paceadım, yürüyüş, sürat, hız, ağır ya da düzgün adımlarla yürümek, adımla ölçmek, adımlamak, koşu ya da yürüyüş hızını belirlemek
pacemakerdiğerlerine örnek olan kimse, kalp atışlarını düzenleyen aygıt
pachydermfil gibi kalın derili memeli hayvan
pacificbarışsever, barışçı
pacificationbarışma, yatıştırılma, teskin etme
pacifierbarıştıran kimse, emzik
pacifistbarışsever, barışçı
pacifyyatıştırmak, sakinleştirmek, rahatlatmak, barışı/güvenliği sağlamak
packbohça, çıkın, paket, sürü, (iskambil) deste, paket, bavul hazırlamak, bohçalamak, paket yapmak, paketlemek, sarmak, tıka basa doldurmak, (yiyecek) kutulara koymak, konservelemek, koruyucu bir madde ile doldurmak, sarmak, kaplamak
pack icedeniz suyu buzu, deniz buzlası
pack inilgi çekmek, sarmak
pack offsepetlemek, göndermek
pack one's bagspılıyı pırtıyı toplamak
pack upişi bitirmek,durmak,stop etmek,paketlemek,kaplaştırmak
packagepaket,bohça,bağlama,ambalaj,kutu,kaplaştırma,kaplama,bükmek,kaplaştırmak,paketlemek
package dealpaket teklif, toplu pazarlık
package holidayturizm acentasının tertiplediği gezi
package tourtürküm turu, paket tur
packaged softwarepaket bağdarlama
packagingpaketleme, ambalajlama
packedtıka basa dolu, kalabalık, paketlenmiş
packed like sardinesbalık istifi gibi
packet modepaket modu, paket anahtarlamalı işletim
packet switchingpaket anahtarlama
packingpaketleme, ambalaj, paketleme malzemesi
packing boltsalmastra cıvatası
packing boxeşya sandığı, salmastra, tampon yuvası
packing casetahta kasa, tahta sandık, eşya sandığı
packing housedepo, antrepo
packing materialdolgu malzemesi
packing paperpaket kâğıdı, ambalaj kâğıdı
packing ringsalmastra bileziği
packing washersalmastra rondelası
packthreadambalaj ipi, bağlama ipi, çuvaldız ipi
pactantlaşma,muahede,pakt,mukavele,saziş
pad(koruyucu) yastık, (pamuklu/vb.yumuşak) tıkaç, kâğıt destesi, bloknot, ıstampa, (hayvan) taban, ev, daire, içini doldurmak, (konuşma/vb.) şişirmek, uzatmak, sessizce yürümek
pad characterdoldurma karakteri
pad the billfaturayı şişirmek
pad-dry processfularlama-kurutma yöntemi
pad-roll methodemdirme-bekletme yöntemi
padding machinefularlama emdirme makinesi, fular
padding mangleemdirme makinesi, fular
paddlekısa kürek, (masa tenisi) raket, kısa kürekle yürütmek, kısa kürek kullanmak, suda gezinmek, tokat atmak
paddle boatyandan çarklı gemi
paddle one's own canoekendi işini kendi görmek
paddle steameryandan çarklı gemi
paddle wheelgemi çarkı, kanatlı çark
paddle-wheel fansantrifüjlü vantilatör
paddockküçük çayır alan, padok
paddyçeltik, pirinç, çeltik tarlası
paddy fieldçeltik tarlası
paeansevinç şarkısı, sevinç nidası, zafer türküsü
paediatricsbkz.pediatrics
pagesayfa, bet, (konakçı/vb.) garson, iç oğlanı, adını anons etmek, çağırmak
pageantkutlama töreni, gösteri
paginatesayfalara numara koymak
paginationsayfalara numara koyma
pagingsayfaları numaralama, sayfalama
paid-in capitalödenmiş sermaye
painağrı, sızı, acı, ıstırap, baş belası, üzmek, kırmak, incitmek, kalbini kırmak
pain in the neckbaş belası, dert
painedincinmiş, sıkıntılı
painstakingdikkatli, özenli
paintboyamak, (boya ile) resmini yapmak, betimlemek, tasvir etmek, makyaj yapmak, boyanmak, boya
paint spray gunboya tabancası
paint the lilyallayıp pullamak
paint the town redeğlenceye takılmak
painterressam, badanacı, boyacı
paintingressamlık, yağlıboya resim, tablo, keste
pairçift, karı koca, çift, çift çift düzenlemek, çift olmak, eş olmak, eşlik etmek
pair-oarçift kürekli tekne
palaeontologypaleontoloji, taşılbilim
palatabletadı güzel, lezzetli, makul, hoş
palataldamak ile ilgili, damaksıl, damak ile ilgili, damaksıl ses
palatal harmonybüyük ünlü uyumu
palatal sounddamaksıl ses
palatalizationdamaksıllaşma
palatalizedamaksıllaştırmak
palatialsaray gibi, görkemli
palatinedamakla ilgili,damak sümüğü
palavergörüşme, müzakere, palavra, pohpohlama, yağcılık
pale(yüz) soluk, (renk/vb.) solgun, cansız, solmak, soldurmak, sönük kalmak, önemsiz kalmak
palefacesolukbenizli, beyaz (adam)
palenesssolukluk, renksizlik
paleolithicyontma taş devrine ait
paleontologistpaleontolog, taşılbilimci
paleontologypaleontolog, taşılbilim
paletteressam paleti, palet
palingçit, şarampol, parmaklık
palingenesisyeniden doğma
palisadekazıklarla yapılmış çit, siper kazığı, şarampol
palltabut örtüsü, (içinde ölü olan) tabut, kasvet veren örtü, perde, usandırmak, bıktırmak, yavanlaşmak, sıkmak
palliate(hastalık) hafifletmek, dindirmek
palliation(hastalık) hafifletme, dindirme, mazur gösterme
palliativepalyatif, geçici, hafifletici, geçici çare, geçici önlem
pallidsolgun, soluk, benzi atmış
pallidnesssolgunluk, solukluk
palliumpalyum, beyin zarı, başpiskopos cüppesi
pallorsolgunluk, soluk benizlilik
palmpalmiye, hurma ağacı, avuç içi, aya
palm offkakalamak, kazıklamak
palmatepalmiye yaprağı şeklinde, perdeayaklı
palmettehurma yaprağı süsü
palookabeceriksiz boksör, hödük, ayı, kıro
palpabilityhissedilebilirlik, açıklık, aşikârlık
palpableelle dokunulabilir, ele gelir, gözle görünür, somut, belli, apaçık, ortada, düpedüz
palpateelle muayene etmek, elle tutmak
palpationelle muayene, dokunma
palpitantheyecandan titreyen
palpitate(yürek) hızlı ve düzensizce atmak, titremek
palpitationdüzensiz kalp atışı, çarpıntı
palteroyun etmek, hafife almak, ihmal etmek
paltrinessönemsizlik, değersizlik
paltryönemsiz, değersiz, düşük
paludalbataklık gibi, sıtmalı
pamperüzerine çok düşmek, şımartmak
pamphleteerbroşür yazan kimse
pantava, lavabo taşı, elek, suda yüzen ince buz, elemek, süzmek, elekle aramak, acımasızca eleştirmek, (kamerayı) sağa sola çevirmek
panacea(sözde) her derde deva ilaç
pancaketava keki, gözleme
pancake landingperdövitesli iniş
pancreaticpankreasla ilgili
pancreatic ductpankreas yolu
pancreatic glandpankreas bezi
pancreatic juicepankreas usaresi
pancreatic tissuepankreas dokusu
panda crossingyaya geçidi
pandemoniumşamata, curcuna, tantana
panegyricövgü, methiye, kaside
panegyricalövgü niteliğinde
panegyristmethiyeci, kaside yazarı
panegyrizeövmek, methetmek, övgü düzmek
panelkapı aynası, kaplama tahtası, kontrol panosu, panel, giysilere konulan kumaş parçası, dar uzun resim/fotoğraf, jüri heyeti
panel discussionaçık oturum
panel sawaynalık testeresi
panelistpanele katılan kimse
panelworkaynalı kaplama işi, silme işi
pangani ve şiddetli ağrı, sancı, acı
pangs of hungeraçlık sancısı
pangs of loveaşk sancısı, aşk acısı
panhandletava sapı, dilenmek
panicpanik, ürkü, paniğe uğratmak, paniğe kapılmak
panic-strickenpaniğe kapılmış
panickypanik halinde, telaş verici
paniclepanikül, birleşik salkım
panjandrumözünü çok yükseklerde gören güçlü kişi
panningpanoramik, çevrinme
panoramapanorama, toplu görünüm
panoramicpanoramik, çevrinme
pansyhercai menekşe, ibne, oğlan
pantsık sık nefes almak, nefes nefese kalmak, nefes nefese söylemek, kısa ve çabuk soluk
pantaloonseskiden giyilen dar pantolon
pantechniconmobilya mağazası
pantheismkamutanrıcılık, panteizm
pantheistkamutanrıcı, panteist
pantheisticpanteistik, panteizm ile ilgili
pantilealaturka kiremit, oluklu kiremit
pantographpantograf, tıpkıçizer
pantskadın külotu, pantalon
paperkâğıt, gazete, yazı, bildiri, ç.evrak, sınav soruları, duvar kâğıdıyla kaplamak
paper capacitorkâğıtlı kondansatör
paper chromatographykâğıt kromatografisi
paper currencytedavüldeki para
paper hangerduvar kâğıdı kaplayan kimse
paper millkâğıt fabrikası
paper moneykâğıt para, banknot
paper officedevlet arşivi
paper profitkâğıt üzerindeki kâr, fiktif kâr
paperbackkâğıt kapaklı kitap
paperboygazete dağıtıcısı
paperhangerduvar kâğıtçısı
paperknifekitap açacağı, kâğıt bıçağı
papers on appealcelp, davetiye
paperweightkâğıtların uçmasını önleyen ağırlık
paperykâğıt gibi, kâğıt inceliğinde
papier-machekâğıt hamuru, kartonpiyer
papillatomur, meme, kabarcık, papil
papillarykabarcıkları olan, kabarcık gibi
papooseKızılderili çocuğu, arka sepeti
pappuspapus, tüy çanak, ayva tüyü, ince tüy
papyraceouskâğıt gibi ince
parnominal değer, itibari kıymet, eşit düzey
par for the courseolan oldu
par of exchangekambiyo paritesi, kambiyo kuru
paraparaşütçü asker, paragraf
para-(önek) ötesinde, yanındaki, gibi, tali, yarı
parablemesel, ibret alınacak öykü
parabolic aerialparabolik anten
parabolic curveparabolik eğri
parabolic reflectorparabolik reflektör
paraboloid headlightparabolik far
paraboloid of revolutiondönel paraboloit
parachuteparaşüt, paraşütle atlamak
parachute jumperparaşütçü
paradegeçit töreni, gezinti yeri, gösteriş, sıraya dizilmek, gösteriş yapmak, hava atmak
parade groundtören meydanı
paradigmparadigma, dizi, örnek, kip
paradigmaticdizi ile ilgili, dizisel
paradisecennet, cennet bahçesi
paradoxparadoks, yanıltmaç
paradoxicalçelişkili görünen, mantığa aykırı görünen
parakeetbir tür ufak papağan
parallelkoşut, paralel, kıyaslanabilir, benzer, okşar, yakın, paralel çizgi, benzerlik, örnek, benzer, enlem, benzemek, eşit olmak
parallel circuitparalel devre
parallel connectionparalel bağlantı
parallel lineparalel çizgi
parallel resonanceparalel rezonans, koşut çınlanım
parallel-nervedparalel damarlı
parallel-plate capacitorparalel levhalı kondansatör
parallelepipedparalel yüzlü, koşutyüzlü
parallelogramparalelkenar
paralogismparaljizm, mantığa uymazlık, sahte görünüş
paralysefelç etmek, felce uğratmak
paralyticfelçli kimse, felçli, felce uğratıcı, felç edici, körkütük sarhoş, küfelik
paramagneticparamanyetik, mıknatısla çekilebilen
paramagnetismparamanyetiklik
parameciumterliksihayvan, paramesyum
paramedicyardımcı hekimlik hizmeti veren kişi
parameterparametre, katsayı
parametric amplifierparametrik amplifikatör
parametric equationparametrik denklem
paramilitaryaskeri nitelikli
paramountüstün, yüce, en büyük, en önemli
parapetkorkuluk, parmaklık, siper
paraphernaliatakım taklavat, donatı, alet edevat
paraphrasebaşka sözcüklerle açıklamak, açımlamak, açımlama
paraplegiabelden aşağı felç, parapleji
paraplegicbelden aşağısı felçli
parapsychologyparapsikoloji
parascendingparaşütle atlama sporu
parasiteasalak, parazit, başkalarının sırtından geçinen kişi, asalak, parazit
parasiticasalaklarla ilgili
parasitic currentparazit akım
parasiticideasalak öldürücü madde
parasitismparazitlik, asalaklık
parasuitparaşütçü giysisi
parasympatheticparasempatik
parasympathetic nervous systemparasempatik sinir jüyesi
parathyroidparatiroit bezi
paratroopsparaşütçü kıtası
parbucklefıçı sapanı, bocurgart halatı ile yüklemek
parcelpaket,koli,bohça,bağlama,sürü,yığın,takım,arazi parçası,parsel,hisselerine ayırmak,doğramak,hisselerine bölmek,hurdalamak,parçalamak,bohça halinde bağlamak,bükmek
parcel officepaket postanesi
parcel outtaksim etmek, parsellemek
parcel postpaket postası, koli servisi
parcenaryortak mal sahipliği
parch(güneş) kavurmak, (susuzluktan) kavrulmak
parchment paperparşömen kâğıdı
pardonaf,geçirim,bağışlama,bağışlamak,geçirmek,affetmek
Pardon meaffedersiniz, özür dilerim, efendim?
pardonablebağışlanabilir, affedilir
parekabuğunu soymak, (tırnak) kesmek
pare downindirmek, düşürmek
parenchymaparankima, kanserli doku
parentana ya da baba, veli, ç.ana baba, ebeveyn, valideyn
parent-teacher associationokul-kodak birliği
parent-teacher meetingveli toplantısı
parentagenesil, soy, asıl
parental rightvelayet hakkı
parenthesisayraç, parantez, ara söz
parentheticparantezle ilgili
parenthetic clausearacümle, aratümce
parenthoodanalık ya da babalık
parentlessanasız-babasız, öksüz, yetim
paresisparezi, hafif felç
parhelionparheli, yalancı güneş
pari passueşit adımlarla, eşit değerde
pariahtoplumun kabul etmediği kimse
parietalparietal, çepersel
paringkabuğunu soyma, soyuntu, yonga
paripassueşit adımlarla, aynı hızla
parity charactereşlik karakteri
parity checkeşitlik denetimi
parkpark, yeşil alan, park etmek, koymak, bırakmak
parking meterparkmetre, otopark sayacı
parkinson's diseasetitremeli felç, parkinson hastalığı
parlancedeyiş, tabir, konuşma tarzı
parlaykazanılan parayı bir sonraki yarışa yatırmak
parleytoplantı, zirve toplantısı, barış görüşmesi
parliamentparlamento, meclis
parliamentarianparlamenter
parliamentarismparlamenter jüye
parliamentaryparlamentoya ait
parliamentary inquirymeclis soruşturması
parlour maidsofra hizmetçisi kız
parloustehlikeli, korkutucu, telaş verici
parmesam cheeseparmezan peyniri
parochial(görüş/vb.) sınırlı, dar
parochialismdar görüşlülük
parodyparodi, gülünçleme, adi kopye
parol contractsözlü antlaşma
parol evidenceyeminli ifade
paroletutukluya verilen izin, şartlı tahliye, söz, namus sözü, şeref sözü, şartlı tahliye etmek
paronymeşköklü, aynı kökten gelen sözcük
paronymouseşköklü, aynı kökten gelen
parotidkulakaltı bezi, parotis
parotitiskulakaltı bezi yangısı, parotit
paroxysmalkrizle ilgili, nöbetsel
paroxysms of laughtergülme krizi
paroxysms of rageani öfke
parricidalebeveyn veya akraba katiline ait
parricideebeveyn veya akraba katili
parrotpapağan, papağan gibi tekrarlamak
parrysavuşturmak, geçiştirmek
parsedilbilgisel olarak incelemek
parsimoniousnesscimrilik, pintilik
parsimonycimrilik, pintilik, eldarlığı
partbölüm, kısım, parça, pay, hisse, yan, taraf, görev, rol, fasıl, kısmen, kısmi, ayırmak, ayrılmak
part companyayrılmak, bırakmak
part of speechsözcük türü
part sb's hairburnunun dibine girmek
part with-den ayrılmak, bırakmak
part-time worksüreksiz iş, aralı iş
partakekatılmak, paylaşmak, yemek, içmek
parthenogenesispartenogenez
parti-colouredkarışık renkli, alaca
partialbölümsel, tikel, kısmi, tarafgir, yan tutan, düşkün
partial differentialparçal diferansiyel, tikel türetke
partial eclipsekısmi tutulma
partial entropykısmi entropi, tikel dağıntı
partial fractionkısmi kesir, tikel üleşke
partial free energykısmi serbest enerji
partial paymentkısmi ödeme
partial pressurekısmi basınç, tikel basınç
partial vacuumkısmi boşluk, tikel boşluk
partial wavekısmi dalga, tikel dalga
partialityyan tutma, tarafgirlik, düşkünlük
partiallykısmen, yan tutarak
participantkatılan kişi, katılımcı, iştirakçi
participatekatılmak, iştirak etmek
participatingkatılan, iştirak eden, kâr paylı
participationkatılma, katılım
participatorkatılımcı, iştirakçi
participialortaç türünden
particleparça, zerre, tane, işlevsel sözcük, ilgeç, tanımlık, bağlaç
particle acceleratorparçacık hızlandırıcısı
particle orbittanecik yörüngesi
particle sizeparçacık büyüklüğü, tane büyüklüğü
particle size analysistane büyüklüğü analizi
particle theory of lightışığın tanecik teorisi
particle velocitytanecik hızı
particularözel, olağandışı, dikkate değer, belirli, diğerlerinden farklı, tek, müşkülpesent, titiz, tam, ayrıntılı, mahsus, özgü
particularismbelirli bir topluluğa bağlılık
particularityözellik, titizlik, tamlık, eksiksizlik
particularizetek tek ayrıntılarını belirtmek
particularsayrıntılar, detaylar
partingayrılma, veda etme, ayrılma yeri, taksim edici
partisanyandaş, taraftar, partizan, çeteci, partizan
partisanshipyandaşlık, taraftarlık, partizanlık
partitionbölünme, ayrılma, bölme, ince duvar
partition coefficientdağılım katsayısı
partition wallbölme duvarı
partitivekısımlara ayıran
partlykısmen, bir dereceye kadar
partly cloudyparçalı bulutlu
partnerortak, eş, arkadaş, oyun arkadaşı, kavalye, dam, erkek arkadaş
parturientdoğurmak üzere olan, doğuran
parturitiondoğurma, doğum
partyeğlenti, parti, türküm, birlik, ekip, (siyasi) parti, şahıs, kimse
party in poweriktidar partisi
party lineparti siyaseti, sınır çizgisi
party plaintiffdavacı taraf
party wallmüşterek duvar, ara duvar, bölme duvarı
pasqueflowerrüzgâr çiçeği
passgeçmek, ilerlemek, (önünden/vb.) geçmek, yetişip geçmek, sollamak, vermek, uzatmak, (zaman) geçmek, (zaman) geçirmek, (sınav) geçmek, kazanmak, onaylamak, kabul etmek, geçirmek, geçmek, dinmek, bitmek, geçit, boğaz, geçme, geçiş, geçiş, giriş-çıkış izni, paso, sınavda geçme, pas, pasaport, kur, baştan çıkarma
pass a billyasa tasarısını kabul etmek
pass a checkçeki tahsil etmek
pass awayölmek, göçmek, geçmek, yok olmak
pass beyondgeçmek, üstün olmak
pass bookbanka hesap cüzdanı
pass byönünden geçmek, önemsememek, boş vermek
pass forolarak kabul edilmek, sanılmak
pass musteryoklamayı atlatmak, yeterli olmak, geçmek
pass offdurmak, dinmek, meydana gelmek, olmak
pass onölmek, göçmek, geçmek, yok olmak
pass outbayılmak, özünden geçmek, dağıtmak
pass overaldırmamak, boş vermek, yok saymak, göz yummak
pass the bucktopu başkasına atmak
pass the buck tosorumluluğu -e yüklemek
pass the hat round(kimese) pul toplamak
pass the sponge overüzerine sünger çekmek, unutmak
pass the time of daylaklak etmek
pass throughiçinden geçmek
passableiyi, geçer, (yol/ırmak/vb.) geçilebilir, aşılabilir, geçilir
passagegeçiş, geçme, pasaj, koridor, dar yol, geçit, bölüm, paragraf, parça, deniz yolculuğu
passage-waygeçit, koridor
passemodası geçmiş, eski, solmuş, yaşlanmış
passengermisafir,sernişin,yolcu
passenger cabinyolcu kabini
passenger carbinek otomobili
passenger coachyolcu otobüsü
passenger compartmentyolcu kompartımanı
passenger loungeyolcu salonu
passenger planeyolcu uçağı
passenger shipyolcu vapuru
passenger ticketyolcu bileti
passenger trainyolcu treni,sernişin katarı
passenger-mileyolcu başına bir mil hesabı
passerbytesadüfen geçen kimse, yoldan geçen
passibilityhassasiyet, duygululuk
passimsık sık, birçok yerde
passinggeçen, ilerleyen, geçici, kısa süren
passing lanesollama şeridi
passing shottenisde aşırtma vuruş
passionihtiras, tutku, hırs, ani öfke, düşkünlük, tutku, hastalık
passion flowerçarkıfelek çiçeği
passionateihtiraslı, hırslı, şiddetli, ateşli
passionatenessheyecanlılık
passionlesssoğukkanlı, heyecansız
passive gerundedilgen ulaç
passive immunitypasif bağışıklık, edilgin bağışıklık
passive participleedilgen ortaç
passive resistancepasif direniş
passive verbedilgen fiil, edilgen eylem
passive voiceedilgen çatı
passive volcanosönmüş yanardağ
passivitypasiflik, edilgenlik, hareketsizlik
passometeradımölçer, pasometre
passport inspectionpasaport kontrolü
passport-size photographvesikalık fotoğraf
pastgeçmiş,geçmişte kalan,geçen,öten,bitmiş,sona ermiş,eski,sabık,(dilb.) geçmiş,-den sonra,geçe,ötesinde,uzağında,-siz,-sız,geçmiş zaman,geçmiş,bir kimsenin geçmişi,geçmiş,geçmiş zaman
past all reasonmantıksız, aşırı
past caringboşvermiş, umursamaz
past continuous tensesürekli geçmiş zaman
past definitebelirli geçmiş zaman
past indefinitebelirsiz geçmiş zaman
past participlegeçmiş zaman ortacı
past perfectbelirli geçmiş zaman
past perfect continuous tensesürekli geçmişte bitmiş zaman
past perfect tense-miş'li geçmiş zaman
past progressive tensesürekli geçmiş zaman
past tensebelirli geçmiş zaman
pastehamur, çiriş, kola, macun, ezme, (kâğıt) yapıştırmak
pastelpastel boya kalemi, pastel resim, soluk renk, pastel renk
pastelistpastel resim yapan kimse
pasteurised milkpastörize süt
pasteurizationpastörizasyon
pasteurizepastörize etmek
pasteurizerpastörize aygıtı
pastimehoşça vakit geçirmek için yapılan şey, uğraş
