İngilizce Sözlük

All | # A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W X Y Z | Submit a name
There are currently 5136 names in this directory beginning with the letter P.
P.S.
not

pa
baba

pabular
besinle ilgili

pabulum
yiyecek, gıda

pace
adım, yürüyüş, sürat, hız, ağır ya da düzgün adımlarla yürümek, adımla ölçmek, adımlamak, koşu ya da yürüyüş hızını belirlemek

pacemaker
diğerlerine örnek olan kimse, kalp atışlarını düzenleyen aygıt

pachyderm
fil gibi kalın derili memeli hayvan

pacific
barışsever, barışçı

pacification
barışma, yatıştırılma, teskin etme

pacifier
barıştıran kimse, emzik

pacifism
barışseverlik

pacifist
barışsever, barışçı

pacify
yatıştırmak, sakinleştirmek, rahatlatmak, barışı/güvenliği sağlamak

pack
bohça, çıkın, paket, sürü, (iskambil) deste, paket, bavul hazırlamak, bohçalamak, paket yapmak, paketlemek, sarmak, tıka basa doldurmak, (yiyecek) kutulara koymak, konservelemek, koruyucu bir madde ile doldurmak, sarmak, kaplamak

pack animal
yük hayvanı

pack horse
yük beygiri

pack ice
deniz suyu buzu, deniz buzlası

pack in
ilgi çekmek, sarmak

pack it in
durdurmak

pack off
sepetlemek, göndermek

pack one's bags
pılıyı pırtıyı toplamak

pack up
işi bitirmek,durmak,stop etmek,paketlemek,kaplaştırmak

package
paket,bohça,bağlama,ambalaj,kutu,kaplaştırma,kaplama,bükmek,kaplaştırmak,paketlemek

package deal
paket teklif, toplu pazarlık

package holiday
turizm acentasının tertiplediği gezi

package tour
türküm turu, paket tur

packaged software
paket bağdarlama

packaging
paketleme, ambalajlama

packed
tıka basa dolu, kalabalık, paketlenmiş

packed like sardines
balık istifi gibi

packer
ambalaj makinesi

packet
paket

packet mode
paket modu, paket anahtarlamalı işletim

packet switching
paket anahtarlama

packing
paketleme, ambalaj, paketleme malzemesi

packing bolt
salmastra cıvatası

packing box
eşya sandığı, salmastra, tampon yuvası

packing case
tahta kasa, tahta sandık, eşya sandığı

packing house
depo, antrepo

packing material
dolgu malzemesi

packing needle
çuvaldız

packing paper
paket kâğıdı, ambalaj kâğıdı

packing ring
salmastra bileziği

packing washer
salmastra rondelası

packsaddle
semer

packthread
ambalaj ipi, bağlama ipi, çuvaldız ipi

pact
antlaşma,muahede,pakt,mukavele,saziş

pad
(koruyucu) yastık, (pamuklu/vb.yumuşak) tıkaç, kâğıt destesi, bloknot, ıstampa, (hayvan) taban, ev, daire, içini doldurmak, (konuşma/vb.) şişirmek, uzatmak, sessizce yürümek

pad character
doldurma karakteri

pad jig
fular jiger

pad the bill
faturayı şişirmek

pad-dry process
fularlama-kurutma yöntemi

pad-roll method
emdirme-bekletme yöntemi

padding
vatka, kıtık

padding machine
fularlama emdirme makinesi, fular

padding mangle
emdirme makinesi, fular

paddle
kısa kürek, (masa tenisi) raket, kısa kürekle yürütmek, kısa kürek kullanmak, suda gezinmek, tokat atmak

paddle boat
yandan çarklı gemi

paddle box
davlumbaz

paddle one's own canoe
kendi işini kendi görmek

paddle steamer
yandan çarklı gemi

paddle wheel
gemi çarkı, kanatlı çark

paddle-wheel fan
santrifüjlü vantilatör

paddock
küçük çayır alan, padok

paddy
çeltik, pirinç, çeltik tarlası

paddy field
çeltik tarlası

padishah
padişah, sultan

padlock
asma kilit

paean
sevinç şarkısı, sevinç nidası, zafer türküsü

paediatrics
bkz.pediatrics

pagan
dinsiz

paganism
putperestlik

page
sayfa, bet, (konakçı/vb.) garson, iç oğlanı, adını anons etmek, çağırmak

page boy
konakçı komisi

pageant
kutlama töreni, gösteri

pageantry
parlak gösteri

pager
çağrı cihazı

paginal
sayfalara ait

paginate
sayfalara numara koymak

pagination
sayfalara numara koyma

paging
sayfaları numaralama, sayfalama

pagoda
pagoda

pah
püh!

paid
ödenmiş, verginli

paid-in
ödenmiş

paid-in capital
ödenmiş sermaye

paid-up
ödenmiş

pail
kova, gerdel

pailful
bir kova dolusu

paillasse
ot minder

paillette
pul

pain
ağrı, sızı, acı, ıstırap, baş belası, üzmek, kırmak, incitmek, kalbini kırmak

pain in the neck
baş belası, dert

pained
incinmiş, sıkıntılı

painful
acı veren

painkiller
ağrı kesici

painless
acısız, ağrısız

pains
zahmet, gayret

painstaking
dikkatli, özenli

paint
boyamak, (boya ile) resmini yapmak, betimlemek, tasvir etmek, makyaj yapmak, boyanmak, boya

paint drier
sikatif

paint spray gun
boya tabancası

paint the lily
allayıp pullamak

paint the town red
eğlenceye takılmak

paintbox
boya kutusu

paintbrush
boya fırçası

painted
boyalı, renkli

painted woman
fahişe

painter
ressam, badanacı, boyacı

painting
ressamlık, yağlıboya resim, tablo, keste

paintress
kadın ressam

pair
çift, karı koca, çift, çift çift düzenlemek, çift olmak, eş olmak, eşlik etmek

pair of compasses
pergel

pair of scissors
makas

pair up
çift oluşturmak

pair-oar
çift kürekli tekne

pairing
çiftleşme

pajamas
pijama

pal
arkadaş, dost, ahbap

palace
saray

paladin
şövalye, şampiyon

palaeontology
paleontoloji, taşılbilim

palatable
tadı güzel, lezzetli, makul, hoş

palatal
damak ile ilgili, damaksıl, damak ile ilgili, damaksıl ses

palatal harmony
büyük ünlü uyumu

palatal sound
damaksıl ses

palatalization
damaksıllaşma

palatalize
damaksıllaştırmak

palate
damak, ağız tadı

palatial
saray gibi, görkemli

palatine
damakla ilgili,damak sümüğü

palatine tonsil
bademcik

palaver
görüşme, müzakere, palavra, pohpohlama, yağcılık

pale
(yüz) soluk, (renk/vb.) solgun, cansız, solmak, soldurmak, sönük kalmak, önemsiz kalmak

palea
pulcuk

paleface
solukbenizli, beyaz (adam)

paleness
solukluk, renksizlik

paleo-
(önek) paleo, eski

Paleocene
paleosen

paleographer
paleograf

paleography
paleografi

paleolithic
yontma taş devrine ait

paleontologist
paleontolog, taşılbilimci

paleontology
paleontolog, taşılbilim

Paleozoic
paleozoik

Palestine
Filistin

Palestinian
Filistinli

paletot
palto, manto

palette
ressam paleti, palet

palfrey
binek atı

palindrome
makam

paling
çit, şarampol, parmaklık

palingenesis
yeniden doğma

palisade
kazıklarla yapılmış çit, siper kazığı, şarampol

pall
tabut örtüsü, (içinde ölü olan) tabut, kasvet veren örtü, perde, usandırmak, bıktırmak, yavanlaşmak, sıkmak

palladium
palladyum

pallete
palet

palliate
(hastalık) hafifletmek, dindirmek

palliation
(hastalık) hafifletme, dindirme, mazur gösterme

palliative
palyatif, geçici, hafifletici, geçici çare, geçici önlem

pallid
solgun, soluk, benzi atmış

pallidness
solgunluk, solukluk

pallium
palyum, beyin zarı, başpiskopos cüppesi

pallor
solgunluk, soluk benizlilik

pally
yakın, samimi

palm
palmiye, hurma ağacı, avuç içi, aya

palm grease
rüşvet

palm off
kakalamak, kazıklamak

palm oil
hurma yağı

palm sugar
hurma şekeri

palm tree
hurma ağacı

palmate
palmiye yaprağı şeklinde, perdeayaklı

palmette
hurma yaprağı süsü

palmiped
perdeayaklı

palmist
el falcısı

palmistry
el falı

palmitate
palmitat

palooka
beceriksiz boksör, hödük, ayı, kıro

palp
dokunaç

palpability
hissedilebilirlik, açıklık, aşikârlık

palpable
elle dokunulabilir, ele gelir, gözle görünür, somut, belli, apaçık, ortada, düpedüz

palpate
elle muayene etmek, elle tutmak

palpation
elle muayene, dokunma

palpebra
gözkapağı

palpitant
heyecandan titreyen

palpitate
(yürek) hızlı ve düzensizce atmak, titremek

palpitation
düzensiz kalp atışı, çarpıntı

palsied
felçli, kötürüm

palsy
inme, felç

palter
oyun etmek, hafife almak, ihmal etmek

paltriness
önemsizlik, değersizlik

paltry
önemsiz, değersiz, düşük

paludal
bataklık gibi, sıtmalı

paludism
sıtma

pampas
pampa

pamper
üzerine çok düşmek, şımartmak

pamphlet
kitapçık, broşür

pamphleteer
broşür yazan kimse

pan
tava, lavabo taşı, elek, suda yüzen ince buz, elemek, süzmek, elekle aramak, acımasızca eleştirmek, (kamerayı) sağa sola çevirmek

panacea
(sözde) her derde deva ilaç

panache
gösteriş

Panama
Panama

Panamanian
Panamalı

pancake
tava keki, gözleme

pancake coil
yassı bobin

pancake landing
perdövitesli iniş

panchromatic
pankromatik

pancreas
pankreas

pancreatic
pankreasla ilgili

pancreatic duct
pankreas yolu

pancreatic gland
pankreas bezi

pancreatic juice
pankreas usaresi

pancreatic tissue
pankreas dokusu

pancreatin
pankreatin

panda
panda

panda crossing
yaya geçidi

pandemic
genel, evrensel

pandemonium
şamata, curcuna, tantana

pander
pezevenk

pandora
güzel kadın

pane
pencere camı

panegyric
övgü, methiye, kaside

panegyrical
övgü niteliğinde

panegyrist
methiyeci, kaside yazarı

panegyrize
övmek, methetmek, övgü düzmek

panel
kapı aynası, kaplama tahtası, kontrol panosu, panel, giysilere konulan kumaş parçası, dar uzun resim/fotoğraf, jüri heyeti

panel discussion
açık oturum

panel saw
aynalık testeresi

panelist
panele katılan kimse

panelling
tahta kaplama

panelwork
aynalı kaplama işi, silme işi

pang
ani ve şiddetli ağrı, sancı, acı

pangs of hunger
açlık sancısı

pangs of love
aşk sancısı, aşk acısı

panhandle
tava sapı, dilenmek

panhandler
dilenci

panic
panik, ürkü, paniğe uğratmak, paniğe kapılmak

panic-stricken
paniğe kapılmış

panicky
panik halinde, telaş verici

panicle
panikül, birleşik salkım

panjandrum
özünü çok yükseklerde gören güçlü kişi

panne
pan

pannier
küfe, sepet

pannikin
maşrapa

panning
panoramik, çevrinme

panoplied
tam silahlı

panoply
tam zırh takımı

panorama
panorama, toplu görünüm

panoramic
panoramik, çevrinme

pansy
hercai menekşe, ibne, oğlan

pant
sık sık nefes almak, nefes nefese kalmak, nefes nefese söylemek, kısa ve çabuk soluk

pantaloons
eskiden giyilen dar pantolon

pantechnicon
mobilya mağazası

pantheism
kamutanrıcılık, panteizm

pantheist
kamutanrıcı, panteist

pantheistic
panteistik, panteizm ile ilgili

panther
panter, puma

panties
kadın külotu

pantihose
külotlu çorap

pantile
alaturka kiremit, oluklu kiremit

pantograph
pantograf, tıpkıçizer

pantomime
pandomim

pantry
kiler

pants
kadın külotu, pantalon

pantyhose
külotlu çorap

panzer
motorize kuvvet

pap
lapa, sulu yemek

papa
ata,baba

paper
kâğıt, gazete, yazı, bildiri, ç.evrak, sınav soruları, duvar kâğıdıyla kaplamak

paper bag
kâğıt torba

paper capacitor
kâğıtlı kondansatör

paper chromatography
kâğıt kromatografisi

paper clip
ataş

paper currency
tedavüldeki para

paper hanger
duvar kâğıdı kaplayan kimse

paper mill
kâğıt fabrikası

paper money
kâğıt para, banknot

paper office
devlet arşivi

paper profit
kâğıt üzerindeki kâr, fiktif kâr

paper tape
kâğıt bant

paperback
kâğıt kapaklı kitap

paperboy
gazete dağıtıcısı

paperhanger
duvar kâğıtçısı

paperknife
kitap açacağı, kâğıt bıçağı

papers
evrak

papers on appeal
celp, davetiye

paperweight
kâğıtların uçmasını önleyen ağırlık

paperwork
kırtasiyecilik

papery
kâğıt gibi, kâğıt inceliğinde

papier-mache
kâğıt hamuru, kartonpiyer

papilla
tomur, meme, kabarcık, papil

papillary
kabarcıkları olan, kabarcık gibi

papistry
Katoliklik

papoose
Kızılderili çocuğu, arka sepeti

pappus
papus, tüy çanak, ayva tüyü, ince tüy

pappy
baba

paprika
kırmızı biber

papula
kabarcık

papyraceous
kâğıt gibi ince

papyrus
papirüs

par
nominal değer, itibari kıymet, eşit düzey

par for the course
olan oldu

par of exchange
kambiyo paritesi, kambiyo kuru

par value
nominal değer

para
paraşütçü asker, paragraf

para-
(önek) ötesinde, yanındaki, gibi, tali, yarı

parabiosis
parabiyoz

parable
mesel, ibret alınacak öykü

parabola
parabol

parabolic
parabolik

parabolic aerial
parabolik anten

parabolic curve
parabolik eğri

parabolic reflector
parabolik reflektör

paraboloid
paraboloit

paraboloid headlight
parabolik far

paraboloid of revolution
dönel paraboloit

parachute
paraşüt, paraşütle atlamak

parachute jumper
paraşütçü

parachutist
paraşütçü

paraclete
şefaatçi

parade
geçit töreni, gezinti yeri, gösteriş, sıraya dizilmek, gösteriş yapmak, hava atmak

parade ground
tören meydanı

paradigm
paradigma, dizi, örnek, kip

paradigmatic
dizi ile ilgili, dizisel

paradigmatics
dizibilim

paradise
cennet, cennet bahçesi

paradox
paradoks, yanıltmaç

paradoxical
çelişkili görünen, mantığa aykırı görünen

paradrop
paraşütle atmak

paraffin
parafin

paraffin oil
gazyağı

paraffin wax
parafin

paraglider
planör paraşüt

paragon
en iyi örnek

paragonite
paragonit

paragraph
paragraf

parahydrogen
parahidrojen

parakeet
bir tür ufak papağan

paraldehyde
paraldehit

parallax
paralaks

parallel
koşut, paralel, kıyaslanabilir, benzer, okşar, yakın, paralel çizgi, benzerlik, örnek, benzer, enlem, benzemek, eşit olmak

parallel circuit
paralel devre

parallel connection
paralel bağlantı

parallel line
paralel çizgi

parallel resonance
paralel rezonans, koşut çınlanım

parallel-nerved
paralel damarlı

parallel-plate capacitor
paralel levhalı kondansatör

parallelepiped
paralel yüzlü, koşutyüzlü

parallelism
benzerlik

parallelogram
paralelkenar

paralogism
paraljizm, mantığa uymazlık, sahte görünüş

paralysation
felç olma

paralyse
felç etmek, felce uğratmak

paralysis
inme, felç

paralytic
felçli kimse, felçli, felce uğratıcı, felç edici, körkütük sarhoş, küfelik

paramagnetic
paramanyetik, mıknatısla çekilebilen

paramagnetism
paramanyetiklik

paramecium
terliksihayvan, paramesyum

paramedic
yardımcı hekimlik hizmeti veren kişi

parameter
parametre, katsayı

parametric
parametrik

parametric amplifier
parametrik amplifikatör

parametric equation
parametrik denklem

paramilitary
askeri nitelikli

paramount
üstün, yüce, en büyük, en önemli

paramour
metres, dost

paranoia
paranoya

paranoiac
paranoyak

paranoid
paranoyak

parapet
korkuluk, parmaklık, siper

paraph
paraf, kısa imza

paraphernalia
takım taklavat, donatı, alet edevat

paraphrase
başka sözcüklerle açıklamak, açımlamak, açımlama

paraplegia
belden aşağı felç, parapleji

paraplegic
belden aşağısı felçli

parapsychology
parapsikoloji

parascending
paraşütle atlama sporu

parasital
asalak, parazit

parasite
asalak, parazit, başkalarının sırtından geçinen kişi, asalak, parazit

parasitic
asalaklarla ilgili

parasitic current
parazit akım

parasiticide
asalak öldürücü madde

parasitism
parazitlik, asalaklık

parasitology
asalakbilim

parasol
güneş şemsiyesi

parasuit
paraşütçü giysisi

parasympathetic
parasempatik

parasympathetic nervous system
parasempatik sinir jüyesi

parathion
paratiyon

parathyroid
paratiroit bezi

paratrooper
paraşütçü

paratroops
paraşütçü kıtası

paratyphoid
paratifo

paravane
paravan

parboil
yarı kaynatmak

parbuckle
fıçı sapanı, bocurgart halatı ile yüklemek

parcel
paket,koli,bohça,bağlama,sürü,yığın,takım,arazi parçası,parsel,hisselerine ayırmak,doğramak,hisselerine bölmek,hurdalamak,parçalamak,bohça halinde bağlamak,bükmek

parcel of land
parsel

parcel office
paket postanesi

parcel out
taksim etmek, parsellemek

parcel post
paket postası, koli servisi

parcel up
paketlemek

parcenary
ortak mal sahipliği

parcener
ortak mirasçı

parch
(güneş) kavurmak, (susuzluktan) kavrulmak

parching
yakıcı, kavurucu

parchment
tirşe, parşömen

parchment paper
parşömen kâğıdı

pard
dost, arkadaş, ahbap

pardon
af,geçirim,bağışlama,bağışlamak,geçirmek,affetmek

Pardon me
affedersiniz, özür dilerim, efendim?

