlı, sürekli

insobriety
ayyaşlık

insofar as
-diğince, -diği kadar

insolate
güneşe maruz bırakmak, güneşlendirmek

insolation
güneşleme, güneşe tutma, güneşe serme

insole
ayakkabı astarı, keçe

insolence
saygısızlık, arsızlık, küstahlık, hakaret

insolent
saygısız, terbiyesiz, kaba

insolubility
çözünmezlik, erimezlik, katışmazlık

insoluble
çözünmez, erimez, içinden çıkılmaz, çözülemez

insoluble in water
suda çözünmez

insolvable
(Aİ) bkz.insoluble

insolvency
iflas, ödeme güçsüzlüğü, batma

insolvent
borcunu ödeyemeyen, müflis

insomnia
uykusuzluk, uyuyamama

insomniac
uykusuz, uyuyamayan

insomuch
o derece, o kadar

insomuch as
o kadarki, hatta

insomuch that
o kadarki, hatta

insouciance
aldırmazlık, dikkatsizlik, ilgisizlik

insouciant
ilgisiz, kaygısız, tasasız, aldırmaz, dikkatsiz

inspan
arabaya koşmak, öküzü arabaya koşmak

inspect
denetlemek, incelemek, gözden geçirmek, yoklamak

inspection
denetim, yoklama

inspection hole
kontrol deliği

inspection report
kontrol raporu, muayene raporu

inspector
müfettiş, sakçı komiseri

inspectorate
teftiş kurulu, denetim kurulu

inspiraional
ilham verici

inspiration
esin, ilham, ilham kaynağı, parlak fikir

inspiratory
soluk almaya ait

inspire
esinlemek, ilham vermek, (with/in ile) -de ...uyandırmak, ile doldurmak

inspirit
canlandırmak, gayret vermek

inspissate
koyulaştırmak, yoğunlaştırmak

inspring
ilham verici

instability
kararsızlık, değişkenlik

instable
kararsız, istikrarsız

install
(aygıt) döşemek, hazırlamak, düzenlemek, kurmak, yerleştirmek

installation
tesisat,donanım,cihaz,kurgu,kuraştırma,yerleştirme

installation date
kurulma tarihi

installation time
kuruluş süresi

installment
bkz.instalment

installment selling
taksitli satış

instalment
taksit, (oyun/kitap/vb.) kısım, bölüm

instalment credit
tüketici kredisi

instalment plan
taksit usulü

instalment sale
taksitle satış

instance
örnek

instant
an, dakika, hemen olan, acil, (yiyecek/vb.) çabuk ve kolay hazırlanabilen

instant coffee
neskafe

instantaneous
anlık, bir anda olan

instantaneous water heater
çabuk su ısıtıcısı

instantaneously
hemen, derhal, birden, hiç beklemeden

instanter
derhal, birdenbire

instantly
hemen, anında

instar
iki deri dökme zamanı arasındaki gelişim evresi

instate
işe yerleştirmek, işe sokmak

instauration
yenileme, tazeleme

instead
onun yerine,ivazına

instead of
yerine,(önek) -in yerine,ivazına

instep
ayağın üst kısmı

instigate
başlatmak, önayak olmak, teşvik etmek, kışkırtmak

instigation
teşvik, öneri, uyarı

instigator
kışkırtıcı kimse, fitneci, elebaşı

instil
(in/into ile) (fikir) aşılamak, öğretmek

instill
bkz.instil

instinct
içgüdü

instinctive
içgüdüsel

instinctively
içgüdüsel olarak

institute
enstitü, kurum, kurmak

institute an inquiry
soruşturma açmak

institution
kurum, kuruluş, dernek, yerleşmiş gelenek, kurum, yerleşmiş yasa, kurma