pastinesshamur gibi olma, macun gibi olma
pasturageotlatma, otlatma hakkı, otlak, çayır, mera, ot
pastureot, otlak, çayır, mera, çayıra salmak, otlatmak
pasture farmingmera tarımı
pastyetli börek, (yüz) solgun
pathafifçe vurma, okşama, ufak kalıp tereyağı, elle hafifçe vurmak, hafifçe vurarak okşamak, tam yerinde, tam zamanında, tamamiyle uygun, münasip
pat on the backsırt sıvazlama
patchyama, (değişik renkte) yer/parça, küçük bitki yetiştirme, yamamak, yama yapmak
patch upuzlaştırmak, yatıştırmak, barıştırmak, yamamak
patchyyarım yamalak, şöyle böyle
patekelle, saksı, kafa, beyin, akılezme
patencyaçıklık, besbellilik, aşikârlık
patentgörünen, açık, besbelli, meydanda, ortada, patentli, patent, patent almak
patent agentpatent işleri uzmanı
patent leatherrugan, parlak deri
patent medicinemüstahzar, hazır ilaç
patent officepatent dairesi
patent rightspatent hakları
paternalbabayla ilgili, (akrabalık) baba tarafından, babalık taslayan
paternalismbaba gibi davranış
paternity suitbabalık davası
pathkeçiyolu, patika, yol, (neyinse izlediği) yön, rota, yol
patheticacıklı, dokunaklı, üzücü, boktan, beş para etmez, işe yaramaz
pathfinderçığır açan kimse, kâşif, bulucu
pathlesspatikasız, yolsuz
pathologicalpatolojik, anlamsız, boş, nedensiz
pathologypatoloji, sayrılıkbilim
patriarchpatrik, piskopos, kodak reisi, kabile reisi
patriarchatepatriklik, ataerki, cet
patriarchyataerkil toplum düzeni, ataerkillik
patricianasilzade, aristokrat
patricidebaba katli, baba katili
patrimonialanadan babadan kalma
patrimonyana babadan kalan mal, kalıt, miras
patrioteeraşırı yurtsever
patroldevriye gezme, devriye, devriye gezmek
patronhami koruyucu, sürekli müşteri
patron saintkoruyucu aziz
patronagehimaye, koruma, sürekli müşteriler, (kayırarak) önemli mevkiye atama
patronizesürekli müşteri olmak, tenezzülen iltifat etmek, lütuf göstermek
patronizingtepeden bakan, küçümseyen
patsyavanak, enayi, kadınsı erkek
pattennalın, takunya, sütun kaidesi
patterpat pat (sesi), patırtı, hızlı komik konuşma
patternnumune, örnek, desen, resim, kalıp, patron, model, gidiş, gidişat, seyir, şablon, aynen kopya etmek, kopyasını çıkarmak, -e uydurmak
pattern bookkatalog, model kitabı
pattern makerdöküm kalıpçısı
paucityazlık, yetersizlik, kıtlık
paunchşiş göbek, koca göbek
pauper labourdüşük verginli işgücü
pauperismyoksulluk, fakirlik
pauperizeyoksullaştırmak, yoksul düşürmek
pausedurma, ara, mola, durak, durgu, duruklamak, ara vermek
pave the way for-i kolaylaştırmak, yolunu açmak
pavementkaldırım, yol döşemesi, asfalt
pavilionbüyük çadır, pavyon, köşk, oyuncuların maçı izlediği yer
pavilion roofçadırçatı, topuzçatı
paving(yol) döşeme malzemesi
paving stonekaldırım taşı
paving tileyer karosu, çini
pawhayvan pençesi, el, pençelemek, pençe atmak, (at/about ile) orasını burasını ellemek, mıncıklamak
paw aboutorasını burasını ellemek, mıncıklamak
paw atorasını burasını ellemek, mıncıklamak
pawlkastanyola, kastanyola ile sıkıştırmak
pawnrehine vermek, rehine koymak, (satranç) piyon, piyade, kukla, piyon, alet, maşa
pawn brokerrehinci, tefeci
pawneerehin alan, rehin karşılığı borç veren
pawnerrehin veren, rehin bırakan
payödemek, yararı olmak, yarar sağlamak, kâr getirmek, karşılığını vermek, cezasını çekmek, ödemek, ödeme, vergin, maaş
pay a left-handed complimentkaş yapayım derken göz çıkarmak
pay at sightgörüldüğünde ödeme
pay at tenorvadesinde ödeme
pay attentiondikkat etmek, kulak vermek
pay backborcunu ödemek, geri vermek
pay by chequeçek vermek, çekle ödemek
pay by credit cardkredi kartıyla ödeme yapmak
pay by instalmentstaksitle ödemek
pay ceilingvergin tavanı, maaş tavanı
pay dayödeme günü, maaş günü, ay başı
pay dirtverimli toprak, kazançlı iş
pay dividendsavantaj sağlamak, ilerde yararlı olmak
pay for-in parasını ödemek, masrafını ödemek
pay heeddikkat etmek, kulak vermek
pay heed toönem vermek, dikkat etmek
pay in advancepeşin ödemek
pay in cashnakit ödeme yapmak
pay interestfaiz getirmek
pay lip service tosadece söz ile desteklemek
pay money inbankaya para yatırmak
pay offborcunu tamamen ödemek
pay off old scoresacısını çıkarmak
pay on accounthesaben ödemek
pay on creditkredi kartıyla ödeme yapmak
pay one's respectssaygılarını sunmak
pay one's waykendi hesabını kendi ödemek
pay rollmaaş bordrosu, vergin bordrosu
pay telephoneankesörlü alısün
pay the penaltycezasını çekmek
pay the piperceremeyi çekmek, masrafı ödemek
pay through the noseaşırı para ödemek, kazık yemek
pay to bearerhamiline ödeme
pay-as-you-earngelir vergisini kaynağından kesme
pay-roll taxistihdam vergisi
payableödenecek, ödenmesi gerek, ödenebilir
payable at sightgörüldüğünde ödenecek
payable on deliveryteslimde ödeme
payable to bearerhamiline ödenecek
payable to orderemrine ödenecek
payerödeyen, muhatap, borçlu
payingkazançlı, kârlı, verginli, ödeme, vergin
paying banködeyen banka, ödeme yapan banka
paying tellerödeme veznedarı, tediye veznedarı
paying-in slipödeme makbuzu
payloadnavlunlu yük, kazançlı yük
paymasterbordro memuru, veznedar
paymentödeme, vergin, maaş
payment by chequeçekle ödeme
payment in fullpeşin ödeme
payment in installmenttaksitle ödeme
payment in kindayni ödeme
payoffödeme, ödeme vakti, ceza, hakedilmiş ceza
payolarüşvet, kanunsuz ödeme
pea greenfilizi, açık yeşil
peacebarış, rahat, huzur, asayiş, güvenlik
peace conferencebarış konferansı
peacefulbarışsever, barışçı, barışçıl, sakin, rahat, huzurlu
peacemakerbarıştırıcı, arabulucu
peaceniksavaş karşıtı kimse
peakuç, doruk, zirve, en yüksek çekit, en yüksek sınır, sivri uç, kasket siperi, doruğa ulaşmak
peak pressureazami basınç
peak trafficen yüksek trafik
peak traffic hourstrafiğin en yoğun olduğu sögenler
peak valuetepe değeri, uç değeri
peak voltagemaksimum gerilim, tepe gerilimi
peakedzayıf düşmüş, zayıflamış, tazı gibi
peakysivri tepeli, bitkin, zayıflamış
pealçan sesi, çınlama, gürültü, gürleme, çınlamak, çınlatmak
peal of laughterkahkaha tufanı
peanutAmerikan fıstığı, yer fıstığı, yeryangak
peanut butterkrem fıstık, fıstık ezmesi
peanut gallerytiyatrodaki en üst balkon
pearlinci, mirvari, merverit
pearl barleyfrenk arpası, arpa şehriyesi
pearl oysterinci istiridyesi
pearly gatescennet kapısı
peasantköylü,kentçi,hödük,andavallı
pease puddingbezelye püresi
peatbataklık kömürü, turba
peat bedturbiyer, turbalık
peat moorturbiyer, turba bataklığı
peat mossturba yapan yosun
pebble millçakıllı değirmen
peccadillohafif suç, kabahat, kusur
peckgagalamak, dimdik vurmak, aceleyle/ruhsuz bir şekilde öpmek, gagalama, acele/ruhsuz öpüş
pectoral fingöğüs yüzgeci
pectoral girdlegöğüs kemeri
peculatezimmetine para geçirmek
peculationzimmetine para geçirme, para aşırma
peculatorzimmetine para geçiren kimse
peculiaracayip, tuhaf, olağandışı, (to ile) özgü, mahsus, kaçık, çatlak, hasta, özel
peculiarityözellik, tuhaflık, acayiplik, -e özgü olma
peculiarlyözellikle, tuhaf bir şekilde
pecuniaryparaya ilişkin, parasal
pedagogicpedagojik, eğitimsel, eğitbilimsel
pedagogicspedagoji, eğitbilim
pedagoguepedagog, eğitimci
pedagogypedagoji, eğitbilim
pedantkılı kırk yaran, titiz
pedantickılı kırk yaran, titiz, bilgiçlik taslayan
pedantrybilgiçlik taslama, ukalalık
peddleseyyar satıcılık yapmak
pederastkulampara, oğlancı
pedestal(heykel/sütun/vb.) taban,özül,kaide
pedestrianilginç olmayan, alelade, sıradan, yaya
pedestrian crossingyaya geçidi
pedestrian zoneyaya bölgesi
pediatricianpediatrist, çocuk doktoru
pediatristpediatrist, çocuk hekimi
pedicelpediçel, çiçek sapı
pedicureayak bakımı, pedikür
pedigreedsoyu (sopu) belli
pedologypedoloji, toprakbilim
pedometerpedometre, adımsayar
pedunclepedümkül, çiçek sapı
peekdikizlemek, röntgenlemek, dikizleme, röntgen
peekabooçocuklara ""ce"" yapılan oyun""
peelkabuğunu soymak, (kabuğu/derisi) soyulmak, pul pul dökülmek, (meyve/sebze/vb.) kabuk
peelersoyucu, soyma bıçağı, soyma makinesi, aynasız
peelings(patates/vb.) kabuk
peençekiçle dövmek, çekiçle ezmek
peepgizlice bakmak, dikizlemek, röntgenlemek, dikiz, ötme sesi, cik
peereş, emsal, lord, asilzade, dikkatle bakmak
peerageasilzadeler sınıfı, asilzadelik
peevekızdırmak, gıcık etmek
peevishhuysuz, hırçın, aksi
pegağaç çivi,mandal,kanca,askı,asılgan,mandallamak,(fiyat/vb.) sabitleştirmek
peg outgebermek, nalları dikmek
pegasuskanatlı at, ilham perisi
pejorativeküçük düşürücü, kötüleyici, yermeli
pelagememeli hayvanların kürkü
pelagicderin denizlerle ilgili
pelargonic acidpelargonik asit
pelargoniumsardunya, ıtırçiçeği
pelfpara, varlık, vurgun, yağma
pelisseçocuk pelerini, askeri pelerin, kürk manto
pelletufak top,saçma tanesi,ufak kurşun,kürecik,misket
pellmellkarmakarışık, karman çorman, karmakarışık, karman çorman, allak bullak
pellucidyarısaydam, berrak
pelmetpencere/kapının üst kısmını örten perde
peltpösteki, post, deri, kürk, (with ile) saldırmak, (down ile) şakır şakır yağmak, deli gibi koşmak
pelt downşakır şakır yağmak
pelvic cavitypelvis boşluğu
pelvic girdlepelvis kemeri
pemmicanbir çeşit pastırma
pentükenmezkalem, dolmakalem, yazarlık, kalem, yazar, kalem, kümes, ağıl, yazmak, ağıla/kümese kapatmak, dar bir yere tıkmak, kapatmak
pen friendmektup arkadaşı
pen-and inkkalemle yazılmış, kalemle çizilmiş
penal provisioncezai hüküm
penal servitudeağır hapis, kürek cezası
penalizeceza vermek, cezalandırmak
penalty kickpenaltı atışı
penchanteğilim, meyil, tutku
pencilkurşunkalem, karataş, kaş kalemi, kurşunkalemle yazmak, çizmek
pencil of raysışın demeti
pencil sharpenerkalemtıraş,kalemyonan
pendantpandantif,asılı,sarkık
pending-e kadar, kararlaştırılmamış, askıda
pendulatesarkaç gibi sallanmak
penduloussarkık, sallanan
peneplainpeneplen, yontukdüz
penetrabilitynüfuz edilebilirlik, delinebilirlik
penetrableiçine girilebilir, nüfuz edilebilir
penetrategirmek, dalmak, içine girmek, yarmak, nüfuz etmek, delip geçmek, anlamak, çözmek
penetratingiçe işleyen, keskin, anlayışlı, kolay işitilir
penetrationiçe girme, içe işleme, penetrasyon
penetratoinnüfuz etme, girme, sokuluş
peninsularyarımada ile ilgili
penitentialpişmanlıkla ilgili
penitentiaryhapishane, cezaevi
pennies or manna from heavendevlet kuşu
pennilesszüğürt, meteliksiz
pennyPound'un yüzde biri, peni, sent
penny pinchercimri, pinti
pensiontekaüt,emekli maaşı,pansiyon,tekaüde vermek,tekaüde çıkartmak
pension fundemekli sandığı, emekli fonu
pension offaylık bağlayıp işten çıkarmak, emekliye ayırmak
pension planemeklilik josparı
pensioneremekli aylığı alan kimse, emekli
pensivenessdüşüncelilik, dalgınlık
penstocksavak, verici boru
pentkapanmış, hapsedilmiş, gizli kalmış
pent-upkapatılmış, hapsedilmiş
pentagrambeş köşeli yıldız
pentameterbeş heceli mısra, pentametre
pentathletepentatloncu atlet
pentavalentbeş duyarlıklı
penultsondan bir önceki hece
penultimatesondan bir önceki
penuriousyoksul, fakir, cimri, kıt
penuryyoksulluk, fukaralık, sıkıntı, kıtlık
peonpiyade, emir eri, amele, işçi, gündelikçi
peopleinsanlar, kalabalık, halk, kişi, kimse, millet, ulus, kodak üyeleri, akrabalar
peppercornönemsiz kimse/şey
peppermintnane, nane şekeri
pepperybiberli, çabuk kızan
pepticsindirimsel, sindirimi kolaylaştıran
peptizationpeptinleştirme
per-de, -da, başına, her biri için, vasıtasıyla, eliyle, tarafından
per annumyılda, yıllık, senelik
per capitakişi başına (düşen), adam başına
per capita consumptionkişi başına tüketim
per capita incomekişi başına gelir
per capita quotakişi başına düşen pay
per contra(edat) diğer taraftan
per headkişi başı, adam başı
per incuriamihmalkârlık yüzünden
per procurationnamına, vekâleten
peradventurebelki, şayet, kazara
perambulatedolaşmak, gezinmek, gezmek
perambulationgezme, dolaşma
perambulatorçocuk arabası
percalesık dokunmuş pamuklu bez
perceivablealgılanabilir, hissedilebilir
perceivealgılamak,kavramak,anlamak,başa düşmek,görmek
percentageyüzdelik, yüzde oranı, komisyon, yüzdelik
percentilepersentil, yüzdebirlik
perceptibilityalgılanabilirlik, duyulabilirlik
perceptiblealgılanabilir, duyulabilir, görülebilir, farkedilebilir
perceptionalgı, kavrayış, seziş
perceptivekavrayışlı, zeki
perceptivityidrak kabiliyeti
perchtünek, yüksek yer, tatlı su levreği, konmak, tünemek
perchanceşans eseri, belki, şayet, muhtemelen, kazara
percheronbüyük yük beygiri
percipienceidrak, anlayış, algı
percolate(through ile) süzülmek, sızmak, süzmek
percolationsüzme, süzülme
percolatorsüzgeçli kahve ibriği
percusshafifçe vurarak muayene etmek
percussionvurma, çarpma, vurmalı çalgılar
percussion boringdarbeli sondaj
percussion captüfek kapsülü
percussion drilldarbeli delici, vurgulu delici
percussion fusemüsademeli tapa
percussion instrumentvurmalı çalgılar
percussionistvurmalı çalgılar çalan müzisyen
percussivevurmalı, vuruşla ilgili
percutaneousperkütan, deriden
perditionruhun mahvolması, lanetleme, cehennem azabı
perdurabledaimi, ebedi, ölmez
peregrinateyolculuk etmek, seyahat etmek, dolaşmak
peregrinationyolculuk, seyahat, dolaşma
peremptorinessbuyuruculuk, buyurganlık, diktatörlük
peremptorybuyurucu, buyurgan, dediği dedik
perennialbir yıl süren, (bitki) uzun ömürlü, uzun ömürlü bitki
perfectmükemmel, kusursuz, eksiksiz, tam, mükemmelleştirmek
perfect conditional tensebitmiş koşul bildiren zaman
perfect infinitivebitmişlik mastarı
perfect setmükemmel küme, yetkin küme
perfectibleikmal edilebilir
perfectionmükemmellik, tamamlama, kusursuz kişi ya da şey, eşsiz örnek
perfectionistherşeyin mükemmel olmasını isteyen, kılı kırk yaran, aşırı titiz kimse
perfectivemükemmelleştirici, tamamlayıcı
perfectlymükemmel bir şekilde, kusursuzca, tamamen, tam olarak
perfidioushain, kalleş, vefasız
perfidiousnesshainlik, kalleşlik, vefasızlık
perfidyvefasızlık, hainlik, kalleşlik
perforatedelmek, delikler açmak, (defter/pul/vb.) kolay koparılması için kenarına sırayla delikler açmak
perforateddelikli, tırtıllı
perforated pipedelikli boru
perforated platedelikli sac
perforatordelme makinesi, delici, zımba makinesi
perforcezorla, mecburi, ister istemez
performyapmak, yerine getirmek, icra etmek, oynamak, temsil etmek, rol almak, rol oynamak, müz.çalmak
performanceifa, icra, yapma, gösteri, oyun, performans, başarım
performativegerçekleştirici, edimsel
performersanatçı, oyuncu, müzisyen
perfumegüzel koku, parfüm
perfumeryparfümeri, lavantacılık
perfunctoryyarım yamalak, baştan savma, acele yapılan
pergolapergola, kameriye, çardak
peri-(önek) etrafında, çevresinde
pericarditisperikard iltihabı, yürekzarı yangısı
pericardiumperikard, yürekzarı
pericarpmeyve örtüsü, tohum zarı
pericentergalaktik enberi, gökada enberisi
perichondriumkıkırdak zarı
pericraniumkafatasının dış zarı
periglacialbuzul çevresi, periglasiyal
periloustehlikeli, riskli
perineumperine, apış arası
perioddönem, devre, devir, çağ, süre, âdet, aybaşı, ders, çekit
period of convalescencenekahet devresi
periodic dampingperiyodik sönüm
periodic maintenanceperiyodik bakım
periodic quantityperiyodik büyüklük, periyodik nicelik
periodic tableperiyodik cetvel, öğeler çizelgesi
periodicalsürekli yayın, periyodik
periodicallybelirli aralıklarla, devirli olarak
periosteumperiyost,sümükzarı
periostitisperiyostit,sümükzarı yangısı
peripateticyerinde duramayan, gezici, seyyar, gezgin
peripheralikincil, önemsiz, kenardaki, çevresel
peripheral deviceçevresel aygıt, çevre aygıtı
peripheral nervous systemperiferik sinir jüyesi
periphrasisdolaylama, dolaylı anlatım
periphrasticdolaylı olarak anlatılan
perishölmek, yok olmak, bozulmak, çürümek, bozmak, çürütmek
perishable(yiyecek) çabuk bozulan
perishing(İİ) (hava) buz gibi
perispermdış besidoku, perisperm
peritonaeumperiton, karınzarı
peritonitisperitonit, karınzarı yangısı
periwinklecezayirmenekşesi
perjuremahkemede yalan yere yemin etmek, yalan söylemek
perjure oneselfmahkemede yalan yere yemin etmek
perjuryyalan yere yemin etme
perksyan ödeme, maaştan ayrı gelir
perkysulu, laubali, bambılı
perlocutiondolaylı etkileme sözü, etki söz
permanent deformationkalıcı deformasyon, kalıcı bozunum
permanent dischargesürekli deşarj
permanent gasideal gaz, sürekli gaz
permanent incomesürekli gelir
permanent magnetsürekli mıknatıs
permanent situationsürekli iş
permanent solutionkalıcı çözüm
permeable membranegeçirgen zar
permeameterpermeametre, geçirimölçer
permeate(through ile) sızmak, nüfuz etmek
Permianpermiyen, permiyen
permissibleizin verilebilir
permissionmüsaade, izin, ruhsat
permissiveaşırı müsaadekâr, her şeye açık
permitizin vermek, bırakmak, ruhsatname, izin kâğıdı, izin
permitted hoursiçki satışının serbest olduğu sögenler
permittivityçıngılık geçirgenlik
permutabledeğiştirilebilir
permutatesırasını değiştirmek
permutesırasını değiştirmek
pernicious anaemiaanemi pernisyöz
perniciousnesstehlike, zarar
pernicketymüşkülpesent,iratçıl,aşırı titiz
peroratenutuk çekmek, uzun ve sıkıcı konuşma yapmak
perorationnutuk, uzun ve sıkıcı konuşma
perpendetraflıca düşünmek, tasarlamak
perpendiculardik, dikey, dikey çizgi, dikey, dikme
perpetrate(suç/vb.) işlemek, yapmak
perpetration(suç/vb.) işleme, yapma
perpetratorsuç işleyen kimse
perpetualkalıcı, ebedi, sürekli, aralıksız, bitmez tükenmez
perpetual motiondevridaim, sürgit devinim
perpetuallydaima, sürekli olarak, sonsuz olarak
perpetuatesürdürmek, devam ettirmek, ölümsüzleştirmek, korumak
perpetuitysüreklilik, ebedilik, ömür boyu gelir, daimilik
perplexşaşırtmak, kafasını karıştırmak
perplexedşaşırmış, şaşkın
perquisiteek ödenek, ikramiye, yan ödeme
persecutezulmetmek, acı çektirmek, rahat vermemek
perseveratesürekli tekrar etmek
perseveresebat etmek, azimle devam etmek
perseveringazimli, sebatkâr
Persian carpetiran halısı
Persian GulfBasra Körfezi
persiflageönemsemeyiş, alay
persistinat etmek, ısrar etmek, vazgeçmemek, üstelemek, sürmek, sürüp gitmek, devam etmek, kalmak
persistenceısrar, inat, sebat
persistentinatçı, ısrarlı, vazgeçmez, sürekli, geçmeyen, bitmek bilmeyen
personkişi, birey, şahıs, insan, adam, kimse, şahıs
person to person callihbarlı alısün konuşması
persona grataistenilen kişi, saygıdeğer kişi
persona non grataistenmeyen kişi, istenmeyen adam
personableyakışıklı, güzel, çekici
personageünlü ya da önemli kimse
personalkişisel, özel, bedensel, menkul
personal accountkişisel hesap, şahsi hesap
personal assetsmenkul mallar
personal callşehirlerarası ihbarlı konuşma
personal computerkişisel bilgisayar
personal convictionşahsi kanaat
personal datakişi hakkında bilgiler
personal effectsşahsi eşya, özel eşya
personal endingşahıs eki, kişi eki
personal estatetaşınabilir mal
personal guaranteekişisel teminat, şahsi teminat
personal guarantykişisel teminat, şahsi teminat
personal incomeşahsi gelir
personal liabilitykişisel sorumluluk
personal loankişisel kredi
personal opinionşahsi düşünce
personal pronounşahıs zamiri, kişi adılı
personal propertytaşınabilir mal
personal securityşahsi güvence
personalitykişilik, karakter, şahsiyet, önemli kişi, şahsiyet
personalizeşahsiyete dökmek, belli bir kişinin malı olduğunu belirtmek
personallykendi, bizzat, kişi olarak, şahsen