pardonable
bağışlanabilir, affedilir

pardoner
affedici

pare
kabuğunu soymak, (tırnak) kesmek

pare down
indirmek, düşürmek

paregoric
paregorik iksir

parencephalon
beyincik

parenchyma
parankima, kanserli doku

parent
ana ya da baba, veli, ç.ana baba, ebeveyn, valideyn

parent cell
ana hücre

parent company
ana şirket

parent rock
ana kaya

parent-teacher association
okul-kodak birliği

parent-teacher meeting
veli toplantısı

parentage
nesil, soy, asıl

parental
ana babaya ait

parental right
velayet hakkı

parenthesis
ayraç, parantez, ara söz

parenthetic
parantezle ilgili

parenthetic clause
aracümle, aratümce

parenthood
analık ya da babalık

parentless
anasız-babasız, öksüz, yetim

parents
ana baba, ebeveyn

paresis
parezi, hafif felç

parget
sıva, kaba sıva

parhelion
parheli, yalancı güneş

pari passu
eşit adımlarla, eşit değerde

pariah
toplumun kabul etmediği kimse

pariah dog
sokak köpeği

parietal
parietal, çepersel

paring
kabuğunu soyma, soyuntu, yonga

paring knife
soyma bıçağı

paripassu
eşit adımlarla, aynı hızla

parity
eşitlik, denklik

parity bit
eşitlik biti

parity character
eşlik karakteri

parity check
eşitlik denetimi

park
park, yeşil alan, park etmek, koymak, bırakmak

parka
parka

parking
park yapma

parking brake
el eğleci

parking light
park ışığı

parking lot
otopark

parking meter
parkmetre, otopark sayacı

parking space
park yeri

parkinson's disease
titremeli felç, parkinson hastalığı

parkway
ağaçlı yol

parlance
deyiş, tabir, konuşma tarzı

parlay
kazanılan parayı bir sonraki yarışa yatırmak

parley
toplantı, zirve toplantısı, barış görüşmesi

parliament
parlamento, meclis

parliamentarian
parlamenter

parliamentarism
parlamenter jüye

parliamentary
parlamentoya ait

parliamentary inquiry
meclis soruşturması

parlour
salon

parlour car
lüks vagon

parlour maid
sofra hizmetçisi kız

parlous
tehlikeli, korkutucu, telaş verici

parmesam cheese
parmezan peyniri

parochial
(görüş/vb.) sınırlı, dar

parochialism
dar görüşlülük

parodist
parodi yazarı

parody
parodi, gülünçleme, adi kopye

parol
sözlü, şifahi

parol contract
sözlü antlaşma

parol evidence
yeminli ifade

parole
tutukluya verilen izin, şartlı tahliye, söz, namus sözü, şeref sözü, şartlı tahliye etmek

paronomasia
cinas

paronym
eşköklü, aynı kökten gelen sözcük

paronymous
eşköklü, aynı kökten gelen

parotid
kulakaltı bezi, parotis

parotitis
kulakaltı bezi yangısı, parotit

paroxysm
(gülme/vb.) kriz

paroxysmal
krizle ilgili, nöbetsel

paroxysms of laughter
gülme krizi

paroxysms of rage
ani öfke

parquet
parke

parquet stone
parke taş

parquetry
parke döşeme

parricidal
ebeveyn veya akraba katiline ait

parricide
ebeveyn veya akraba katili

parrot
papağan, papağan gibi tekrarlamak

parry
savuşturmak, geçiştirmek

parse
dilbilgisel olarak incelemek

parsec
parsek

parser
ayrıştırıcı

parsimonious
cimri, pinti

parsimoniousness
cimrilik, pintilik

parsimony
cimrilik, pintilik, eldarlığı

parsley
maydanoz

parsnip
yabani havuç

part
bölüm, kısım, parça, pay, hisse, yan, taraf, görev, rol, fasıl, kısmen, kısmi, ayırmak, ayrılmak

part company
ayrılmak, bırakmak

part of speech
sözcük türü

part owner
hissedar

part sb's hair
burnunun dibine girmek

part with
-den ayrılmak, bırakmak

part-time
yarım günlük

part-time work
süreksiz iş, aralı iş

partake
katılmak, paylaşmak, yemek, içmek

parterre
çiçek bahçesi

parthenogenesis
partenogenez

parti-coloured
karışık renkli, alaca

partial
bölümsel, tikel, kısmi, tarafgir, yan tutan, düşkün

partial differential
parçal diferansiyel, tikel türetke

partial eclipse
kısmi tutulma

partial entropy
kısmi entropi, tikel dağıntı

partial fraction
kısmi kesir, tikel üleşke

partial free energy
kısmi serbest enerji

partial payment
kısmi ödeme

partial pressure
kısmi basınç, tikel basınç

partial vacuum
kısmi boşluk, tikel boşluk

partial wave
kısmi dalga, tikel dalga

partiality
yan tutma, tarafgirlik, düşkünlük

partially
kısmen, yan tutarak

participant
katılan kişi, katılımcı, iştirakçi

participate
katılmak, iştirak etmek

participating
katılan, iştirak eden, kâr paylı

participation
katılma, katılım

participator
katılımcı, iştirakçi

participial
ortaç türünden

participle
ortaç

particle
parça, zerre, tane, işlevsel sözcük, ilgeç, tanımlık, bağlaç

particle accelerator
parçacık hızlandırıcısı

particle orbit
tanecik yörüngesi

particle size
parçacık büyüklüğü, tane büyüklüğü

particle size analysis
tane büyüklüğü analizi

particle theory of light
ışığın tanecik teorisi

particle velocity
tanecik hızı

particular
özel, olağandışı, dikkate değer, belirli, diğerlerinden farklı, tek, müşkülpesent, titiz, tam, ayrıntılı, mahsus, özgü

particularism
belirli bir topluluğa bağlılık

particularity
özellik, titizlik, tamlık, eksiksizlik

particularize
tek tek ayrıntılarını belirtmek

particularly
özellikle

particulars
ayrıntılar, detaylar

parting
ayrılma, veda etme, ayrılma yeri, taksim edici

parting breath
son nefes

parting wall
bölme duvarı

partisan
yandaş, taraftar, partizan, çeteci, partizan

partisanship
yandaşlık, taraftarlık, partizanlık

partite
parçalı

partition
bölünme, ayrılma, bölme, ince duvar

partition coefficient
dağılım katsayısı

partition wall
bölme duvarı

partitive
kısımlara ayıran

partly
kısmen, bir dereceye kadar

partly cloudy
parçalı bulutlu

partner
ortak, eş, arkadaş, oyun arkadaşı, kavalye, dam, erkek arkadaş

partnership
ortaklık

partridge
keklik

parturient
doğurmak üzere olan, doğuran

parturition
doğurma, doğum

party
eğlenti, parti, türküm, birlik, ekip, (siyasi) parti, şahıs, kimse

party in power
iktidar partisi

party line
parti siyaseti, sınır çizgisi

party plaintiff
davacı taraf

party wall
müşterek duvar, ara duvar, bölme duvarı

parvenu
türedi

pasha
paşa

pasqueflower
rüzgâr çiçeği

pass
geçmek, ilerlemek, (önünden/vb.) geçmek, yetişip geçmek, sollamak, vermek, uzatmak, (zaman) geçmek, (zaman) geçirmek, (sınav) geçmek, kazanmak, onaylamak, kabul etmek, geçirmek, geçmek, dinmek, bitmek, geçit, boğaz, geçme, geçiş, geçiş, giriş-çıkış izni, paso, sınavda geçme, pas, pasaport, kur, baştan çıkarma

pass a bill
yasa tasarısını kabul etmek

pass a check
çeki tahsil etmek

pass away
ölmek, göçmek, geçmek, yok olmak

pass beyond
geçmek, üstün olmak

pass book
banka hesap cüzdanı

pass by
önünden geçmek, önemsememek, boş vermek

pass for
olarak kabul edilmek, sanılmak

pass muster
yoklamayı atlatmak, yeterli olmak, geçmek

pass off
durmak, dinmek, meydana gelmek, olmak

pass on
ölmek, göçmek, geçmek, yok olmak

pass out
bayılmak, özünden geçmek, dağıtmak

pass over
aldırmamak, boş vermek, yok saymak, göz yummak

pass the buck
topu başkasına atmak

pass the buck to
sorumluluğu -e yüklemek

pass the hat round
(kimese) pul toplamak

pass the sponge over
üzerine sünger çekmek, unutmak

pass the time of day
laklak etmek

pass through
içinden geçmek

pass up
fırsatı kaçırmak

pass water
işemek

passable
iyi, geçer, (yol/ırmak/vb.) geçilebilir, aşılabilir, geçilir

passage
geçiş, geçme, pasaj, koridor, dar yol, geçit, bölüm, paragraf, parça, deniz yolculuğu

passage-way
geçit, koridor

passe
modası geçmiş, eski, solmuş, yaşlanmış

passe partout
camlı resim

passenger
misafir,sernişin,yolcu

passenger cabin
yolcu kabini

passenger car
binek otomobili

passenger coach
yolcu otobüsü

passenger compartment
yolcu kompartımanı

passenger lounge
yolcu salonu

passenger plane
yolcu uçağı

passenger ship
yolcu vapuru

passenger ticket
yolcu bileti

passenger train
yolcu treni,sernişin katarı

passenger-mile
yolcu başına bir mil hesabı

passepartout
ana anahtar

passerby
tesadüfen geçen kimse, yoldan geçen

passerine
serçegiller

passibility
hassasiyet, duygululuk

passible
hassas, duygulu

passim
sık sık, birçok yerde

passing
geçen, ilerleyen, geçici, kısa süren

passing lane
sollama şeridi

passing shot
tenisde aşırtma vuruş

passion
ihtiras, tutku, hırs, ani öfke, düşkünlük, tutku, hastalık

passion flower
çarkıfelek çiçeği

passionate
ihtiraslı, hırslı, şiddetli, ateşli

passionateness
heyecanlılık

passionless
soğukkanlı, heyecansız

passivate
pasifleştirmek

passive
pasif, edilgen

passive gerund
edilgen ulaç

passive immunity
pasif bağışıklık, edilgin bağışıklık

passive participle
edilgen ortaç

passive resistance
pasif direniş

passive verb
edilgen fiil, edilgen eylem

passive voice
edilgen çatı

passive volcano
sönmüş yanardağ

passivity
pasiflik, edilgenlik, hareketsizlik

passkey
maymuncuk

passometer
adımölçer, pasometre

passport
pasaport

passport inspection
pasaport kontrolü

passport-size photograph
vesikalık fotoğraf

password
parola

past
geçmiş,geçmişte kalan,geçen,öten,bitmiş,sona ermiş,eski,sabık,(dilb.) geçmiş,-den sonra,geçe,ötesinde,uzağında,-siz,-sız,geçmiş zaman,geçmiş,bir kimsenin geçmişi,geçmiş,geçmiş zaman

past all reason
mantıksız, aşırı

past caring
boşvermiş, umursamaz

past continuous tense
sürekli geçmiş zaman

past definite
belirli geçmiş zaman

past indefinite
belirsiz geçmiş zaman

past master
usta, erbab

past participle
geçmiş zaman ortacı

past perfect
belirli geçmiş zaman

past perfect continuous tense
sürekli geçmişte bitmiş zaman

past perfect tense
-miş'li geçmiş zaman

past progressive tense
sürekli geçmiş zaman

past tense
belirli geçmiş zaman

pasta
makarna

paste
hamur, çiriş, kola, macun, ezme, (kâğıt) yapıştırmak

paste solder
hamur lehimi

pasteboard
mukavva

pastel
pastel boya kalemi, pastel resim, soluk renk, pastel renk

pastelist
pastel resim yapan kimse

pastern
bukağılık

pasteurised milk
pastörize süt

pasteurization
pastörizasyon

pasteurize
pastörize etmek

pasteurizer
pastörize aygıtı

pastille
pastil

pastime
hoşça vakit geçirmek için yapılan şey, uğraş

pastiness
hamur gibi olma, macun gibi olma

pastrami
pastırma

pastry
hamur işi, pasta

pastry cook
pastacı

pastry shop
pastahane

pasturage
otlatma, otlatma hakkı, otlak, çayır, mera, ot

pasture
ot, otlak, çayır, mera, çayıra salmak, otlatmak

pasture farming
mera tarımı

pasty
etli börek, (yüz) solgun

pat
hafifçe vurma, okşama, ufak kalıp tereyağı, elle hafifçe vurmak, hafifçe vurarak okşamak, tam yerinde, tam zamanında, tamamiyle uygun, münasip

pat answer
uygun cevap

pat on the back
sırt sıvazlama

patagium
kanat zarı

patch
yama, (değişik renkte) yer/parça, küçük bitki yetiştirme, yamamak, yama yapmak

patch up
uzlaştırmak, yatıştırmak, barıştırmak, yamamak

patchouli
silhat

patchwork
yama işi

patchy
yarım yamalak, şöyle böyle

pate
kelle, saksı, kafa, beyin, akılezme

patella
dizkapağı

patency
açıklık, besbellilik, aşikârlık

patent
görünen, açık, besbelli, meydanda, ortada, patentli, patent, patent almak

patent agent
patent işleri uzmanı

patent law
patent yasası

patent leather
rugan, parlak deri

patent medicine
müstahzar, hazır ilaç

patent office
patent dairesi

patent right
patent hakkı

patent rights
patent hakları

patented
patentli

patentee
patent sahibi

patently
açıkça

pater
peder, baba

paterfamilias
evin erkeği

paternal
babayla ilgili, (akrabalık) baba tarafından, babalık taslayan

paternalism
baba gibi davranış

paternity
babalık

paternity suit
babalık davası

paternoster
tespih

path
keçiyolu, patika, yol, (neyinse izlediği) yön, rota, yol

pathetic
acıklı, dokunaklı, üzücü, boktan, beş para etmez, işe yaramaz

pathfinder
çığır açan kimse, kâşif, bulucu

pathless
patikasız, yolsuz

pathogen
patojen

pathogenesis
patojenez

pathogenic
patojenik

pathological
patolojik, anlamsız, boş, nedensiz

pathologist
patolog

pathology
patoloji, sayrılıkbilim

pathos
dokunaklılık

pathway
patika

patience
sabır

patient
sabırlı, hasta

patiently
sabırla

patio
teras, veranda

patois
mahalli ağgan

patriarch
patrik, piskopos, kodak reisi, kabile reisi

patriarchal
ataerkil

patriarchate
patriklik, ataerki, cet

patriarchy
ataerkil toplum düzeni, ataerkillik

patrician
asilzade, aristokrat

patricide
baba katli, baba katili

patrimonial
anadan babadan kalma

patrimony
ana babadan kalan mal, kalıt, miras

patriot
yurtsever

patrioteer
aşırı yurtsever

patriotic
yurtsever

patriotism
yurtseverlik

patrol
devriye gezme, devriye, devriye gezmek

patrolman
devriye sakçısı

patron
hami koruyucu, sürekli müşteri

patron saint
koruyucu aziz

patronage
himaye, koruma, sürekli müşteriler, (kayırarak) önemli mevkiye atama

patroness
koruyucu azize

patronize
sürekli müşteri olmak, tenezzülen iltifat etmek, lütuf göstermek

patronizing
tepeden bakan, küçümseyen

patsy
avanak, enayi, kadınsı erkek

patten
nalın, takunya, sütun kaidesi

patter
pat pat (sesi), patırtı, hızlı komik konuşma

pattern
numune, örnek, desen, resim, kalıp, patron, model, gidiş, gidişat, seyir, şablon, aynen kopya etmek, kopyasını çıkarmak, -e uydurmak

pattern book
katalog, model kitabı

pattern maker
döküm kalıpçısı

patterned
desenli

patty
küçük börek, mantı

patulous
açık, yaygın

paucity
azlık, yetersizlik, kıtlık

paunch
şiş göbek, koca göbek

pauper
yoksul, fakir

pauper labour
düşük verginli işgücü

pauperism
yoksulluk, fakirlik

pauperize
yoksullaştırmak, yoksul düşürmek

pause
durma, ara, mola, durak, durgu, duruklamak, ara vermek

pave
kaldırım döşemek

pave the way for
-i kolaylaştırmak, yolunu açmak

pavement
kaldırım, yol döşemesi, asfalt

pavilion
büyük çadır, pavyon, köşk, oyuncuların maçı izlediği yer

pavilion roof
çadırçatı, topuzçatı

paving
(yol) döşeme malzemesi

paving stone
kaldırım taşı

paving tile
yer karosu, çini

paviour
kaldırımcı

paw
hayvan pençesi, el, pençelemek, pençe atmak, (at/about ile) orasını burasını ellemek, mıncıklamak

paw about
orasını burasını ellemek, mıncıklamak

paw at
orasını burasını ellemek, mıncıklamak

pawl
kastanyola, kastanyola ile sıkıştırmak

pawn
rehine vermek, rehine koymak, (satranç) piyon, piyade, kukla, piyon, alet, maşa

pawn broker
rehinci, tefeci

pawn ticket
rehin makbuzu

pawnbroker
rehinci

pawnee
rehin alan, rehin karşılığı borç veren

pawner
rehin veren, rehin bırakan

pawnshop
rehinci dükkânı

pawpaw
bkz.papaya

pay
ödemek, yararı olmak, yarar sağlamak, kâr getirmek, karşılığını vermek, cezasını çekmek, ödemek, ödeme, vergin, maaş

pay a left-handed compliment
kaş yapayım derken göz çıkarmak

pay a visit
ziyaret etmek

pay at sight
görüldüğünde ödeme

pay at tenor
vadesinde ödeme

pay attention
dikkat etmek, kulak vermek

pay back
borcunu ödemek, geri vermek

pay by cheque
çek vermek, çekle ödemek

pay by credit card
kredi kartıyla ödeme yapmak

pay by instalments
taksitle ödemek

pay cash
peşin ödemek

pay ceiling
vergin tavanı, maaş tavanı

pay clerk
muhasebeci

pay day
ödeme günü, maaş günü, ay başı

pay desk
kasa, vezne

pay dirt
verimli toprak, kazançlı iş

pay dividends
avantaj sağlamak, ilerde yararlı olmak

pay for
-in parasını ödemek, masrafını ödemek

pay heed
dikkat etmek, kulak vermek

pay heed to
önem vermek, dikkat etmek

pay in
para yatırmak

pay in advance
peşin ödemek

pay in cash
nakit ödeme yapmak

pay interest
faiz getirmek

pay lip service to
sadece söz ile desteklemek

pay money in
bankaya para yatırmak

pay off
borcunu tamamen ödemek

pay off old scores
acısını çıkarmak

pay on account
hesaben ödemek

pay on credit
kredi kartıyla ödeme yapmak

pay one's respects
saygılarını sunmak

pay one's way
kendi hesabını kendi ödemek

pay out
ödemek, vermek

pay roll
maaş bordrosu, vergin bordrosu

pay slip
vergin makbuzu

pay telephone
ankesörlü alısün

pay the penalty
cezasını çekmek

pay the piper
ceremeyi çekmek, masrafı ödemek

pay through the nose
aşırı para ödemek, kazık yemek

pay to bearer
hamiline ödeme

pay up
borcunu kapamak

pay-as-you-earn
gelir vergisini kaynağından kesme

pay-roll tax
istihdam vergisi

payable
ödenecek, ödenmesi gerek, ödenebilir

payable at sight
görüldüğünde ödenecek

payable on delivery
teslimde ödeme

payable to bearer
hamiline ödenecek

payable to order
emrine ödenecek

payday
maaş günü

payee
alacaklı

payer
ödeyen, muhatap, borçlu

paying
kazançlı, kârlı, verginli, ödeme, vergin

paying bank
ödeyen banka, ödeme yapan banka

paying guest
pansiyoner

paying teller
ödeme veznedarı, tediye veznedarı

paying-in slip
ödeme makbuzu

payload
navlunlu yük, kazançlı yük

paymaster
bordro memuru, veznedar

payment
ödeme, vergin, maaş

payment by cheque
çekle ödeme

payment in full
peşin ödeme

payment in installment
taksitle ödeme

payment in kind
ayni ödeme

payoff
ödeme, ödeme vakti, ceza, hakedilmiş ceza

payoff office
kasa, gişe

payola
rüşvet, kanunsuz ödeme

payroll
vergin bordrosu

pea
bezelye

pea green
filizi, açık yeşil

pea soup
bezelye çorbası

pea souper
koyu sis

peace
barış, rahat, huzur, asayiş, güvenlik

peace conference
barış konferansı

peace time
barış dönemi

peaceable
barışçıl

peaceful
barışsever, barışçı, barışçıl, sakin, rahat, huzurlu

peacemaker
barıştırıcı, arabulucu

peacenik
savaş karşıtı kimse

peach
şeftali

peachy
şeftali gibi

peacock
tavuskuşu

peafowl
tavus

peahen
dişi tavuskuşu

peak
uç, doruk, zirve, en yüksek çekit, en yüksek sınır, sivri uç, kasket siperi, doruğa ulaşmak