institutional
kurumsal

institutional economics
kurumsal iktisat

institutional investors
kurumsal yatırımcılar

institutionalize
kurumlaştırmak, müesseseleştirmek

instruct
bilgi vermek, öğretmek, talimat vermek, emretmek

instruction
öğretim, talimat, yönerge, tarifname

instruction book
talimat kitabı, tarifname

instruction word
komut sözcüğü

instructions
talimat, yönerge, direktif, emir

instructive
öğretici

instructor
eğitmen, öğretmen

instrument
aygıt, alet, çalgı

instrument board
alet kestesi, gösterge kestesi

instrument flying
aletli uçuş

instrument landing
aletli iniş

instrument panel
alet kestesi, gösterge kestesi

instrumental
(in ile) yardımcı, aracı olan, enstrümantal

instrumental error
alet hatası

instrumentalist
çalgıcı

instrumentality
vasıta olma, aracı olma

instruments
ameliyat aletleri

insubordinate
baş kaldıran, itaatsiz, asi, kafa tutan

insubordination
baş kaldırma, asilik, itaatsizlik

insubstantial
güçsüz, zayıf, kuvvetsiz, yetersiz

insufferable
(davranış) katlanılmaz, çekilmez

insufficiency
yetersizlik, eksiklik, yetmezlik

insufficient
yetersiz, eksik

insufflate
içine üflemek, hava vermek

insufflation
içine üfleme, hava verme, üfleme

insufflator
püskürteç

insulant
yalıtkan madde

insular
dar görüşlü

insularity
adalı olma, tecrit, ayırma, dar görüşlülük

insulate
(from/against ile) izole etmek, yalıtmak, ayırmak, ayrı tutmak, korumak

insulated
yalıtılmış, yalıtık

insulating
yalıtkan, yalıtım

insulating compound
yalıtkan madde, izolan madde

insulating joint
yalıtım contası, izolasyon contası

insulating material
yalıtım malzemesi

insulating plate
yalıtım plakası, izolasyon plakası

insulating switch
izolasyon şalteri, ayırıcı şalter

insulating tape
izole bant

insulation
tecrit, yalıtım, izolasyon, izolasyon maddesi

insulator
izolatör, yalıtkan

insulin
ensülin

insult
aşağılamak, hakaret etmek, hakaret

insulting
küçümseyici, aşağılayıcı

insuperable
aşılması güç, zorlu

insupportable
çekilmez, katlanılmaz, haksız, tahammül edilemez

insurance
sigorta, sigortacılık, sigorta, sigorta parası, (against ile) korunma

insurance agent
sigorta acentası

insurance broker
sigorta simsarı, sigorta tellalı

insurance company
sigorta şirketi

insurance contract
sigorta sözleşmesi, sigorta mukavelesi

insurance cover
sigortanın kuvertürü

insurance demand
sigorta talebi

insurance expert
sigorta eksperi

insurance money
sigorta bedeli, sigorta tazminatı

insurance policy
sigorta poliçesi

insurance premium
sigorta primi

insurance value
sigorta değeri

insure
sigorta ettirmek, garantilemek, sağlama almak

insured
sigortalı, garantili

insured person
sigortalı kimse

insurer
sigortacı

insurgence
ayaklanma

insurgency
isyan

insurgent
asi, başkaldıran, ayaklanan

insurmountable
çok büyük, çok güç, yenilemez, başa çıkılmaz

insurrection
isyan, ayaklanma

insurrectist
isyan taraftarı

insusceptibility
duygusuzluk, hissizlik

insusceptible
duygusuz, hissiz

intact
bozulmamış, tam, bütün

intaglio
oyma

intake
içeri alınan miktar ya da sayı, giriş

intake of food
alınan yiyecek miktarı

intake valve
emme supabı

intangibility
dokunulmazlık

intangible
fiziksel varlığı olmayan, elle tutulamaz, görülemez, duyumsanabilir

intarsia
kakmacılık

integer
tam sayı

integral
gerekli,önemli,entegral,tümlev,bitev

integral calculus
integral hesabı, tümlev hesabı

integral equation
integralli denklem, tümlevli denklem

integrand
integrand, tümlevlenen

integrant
tamamlayıcı

integrate
(with/into ile) bütünleşmek, kaynaşmak, katmak, kaynaştırmak

integrated
bütünleşmiş

integrated circuit
tümleşik devre, entegre devre

integration
bütünleşme, entegrasyon, tamamlama

integrator
integratör, toplayıcı

integrity
güvenilirlik, doğruluk, dürüstlük, bütünlük, tamlık

integument
kabuk, deri, zar

integumentary
kabuktan oluşan, deriden oluşan

intellect
akıl, zihin

intellectual
akli, zihinsel, anlıksal, akıllı, zeki, aydın, entelektüel

intellectuality
zihinsel yetenek, aydın olma

intelligence
zekâ, akıl, istihbarat, haber alma

intelligence department
istihbarat servisi, ranseyman servisi

intelligence department office
haberalma dairesi

intelligence quotient
zekâ bölümü

intelligence test
zekâ testi

intelligent
zeki, akıllı

intelligently
akıllıca

intelligentsia
aydınlar

intelligible
anlaşılabilir, açık, net

intellingibility
anlaşılabilme

intemperance
aşırılık, taşkınlık, ifrat, ölçüsüzlük

intemperate
şiddetli, sert, bozuk, aşırı, ayyaş, taşkın

intend
tasarlamak, niyet etmek, planlamak, (...için) olmak

intendant
idareci, müdür, müfettiş

intended
tasarlanmış, amaçlanmış, müstakbel, nişanlı (erkek veya kız)

intense
şiddetli, güçlü, heyecanlı, ateşli

intense colour
koyu renk

intense light
kuvvetli ışık

intensely
son derece, şiddetle, kuvvetle

intensification
kuvvetlendirme

intensifier
güçlendirici

intensify
yoğunlaşmak, yoğunlaştırmak

intensity
güçlülük, yoğunluk

intensity level
yoğunluk düzeyi

intensity of light
ışık şiddeti

intensity of light source
ışık kaynağı şiddeti

intensity of radiation
radyasyon şiddeti, ışınım yeğinliği

intensity of sound
ses şiddeti

intensive
yoğun

intensive care
yoğun bakım

intensive care unit
yoğun bakım ünitesi

intent
amaç, niyet, dikkatli, niyetli, azimli, istekli

intention
niyet, maksat, kasıt

intentional
kasıtlı

intentional destruction
kasıtlı tahribat

intentionally
kasten, bile bile

intently
dikkatle

intentness
dikkat, gayret, şevk

inter
gömmek, defnetmek

inter-
(önek) arasında, birbiriyle

inter-bank
bankalararası

inter-bank borrowing
bankalararası borçlanma

inter-bank money market
bankalararası para piyasası

interact
(with ile) biribirini etkilemek

interaction
etkileşim

interactive
etkileşimli, birbirini etkileyen

interactive language
etkileşim dili

interactive program
etkileşimli bağdarlama

interbank
bankalararası

interbank market
interbank piyasası

interbank rate
interbank kuru

interbreed
melezleştirmek, melezleşmek

intercalate
araya sokmak, eklemek, ilave etmek

intercalation
araya sokma, ekleme

intercede
(with/for ile) (korumak için) araya girmek

intercellular
hücrelerarası

intercept
durdurmak, yolunu kesmek

interception
durdurma, engelleme, önleme, tevkif

interceptor
avcı uçağı

intercessor
aracı

interchange
yerlerini değiştirmek, değiş tokuş etmek, yer değiştirme, takas, değiş tokuş, araçların giriş ya da dönüş yapabildiği ve bir hız yoluyla diğer bir yolun kesiştiği kavşak