personatebir karakteri canlandırmak, bir şahsı oynamak
personationcanlandırma, oynama
personificationkişileştirme, canlı örnek, simge
personify-in canlı örneği olmak, simgesi olmak, kişilik vermek, kişileştirmek
personnelpersonel, görevliler
personnel managementpersonel yönetimi
personnel managerpersonel müdürü
perspectivalperspektif ile ilgili
perspectiveperspektif, görünge, bakış açısı, perspektif
perspicaciousanlayışlı, kavrayışlı
perspicacityanlayış, kavrayış, keskin zekâ
perspicuityaçıklık, anlaşılırlık
perspicuousaçık, anlaşılır
perspiratoryter ile ilgili
persuadeikna etmek, inandırmak
persuasionikna etme, ikna, ikna kabiliyeti, inanç
persuasiveikna edici, inandırıcı
persuasivenessikna edicilik, inandırıcılık
pertain(to ile) -e ait olmak, ile ilgisi olmak
pertaining to-e uyan, ile ilgili
pertinaciousinatçı, kararlı
pertinacityinatçılık, ısrar, sebat, inat
pertinenceuygunluk, yerindelik, ilgi
pertinentuygun, yerinde, ilgili
pertnessarsızlık, sululuk
perturbüzmek, kaygılandırmak, canını sıkmak, telaşlandırmak, rahatsız etmek, bozmak, karıştırmak, rahatsız etmek
perturbationrahatsızlık, karışıklık, tedirginlik, heyecan
perusedikkatle okumak, incelemek
PeruvianPerulu, Peru'ya ait
pervade(koku/duygu/düşünce/vb.) yayılmak, doldurmak, kaplamak
pervasionyayılma, doldurma, kaplama
pervasiveher tarafa yayılan, her yeri kaplayan
perversehuysuz, ters, kötü huylu, aksi, inatçı, sapık
perversionbaştan çıkarma, ayartma, sapıklık
perversitysapıklık, huysuzluk, ahlaksızlık, aksilik
pervertbaştan çıkarmak, ayartmak, ahlakını bozmak, kötü amaç için kullanmak, kötüye kullanmak, cinsel sapık
perverterbaştan çıkaran kişi, fettan
peskykıl, gıcık, sinir bozucu, belalı
pessimistickötümser, karamsar
pestzararlı böcek, hayvan, başbelası, musibet
pest controlhaşere mücadelesi
pesterrahatsız etmek, sıkmak, başının etini yemek
pestiferoushastalık taşıyan, bulaşıcı, baş belası, iğrenç
pestilencebulaşıcı ve öldürücü hastalık
pestilentbulaşıcı, öldürücü, nahoş, rahatsız edici
pestilentialbulaşıcı,yolukucu
petevde beslenen hayvan, ev hayvanı, sevgili, gözde, okşamak, sevmek, sevişmek, oynaşmak
peter(out ile) yavaş yavaş tükenmek, son bulmak, bitmek
peter outtükenmek, yok olmak, suya düşmek
petiolatesaplı, sapı olan
petit pointbir tür el işlemesi
petite(kadın) narin yapılı, minyon
petitiondilekçe, toplu dilekçe, talep, dilekçe vermek, talep etmek
petition of appealtemyiz dilekçesi
petrifactiontaşlaşma, taşıl, fosil
petrifytaşlaşmak, taşlaştırmak, şok etmek
petrochemicalpetrokimyasal
petrographypetrografi, kayaçbilgisi
petrol bombmolotof kokteyli
petrol consumptionbenzin tüketimi
petrol enginebenzin motoru
petrol gaugebenzin göstergesi, yakıt göstergesi
petrol pumpbenzin pompası
petrol researchpetrol araştırma
petrol stationbenzin istasyonu, benzinci
petrol tankbenzin deposu, yakıt deposu
petroleum productpetrol ürünü
pettifoggermadrabaz avukat, aşırı titiz kimse, iş simsarı
pettifoggingkılı kırk yaran, hileci, madrabaz
pettinessaşağılık, adilik
pettishhuysuz, aksi, hırçın
pettishnesshuysuzluk, aksilik
pettyönemsiz, ikinci planda gelen, küçük, darkafalı
petty larcenyküçük hırsızlık, ufak hırsızlık, aşırma
petty offenceküçük suç, adi suç
petty officerdeniz astsubayı, çavuş
petulancehuysuzluk, hırçınlık, alınganlık, terslik
petulanthuysuz, hırçın, küseğen, alıngan
pewuzun bank/sıra, oturacak yer
pewterkalay ve kurşun alaşımı (nesne)
pH-meterpH-metre, pH-ölçer
phagocytefagosit, yutargöze
phallicerkeklik kılganına değişli
phalluscinsel güç sembolü
pharaoh mousefiravunfaresi
pharisaicalikiyüzlü, riyakâr
phariseeferisi, ikiyüzlü kimse
pharmaceuticaleczacılığa ait
pharmacologyfarmokoloji, embilim
pharmacyeczacılık, eczane
pharyngealboğaz ile ilgili, boğazsıl
pharyngitisfarenjit, gırtlak iltihabı
pharyngonasalyutak ve buruna ait
phaseevre,aşama,merhale,safha,pille,faz,evrelendirmek,aşamalandırmak
phase anglefaz açısı, evre açısı
phase diagramfaz diyagramı
phase differencefaz farkı
phase inyavaş yavaş kullanmaya başlamak
phase meterfazmetre, evreölçer
phase modulationfaz modülasyonu, evre değiştirimi
phase outsafha safha bitirmek
phase rulefaz kuralı, evre kuralı
pheasantrykırgavul yetiştirme yeri
phenolphthaleinfenolftalein
phenomenalolağanüstü, şaşılacak, süper
phenomenalismgörüngücülük, olaycılık, fenomenizm
phenomenonolay, olgu, hadise, olağanüstü kimse/şey/olay, fenomen, görüngü
philanderkur yapmak, kadın peşinde koşmak, flört etmek
philandererkadın peşinde koşan erkek, flört eden
philanthropicinsansever, hayırsever
philanthropyinsanseverlik, hayırseverlik
philatelicpulculukla ilgili
philatelypulculuk, pul toplama
philharmonicmüziksever, filarmonik
philharmonic societyfilarmoni topluluğu
philippicsert ve acı nutuk
Philippine IslandsFilipin Adaları
phillips screwyıldız tornavida
philologistfilolog, dil bilgini
philosophicbkz.philosophical
philosophicalfelsefi, mantıklı, sakin, aklı başında
philosophizefelsefe ile uğraşmak, filozof gibi konuşmak
philosophyfelsefe, yaşam felsefesi
philosophy of historytarih felsefesi
phlebitisflebit, damar iltihabı
phlebotomykan alma, hacamat
phlegmbalgam, sümük, soğukkanlılık, heyecansızlık
phlegmaticsakin, soğukkanlı, heyecanlanmaz
phonationseslendirme, sesleme
phonetelefon,çınka,alısün,telefon etmek,çınka etmek,çınkalamak,alısünlemek,zeng etmek
phone callalısün konuşması
phone sb backdaha sonra aramak
phone sb upbirine çınka etmek
phone-inizleyicinin alısünle katıldığı sınalgı bağdarlaması
phonematicssesbirimbilim, fonematik
phonemicssesbirimbilim, sesbilim
phonetic alphabetfonetik alfabe, sesçil abece
phonetic scriptfonetik yazı, sesçil yazı
phonetic spellingfonetik imla
phonetic transcriptionfonetik transkripsiyon, sesçil çevriyazı
phoneticssesbilim, sesbilgisi
phoneyyapmacık, sahte, yapmacık kimse, sahtekâr
phonicsesle ilgili, sesli
phonogramfonogram, ses sembolü
phonographfonograf, gramofon
phonographicfonograf ile ilgili
phonologicalsesçil, sesbilimsel
phonological transcriptionsesbilimsel çevriyazı
phonysahte, düzme, taklit
phosphatizationfosfatlama
phosphor bronzefosfor tuncu
phosphoresceyakamozlanmak
phosphorescencefosforesans, fosforışıllık, yakamoz
phosphorescentfosforesan, fosforışıl, yakamozlanan
photochemicalfotokimyasal
photocompositionfotodizgi
photoconductionfoto-iletim
photoconductivefotoiletken
photoconductorfotoiletken
photocopierfotokopi makinası
photocopyfotokopi, fotokopisini çekmek
photocopy centrefotokopi merkezi
photocurrentfoto akım, ışıl akım
photodisintegrationfoto parçalanma, ışıl parçalanma
photoelasticityışılesneklik, fotoesneklik
photoelectricışılçıngı, fotoelektrik
photoelectric cellfotoelektrik hücre
photoelectric effectışılelektrik olay, fotoelektrik etki
photoelectric emissionfotoelektrik emisyon, ışılçıngı salım
photoelectric relayfotoelektrik röle
photoelectric thresholdfotoelektrik eşik
photoelectricityfotoelektrik, ışılçıngı
photoelectronfotoelektron, ışılelektron
photoemissionışılyayım, fotoemisyon
photoemissiveışılsalımlı, fotoemisif
photofloodprojektör lambası
photogenfotojen, fotojen kılgan
photogrammetryfotogrametri
photographfotoğraf, fotoğrafını çekmek
photographicfotoğrafla ilgili
photolithographyfotolitografi
photoluminescencefotolüminesans, ışılışıldama
photomechanicalfotomekanik
photometerfotometre, ışıkölçer
photometryfotometri, ışıkölçüm
photomicrographfotomikrografi, mikroskopla fotoğraf çekme
photomultiplierfotomultiplikatör, ışılçoğaltıcı
photoreceptorfotoreseptör
photosensitiveışığa duyarlı
photosensitivityfotoduyarlık, ışılduyarlık
photospherefotosfer, ışıkküre
photostatfotostat, fotokopi
phototelegraphyfototelgraf
phototopographyfototopografya
phototransistorfototransistor
phototropismışığa yönelim, fototropizm
photovoltaic cellfotovoltaik hücre
phrasebirkaç sözcükten oluşan anlamlı birim, sözcük öbeği, sözce, kısa ve uygun anlatım, uygun sözcük ya da tümcelerle ifade etmek
phrasebookseyahat rehberi, konuşma kılavuzu
phrasemongersüslü cümleler kullanan kimse
phraseologydeyişbilim, ifade tarzı, anlatım
phrenologistfrenoloji uzmanı
phrenologyfrenoloji, kafatasıbilim
phthisisverem, tüberküloz
phylloxerafilokseri, asma biti
phylogenyfilojeni, soyoluş
physicilaç, ilaç vermek, müshil vermek
physicalfiziksel, bedensel
physical anthropologyfiziksel antropoloji
physical changefiziksel değişim
physical chemistryfiziksel kimya
physical conditionsağlık yağdayı
physical educationbeden eğitimi
physical forcefiziksel güç
physical geographyfiziksel coğrafya
physical methodfiziksel yöntem
physical propertyfiziksel özellik
physical sciencefizik bilimi
physical structurefiziksel yapı
physical therapyfizik tedavisi, fizyoterapi
physical trainingbeden eğitimi
physicochemicalfizikokimyasal
physicochemistryfizikokimya
physiognomyfizyonomi, dış görünüş, yüz, çehre
physiographyfiziki coğrafya
physiotherapistfizyoterapist, fizik tedavici
physiquevücut yapısı, fizik
phytochemistrybitki kimyası
phytogenesisbitki oluşumunu inceleyen bilim
phytologybitkibilim, botanik
pipi, Yunancanın onaltıncı harfi
pianissimoçok hafif (sesle)
piazzataraça, veranda, kapalı balkon, meydan
pibrochgayda ile çalınan marş
picaresquekabadayı ve dolandırıcılar ile ilgili
picaroonhırsız, dolandırıcı, korsan
picayuneönemsiz, küçük, adi, beş sentlik metal para, beş paralık şey/kimse
pickseçmek, seçip ayırmak, seçip almak, toplamak, koparmak, ayıklamak, sıyırmak, kemirmek, sivri bir aletle kazmak, açmak/kırmak, karıştırmak, seçme, seçenek, seçim, kürdan, kazma
pick a quarrelkavga çıkarmak
pick and chooseçok dikkatli seçmek
pick at(yemeği) isteksizce yemek
pick hammermartopikör, kazar çekiç
pick holes in sthkusur bulmak, ince eleyip sık dokumak
pick oakumüstüpü kullanmak, kodesde yatmak
pick offbirer birer vurmak
pick on(suçlayacak adam) bulmak, seçmek
pick outseçmek, görmek, fark etmek
pick sb's pocket-in cebinden bir şey yürütmek
pick to piecesçekiştirmek, çürütmek (sav)
pick uptutup kaldırmak, gelişmek, ilerlemek, elde etmek
pick up the tabparayı çekmek
pick-a-backomuzda, sırtta
pick-me-upcanlandırıcı içki/ilaç
picketgrev gözcüsü, kazık, ileri karakol, gözcülük etmek
picket fencetahta parmaklık
pickleturşu, turşu suyu, turşusunu kurmak
pickledturşu halinde, sarhoş, matiz
pickuppikap kolu, kamyonet, pikap, gelişme, ilerleme
pickup styluspikap iğnesi
picnicpiknik, piknik yapmak
pictogrampiktogram, resimyazı
pictographpiktograf, resimçizit, resimyazı
pictographicgrafiksel çizimlerle gösteren, görüntüsel
pictorialresimli, resmedilmiş
pictureresim, tablo, keste, fotoğraf, film, görülmeye değer şey ya da kişi, pek güzel kimse ya da şey, -in mükemmel örneği, timsal, görüntü, tasvir, ç, sinema, resmini yapmak, çizmek, betimlemek, düşlemek, hayal etmek, tasavvur etmek
picture editorresim seçici
picture frameresim çerçevesi
picture galleryresim galerisi, resim müzesi
picture postcardresimli kartpostal
picture puzzleresimli bulmaca
picture telegraphyresimli telgraf jüyesi
picture transmissionresim nakli, görüntü iletimi
picture tuberesim tüpü, görüntü lambası, ekran lambası
picturesquepitoresk, (dil) net, açık, canlı
picturizeresmini çizmek, filme almak
pidginkarma dil, tarzanca
piebörek, çörek, tart, turta
pie chartyuvarlak diyagram
pie in the skyolmayacak şey, düş, hayal, cennet
piebald(at) alaca, benekli
pieceparça, tane, oyun, piyes, (satranç/dama/vb.) taş, numune, örnek, madeni para
piece de resistanceana yemek
piece goodsparça mal, kupon kumaş, mensucat, dokuma
piece mealparça parça, bölük pörçük
piece outparça ekleyerek tamamlamak
piece togetherparçalarını birleştirmek, tamamlamak, eklemek
piecemealparça parça, azar azar, bölüm bölüm, aşama aşama
pieceworkerparça başı çalışan işçi
pied(kuş/vb.) alaca, alacalı
pieriskele, destek, payanda
piercedelmek, delip geçmek
piercing(rüzgâr) sert, soğuk, içe işleyen, (ses) güçlü, keskin, acı
pietismdindarlık, softalık
piezoelectricpiezoelektrik
piezoelectricitypiezoelektrik
pifflesaçmalamak, boş laf etmek
pig ironfont, pik demir, dökme demir
pigeon-breastedçıkık göğüslü
pigeonholegüvercin yuvası, hasır altı etmek, düzenlemek
piggishdomuz gibi, pis, pisboğaz
piggyküçük domuz, domuzcuk
piggybank(domuz şeklinde) kumbara
pigmentboya maddesi, pigment
pigmentationhücrelerin renkli madde oluşturması
pigstydomuz ahırı, pis oda/yer, izbe
pikemızrak, kargı, turnabalığı
pikemankazma ile çalışan maden işçisi
pikerihtiyatlı kumarbaz, dönek, kahpe
pilastergömme ayak, pilastr, duvar ayağı
pilchardsardalye, ateşbalığı
pileyığın, küme, büyük miktarda para, servet, yığınla, direk, kazık, hav, tüy, kuru pil, yığmak, yığın haline getirmek, istif etmek
pile foundationkazık temel, kazıklı temel
pile upyığmak, istif etmek, biriktirmek, yığılmak
pilferaşırmak, çalmak, uğrulamak, araklamak, çırpıştırmak, aparmak, yolsuzluk yapmak
pilferageçalma, aşırma, hırsızlık
pillhap, doğum kontrol hapı, gıcık kimse, kıl
pillageyağma etmek, yağmalamak, yağma, yağmacılık
pillarsütun, direk, önemli üye/destekçi/yandaş
pillion(motorsiklet) terki, arka koltuk
pilloryceza boyunduruğu, ceza boyunduruğuna bağlayarak teşhir etmek
pilotpilot,uçarman,kılavuz,pilotluk yapmak,kılavuzluk yapmak,yol göstermek
pilot lampkontrol lambası, pilot lamba
pilot lightkılavuz ışığı, kontrol lambası
pilot's errorpilot hatası
pilotagepilotluk, pilotaj, kılavuzluk, kılavuz vergini
pilotage chartseyrüsefer haritası
pilotlesspilotsuz, uzaktan kumandalı
piluleküçük harf, hap, kürecik
pintoplu iğne, broş, iğne, mandal, iğnelemek, iliştirmek, kıpırdayamaz hale sokmak, sıkıştırmak
pin downbağlamak, hareketsiz kılmak, sıkboğaz etmek
pin onüstüne almak, yüklenmek
pin one's hopes onbel bağlamak
pince-nezkelebek gözlük, yaylı gözlük
pincerskerpeten,maşa,minkaş,(yengeç/vb.) kıskaç
pinchkıstırmak, sıkıştırmak, çimdiklemek, acı vermek, sıkıp acıtmak, araklamak yürütmek, çimdik, tutam
pinch and savedişinden tırnağından artırmak
pinch and scrapedişinden tırnağından artırmak
pinchbeckaltın taklidi, yapma, sahte
pinchpennyeli sıkı, cimri
pincushioniğnelik, iğne yastığı
pine(away ile) güçten kuvvetten düşmek, erimek, iğne ipliğe dönmek, (gerçekleşemeyecek) arzusu olmak, özlemini çekmek, çam
pine awayyavaş yavaş güçten düşmek
pinealkozalaksı, kozalak biçiminde
pineal glandbeyin epifizi
ping-pongpinpon, masa tenisi
pinionelini ayağını bağlamak, hareketsizleştirmek
pinkpembe, sosyalist eğilimli, (araba) teklemek
pinnabalık kanadı, kulakkepçesi, yapracık
pinnacesandal, filika, küçük yelkenli
pinnacleen yüksek çekit, doruk, zirve, sivri tepeli kule
pinnipedyüzgeçayaklı, yüzgeçayaklı
pinpointtam yerini göstermek, belirlemek, tam olarak saptamak, gerçek nedenini bulmak
pins and needleskarıncalanma
pinstripe(giysi) ince çizgi
pintgalonun sekizde biri, bu kadar bira
pintailkılkuyruk, kılkuyruk ördeği
pintlemil, eksen, enjektör iğnesi
pinupşarkıcı, çıplak kadın, /vb.resmi
pinwheelçarkı felek, fırıldak
pioneeröncü, öncülük etmek
pious fraudsahte dindarlık
pipoyun kâğıtlarındaki işaretlerin her biri, rütbe belirten yıldız, meyve çekirdeği, sinyal, yarışta yenmek, geçmek, (sınavda) çakmak/çaktırmak
pipeboru, pipo, çubuk, kaval, (ç.) gayda, borularla taşımak, kaval/gayda çalmak
pipe bracketboru kelepçesi
pipe culvertbüz, boru menfez
pipe downsusmak, sesini kesmek
pipe drainkünk, süzdürme künkü
pipe dreamhayali fikir, olmayacak iş, hayal
pipe jointboru bağlantısı, boru rakoru
pipe upkonuşmaya/şarkı söylemeye başlamak
pipefitterborucu, boru tesisatçısı
pipefittingboru işi, boru bağlama donanımı
pipeliningboruya sokma, iç içe sokma
piquancyacılık, keskinlik, ilginçlik, cazibe
piquantacı/keskin tadı olan, ilginç, hoş
piquegüceniklik, kırgınlık, gücendirmek, incitmek, gururunu kırmak
piratekorsan, korsan satış yapmak
pirate listenerkorsan dinleyici
pirate radiokorsan ünalgı
pirate senderkorsan verici
pirouette(balede) tek ayak üzerinde dönüş, piruet
pisciculturistbalık öndürücüsü
piscinebalık gibi, balığa ait
pisiformbezelye biçiminde
pissişemek, (yağmur) şakır şakır yağmak, çiş, sidik, işeme
piss aboutserserilik etmek, göt gezdirmek
piss aroundserserilik etmek, göt gezdirmek
piss offsiktir git, siktir olup gitmek, bıktırmak
piss oneself(gülmekten) altına işemek
pissed as a newtküfelik, zom
pistol shottabanca ateşi, tabanca menzili, tabanca kurşunu
piston pumppistonlu pompa
piston ringpiston segmanı, segman
pitçukur, maden ocağı, (araba yarışında) hızlı tamirat yeri, hastalık lekesi, (tiyatro) parter, meyve çekirdeği, (meyvenin) çekirdeğini ayıklamak, (çiçek hastalığı) çopur bırakmak
pit a pathafif hafif çarpma, tıkırdama
pit coaltaşkömürü, madenkömürü
pit sawhızar, iki kollu testere
pit-run graveltüvenan çakıl
pitchziftlemek, konmak, konaklamak, (düşerge/çadır/vb.) kurmak, (dışarı) atmak, düşmek, takılıp devrilmek, sesin perdesini ayarlamak, (gemi) baş vurmak, toslamak, saha, alan, pazarcının satış yeri, perde, derece, düzey, zift, (bina) eğim, yalpalama, (beyzbol) atış, fırlatma, satıcının ağız yapması
pitch anglehatve açısı, adım açısı
pitch inişe girişmek, yemeğe yumulmak
pitch intoüstüne saldırmak, atılmak
pitch onseçmek, karar vermek
pitch one's tentçadırını kurmak
pitch sb a curve ballyüreğini ağzına getirmek
pitch-and-tossyazı tura atma oyunu
pitch-blackzifiri karanlık, simsiyah
pitch-darkzifiri karanlık
pitchblendeuranyum oksidi
pitchertesti, sürahi, ibrik, (beyzbol) atıcı
pitchingatma, fırlatma, baş kıç vurma
pitchyzift gibi, karanlık
pitfallgüçlük, tehlike, tuzak
pithöz,özek,ruh,en önemli kısım
pitheadmaden ocağı girişi
pithinessözlülük, anlamlılık, etkileyicilik, kuvvet, tesir
pitifulacıklı, acınacak, merhametli
pitilessacımasız, merhametsiz
pitonkısa metal dağcı kazığı
pittanceçok düşük vergin,acınacak miktarda az vergin,kapik-kuruş
pitted(asitten/pastan) karıncalanmış, oyuklu
pituitarybalgam salgılayan, balgama ait
pituitary glandhipofiz bezi
pitymerhamet,acıma,acınacak şey,merhamet etmek,acımak,yazığı gelmek
pivoteksen, mil, bir eksen çevresinde dönmek
pivotalmile ait, merkezi, en önemli
pixelpiksel, görüntü öğesi
pixilatedüşütük, kafadan kontak, kaçık, delidolu
placablekolay yatışan, kolay bağışlayan, kolay affeder
placardduvar ilanı, afiş, pankart, poster
placatekızgınlığını yatıştırmak
placatoryyatıştırıcı, sakinleştirici
placeyer, alan, bölge, (yarış/kuyruk/vb.'de) sıra, hane, basamak, oturacak yer, memuriyet, görev, mevki, konum, yapılması gereken şey, görev, ev, koymak, yerleştirmek, (pul) yatırmak, tam olarak hatırlamak, (sipariş) vermek, saymak, görmek, önem vermek
place an ordersipariş vermek
place of worshipibadet yeri
place valuebasamak değeri
placeboplasebo, yatıştırıcı bir ilaç
placementkoyma, yerleştirme, plasman
placentaplasenta, döleşi, etene
placentalplasentayla ilgili
plagiarismintihal, aşırma
plagiaristaşırmacı, eser hırsızı
plagiarize-den aşırmalar yapmak, intihal etmek
plagueveba, başbelası, dert, musibet, öldürücü salgın hastalık, istila, sıkmak, bezdirmek
plague on it!Allah belasını versin!