peak factor
tepe faktörü

peak load
azami yük

peak pressure
azami basınç

peak season
yoğun sezon

peak traffic
en yüksek trafik

peak traffic hours
trafiğin en yoğun olduğu sögenler

peak value
tepe değeri, uç değeri

peak voltage
maksimum gerilim, tepe gerilimi

peaked
zayıf düşmüş, zayıflamış, tazı gibi

peaky
sivri tepeli, bitkin, zayıflamış

peal
çan sesi, çınlama, gürültü, gürleme, çınlamak, çınlatmak

peal of laughter
kahkaha tufanı

peanut
Amerikan fıstığı, yer fıstığı, yeryangak

peanut butter
krem fıstık, fıstık ezmesi

peanut gallery
tiyatrodaki en üst balkon

pear
armut,kertme

pear tree
armut ağacı

pearl
inci, mirvari, merverit

pearl barley
frenk arpası, arpa şehriyesi

pearl diver
inci avcısı

pearl oyster
inci istiridyesi

pearlite
perlit

pearlwort
mercan otu

pearly
inci gibi

pearly gates
cennet kapısı

peasant
köylü,kentçi,hödük,andavallı

peasantry
köylü sınıfı

pease
bezelye

pease pudding
bezelye püresi

peat
bataklık kömürü, turba

peat bath
turba banyosu

peat bed
turbiyer, turbalık

peat coal
turba kömürü

peat moor
turbiyer, turba bataklığı

peat moss
turba yapan yosun

peaty
turbalı

peaty soil
turbalı toprak

peavey
çivili kanca

pebble
çakıl taşı

pebble mill
çakıllı değirmen

pebbling
pürüzlü yüzey

pebbly
çakıllı

peccadillo
hafif suç, kabahat, kusur

peccant
kabahatli

peck
gagalamak, dimdik vurmak, aceleyle/ruhsuz bir şekilde öpmek, gagalama, acele/ruhsuz öpüş

peck at
kuş gibi az yemek

pecker
kab, yarak

pecking order
hiyerarşi

peckish
(İİ) acıkmış, aç

pectase
pektaz

pecten
ibik

pectic
pektinli

pectin
pektin, pelte

pectoral
göğüse ait

pectoral fin
göğüs yüzgeci

pectoral girdle
göğüs kemeri

peculate
zimmetine para geçirmek

peculation
zimmetine para geçirme, para aşırma

peculator
zimmetine para geçiren kimse

peculiar
acayip, tuhaf, olağandışı, (to ile) özgü, mahsus, kaçık, çatlak, hasta, özel

peculiarity
özellik, tuhaflık, acayiplik, -e özgü olma

peculiarly
özellikle, tuhaf bir şekilde

pecuniary
paraya ilişkin, parasal

pedagogic
pedagojik, eğitimsel, eğitbilimsel

pedagogics
pedagoji, eğitbilim

pedagogue
pedagog, eğitimci

pedagogy
pedagoji, eğitbilim

pedal
ayaklık, pedal

pedalo
deniz bisikleti

pedant
kılı kırk yaran, titiz

pedantic
kılı kırk yaran, titiz, bilgiçlik taslayan

pedantry
bilgiçlik taslama, ukalalık

pedate
ayaklı

peddle
seyyar satıcılık yapmak

peddler
seyyar satıcı

peddling
önemsiz, ufak

pederast
kulampara, oğlancı

pederasty
kulamparalık

pedestal
(heykel/sütun/vb.) taban,özül,kaide

pedestrian
ilginç olmayan, alelade, sıradan, yaya

pedestrian crossing
yaya geçidi

pedestrian zone
yaya bölgesi

pediatric
pediatrik

pediatrician
pediatrist, çocuk doktoru

pediatrics
pediatri

pediatrist
pediatrist, çocuk hekimi

pedicel
pediçel, çiçek sapı

pedicle
çiçek sapı

pedicular
bitli

pedicure
ayak bakımı, pedikür

pedigree
soyağacı, soy

pedigree seed
elit tohum

pedigreed
soyu (sopu) belli

pediment
pediment

pedlar
seyyar satıcı

pedology
pedoloji, toprakbilim

pedometer
pedometre, adımsayar

peduncle
pedümkül, çiçek sapı

pee
işemek, işeme, çiş

peek
dikizlemek, röntgenlemek, dikizleme, röntgen

peekaboo
çocuklara ""ce"" yapılan oyun""

peel
kabuğunu soymak, (kabuğu/derisi) soyulmak, pul pul dökülmek, (meyve/sebze/vb.) kabuk

peel off
inişe geçmek

peeler
soyucu, soyma bıçağı, soyma makinesi, aynasız

peelings
(patates/vb.) kabuk

peen
çekiçle dövmek, çekiçle ezmek

peep
gizlice bakmak, dikizlemek, röntgenlemek, dikiz, ötme sesi, cik

peephole
gözetleme deliği

peeping Tom
röntgenci

peer
eş, emsal, lord, asilzade, dikkatle bakmak

peerage
asilzadeler sınıfı, asilzadelik

peeress
soylu kadın

peerless
eşsiz, rakipsiz

peeve
kızdırmak, gıcık etmek

peeved
hırçın, huysuz

peevish
huysuz, hırçın, aksi

peevishness
mızmızlık

peg
ağaç çivi,mandal,kanca,askı,asılgan,mandallamak,(fiyat/vb.) sabitleştirmek

peg leg
tahta bacak

peg out
gebermek, nalları dikmek

peg top
topaç

pegasus
kanatlı at, ilham perisi

pegmatite
pegmatit

peignoir
sabahlık

pejorative
küçük düşürücü, kötüleyici, yermeli

pekin
pekin

pelage
memeli hayvanların kürkü

pelagic
derin denizlerle ilgili

pelargonic
pelargonik

pelargonic acid
pelargonik asit

pelargonium
sardunya, ıtırçiçeği

pelerine
pelerin

pelf
para, varlık, vurgun, yağma

pelican
pelikan

pelisse
çocuk pelerini, askeri pelerin, kürk manto

pelite
pelit

pellagra
pelagra

pellet
ufak top,saçma tanesi,ufak kurşun,kürecik,misket

pelletize
peletlemek

pellicle
ince zar

pellicular
zar gibi ince

pellmell
karmakarışık, karman çorman, karmakarışık, karman çorman, allak bullak

pellucid
yarısaydam, berrak

pelmet
pencere/kapının üst kısmını örten perde

pelt
pösteki, post, deri, kürk, (with ile) saldırmak, (down ile) şakır şakır yağmak, deli gibi koşmak

pelt down
şakır şakır yağmak

pelt with
saldırmak

pelt wool
post yünü

peltry
hayvan derileri

pelvic
pelvise ait

pelvic cavity
pelvis boşluğu

pelvic fin
karın yüzgeci

pelvic girdle
pelvis kemeri

pelvis
pelvis, leğen

pemmican
bir çeşit pastırma

pen
tükenmezkalem, dolmakalem, yazarlık, kalem, yazar, kalem, kümes, ağıl, yazmak, ağıla/kümese kapatmak, dar bir yere tıkmak, kapatmak

pen friend
mektup arkadaşı

pen name
(yazar) takma ad

pen pal
mektup arkadaşı

pen point
kalem ucu

pen-and ink
kalemle yazılmış, kalemle çizilmiş

pen-light
ışık kalemi

penal
cezai

penal code
ceza kanunları

penal provision
cezai hüküm

penal servitude
ağır hapis, kürek cezası

penalize
ceza vermek, cezalandırmak

penalty
ceza, penaltı

penalty area
ceza sahası

penalty kick
penaltı atışı

penance
ceza, kefaret

pence
bkz.penny

penchant
eğilim, meyil, tutku

pencil
kurşunkalem, karataş, kaş kalemi, kurşunkalemle yazmak, çizmek

pencil box
kalem kutusu

pencil of rays
ışın demeti

pencil sharpener
kalemtıraş,kalemyonan

pendant
pandantif,asılı,sarkık

pendentive
bingi

pending
-e kadar, kararlaştırılmamış, askıda

pendulate
sarkaç gibi sallanmak

pendulous
sarkık, sallanan

pendulum
sarkaç

peneplain
peneplen, yontukdüz

penetrability
nüfuz edilebilirlik, delinebilirlik

penetrable
içine girilebilir, nüfuz edilebilir

penetrate
girmek, dalmak, içine girmek, yarmak, nüfuz etmek, delip geçmek, anlamak, çözmek

penetrating
içe işleyen, keskin, anlayışlı, kolay işitilir

penetration
içe girme, içe işleme, penetrasyon

penetrative
delici

penetratoin
nüfuz etme, girme, sokuluş

penguin
karabat, penguen

penicillate
fırça gibi

penicillin
penisilin

peninsula
yarımada

peninsular
yarımada ile ilgili

penis
penis, kamış

penitence
pişmanlık

penitent
pişman

penitential
pişmanlıkla ilgili

penitentiary
hapishane, cezaevi

penknife
çakı

penman
yazar, hattat

penmanship
hattatlık

pennant
flama, flandra

pennies or manna from heaven
devlet kuşu

penniless
züğürt, meteliksiz

pennon
bayrak, flandra

penny
Pound'un yüzde biri, peni, sent

penny pincher
cimri, pinti

penologic
penolojik

penologist
ceza uzmanı

penology
penoloji

pensile
sarkık

pension
tekaüt,emekli maaşı,pansiyon,tekaüde vermek,tekaüde çıkartmak

pension fund
emekli sandığı, emekli fonu

pension off
aylık bağlayıp işten çıkarmak, emekliye ayırmak

pension plan
emeklilik josparı

pensionary
emekli

pensioner
emekli aylığı alan kimse, emekli

pensive
düşünceli, dalgın

pensiveness
düşüncelilik, dalgınlık

penstock
savak, verici boru

pent
kapanmış, hapsedilmiş, gizli kalmış

pent-up
kapatılmış, hapsedilmiş

pentagon
beşgen

pentagonal
beş köşeli

pentagram
beş köşeli yıldız

pentahedron
beşyüzlü

pentameter
beş heceli mısra, pentametre

pentane
pentan

pentathlete
pentatloncu atlet

pentathlon
pentatlon

pentavalent
beş duyarlıklı

penthouse
çatı katı

pentode
pentot

pentose
pentoz

penult
sondan bir önceki hece

penultimate
sondan bir önceki

penumbra
yarıgölge

penurious
yoksul, fakir, cimri, kıt

penury
yoksulluk, fukaralık, sıkıntı, kıtlık

peon
piyade, emir eri, amele, işçi, gündelikçi

peonage
kulluk, kölelik

peony
şakayık

people
insanlar, kalabalık, halk, kişi, kimse, millet, ulus, kodak üyeleri, akrabalar

pep
enerji, güç, kuvvet

pep pill
kuvvet veren hap

pepper
biber

pepperbox
biberlik

peppercorn
önemsiz kimse/şey

peppermint
nane, nane şekeri

peppery
biberli, çabuk kızan

peppy
enerjik, canlı

pepsin
pepsin

peptic
sindirimsel, sindirimi kolaylaştıran

peptic gland
mide guddesi

peptic ulcer
mide ülseri

peptidase
peptidaz

peptide
peptit

peptizate
peptinleştirmek

peptization
peptinleştirme

peptone
pepton

per
-de, -da, başına, her biri için, vasıtasıyla, eliyle, tarafından

per annum
yılda, yıllık, senelik

per capita
kişi başına (düşen), adam başına

per capita consumption
kişi başına tüketim

per capita income
kişi başına gelir

per capita quota
kişi başına düşen pay

per cent
yüzde

per contra
(edat) diğer taraftan

per diem
günlük, gündelik

per head
kişi başı, adam başı

per hour
her sögen

per incuriam
ihmalkârlık yüzünden

per mensem
ayda

per mille
binde

per post
postayla

per procuration
namına, vekâleten

per quod
bununla

per se
kendiliğinden

peracid
perasit

peradventure
belki, şayet, kazara

perambulate
dolaşmak, gezinmek, gezmek

perambulation
gezme, dolaşma

perambulator
çocuk arabası

perborate
perborat

percale
sık dokunmuş pamuklu bez

perceivable
algılanabilir, hissedilebilir

perceive
algılamak,kavramak,anlamak,başa düşmek,görmek

percent
yüzde

percentage
yüzdelik, yüzde oranı, komisyon, yüzdelik

percentile
persentil, yüzdebirlik

perceptibility
algılanabilirlik, duyulabilirlik

perceptible
algılanabilir, duyulabilir, görülebilir, farkedilebilir

perception
algı, kavrayış, seziş

perceptive
kavrayışlı, zeki

perceptivity
idrak kabiliyeti

perch
tünek, yüksek yer, tatlı su levreği, konmak, tünemek

perchance
şans eseri, belki, şayet, muhtemelen, kazara

percher
tüneyen ötücü kuş

percheron
büyük yük beygiri

perchlorate
perklorat

perchloric
perklorik

percipience
idrak, anlayış, algı

percipient
anlayışlı

percolate
(through ile) süzülmek, sızmak, süzmek

percolation
süzme, süzülme

percolator
süzgeçli kahve ibriği

percuss
hafifçe vurarak muayene etmek

percussion
vurma, çarpma, vurmalı çalgılar

percussion boring
darbeli sondaj

percussion cap
tüfek kapsülü

percussion drill
darbeli delici, vurgulu delici

percussion fuse
müsademeli tapa

percussion instrument
vurmalı çalgılar

percussionist
vurmalı çalgılar çalan müzisyen

percussive
vurmalı, vuruşla ilgili

percutaneous
perkütan, deriden

perdition
ruhun mahvolması, lanetleme, cehennem azabı

perdurable
daimi, ebedi, ölmez

peregrinate
yolculuk etmek, seyahat etmek, dolaşmak

peregrination
yolculuk, seyahat, dolaşma

peregrine
yabancı, göçebe

peremptoriness
buyuruculuk, buyurganlık, diktatörlük

peremptory
buyurucu, buyurgan, dediği dedik

perennial
bir yıl süren, (bitki) uzun ömürlü, uzun ömürlü bitki

perfect
mükemmel, kusursuz, eksiksiz, tam, mükemmelleştirmek

perfect circle
tam daire

perfect conditional tense
bitmiş koşul bildiren zaman

perfect flower
tam çiçek

perfect gas
ideal gaz

perfect infinitive
bitmişlik mastarı

perfect set
mükemmel küme, yetkin küme

perfectible
ikmal edilebilir

perfection
mükemmellik, tamamlama, kusursuz kişi ya da şey, eşsiz örnek

perfectionist
herşeyin mükemmel olmasını isteyen, kılı kırk yaran, aşırı titiz kimse

perfective
mükemmelleştirici, tamamlayıcı

perfectly
mükemmel bir şekilde, kusursuzca, tamamen, tam olarak

perfervid
hararetli

perfidious
hain, kalleş, vefasız

perfidiousness
hainlik, kalleşlik, vefasızlık

perfidy
vefasızlık, hainlik, kalleşlik

perforate
delmek, delikler açmak, (defter/pul/vb.) kolay koparılması için kenarına sırayla delikler açmak

perforated
delikli, tırtıllı

perforated pipe
delikli boru

perforated plate
delikli sac

perforation
delme, delik

perforator
delme makinesi, delici, zımba makinesi

perforce
zorla, mecburi, ister istemez

perform
yapmak, yerine getirmek, icra etmek, oynamak, temsil etmek, rol almak, rol oynamak, müz.çalmak