interchangeable
(with ile) birbirinin yerine geçebilir

interchngeability
değiştirilebilirlik

intercity
şehirlerarası

intercollegiate
kolejler arası

intercolumniation
sütunlar arasındaki mesafe

intercom
iç alısün jüyesi

intercommunicate
birbiriyle haberleşmek

intercommunication
dahil haberleşme, iç haberleşme

intercommunity
toplumlararası, müşterek olma

intercompany
şirketler arası

interconnect
birbirine bağlamak

interconnected
birbirine bağlı

interconnection
birbirine bağlı olma

intercontinental
kıtalararası

intercorporate
şirket içi

intercorporate relations
şirket içi ilişkiler

intercourse
(cinsel) birleşme, görüşme, ilişki

interdenominational
mezheplerarası

interdental
alt ve üst dişler arasında oluşan, alt ve üst dişler arasında oluşan

interdependence
birbirine bağlı olma, birbirine muhtaç olma

interdependent
birbirine bağlı, birbirine muhtaç

interdict
yasak,kadağa,yasak etme,yasak etmek,kadağa koymak,menetmek,önlemek

interdiction
yasak

interest
(in ile) ilgi, merak, ilgi uyandırma, ilgi çekme, ilgi kaynağı, ilgi merkezi, yarar, çıkar, faiz, ilgilendirmek, ilgisini çekmek, merakını uyandırmak

interest account
faiz hesabı

interest bearing
faiz getiren

interest ceiling
faiz tavanı

interest certificate
faiz belgesi

interest coupon
faiz kuponu

interest due
vadesi gelmiş faiz

interest for default
gecikme faizi

interest in arrears
gecikmiş faiz

interest on capital
sermaye faizi

interest on money
nema, kâr payı

interest payable
ödenecek faiz

interest rate
faiz oranı, faiz haddi

interest table
faiz kestesi

interest-free
faizsiz

interested
ilgili, meraklı, çıkar gözeten

interested in a thing
bir şeye meraklı

interesting
ilgi çekici,ilginç,meraklı

interface
arayüzey, arabirim, arayüz

interfacial
arayüzey ile ilgili

interfere
(with/in/between ile) yoluna çıkmak, engellemek, karışmak, başkasının işine burnunu sokmak, herşeye maydanoz olmak

interference
(with ile) karışma, engelleme, parazit

interference reception
alış paraziti

interference suppression
antiparazit

interferometer
interferometre, girişimölçer

interferometry
interferometri, girişimölçer

interferon
interferon

interfix
ilişki kurma

interfluent
birbirinin içine akan

interfuse
karıştırmak, karışmak

interglacial
buzularası, interglasiyel

interim
(zaman) aralık, ara, boşluk, geçici, ara, aradaki

interim aid
geçici yardım

interim balance
ara bilanço

interim bond
geçici tahvil

interim certificate
geçici belge

interim credit
ara kredi, geçici kredi

interim dividend
ara temettü

interim rate
geçici tarife

interim report
geçici rapor

interim statement
ara rapor

interindustry
sanayilerarası

interior

interior angle
iç açı

interior decoration
içmimarlık, iç dekorasyon

interior decorator
içmimar

interior fittings
mefruşat

interior monologue
iç konuşma

interior planet
iç gezegen

interior surface
iç yüz

interior wiring
iç tesisat

interject
arada söylemek, eklemek, aniden söylemek

interjection
ünlem, nida

interjective
ünlem ile ilgili

interlace
karıştırmak, birbirine geçirmek, ağ gibi örmek

interlacing
birbirine geçme, geçmeli tarama

interline
orta astarı koymak

interlinear
satırlar arasına yazılmış

interlock
birbirine bağlamak, birbirine bağlanmak

interlocution
konuşma, diyalog

interlocutor
muhatap

interlocutory
geçici ara

interlocutory injunction
geçici önlem

interloper
gereksiz kimse, fazlalık

interlude
ara, teneffüs, iş arasındaki boşluk, dinlenme, (sinema/tiyatro/vb.) perde arası, ara, ara faslı