plaidekose kumaş, kareli kumaş
plainova,düz,düzengâh,yalın,basit,sade,süssüz,açık,kolay anlaşılır,net,(kadın) çirkin,alımsız,dobra,açıksözlü,dürüst
plain clothes mansivil giyimli, dedektif
plain sailingrahat ve kolay iş, dertsiz belasız iş
plain workdüz duvar örgüsü
plainlyaçık ve net bir şekilde, açıkça, süssüz biçimde, dobra, dobra
plainnessdüzlük, açıklık, toksözlülük
plainspokenaçıksözlü, lafını esirgemeyen
plaintdava, hüzün ifadesi, keder
plaintivehüzünlü, ağlamaklı, acıklı, dokunaklı
plaitörgü, saç örgüsü, (saç/vb.) örnek
planplan, kroki, taslak, tasar, plan, niyet, joba, kasarı, planlamak, tasarlamak, josparını çizmek, düzenlemek
planeuçak, planya, rende, düzlem, seviye, düzey, çınar, rendelemek, düz, dümdüz
plane geometrydüzlem geometri
planetariumplanetaryum, yıldızlık, gökevi
planetarygezegenlerle ilgili, dünyasal, dünyevi, gezgin, seyyar
plangentyankılanan, titrek, iniltili
planimeterplanimetre, yüzeyölçer, alanölçer
planimetryplanimetri, alanölçü
planing machineplanya makinesi, planya tezgâhı
planishdüzeltmek, preslemek
plankuzun tahta, kalas, (partinin) ana prensibi, kalaslarla kaplamak
plank flooringahşap döşeme
planking machinekeçeleştirme makinesi
planlessplansız, bağdarlamasız
planned economyplanlı ekonomi
planningplanlama, tasarlama
planning bodyplanlama kurulu
plano-concavebir yüzü düz öbürü içbükey
plano-convexbir yüzü düz öbürü dışbükey
plantbitki,ösümlük,fabrika,demirhane,dikmek,ekmek,sıkıca yerleştirmek,(çalınan ya da yasak bir şeyi) kiminse üzerine saklayıp onu suçlu göstermek
plant breedingbitki yetiştirme
plant chemistrybitki kimyası
plant engineerişletme mühendisi
plant geographybitki coğrafyası
plant kingdombitkiler dünyası
plant outfideleri başka yere dikmek
plant pathologybitki patolojisi
plantationfidanlık, büyük çiftlik
plaqueplaket, levha, tabela
plashsu birikintisi, su sıçratmak, şapırdatmak
plasma proteinplazma proteini
plasmaticplazma ile ilgili
plasmodiumplazmodyum, sıtma mikrobu
plastersıva, plaster, yakı, sıvamak, yapıştırmak
plaster castalçıdan yapılmış kalıp, alçı
plaster stonejips, alçıtaşı
plasterboardbağdadi çıtası, bağdadi
plasterers' puttysıvacı macunu
plasteringsıva işi, alçı işi
plastic artsplastik sanatlar
plastic containerplastik kap
plastic surgeryestetik ameliyat, estetik cerrahlık
plasticizerplastikleştirici
platetabak, levha, plaka, tabaka, kaporta, levha biçiminde korugan, kaplama, kupa, fotoğraf klişesi, plaka, plaket, takma diş takımı, anot, (metal) kaplamak
plate currentplaka akımı, anot akımı
plate glassdökme cam, düz cam, çekme cam
platelettrombosit, pıhtıgöze
platenkâğıt silindiri, merdane, baskı levhası
platformperon, kürsü, (saylavdan önce) parti bağdarlaması
platinateplatinlemek, platin kaplamak
platinum spongeplatin sünger
platitudebasmakalıp laf, klişe, yavan söz
platitudinariangeveze, boşboğaz
platitudinizetatsız tuzsuz konuşmak
platitudinousbasmakalıp söz
platonic(iki kişi arasındaki sevgi/arkadaşlık) fiziksel olmayan, duygusal
platonic lovemanevi aşk, platonik aşk
platterdüz ve büyük tabak
platypusornitorenk, gagalı memeli
platyrrhineyassıburunlu maymun
plauditmemnuniyet gösterisi, beğeni
plausibilityakla yatkınlık, inandırıcılık, olasılık
plausiblemakul, akla yatkın, inandırıcı
playoyun, eğlence, oyun, piyes, şaka, oyun, kumar, hareket özgürlüğü, hareket, faaliyet, oynaşma, oynamak, eğlenmek, (oyun) etmek, hızla hareket etmek, oynamak, sahnelemek, temsil etmek, (müzik aleti) çalmak
play a joke on sboyun oynamak, işletmek
play atkatılmak, yapar gibi görünmek
play backyeniden çalmak, tekrarlamak
play ballbirlikte çalışmak, imece yapmak
play both ends against the middleşeytana külahı ters giydirmek
play by earolanlara ayak uydurmak
play cat and mouse withkedi fare gibi oynamak
play deadölü numarası yapmak
play downönemsizleştirmek
play ducks and drakes with moneyhar vurup harman savurmak
play ducks with moneyçarçur etmek, har vurup harman savurmak
play fast and loosekaygısızca hareket etmek, söz verip tutmamak
play first chairbaşkanlığa oynamak
play for timezaman geçirmek, oyalanmak
play hard to getumursamaz görünüp ilgi çekmek
play havocmahvetmek, berbat etmek
play hell withçarkına okumak
play highbüyük kumar oynamak
play houseevcilik oynamak
play into sb's handsbirisinin ekmeğine yağ sürmek
play into the hands ofçıkar amacıyla hareket etmek
play it by eargelişmelere göre hareket etmek
play it by the bookatını sağlam kazığa bağlamak
play it coolsoğukkanlılığını yitirmemek, sakin kalmak
play it safeişi sağlama almak
play offbirbirine düşürmek
play onçalmakta devam etmek
play on wordscinas, sözcük oyunu
play one's cards wellkartlarını iyi oynamak
play one's trump cardkozunu oynamak
play possumuyuma numarası yapmak
play second fiddleikinci derecede rol oynamak
play the devil withkasıp kavurmak
play the fieldbirden fazla kişiyle düşüp kalkmak
play the foolaptalca davranmak, ahmaklık yapmak
play the gameadil ve dürüst olmak
play the manerkekçe hareket etmek
play the marketspekülasyon yapmak
play tricks onmuziplik etmek, oyun oynamak
play truantokuldan kaçmak, dersleri kırmak
play upoyun oynamak, sorun çıkarmak, belirtmek
play up todalkavukluk etmek, birine yaranmak
play with fireateşle oynamak, büyük riske girmek
play-actnumara yapmak, rol yapmak
playboyeğlence peşinde koşan zengin delikanlı, pleyboy
player pianootomatik piyano
playfulşen,şakacı,oyuncu,şuluk
playfulnessşakacılık, oyunculuk
playgroundçocukların oyun alanı
playing cardiskambil kâğıdı
playing fieldoyun alanı, oyun sahası
pleayalvarma, rica, özür, mazeret, savunma, itiraz
plea of guiltysuçlu kabul etme
pleadyalvarmak, dilemek, rica etmek, özür dilemek, özür olarak öne sürmek, dava açmak, savunmak, suçlamak
plead guiltysuçu kabul etmek
plead not guiltysuçu reddetmek, sorumluluğu reddetmek
pleadingdava, dava açma, iddia, savunma, rica, yalvarma
pleasanthoş, tatlı, güzel, sevimli, canayakın, şirin, yakın, sıcak, samimi
pleasantnesshoşluk, tatlılık, güzellik, hoşa giden şey, zevk
pleasantryhoş şaka, espri
pleasemutlu etmek, memnun etmek, sevindirmek, gönlünü etmek, hoşuna gitmek, lütfen
please yourselfkafana göre takıl
pleasinghoş, tatlı, sevindirici
pleasurablezevk veren, hoş
pleasurezevk, haz, keyif, eğlence
pleatpli yapmak, kıvrım, pli, plise
plebeianhalk tabakasından olan, aşağı tabaka
plebiscitehalk oylaması, plebisit, tümdanış
pledgetutu, rehin, söz, karşılıklı anlaşma, güvence, teminat, kanıt, işaret, rehine koymak, söz vermek, güvence vermek, taahhüt etmek
pledge one's trothbağlılık yemini etmek
pledgeerehin alan, rehinli alacaklı
pledgerrehin veren, rehinli borçlu
pleiadessüreyya burcu, ülker
plenary(hükümet gücü) tam
plenary sessiongenel kurul
plenipotentiarytam yetkili (elçi)
plenitudebolluk, çokluk, bütünlük, dolu oluş
plenteousnessbereket, bolluk
plentifullybolbol, yetecek kadar
plentifulnessbolluk, bereket
plentybolluk, çokluk, bol miktar
plenty ofpek çok, yığınla
plenumtüm üyelerin hazır bulunduğu toplantı, doluluk
pleonasmsöz uzatımı, gereksiz söz
plethoragereğinden fazlalık
pleuralplevral, göğüszarıyla ilgili
pleurisyplörezi, zatülcenp, satlıcan
pliabilitybükülürlük, bükülgenlik
pliablebükülgen, yumuşak, itaatkâr, uysal
pliancybükülgenlik, esneklik
plicatebüklümlü, katlanmış
plicationkatmer, katlama, misli artırma
plierskerpeten, kargaburun, pens
plightkötü durum, ciddi durum
plight of faithbağlılık sözü
plight one's trothevlenme sözü vermek, evlenme vadetmek
plimsolllastik tabanlı bez ayakkabı, kes
plimsoll linefribord markası
plodyavaş ve zorlukla yürümek, (away ile) (sıkıcı bir iş üzerinde) sürekli çalışmak
plod awaysürekli çalışmak
plodderyavaş ama verimli çalışan işçi
plonkucuz şarap, köpeköldüren
plosivepatlamalı, kapantılı
plotarsa, parsel, entrika, suikast, (roman/vb.'de) olay örgüsü, komplo kurmak, haritada göstermek, işaretlemek
plotlessplansız (yazı veya hikaye)
plotterpilotlayıcı, çizici, entrikacı
plotting paperkareli kâğıt
ploughsaban,kotan,pulluk,sabanla sürmek,çift sürmek,yol açmak,ilerlemek
plough backkazanılan parayı yeniden işe yatırmak
plough landsürülebilir toprak, işlenebilir toprak
plough sharesaban demiri, saban kulağı
plough uppullukla altını üstüne getirmek
plough-beampulluk oku, saban oku
pluckyiğitlik, cesaret, koparmak, tüylerini yolmak, kopartmak, (telli çalgı) çalmak
pluckycesur ve azimli, yılmaz
plugtapa, tıkaç, (çıngı) fiş, buji, reklam, tıkamak, reklamını yapmak
plug infişi prize sokmak, ilgilenmek
plug socketpriz, dişi fiş
plug-uglykülhanbeyi, zorba
plumbçekül, şakul, anlamını çıkartmaya çalışmak
plumb lineçekül sicimi, çekül
plumb the depthsderinliklerine inmek, gömülmek
plumbeouskurşun ile ilgili
plumbersu tesisatçısı, muslukçu
plumbicon tubeplumbikon tüpü
plumbingsu tesisatı, boru tesisatçılığı, muslukçuluk
plummet(aniden) düşmek, çekül kurşunu, iskandil kurşunu
plummyerikle ilgili, yapmacık
plumptıknaz,dolgun,tombul,semiz,gözlenilmeden,gafleten,ansızın düşmek,özünü basmak
plump cheekstombul yanaklar
plumuleplumula, embriyon tomurcuğu, kuş tüyü
plunderyağma etmek,yağmalamak,yağma,soygun,yağmacılık,soygunculuk,garet,talan,yağmalanan mal,oğurlanmış şey,çalınmış eşya,ganimet,kazanç,menfaat,fayda
plundereryağmacı, çapulcu
plungedalma, dalış, fırlamak
plunge intobatırmak, sokmak, saplamak, dalmak, gömülmek
plungerdalgıç, pompa pistonu, dalma piston, dalıcı
pluperfectgeçmiş öncesini gösteren zaman
plural marriageçokeşlilik
plural votebirden fazla oy kullanma hakkı
pluralistic democracyçoğulcu demokrasi
pluralityçokluk, çoğunluk, çoğulluk, ekseriyet
plusartı işareti, sıfırdan büyük, artı, artı, pozitif, -in üstünde, ile, ve, artı
plushpelüş, müthiş, süper, görkemli
plutocracyvarsılerki, zenginerki
plutocratnüfuzlu zengin, plutokrat, varsılerkçi
plutonic rocksplütonik taşlar
pluviometerplüvyometre, yağmurölçer
pluviousyağmurlu, yağmura ait
plydüzenli sefer yapmak, gidip gelmek, işlemek, çalışmak, iş yapmak, kat, katmer
pmöğleden sonra, PM, öğleden sonra
pneumaticpnömatik, havalı
pneumatic brakehavalı eğleç
pneumatic conveyorpnömatik taşıyıcı
pneumatic drillpnömatik matkap
pneumatic hammerpnömatik çekiç, havalı çekiç
pneumatic jackpnömatik kriko
pneumatic presspnömatik pres
pneumatic tirepnömatik lastik, havalı lastik
pneumatic tubepnömatik boru
pneumatic tyrepnömatik lastik, havalı lastik
pneumaticspnömatik bilimi
pneumoniazatürree, akciğer yangısı
pneumoniczatürree ile ilgili
poach(yumurtayı) kırıp kaynar suda pişirmek, (balık) yavaş yavaş kaynatmak, başkasının arazisinde kaçak avlanmak, izinsiz (hayvan) avlamak, (başkasının hakkına) tecavüz etmek
poacherkaçak avlanan kimse, yasak yere giren kimse
pockçiçek hastalığında görülen kabarcık
pocketcep,yancık,halta,torba,kese,türküm,kesim,cebe koymak,cebe indirmek,cebine atmak
pocket battleshipyancık zırhlısı
pocket bookyancık defteri,cüzdan
pocket calculatorküçük hesap makinesi
pocket computeryancık bilgisayarı
pocket lampyancık lambası
pocket moneyyancık harçlığı
pocket radioyancık ünalgısı
pocketbooknot defteri, sapsız bayan çantası, kese
pocketfulyancık dolusu,sürüyle
pockmarkedçopur, çiçekbozuğu
podbezelye, fasulye, /vb.kabuğu, kabuğunu soymak
podagragut, damla hastalığı
podiatristayak hastalıkları uzmanı
podiatryayak hastalıkları bilimi, podiyatri
Podunkgeri kalmış küçük kasaba
poetic functionsanat işlevi
poetizeşiir yazmak, şiirle dile getirmek
poetryşiir, koşuk, şiir sanatı, şiirler, şiirsel güzellik
pogo stickyaylı sıçrama bastonu
poignancykeskinlik, yakıcılık, dokunaklılık, üzücülük
poignantüzücü, dokunaklı, acı, acı, keskin
pointçekit, nokta, uç, sivri uç, yer, an, durum, puan, virgül, derece, husus, nokta, anlam, neden, yarar, amaç, konu, özellik, nitelik, priz, duy, namlu, burun, ucunu sivriltmek, işaret etmek, göstermek, önemine işaret etmek, doğrultmak, üzerine çevirmek, çekitlemek, noktalamak, (duvar) boşlukları doldurmak, sıvamak
point a moralahlak dersi çıkarmak, kıssadan hisse çıkarmak
point at infinitysonsuzdaki çekit
point contactçekit teması
point of applicationuygulama çekidi
point of bearingkerteriz çekidi
point of breakkopma çekidi
point of contactdeğme çekidi
point of honourşeref meselesi
point of impactvuruş çekidi
point of intersectionkesişme çekidi
point of no returndönüşü olmayan çekit
point of referencereferans çekidi
point of salesatış çekidi
point of supportdestek çekidi
point of viewgörüş, bakım, bakış açısı
point out-e dikkat çekmek, belirtmek, göstermek
point the finger atsuçlamak
point-blankburnunun dibinden, yakından, yakın, doğrudan, burnunun dibinden, yakından, yakın, doğrudan
pointedsivri uçlu, anlamlı
pointerişaret değneği, gösterge, av köpeği, puvanter, öğüt, yararlı öneri
pointingderz yapma, sivriltme
pointlessanlamsız, yararsız, gereksiz
poiseözgüven, denge, duruş şekli, iliştirmek, dengesiz biçimde yerleştirmek
poiseddengeli, (harekete) hazır, özgüvenli
poisonzehir, içki, zehirlemek, olumsuz yönde etkilemek
poison hemlocklekeli baldıran
poison-penkötü niyetle yazılan
poisoningzehirleme, zehirlenme
poisonouszehirli, kötü, iğrenç, berbat
pokesokmak, dürtmek, çıkarmak
poke aboutaramak, araştırmak
poke fun atile alay etmek
poke one's nose intobir işe burnunu sokmak
poke one's nose into sthburnunu sokmak
poky(yer/oda) dar, küçük, basık
polarkutupsal, kutuplarla ilgili
polar airkutup havası, soğuk hava
polar circlekutup çemberi, kutup dairesi
polar climatekutup iklimi
polar distancekutup uzaklığı
polar lightskutup ışınları
polar solventpolar çözücü
polar zonekutup bölgesi, eksenucu bölgesi
PolarisKutupyıldızı, Demirkazık
polaritypolarite, ucaylık, iki kutupluluk, karşıtlık
polarizabilitykutuplanabilirlik, kutuplaşabilirlik
polarizablekutuplanabilir, kutuplaşabilir
polarizationpolarma, polarizasyon, kutuplanma
polarization currentpolarizasyon akımı
polarize(iki ayrı çekitte) toplamak, toplanmak, polarmak, ucaylanmak
polarized lightkutuplanmış ışık
polarizingpolarma, polarizasyon
polaroidpolaroit, polaroit
polaroid photographpolaroit fotoğraf
polderpolder, denizden kazanılmış toprak
poledirek, sırık, kutup, kutup, ucay
Pole StarKutupyıldızı, Demirkazık
polemictartışmalı, ihtilaflı
polemicspolemik, tartışma sanatı
policesakçı örgütü, sakçılar, polis, sakçı denetiminde bulundurmak, denetlemek, kontrol etmek
police collegesakçı koleji
police commissionerkomiser
police courtsulh mahkemesi
police officersakçı memuru
police statesakçı devleti
policlinicpoliklinik, hastane dispanseri
policysiyaset, politika, davranış biçimi, politika, poliçe
policy holderpoliçe hamili
polishparlatmak, cilalamak, parlatmak, kusursuzlaştırmak, cila, perdah, ayakkabı boyası, parlak, cilalı yüzey, parlaklık, kibarlık, incelik
polish offbitirmek, alt etmek, yenmek
polishedcilalı, parlatılmış, parlak
polishercila makinesi, parlatma aygıtı, cila
polishingcila, cilalama, parlatma, cila
polishing machinecila makinesi
polishing pasteparlatma macunu
polishing powderparlatma tozu
polite lettersyazın, edebiyat
politenesskibarlık, nezaket, terbiyelilik, iltifat
politicakıllı, kurnaz, ihtiyatlı, tedbirli
politicalsiyasi, politik, politikayla ilgilenen
political asylumsiyasi iltica,siyasi sığınacak,sığınma
political economypolitik iktisat
political geographysiyasi coğrafya
political sciencesiyasi bilgiler
political systemsiyasi jüye
politicssiyaset, politika, politik görüşler
politydevlet, hükümet, hükümet şekli, devlet şekli
pollsaylav, oylama, oy verme, oy sayısı, komuoyu yoklaması, oy almak, oy vermek
poll taxkelle vergisi, baş vergisi
pollardbudanmış ağaç, ağaç budamak, boynuzlarını kesmek
polledboynuzu kesilmiş, saçı kesilmiş, kel
pollen bagçiçektozu kesesi
pollen counthavadaki polen miktarı
pollinatetozarmak, tozlaşmak
polling boothoy verme hücresi
polling districtsaylav bölgesi
polling listoylama listesi
polling stationoy verme hücresi
pollutionkirletme, kirlenme, kirlilik
pollution controlkirlilik denetimi
polo neckboğazlı yaka, balıkçı yaka
poltroonkorkak adam, tabansız
poltroonerykorkaklık, namertlik
polyandryçokkocalılık, poliandri
polycarbonatepolikarbonat
polychrome printçok renkli baskı
polycyclicpolisiklik, çokhalkalı
polycythemiapolisitemi, alyuvar artımı
polyester fibrepolyester lifi
polyethylenebkz.polythene
polygamistçok evli, çok karılı
polygamyçokkarılılık, poligami
polygonal soilpoligonal toprak
polygraphçoğaltma makinesi, yalan makinesi
polygynyçokkarılılık, polijini
polymerizationpolimerleşme, polimerizasyon
polymerizepolimerleştirmek
polymorphicpolimorf, çokbiçimli
polymorphousçok şekilli olabilen
polyolefine fibrepoliolefin lifi
polyphaseçok fazlı, çokevreli
polyphase currentçok fazlı akım
polyphase machineçok fazlı makine
polyphonicçoksesli, polifonik
polyphonic musicçoksesli müzik
polypropylenepolipropilen
polysaccharidepolisakkarit, nişasta
polysemousbirçok anlamı olan, çokanlamlı
polystyleçok sütunlu yapı
polysyndetonçokbağlaçlılık
polysyntheticçokbireşimli
polytechnicsanat/fen kolu
polytheismçoktanrıcılık, politeizm
polyvalentçokdeğerlikli, polivalan
polyvinyl acetalpolivinil asetal
polyvinyl acetatepolivinil asetat
polyvinyl alcoholpolivinil alkol
polyvinyl chloridepolivinil klorür
polyvinylidenepoliviniliden
pomadepomat, saç merhemi, briyantin
pomandergüzel kokulu baharat kutusu
pomiculturemeyve yetiştiriciliği
pommelkılıç sapının topuzu, eyer kaşı, yumruklamak
pommologymeyve yetiştirme bilgisi
pompbüyük resmi seremoni, gösteri, görkem, tantana, şatafat
pomposityözünü beğenme, havalara girme, ağdalılık
pompousözünü beğenmiş, havalara giren, ağdalı, cafcaflı, tumturaklı
poncepezevenk, ibne, homo
ponderousbüyük ve ağır, ağır, hantal, cansıkıcı
pongpis koku, pis koku çıkarmak, kokmak
poniardhançer, hançerlemek
ponordüden, obruk, kaçak kuyusu
pontoonduba, tombaz, (iskambil) yirmibir
pony enginemanevra lokomotifi
pooh-poohhor görmek, iplememek
poolhavuz, gölcük, su birinkintisi, Amerikan bilardosu, ekip, takım, tröst, birlik, ortaya konan para, ç.spor toto, birleştirmek, paylaşmak
pool fundsfonları birleştirmek
poop deckkıç güvertesi, kıç kasarası
pooryoksul, fakir, az, yetersiz, kalitesiz, düşük kaliteli, kötü, sağlıksız, talihsiz, şansız, zavallı, verimsiz, kısır, adi, bayağı
poor connectiongevşek bağlantı
poor devilzavallı, zavallıcık
poor linekötü hat, bozuk hat
poornessfakirlik, mahsulsüzlük, eksiklik