performance
ifa, icra, yapma, gösteri, oyun, performans, başarım

performative
gerçekleştirici, edimsel

performer
sanatçı, oyuncu, müzisyen

perfume
güzel koku, parfüm

perfumery
parfümeri, lavantacılık

perfunctory
yarım yamalak, baştan savma, acele yapılan

perfuse
serpmek, sıvamak

Pergamum
Bergama

pergola
pergola, kameriye, çardak

perhaps
belki

peri-
(önek) etrafında, çevresinde

perianth
çiçek örtüsü

pericarditis
perikard iltihabı, yürekzarı yangısı

pericardium
perikard, yürekzarı

pericarp
meyve örtüsü, tohum zarı

pericenter
galaktik enberi, gökada enberisi

perichondrium
kıkırdak zarı

periclase
periklaz

pericranium
kafatasının dış zarı

peridotite
peridotit

perigee
yerberi

periglacial
buzul çevresi, periglasiyal

perihelion
günberi

peril
tehlike

perilous
tehlikeli, riskli

perimeter
çevre

perineum
perine, apış arası

period
dönem, devre, devir, çağ, süre, âdet, aybaşı, ders, çekit

period of convalescence
nekahet devresi

periodate
periyodat

periodic
periyodik

periodic damping
periyodik sönüm

periodic maintenance
periyodik bakım

periodic quantity
periyodik büyüklük, periyodik nicelik

periodic table
periyodik cetvel, öğeler çizelgesi

periodical
sürekli yayın, periyodik

periodically
belirli aralıklarla, devirli olarak

periosteum
periyost,sümükzarı

periostitis
periyostit,sümükzarı yangısı

peripatetic
yerinde duramayan, gezici, seyyar, gezgin

peripheral
ikincil, önemsiz, kenardaki, çevresel

peripheral device
çevresel aygıt, çevre aygıtı

peripheral nervous system
periferik sinir jüyesi

periphery
muhit, çevre

periphrasis
dolaylama, dolaylı anlatım

periphrastic
dolaylı olarak anlatılan

peripteral
peripteros

periscope
periskop

perish
ölmek, yok olmak, bozulmak, çürümek, bozmak, çürütmek

perishable
(yiyecek) çabuk bozulan

perishing
(İİ) (hava) buz gibi

perisperm
dış besidoku, perisperm

peristalsis
peristalsiz

peristaltic
peristaltik

peritonaeum
periton, karınzarı

peritonitis
peritonit, karınzarı yangısı

periwig
peruka, takma saç

periwinkle
cezayirmenekşesi

perjure
mahkemede yalan yere yemin etmek, yalan söylemek

perjure oneself
mahkemede yalan yere yemin etmek

perjurer
yalancı tanık

perjury
yalan yere yemin etme

perk
avanta

perk up
canlı durmak

perks
yan ödeme, maaştan ayrı gelir

perky
sulu, laubali, bambılı

perlite
perlit, incitaşı

perlitic
perlitik

perlocution
dolaylı etkileme sözü, etki söz

perm
perma, perma yapmak

permanence
süreklilik

permanent
perma, sürekli

permanent deformation
kalıcı deformasyon, kalıcı bozunum

permanent discharge
sürekli deşarj

permanent gas
ideal gaz, sürekli gaz

permanent income
sürekli gelir

permanent magnet
sürekli mıknatıs

permanent situation
sürekli iş

permanent solution
kalıcı çözüm

permanent wave
perma

permanently
daimi olarak

permanganate
permanganat

permeability
geçirgenlik

permeable
geçirgen

permeable membrane
geçirgen zar

permeameter
permeametre, geçirimölçer

permeate
(through ile) sızmak, nüfuz etmek

Permian
permiyen, permiyen

permissible
izin verilebilir

permission
müsaade, izin, ruhsat

permissive
aşırı müsaadekâr, her şeye açık

permit
izin vermek, bırakmak, ruhsatname, izin kâğıdı, izin

permitted
izin verilmiş

permitted hours
içki satışının serbest olduğu sögenler

permittivity
çıngılık geçirgenlik

permutable
değiştirilebilir

permutate
sırasını değiştirmek

permutation
permutasyon

permute
sırasını değiştirmek

pernicious
zararlı, kötü

pernicious anaemia
anemi pernisyöz

perniciousness
tehlike, zarar

pernickety
müşkülpesent,iratçıl,aşırı titiz

perorate
nutuk çekmek, uzun ve sıkıcı konuşma yapmak

peroration
nutuk, uzun ve sıkıcı konuşma

peroxidase
peroksidaz

peroxide
peroksit

peroxy
peroksi

peroxy acid
peroksi asit

peroxy salt
peroksi tuz

perpend
etraflıca düşünmek, tasarlamak

perpendicular
dik, dikey, dikey çizgi, dikey, dikme

perpendicularity
dikeylik

perpetrate
(suç/vb.) işlemek, yapmak

perpetration
(suç/vb.) işleme, yapma

perpetrator
suç işleyen kimse

perpetual
kalıcı, ebedi, sürekli, aralıksız, bitmez tükenmez

perpetual motion
devridaim, sürgit devinim

perpetually
daima, sürekli olarak, sonsuz olarak

perpetuate
sürdürmek, devam ettirmek, ölümsüzleştirmek, korumak

perpetuity
süreklilik, ebedilik, ömür boyu gelir, daimilik

perplex
şaşırtmak, kafasını karıştırmak

perplexed
şaşırmış, şaşkın

perplexing
şaşırtıcı

perplexity
şaşkınlık

perquisite
ek ödenek, ikramiye, yan ödeme

perry
armut şarabı

persecute
zulmetmek, acı çektirmek, rahat vermemek

persecution
zulüm, eziyet

perseverance
sebat, azim

perseverate
sürekli tekrar etmek

persevere
sebat etmek, azimle devam etmek

persevering
azimli, sebatkâr

Persia
iran

Persian
iranlı, iranlı

Persian carpet
iran halısı

Persian cat
Ankara kedisi

Persian Gulf
Basra Körfezi

Persian lamb
astragankürk

persiflage
önemsemeyiş, alay

persimmon
trabzonhurmas

persist
inat etmek, ısrar etmek, vazgeçmemek, üstelemek, sürmek, sürüp gitmek, devam etmek, kalmak

persistence
ısrar, inat, sebat

persistent
inatçı, ısrarlı, vazgeçmez, sürekli, geçmeyen, bitmek bilmeyen

person
kişi, birey, şahıs, insan, adam, kimse, şahıs

person to person call
ihbarlı alısün konuşması

persona
bürünülen kişilik

persona grata
istenilen kişi, saygıdeğer kişi

persona non grata
istenmeyen kişi, istenmeyen adam

personable
yakışıklı, güzel, çekici

personage
ünlü ya da önemli kimse

personal
kişisel, özel, bedensel, menkul

personal account
kişisel hesap, şahsi hesap

personal assets
menkul mallar

personal call
şehirlerarası ihbarlı konuşma

personal computer
kişisel bilgisayar

personal conviction
şahsi kanaat

personal data
kişi hakkında bilgiler

personal effects
şahsi eşya, özel eşya

personal ending
şahıs eki, kişi eki

personal estate
taşınabilir mal

personal guarantee
kişisel teminat, şahsi teminat

personal guaranty
kişisel teminat, şahsi teminat

personal income
şahsi gelir

personal liability
kişisel sorumluluk

personal loan
kişisel kredi

personal opinion
şahsi düşünce

personal pronoun
şahıs zamiri, kişi adılı

personal property
taşınabilir mal

personal security
şahsi güvence

personality
kişilik, karakter, şahsiyet, önemli kişi, şahsiyet

personalize
şahsiyete dökmek, belli bir kişinin malı olduğunu belirtmek

personally
kendi, bizzat, kişi olarak, şahsen

personate
bir karakteri canlandırmak, bir şahsı oynamak

personation
canlandırma, oynama

personification
kişileştirme, canlı örnek, simge

personify
-in canlı örneği olmak, simgesi olmak, kişilik vermek, kişileştirmek

personnel
personel, görevliler

personnel management
personel yönetimi

personnel manager
personel müdürü

perspectival
perspektif ile ilgili

perspective
perspektif, görünge, bakış açısı, perspektif

perspicacious
anlayışlı, kavrayışlı

perspicacity
anlayış, kavrayış, keskin zekâ

perspicuity
açıklık, anlaşılırlık

perspicuous
açık, anlaşılır

perspiration
ter

perspiratory
ter ile ilgili

perspire
terlemek

persuade
ikna etmek, inandırmak

persuasion
ikna etme, ikna, ikna kabiliyeti, inanç

persuasive
ikna edici, inandırıcı

persuasiveness
ikna edicilik, inandırıcılık

pert
sulu, cıvık, şımarık

pertain
(to ile) -e ait olmak, ile ilgisi olmak

pertaining to
-e uyan, ile ilgili

pertinacious
inatçı, kararlı

pertinacity
inatçılık, ısrar, sebat, inat

pertinence
uygunluk, yerindelik, ilgi

pertinent
uygun, yerinde, ilgili

pertness
arsızlık, sululuk

perturb
üzmek, kaygılandırmak, canını sıkmak, telaşlandırmak, rahatsız etmek, bozmak, karıştırmak, rahatsız etmek

perturbation
rahatsızlık, karışıklık, tedirginlik, heyecan

pertussis
boğmaca

Peru
Peru

peruke
peruka, takma saç

perusal
dikkatle okuma

peruse
dikkatle okumak, incelemek

Peruvian
Perulu, Peru'ya ait

pervade
(koku/duygu/düşünce/vb.) yayılmak, doldurmak, kaplamak

pervasion
yayılma, doldurma, kaplama

pervasive
her tarafa yayılan, her yeri kaplayan

perverse
huysuz, ters, kötü huylu, aksi, inatçı, sapık

perversion
baştan çıkarma, ayartma, sapıklık

perversity
sapıklık, huysuzluk, ahlaksızlık, aksilik

perversive
yanıltıcı

pervert
baştan çıkarmak, ayartmak, ahlakını bozmak, kötü amaç için kullanmak, kötüye kullanmak, cinsel sapık

perverter
baştan çıkaran kişi, fettan

pervious
geçirgen

pesky
kıl, gıcık, sinir bozucu, belalı

pessimism
kötümserlik

pessimist
kötümser

pessimistic
kötümser, karamsar

pest
zararlı böcek, hayvan, başbelası, musibet

pest control
haşere mücadelesi

pester
rahatsız etmek, sıkmak, başının etini yemek

pesticide
böcek zehiri

pestiferous
hastalık taşıyan, bulaşıcı, baş belası, iğrenç

pestilence
bulaşıcı ve öldürücü hastalık

pestilent
bulaşıcı, öldürücü, nahoş, rahatsız edici

pestilential
bulaşıcı,yolukucu

pestle
havaneli

pet
evde beslenen hayvan, ev hayvanı, sevgili, gözde, okşamak, sevmek, sevişmek, oynaşmak

pet cock
boşaltma musluğu

petal
taçyaprağı,leçek

petard
kestane fişeği

peter
(out ile) yavaş yavaş tükenmek, son bulmak, bitmek

peter out
tükenmek, yok olmak, suya düşmek

petiolate
saplı, sapı olan

petiole
yaprak sapı

petit
küçük, ufak

petit point
bir tür el işlemesi

petite
(kadın) narin yapılı, minyon

petition
dilekçe, toplu dilekçe, talep, dilekçe vermek, talep etmek

petition of appeal
temyiz dilekçesi

petrifaction
taşlaşma, taşıl, fosil

petrify
taşlaşmak, taşlaştırmak, şok etmek

petrochemical
petrokimyasal

petrochemistry
petrokimya

petrodollars
petrodolar

petrography
petrografi, kayaçbilgisi

petrol
benzin

petrol bomb
molotof kokteyli

petrol can
benzin bidonu

petrol consumption
benzin tüketimi

petrol engine
benzin motoru

petrol gauge
benzin göstergesi, yakıt göstergesi

petrol pump
benzin pompası

petrol research
petrol araştırma

petrol station
benzin istasyonu, benzinci

petrol tank
benzin deposu, yakıt deposu

petrolatum
petrolatum

petroleum
petrol

petroleum product
petrol ürünü

petrology
kayabilim

petticoat
içeteklik

petties
küçük masraflar

pettifogger
madrabaz avukat, aşırı titiz kimse, iş simsarı

pettifogging
kılı kırk yaran, hileci, madrabaz

pettiness
aşağılık, adilik

petting
sevişme, yiyişme

pettish
huysuz, aksi, hırçın

pettishness
huysuzluk, aksilik

pettitoes
domuz paçası

petty
önemsiz, ikinci planda gelen, küçük, darkafalı

petty cash
küçük kasa

petty larceny
küçük hırsızlık, ufak hırsızlık, aşırma

petty offence
küçük suç, adi suç

petty officer
deniz astsubayı, çavuş

petulance
huysuzluk, hırçınlık, alınganlık, terslik

petulant
huysuz, hırçın, küseğen, alıngan

petunia
petunya

pew
uzun bank/sıra, oturacak yer

pewit
kızkuşu

pewit gull
sinekçil

pewter
kalay ve kurşun alaşımı (nesne)

pH
pH

pH-meter
pH-metre, pH-ölçer

pH-value
pH değeri

phaeton
fayton

phagocyte
fagosit, yutargöze

phalange
parmak sümüğü

phallic
erkeklik kılganına değişli

phallus
cinsel güç sembolü

phanerogam
çiçekli bitki

phantasm
fantazi, hayal

phantom
hayalet

pharaoh
firavun

pharaoh mouse
firavunfaresi

pharisaical
ikiyüzlü, riyakâr

pharisaism
ferisilik

pharisee
ferisi, ikiyüzlü kimse

pharmaceutical
eczacılığa ait

pharmaceutics
eczacılık

pharmacist
eczacı

pharmacologist
farmokolog

pharmacology
farmokoloji, embilim

pharmacy
eczacılık, eczane

pharyngeal
boğaz ile ilgili, boğazsıl

pharyngitis
farenjit, gırtlak iltihabı

pharyngonasal
yutak ve buruna ait

pharynx
yutak, gırtlak

phase
evre,aşama,merhale,safha,pille,faz,evrelendirmek,aşamalandırmak

phase angle
faz açısı, evre açısı

phase diagram
faz diyagramı

phase difference
faz farkı

phase in
yavaş yavaş kullanmaya başlamak

phase meter
fazmetre, evreölçer

phase modulation
faz modülasyonu, evre değiştirimi

phase out
safha safha bitirmek

phase rule
faz kuralı, evre kuralı

phase space
faz uzayı

phase velocity
faz hızı

pheasant
sülün,kırgavul

pheasantry
kırgavul yetiştirme yeri

phenic
fenik

phenol
fenol, asitfenik

phenology
fenoloji

phenolphthalein
fenolftalein

phenomenal
olağanüstü, şaşılacak, süper

phenomenalism
görüngücülük, olaycılık, fenomenizm

phenomenon
olay, olgu, hadise, olağanüstü kimse/şey/olay, fenomen, görüngü

phenotype
fenotip

phenyl
fenil

pheromone
feromon

phew
öf!

phial
küçük (ilaç) şişesi

philander
kur yapmak, kadın peşinde koşmak, flört etmek

philanderer
kadın peşinde koşan erkek, flört eden

philanthropic
insansever, hayırsever

philanthropist
hayırsever

philanthropy
insanseverlik, hayırseverlik

philatelic
pulculukla ilgili

philatelist
pul meraklısı

philately
pulculuk, pul toplama

philharmonic
müziksever, filarmonik

philharmonic society
filarmoni topluluğu

philippic
sert ve acı nutuk

Philippine Islands
Filipin Adaları

Philistine
Filistinli

phillips screw
yıldız tornavida

philologic
filolojik

philological
filolojik

philologist
filolog, dil bilgini

philology
filoloji

philomel
bülbül

philosopher
filozof

philosophic
bkz.philosophical

philosophical
felsefi, mantıklı, sakin, aklı başında

philosophize
felsefe ile uğraşmak, filozof gibi konuşmak

philosophy
felsefe, yaşam felsefesi

philosophy of history
tarih felsefesi

philter
aşk iksiri

phiz
yüz ifadesi

phlebitis
flebit, damar iltihabı

phlebotomy
kan alma, hacamat

phlegm
balgam, sümük, soğukkanlılık, heyecansızlık

phlegmatic
sakin, soğukkanlı, heyecanlanmaz

phloem
floem, soymuk doku

phobia
fobi, ürkü

phoenix
Anka kuşu

phon
fon

phonation
seslendirme, sesleme

phone
telefon,çınka,alısün,telefon etmek,çınka etmek,çınkalamak,alısünlemek,zeng etmek

phone box
alısün kulübesi

phone call
alısün konuşması

phone sb back
daha sonra aramak

phone sb up
birine çınka etmek

phone-in
izleyicinin alısünle katıldığı sınalgı bağdarlaması

phonematics
sesbirimbilim, fonematik

phoneme
sesbirim

phonemics
sesbirimbilim, sesbilim

phonetic
sesçil, fonetik

phonetic alphabet
fonetik alfabe, sesçil abece

phonetic script
fonetik yazı, sesçil yazı

phonetic spelling
fonetik imla

phonetic transcription
fonetik transkripsiyon, sesçil çevriyazı

phonetician
sesbilimci

phonetics
sesbilim, sesbilgisi

phoney
yapmacık, sahte, yapmacık kimse, sahtekâr

phonic
sesle ilgili, sesli

phonics
akustik ilmi

phonogram
fonogram, ses sembolü

phonograph
fonograf, gramofon

phonographic
fonograf ile ilgili

phonolite
fonolit

phonological
sesçil, sesbilimsel

phonological transcription
sesbilimsel çevriyazı

phonology
sesbilim

phonometer
fonometre

phonon
fonon

phony
sahte, düzme, taklit

phosgene
fosgen

phosphatase
fosfataz

phosphate
fosfat

phosphatide
fosfatit

phosphatization
fosfatlama

phosphatize
fosfatlamak

phosphine
fosfin

phosphite
fosfit

phosphor
fosforlu madde

phosphor bronze
fosfor tuncu

phosphoresce
yakamozlanmak

phosphorescence
fosforesans, fosforışıllık, yakamoz

phosphorescent
fosforesan, fosforışıl, yakamozlanan

phosphoric
fosforik

phosphorite
fosforit

phosphorize
fosforlamak

phosphorous
fosforlu

phosphorus
fosfor

photo
fotoğraf

photo finish
fotofiniş

photo library
fototek

photo-polymer
fotopolimer

photocathode
fotokatot

photocell
fotosel

photochemical
fotokimyasal

photochemistry
fotokimya

photochromic
fotokromik

photochromism
fotokromizm

photocomposing
fotodizgi

photocomposition
fotodizgi

photoconduction
foto-iletim

photoconductive
fotoiletken

photoconductor
fotoiletken

photocopier
fotokopi makinası

photocopy
fotokopi, fotokopisini çekmek

photocopy centre
fotokopi merkezi

photocurrent
foto akım, ışıl akım

photodiode
fotodiyot

photodisintegration
foto parçalanma, ışıl parçalanma

photoelasticity
ışılesneklik, fotoesneklik

photoelectric
ışılçıngı, fotoelektrik

photoelectric cell
fotoelektrik hücre

photoelectric effect
ışılelektrik olay, fotoelektrik etki

photoelectric emission
fotoelektrik emisyon, ışılçıngı salım

photoelectric relay
fotoelektrik röle

photoelectric threshold
fotoelektrik eşik

photoelectricity
fotoelektrik, ışılçıngı

photoelectron
fotoelektron, ışılelektron

photoemission
ışılyayım, fotoemisyon

photoemissive
ışılsalımlı, fotoemisif

photoengraving
fotogravür

photoflash
fotoflaş

photoflood
projektör lambası

photogen
fotojen, fotojen kılgan

photogenic
fotojenik

photogram
fotogram

photogrammetry
fotogrametri

photograph
fotoğraf, fotoğrafını çekmek

photographer
fotoğrafçı

photographic
fotoğrafla ilgili

photography
fotoğrafçılık

photogravure
fotogravür

photolithography
fotolitografi

photoluminescence
fotolüminesans, ışılışıldama

photolysis
fotoliz

photomap
fotoharita

photomechanical
fotomekanik

photometer
fotometre, ışıkölçer

photometry
fotometri, ışıkölçüm

photomicrograph
fotomikrografi, mikroskopla fotoğraf çekme

photomontage
fotomontaj

photomosaic
fotomozaik

photomounting
fotomontaj

photomultiplier
fotomultiplikatör, ışılçoğaltıcı

photon
foton

photonasty
fotonasti

photoneutron
fotonötron

photonuclear
fotonükleer

photophone
fotofon

photopic
fotopik

photoreceptor
fotoreseptör

photosensitive
ışığa duyarlı

photosensitivity
fotoduyarlık, ışılduyarlık

photosphere
fotosfer, ışıkküre

photostat
fotostat, fotokopi

photosynthesis
fotosentez

phototaxis
fototaktizm

phototelegraphy
fototelgraf

phototherapy
fototerapi

phototopography
fototopografya

phototransistor
fototransistor

phototropism
ışığa yönelim, fototropizm

phototube
fototüp

phototype
fototip

photovoltaic
fotovoltaik

photovoltaic cell
fotovoltaik hücre

phrase
birkaç sözcükten oluşan anlamlı birim, sözcük öbeği, sözce, kısa ve uygun anlatım, uygun sözcük ya da tümcelerle ifade etmek