intermarry
(farklı türkümden insanlar) evlenmek, evlenerek birbirine bağlanmak

intermeddle
karışmak, burnunu sokmak

intermediary
arabulucu, aracı

intermediate
arada bulunan, ara, orta

intermediate colour
ara renk

intermediate product
ara ürün

intermediate trade
komisyonculuk

interment
(ölüyü) gömme, defnetme

intermezzo
ara perdesi, ara oyunu

interminable
bitmez, tükenmez, sonsuz

interminably
sonsuz olarak

intermingle
birbirine karıştırmak, birbirine karışmak

intermission
perde arası, ara

intermit
ara vermek, durdurmak, durmak, tatil olmak

intermittent
kesik kesik, aralıklı, süreksiz

intermittent current
kesintili akım

intermittent duty
aralıklı hizmet

intermittently
aralıklı olarak

intermix
birbirine karıştırmak, birbirine karışmak

intermodulation
arakipleme, entermodülasyon

intermolecular
moleküllerarası

intern
enterne etmek, gözaltına almak, stajyer, stajyer doktor

internal
dahili, iç

internal affairs
içişleri

internal brake
iç eğleç

internal circuit
iç devre

internal combustion
içten yanmalı

internal combustion engine
içten yanmalı motor

internal debt
iç borç

internal migration
iç göç

internal phoneme
içses

internal pressure
iç basınç

internal storage
iç bellek

internal structure
iç yapı, iç bünye

internal voltage
iç gerilim

internalization
özümseme

internalize
özümsemek

internally
dahili olarak, içten, iç tarafta

international
uluslararası,beynelhalk

international business
uluslararası ticaret

International Court of Justice
Uluslararası Adalet Divanı

international exchange
döviz

international labour law
uluslararası iş hukuku

International Law
Devletler Hukuku, devletler hukuku

international mercantile law
uluslararası ticaret hukuku

international monetary economics
uluslararası para ekonomisi

International Monetary Fund
Uluslararası Para Fonu

international money
uluslararası para

international nautical mile
uluslararası deniz mili

international private law
devletler özel hukuku

international sea traffic
milletlerarası deniz trafiği

international trade
uluslararası ticaret

international transportation
uluslararası taşımacılık

internationalism
enternasyonalizm, uluslararası teşkilat

internationalize
enternasyonal hale koymak

internment
gözaltına alma

internode
boğum

interpellate
gensoru açmak

interpellation
gensoru

interpenetrate
tamamen içine girmek

interphase
interfaz

interphone
dahili alısün

interplanetary
gezegenlerarası

interplay
karşılıklı etkileşim

interpolate
eklemek, katmak

interpolation
enterpolasyon, iç değerleme, iç değerbiçim

interpose
(in/between/among ile) araya girmek, lafa karışmak, arada söylemek, eklemek

interposition
karışma, müdahale, araya girme

interpret
(konuşarak) çevirmenlik yapmak,tercümanlık yapmak,(as ile) yorumlamak,anlamını açıklamak,(a dream) yormak

interpret as
yorumlamak

interpretable
yorumlanabilir

interpretation
yorum, tefsir, açıklama

interpreter
tercüman, dilmaç

interpretive
yorumlamalı

interpretive language
yorumlamalı dil

interrelated
birbiri ile alakası olan

interrelation
karşılıklı ilişki

interrogate
sorguya çekmek, sorgulamak

interrogating judge
sorgu hâkimi

interrogation
sorgu

interrogative
soru belirten, sorulu, soru soran (cümle/sözcük/vb.) 2.soru şeklinde, soru sözcüğü

interrogative adjective
soru sıfatı

interrogative adverb
soru zarfı, soru belirteci

interrogative particle
soru eki

interrogative pronoun
soru zamiri, soru adılı

interrogative sentence
soru cümlesi

interrogatory
soru türünden, soru belirten

interrupt
sözünü kesmek, akışını durdurmak, düzenini bozmak, kesmek, yarıda kesmek

interrupted
kesik, kesilmiş

interrupter
enterüptör, şalter, tapa, kesici

interruption
kesilme, yarıda kesme

intersect
(yol/çizgi/vb.) kesişmek, birbiri üzerinden geçmek

intersecting
kesişen

intersection
kesişme, kavşak

intersection point
kesişme çekidi

intersex
erdişi, erse, hünsa

intersexual
erdişilik, erselik

interspace
ara, aralık, ara vermek, aralık bırakmak

intersperse
(with ile) oraya buraya serpmek, arasına katmak

interstage
ara kat

interstate
eyaletlerarası

interstellar
yıldızlar arası

interstice
yarık, çatlak, ara, açıklık, aralık, gedik

interstitial
çatlakla ilgili, dokular arasında bulunan

intertribal
kabileler arası

intertropical
tropikal kuşağa ait

intertwine
örülmek, sarılmak

interval
ara, aralık, perde arası, ara

intervene
(in ile) araya girmek, karışmak, müdahale etmek, olaylar arasında oluşmak, arada olmak, geçmek

intervening
müdahaleci

intervention
karışma, müdahale, aracılık

intervention policy
müdahale politikası

interventionist
müdahaleci

intervertebral
omurlar arasında olan

interview
mülakat, görüşme, röportaj, görüşmek, röportaj yapmak

interviewee
görüşülen kimse

interviewer
görüşme yapan kimse

intervocalic
ünlülerarası

interweave
(with ile) birlikte dokumak, örmek

intestacy
vasiyetsiz ölme

intestate
vasiyetnamesiz

intestinal
bağırsak, bağırsaklarla ilgili

intestinal flora
bağırsak florası

intestine
bağırsak

intimacy
(with ile) özel olma, mahremlik, kişisellik, yakın arkadaşlık, dostluk

intimate
(with ile) (cinsel yönden) yakın, kişisel, özel, detaylı, ayrıntılı, ima etmek, sezindirmek