poppat diye ses çıkarmak, patlamak, yerinden fırlamak, yaylanmak, gelmek, gelivermek, gitmek, gidivermek, patlama sesi, pat, gazoz, (Aİ) baba, pop, yaşlı adam, moruk
pop inansızın girmek, uğramak
pop offaniden çekip gitmek, ölmek, nalları dikmek
pop outaniden çekip gitmek
pop the question toevlenme teklif etmek
pop upmantar gibi yerden bitmek
popgunoyuncak tüfek, patlangaç
popoverhafif yumurtalı ekmek
poppledalgalanma, şapırdama, dalgalanmak, çağlamak
poppygelincik, afyon, haşhaş
poppycockfasa fiso, saçma, boş sözler
popsicleçubukta buzlu şeker
populacehalk, ayaktakımı, avam
popularsevilen, tutulan, gözde, popüler, halka ait, halka özgü, genel, yaygın
popular electiongenel saylav
popular musicpopüler müzik
popular sciencehalkbilgisi
popular songpopüler şarkı
popularitysevilme, tutulma, rağbet, popülerlik
popularizehalkın anlayabileceği şekilde kolaylaştırmak, açıklamak, halka sevdirmek, tanıtmak
popularlygenelde, bir çok insan tarafından
populatebelirli bir yerde yerleşmek, insan yerleştirmek
populationnüfus, ahali, halk
population densitynüfus yoğunluğu
population explosionnüfus patlaması
populouskalabalık nüfuslu, nüfusu yoğun
populousnessnüfus kalabalığı
porcelain clayporselen kili, kaolen
porchsundurma,evin kabağında ilave dikinti
porch climberpencereden giren hırsız
pore(over ile) dikkatini vererek okumak, okumaya dalmak, gözenek, delikçilik
pore overderin derin düşünmek
porky(İİ) şişko, domuz gibi
pornographicaçık saçık, müstehcen, pornografik
porousgözenekli, geçirgen
porous concretedelikli beton
porphyriticporfirik, somaki
porpoiseyunusbalığına benzer bir balık
porrigosaçlı deri hastalığı
portliman, liman kenti, lombar, porto şarabı
port authorityliman idaresi
port bill of ladingliman konşimentosu
port entranceliman girişi
port of arrivalvarış limanı, ulaşma limanı
port of calluğranılacak liman
port of deliveryboşaltma limanı
port of departurekalkış limanı, hareket limanı
port of destinationgidilecek liman, varış limanı
port of entryvarış limanı
port of ladingyükleme limanı
port of loadingyükleme limanı
port of portuğranılacak liman
port of registrybağlama limanı
port of transhipmentaktarma limanı
portabilitytaşınabilme, taşınabilirlik
portabletaşınabilir, portatif
portable camerael kamerası, portatif kamera
portable colour televisionportatif renkli sınalgı
portable computertaşınabilir bilgisayar
portable forgeportatif demirci ocağı
portable machineportatif makine
portable railwaydekovil rayı
portable receiverportatif alıcı
portable typewriterportatif yazı makinesi
portagetaşıma, taşıma yeri, taşıma vergini
portalbüyük kapı, ana kapı, giriş kapısı
portal craneliman vinci, köprülü vinç
portal veinkapı toplardamarı
portcullis(eskiden kale/vb.'de) yukarıdan inen parmaklıklı büyük kapı
portend(kötü bir şeyin) habercisi/işareti olmak
portentiyi ya da kötü bir şeyin habercisi
portentous(kötü bir şeyin) haberci/işareti olan
porterkapıcı, (konakçı/vb.'de) kapıcı, kapı görevlisi, (mektep/hastane/vb.'de) hademe
portfolioevrak çantası, bakanlık
portfolio investmentportföy yatırımı
portholeyuvarlak uçak penceresi
porticosütunlu giriş, revak
portionparça, bölüm, porsiyon, pay, hisse, (out ile) hisselere ayırmak, bölüştürmek, paylaştırmak
portion outbölüştürmek, paylaştırmak
Portland cementPortland çimentosu
portlinessiriyarılık, şişmanlık
portlyiriyarı, şişman, heybetli
portraitinsan resmi, portre, portre
portrait painterportre ressamı
portraitureportrecilik sanatı
portrayresmini yapmak, resmetmek, betimlemek, tasvir etmek, (rol) oynamak, canlandırmak
portrayaltasvir, tanımlama, tarif etme
PortuguesePortekizce, Portekizli
portuguese man-of-wardenizanası
posepoz vermek, poz verdirmek, ortaya çıkarmak, ortaya atmak, getirmek, (as ile) poz yapmak, numara yapmak, duruş, poz, yapmacık tavır, poz
pose aspoz yapmak, numara yapmak
poserpoz veren kimse, zor soru
poseursahte tavırlı kimse
poshgösterişli, şık, lüks, havalı
positoturtmak, yerleştirmek, varsaymak, farz etmek
positiondurum, vaziyet, hal, duruş, yer, konum, konum, mevki, rütbe, iş, görev, memuriyet, yerleştirmek, yerini belirlemek
position finderyön bulucu
position lightsseyir ışıkları
position of the effortkuvvet çekidi
position of the fulcrumdestek çekidi
position of the sungüneşin konumu
position vectorkonum vektörü
positionalkonumsal, durumla ilgili
positional valuekonumsal değer
positivemutlak, kesin, emin, şüphesiz, faydalı, yararlı, olumlu, artı, pozitif, (fotoğraf) pozitif, pozitif, hastalık belirtisi gösteren, tam, gerçek, sıfırdan büyük nicelik, artı nicelik, (foto) pozitif resim
positive balancealacaklı bakiye
positive chargepozitif çıngı yükü, artı yük
positive columnpozitif sütun
positive crystalpozitif kristal
positive degreesıfatların yalın hali, eşitlik derecesi
positive electricitypozitif çıngı
positive electrodepozitif elektrot
positive electronpozitif elektron
positive feedbackpozitif geribesleme, artı geribesleme
positive integerpozitif tamsayı
positive picturepozitif görüntü
positive polepozitif kutup
positive printingpozitif baskı
positive raypozitif ışın, artı ışın
positive signtoplama işareti
positiveismolguculuk, pozitivizm
positivelyolumlu şekilde, gerçekten, çok
positivistpozitivist, olgucu, pozitivist, olgucu
positronpozitron, pozitif elektron
possesakçı müfrezesi, heyet, takım
possesssahip olmak, -si olmak, etkilemek, etkisi altına almak
possessioniyelik, sahiplik, ç.mal mülk, servet, egemenlik, hüküm, sömürge
possessionsmal mülk, servet, mal mülk, servet
possessiveözüne müslüman, sahip olmak isteyen, iyelik gösteren, -in hali, iyelik yağdayı, tamamlayan yağdayı
possessive caseiyelik yağdayı, mülkiyet hali
possessive pronounmülkiyet zamiri, iyelik adılı
possessive suffixiyelik eki, mülkiyet eki
possessorsahip, malsahibi
possessorysahiplikle ilgili
possessory actionzilyetlik davası
possessory rightkullanma hakkı
possibilityolanak, imkân, olasılık, olabilirlik, ihtimal
possibleolanaklı, mümkün, olası, olabilir, muhtemel, makul, akla yatkın
possiblybelki, imkân dahilinde
possumopossum, keseli sıçan
postposta, (yarışta) başlama/bitiş çekidi, direk, kazık, iş, görev, nöbet, posta, garnizon, kışla, sakçı çekidi, karakol, postaya atmak, postalamak, ilan etmek, yerleştirmek, dikmek, koymak, (adam) göndermek, tayin etmek, atamak
postage paidposta vergini ödenmiş
postage-due stamptaksa pulu
postal accountposta çeki hesabı
postal addressposta adresi
postal authoritiesposta idaresi
postal districtposta bölgesi
postal money orderposta havalesi
postal orderposta havalesi
postal receiptposta makbuzu
postal unionuluslararası posta birliği
postdate(çek/vb.'ne) ileri bir tarih yazmak
poste restantepostrestant
posteriorarka,dal,arkadaki,daldaki,sonraki,kıç,popo
posteritygelecek kuşaklar, nesil, döl
posternarka kapı,dal kapı,yan kapı,ufak kapı
postfreeposta verginine tabi olmayan
postglacialbuzul çağından sonra
postgraduatelisansüstü (yapan öğrenci)
postgraduate educationlisansüstü eğitim
postgraduate studylisansüstü öğrenim
posthastehızla, süratle, acele ile
posthumousölümünden sonra gelen
postingpostalama, bir göreve atanma
postmeridianöğleden sonraya ait
postmistresskadın posta müdürü
postmortem reportotopsi raporu
postnataldoğumdan sonrasıyla ilgili
postoperativeameliyattan sonra olan
postposesonuna koymak, arkasına getirmek, eklemek
postpositionsonrasına koyma, sözcük sonuna konan ek
postpositivesonekle ilgili, sona gelen
postscript(mektupta) not, dipnot
postsynchingseslendirme, dublaj
postsynchronizationsonradan seslendirme
postsynchronizesonradan seslendirmek
postulategerçek olarak kabul etmek, gerçek olduğunu varsaymak
posturebedenin genel duruşu, duruş, kasım kasım kasılmak
postwarsavaş sonrasına ait
potçömlek, kap, kavanoz, lazımlık, oturak, (pul) bol miktar, yığın, ıska, karavana, kupa, saksı, marihuana, esrar, ot, saksıya koymak, vurup öldürmek, avlamak
pot shotkısa mesafeden silah atma
potash fertilizerpotaslı gübre
potash micaakmika, muskovit
potassium bromidepotasyum bromür
potassium carbonatepotasyum karbonat
potassium chloridepotayum klorür
potassium cyanidepotasyum siyanür
potassium hydroxidepotasyum hidroksit
potassium nitratepotasyum nitrat
potassium permanganatepotasyum permanganat
potassium sulphatepotasyum sülfat
potato beetlepatates böceği
potato starchpatates nişastası
potbelliedgöbekli, karnı şişkin
potbellyşişgöbek, koca göbek
poteenkaçak yapılan irlanda viskisi
potentgüçlü, kuvvetli, kuvvetli, etkili, (erkek) cinsel güce sahip, iktidarlı
potentialpotansiyel, gizil, güç, potansiyel, gizilgüç, potansiyel, gerilim
potential coefficientpotansiyel katsayısı
potential coilpotansiyel bobini
potential differencepotansiyel farkı
potential energypotansiyel enerji
potential equationpotansiyel denklem
potential troughpotansiyel teknesi
potential wellpotansiyel kuyusu
potentialitymümkün olan hal, imkân
potentiometerpotansiyometre
potentiometricpotansiyometrik
pothergürültü, şamata, karışıklık, curcuna
potherbyemeğe çeşni veren yeşillik
pothole(yolda oluşan) çukur
potpourripotpuri, seçme eserler
potsherdkırık çömlek parçası
pottagekoyu sebze çorbası, türlü yemeği
potter's wheelçömlekçi çarkı
potteryçanak çömlek, çömlekçilik
potty(İİ.) aptal, kaçık, üşütük, (about ile) hayran, hasta, deli
pouchkese, torba, cep, kese
poultry farmtavuk çiftliği
poultry husbandrytavukçuluk
poultry raisingkümes hayvancılığı
pounce(at/on/upon ile) aniden saldırmak,şığımak,atılmak
pounce onüstüne atılmak, saldırmak, çullanmak
poundİngiliz lirası, Sterlin, Paund, libre, sahipsiz hayvanların ya da yasak yere park eden arabaların alıkonduğu yer, dövmek, ezmek, un ufak etmek, çarpmak, vurmak, (kalp) küt küt atmak
pound into a jellytozunu silkelemek
pound the pavementsokakları arşınlamak
poundagesterlin başına komisyon
pourdökmek, akıtmak, dökülmek, akmak, (çay/vb.) koymak, şakır şakır yağmak
pour cold water onpişmiş aşa soğuk su katmak
pour money down the draindibine darı ekmek
pour oil on troubled waterheyecanı yatıştırmak
pour one's heart outkalbini açmak
pour outiçini dökmek, rahatça anlatmak
pouringsel gibi, dökme, dökme, döküm
pouring funneldöküm hunisi
poutsomurtmak, surat asmak
poverty trapyoksulluk tuzağı
poverty-strickençok yoksul, gariban
powdertoz, toz halinde şey, pudra, barut
powder hornbarut mahfazası
powder magazinebarut deposu, cephanelik
powder roombayanlar tuvaleti
powderytoz halinde, tozlu
poweryeti, yetenek, yapma gücü, güç, kuvvet, kudret, erk, iktidar, etki, nüfuz, sözü geçerlik, yetke, otorite, vekâletname, vekâlet, çıngı, enerji, mat.kuvvet, çok, güç sağlamak, hızla gitmek
power amplifiergüç yükselteci
power coefficientgüç katsayısı
power consumptionenerji tüketimi
power controlgüç kontrolü
power control rodgüç ayar çubuğu
power currentyüksek gerilimli akım
power densitygüç yoğunluğu
power detectorgüç detektörü
power dissipationgüç kaybı
power economyenerji tasarrufu
power enginemuharrik makine, motor
power engineeringçıngı mühendisliği
power factorgüç katsayısı
power failureçıngı kesintisi
power of attorneyvekâletname, temsil yetkisi
power of life and deathidam veya af yetkisi
power of procurationvekâlet, salahiyet
power of salesatış yetkisi
power plantçıngı santralı
power pointçıngı prizi, priz
power politicskuvvet politikası
power reactorgüç reaktörü
power rectifiergüç redresörü
power serieskuvvet serisi
power shovelekskavatör, şovel
power stationçıngı santralı
power steeringservo direksiyon
power strokeiş stroku, kuvvet zamanı
power supplygüç kaynağı, besleme kaynağı
power transfergüç aktarımı
power transformergüç trafosu
power transmissiongüç aktarımı
power-assistedgüç destekli, servo
power-operatedmakine gücüyle çalışan
power-sharinggüç paylaşımı
powerful explosivegüçlü patlayıcı
powerhouseçıngı santralı, kuvvet merkezi
powerlessgüçsüz, kuvvetsiz, zayıf, yetersiz
poxçiçek gibi kabarcıklar oluşturan hastalık
practicabilitypratiklik, kullanışlılık, elverişlilik
practicableuygulanabilir, kullanılabilir, yapılabilir
practicalpratik, uygulamalı, kılgısal, kullanışlı, elverişli, becerikli, deneyimli, pratik zekâya sahip, uygulamalı ders/sınav
practical jokemuziplik, eşek şakası
practicalityuygulanabilme, pratik iş, kullanışlılık
practicallyhemen hemen, uygun olarak, kullanışlı olarak, pratik olarak
practicepratik, idman, alıştırma, antreman, uygulama, eylem, alışkanlık, doktorluk/avukatlık, bkz.practise
practice makes perfectyapa yapa öğrenilir
practisepratik yapmak, antrenman yapmak, uygulamak, yapmak, denemek, çalışmak, bkz.practice
practise usurytefecilik yapmak
practitionerdoktor, avukat
pragmaticpragmatik, pratik
pragmatismyararcılık, pragmatizm
prairie chickenkır tavuğu
praiseövme, övgü, tesenna, şükran, övmek, şükretmek
praise to the skiesgöklere çıkarmak
praiseworthinessövülmeye değer olma
praiseworthyövülmeye değer
prance(at) zıplayıp oynamak, sıçramak, kasıla kasıla yürümek
prangağır kaza, hava hücumu
prankmuziplik, şaka, oyun
prate(about ile) (hakkında) saçma sapan konuşmak, zırvalamak
prattleçocukça/saçma sapan konuşmak, zırva, saçma konuşma
pray for rainyağmur duası etmek
prayerdua, yakarı, yakarış
prayer meetingdua meclisi
prayer rugseccade, namazlık
pre-(önek) ön, önce, önceden, ilk, erken
pre-editön edit, ön biçimleme
pre-financingprefinansman, önfinansman
preachvaaz etmek, vaaz vermek, öğütlemek, öğüt vermek, vaaz çekmek
preachify(sıkıcı) vaız vermek
preachingöğüt verme, vaız, öğüt
preachynutuk çekme meraklısı
preambleaçış konuşması/yazısı, giriş, önsöz
preamplifierön kuvvetlendirici, preamplifikatör, önyükselteç
prearrangeönceden düzenlemek
precalculateönceden hesaplamak
Precambrianprekambriyen, prekambriyen
precarioussağlam olmayan, güvenilmez, şüpheli, tehlikeli
precariousnesstehlikeli durum
precautionarytedbirli, ihtiyati
precautionary signaluyarı işareti
precede-den önde yer almak, -den önce gelmek, -den üstün olmak
precedenceöncelik, üstünlük
precedentteamül, geçmiş örnek, emsal
precedingönceki,kabakki,evvelki,geçen
preceding indorserönceki ciro sahibi
preceptana kural, temel, temel prensip, mahkeme emri
preceptorialöğretmene ait
preceptresskadın öğretmen
precinctetrafı çevrili alan, belirli bir amaç için ayrılmış alan, semt, bölge, ç.komşuluk, komşu çevre
preciouskıymetli, değerli, çok
preciousnessdeğerlilik, aşırı incelik
precipitabletortulaşabilen
precipitanceacelecilik, atılma
precipitancyacelecilik, tez canlılık, atılma
precipitantçöktürücü, çökeltme maddesi
precipitatehızlandırmak, çökelmek, çökeltmek, çökelti, acele, apar topar, telaşlı, aceleci
precipitatelyalelacele, telaşla
precipitatenessacele, telaş
precipitationtelaş, acele, yağış, çökelme
precipitation areayağış alanı
precipitousyüksek, sarp, yalçın, dik
precisetam, doğru, kesin, titiz, kusursuz
preciselytam olarak, tam, evet, öyle, kesinlikle, aynen öyle
precisenesstamlık, doğruluk, açıklık, vuzuh
precisiontamlık, kesinlik, doğruluk
precision balancehassas terazi
precision instrumenthassas alet
precision sweephassas tarama
precision toolhassas alet
precludeönüne geçmek, engellemek, meydan vermemek
preclusionönüne geçme, engelleme
preclusiveönleyici, engelleyici
precociouserken gelişmiş, erken büyümüş
precociousnesserken gelişmişlik, erken büyümüşlük
precognitionönbiliş, önceden bilme, ilk soruşturma
precombustionönyanma, hazırlayıcı yanma
preconceiveönyargıda bulunmak
preconceivedönyargılı, ön yargıya dayalı
preconcertönceden kararlaştırmak
preconditionön koşul, önceden hazırlamak
preconizeherkesin içinde ilan etmek
precursorhaberci, müjdeci, öncü, işaret, belirti
precursoryhaberci, müjdeci, öncü
predaceous animalyırtıcı hayvan
predaceous instinctyırtıcı içgüdü
predatoryyırtıcı, yağmacı, talancı
predatory animalyırtıcı hayvan
predatory bandyağmacı çete
predatory incursionyağmacı akını
predeceasebirinden önce ölmek
predecessoröncel, selef, ata
predestinatekısmet olan, kaderini önceden belirlemek
predestinationyazgı, alınyazısı, kader, kısmet, alınyazısına inanma
predestineyazgısını önceden belirlemek, alnına yazmak
predeterminationönceden belirleme, önceden saptama
predetermineönceden belirlemek, önceden saptamak, önceden kararlaştırmak
predicableiddia edilebilir
predicamentzor durum, çıkmaz
predicateyüklem, dayandırmak, isnat etmek, belirlemek, belirtmek, kurmak
predicativeyüklemin parçası olarak kullanılan, yüklemcil
predicative verbekfiil, ekeylem
predictableönceden bildirilebilir, tahmin edilebilir
predictionönceden haber verme, kestirim, tahmin, kehanet
predilectionözel tutku, sevgi, hayranlık
predisposition-e yatkınlık
predominanceüstünlük, ağır basma
predominantüstün, baskın, hakim, ağır basan
predominateüstün olmak, baskın olmak, ağır basmak, hakim olmak
preemptetkisizleştirmek, etkisiz/geçersiz kılmak, -den önce davranmak, ele geçirmek, kötüye kullanmak
preen(kuş) gagasıyla tüylerini düzeltmek, üstünü başını düzeltmek
preevaporationön buharlama
prefabricateparçalarını önceden hazırlamak
prefabricated(ev/gemi/vb.) prefabrik
prefabricated houseprefabrike ev
prefabricated housesprefabrik konutlar
prefabricationparçalarını önceden hazırlama, prefabrikasyon
prefatoryönsöz niteliğindeki, giriş olan
prefectvali, sınıf başkanı, sınıf mümessili
prefertercih etmek, yeğlemek, sunmak
preferabletercih edilir, daha uygun, daha iyi, yeğ
preferencetercih, yeğleme, öncelik hakkı, üstünlük
preference dividendöncelikli temettü
preference shareöncelikli hisse senedi
preferentialtercihli, ayrıcalıklı
preferential stocksimtiyazlı hisse senetleri
preferential tarifffarklı tarifeler
prefermentarz, sunma, terfi, tercih etme
prefigurationönceden canlandırma
prefigureönceden canlandırmak, düşünüp hayal etmek
pregnancygebelik, hamilelik
pregnantgebe, hamile, verimli, semereli, anlamlı
preheating chamberönısıtma odası
preheating furnaceönısıtma fırını
prehensilekavrayabilen, tutabilen, sarılıcı
prehensiontutma, kavrama, anlama
prehistorictarihöncesine ilişkin, prehistorik
prehistorytarihöncesi bilimi, prehistoriya
prejudgeönyargıda bulunmak, önyargıyla yaklaşmak
prejudiceönyargı, önyargı verdirmek, etkilemek, önyargılı olmasına neden olmak, zayıflatmak, zarar vermek, kırmak
prelectionkonferans verme
preliminarybaşlangıç, giriş, ön hazırlık, başlangıç niteliğinde, ilk, ön