phrasebook
seyahat rehberi, konuşma kılavuzu

phrasemonger
süslü cümleler kullanan kimse

phraseology
deyişbilim, ifade tarzı, anlatım

phratry
kabile

phrenetic
çılgın, deli

phrenic
diyaframa ait

phrenologist
frenoloji uzmanı

phrenology
frenoloji, kafatasıbilim

phthalein
ftalein

phthalic
ftalik

phthisis
verem, tüberküloz

phycology
yosun bilimi

phyllite
fillit

phylloxera
filokseri, asma biti

phylogeny
filojeni, soyoluş

phyloxera
filoksera

phylum
filum, kol

physic
ilaç, ilaç vermek, müshil vermek

physical
fiziksel, bedensel

physical anthropology
fiziksel antropoloji

physical change
fiziksel değişim

physical chemistry
fiziksel kimya

physical condition
sağlık yağdayı

physical education
beden eğitimi

physical force
fiziksel güç

physical geography
fiziksel coğrafya

physical jerks
jimnastik

physical method
fiziksel yöntem

physical property
fiziksel özellik

physical science
fizik bilimi

physical structure
fiziksel yapı

physical therapy
fizik tedavisi, fizyoterapi

physical training
beden eğitimi

physician
doktor, hekim

physicist
fizikçi

physicochemical
fizikokimyasal

physicochemistry
fizikokimya

physics
fizik

physiognomy
fizyonomi, dış görünüş, yüz, çehre

physiography
fiziki coğrafya

physiological
fizyolojik

physiologist
fizyolog

physiology
fizyoloji

physiotherapist
fizyoterapist, fizik tedavici

physiotherapy
fizyoterapi

physique
vücut yapısı, fizik

phytochemistry
bitki kimyası

phytogenesis
bitki oluşumunu inceleyen bilim

phytology
bitkibilim, botanik

phytotomy
bitki anatomisi

pi
pi, Yunancanın onaltıncı harfi

piamater
beyin incezarı

pianissimo
çok hafif (sesle)

pianist
piyanist

piano
piyano

piano string
piyano teli

piazza
taraça, veranda, kapalı balkon, meydan

pibroch
gayda ile çalınan marş

pic
resim

pica
on iki punto harf

picalilli
baharatlı turşu

picaninny
zenci çocuğu

picaresque
kabadayı ve dolandırıcılar ile ilgili

picaroon
hırsız, dolandırıcı, korsan

picayune
önemsiz, küçük, adi, beş sentlik metal para, beş paralık şey/kimse

picayunish
önemsiz, ufak

piccalilli
türlü turşu

piccolo
pikolo

pick
seçmek, seçip ayırmak, seçip almak, toplamak, koparmak, ayıklamak, sıyırmak, kemirmek, sivri bir aletle kazmak, açmak/kırmak, karıştırmak, seçme, seçenek, seçim, kürdan, kazma

pick a quarrel
kavga çıkarmak

pick and choose
çok dikkatli seçmek

pick at
(yemeği) isteksizce yemek

pick hammer
martopikör, kazar çekiç

pick holes in sth
kusur bulmak, ince eleyip sık dokumak

pick oakum
üstüpü kullanmak, kodesde yatmak

pick off
birer birer vurmak

pick on
(suçlayacak adam) bulmak, seçmek

pick out
seçmek, görmek, fark etmek

pick over
ayıklamak

pick pocket
yankesici

pick sb's pocket
-in cebinden bir şey yürütmek

pick to pieces
çekiştirmek, çürütmek (sav)

pick up
tutup kaldırmak, gelişmek, ilerlemek, elde etmek

pick up the tab
parayı çekmek

pick-a-back
omuzda, sırtta

pick-me-up
canlandırıcı içki/ilaç

pickaback
sırtta

pickax
kazma

pickaxe
kazma,külünk

picker
toplayıcı

pickerel
turna balığı

picket
grev gözcüsü, kazık, ileri karakol, gözcülük etmek

picket fence
tahta parmaklık

picket rope
kazık ipi

pickings
avanta

pickle
turşu, turşu suyu, turşusunu kurmak

pickled
turşu halinde, sarhoş, matiz

pickling
dekapaj, paklama

picklock
maymuncuk

pickpocket
yankesici

pickup
pikap kolu, kamyonet, pikap, gelişme, ilerleme

pickup arm
pikap kolu

pickup stylus
pikap iğnesi

picky
titiz, müşkülpesent

picnic
piknik, piknik yapmak

pico-
(önek) bilyonda bir

picofarad
pikofarad

picoline
pikolin

picosecond
pikosaniye

picrate
pikrat

pictogram
piktogram, resimyazı

pictograph
piktograf, resimçizit, resimyazı

pictographic
grafiksel çizimlerle gösteren, görüntüsel

pictorial
resimli, resmedilmiş

picture
resim, tablo, keste, fotoğraf, film, görülmeye değer şey ya da kişi, pek güzel kimse ya da şey, -in mükemmel örneği, timsal, görüntü, tasvir, ç, sinema, resmini yapmak, çizmek, betimlemek, düşlemek, hayal etmek, tasavvur etmek

picture book
resim kitabı

picture card
kız, vale

picture editor
resim seçici

picture frame
resim çerçevesi

picture gallery
resim galerisi, resim müzesi

picture goer
sinemasever

picture postcard
resimli kartpostal

picture puzzle
resimli bulmaca

picture telegraphy
resimli telgraf jüyesi

picture theater
sinema

picture transmission
resim nakli, görüntü iletimi

picture tube
resim tüpü, görüntü lambası, ekran lambası

picturesque
pitoresk, (dil) net, açık, canlı

picturize
resmini çizmek, filme almak

piddle
işemek

piddling
küçük, önemsiz

pidgin
karma dil, tarzanca

pie
börek, çörek, tart, turta

pie chart
yuvarlak diyagram

pie in the sky
olmayacak şey, düş, hayal, cennet

piebald
(at) alaca, benekli

piece
parça, tane, oyun, piyes, (satranç/dama/vb.) taş, numune, örnek, madeni para

piece de resistance
ana yemek

piece goods
parça mal, kupon kumaş, mensucat, dokuma

piece meal
parça parça, bölük pörçük

piece on
eklemek

piece out
parça ekleyerek tamamlamak

piece together
parçalarını birleştirmek, tamamlamak, eklemek

piecemeal
parça parça, azar azar, bölüm bölüm, aşama aşama

piecework
parçabaşı iş

pieceworker
parça başı çalışan işçi

pied
(kuş/vb.) alaca, alacalı

piedmont
dağ eteğindeki

pier
iskele, destek, payanda

pierage
rıhtım vergini

pierce
delmek, delip geçmek

piercing
(rüzgâr) sert, soğuk, içe işleyen, (ses) güçlü, keskin, acı

pietism
dindarlık, softalık

piety
dindarlık

piezo-
(önek) basınç

piezoelectric
piezoelektrik

piezoelectricity
piezoelektrik

piezometer
piezometre

piezometric
piezometrik

piffle
saçmalamak, boş laf etmek

pig
domuz

pig iron
font, pik demir, dökme demir

pig it
domuz gibi yaşamak

pigeon
güvercin

pigeon-breasted
çıkık göğüslü

pigeonhole
güvercin yuvası, hasır altı etmek, düzenlemek

pigeonry
güvercinlik

piggery
domuz ahırı

piggish
domuz gibi, pis, pisboğaz

piggishness
pisboğazlık

piggy
küçük domuz, domuzcuk

piggybank
(domuz şeklinde) kumbara

pigheaded
inatçı

piglet
domuz yavrusu

pigment
boya maddesi, pigment

pigmentation
hücrelerin renkli madde oluşturması

pigmy
bkz.pygmy

pignut
yer fıstığı

pigpen
bkz.pigsty

pigskin
domuz derisi

pigsty
domuz ahırı, pis oda/yer, izbe

pigtail
saç örgüsü

pika
ıslıklı tavşan

pike
mızrak, kargı, turnabalığı

pikeman
kazma ile çalışan maden işçisi

piker
ihtiyatlı kumarbaz, dönek, kahpe

pilaster
gömme ayak, pilastr, duvar ayağı

pilchard
sardalye, ateşbalığı

pile
yığın, küme, büyük miktarda para, servet, yığınla, direk, kazık, hav, tüy, kuru pil, yığmak, yığın haline getirmek, istif etmek

pile driver
şahmerdan

pile foundation
kazık temel, kazıklı temel

pile in
doluşmak

pile on
üşüşmek

pile up
yığmak, istif etmek, biriktirmek, yığılmak

pileless
tüysüz

piler
istifleyici

piles
basur

pileup
zincirleme kaza

pileus
mantar başlığı

pilewort
basurotu

pilfer
aşırmak, çalmak, uğrulamak, araklamak, çırpıştırmak, aparmak, yolsuzluk yapmak

pilferage
çalma, aşırma, hırsızlık

pilferer
hırsız

pilgrim
hacı

pilgrimage
hac, hacılık

piliferous
tüylü

pill
hap, doğum kontrol hapı, gıcık kimse, kıl

pillage
yağma etmek, yağmalamak, yağma, yağmacılık

pillar
sütun, direk, önemli üye/destekçi/yandaş

pillar-box
posta kutusu

pillared
direkli, sütunlu

pillbox
ilaç kutusu

pillion
(motorsiklet) terki, arka koltuk

pillory
ceza boyunduruğu, ceza boyunduruğuna bağlayarak teşhir etmek

pillow
yastık

pillow lace
kopanaki

pillowcase
yastık kılıfı

pillowslip
yastık kılıfı

pilose
tüylü, kıllı

pilot
pilot,uçarman,kılavuz,pilotluk yapmak,kılavuzluk yapmak,yol göstermek

pilot balloon
pilot balon

pilot boat
kılavuz motoru

pilot fish
Malta palamudu

pilot lamp
kontrol lambası, pilot lamba

pilot light
kılavuz ışığı, kontrol lambası

pilot region
pilot bölge

pilot scheme
pilot joba

pilot school
deneme okulu

pilot's error
pilot hatası

pilotage
pilotluk, pilotaj, kılavuzluk, kılavuz vergini

pilotage chart
seyrüsefer haritası

pilotless
pilotsuz, uzaktan kumandalı

pilule
küçük harf, hap, kürecik

pimento
yenibahar

pimp
pezevenk

pimpernel
farekulağı

pimple
sivilce,sızanak

pimpled
sivilceli

pimply
sivilceli

pin
toplu iğne, broş, iğne, mandal, iğnelemek, iliştirmek, kıpırdayamaz hale sokmak, sıkıştırmak

pin down
bağlamak, hareketsiz kılmak, sıkboğaz etmek

pin money
cep harçlığı

pin on
üstüne almak, yüklenmek

pin one's hopes on
bel bağlamak

pin strike
sınırlı grev

pinafore
göğüslük, önlük

pinball
tilt oyunu

pince-nez
kelebek gözlük, yaylı gözlük

pincers
kerpeten,maşa,minkaş,(yengeç/vb.) kıskaç

pinch
kıstırmak, sıkıştırmak, çimdiklemek, acı vermek, sıkıp acıtmak, araklamak yürütmek, çimdik, tutam

pinch and save
dişinden tırnağından artırmak

pinch and scrape
dişinden tırnağından artırmak

pinch cock
kısma musluğu

pinchbeck
altın taklidi, yapma, sahte

pinchpenny
eli sıkı, cimri

pincushion
iğnelik, iğne yastığı

pine
(away ile) güçten kuvvetten düşmek, erimek, iğne ipliğe dönmek, (gerçekleşemeyecek) arzusu olmak, özlemini çekmek, çam

pine away
yavaş yavaş güçten düşmek

pine barren
çamlık kumsal

pine cone
çam kozalağı

pine wood
çam kerestesi

pineal
kozalaksı, kozalak biçiminde

pineal gland
beyin epifizi

pineapple
ananas

pinetree
çamağacı

ping
(araba) teklemek

ping-pong
pinpon, masa tenisi

pinghead
topluiğne başı

pinion
elini ayağını bağlamak, hareketsizleştirmek

pink
pembe, sosyalist eğilimli, (araba) teklemek

pink slip
ihbarname

pinkie
serçe parmağı

pinking
kliket, vuruntu

pinkish
pembemsi

pinko
solcu

pinky
bkz.pinkie

pinna
balık kanadı, kulakkepçesi, yapracık

pinnace
sandal, filika, küçük yelkenli

pinnacle
en yüksek çekit, doruk, zirve, sivri tepeli kule

pinnate
tüysü

pinnigrade
yüzgeçayaklı

pinniped
yüzgeçayaklı, yüzgeçayaklı

pinon
çam fıstığı

pinpoint
tam yerini göstermek, belirlemek, tam olarak saptamak, gerçek nedenini bulmak

pinprick
iğne deliği

pins and needles
karıncalanma

pinstripe
(giysi) ince çizgi

pint
galonun sekizde biri, bu kadar bira

pintail
kılkuyruk, kılkuyruk ördeği

pintle
mil, eksen, enjektör iğnesi

pinto
küçük benekli at

pinup
şarkıcı, çıplak kadın, /vb.resmi

pinwheel
çarkı felek, fırıldak

pinworm
sivrikuyruk

piny
çamlık, çam kokulu

pioneer
öncü, öncülük etmek

pious
dindar

pious fraud
sahte dindarlık

pious wish
sahte dilek

pip
oyun kâğıtlarındaki işaretlerin her biri, rütbe belirten yıldız, meyve çekirdeği, sinyal, yarışta yenmek, geçmek, (sınavda) çakmak/çaktırmak

pipe
boru, pipo, çubuk, kaval, (ç.) gayda, borularla taşımak, kaval/gayda çalmak

pipe bracket
boru kelepçesi

pipe clamp
boru kelepçesi

pipe clay
lüleci çamuru

pipe coupling
rakor

pipe culvert
büz, boru menfez

pipe down
susmak, sesini kesmek

pipe drain
künk, süzdürme künkü

pipe dream
hayali fikir, olmayacak iş, hayal

pipe elbow
boru dirseği

pipe fish
yılan iğnesi

pipe joint
boru bağlantısı, boru rakoru

pipe stem
pipo sapı

pipe tongs
boru kıskacı

pipe union
boru rakoru

pipe up
konuşmaya/şarkı söylemeye başlamak

pipe vice
boru mengenesi

pipefitter
borucu, boru tesisatçısı

pipefitting
boru işi, boru bağlama donanımı

pipeline
boru hattı

pipelining
boruya sokma, iç içe sokma

piper
kavalcı, gaydacı

pipette
pipet, akıtaç

piping
çok

piping hot
dumanı üstünde

pipit
incirkuşu

pipkin
güveç

pippin
harika şey/kimse

piquancy
acılık, keskinlik, ilginçlik, cazibe

piquant
acı/keskin tadı olan, ilginç, hoş

pique
güceniklik, kırgınlık, gücendirmek, incitmek, gururunu kırmak

piracy
korsanlık

Piraeus
Pire limanı

piranha
piranha

pirate
korsan, korsan satış yapmak

pirate listener
korsan dinleyici

pirate radio
korsan ünalgı

pirate sender
korsan verici

pirate ship
korsan gemi

pirn
bobin

pirouette
(balede) tek ayak üzerinde dönüş, piruet

Pisces
Balık Burcu

pisciculture
balıkçılık

pisciculturist
balık öndürücüsü

piscine
balık gibi, balığa ait

pish
öf!, püf!

pisiform
bezelye biçiminde

pisolite
pisolit

piss
işemek, (yağmur) şakır şakır yağmak, çiş, sidik, işeme

piss about
serserilik etmek, göt gezdirmek

piss around
serserilik etmek, göt gezdirmek

piss off
siktir git, siktir olup gitmek, bıktırmak

piss oneself
(gülmekten) altına işemek

pissed
sarhoş, matiz

pissed as a newt
küfelik, zom

pistachio
fıstık

pistil
pistil, dişikılgan

pistol
tabanca

pistol shot
tabanca ateşi, tabanca menzili, tabanca kurşunu

piston
piston

piston pin
piston pimi

piston pump
pistonlu pompa

piston ring
piston segmanı, segman

piston rod
piston kolu

pit
çukur, maden ocağı, (araba yarışında) hızlı tamirat yeri, hastalık lekesi, (tiyatro) parter, meyve çekirdeği, (meyvenin) çekirdeğini ayıklamak, (çiçek hastalığı) çopur bırakmak

pit a pat
hafif hafif çarpma, tıkırdama

pit coal
taşkömürü, madenkömürü

pit saw
hızar, iki kollu testere

pit silo
çukur silo

pit top
kuyu başı

pit-run gravel
tüvenan çakıl

pitance
bağış, yardım

pitch
ziftlemek, konmak, konaklamak, (düşerge/çadır/vb.) kurmak, (dışarı) atmak, düşmek, takılıp devrilmek, sesin perdesini ayarlamak, (gemi) baş vurmak, toslamak, saha, alan, pazarcının satış yeri, perde, derece, düzey, zift, (bina) eğim, yalpalama, (beyzbol) atış, fırlatma, satıcının ağız yapması

pitch action
yunuslama

pitch angle
hatve açısı, adım açısı

pitch in
işe girişmek, yemeğe yumulmak

pitch into
üstüne saldırmak, atılmak

pitch on
seçmek, karar vermek

pitch one's tent
çadırını kurmak

pitch pine
çıralı çam

pitch sb a curve ball
yüreğini ağzına getirmek

pitch-and-toss
yazı tura atma oyunu

pitch-black
zifiri karanlık, simsiyah

pitch-dark
zifiri karanlık

pitchblende
uranyum oksidi

pitcher
testi, sürahi, ibrik, (beyzbol) atıcı

pitcher plant
ibrikotu

pitchfork
yaba, diren

pitching
atma, fırlatma, baş kıç vurma

pitchstone
katran taşı

pitchy
zift gibi, karanlık

piteous
acıklı

pitfall
güçlük, tehlike, tuzak

pith
öz,özek,ruh,en önemli kısım

pithead
maden ocağı girişi

pithiness
özlülük, anlamlılık, etkileyicilik, kuvvet, tesir

pithless
özsüz, zayıf

pithy
özlü, anlamlı

pitiable
acınacak

pitiful
acıklı, acınacak, merhametli

pitiless
acımasız, merhametsiz

pitman
maden ocağı işçisi

piton
kısa metal dağcı kazığı

pittance
çok düşük vergin,acınacak miktarda az vergin,kapik-kuruş

pitted
(asitten/pastan) karıncalanmış, oyuklu

pitting
oyuklaşma

pituitary
balgam salgılayan, balgama ait

pituitary gland
hipofiz bezi

pity
merhamet,acıma,acınacak şey,merhamet etmek,acımak,yazığı gelmek

pivot
eksen, mil, bir eksen çevresinde dönmek

pivotal
mile ait, merkezi, en önemli

pix
resim

pixel
piksel, görüntü öğesi

pixie
küçük peri

pixilated
üşütük, kafadan kontak, kaçık, delidolu

pixy
bkz.pixie

pizza
piza

pizzle
erkeklik kılganı

placable
kolay yatışan, kolay bağışlayan, kolay affeder

placard
duvar ilanı, afiş, pankart, poster

placate
kızgınlığını yatıştırmak

placatory
yatıştırıcı, sakinleştirici

place
yer, alan, bölge, (yarış/kuyruk/vb.'de) sıra, hane, basamak, oturacak yer, memuriyet, görev, mevki, konum, yapılması gereken şey, görev, ev, koymak, yerleştirmek, (pul) yatırmak, tam olarak hatırlamak, (sipariş) vermek, saymak, görmek, önem vermek

place a bet
bahse girmek

place an order
sipariş vermek

place of worship
ibadet yeri

place value
basamak değeri

placebo
plasebo, yatıştırıcı bir ilaç

placement
koyma, yerleştirme, plasman

placenta
plasenta, döleşi, etene

placental
plasentayla ilgili

placer
plaser

placid
sakin, durgun

placidity
sükunet

placket
eteklik cebi

plagiarism
intihal, aşırma

plagiarist
aşırmacı, eser hırsızı

plagiarize
-den aşırmalar yapmak, intihal etmek

plague
veba, başbelası, dert, musibet, öldürücü salgın hastalık, istila, sıkmak, bezdirmek

plague on it!
Allah belasını versin!