intimate friend
yakın dost

intimation
üstü kapalı söyleme, ima, üstü kapalı anlatma

intimidate
(kimise) korkutmak, gözünü korkutmak, gözdağı vermek

intimidation
korkutma

into
içine, -e, -a, -e meraklı, hasta, (bölme işleminde) -de, -da

into smithereens
bin bir parçaya

into the bargain
ek olarak, ayrıca, üstelik

into thin air
tümüyle gözden uzak

intolerable
çekilmez, dayanılmaz

intolerance
hoşgörüsüzlük

intolerant
hoşgörüsüz

intonation
ses perdesi, titremleme

intone
monoton bir makamla okumak

intoneme
tonlama birimi, titremlemebirim

intoxicant
sarhoş edici, sarhoş edici içki

intoxicate
sarhoş etmek

intoxicating
sarhoş edici

intoxication
sarhoşluk, alkol zehirlenmesi

intra-
(önek) içinde bulunan, iç tarafında

intracellular
hücre içi, gözeiçi

intractability
dik kafalılık, serkeşlik, densizlik

intractable
kontrol edilmesi zor, ele avuca sığmaz

intrados
kemer iç sırtı, kemer iç yüzü

intramolecular
moleküliçi

intransigence
uyuşmazlık

intransigent
uzlaşmaz, sabit fikirli, değişmez

intransitive
(eylem) geçişsiz

intransitive verb
geçişsiz eylem

intrastate
eyaletlerarası

intravenous
damar içi, damardan

intrenchment
siper, tahkimat

intrepid
korkusuz, cesur

intrepidity
cesaret, yılmazlık, gözüpeklik

intricacy
karışıklık, anlaşılmazlık, karışık şey

intricate
karmakarışık

intrigue
ilgisini çekmek, entrika çevirmek, entrika, dolap

intriguer
hilekâr kimse

intriguing
ilgi çekici, şaşırtıcı, entrikacı, düzenbaz

intrinsic
gerçek, aslında olan, esas

intrinsic value
gerçek değer, içsel değer

intrinsical
doğuştan

intrinsically
aslen

intro-
(önek) içe doğru, içeriye

introduce
tanıştırmak, tanıtmak, ilk kez getirmek, ortaya çıkarmak, ilk kısmını oluşturmak

introduction
tanıtma, tanıtım, takdim, tanıştırma, takdim, önsöz, giriş, başlangıç, kılavuz kitap

introductory
giriş niteliğinde, tanıtıcı

introspection
murakabe, kendi duygu ve düşüncelerini inceleme

introspective
öz özünü tahlil eden

introversion
içedönüklük

introvert
içedönük kimse

introverted
içedönük, içine kapanık

intrude
izinsiz ya da davetsiz girmek, rahatsız etmek

intruder
davetsiz misafir

intrusion
(on ile) zorla girme, tecavüz

intrusive
zorla giren, izinsiz giren, mütecaviz, sırnaşık

intrusive rocks
sokulma kayaçları

intrust
tevdi etmek, vermek

intuit
sezmek, içine doğmak

intuition
sezgi, önsezi, içine doğma

intumescence
şişme, kabarma, şişlik

inulin
inulin

inunction
yağ sürme

inundate
sel basmak, garketmek, boğmak

inundation
sel, tufan

inurbane
terbiyesiz, kaba

inutile
yararsız, kazançsız

inutility
faydasızlık, yararsızlık

invade
istila etmek, akın etmek, doldurup taşırmak, baskın yapmak, basmak, tecavüz etmek

invaginate
içine koymak, kılıfına koymak

invagination
kılıfına koyma

invalid
hasta, sakat, hükümsüz, geçersiz

invalid chair
tekerlekli sandalye

invalidate
geçersiz kılmak, çürütmek

invalidation
zayıflatma, güçten düşürme, geçersiz kılma, iptal

invalidism
hastalık

invalidity
hükümsüzlük, geçersizlik

invalidity indemnity
maluliyet tazminatı

invalidity insurance
maluliyet sigortası

invaluable
çok değerli, paha biçilmez

invariability
değişmezlik, sabitlik

invariable
değişmeyen, her zaman aynı olan, değişmez

invariant
değişmeyen, sabit, değişmez değer, sabit nicelik

invasion
akın, saldırı, istila

invective
hakaret, sövgü

inveigh
veryansın etmek, çıkışmak

inveigh against
paylamak

inveigle
kandırmak, ayartmak

inveiglement
aldatma, kandırma

invent
icat etmek, bulmak, uydurmak, düzmek, kıvırmak

invention
icat, buluş

inventive
hazırcevap,ferasetli,ihtiracı,zeyrek,diribaş.