preliminary expenseskuruluş masrafları
preliminary inquiryön soruşturma
preliminary studyön etüt, önçalışma
preliminary testön deneme, ön deney
preliminary workön çalışma
preludeprelüd, peşrev, başlangıç
prematureerken, vakitsiz, mevsimsiz, erken doğmuş, prematüre
premature birtherken doğum
premature ignitionerken ateşleme
prematurityvaktinden evvel gelişme, mevsimsizlik
premedicaltıp öğrenimi öncesi, tıp-öncesi
premedievalortaçağ öncesine ait
premeditateönceden tasarlamak
premeditatedönceden tasarlanmış, kasti
premeditated murdertaammüden adam öldürme
premeditationtasarlama, kurma
premierilk, birinci, baştaki, baş, başbakan
premisesbina ve müştemilatı
premiumsigorta primi, ödül, prim
premium bondprimli tahvil
premium insuranceprim sigortası
premium systemprim jüyesi
premixönceden karıştırmak
premonitoryuyaran, ikaz eden
prenataldoğum öncesine ait
preoccupationkaygı, endişe, tasa, zihin meşguliyeti
preoccupiedkafası meşgul, gözü bir şey görmeyen, düşünceli
preoccupyzihnini meşgul etmek, kafasını kurcalamak, düşündürmek
preordainönceden takdir etmek
prepev ödevi, ders çalışma, derse hazırlanma
prep schoolhazırlık okulu
prepackönceden paketlemek
prepalatalöndamaksıl (ses)
preparationhazırlama, hazırlanma, hazırlık, hazır ilaç
preparatory classhazırlık sınıfı
preparatory schoolhazırlık okulu
preparatory workhazırlık çalışması
preparehazırlamak, hazırlanmak
preparedönceden hazırlanmış, hazır, gönüllü, istekli
prepaypeşin ödemek, başından ödemek
prepenseönceden düşünülmüş
preponderance(miktar/sayı/vb.bakımından) daha büyük olma, üstünlük
preponderantbaskın, ağır basan, galip, üstün
preponderateağır basmak, baskın çıkmak, üstün gelmek
prepositionaledatla ilgili
prepositional phraseilgeç öbeği
prepossessgönlünü çelmek, etkilemek, meşgul etmek
prepossessingçekici, hoş, tatlı
prepossessiontarafgirlik, peşin hüküm, meyil
preposterousmantıksız, saçma, akla sığmaz, mantık dışı
prepotencegüçlülük, nüfuzluluk
prerecordedönceden kaydedilmiş
prerequisiteönceden olması zorunlu, ön gereksinim duyulan, önceden gerekli olan (şey)
prerogativeimtiyaz, ayrıcalık
presagehabercisi olmak, önceden bildirmek
presbyopiapresbitlik, yaşlılarda miyopluk
preschoolokul öncesi, anaokulu
preschool educationokulöncesi eğitim
preschool periodokulöncesi çağı
presciencegeleceği görme, önceden bilme
prescientgeleceği gören, ilerisini gören, basiretli
prescindortadan kaldırmak, ayrı olarak düşünmek
prescribebuyurmak, emretmek, (doktor) ilaç vermek, salık vermek, tavsiye etmek, reçete yazmak
prescriptionbuyruk, emir, reçete, zamanaşımına dayanan hak
presencehazır bulunma, orada bulunma, huzur, varlık, görünüş, duruş, kişilik
presence of mindpratik zekâ
presentarmağan, hediye, vermek, takdim etmek, sunmak, tanıtmak, tanıştırmak, takdim etmek, sahnede göstermek, temsil etmek, göstermek, mevcut, şimdiki, bugünkü, şu anki, şimdiki zaman, halihazır, şimdiki zaman
present continuousşimdiki zaman
present continuous tenseşimdiki zaman
present oneselfmeydana çıkmak
present participleşimdilik ortacı
present perfect continuoussürekli bitmiş zaman
present perfect continuous tensesürekli bitmiş zaman
present perfect tenseyakın geçmiş zaman
present valuebugünkü değer, şimdiki değer
present-dayşimdiki, günümüzdeki, modern, bugünkü
presentableuygun, düzgün, yerinde
presentationsunma, takdim, tanıtma, gösterme
presentation copytanıtım kopyası
presenteegörev alan kimse
presentimentönsezi, içe doğuş
presenting bankibraz bankası
presentlyyakında, kısa süre sonra, birazdan, şu anda, şu tapta, şimdi
presentmentarz, takdim, sunma, büyük jüri raporu
presentment for paymentödeme için ibraz
preservablekorunabilen, saklanabilen
preservationkoruma, korunma
preservation of old workseski eserlerin korunması
preservativeyiyeceklerin bozulmasını önleyici kimyasal madde, katkı maddesi, koruyucu, koruyucu, bozulmayı önleyici
preservekorumak, saklamak, korumak, muhafaza etmek, (meyve/vb.) bozulmasını, çürümesini önlemek, korumak, sürdürmek, devam ettirmek, muhafaza etmek, konservesini yapmak, reçel, özel avlanma yeri
presetönceden ayarlamak, önceden ayarlanmış
presidebaşkanlık etmek, yönetmek
preside over the meetingtoplantıya başkanlık etmek
presided overbaşkanlığında
presidentbaşkan,sadır,rektör,cumhurbaşkanı
president of the constitutional courtanayasa mahkemesi başkanı
president of the republiccumhurbaşkanı
presidentialbaşkanlıkla ilgili
presidential palacecumhurbaşkanlığı köşkü
presidential systembaşkanlık jüyesi
presidential termbaşkanlık dönemi
presssıkıştırma,baskı,tazyik,(el) sıkma,sıkma makinesi,pres,cendere,makine,iş çokluğu,iş sıkışıklığı,ütü yapma,ütüleme,bası,basın mensupları,gazeteciler,matbuat,basımevi,matbaa,baskı,basım,çap,çap olunma,baskı makinesi,matbaa makinesi,bastırmak,basmak,sıkıştırmak,sıkmak,sıkıp suyunu çıkarmak,ütülemek,çabuklaştırmak,hızlandırmak,ısrar etmek,üstelemek,toplaşmak,üşüşmek,koşuşmak,toplanmak,hızla ilerlemek
press agentbasın sözcüsü, haber ajanı
press associationbasın kurumu
press boxgazeteciler locası
press conferencebasın toplantısı
press fitpresle geçme, presle geçirme
press forwardhızla ilerlemek, acele etmek
press gallerybasın locası
press onpresle basarak geçirmek
press outpresle basarak çıkarmak
press releasebasın bildirisi
press the shutterdeklanşöre basmak
pressedsıkışık, -si olmayan
pressed brickprese tuğla, makine tuğlası
presserpres ustası, basımcı, matbaacı, ütücü
pressingacele, ivedi, acil
pressing machineütü makinesi
pressroombasım odası, makine dairesi
pressurebasınç, tazyik, baskı, zorlama, basma, sıkma, sıkıntı, baskı
pressure altitudebasınç yüksekliği
pressure anglebasınç açısı
pressure cabinbasınçlı kabin
pressure chamberbasınç hücresi
pressure controlbasınç denetimi
pressure controllerbasınç ayarlayıcı
pressure cookerdüdüklü tencere
pressure frontbasınç cephesi
pressure gaugemanometre, basıölçer
pressure governorbasınç regülatörü
pressure groupbaskı türkümü
pressure headbasınç yüksekliği
pressure linebasınç çizgisi
pressure of the airtenek basıncı
pressure pipebasınç borusu
pressure pumpbasınç pompası
pressure ratiobasınç oranı
pressure reducerbasınç düşürücü
pressure reservoirbasınç deposu
pressure sensitivebasınca duyarlı
pressure shiftbasınç kayması
pressure testbasınç deneyi
pressure tunnelbasınçlı tünel
pressure watertazyikli su, basınçlı su
pressure weldingbasınç kaynağı
pressurizezorlamak, baskı yapmak, (uçakta) hava basıncını kontrol etmek
pressurizedtazyikli, basınçlı
prestigesaygınlık, itibar, prestij
prestigioussaygın, itibarlı, nüfuzlu, ünlü
presumablyherhalde, galiba, tahminen, belki de, muhtemelen
presumesaymak, varsaymak, kabul etmek, farzetmek, haddini bilmemek, cüret etmek
presume onçıkarı için kullanmak, suiistimal etmek
presume uponçıkarı için kullanmak, sömürmek
presumedlygaliba, muhtemelen
presumptionvarsayım, tahmin, cüret, küstahlık
presumptiveolası, muhtemel
presumptuoushaddini bilmez, küstah
presupposeönceden varsaymak, koşul olarak gerektirmek
presuppositionönvarsayım, önceden varsayma
preteenon-on iki yaş arası çocuk
pretencerol, yalandan yapma, numara
pretend-miş gibi yapmak, numara yapmak, rol yapmak, özüne ...süsü vermek, ...numarası yapmak, (to ile) -e sahipmiş gibi davranmak
pretender(tahta) hak iddia eden kimse
pretensionhak iddia etme, iddia, gösteriş
pretentiousözünü beğenmiş, gösterişli, yüksekten atıp tutan
pretentiousnessözünü beğenmişlik, gösterişçilik
preter-(önek) -den öte, ötesinde
preteritegeçmiş zamanı gösteren
pretermitvaz geçmek, ihmal etmek
preternaturalolağanüstü, anormal, doğaüstü
pretextbahane, vesile, kulp
prettifygüzelleştirmek, cicili bicili yapmak
prettyhoş,güzel,çekici,tatlı,sevimli,iyi,yakşı,bir hayli,oldukça,epey
pretty much the samehemen hemen aynı
pretty wellhemen hemen, neredeyse, oldukça iyi
prevailyenmek, üstün gelmek, baskın çıkmak, egemen olmak, hüküm sürmek, geçerli olmak
prevail onikna etmek, kandırmak
prevailingegemen, hâkim, geçerli, cari, galip gelen
prevailing conditionsmevcut koşullar
prevalencehüküm sürme, yaygınlık
prevaricatekaçamak yanıtlarla gerçeği gizlemeye çalışmak, boğuntuya getirmek
prevaricatoryalancı kimse
prevent(from ile) önlemek,önüne geçmek,kabağını almak,engellemek,-den alıkoymak
preventableönlenebilir, önüne geçilebilir
preventativebkz.preventive
preventionönleme, önüne geçme
preventiveengelleyici, önleyici, koruyucu
preventive inoculationkoruyucu aşı
preventive maintenancekoruyucu bakım
preventive measuresönleyici tedbirler
preventive medicinekoruyucu hekimlik
preview(film/vb.'nin) halka gösterilmeden önce özel olarak gösterilmesi, özel gösterim
previousönceki, önceden olan
previous to(edat) -den önce
previsionönceden görme, öngörü, önbiliş
prevocationalmeslek öncesi
prevuegelecek filmlerden parçalar
preyhayvanın avı, avlayarak yaşama
prey on sb's mindbirini canından bezdirmek
pricefiyat, eder, değer, kıymet, paha, bedel, karşılık, fiyatını belirlemek, değer biçmek, fiyat koymak
price controlfiyat denetimi, fiyat kontrolü
price cuttingfiyat kırma, indirim yapma, tenzilat
price discriminationfarklı fiyat uygulaması
price fixingnarh, fiyatları dondurma
price freezefiyatların dondurulması
price leadershipfiyat liderliği
price maintenancefiyatları muhafaza
price of issueemisyon fiyatı, ihraç fiyatı
price quotationfiyat kotasyonu
price rangefiyat dağılımı
price supportfiyat desteği
price tagfiyat etiketi, fiyat
price theoryfiyat teorisi
price warrekabet için maliyetin altında satış
pricelesspaha biçilmez, gülünç, çok komik
pricey(İİ) pahalı, tuzlu, kazık, kazık marka
prickdelik,delme,sokma,batırma,küçük keskin acı,iğne acısı,diken,iğne,kab,yarak,kab,ahmak,hıyar,batmak,delmek,batırmak,sançmak,giydirmek,sokmak,iğnelemek,iğne ya da batma acısı duymak,azap vermek
prick of consciencevicdan azabı
prick the bubblefoyasını meydana çıkarmak
prick up one's earskulak kabartmak
pricklediken, sivri uç, iğnelenme, karıncalanma, iğnelenmek, karıncalanmak
pricklydikenli, çabuk kızan, huysuz
prickly heatisilik, ısırgın
prickly pearhintinciri, frenkinciri
pridegurur, özünü beğenmişlik, onur, özsaygı, haysiyet, övünme, iftihar, kendisiyle övünülen kişi ya da şey, övünç, (on ile) övünmek
pride oneself onile övünmek
prigözünü beğenmiş, ukala
primkurallara fazla bağlı, müsamahasız
prima donnaprimadonna, nazlı kimse
prima facieilk bakışta, ilk izlenime göre
primacyöncelik, üstünlük, önde gelme
primageprimaj, kaptan aidatı
primalilkel, başlıca, ana, baş
primarilyherşeyden önce, aslında
primarybaş, başlıca, ana, temel, ilk, birinci
primary coilprimer bobin, birinci devre bobini
primary coloursana renkler
primary educationilk tahsil
primary featherbüyük telek, büyük tüy
primary industrybirincil sanayi
primary marketbirinci piyasa, ana piyasa
primary radarprimer radar
primary rocksbirinci zaman ait kayalar
primary storageana bellek
primary structureana yapı
primary wordtemel sözce, temel sözcük
primatebaşpiskopos, primat
primeilk, baş, başlıca, en önemli, en kaliteli, en iyi
prime costüretim maliyeti
prime meridianbaş meridyen
prime ministerbaşbakan,başnazır
prime the bathbanyoyu güçlendirmek
primerilk okuma kitabı, kapsül, astar boya
primevalen eski, dünyanın en eski çağlarına özgü
primingağızotu, ateşleme, astar boya
priming pumpbesleme pompası
priming valveemniyet supabı
primitive languagekök dil
primnessresmilik, fazla ciddiyet
primordialbaşlangıçta var olan, ilk, en eski
primpözüne çeki düzen vermek, saçlarını taramak
primrose pathzevk ve sefa yolu
primusbirinci olan, baş, ilk
princelingküçük prens, genç prens
princelyprens gibi, prense ait, prens ..., güzel, görkemli, değerli
principalbaşlıca, baş, esas, temel, en önemli, okul müdürü, yönetici, başkan, şef, anapara
principal beamana kiriş, esas kiriş
principal debtorasıl borçlu
principal planeana düzlem, asal düzlem
principal rafterana kiriş
principal sectionana kesit
principallygenellikle, ekseriyetle
principleilke, prensip, ana kaynak, köken, ç.ahlak, dürüstlük, ç.yol, yöntem
principle of assortmentayrılma ilkesi
principle of dominancebaskınlık ilkesi
principle of superpositionüst üste gelme ilkesi
principledprensip sahibi olan, prensipli
principlesahlak, dürüstlük, yol, yöntem
printbasmak,matbaada basmak,çap etmek,tabetmek,bastırmak,yayınlatmak,damga vurmak,damgalamak,klişeden basılmış resim çıkarmak,tabetmek,derin etki bırakmak,damga vurmak,matbaa harfleriyle yazı yazmak,iz,tabı,bası,damga,kalıp,basılmış yazı,matbua,emprime,basma kumaş
print formatyazı formatı, yazı biçimi
print memberyazma kılganı
print worksbasma atölyesi
printed calicopamuklu basma
printed circuitbaskılı devre
printed fabricbasma kumaş
printed matterbasılı malzeme, matbu madde
printed paperbasılı malzeme, matbu madde
printermatbaacı, basımcı, yazıcı
printer serveryazıcı görevlisi
printer's devilmatbaacı çırağı
printer's inkbaskı mürekkebi
printer's markbasımevinin özel amblemi
printingbaskı, matbaacılık
printing carbaskı arabası
printing designbaskı deseni
printing inkmatbaa mürekkebi
printing lightbasım ışığı
printing machinebaskı makinesi
printing methodbaskı yöntemi
printing office housematbaa, basımevi
printing paperbaskı kâğıdı
printing patternbaskı deseni
printing pressbaskı makinesi, matbaa makinesi
printing processbasım işlemi
printing screenbaskı şablonu
printing tablebaskı masası
printing techniquebaskı tekniği
printoutyazılı çıktı, yazıcı çıktısı
priorönce, önceki, öncelikli, daha önemli
priorityöncelik, üstünlük, önemli, öncelikli şey
priority callöncelikli konuşma
priority listöncelikler sırası
priority shareöncelikli hisse
prise(kapak/vb.) zorlayıp açmak, kaldırmak, kırmak
prismaticprizmatik, (renk) parlak, canlı
prismatic glassprizmatik cam
prismatoidprizmatoid, biçmemsi
prismoidprizmoid, yalancı biçme
prisontutukevi, cezaevi, hapishane
prison breakerhapishane kaçağı
prisonertutuklu, mahpus, tutsak, esir
prisoner of warsavaş esiri
pristinesaf, bozulmamış, eski zamana ait, evvelki, ilk
privacymahremiyet, gizlilik
privateözel, gözlerden uzak, yalnız, sakin, tenha, er, asker, ç, takım taklavat, cinsel kılganlar
private companyözel şirket
private corporationözel kurum
private detectiveözel dedektif
private discountözel ıskonto
private enterpriseözel girişim
private enterprise systemözel girişimcilik
private entrepreneurözel girişimci
private foreign capitalözel yabancı sermaye
private industryözel sanayi
private investmentözel yatırım
private limited companyözel limitet şirket
private meansözel gelirler
private networközel şebeke
private ownershipözel mülkiyet
private partsmahrem yerler, cinsel kılganlar
private placementözel plasman
private propertyözel mülk
private railwayözel demiryolu
private sectorözel sektör
private tutorözel öğretmen
privateerdüşman gemilerine saldıran korsan gemisi
privationmahrumiyet, yokluk, eksiklik
privativeyoksun bırakan, mahrum eden, olumsuzluk eki, olumsuzluk belirten sözcük
privatizationözelleştirme
privetkurtbağrı, yabani leylak
privilegeayrıcalık, imtiyaz, özel hak, nasip, şeref
privilegedayrıcalıklı, imtiyazlı, nasipli, şereflendirilmiş
privileged classayrıcalıklı sınıf
privityortaklık, gizli bilgi
privy(to ile) -e sırdaş olan, sırrını paylaşan
privy pursehükümdara has hazine
prizeödül, ikramiye, ödül kazanan, ödüllü, ödüle layık, büyük, kalite, ödül olarak verilen, çok değer vermek, (kapak/vb.) kaldırmak, zorlayıp açmak, kırmak
proyandaş, taraftar, destekleyen fikir, lehinde, yanında, profesyonel, orospu, fahişe
pro and conlehde veya aleyhte
pro formatahmini olan, tahmini, geçici olarak
pro forma invoiceproforma fatura
pro-(önek) önünde, lehinde, için, yerine
probabilityihtimal, olasılık
probability calculusolasılık hesabı
probability curveolasılık eğrisi
probability densityolasılık yoğunluğu
probability distributionolasılık dağılımı
probable causemuhtemel sebep
probable conditionmuhtemel durum, olasılık
probable errormuhtemel hata
probablybüyük olasılıkla, muhtemelen
probatevasiyetnamenin doğruluğunu kanıtlayan resmi belge
probate dutyveraset vergisi
probationdeneme, tecrübe, staj, deneme süresi, gözaltında tutma koşuluyla salıverme
probation officerşartlı tahliye memuru
probation periodgöz hapsi süresi
probationarystajla ilgili
probationary periodstaj süresi, deneme devresi
probationerstajyer, stajyer hemşire, gözaltındaki kimse
probativekanıtlayan, kanıta dayanan
probative forcekanıtlama gücü
probesonda, araştırma, insansız uzay roketi, (çubuk/vb.ile) aramak, deşmek, araştırmak, yoklamak
probitydoğruluk, dürüstlük
problemproblem, sorun, problem
problem childidare edilmez çocuk
problem definitionproblem tanımı
problem languageproblem dili
problematicşüpheli, kesinleşmemiş, askıda
problematicalşüpheli, ihtimalli
proboscis(fil) hortum, (sivrisinek/vb.) hortum
proboscis monkeyuzun burunlu maymun
proceduralusule ait, dava usulüne ait, adli muamele
procedureprosedür, yordam
proceedilerlemek, sürmek, yürümek, (with ile) devam etmek, sürdürmek
proceed to a voteoylamaya sunmak
proceedingilerleme, ileri gitme, hareket tarzı, işlem, yöntem, muamele, ç, yargılama usulleri, dava, tutanak
proceedingsyargılama usulleri, dava, tutanak, tutanak
processoluşum, süreç, yöntem, işlem, yol, ilerleme, gidiş, seyir, dava, çağrı kâğıdı, celpname, belli bir işleme tabi tutmak, bilgisayarda denetlemek, verileri (denetlemek için) işlemek
process controllersüreç denetici
process waterişletme suyu, sanayi suyu
processingişleme, yapma, yapım
processing industryişleme sanayii, yiyecek sanayii
processiongeçit töreni, tören alayı
processionalalay türünden
processorişlemci, işlem yapıcı, işlem birimi
proclaimduyurmak, ilan etmek, bildirmek, açıkça göstermek
proclamationbeyanname, bildirge, ilan, duyuru, bildirme
proclivity(özellikle kötüye doğru) eğilim, meyil
procrastinatekaytarmak,yubatmak
procrastinationerteleme, tehir, ağırdan alma
procreantdoğuran, meydana getiren
procreateüretmek, öndürmek
procreationdoğurma, meydana getirme, dölleme, üretme
procreativedoğurgan, üretken
procreative capacityöndürücülük kapasitesi
procreatordoğuran kimse, üreten kimse
procrusteanzorla yola getiren
proctorbirdem disiplin sorumlusu
procurablebulunur, sağlanır
procurationvekâlet, vekâletname
procuratorvekil, temsilci
procuresağlamak, elde etmek, edinmek, kazanmak, kadın bulmak, kadın sağlamak, pezevenklik etmek