plaguy
baş ağrıtıcı

plaice
pisibalığı

plaid
ekose kumaş, kareli kumaş

plain
ova,düz,düzengâh,yalın,basit,sade,süssüz,açık,kolay anlaşılır,net,(kadın) çirkin,alımsız,dobra,açıksözlü,dürüst

plain clothes man
sivil giyimli, dedektif

plain coffee
sade kahve

plain dealer
dürüst adam

plain dealing
dürüstlük

plain sailing
rahat ve kolay iş, dertsiz belasız iş

plain work
düz duvar örgüsü

plain-spoken
açık sözlü

plainly
açık ve net bir şekilde, açıkça, süssüz biçimde, dobra, dobra

plainness
düzlük, açıklık, toksözlülük

plainspoken
açıksözlü, lafını esirgemeyen

plaint
dava, hüzün ifadesi, keder

plaintiff
davacı

plaintive
hüzünlü, ağlamaklı, acıklı, dokunaklı

plait
örgü, saç örgüsü, (saç/vb.) örnek

plan
plan, kroki, taslak, tasar, plan, niyet, joba, kasarı, planlamak, tasarlamak, josparını çizmek, düzenlemek

planar
düzlemsel

plane
uçak, planya, rende, düzlem, seviye, düzey, çınar, rendelemek, düz, dümdüz

plane angle
düzlem açı

plane geometry
düzlem geometri

plane mirror
düz ayna

plane table
plançete

planer
planya

planet
gezegen

planetarium
planetaryum, yıldızlık, gökevi

planetary
gezegenlerle ilgili, dünyasal, dünyevi, gezgin, seyyar

planetoid
küçük gezegen

plangent
yankılanan, titrek, iniltili

planimeter
planimetre, yüzeyölçer, alanölçer

planimetry
planimetri, alanölçü

planing machine
planya makinesi, planya tezgâhı

planish
düzeltmek, preslemek

planisphere
düzlemküre

plank
uzun tahta, kalas, (partinin) ana prensibi, kalaslarla kaplamak

plank down
hemen ödemek

plank flooring
ahşap döşeme

plank pile
ahşap palplanş

plank saw
tahta bıçkısı

plank timber
tomruk

planking
ağaç döşeme

planking machine
keçeleştirme makinesi

plankton
plankton

planless
plansız, bağdarlamasız

planned economy
planlı ekonomi

planner
planlamacı

planning
planlama, tasarlama

planning body
planlama kurulu

plano-concave
bir yüzü düz öbürü içbükey

plano-convex
bir yüzü düz öbürü dışbükey

plant
bitki,ösümlük,fabrika,demirhane,dikmek,ekmek,sıkıca yerleştirmek,(çalınan ya da yasak bir şeyi) kiminse üzerine saklayıp onu suçlu göstermek

plant breeding
bitki yetiştirme

plant cell
bitki hücresi

plant chemistry
bitki kimyası

plant engineer
işletme mühendisi

plant geography
bitki coğrafyası

plant kingdom
bitkiler dünyası

plant louse
bitki biti

plant out
fideleri başka yere dikmek

plant pathology
bitki patolojisi

plantation
fidanlık, büyük çiftlik

planter
ekici

plantigrade
düztaban

plaque
plaket, levha, tabela

plash
su birikintisi, su sıçratmak, şapırdatmak

plashy
şapırtılı, çamurlu

plasma
plazma, kansu

plasma protein
plazma proteini

plasma state
plazma hali

plasmatic
plazma ile ilgili

plasmodium
plazmodyum, sıtma mikrobu

plaster
sıva, plaster, yakı, sıvamak, yapıştırmak

plaster cast
alçıdan yapılmış kalıp, alçı

plaster of Paris
alçı

plaster stone
jips, alçıtaşı

plasterboard
bağdadi çıtası, bağdadi

plastered
sarhoş

plasterer
sıvacı

plasterers' putty
sıvacı macunu

plastering
sıva işi, alçı işi

plastic
plastik

plastic arts
plastik sanatlar

plastic container
plastik kap

plastic surgery
estetik ameliyat, estetik cerrahlık

plasticine
modelci çamuru

plasticity
plastisite

plasticizer
plastikleştirici

plastid
plastid

plate
tabak, levha, plaka, tabaka, kaporta, levha biçiminde korugan, kaplama, kupa, fotoğraf klişesi, plaka, plaket, takma diş takımı, anot, (metal) kaplamak

plate current
plaka akımı, anot akımı

plate glass
dökme cam, düz cam, çekme cam

plate load
anot yükü

plate spring
yassı yay

plateau
yayla

plated
kaplanmış

plateful
tabak dolusu

platelet
trombosit, pıhtıgöze

platen
kâğıt silindiri, merdane, baskı levhası

plater
kaplamacı

platform
peron, kürsü, (saylavdan önce) parti bağdarlaması

platinate
platinlemek, platin kaplamak

plating
kaplama

platinoid
platinoit

platinum
platin

platinum sponge
platin sünger

platitude
basmakalıp laf, klişe, yavan söz

platitudinarian
geveze, boşboğaz

platitudinize
tatsız tuzsuz konuşmak

platitudinous
basmakalıp söz

platonic
(iki kişi arasındaki sevgi/arkadaşlık) fiziksel olmayan, duygusal

platonic love
manevi aşk, platonik aşk

platoon
müfreze, takım

platter
düz ve büyük tabak

platypus
ornitorenk, gagalı memeli

platyrrhine
yassıburunlu maymun

plaudit
memnuniyet gösterisi, beğeni

plausibility
akla yatkınlık, inandırıcılık, olasılık

plausible
makul, akla yatkın, inandırıcı

play
oyun, eğlence, oyun, piyes, şaka, oyun, kumar, hareket özgürlüğü, hareket, faaliyet, oynaşma, oynamak, eğlenmek, (oyun) etmek, hızla hareket etmek, oynamak, sahnelemek, temsil etmek, (müzik aleti) çalmak

play a joke on sb
oyun oynamak, işletmek

play a part
rol oynamak

play a role
rol yapmak

play at
katılmak, yapar gibi görünmek

play back
yeniden çalmak, tekrarlamak

play ball
birlikte çalışmak, imece yapmak

play both ends against the middle
şeytana külahı ters giydirmek

play by ear
olanlara ayak uydurmak

play cat and mouse with
kedi fare gibi oynamak

play dead
ölü numarası yapmak

play down
önemsizleştirmek

play ducks and drakes with money
har vurup harman savurmak

play ducks with money
çarçur etmek, har vurup harman savurmak

play fast and loose
kaygısızca hareket etmek, söz verip tutmamak

play first chair
başkanlığa oynamak

play for time
zaman geçirmek, oyalanmak

play hard to get
umursamaz görünüp ilgi çekmek

play havoc
mahvetmek, berbat etmek

play hell with
çarkına okumak

play high
büyük kumar oynamak

play hooky
kaçamak yapmak

play house
evcilik oynamak

play into sb's hands
birisinin ekmeğine yağ sürmek

play into the hands of
çıkar amacıyla hareket etmek

play it by ear
gelişmelere göre hareket etmek

play it by the book
atını sağlam kazığa bağlamak

play it cool
soğukkanlılığını yitirmemek, sakin kalmak

play it safe
işi sağlama almak

play off
birbirine düşürmek

play on
çalmakta devam etmek

play on words
cinas, sözcük oyunu

play one's cards well
kartlarını iyi oynamak

play one's trump card
kozunu oynamak

play possum
uyuma numarası yapmak

play pranks
azizlik etmek

play second fiddle
ikinci derecede rol oynamak

play the devil with
kasıp kavurmak

play the field
birden fazla kişiyle düşüp kalkmak

play the fool
aptalca davranmak, ahmaklık yapmak

play the game
adil ve dürüst olmak

play the man
erkekçe hareket etmek

play the market
spekülasyon yapmak

play tricks on
muziplik etmek, oyun oynamak

play truant
okuldan kaçmak, dersleri kırmak

play up
oyun oynamak, sorun çıkarmak, belirtmek

play up to
dalkavukluk etmek, birine yaranmak

play with fire
ateşle oynamak, büyük riske girmek

play-act
numara yapmak, rol yapmak

playable
oynanabilir

playback
pleybek

playbill
tiyatro ilanı

playboy
eğlence peşinde koşan zengin delikanlı, pleyboy

playdown
önemsememek

played out
işi bitmiş

player
oyuncu

player piano
otomatik piyano

playfellow
oyun arkadaşı

playful
şen,şakacı,oyuncu,şuluk

playfulness
şakacılık, oyunculuk

playgoer
tiyatrosever

playground
çocukların oyun alanı

playgroup
anaokulu

playhouse
tiyatro

playing
oynama, oyun

playing card
iskambil kâğıdı

playing field
oyun alanı, oyun sahası

playlet
küçük oyun

playmate
oyun arkadaşı

playpen
çocuk kafesi

plaything
oyuncak

playtime
oyun zamanı

playwright
oyun yazarı

plaza
meydan

plea
yalvarma, rica, özür, mazeret, savunma, itiraz

plea of guilty
suçlu kabul etme

plead
yalvarmak, dilemek, rica etmek, özür dilemek, özür olarak öne sürmek, dava açmak, savunmak, suçlamak

plead guilty
suçu kabul etmek

plead not guilty
suçu reddetmek, sorumluluğu reddetmek

pleader
avukat

pleading
dava, dava açma, iddia, savunma, rica, yalvarma

pleasant
hoş, tatlı, güzel, sevimli, canayakın, şirin, yakın, sıcak, samimi

pleasantness
hoşluk, tatlılık, güzellik, hoşa giden şey, zevk

pleasantry
hoş şaka, espri

please
mutlu etmek, memnun etmek, sevindirmek, gönlünü etmek, hoşuna gitmek, lütfen

please yourself
kafana göre takıl

pleased
memnun, hoşnut

pleasing
hoş, tatlı, sevindirici

pleasurable
zevk veren, hoş

pleasure
zevk, haz, keyif, eğlence

pleat
pli yapmak, kıvrım, pli, plise

pleater
plise makinesi

plebeian
halk tabakasından olan, aşağı tabaka

plebiscite
halk oylaması, plebisit, tümdanış

plectrum
mızrap, pena

pledge
tutu, rehin, söz, karşılıklı anlaşma, güvence, teminat, kanıt, işaret, rehine koymak, söz vermek, güvence vermek, taahhüt etmek

pledge one's troth
bağlılık yemini etmek

pledgee
rehin alan, rehinli alacaklı

pledger
rehin veren, rehinli borçlu

pleiades
süreyya burcu, ülker

Pleistocene
pleistosen

plenary
(hükümet gücü) tam

plenary session
genel kurul

plenipotentiary
tam yetkili (elçi)

plenitude
bolluk, çokluk, bütünlük, dolu oluş

plenteous
bereketli, bol

plenteousness
bereket, bolluk

plentiful
bereketli, bol

plentifully
bolbol, yetecek kadar

plentifulness
bolluk, bereket

plenty
bolluk, çokluk, bol miktar

plenty of
pek çok, yığınla

plenum
tüm üyelerin hazır bulunduğu toplantı, doluluk

pleochroism
pleokroizm

pleonasm
söz uzatımı, gereksiz söz

plereme
dolubirim

plethora
gereğinden fazlalık

pleura
plevra, göğüszarı

pleural
plevral, göğüszarıyla ilgili

pleurisy
plörezi, zatülcenp, satlıcan

pleurocarpous
yan meyveli

plexiglass
plastik cam

plexor
perküsyon çekici

plexus
pleksus, sinir ağı

pliability
bükülürlük, bükülgenlik

pliable
bükülgen, yumuşak, itaatkâr, uysal

pliancy
bükülgenlik, esneklik

pliant
eğilip bükülebilir

plicate
büklümlü, katlanmış

plication
katmer, katlama, misli artırma

pliers
kerpeten, kargaburun, pens

plight
kötü durum, ciddi durum

plight of faith
bağlılık sözü

plight one's troth
evlenme sözü vermek, evlenme vadetmek

plimsoll
lastik tabanlı bez ayakkabı, kes

plimsoll line
fribord markası

plinth
sütun tabanı,özül

pliocene
pliyosen

plod
yavaş ve zorlukla yürümek, (away ile) (sıkıcı bir iş üzerinde) sürekli çalışmak

plod away
sürekli çalışmak

plodder
yavaş ama verimli çalışan işçi

plonk
ucuz şarap, köpeköldüren

plop
cup diye düşmek

plosion
nefes patlaması

plosive
patlamalı, kapantılı

plot
arsa, parsel, entrika, suikast, (roman/vb.'de) olay örgüsü, komplo kurmak, haritada göstermek, işaretlemek

plotless
plansız (yazı veya hikaye)

plotter
pilotlayıcı, çizici, entrikacı

plotting paper
kareli kâğıt

plough
saban,kotan,pulluk,sabanla sürmek,çift sürmek,yol açmak,ilerlemek

plough back
kazanılan parayı yeniden işe yatırmak

plough boy
çiftçi yamağı

plough land
sürülebilir toprak, işlenebilir toprak

plough plane
oluk rendesi

plough share
saban demiri, saban kulağı

plough up
pullukla altını üstüne getirmek

plough-beam
pulluk oku, saban oku

ploughman
sabancı, çiftçi

plover
yağmurkuşu

plow
Aİ.bkz.plough

plow into
çarpmak

ploy
numara yapma, rol

pluck
yiğitlik, cesaret, koparmak, tüylerini yolmak, kopartmak, (telli çalgı) çalmak

pluck off
koparmak

pluck out
çıkarmak

plucky
cesur ve azimli, yılmaz

plug
tapa, tıkaç, (çıngı) fiş, buji, reklam, tıkamak, reklamını yapmak

plug contact
fiş kontağı

plug for
desteklemek

plug in
fişi prize sokmak, ilgilenmek

plug socket
priz, dişi fiş

plug-ugly
külhanbeyi, zorba

plum
erik

plumage
kuşun tüyleri

plumb
çekül, şakul, anlamını çıkartmaya çalışmak

plumb level
tesviyeruhu

plumb line
çekül sicimi, çekül

plumb rule
tesviyeruhu

plumb the depths
derinliklerine inmek, gömülmek

plumbeous
kurşun ile ilgili

plumber
su tesisatçısı, muslukçu

plumbicon tube
plumbikon tüpü

plumbiferous
kurşunlu

plumbing
su tesisatı, boru tesisatçılığı, muslukçuluk

plume
kuş tüyü

plumeless
tüysüz

plummet
(aniden) düşmek, çekül kurşunu, iskandil kurşunu

plummy
erikle ilgili, yapmacık

plumose
tüylü

plump
tıknaz,dolgun,tombul,semiz,gözlenilmeden,gafleten,ansızın düşmek,özünü basmak

plump cheeks
tombul yanaklar

plumpness
dolgunluk

plumule
plumula, embriyon tomurcuğu, kuş tüyü

plumy
tüylü, tüy gibi

plunder
yağma etmek,yağmalamak,yağma,soygun,yağmacılık,soygunculuk,garet,talan,yağmalanan mal,oğurlanmış şey,çalınmış eşya,ganimet,kazanç,menfaat,fayda

plunderer
yağmacı, çapulcu

plunge
dalma, dalış, fırlamak

plunge into
batırmak, sokmak, saplamak, dalmak, gömülmek

plunger
dalgıç, pompa pistonu, dalma piston, dalıcı

pluperfect
geçmiş öncesini gösteren zaman

plural
çoğul

plural marriage
çokeşlilik

plural noun
çoğul isim

plural vote
birden fazla oy kullanma hakkı

pluralism
çokçuluk

pluralist
çoğulcu

pluralistic
çoğulcu

pluralistic democracy
çoğulcu demokrasi

plurality
çokluk, çoğunluk, çoğulluk, ekseriyet

pluralize
çoğul yapmak

plus
artı işareti, sıfırdan büyük, artı, artı, pozitif, -in üstünde, ile, ve, artı

plus fours
golf pantolonu

plus infinite
artı sonsuz

plus sign
artı işareti

plus value
artı değer

plush
pelüş, müthiş, süper, görkemli

plussage
ek miktar

Pluto
Pluton

plutocracy
varsılerki, zenginerki

plutocrat
nüfuzlu zengin, plutokrat, varsılerkçi

plutocratic
plutokratik

plutonic
plütonik

plutonic rocks
plütonik taşlar

plutonium
plütonyum

pluvial
yağmurlu

pluviometer
plüvyometre, yağmurölçer

pluvious
yağmurlu, yağmura ait

ply
düzenli sefer yapmak, gidip gelmek, işlemek, çalışmak, iş yapmak, kat, katmer

plywood
kontrplak

pm
öğleden sonra, PM, öğleden sonra

pneuma
ruh, can, nefes

pneumatic
pnömatik, havalı

pneumatic brake
havalı eğleç

pneumatic conveyor
pnömatik taşıyıcı

pneumatic drill
pnömatik matkap

pneumatic hammer
pnömatik çekiç, havalı çekiç

pneumatic jack
pnömatik kriko

pneumatic press
pnömatik pres

pneumatic tire
pnömatik lastik, havalı lastik

pneumatic tube
pnömatik boru

pneumatic tyre
pnömatik lastik, havalı lastik

pneumatics
pnömatik bilimi

pneumatolysis
pnömatoliz

pneumococcus
pnömokok

pneumonia
zatürree, akciğer yangısı

pneumonic
zatürree ile ilgili

pneumothorax
pnömotoraks

PO box
posta kutusu

po-faced
çatık kaşlı

poach
(yumurtayı) kırıp kaynar suda pişirmek, (balık) yavaş yavaş kaynatmak, başkasının arazisinde kaçak avlanmak, izinsiz (hayvan) avlamak, (başkasının hakkına) tecavüz etmek

poacher
kaçak avlanan kimse, yasak yere giren kimse

poaching
kaçak avcılık

pochette
el torbası

pock
çiçek hastalığında görülen kabarcık

pocket
cep,yancık,halta,torba,kese,türküm,kesim,cebe koymak,cebe indirmek,cebine atmak

pocket battleship
yancık zırhlısı

pocket book
yancık defteri,cüzdan

pocket calculator
küçük hesap makinesi

pocket computer
yancık bilgisayarı

pocket lamp
yancık lambası

pocket money
yancık harçlığı

pocket radio
yancık ünalgısı

pocketbook
not defteri, sapsız bayan çantası, kese

pocketful
yancık dolusu,sürüyle

pocketknife
çakı

pockmark
çopur, iz

pockmarked
çopur, çiçekbozuğu

pod
bezelye, fasulye, /vb.kabuğu, kabuğunu soymak

pod auger
oluklu matkap

podagra
gut, damla hastalığı

podgy
bodur, tıknaz

podiatrist
ayak hastalıkları uzmanı

podiatry
ayak hastalıkları bilimi, podiyatri

podium
podyum

Podunk
geri kalmış küçük kasaba

podzol
podzol

podzolization
podzollaşma

poem
şiir

poet
şair, ozan

poet laureate
saray şairi

poetaster
şair bozuntusu

poetess
kadın şair

poetic
şiirsel

poetic function
sanat işlevi

poetical
şairliğe ait

poetize
şiir yazmak, şiirle dile getirmek

poetry
şiir, koşuk, şiir sanatı, şiirler, şiirsel güzellik

pogo stick
yaylı sıçrama bastonu

pogrom
planlı katliam

poignancy
keskinlik, yakıcılık, dokunaklılık, üzücülük

poignant
üzücü, dokunaklı, acı, acı, keskin

point
çekit, nokta, uç, sivri uç, yer, an, durum, puan, virgül, derece, husus, nokta, anlam, neden, yarar, amaç, konu, özellik, nitelik, priz, duy, namlu, burun, ucunu sivriltmek, işaret etmek, göstermek, önemine işaret etmek, doğrultmak, üzerine çevirmek, çekitlemek, noktalamak, (duvar) boşlukları doldurmak, sıvamak