inventor
mucit, bulucu

inventory
sayım çizelgesi, envanter

inventory control
envanter kontrolü, stok kontrolü

inventory investment
stok yatırımı

inventory rate
envanter değeri

inverse
ters

inverse correlation
ters ilişki

inverse current
ters akım

inverse operation
ters işlem

inverse ratio
ters oran

inversely
tersine olarak

inversely proportional
ters orantılı

inversion
inversiyon, terselme, ters dönme, altüst olma

invert
tersyüz etmek

invertase
invertaz

invertebrate
omurgasız

inverted
ters çevrilmiş

inverted comma
tırnak işareti

inverted vault
ters kubbe

inverter
inverter, enversör, evireç

invest
(in ile) para yatırmak, yatırım yapmak

invest money
para yatırmak

investable
yatırım yapılabilir, yatırılabilir

investigate
araştırmak, soruşturmak

investigation
araştırma,soruşturma,istintak

investigation method
araştırma yöntemi

investigative
araştırmayla ilgili

investigative journalism
araştırmacı gazetecilik

investigative reporter
araştırmacı gazeteci

investigative tour
inceleme gezisi

investigative visit
inceleme gezisi

investigator
müfettiş

investiture
(kimise) yüksek memuriyete atama töreni

investment
yatırım, sağlanan gelir

investment bank
yatırım bankası

investment banker
yatırım bankeri

investment banking
yatırım bankacılığı

investment bills
plasman senetleri

investment bond
yatırım bonosu

investment budget
yatırım bütçesi

investment capital
yatırım sermayesi

investment certificate
yatırım belgesi

investment company
yatırım şirketi

investment counsel
yatırım danışmanı

investment credit
yatırım kredisi

investment goods
yatırım malları

investment incentive
yatırım teşviki

investment incentives
yatırım teşvikleri

investment income
yatırım geliri

investment list
yatırım listesi

investment reserve
yatırım rezervi

investment share
katılma belgesi

investment shares
yatırım hisseleri

investor
yatırımcı

inveterate
yerleşmiş, kökleşmiş, alışmış, tiryaki

invidious
gücendirici, kıskandırıcı, haksız

invigilate
(sınavda) gözcülük etmek

invigilator
sınav gözcüsü

invigorate
güçlendirmek, canlandırmak, dinçleştirmek

invigoration
kuvvetlendirme, güçlendirme

invincibility
yenilmezlik

invincible
yenilmez

inviolability
dokunulmazlık

inviolable
bozulamaz, dokunulmaz

inviolate
bozulmamış, çiğnenmemiş

invisibility
görülmezlik

invisible
görünmez, görülemez, (özellikle kâr zarar hesaplarında) deftere kayıtlı olmayan, resmi hesaplarda görülmeyen

invisible failure
görünmez arıza

invisible ink
renksiz mürekkep

invisibly
saklı olarak

invitation
davet, çağrı

invitation to bid
satışa davet

invite
davet etmek, çağırmak, yüreklendirmek, davetiye çıkarmak

invite tenders for
ihale açmak

inviting
davetkâr, çekici, göz alıcı

invocation
yalvarma, yakarma, dua

invoice
fatura, fatura göndermek, fatura yazmak

invoice amount
fatura bedeli

invoice book
fatura defteri

invoice clerk
fatura memuru

invoice cost
fatura maliyeti

invoice price
fatura fiyatı

invoke
yakarmak, dua etmek, istemek, dilemek

involucre
bürüm

involuntarily
istemeyerek

involuntary
istenilmeden yapılan, gönülsüz yapılan, istençdışı

involuntary muscle
istemsiz kas

involuntary nervous system
otonom sinir jüyesi

involute
involüt, düreç, dolaşık, içeri kıvrık

involution
üst alma, dürev, kıvırma, sarma

involve
(in/with ile) karıştırmak, sokmak, bulaştırmak, içermek, kapsamak, gerektirmek

involved
karmaşık, anlaşılmaz, (with ile) (kişisel ya da cinsel yönden) yakın, ilgili