procurementtedarik, vekâlet, satın alma
proddürtmek, kışkırtmak, özendirmek, gaz vermek
prodigalitysavurganlık, israf, bolluk, müsriflik
prodigiousşaşılacak, olağanüstü, harika, mükemmel, muazzam, müthiş
prodigyolağanüstü şey, dahi
prodigy infantharika çocuk
prodromehastalığın ilk belirtisi, prodrom
produceöndürmek, üretmek, yapmak, yetiştirmek, neden olmak, (film) sahneye koymak, getirmek, göstermek, ortaya koymak, doğurmak, ürün
produce evidencedelil göstermek
produce exchangezahire borsası
produceröndürücü, üretici, yapımcı
producer countryöndürücü ülke
producer gasjeneratör gazı, üreteç gazı
producer goodshammadde, üretim maddeleri
producer's risköndürücü riski
productürün, sonuç, çarpım
product managerürün müdürü, üretim müdürü
product offeringürün sunuşu
product researchürün araştırması
productionüretim, yapım, imal, üretilen miktar, ürün, mahsul, yapıt, eser, sahneye koyma
production capacityüretim kapasitesi
production controlüretim denetimi, üretim kontrolü
production costüretim maliyeti
production departmentişletme bölümü
production engineerüretim mühendisi
production managerüretim müdürü
production methodüretim yöntemi
production reactorüretim reaktörü
production taxüretim vergisi
production timeüretkenlik zamanı
productivemahsullü,semereli,faydalı,önümlü,netice veren,mahsuldar,münbit,işleyip çıkaran,teyyarlayan,yetiştiren,hasıldar,önümdar
productive capacityüretim kapasitesi
productive debtüretken borç
productive expenditureüretken harcama
productivity agreementüretkenlik sözleşmesi
professaçıkça söylemek, açıklamak, itiraf etmek
professedlyiddaaya göre, sözde
professioniş, meslek, kesp, uğraş, açıklama, itiraf, beyan, belli bir meslek üyeleri
professionalprofesyonel, mesleki, profesyonel
professional ethicsiş ahlakı
professorprofesör, (birdemde) öğretmen
professorialprofesöre/profesörlüğe ait
professorshipprofesör makamı
profferönermek, sunmak, teklif etmek, ikram etmek
proficiencyustalık, yeterlik
proficiency testyeterlik sınavı
proficient(at/in ile) usta, becerikli
profileyandan görünüş, profil, kısa özgeçmiş
profile paperprofil kâğıdı
profitkazanç, kâr, yarar, çıkar, yararı dokunmak, kâr sağlamak, kazanç getirmek
profit and losskar ve zarar
profit and loss accountkâr zarar hesabı
profit by-den yarar sağlamak, -den öğrenmek
profit distributionkâr dağıtımı
profit sharingkâr bölüşümü
profitabilitykârlılık, kazançlılık, fayda, verimlilik
profitablekazançlı, kârlı, yararlı
profitablykazançla, karlı olarak
profiteervurguncu, vurgun vurmak, haksız yere çok kazanç sağlamak
profitlesskârsız, beyhude
profligacymüsriflik, savurganlık, ahlaksızlık, utanmazlık
profligatemüsrif, savurgan, ahlaksız, utanmaz
proformatahmini, tahmini, geçici olarak
proforma invoiceproforma fatura
profoundderin, bilgili, etkileyici
profoundlyderinden, çok, son derece
profundity(duygu/vb.) derinlik
progenitiveürün verebilen
progenitressnine, büyükanne
progenyçocuklar, yavrular
prognosticprognostik, belirti, işaret, kehanet
prognosticateönceden haber vermek, belirtisi olmak
prognosticationönceden haber verme, kehanet, belirti
programbilgisayar bağdarlaması, (bkz.) programme, (bilgisayar) bağdarlamalamak
program cardsbağdarlama kartları
program checkbağdarlama denetimi
program checkoutbağdarlama sağlaması
program compatibilitybağdarlama uyarlığı
program compilationbağdarlama derleme
program controlbağdarlama denetimi
program control unitbağdarlama denetim birimi
program controllerbağdarlama denetçisi
program counterbağdarlama sayacı
program debuggingbağdarlama düzeltme
program designbağdarlama tasarımı
program developmentbağdarlama geliştirme
program errorbağdarlama hatası
program flowchartbağdarlama akış diyagramı
program generatorbağdarlama üreteci
program instructionbağdarlama komutu
program languagebağdarlama dili
program levelbağdarlama seviyesi
program librarybağdarlama kitaplığı
program maintenancebağdarlama bakımı
program registerbağdarlama yazmacı
program selectorarna seçici
program stepbağdarlama adımı
program storagebağdarlama belleği
program switching centreana kumanda masası
program systembağdarlama jüyesi
program testbağdarlama testi
programmablebağdarlamalanabilir
programmable devicebağdarlamalanabilir aygıt
programmable memorybağdarlamalanabilir bellek
programmeprogram, bağdarlama, josparlamak, bağdarlamalamak, düzenlemek
programmedbağdarlamalı, bağdarlamalanmış
programmed checkbağdarlamalı denetim
programmerbilgisayar bağdarlamacısı
programmer checkbağdarlamacı denetimi
programmingbağdarlamalama, bağdarlama yapma
programming languagebağdarlamalama dili
programming systembağdarlamalama jüyesi
progressilerleme, devam etme, gelişme, ilerleme, iyileşme, ilerlemek, ilerlemek, gelişmek, kalkınmak
progress engineergeliştirme mühendisi
progress supportgelişme raporu
progressionilerleme, gelişme
progressiveileri giden, ilerleyen, kalkınan, gelişen, iyiye giden, aşama yapan, ilerici
progressive taxartan oranlı vergi
progressivelytedricen, derece derece
progressivityartan oranlılık
progressivity of taxationkademeli vergilendirme
prohibityasaklamak, engel olmak, olanak vermemek
prohibitedyasak, yasaklanmış
prohibitionyasaklama,yasak,kadağan
prohibition of stoppingdurma yasağı
prohibitionistiçki yasağı yanlısı, içki düşmanı
prohibitiveyasaklayıcı, engelleyici
prohibitive dutyengelleyici gümrük vergisi
prohibitive taxengelleyici vergi
prohibitonyasaklama, yasak
prohibitoryyasaklayıcı, engelleyici
projecttasarı, plan, proje, joba, çıkıntı oluşturmak, kenara doğru çıkmak, atmak, fırlatmak, yöneltmek, tasarlamak, kurmak, planlamak, joba çizmek, izdüşürmek
project engineerjoba mühendisi
projectingçıkıntılı, çıkık
projectionatma, fırlatma, izdüşüm, çıkıntı, gösterim
projection boothprojeksiyon odacığı
projection gateprojeksiyon penceresi
projection lampprojeksiyon lambası
projection lensprojeksiyon merceği
projection roomprojeksiyon odası, gösterim odası
projection screenprojeksiyon ekranı
projectionistsinema makinisti, gösterimci
projectorprojektör, gösterici, projektör, ışıldak
projector lampprojeksiyon lambası
prolapseyerinden oynamak, sarkmak, düşmek
prolepsisönleme yanıtı, önceden belirtme
proletarianemekçi, işçi, proleter
proletariatişçi sınıfı, emekçi sınıfı, proleterya
prolicideevlat öldürme suçu
proliferatehızla çoğalmak, artmak
proliferationhızla çoğalma, artma
prolificverimli, doğurgan
prolixsözü çok uzatan, sıkıcı, yorucu, uzun, ayrıntılı
prologueöndeyiş, giriş, giriş bölümü
prolongationuzatma, geciktirme
prolongeduzun süredir devam eden, uzun süreli
promenadegezinmek, piyasa yapmak
promenade deckgezinti güvertesi
prominenceçıkıntı, ün, önem, göze batma
prominentçıkık, çıkıntılı, fırlak, belirgin, belli, göze çarpan, ünlü, önemli, seçkin
promiscuitykarmakarışıklık, gelişigüzellik
promiscuousönüne gelenle yatıp kalkan
promisesöz vermek, vaadetmek, önceden haber vermek, göstermek, belirtisi olmak, söz, vaat, umut, beklenti
promise giveadamak,nezretmek
promise sb the moonyapamayacağı bir şeyi vaat etmek
promise the moondünyaları vaadetmek
promise to payödeme vaadi
promiseeözüne vaadde bulunulan kişi
promisingumut verici, geleceği parlak
promisorvaadde bulunan kişi, söz veren kimse
promissoryvaad içeren, taahhüt içeren
promissory noteemre yazılı senet
promoreklamla ilgili, reklam, tanıtma
promoteyükseltmek, terfi ettirmek, ilerletmek, gelişmesine yardımcı olmak, reklamını yapmak
promoterteşvikçi, destekleyici, teşebbüs sahibi, kurucu
promoters' shareskurucu hisseleri
promotionyükselme, terfi, destek, teşvik
promotion listterfi listesi
promotion moneykuruluş giderleri
promotion prospectsyükselme şansı
promotionalterfiye ait, kurmayla ilgili, reklamla ilgili
prompt-e sevketmek, teşvik etmek, -tirmek, suflörlük yapmak, seri, çabuk, tez, dakik, anında yapılan, tam olarak, tam
prompt noteuyarı notu, ikaz notu
promptitudeçabukluk, çabuk davranma, çabuk kavrama
promptlyderhal, hemen, tezelden
promptnessçabukluk, sürat, dakiklik
promulgateresmen ilan etmek, neşretmek, yaymak
promulgationilan, yayınlama, yürürlüğe koyma, duyuru
proneyüzükoyun, eğilimli, -e dayanıksız
pronenessyüzükoyun yatma, eğilim, temayül
pronghornAmerika antilopu
pronominalzamire ait, adıl ile ilgili
pronominalizationzamirleştirme, adıllaştırma
pronounzamir,ivazlık,almaş
pronouncesöylemek, ayıtmak, telaffuz etmek, resmen bildirmek, bildirmek
pronounceabletelaffuz edilir
pronouncedgüçlü, etkili, göze çarpan
pronouncementresmi bildiri, beyan, ilan
prontohemen, derhal, çabuk
pronunciationtelaffuz, söylem, sesletim
proofkanıt, delil, kanıtlama, tanıtlanım, ispat, deneme, sınama, içkinin alkol derecesinin ölçüsü, prova, (içki) belli bir ayarda olan, -e dayanıklı, geçirmez, işlemez, -e karşı dayanıklı hale getirmek, ...geçirmez hale getirmek
proof sheetmatbaa provası
proof totalkanıtlayıcı toplam
proofreadprova okumak, yanlışları düzeltmek
propagandayaymaca, propaganda
propagandizepropaganda yapmak
propagateüremek, çoğalmak, çoğaltmak, öndürmek, yaydırmak, yaymasını sağlamak
propagated erroryayılmalı hata
propagationüreme, çoğalma, yayılma, yayılım
propelileriye doğru sürmek, yürütmek, itmek
propellantuzay gemisini uçuran yakıt
propellant poweritici güç
propeller fanpervaneli vantilatör
propeller pumppervaneli pompa
propeller shafttransmisyon mili
propeller turbine enginepervaneli jet motoru
propellingitici, ilerletici
propelling forceitici kuvvet
propensity to consumetüketme eğilimi
propensity to investyatırım eğilimi
propensity to savetasarruf eğilimi
properdoğru, doğru dürüst, tam, gerçek, hakiki, münasip, uygun, düzgün, kusursuz
proper nounözel ad, özel isim
properlygereği gibi, doğru dürüst, hakkıyla, tam anlamıyla, uygun bir biçimde, gerçekten, aslında, düzgün bir şekilde
propertiedvarlıklı, servet sahibi
propertymal, mülk, arazi, emlâk, iyelik, mülkiyet, sahiplik, özellik, nitelik
property insuranceeşya sigortası
property marketemlak piyasası
property registertapu sicili
property taxemlak vergisi
prophecykestirim, kehanet, önbili
prophesykestirimde bulunmak, gelecekten haber vermek, önceden tahmin etmek, önceden haber vermek
propheticgelecek olayları doğru bilen
prophylactichastalıktan koruyan, koruyucu
prophylaxishastalıktan koruma/korunma, önkoruma, önleme
propinquityyakınlık, hısımlık
propitiationgönlünü alma, yatıştırma, teskin, tövbe etme
propitiatoryyatıştırıcı, teskin edici
propitiousavantajlı, uygun
propjet engineturbo pervaneli motor
propjet planeturbo pervaneli uçak
proportionoran, orantı, pay, bölüm, kısım, ç.boyutlar
proportional controlorantılı denetim
proportional representationnispi temsil
proportionateorantılı, uygun
proposalöneri, teklif, evlenme teklifi
proposal formteklif mektubu
proposeönermek, teklif etmek, ileri sürmek, düşünmek, kurmak, niyet etmek, niyetlenmek, evlenme teklif etmek
propositionöneri, önerme, teklif, önerme, sav, iş teklifi, öneri, sevişme teklifi, sevişme teklif etmek
propoundileri sürmek, ortaya atmak
proprietarymücessel, birinin malı olan, tescilli, patentli
proprietary companyholding şirketi, kodak şirketi
proprietary medicinetescilli ilaç
proprietary namemüseccel marka
proprietorshipmal sahipliği
proprietorship registermülkiyet sicili
proprietressmal sahibi kadın, sahibe
proprietyuygunluk, yerindelik, doğruluk, dürüstlük
propulsiveitici, tahrik edici
propulsive forceitici güç
propulsive jettahrikli jet
prorateeşit olarak dağıtmak
prorogationparlamento tatili
proroguemeclise ara vermek, tatil etmek
pros and conslehte ve aleyhte çekitler/kimseler
prosaicsıkıcı, yavan, tatsız
proscriptionyasaklama, yasak etme, ilga, sürgüne gönderme
prosecutehakkında kovuşturma açmak, kovuşturmak, aleyhinde dava açmak
prosecutionkovuşturma, davacı
proselytedin değiştiren kimse, dönme
proselytismbaşkasını kendi dinine döndürmeye çalışma
proselytizekendi dinine döndürmek
prosinesssıkıcılık, yavanlık
prosodemeprozodem, bürünbirim
prosodyprozodi, ölçü, vezin, şiir sanatı
prospectolasılık, ihtimal, beklenti, umut, görünüş, manzara, (petrol/altın/vb.) aramak, araştırmak
prospect shaftaraştırma kuyusu
prospecting shaftmaden araştırma kuyusu
prospectionmaden araştırma
prospection drillingaraştırma sondajı
prospectiveumulan, beklenen, olası, niyetli
prospective buyermuhtemel alıcı
prospectoraltın, petrol, /vb.arayan kimse
prospectusprospektüs, tanıtmalık
prosperitybaşarı, refah, gönenç
prosperity partyrefah partisi
prosperousbaşarılı, zengin, gönençli
prostaglandinprostaglandin
prostate glandprostat bezi
prosthetic groupprostetik küme, prostetik küme
prostitutefahişelik yapmak, para için özünü alçaltmak, orospu, fahişe
prostitutionorospuluk, fahişelik, (şerefini) iki paralık etme
prostrateyüzükoyun yatmış, bitkin, tükenmiş, yüzükoyun yatmak, yüzükoyun yatırmak
prostrate oneselfsecdeye varmak, yere kapanmak, yüz sürmek
prostrationyerlere kapanma, dermansızlık, yorgunluk
prosybıktırıcı bir şekilde konuşan
protagonist(roman/oyun/vb.) kahraman, elebaşı, öncü
proteansürekli değişen, çok yönlü
protectkorumak, yabancı mala yüksek gümrük koyarak yerli malı korumak
protected checkkorumalı çek
protected fieldkorunmalı alan
protected locationkorunmalı yer
protected recordkorunmalı kayıt
protecting hoodkoruyucu kaporta
protectionkoruma, korunma aracı, koruyucu
protectionismyabancı mallara ağır gümrük vergileri uygulayarak yerli ekonomiyi koruma yöntemi, korumacılık politikası
protectionistkorumacı, himayeci
protective agentönleyici şey
protective atmospherekoruyucu atmosfer
protective clotheskoruyucu iş elbisesi
protective coatingkoruyucu örtü
protective colloidkoruyucu koloit
protective colourkoruyucu renk
protective custodykoruyucu gözaltı
protective dutykoruma vergini
protective effectkoruyucu etki
protective filterkoruyucu filtre
protective layerkoruyucu tabaka
protective measureskoruyucu önlemler
protectorategüçlü bir devletin koruması altındaki küçük devlet
protectresskadın koruyucu
protégébir kimse tarafından kayrılan/korunan kişi
protein fibresprotein lifleri
Proterozoicproterozoik, proterozoik
protestitiraz, karşı çıkma, protesto, protesto, karşı çıkmak, itiraz etmek, protesto etmek, iddia etmek, bildirmek
protest demonstrationprotesto gösterisi
protestationkarşı çıkma, itiraz, protesto
prothoraxöngöğüs, protoraks
proto-(önek) birinci, ilk, baş, birincil
protocolprotokol, tutanak
proton waveproton dalgası
protoplasmaprotoplazma, ilkbiçim
protoporphyrinprotoporfirin
prototypeilk örnek, prototip
protozoicprotozoik, protozoalarla ilgili
protract(süresini) uzatmak,yubatmak
protrudedışarı çıkmak, dışarı fırlamak, çıkıntı oluşturmak, dışarı çıkartmak
protrudingçıkıntılı, fırlak
protrusiveçıkıntılı, fırlak
protuberancekabarıklık, şişlik
proudonurlu, şerefli, kurumlu, gururlu, mağrur, özünü beğenmiş, kibirli, görkemli, muhteşem, heybetli
provablekanıtlanabilir, ispat edilebilir
provekanıtlamak, bulunmak, çıkmak, sağlamasını yapmak
provenancekaynak, köken, menşe
provenderyem, hayvan yemi, yiyecek
proverbialçok kişi tarafından bilinen, konuşulan, meşhur
providesağlamak, vermek, koşul olarak koymak, şart koşmak
provide againstbir şeye karşı tedbir almak
provide forgeçimini sağlamak
provided-mek şartıyla, yeter ki
provided that-mek şartıyla
providenceilahi takdir, hazırlık, öngörü
providenttutumlu, idareli, ihtiyatlı
provident banktasarruf sandığı
provident fundtasarruf sandığı
providentialAllah'tan gelen/olan
providertedarik eden kimse
providing-mek şartıyla, yeter ki
providing that-mek şartıyla
provinceil, ç.taşra, ilgi alanı, uzmanlık
provincialtaşralı, ile ait, il ..., taşraya ait, taşra ..., kaba, görgüsüz, taşralı
provingkanıtlama, ispat, deney, tecrübe
proving flighttecrübe uçuşu
proving grounddeney alanı
provisionsağlama, edinme, tedarik, tedarik, hazırlık, biriktirim, hüküm, madde, koşul, ç.erzak, erzağını sağlamak, gerekli şeyleri vermek, donatmak
provisionalgeçici, şimdilik geçerli olan
provisional agreementgeçici anlaşma
provisional budgetgeçici bütçe
provisional certificategeçici sertifika
provisional governmentgeçici hükümler
provisional invoicegeçici fatura
provisional regulationsgeçici tüzük
provisionallygeçici olarak, eğreti olarak
provisosözleşmeye konulan koşul
proviso clausekoşulları içeren bölüm
provisorykoşullu, şarta bağlı, geçici
provocationkışkırtma, tahrik, kızdırma, öfkelendirme, kızılacak şey, öfkelendirici şey
provocativekışkırtıcı, tahrik edici, kızdırıcı
provokekışkırtmak, tahrik etmek, kızdırmak, öfkelendirmek, -e neden olmak
provokingcansıkıcı, darıltıcı, kudurtan
provostdekan, dinsel başkana, belediye reisi
provost marshaladli subay
prowess(hayvan) av peşinde koşmak, av aramak, sinsi sinsi dolaşmak
prowlav peşinde dolaşmak, av aramak, fırsat kollayarak, sessiz ve gizli bir şekilde dolaşmak, etrafı kolaçan etmek, sessizce dolaşma
proximalmerkeze yakın olan
proximity of bloodkan yakınlığı, akrabalık
proxyvekil, vekalet, vekaletname
proxy signaturevekilin imzası
prudeaşırı erdemlilik taslayan kimse
prudenceihtiyat, öngörü, mantıklı düşünüş
prudentihtiyatlı, öngörülü, mantıklı
prudentialsağgörülü, basiretli, ihtiyatlı
pruderyerdemlilik taslama
prunekuru erik, çir, budamak
prunellakaramandola, boğaz iltihabı, anjin
pruning knifebudama bıçağı
pruning sawbudama testeresi
pruning shearsbudama makası
prurienceseks düşkünlüğü, şehvet
pruriginouskaşıntı hastalığına ait
Prussian bluekoyu lacivert boya, Prusya mavisi
prybaşkasının özel yaşamına burnunu sokmak, (kapak/vb.) zorlayarak açmak, kaldırmak, kırmak
pry openmanivela ile açmak
pseudoyalancı, sahte, yapma, düzme, sözde
pseudo instructionyalancı komut
pseudo-(önek) yalancı, sahte
pseudo-operationyalancı işlem
pseudo-recordyalancı kayıt
pseudorandomyalancı rasgele
psittacosispsitakoz, papağan humması
psycheinsan ruhu, tin, insan aklı
psychedelicevhama sebep olan
psychiatricakıl hastalıklarına ait
psychiatristpsikiyatrist, ruh rekimi
psychiatrypsikiyatri, ruh hekimliği
psychicruhsal, geleceği görme gibi garip olaylarla ilgili, medyum
psychoanalysepsikanaliz tedavisi uygulamak
psychoanalysispsikanaliz, ruh çözümleme
psychoanalyzepsikanaliz yapmak
psycholinguisticsruhdilbilim
psychologicalpsikolojik, ruhbilimsel
psychological warfareruhsal savaş
psychologypsikoloji, ruhbilim