point a moral
ahlak dersi çıkarmak, kıssadan hisse çıkarmak

point at infinity
sonsuzdaki çekit

point charge
çekit yük

point contact
çekit teması

point gamma
çekit gama

point load
çekit yükü

point of application
uygulama çekidi

point of bearing
kerteriz çekidi

point of break
kopma çekidi

point of contact
değme çekidi

point of honour
şeref meselesi

point of impact
vuruş çekidi

point of intersection
kesişme çekidi

point of no return
dönüşü olmayan çekit

point of reference
referans çekidi

point of sale
satış çekidi

point of support
destek çekidi

point of view
görüş, bakım, bakış açısı

point out
-e dikkat çekmek, belirtmek, göstermek

point set
çekit küme

point the finger at
suçlamak

point-blank
burnunun dibinden, yakından, yakın, doğrudan, burnunun dibinden, yakından, yakın, doğrudan

pointed
sivri uçlu, anlamlı

pointer
işaret değneği, gösterge, av köpeği, puvanter, öğüt, yararlı öneri

pointing
derz yapma, sivriltme

pointless
anlamsız, yararsız, gereksiz

points
(demiryolu) makas

poise
özgüven, denge, duruş şekli, iliştirmek, dengesiz biçimde yerleştirmek

poised
dengeli, (harekete) hazır, özgüvenli

poised hammer
çekiç güç

poison
zehir, içki, zehirlemek, olumsuz yönde etkilemek

poison fang
zehirli diş

poison gas
zehirli gaz

poison hemlock
lekeli baldıran

poison-pen
kötü niyetle yazılan

poisoning
zehirleme, zehirlenme

poisonous
zehirli, kötü, iğrenç, berbat

Poisson
Poisson

poke
sokmak, dürtmek, çıkarmak

poke about
aramak, araştırmak

poke fun at
ile alay etmek

poke one's nose into
bir işe burnunu sokmak

poke one's nose into sth
burnunu sokmak

poker
ocak demiri, poker

poky
(yer/oda) dar, küçük, basık

Poland
Polonya

polar
kutupsal, kutuplarla ilgili

polar air
kutup havası, soğuk hava

polar angle
kutupsal açı

polar axis
kutup ekseni

polar bear
kutup ayısı

polar circle
kutup çemberi, kutup dairesi

polar climate
kutup iklimi

polar curve
kutupsal eğri

polar distance
kutup uzaklığı

polar fox
kutup tilkisi

polar front
kutup cephesi

polar lights
kutup ışınları

polar line
kutup doğrusu

Polar Sea
Kutup Denizi

polar solvent
polar çözücü

polar zone
kutup bölgesi, eksenucu bölgesi

polarimeter
polarimetre

polarimetry
polarimetri

Polaris
Kutupyıldızı, Demirkazık

polariscope
polariskop

polarity
polarite, ucaylık, iki kutupluluk, karşıtlık

polarizability
kutuplanabilirlik, kutuplaşabilirlik

polarizable
kutuplanabilir, kutuplaşabilir

polarization
polarma, polarizasyon, kutuplanma

polarization current
polarizasyon akımı

polarize
(iki ayrı çekitte) toplamak, toplanmak, polarmak, ucaylanmak

polarized
polarize

polarized light
kutuplanmış ışık

polarizer
polarizör

polarizing
polarma, polarizasyon

polarograph
polarograf

polarography
polarografi

polaroid
polaroit, polaroit

polaroid photograph
polaroit fotoğraf

polder
polder, denizden kazanılmış toprak

pole
direk, sırık, kutup, kutup, ucay

pole arm
kutup kolu

Pole Star
Kutupyıldızı, Demirkazık

pole vault
sırıkla atlama

poleax
uzun saplı balta

polecat
kokarca

polemic
tartışmalı, ihtilaflı

polemics
polemik, tartışma sanatı

police
sakçı örgütü, sakçılar, polis, sakçı denetiminde bulundurmak, denetlemek, kontrol etmek

police college
sakçı koleji

police commissioner
komiser

police court
sulh mahkemesi

police office
karakol

police officer
sakçı memuru

police state
sakçı devleti

police station
karakol

policeman
sakçı memuru

policewoman
kadın sakçı

policlinic
poliklinik, hastane dispanseri

policy
siyaset, politika, davranış biçimi, politika, poliçe

policy holder
poliçe hamili

polio
çocuk felci

poliomyelitis
bkz.polio

polish
parlatmak, cilalamak, parlatmak, kusursuzlaştırmak, cila, perdah, ayakkabı boyası, parlak, cilalı yüzey, parlaklık, kibarlık, incelik

polish off
bitirmek, alt etmek, yenmek

polish up
iyice parlatmak

polished
cilalı, parlatılmış, parlak

polisher
cila makinesi, parlatma aygıtı, cila

polishing
cila, cilalama, parlatma, cila

polishing machine
cila makinesi

polishing paste
parlatma macunu

polishing powder
parlatma tozu

polite
nazik, kibar

polite arts
ince sanatlar

polite letters
yazın, edebiyat

politeness
kibarlık, nezaket, terbiyelilik, iltifat

politic
akıllı, kurnaz, ihtiyatlı, tedbirli

political
siyasi, politik, politikayla ilgilenen

political asylum
siyasi iltica,siyasi sığınacak,sığınma

political economy
politik iktisat

political geography
siyasi coğrafya

political science
siyasi bilgiler

political system
siyasi jüye

politician
politikacı

politicize
politize etmek

politics
siyaset, politika, politik görüşler

polity
devlet, hükümet, hükümet şekli, devlet şekli

polka
polka

polka dot
puanlı kumaş

poll
saylav, oylama, oy verme, oy sayısı, komuoyu yoklaması, oy almak, oy vermek

poll tax
kelle vergisi, baş vergisi

pollard
budanmış ağaç, ağaç budamak, boynuzlarını kesmek

polled
boynuzu kesilmiş, saçı kesilmiş, kel

pollen
polen, çiçektozu

pollen bag
çiçektozu kesesi

pollen count
havadaki polen miktarı

pollen grain
polen tanesi

pollen sac
polen kesesi

pollen tube
polen borusu

pollinate
tozarmak, tozlaşmak

pollination
tozlaşma

polling
oylama, oy verme

polling booth
oy verme hücresi

polling district
saylav bölgesi

polling list
oylama listesi

polling station
oy verme hücresi

polls
saylav bürosu

pollster
anketör

pollutant
kirletici madde

pollute
kirletmek

polluted air
kirli hava

polluted water
kirli su

polluter
kirletici

pollution
kirletme, kirlenme, kirlilik

pollution control
kirlilik denetimi

pollutive
kirletici

polo
polo

polo neck
boğazlı yaka, balıkçı yaka

polonium
polonyum

poltroon
korkak adam, tabansız

poltroonery
korkaklık, namertlik

poly
bkz.polytechnic

poly-
(önek) çok

polyamide
poliamit

polyandry
çokkocalılık, poliandri

polyatomic
çok atomlu

polycarbonate
polikarbonat

polychrome
çok renkli

polychrome print
çok renkli baskı

polychromy
çok renklilik

polyclinic
poliklinik

polycrystal
polikristal

polycyclic
polisiklik, çokhalkalı

polycythemia
polisitemi, alyuvar artımı

polyester
polyester

polyester fibre
polyester lifi

polyethylene
bkz.polythene

polygamist
çok evli, çok karılı

polygamy
çokkarılılık, poligami

polygenetic
poligenetik

polyglot
çok dil bilen

polygon
poligon, çokgen

polygonal
poligonal

polygonal soil
poligonal toprak

polygonum
çoban değneği

polygraph
çoğaltma makinesi, yalan makinesi

polygyny
çokkarılılık, polijini

polyhedral
çokyüzlü

polyhedron
çokyüzlü

polymer
polimer, çoğuz

polymeric
polimerik

polymerization
polimerleşme, polimerizasyon

polymerize
polimerleştirmek

polymorphic
polimorf, çokbiçimli

polymorphism
polimorfizm

polymorphous
çok şekilli olabilen

polynomial
çokterimli

polynuclear
polinükleer

polyolefine fibre
poliolefin lifi

polyp
polip

polype
polip

polyphase
çok fazlı, çokevreli

polyphase current
çok fazlı akım

polyphase machine
çok fazlı makine

polyphonic
çoksesli, polifonik

polyphonic music
çoksesli müzik

polypod
çokayaklı

polypoid
poliple ilgili

polypropylene
polipropilen

polypus
hek, polip

polysaccharide
polisakkarit, nişasta

polysemous
birçok anlamı olan, çokanlamlı

polysemy
çokanlamlılık

polystyle
çok sütunlu yapı

polystyrene
polistiren

polysulfone
polisülfon

polysulphide
polisülfür

polysyllabic
çok heceli

polysyndeton
çokbağlaçlılık

polysynthetic
çokbireşimli

polytechnic
sanat/fen kolu

polytheism
çoktanrıcılık, politeizm

polythene
polietilen

polyurethane
poliüretan

polyvalence
çokdeğerlik

polyvalent
çokdeğerlikli, polivalan

polyvinyl
polivinil

polyvinyl acetal
polivinil asetal

polyvinyl acetate
polivinil asetat

polyvinyl alcohol
polivinil alkol

polyvinyl chloride
polivinil klorür

polyvinylidene
poliviniliden

pom-pom
ponpon

pomade
pomat, saç merhemi, briyantin

pomander
güzel kokulu baharat kutusu

pome
çekirdekli meyve

pomegranate
nar,saklı

pomelo
greypfrut

pomiculture
meyve yetiştiriciliği

pomiferous
meyve veren

pommel
kılıç sapının topuzu, eyer kaşı, yumruklamak

pommology
meyve yetiştirme bilgisi

pomp
büyük resmi seremoni, gösteri, görkem, tantana, şatafat

pompon
ponpon, püskül

pomposity
özünü beğenme, havalara girme, ağdalılık

pompous
özünü beğenmiş, havalara giren, ağdalı, cafcaflı, tumturaklı

ponce
pezevenk, ibne, homo

poncho
uzun yün başlık

poncing
pezevenklik

pond
gölcük, havuz

ponder
düşünüp taşınmak

ponderosity
ağırlık

ponderous
büyük ve ağır, ağır, hantal, cansıkıcı

pone
mısır ekmeği

pong
pis koku, pis koku çıkarmak, kokmak

pongee
ponje, çin ipeği

poniard
hançer, hançerlemek

ponor
düden, obruk, kaçak kuyusu

pons
köprü doku

pontoon
duba, tombaz, (iskambil) yirmibir

pony
midilli

pony engine
manevra lokomotifi

ponytail
(saç) at kuyruğu

pooch
it

poodle
fino köpeği

poof
hkr, ibne

poofter
bkz.poof

pooh
öf!

pooh-pooh
hor görmek, iplememek

pool
havuz, gölcük, su birinkintisi, Amerikan bilardosu, ekip, takım, tröst, birlik, ortaya konan para, ç.spor toto, birleştirmek, paylaşmak

pool funds
fonları birleştirmek

poolroom
bilardo salonu

poop
kıç, pupa

poop deck
kıç güvertesi, kıç kasarası

poor
yoksul, fakir, az, yetersiz, kalitesiz, düşük kaliteli, kötü, sağlıksız, talihsiz, şansız, zavallı, verimsiz, kısır, adi, bayağı

poor connection
gevşek bağlantı

poor devil
zavallı, zavallıcık

poor fellow!
vah zavallı!

poor line
kötü hat, bozuk hat

poorhouse
düşkünler evi

poorly
hasta, rahatsız

poorness
fakirlik, mahsulsüzlük, eksiklik

pop
pat diye ses çıkarmak, patlamak, yerinden fırlamak, yaylanmak, gelmek, gelivermek, gitmek, gidivermek, patlama sesi, pat, gazoz, (Aİ) baba, pop, yaşlı adam, moruk

pop in
ansızın girmek, uğramak

pop off
aniden çekip gitmek, ölmek, nalları dikmek

pop out
aniden çekip gitmek

pop singer
pop şarkıcısı

pop song
pop şarkısı

pop the question to
evlenme teklif etmek

pop up
mantar gibi yerden bitmek

popcorn
patlamış mısır

popeyed
patlak gözlü

popgun
oyuncak tüfek, patlangaç

popinjay
papağan, züppe

popish
katolik

poplar
kavak

poplin
poplin

popover
hafif yumurtalı ekmek

poppa
baba

popper
patlangaç

poppet
cici çocuk/hayvan

poppet valve
dikme valf

popple
dalgalanma, şapırdama, dalgalanmak, çağlamak

poppy
gelincik, afyon, haşhaş

poppycock
fasa fiso, saçma, boş sözler

popsicle
çubukta buzlu şeker

popsy
kız arkadaş

populace
halk, ayaktakımı, avam

popular
sevilen, tutulan, gözde, popüler, halka ait, halka özgü, genel, yaygın

popular election
genel saylav

popular music
popüler müzik

popular science
halkbilgisi

popular song
popüler şarkı

popularity
sevilme, tutulma, rağbet, popülerlik

popularize
halkın anlayabileceği şekilde kolaylaştırmak, açıklamak, halka sevdirmek, tanıtmak

popularly
genelde, bir çok insan tarafından

populate
belirli bir yerde yerleşmek, insan yerleştirmek

population
nüfus, ahali, halk

population density
nüfus yoğunluğu

population explosion
nüfus patlaması

populism
halkçılık

populous
kalabalık nüfuslu, nüfusu yoğun

populousness
nüfus kalabalığı

porbeagle
dik burunlu

porcelain
porselen, çini

porcelain clay
porselen kili, kaolen

porch
sundurma,evin kabağında ilave dikinti

porch climber
pencereden giren hırsız

porcine
domuza ait

porcupine
kirpi

pore
(over ile) dikkatini vererek okumak, okumaya dalmak, gözenek, delikçilik

pore over
derin derin düşünmek

pork
domuz eti

pork butcher
domuz kasabı

pork chop
domuz pirzolası

pork pie
etli börek

porker
genç domuz

porkling
domuz yavrusu

porky
(İİ) şişko, domuz gibi

porn
pornografi

pornographic
açık saçık, müstehcen, pornografik

pornography
pornografi

porosity
gözeneklilik

porous
gözenekli, geçirgen

porous concrete
delikli beton

porphyritic
porfirik, somaki

porphyroid
porfiroit

porphyry
porfir, somaki

porpoise
yunusbalığına benzer bir balık

porpoising
yunuslama

porridge
yulaf lapası

porrigo
saçlı deri hastalığı

porringer
çorba tası

port
liman, liman kenti, lombar, porto şarabı

port area
liman bölgesi

port authority
liman idaresi

port bill of lading
liman konşimentosu

port dues
liman resmi

port entrance
liman girişi

port lid
lombar kapağı

port of arrival
varış limanı, ulaşma limanı

port of call
uğranılacak liman

port of delivery
boşaltma limanı

port of departure
kalkış limanı, hareket limanı

port of destination
gidilecek liman, varış limanı

port of entry
varış limanı

port of lading
yükleme limanı

port of loading
yükleme limanı

port of port
uğranılacak liman

port of registry
bağlama limanı

port of transhipment
aktarma limanı

portability
taşınabilme, taşınabilirlik

portable
taşınabilir, portatif

portable camera
el kamerası, portatif kamera

portable colour television
portatif renkli sınalgı

portable computer
taşınabilir bilgisayar

portable forge
portatif demirci ocağı

portable machine
portatif makine

portable railway
dekovil rayı

portable receiver
portatif alıcı

portable typewriter
portatif yazı makinesi

portage
taşıma, taşıma yeri, taşıma vergini

portal
büyük kapı, ana kapı, giriş kapısı

portal crane
liman vinci, köprülü vinç

portal vein
kapı toplardamarı

portcullis
(eskiden kale/vb.'de) yukarıdan inen parmaklıklı büyük kapı

portend
(kötü bir şeyin) habercisi/işareti olmak

portent
iyi ya da kötü bir şeyin habercisi

portentous
(kötü bir şeyin) haberci/işareti olan

porter
kapıcı, (konakçı/vb.'de) kapıcı, kapı görevlisi, (mektep/hastane/vb.'de) hademe

porterage
hamaliye

portfolio
evrak çantası, bakanlık

portfolio investment
portföy yatırımı

porthole
yuvarlak uçak penceresi

portico
sütunlu giriş, revak

portion
parça, bölüm, porsiyon, pay, hisse, (out ile) hisselere ayırmak, bölüştürmek, paylaştırmak

portion out
bölüştürmek, paylaştırmak

Portland cement
Portland çimentosu

portliness
iriyarılık, şişmanlık

portly
iriyarı, şişman, heybetli

portmanteau
bavul,camedan

portrait
insan resmi, portre, portre

portrait painter
portre ressamı

portraitist
portreci

portraiture
portrecilik sanatı

portray
resmini yapmak, resmetmek, betimlemek, tasvir etmek, (rol) oynamak, canlandırmak

portrayal
tasvir, tanımlama, tarif etme

portside
iskele tarafı

Portugal
Portekiz

Portuguese
Portekizce, Portekizli

portuguese man-of-war
denizanası

portulaca
semizotu

pose
poz vermek, poz verdirmek, ortaya çıkarmak, ortaya atmak, getirmek, (as ile) poz yapmak, numara yapmak, duruş, poz, yapmacık tavır, poz

pose as
poz yapmak, numara yapmak

poser
poz veren kimse, zor soru

poseur
sahte tavırlı kimse

posh
gösterişli, şık, lüks, havalı

posit
oturtmak, yerleştirmek, varsaymak, farz etmek

position
durum, vaziyet, hal, duruş, yer, konum, konum, mevki, rütbe, iş, görev, memuriyet, yerleştirmek, yerini belirlemek

position finder
yön bulucu

position lights
seyir ışıkları

position of the effort
kuvvet çekidi

position of the fulcrum
destek çekidi

position of the sun
güneşin konumu

position vector
konum vektörü

positional
konumsal, durumla ilgili

positional value
konumsal değer

positive
mutlak, kesin, emin, şüphesiz, faydalı, yararlı, olumlu, artı, pozitif, (fotoğraf) pozitif, pozitif, hastalık belirtisi gösteren, tam, gerçek, sıfırdan büyük nicelik, artı nicelik, (foto) pozitif resim

positive balance
alacaklı bakiye

positive charge
pozitif çıngı yükü, artı yük

positive column
pozitif sütun

positive crystal
pozitif kristal

positive degree
sıfatların yalın hali, eşitlik derecesi

positive electricity
pozitif çıngı

positive electrode
pozitif elektrot

positive electron
pozitif elektron

positive feedback
pozitif geribesleme, artı geribesleme

positive integer
pozitif tamsayı

positive ion
pozitif iyon

positive picture
pozitif görüntü

positive pole
pozitif kutup

positive printing
pozitif baskı

positive ray
pozitif ışın, artı ışın

positive sign
toplama işareti

positiveism
olguculuk, pozitivizm

positively
olumlu şekilde, gerçekten, çok

positivist
pozitivist, olgucu, pozitivist, olgucu

positron
pozitron, pozitif elektron

positronium
pozitronyum

posse
sakçı müfrezesi, heyet, takım

possess
sahip olmak, -si olmak, etkilemek, etkisi altına almak

possessed
çılgın, deli

possession
iyelik, sahiplik, ç.mal mülk, servet, egemenlik, hüküm, sömürge

possessions
mal mülk, servet, mal mülk, servet

possessive
özüne müslüman, sahip olmak isteyen, iyelik gösteren, -in hali, iyelik yağdayı, tamamlayan yağdayı