involvement
karışma, bulaşma, ilgi, sarma, bağlılık

invulnerability
yara almama

invulnerable
yaralanmaz, kurşun işlemez, zapt edilmez

inward
içeride olan, iç, (Aİ) bkz.inwards

inward bill of lading
ithal konşimentosu

inward duty
giriş resmi

inward journey
dönüş yoluculuğu

inward mail
yurtiçi posta

inwardly
içte, içeride

inwardness
içyüz, maneviyat, ruhanilik

inwards
içeriye doğru

iodate
iyodat

iodic
iyotlu

iodide
iyodür

iodine
iyot

iodoform
iyodoform

ion
iyon

ion acceleration
iyon ivmesi

ion accelerator
iyon hızlandırıcı

ion beam
iyon demeti

ion exchange
iyon alışverişi, iyon değiş tokuşu

ion exchanger
iyon değiştirici

ion migration
iyon göçü

ion pair
iyon çifti

ion source
iyon kaynağı

ion spectrum
iyon spektrumu, iyon izgesi

Ionian
iyonyalı

Ionian Islands
Yunan adaları, Yedi Adalar

Ionic
iyonik

ionic binding
iyon bağı

ionic bond
iyon bağı

ionic compounds
iyonik bileşikler

ionic migration
iyon göçmesi

ionic radius
iyon yarıçapı

ionic valve
iyonik tüp

ionium
iyonyum

ionization
iyonlaşma

ionization current
iyonlaşma akımı

ionization gauge
iyonlu manometre, iyonlu basıölçer

ionization potential
iyonlaşma potansiyeli

ionize
iyonlaştırmak, iyonlaşmak

ionized
iyonize

ionized state
iyonize hal

ionizing
iyonlaştırıcı

ionone
iyonon

ionosphere
iyonosfer, iyonyuvarı

iota
zerre, parça

IOU
borç senedi

Iranian
iranlı

Iraqi
Iraka ait, Iraklı

irascibility
kızgınlık

irascible
sinirli, huysuz, öfkesi burnunda

irate
kızgın, öfkeli

ire
hiddetli, kızgınlık, öfke

ireful
kızgın, öfkeli, hiddetli

Ireland
irlanda

iridescence
yanardönerlik, renkli pırıltı

iridescent
yanardöner

iridescent colour
yanardöner renk

iridium
iridyum

iris
süsen çiçeği, iris

Irish
irlandaya ait, irlandaca, irlandalı

iritis
iris iltihabı

irk
usandırmak, bıktırmak, canını sıkmak, bezdirmek

irksome
usandırıcı, bıktırıcı, sıkıcı

iron
demir, ütü, ütülemek

iron a.
demirden yapılmış, demir gibi

Iron Age
demir çağı

iron bar
demir çubuk

iron cement
demir macunu

iron curtain
demir perde

iron flint
demirli çakmaktaşı

iron foundry
dökümhane

iron gray
demir kırı rengi

iron horse
lokomotif

iron lung
suni akciğer

iron mould
pas lekesi

iron ore
demir cevheri

iron plate
demir sac

iron salt
demir tuzu

iron sheet
sac

iron-bearing
demirli

ironclad
zırhlı gemi

ironic
alaylı, alaycı, istihzalı

ironical
alay eden

ironing
ütüleme

ironing board
ütü tahtası

ironing press
ütüleme presi, pres

ironmaster
demirci ustası, demir imalatçısı

ironmonger
hırdavatçı

ironmongery
hırdavat

irons
pranga, zincir

ironshod
demir nallı, demir taban

ironside
cesur kimse

ironstone
demir filizi

ironwood
demirağacı

ironwork
demir işi

ironworker
demir fabrikası işçisi, demirci

ironworks
demir fabrikası

irony
istihza, ince alay

irradiance
aydınlatma, parlaklık

irradiant
parlak, ışıldayan

irradiate
ışınlamak,şualandırmak,aydınlatmak

irradiation
ışınlama, parlaklık, aydınlık

irradiative
ışık saçan, aydınlatıcı

irrational
akılsız, mantıksız

irrationality
mantıksızlık, akılsızlık, saçma

irreclaimable
islah edilemez

irreconcilable
uzlaştırılamaz, barıştırılamaz

irrecoverable
düzeltilemez, telafi edilemez

irrecoverable debt
tahsil edilemeyen borç

irrecusable
reddolunamaz

irredeemable
silinmez, konvertibl olmayan

irreducible
azaltılamaz, küçültülemez, sadeleştirilemez

irrefrangible
bozulamaz, kırılmaz (ışın)

irrefutable
reddedilemez, itiraz kaldırmaz, su götürmez

irregular
(biçim) çarpık, eğri, yamuk, (zaman) düzensiz, eşit olmayan, düzensiz, kuralsız, başıbozuk, usulsüz, kural dışı, düzensiz

irregular comparison
kuralsız derece

irregular verb
kuralsız eylem

irregularity
kuralsızlık, usulsüzlük, düzensizlik

irrelevance
konu dışı olma, konu dışı olan şey ya da durum

irrelevancy
yersiz olma, münasebetsizlik

irrelevant
konu dışı, ilgisiz, önemsiz

irreligion
dinsizlik, kâfirlik, gâvurluk

irreligious
dinsiz

irremediable
çaresiz, tedavi edilemez, şifa bulmaz

irremovable
oynamaz, temelli, sabit

irreparable
telafisi olanaksız, onarılamaz, onmaz

irreplaceable
yeri doldurulamaz

irrepressible
bastırılamaz, zaptolunamaz, taşkın

irreproachable
hatasız, kusursuz

irresistible
karşı konulamaz, dayanılmaz, çok güçlü

irresolute
kararsız, mütereddit

irresolution
kararsızlık

irrespective
(of ile) -e bakmaksızın, -e aldırmadan, -i düşünmeden

irrespective of
hesaba katmadan

irresponsibility
sorumsuzluk

irresponsible
sorumsuz, bambılı

irresponsibly
sorumsuzca, düşüncesizce

irresponsive
mukabele etmez, karşılık vermeyen

irretrievable
bir daha ele geçmez, telafi edilemez

irreverence
hürmetsizlik, saygısızlık

irreverent
(özellikle dine karşı) saygısız

irreversibility
tersinmezlik

irreversible
tersinmez, geri alınamaz, kesin, kati

irreversible colloid
tersinmez koloit

irreversible reaction
tersinmez reaksiyon, tekyönlü tepkime

irrevocable
dönülemez, geri alınamaz, değiştirilemez

irrigable
sulanabilir

irrigate
(toprağı) sulamak

irrigation
sulama

irrigation canal
sulama arnası

irrigation ditch
sulama arkı

irrigation efficiency
sulama verimi

irritability
sinirlilik, alınganlık, titizlik

irritable
çabuk kızan, alıngan

irritant
tahriş edici (madde)