psychoneurosispsikonevroz
psychopathpsikopat, ruh hastası
psychopathicpsikopat, ruh hastası, psikopat kişi, ruh hastası
psychosomaticpsikosomatik
psychotherapistpsikoterapist, ruhsağaltımcı
psychotherapypsikoterapi, ruhsağaltım
psychoticpsikozlu, çıldırılı
ptosisbir kılganın aşağıya sarkması
pubiçkievi, meyhane, birahane, pab
pubescenceergenlik,ergenleşme
pubiccinsel kılganların çevresinde olan
publichalk için, kamuya ait, kamusal, herkese ait, genel, herkese açık, aleni, herkesçe bilinen, herkesin bildiği, devlete ait, ulusal, kamu, halk
public accountingyetkili muhasebeci
public administrationkamu idaresi
public assistancesosyal yardım
public auctionaçık artırma
public borrowingkamu borçlanması
public companyhalka açık limitet şirket
public convenienceshalk tuvaleti
public corporationkamu işletmesi, kamu teşebbüsü
public creditkamu kredisi
public debtkamu borcu, devlet borcu
public economykamu ekonomisi
public enterprisekamu işletmesi, kamu teşebbüsü
public expenditurekamu harcaması
public financekamu maliyesi
public healthkamu sağlığı
public holidayresmi tatil günü
public housebirahane, pab
public informationhalkı uyarı
public institutionskamu kuruluşları
public investmentkamu yatırımı
public lavatoryumumi hela, genel tuvalet
public lawkamu hukuku, amme hukuku
public libraryhalk kütüphanesi
public limited companykamu şirketi, halka açık şirket
public monopolykamu tekeli
public noticegenel duyuru
public officialkamu görevlisi
public opinion pollkamuoyu yoklaması
public ownershipkamu mülkiyeti
public participation administrationkamu ortaklığı idaresi
public propertykamu mülkiyeti
public prosecutorcumhuriyet savcısı
public pursedevlet hazinesi
public relationshalkla ilişkiler
public reliefsosyal yardım
public revenuekamu gelirleri
public revenuesdevlet gelirleri
public schoolözel okul, parasız resmi okul
public sectorkamu sektörü, kamu kesimi
public securitiesdevlet tahvilleri
public servantdevlet memuru
public servicedevlet hizmeti, kamu hizmeti
public service vehiclekamu ulaşım aracı
public speakingtopluluk huzurunda konuşma
public spiritedkamu yararına çalışan
public transportationtoplu taşıma
public utilitieskamu hizmet kuruluşları
public utilitykamu yararı
public worksbayındırlık hizmetleri
publicationyayım, yayımlama, yayın
publicisthalka tanıtan, reklamını yapan kimse, tanıtımcı
publicitytanıtma, reklam, halkın dikkati
publicity campaignreklam kampanyası
publicity managerreklam müdürü
publicizereklamını yapmak, halka tanıtmak
publiclyalenen, halk tarafından, açıkça, güpegündüz
publishyayımlamak, basmak, herkese yaymak, açık etmek, açığa vurmak
publisheryayımcı, yayınevi
publishing agreementyayın sözleşmesi
puckabirinci sınıf, kaliteli, gerçek, halis
puckerbüzmek, buruşturmak, buruşukluk, kırışıklık, kat
puddlesu birikintisi, gölcük
pudencyalçakgönüllülük, utangaçlık, mahcupluk
pudgybodur, tıknaz, şişman
puerileçocukça, çocuksu, aptalca
puff(sigara) fırt, üfleme, üfürük, esinti, soluk, nefes, üflemek, püflemek, (sigara) içmek, (buhar/duman/vb.) çıkarmak/çıkmak, soluk soluğa kalmak, solumak
puff and blowüfleyip püflemek
puff outşişmek, şişirmek, abartarak övmek
puff upkabarmak, şişmek, kabartmak, şişirmek
puffiniri gagalı bir deniz kuşu
puffinesskabartı, şişkinlik
puffykabarık, şişik, nefes nefese kalmış, şişmiş
pugyassı yüzlü ve kısa tüylü bir tür küçük köpek
pugilismboksörlük, boks sanatı
puisneikinci gelen, küçük
puissantkudretli, muazzam
pukkakatıksız, halis, hakiki, gerçek, devamlı
pulchritudegüzellik, zarafet
pulchritudinousgüzel, zarif
pulezırıldamak, çocuk gibi ağlamak
pullçekmek, çekmek, asılmak, çekiştirmek, koparmak, yolmak, toplamak, çekmek, toplamak, çekme, çekiş, zorlu tırmanış, yudum, fırt, kısa sandal gezintisi, etki, nüfuz, iltimas, torpil
pull a fast dealhileli iş yapmak
pull a fast onekazık atmak
pull awaykaçmak, kurtulmak, (taşıt) kalkmak, kopartmak
pull downhalsiz bırakmak, zayıf düşürmek, yıkmak
pull down the inflationenflasyonu aşağıya çekmek
pull inistasyona girmek, kenara çekilip durmak
pull offbecermek, halletmek, yolun kenarına sürmek
pull one's puncheslafını esirgememek
pull one's socks upaklını başına toplamak, işe koyulmak
pull one's weightkendisine düşen işi yapmak
pull oneself togetherözünü toplamak, toparlanmak
pull oneself up by one's own bootstrapskendi yağı ile kavrulmak
pull out(tren) istasyondan ayrılmak, çıkmak, çekilmek
pull overyolun kenarına çekmek
pull sb's leggırgır geçmek
pull sth to pieceseleştirmek
pull stringsiltimas yaptırmak, torpil kullanmak
pull switchçekmeli anahtar
pull the plug onelini eteğini çekmek
pull the rug out from under sbbirinin ayağını kaydırmak
pull the wool over sb's eyesaldatmak, kandırmak
pull throughsağ kalmak, yaşa(t)mak, güçlükleri yenmek
pull to piecesanlamsızlığını belirtmek, parça parça etmek
pull togetherduygularına hâkim olmak, (özünü) toplamak
pull updurmak, durdurmak, durumunu düzeltmek
pull up stakesayağını kesmek, bağları koparmak
pulley blockmakara, mandoz
pulley chainpalanga zinciri
pulley drivekasnaklı tahrik
pullmanpulman, yataklı vagon
pullman carkoltuklu lüks vagon, yataklı vagon
pulloutdergi ya da gazete eki
pullulatefilizlenmek, çimlenmek, üreyip kaynamak
pulmonaryakciğerlerle ilgili, akciğerleri etkileyen, akciğer
pulmonary arteryakciğer atardamarı
pulmonary circulationakciğerdeki kan dolaşımı
pulmonary veinakciğer toplardamarı
pulmotorsuni teneffüs cihazı, yapay solunum aygıtı
pulpmeyve eti, kâğıt hamuru, hamurlaşmak, hamurlaştırmak
pulp siloküspe silosu, küspe çukuru
pulpinessözlülük, etlilik, yumuşaklık
pulpwoodhamur odunu, kâğıt yapmaya elverişli odun
pulsarpulsar, atarca yıldız, atarca
pulsatetitretmek, (yürek/nabız/vb.) atmak, çarpmak
pulsationtitreşim, nabız atışı, kalp atışı, vuru
pulsatoryatan, vuran, titreşimli
pulsenabız, nabız atışı, nabız gibi atmak, çarpmak, bakliyat
pulse amplifierdarbe amplifikatörü, puls amplifikatörü
pulse bandwidthdarbe bant genişliği
pulse carrierdarbe taşıyıcı
pulse counterdarbe sayacı
pulse frequencydarbe frekansı
pulse generatordarbe jeneratörü
pulse operationdarbeli çalışma
pulse ratebir dakikadaki nabız sayısı
pulse widthdarbe genişliği
pulverizeezmek, toz haline getirmek, toz haline gelmek, alt etmek, hezimete uğratmak, fena dövmek/vurmak
pulverizedtoz halinde, ezilmiş
pulverulenttozlu, toz halinde
pumppompa, tulumba, pompalamak, ağzını aramak
pump drybir kuyunun suyunu boşaltmak
pump money intopara pompalamak, para sağlamak
pump nozzlepompa enjektörü
pump plungerpompa pistonu, dalma piston
pump primingteşvik, destekleme
pump rodpompa çubuğu, pompa kolu
pump sumppompa yağ haznesi
pump uptenek basıp şişirmek, tulumba ile su çekmek
pumpingpompalama, su çekme
pumping actionpompalama hareketi
pumping speedpompalama hızı
pumping stationpompa istasyonu
punchyumruklamak, zımbalamak, bizle delmek, yumruk, zımba, matkap, delgi, punç, güç, etki
punch carddelikli kart, delgili kart
punched tapedelikli şerit
puncheonbüyük fıçı, çatı direği, zımba
punctiliotitizlik, özen, törene düşkünlük
punctilioustitiz, dikkatli, özenli
punctualdakik,zamanında olan/yapan,işi tam vaktinde yerine yetiren,selikalı,dakik,dikkatli
punctuallytam zamanında, gününde
punctuateçekitleme işaretlerini koymak, (sözü/vb.) ikide bir kesmek
punctuation marksçekitleme işaretleri
punctureküçük delik, (lastikte/vb.) patlak, patlamak, delmek, delik açmak
punditbilgin, bilge, bilirkişi
pungencysertlik, acılık, keskinlik, burukluk
pungentkeskin kokulu, sert, acı, keskin, (davranış/söz/yazı/vb.) sert, ısırıcı
punishcezalandırmak, kötü biçimde dövmek, hırpalamak, katlamak
punishingyorucu, öldürücü
punishmentceza, cezalandırma, kötü davranma, zarar verme
punitiveceza kabilinden, cezayla ilgili, acımasız, çok sert
punkpank, siktiriboktan, (Aİ) hasta, rahatsız, çürümüş odun, zırva, saçmalık, pankçı
puntaltı düz sandal, altı düz sandalla geçmek
punterat yarışı oynayan kimse, bahis sahibi
punysıska, çelimsiz, zayıf, aciz, güçsüz
pupyavru fok,yavru köpek,küçük,(köpek) doğurmak,yavrulamak
pupatepupa evresini geçirmek
pupilöğrenci,okuvcu,şakirt,gözbebeği
pupillageöğrencilik, vesayet altında bulunma
puppetkukla, başkasının oyuncağı, kukla
puppet governmentkukla hükümet
puppyhoodgençlik, delikanlılık
purblindodun kafa, mankafa
purchasablesatın alınabilir
purchasesatın almak, (çaba/özveri/vb.karşılığında) elde etmek, kazanmak, satın alma, alım, satın alınan şey
purchase budgetalım bütçesi
purchase costsatın alma maliyeti
purchase discountindirim, ıskonto
purchase invoicealış faturası
purchase on accountkredili satış
purchase on creditkredili satın alma
purchase on instalmentstaksitle alış
purchase patternsatın alma biçimi
purchase powersatın alma gücü
purchase pricealış fiyatı
purchasing associationsatın alma kurumu
purchasing departmentsatın alma bölümü
purchasing powersatın alma gücü
purekatıksız, arı, saf, halis, temiz, safkan, saf, masum, namuslu, iffetli, soyut, kuramsal
pure competitionserbest rekabet
pure mathematicssoyut matematik
pure physicsteorik fizik, kuramsal fizik
pure sciencesoyut bilim, kuramsal bilim
pure silksaf ipek, has ipek
pureeezme, püre, püre yapmak
purelytamamen, sırf, yalnız
purgationtemizleme, bağırsakların temizlenmesi
purgativemüshil, içsürdürücü, pürgetif
purgatoryAraf, acı çekilen dönem/durum/yer
purge(parti/vb.'den) istenmeyen kişileri temizleme, tasfiye, müshil, içsürdürücü, temizlemek, arıtmak, günahtan arındırmak, temizlemek, kurtarmak, zararlı kişilerden kurtarmak, tasfiye etmek, müshil ile bağırsakları temizlemek, huk.aklamak, temize çıkarmak
purificationarıtma, temizleme
purifiertemizleyici, arıtıcı
purifytemizlemek, arındırmak, arıtmak
purifying agenttemizleme maddesi
purifying apparatusarıtma cihazı
purist(dilin kullanımında) aşırı dikkatli, titiz kimse, arıtımcı
puritanyobaz, bağnaz, sofu
puritysaflık, temizlik, arılık
purlieusetraf, civar, varoş
purlinaşık, çatı aşığı, sırt kirişi
purloinyürütmek, araklamak
purple heronerguvani balıkçıl
purplishmor rengine çalan, morumtırak
purportanlam, niyet, gibi görünmek, iddia etmek
purposeamaç, gaye, maksat, erek, niyet, kasıt, kararlılık, niyet
purpose-builtbelli bir amaç için özel yapılmış
purposefulbir amaca yönelik, amaçlı
purposelessamaçsız, anlamsız
purposelykasten, mahsus, bilerek
purposiveamaçlı, maksatlı
purr(pişik) mırlamak, (motor) hırıldamak, tatlı bir sesle söylemek, kedi mırlaması, mırıltı, motor hırlaması, hırıltı
purseküçük pul çantası, pul kesesi, kadın el çantası, alım gücü, kese, toplanan para, ödül, (dudak) büzmek
purse one's lipsdudak bükmek
purse-stringskese bağları
pursergemi muhasebecisi/veznedarı
pursuancesürdürme, devam, takip
pursuantuygun, mutabık, muvafık, uygun olarak, yerinde
pursuekovalamak, peşine düşmek, izlemek, (talihsizlik/vb.) peşini bırakmamak, (şöhret/vb.) peşinden koşmak, (işe/vb.) devam etmek, sürdürmek
pursuerveznedar, muhasebeci
pursuitkovalama, takip, peşine düşme, meşgale, uğraş, iş
pursytıknefes, buruşuk, katlanmış
purulenceirin, cerahat, cerahat toplama
purulentirinli, cerahatli
purulent matteririn, cerahat
purvey(gıda/vb.) tedarik etmek, bulundurmak
purveyance(gıda/vb.) tedarik etme, bulundurma
purveyortedarikçi, satıcı
purviewalan, anlam, meal, mana
pushitmek, basmak, bastırmak, sıkıştırmak, zorlamak, baskı yapmak, reklamını yapmak, uyuşturucu satmak, ...yaşına merdiven dayamak, itme, itiş, kakma, dürtme, ilerleme, hücum, çaba, gayret, güç, enerji, girginlik, girişkenlik, destek, yardım, işten kovulma, atılma
push aboutöteye beriye bakmak
push alonggitmek, kaçmak, yaylanmak, devam etmek
push aroundboyun eğmeye zorlamak, şamar oğlanına çevirmek
push forcan atmak, arzulamak
push inkabaca sözünü kesmek
push offsiktir olup gitmek, defolmak
push onacele etmek, ilerlemek, cesaret vermek
push one's luckşansını zorlamak, riske girmek
push outkovmak, başından atmak, defetmek
push roditici mil, itme çubuğu, supap iticisi
push to the wallköşeye sıkıştırmak
push upfiyatları yukarı çekmek
push up the daisiesNiyazi olmak, ölüp gömülmek
push-button switchbasmalı anahtar
push-button telephonetuşlu alısün
push-pullpuşpul, açma-kapama
pushedsıkışık, parasız, kesik, meşgul, işi başından aşkın
pusherfırsatçı, uyuşturucu satıcısı
pushfulgirişken, sırnaşık
pushingiten, girişken, girgin, pişkin, sıkılmaz
pushy(öz işlerinde) çok titiz, tezcanlı
pusillanimitykorkaklık, ödleklik, alçaklık
pusillanimouskorkak, ödlek, yüreksiz
pusskedi, pişik, pisi pisi, kız, yüz, surat
pussykedi, pişik, pisi pisi, kab, am, amcık
pussycatkedi, pişik, pisi pisi
pustulesivilce, kabarcık, püstül
putkoymak, yerleştirmek, açıklamak, ifade etmek, çevirmek, tercüme etmek, sormak, yazmak, oymak, (gülle/vb.) atmak, fırlatmak, uydurmak, para yatırmak, bahis tutuşmak, yapmak, etmek, yüklemek, koymak, gitmek, ilerlemek, koşmak, önermek, teklif etmek, oya sunmak
put a light toyakmak, tutuşturmak
put a spoke in sb's wheelbirinin çanına ot tıkamak
put about(haber) yaymak, çevirmek
put acrossanlatmak, açıklamak, kabul ettirmek
put all one's eggs in one basketvarını yoğunu tehlikeye atmak
put an embargo on-e ambargo koymak
put an end to-e bir son vermek
put asidebiriktirmek, bir kenara koymak
put awaykaldırmak, yerine koymak, saklamak, ayırmak
put backgeri almak, geciktirmek, ertelemek
put bybir kenara koymak, ayırmak, saklamak
put downdenetim altına almak, bastırmak
put down forlisteye kaydetmek, yerine koymak
put down to(nedenini) -e bağlamak
put forthgöstermek, önermek, ileri sürmek
put forwardileri sürmek, adaylığını koymak
put heads togetherkafa kafaya vermek
put inlimana girmek, uğramak, vurmak, çalmak
put in foriçin başvurmak, adaylığını koymak
put in orderdüzene koymak
put in parenthesesparantez içine almak
put in the shadegölgede bırakmak
put intopara vermek, tercüme etmek, çevirmek
put into circulationpiyasaya sürmek
put offileriye almak, ertelemek, geciktirmek
put ongiymek, takmak, numarası yapmak, artırmak
put on airshavalara girmek, hava atmak
put on an actpoz yapmak, hava atmak
put on holdçınkayı kapatmayıp beklemek
put on one's thinking capkafa yormak
put on the dogçalım satmak
put on the heatgözdağı vermek
put on the marketsatışa çıkarmak
put on weightkilo almak,kökelmek
put one over on sbbirini gürültüye getirmek
put one's back intocanını dişine takmak
put one's cards on the tablegizlisi saklısı olmamak
put one's finger onparmak basmak, keşfetmek, göstermek
put one's foot downayak diremek
put one's foot in itpot kırmak, baltayı taşa vurmak
put one's hand into one's pocketelini cebine götürmek
put one's hand to the plowcanını dişine takmak
put one's heart and soul intocanla başla çalışmak
put one's nose to the grindstonecanla başla çalışmak
put one's oar inburnunu sokmak
put one's shirt on sthbütün parasını yatırmak
put one's shoulder to the wheelcanını dişine takmak
put one's skates onacele etmek
put oneself outzahmete girmek
put ontohakkında bilgi vermek
put onto one sidebir kenara bırakmak
put outsöndürmek, öçürmek, üzmek, rahatsız etmek, darıltmak
put out of tempersinirlendirmek
put over(gemi) yana yatmak, anlatmak, açıklamak
put paid tomahvetmek, berbat etmek, yok etmek
put pen to paperkâğıda kaleme sarılmak
put prices upfiyatları yükseltmek
put rightdüzeltmek, iyileştirmek
put sb in one's black booksbirini kara listeye almak
put sb on a pedestalbirini baş tacı etmek
put sb on the spotbirini sıkboğaz etmek
put sb out of the wayortadan kaldırmak, öldürmek
put sb throughbaşarıya ulaştırmak, bağlamak
put sb through his pacesyeteneklerini ölçmek, sınamak
put sb to great expensemasrafa sokmak
put sb under arresttutuklamak
put sb's back upbirini çileden çıkarmak
put sb's nose out of jointgözden düşürmek, havasını söndürmek, kıskandırmak
put sth aboveolduğundan değerli görmek
put sth on paperbir şeyi kâğıda dökmek
put sth on the linedobra dobra konuşmak
put sth to one sidebir şeyi bir kenara bırakmak
put sth to the voteoya koymak
put sth up for auctionaçık artırmaya çıkarmak
put sth up for salesatışa çıkarmak
put the blame onsuçu -e yüklemek
put the boot intekmeyi patlatmak
put the car in neutralarabayı boş vitese almak
put the cart before the horseyemeğe tatlıdan başlamak, tersine iş görmek
put the wind upödünü patlatmak
put their heads togetherbaş başa verip düşünmek
put throughbaşarmak,gerçekleştirmek,(alısün) bağlamak
put tosıkıca kapatmak, sahile doğru gitmek
put to deathöldürmek, idam etmek
put to good useiyi kullanmak
put to one sidebir kenara bırakmak
put to shameutandıracak derecede üstün olmak
put to sleepuyutmak, yatırmak
put togetherkurmak, toplamak, birleştirmek
put two and two togetherdüşünüp taşınmak
put upkaldırmak, (ilan/vb.) asmak, (fiyat) artırmak
put up at a hotelkonakçıda konaklamak
put up tofikrini vermek, önermek
put up to auctionmezada çıkarmak
put up withtahammül etmek, katlanmak, dayanmak, çekmek
put words into sb's mouthbirinin avukatlığını yapmak
put-putpat pat, motor sesi
put-up jobdanışıklı dövüş
putativeöyle olduğu sanılan, öyle kabul edilen, varsayılan, farzedilen, sözde ...olan
putrefactionçürüme, kokuşma, çürümüş, kokmuş şey
putrescenceçürüklük, kokuşma
putrescentçürümekte olan, kokuşuk
putridçürük, kokmuş, kokuşmuş, beş para etmez, rezil, berbat
putt(golf) deliğe sokmak için hafifçe (topa) vurmak
puzzleşaşırtmak,kafasını karıştırmak,(about/over/as to ile) çözmeye,anlamaya çalışmak,bir yanıt bulmaya çalışmak,bilmece,bulmaca,tapmaca,muamma,anlaşılmaz/ açıklanmaz şey
puzzle aboutçözmeye çalışmak, anlamaya çalışmak
puzzle overçözmeye çalışmak, anlamaya çalışmak
puzzlementşaşkınlık, tereddüt
puzzleranlaşılmaz mesele, bilmece
puzzlingşaşırtıcı, içinden çıkılmaz
pycnometeryoğunluk şişesi, piknometre, yoğunluk ölçeri
pyloricmide kapısıyla ilgili
pylorusmide kapısı, pilor
pyramidehram, piramit, köpyak
pyramidalpiramit biçiminde, piramidal
pyreölü yakmak için toplanan odun yığını
pyrethrumpireotu, pirekapan
pyrexateşe dayanıklı cam eşya
pyrexiahumma, yüksek ateş, ateşli olma
pyrheliometergünerkölçer, güneşölçer
pyro-(önek) ateş, sıcaklığa ait, ısıya ait
pyroelectricitypiroelektrik
pyrolysispiroliz, ısılbozunma
pyrometerpirometre, ateşölçer
pyrotechnicaltenek fişekçiliği
pyrotechnicsfişekçilik, havai fişek gösterisi, aşırı gösteriş, şatafat