irritate
kızdırmak, sinirlendirmek, tahriş etmek

irritating
sinirlendirici, kızdırıcı, tahrik edici

irritation
sinirlilik, kızgınlık, öfke, hiddet

irruption
içeriye baskın, istila

is
-dir, -dır

isallobar
izalobar

isatin
izatin

ischemia
iskemi

ish
sonek

isinglass
balık tutkalı, mika

Islam
İslam, İslamiyet

Islamic
islam'a ait

island
ada, aral, simek

isle
ada

islet
adacık

ism
-cilik, -izm, doktrin

iso-
(önek) eşit, aynı

isobar
eşbasınç eğrisi, izobar, eşbasınç, izobar

isobaric
izobarik

isobaric chart
izobar haritası

isobaric surface
izobarik yüzey

isobath
eşderinlik eğrisi

isobutane
izobutan

isochoric
izokor, eşhacimli

isochronal
eşsüreli, izokron

isochrone
izokron, eşoylum eğrisi

isochronous
eşsüreli, izokron, eşzamanlı

isoclinal
izoklinal

isocline
izoklin, eşeğim çizgisi

isodose
izodoz

isodynamic
izodinamik

isodynamism
izodinami

isoelectric
eşçıngı, izoelektrik

isoelectronic
izoelektronik

isogamy
izogami, eşgametlilik

isogonal
eşaçılı, izogonal

isogram
izogram

isohel
izohel

isohyet
eşyağış eğrisi, izohiyet

isolate
ayırmak, izole etmek, yalıtmak, tecrit etmek

isolated
izole, ayrılmış, tek

isolated point
yalıtık çekit

isolating
ayrışkan, ayrışık, çekimsiz

isolation
izolasyon, yalıtım, yalnızlık

isolationism
tecrit politikası

isolator
izolatör, yalıtkan

isomagnetic line
izomanyetik eğri

isomer
izomer

isomeric
izomerik

isomerism
izomerizm

isometric
izometrik, eşit ölçülü

isometric curve
izometrik eğri

isometry
izometri, eşölçüm

isomorphic
izomorf, eşyapılı, eşbiçimli

isomorphism
izomorfizm, eşyapılılık

isomorphous
izomorf, eşyapılı, eşbiçimli

isonitrile
izonitril

isooctane
izooktan

isopleth
izoplet

isoprene
izopren

isosceles
ikizkenar, ikizkenar

isosceles trapazoid
ikizkenar yamuk

isosceles triangle
ikizkenar üçgen

isoseismal
eşdeprem, eşdeprem çizgisi

isoseismic
eşdeprem

isospin
eşspin, izospin

isostasy
izostasi

isostatic
izostatik

isotactic
izotaktik

isothere
izoter

isotherm
eşsıcaklık eğrisi, izoterm

isothermal
eşısıl, izotermik

isothermal layer
izotermal tabaka

isotone
izoton

isotonic
izotonik, eş basınçlı

isotope
izotop

isotopic
izotop

isotopic spin
eşspin, izospin, izotop spini

isotopy
dilde izotopi, yerdeşlik

isotron
izotron

isotropic
izotrop, eşyönlü

isotropic antenna
izotropik anten

isotropy
izotropi, eşyönlülük

Israel
israil

Israeli
israilli

Israelite
Yahudi

issuable
yayınlanabilir

issue
piyasaya çıkarma,yayımlama,baskı,sayı,önemli çekit,dağıtım,çap etmek,yayımlamak,dağıtmak,donatmak,(from ile) -den gelmek,kaynaklanmak

issue a decree
kararname çıkarmak

issue from
-den gelmek, kaynaklanmak

issue par
ihraç değeri

issue price
ihraç fiyatı

issued
çıkarılmış, ihraç edilmiş

issuer
hisse senedi çıkaran yatırım şirketi

issuing
çıkarma, ihraç

issuing bank
emisyon bankası

issuing company
emisyon şirketi

issuing house
emisyon kuruluşu

isthmus
kıstak, berzah

it
o, onu, ona, (oyunda) ebe

It depends
duruma göre değişir, belli olmaz

It doesn't matter
Önemi yok

It doesn't matter a brass farthing
Vız gelip tırıs gider

it goes to show
bu da kanıtlıyor ki

it goes without saying
söylemeye gerek yok, gayet açık

It is all the same to me
Benim için hiç fark etmez

it makes no odds
fark etmez, önemi yok

it never rains but it pours
felaketler hep üstüste gelir

It serves him right!
Bunu hak etti!

it stands to reason
gayet açıktır ki

It's all one to me
Benim için fark etmez

it's my turn
sıra bende

It's very kind of you
Çok naziksiniz

It's water under the bridge
köprünün altından çok su geçti

Italian
italyalı, italyan

italicize
italik harflerle basmak

italics
italik yazı

Italy
italya

itch
kaşınmak,can atmak,çok istemek,giyişik,gicişme,kaşıntı,kotur,koturluk hastalığı,güçlü istek,şiddetli arzu,şevk,ihtiras

itchiness
gidişme, kaşınma

itching
kaşınma

itchy
kaşıntılı, kaşınan

item
parça, adet, tane, madde fıkra

itemize
ayrıntıları ile yazmak,dakikleştirmek

iterate
yinelemek, tekrarlamak

iteration
yineleme, tekrarlama

iterative
yinelemeli, tekrarlı, tekrarlayan

itinerancy
seyyarlık, gezgincilik, dolaşma

itinerant
dolaşan, gezgin, gezici

itinerary
yolculuk josparı, yolculuk bağdarlaması

itinerate
dolaşmak, yolculuk etmek

its
onun, -ın, -in

itself
kendisi, kendi

ivied
sarmaşıklı

ivory
fildişi

ivory tower
fildişi kule

ivy
sarmaşık

izzard
eski Z harfi


Submit a name