possessive case
iyelik yağdayı, mülkiyet hali

possessive pronoun
mülkiyet zamiri, iyelik adılı

possessive suffix
iyelik eki, mülkiyet eki

possessor
sahip, malsahibi

possessory
sahiplikle ilgili

possessory action
zilyetlik davası

possessory right
kullanma hakkı

possibility
olanak, imkân, olasılık, olabilirlik, ihtimal

possible
olanaklı, mümkün, olası, olabilir, muhtemel, makul, akla yatkın

possibly
belki, imkân dahilinde

possum
opossum, keseli sıçan

post
posta, (yarışta) başlama/bitiş çekidi, direk, kazık, iş, görev, nöbet, posta, garnizon, kışla, sakçı çekidi, karakol, postaya atmak, postalamak, ilan etmek, yerleştirmek, dikmek, koymak, (adam) göndermek, tayin etmek, atamak

post box
posta kutusu

post chaise
posta arabası

post office
postane

post-
(önek) sonra

post-free
posta verginsiz

postage
posta vergini

postage due
taksa

postage paid
posta vergini ödenmiş

postage stamp
posta pulu

postage-due stamp
taksa pulu

postal
posta ile ilgili

postal account
posta çeki hesabı

postal address
posta adresi

postal authorities
posta idaresi

postal check
posta çeki

postal cheque
posta çeki

postal district
posta bölgesi

postal money order
posta havalesi

postal order
posta havalesi

postal receipt
posta makbuzu

postal union
uluslararası posta birliği

postbox
posta kutusu

postcard
kartpostal

postcode
posta kodu

postdate
(çek/vb.'ne) ileri bir tarih yazmak

poste restante
postrestant

poster
poster, afiş

posterior
arka,dal,arkadaki,daldaki,sonraki,kıç,popo

posterity
gelecek kuşaklar, nesil, döl

postern
arka kapı,dal kapı,yan kapı,ufak kapı

postfree
posta verginine tabi olmayan

postglacial
buzul çağından sonra

postgraduate
lisansüstü (yapan öğrenci)

postgraduate education
lisansüstü eğitim

postgraduate study
lisansüstü öğrenim

posthaste
hızla, süratle, acele ile

posthumous
ölümünden sonra gelen

posting
postalama, bir göreve atanma

posting bill
afiş

postliminium
postlimini

postman
postacı

postmark
posta damgası

postmaster
posta müdürü

postmeridian
öğleden sonraya ait

postmistress
kadın posta müdürü

postmortem
otopsi

postmortem report
otopsi raporu

postnatal
doğumdan sonrasıyla ilgili

postoperative
ameliyattan sonra olan

postpartum
doğum sonrası

postpone
ertelemek

postponement
erteleme

postpose
sonuna koymak, arkasına getirmek, eklemek

postposition
sonrasına koyma, sözcük sonuna konan ek

postpositive
sonekle ilgili, sona gelen

postscript
(mektupta) not, dipnot

postsynch
sonradan eşleme

postsynching
seslendirme, dublaj

postsynchronization
sonradan seslendirme

postsynchronize
sonradan seslendirmek

postulant
aday, namzet

postulate
gerçek olarak kabul etmek, gerçek olduğunu varsaymak

posture
bedenin genel duruşu, duruş, kasım kasım kasılmak

posturer
poz veren kimse

postwar
savaş sonrasına ait

posy
çiçek demeti

pot
çömlek, kap, kavanoz, lazımlık, oturak, (pul) bol miktar, yığın, ıska, karavana, kupa, saksı, marihuana, esrar, ot, saksıya koymak, vurup öldürmek, avlamak

pot barley
kabuksuz arpa

pot cheese
süzme peynir

pot shot
kısa mesafeden silah atma

potable
içilebilir

potage
koyu çorba

potash
potas

potash fertilizer
potaslı gübre

potash mica
akmika, muskovit

potassium
potasyum

potassium bromide
potasyum bromür

potassium carbonate
potasyum karbonat

potassium chloride
potayum klorür

potassium cyanide
potasyum siyanür

potassium hydroxide
potasyum hidroksit

potassium nitrate
potasyum nitrat

potassium permanganate
potasyum permanganat

potassium sulphate
potasyum sülfat

potato
patates

potato beetle
patates böceği

potato chip
cips

potato starch
patates nişastası

potbellied
göbekli, karnı şişkin

potbelly
şişgöbek, koca göbek

potboy
birahane garsonu

poteen
kaçak yapılan irlanda viskisi

potency
güç, iktidar

potent
güçlü, kuvvetli, kuvvetli, etkili, (erkek) cinsel güce sahip, iktidarlı

potentate
hükümdar

potential
potansiyel, gizil, güç, potansiyel, gizilgüç, potansiyel, gerilim

potential coefficient
potansiyel katsayısı

potential coil
potansiyel bobini

potential difference
potansiyel farkı

potential energy
potansiyel enerji

potential equation
potansiyel denklem

potential trough
potansiyel teknesi

potential well
potansiyel kuyusu

potentiality
mümkün olan hal, imkân

potentiometer
potansiyometre

potentiometric
potansiyometrik

pothead
haşiş tiryakisi

pother
gürültü, şamata, karışıklık, curcuna

potherb
yemeğe çeşni veren yeşillik

pothole
(yolda oluşan) çukur

pothook
S şeklinde kanca

potion
ilaç, iksir, zehir

potpourri
potpuri, seçme eserler

potsherd
kırık çömlek parçası

potshot
ıska, karavana

pottage
koyu sebze çorbası, türlü yemeği

potter
çömlekçi

potter about
oyalanmak

potter's wheel
çömlekçi çarkı

pottery
çanak çömlek, çömlekçilik

pottle
kesekâğıdı

potty
(İİ.) aptal, kaçık, üşütük, (about ile) hayran, hasta, deli

potty about
hayran, hasta

pouch
kese, torba, cep, kese

pouf
yumuşak oturak, puf

pouffe
bkz.pouf

poult
palaz, piliç

poulterer
tavukçu

poultice
yara lapası

poultry
kümes hayvanları

poultry farm
tavuk çiftliği

poultry house
kümes

poultry husbandry
tavukçuluk

poultry raising
kümes hayvancılığı

poultry yard
kümes

pounce
(at/on/upon ile) aniden saldırmak,şığımak,atılmak

pounce on
üstüne atılmak, saldırmak, çullanmak

pound
İngiliz lirası, Sterlin, Paund, libre, sahipsiz hayvanların ya da yasak yere park eden arabaların alıkonduğu yer, dövmek, ezmek, un ufak etmek, çarpmak, vurmak, (kalp) küt küt atmak

pound a beat
volta atmak

pound into a jelly
tozunu silkelemek

pound the pavement
sokakları arşınlamak

poundage
sterlin başına komisyon

poundal
pavndal

pour
dökmek, akıtmak, dökülmek, akmak, (çay/vb.) koymak, şakır şakır yağmak

pour cold water on
pişmiş aşa soğuk su katmak

pour money down the drain
dibine darı ekmek

pour oil on troubled water
heyecanı yatıştırmak

pour one's heart out
kalbini açmak

pour out
içini dökmek, rahatça anlatmak

pouring
sel gibi, dökme, dökme, döküm

pouring funnel
döküm hunisi

pout
somurtmak, surat asmak

poverty
yoksulluk

poverty trap
yoksulluk tuzağı

poverty-stricken
çok yoksul, gariban

powder
toz, toz halinde şey, pudra, barut

powder flask
barutluk

powder horn
barut mahfazası

powder magazine
barut deposu, cephanelik

powder puff
pudra pomponu

powder room
bayanlar tuvaleti

powdered milk
süttozu

powdered sugar
pudraşeker

powdery
toz halinde, tozlu

powdery snow
ince kar

power
yeti, yetenek, yapma gücü, güç, kuvvet, kudret, erk, iktidar, etki, nüfuz, sözü geçerlik, yetke, otorite, vekâletname, vekâlet, çıngı, enerji, mat.kuvvet, çok, güç sağlamak, hızla gitmek

power amplifier
güç yükselteci

power boat
motorbot

power brake
mekanik eğleç

power cable
çıngı kablosu

power coefficient
güç katsayısı

power consumption
enerji tüketimi

power control
güç kontrolü

power control rod
güç ayar çubuğu

power current
yüksek gerilimli akım

power cut
çıngı kesintisi

power density
güç yoğunluğu

power detector
güç detektörü

power diode
güç diyodu

power dissipation
güç kaybı

power dive
gazlı pike

power economy
enerji tasarrufu

power engine
muharrik makine, motor

power engineering
çıngı mühendisliği

power factor
güç katsayısı

power failure
çıngı kesintisi

power gain
güç kazancı

power hammer
şahmerdan

power level
güç düzeyi

power line
akım kablosu

power loss
güç kaybı

power of attorney
vekâletname, temsil yetkisi

power of life and death
idam veya af yetkisi

power of procuration
vekâlet, salahiyet

power of sale
satış yetkisi

power output
çıkış gücü

power plant
çıngı santralı

power point
çıngı prizi, priz

power politics
kuvvet politikası

power reactor
güç reaktörü

power rectifier
güç redresörü

power relay
güç rölesi

power saw
motorlu testere

power series
kuvvet serisi

power shovel
ekskavatör, şovel

power station
çıngı santralı

power steering
servo direksiyon

power stroke
iş stroku, kuvvet zamanı

power supply
güç kaynağı, besleme kaynağı

power switch
güç şalteri

power tool
motorlu aygıt

power transfer
güç aktarımı

power transformer
güç trafosu

power transmission
güç aktarımı

power tube
güç tüpü

power unit
güç birimi

power-assisted
güç destekli, servo

power-operated
makine gücüyle çalışan

power-sharing
güç paylaşımı

powerful
güçlü, etkili

powerful explosive
güçlü patlayıcı

powerhouse
çıngı santralı, kuvvet merkezi

powerless
güçsüz, kuvvetsiz, zayıf, yetersiz

pox
çiçek gibi kabarcıklar oluşturan hastalık

pozzuolana
puzolan

practicability
pratiklik, kullanışlılık, elverişlilik

practicable
uygulanabilir, kullanılabilir, yapılabilir

practical
pratik, uygulamalı, kılgısal, kullanışlı, elverişli, becerikli, deneyimli, pratik zekâya sahip, uygulamalı ders/sınav

practical joke
muziplik, eşek şakası

practicality
uygulanabilme, pratik iş, kullanışlılık

practically
hemen hemen, uygun olarak, kullanışlı olarak, pratik olarak

practice
pratik, idman, alıştırma, antreman, uygulama, eylem, alışkanlık, doktorluk/avukatlık, bkz.practise

practice makes perfect
yapa yapa öğrenilir

practise
pratik yapmak, antrenman yapmak, uygulamak, yapmak, denemek, çalışmak, bkz.practice

practise usury
tefecilik yapmak

practised
becerikli

practitioner
doktor, avukat

pragmatic
pragmatik, pratik

pragmatics
edimbilim

pragmatism
yararcılık, pragmatizm

prairie
bozkır

prairie chicken
kır tavuğu

prairie dog
çayırköpeği

praise
övme, övgü, tesenna, şükran, övmek, şükretmek

praise to the skies
göklere çıkarmak

praiseworthiness
övülmeye değer olma

praiseworthy
övülmeye değer

praline
cevizli şekerleme

pram
çocuk arabası

prance
(at) zıplayıp oynamak, sıçramak, kasıla kasıla yürümek

prandial
yemekle ilgili

prang
ağır kaza, hava hücumu

prank
muziplik, şaka, oyun

praseodymium
praseodimyum

prate
(about ile) (hakkında) saçma sapan konuşmak, zırvalamak

prattle
çocukça/saçma sapan konuşmak, zırva, saçma konuşma

prawn
büyük karides

praxis
uygulama, tatbikat

pray
dua etmek, yakarmak

pray for rain
yağmur duası etmek

prayer
dua, yakarı, yakarış

prayer beads
tespih

prayer book
dua kitabı

prayer meeting
dua meclisi

prayer rug
seccade, namazlık

prayer wheel
dua çarkı

prayerful
dindar

pre-
(önek) ön, önce, önceden, ilk, erken

pre-Cambrian
prekambriyum

pre-edit
ön edit, ön biçimleme

pre-financing
prefinansman, önfinansman

pre-index
ön-dizin

pre-requisite
ön koşul

pre-sort
ön sıralamak

pre-tax
vergiden önceki

preach
vaaz etmek, vaaz vermek, öğütlemek, öğüt vermek, vaaz çekmek

preacher
vaiz

preachify
(sıkıcı) vaız vermek

preaching
öğüt verme, vaız, öğüt

preachy
nutuk çekme meraklısı

preamble
açış konuşması/yazısı, giriş, önsöz

preamplifier
ön kuvvetlendirici, preamplifikatör, önyükselteç

prearrange
önceden düzenlemek

precalculate
önceden hesaplamak

Precambrian
prekambriyen, prekambriyen

precarious
sağlam olmayan, güvenilmez, şüpheli, tehlikeli

precariousness
tehlikeli durum

precaution
tedbir, önlem

precautionary
tedbirli, ihtiyati

precautionary signal
uyarı işareti

precautious
ihtiyatlı

precede
-den önde yer almak, -den önce gelmek, -den üstün olmak

precedence
öncelik, üstünlük

precedent
teamül, geçmiş örnek, emsal

preceding
önceki,kabakki,evvelki,geçen

preceding indorser
önceki ciro sahibi

preceding year
önceki yıl

precensor
sansür etmek

precept
ana kural, temel, temel prensip, mahkeme emri

preceptive
öğretici

preceptor
öğretmen, hoca

preceptorial
öğretmene ait

preceptress
kadın öğretmen

precession
yalpa

prechamber
ön yanma odası

precinct
etrafı çevrili alan, belirli bir amaç için ayrılmış alan, semt, bölge, ç.komşuluk, komşu çevre

preciosity
aşırı titizlik

precious
kıymetli, değerli, çok

preciousness
değerlilik, aşırı incelik

precipice
uçurum, yar

precipitable
tortulaşabilen

precipitance
acelecilik, atılma

precipitancy
acelecilik, tez canlılık, atılma

precipitant
çöktürücü, çökeltme maddesi

precipitate
hızlandırmak, çökelmek, çökeltmek, çökelti, acele, apar topar, telaşlı, aceleci

precipitately
alelacele, telaşla

precipitateness
acele, telaş

precipitation
telaş, acele, yağış, çökelme

precipitation area
yağış alanı

precipitous
yüksek, sarp, yalçın, dik

precis
özet, hulasaözet

precise
tam, doğru, kesin, titiz, kusursuz

precisely
tam olarak, tam, evet, öyle, kesinlikle, aynen öyle

preciseness
tamlık, doğruluk, açıklık, vuzuh

precision
tamlık, kesinlik, doğruluk

precision balance
hassas terazi

precision instrument
hassas alet

precision sweep
hassas tarama

precision tool
hassas alet

preclude
önüne geçmek, engellemek, meydan vermemek

preclusion
önüne geçme, engelleme

preclusive
önleyici, engelleyici

precocious
erken gelişmiş, erken büyümüş

precociousness
erken gelişmişlik, erken büyümüşlük

precocity
hızlı gelişim

precognition
önbiliş, önceden bilme, ilk soruşturma

precombustion
önyanma, hazırlayıcı yanma

preconceive
önyargıda bulunmak

preconceived
önyargılı, ön yargıya dayalı

preconception
önyargı

preconcert
önceden kararlaştırmak

precondition
ön koşul, önceden hazırlamak

preconize
herkesin içinde ilan etmek

precook
önceden pişirmek

precool
önceden soğutmak

precooler
önsoğutucu

precursor
haberci, müjdeci, öncü, işaret, belirti

precursory
haberci, müjdeci, öncü

predaceous
yırtıcı

predaceous animal
yırtıcı hayvan

predaceous instinct
yırtıcı içgüdü

predate
erken tarih atmak

predator
yırtıcı hayvan

predatory
yırtıcı, yağmacı, talancı

predatory animal
yırtıcı hayvan

predatory band
yağmacı çete

predatory incursion
yağmacı akını

predecease
birinden önce ölmek

predecessor
öncel, selef, ata

predestinate
kısmet olan, kaderini önceden belirlemek

predestination
yazgı, alınyazısı, kader, kısmet, alınyazısına inanma

predestine
yazgısını önceden belirlemek, alnına yazmak

predetermination
önceden belirleme, önceden saptama

predetermine
önceden belirlemek, önceden saptamak, önceden kararlaştırmak

predicable
iddia edilebilir

predicament
zor durum, çıkmaz

predicate
yüklem, dayandırmak, isnat etmek, belirlemek, belirtmek, kurmak

predication
hüküm, isnat

predicative
yüklemin parçası olarak kullanılan, yüklemcil

predicative verb
ekfiil, ekeylem

predict
önceden bildirmek

predictable
önceden bildirilebilir, tahmin edilebilir

prediction
önceden haber verme, kestirim, tahmin, kehanet

predictor
kâhin

predilection
özel tutku, sevgi, hayranlık

predispose
etkilemek

predisposition
-e yatkınlık

predominance
üstünlük, ağır basma

predominant
üstün, baskın, hakim, ağır basan

predominate
üstün olmak, baskın olmak, ağır basmak, hakim olmak

preeminent
üstün

preempt
etkisizleştirmek, etkisiz/geçersiz kılmak, -den önce davranmak, ele geçirmek, kötüye kullanmak

preen
(kuş) gagasıyla tüylerini düzeltmek, üstünü başını düzeltmek

preevaporation
ön buharlama

prefab
küçük prefabrik ev

prefabricate
parçalarını önceden hazırlamak

prefabricated
(ev/gemi/vb.) prefabrik

prefabricated house
prefabrike ev

prefabricated houses
prefabrik konutlar

prefabrication
parçalarını önceden hazırlama, prefabrikasyon

preface
önsöz

prefatory
önsöz niteliğindeki, giriş olan

prefect
vali, sınıf başkanı, sınıf mümessili

prefecture
makam, valilik

prefer
tercih etmek, yeğlemek, sunmak

preferable
tercih edilir, daha uygun, daha iyi, yeğ

preferably
tercihan

preference
tercih, yeğleme, öncelik hakkı, üstünlük

preference dividend
öncelikli temettü

preference share
öncelikli hisse senedi

preferential
tercihli, ayrıcalıklı

preferential stocks
imtiyazlı hisse senetleri

preferential tariff
farklı tarifeler

preferment
arz, sunma, terfi, tercih etme

prefiguration
önceden canlandırma

prefigure
önceden canlandırmak, düşünüp hayal etmek

prefix
önek,ön şekilci

preggers
gebe, hamile

pregnable
zaptedilebilir

pregnancy
gebelik, hamilelik

pregnant
gebe, hamile, verimli, semereli, anlamlı

preheat
önısıtmak

preheater
önısıtıcı

preheating
önısıtma

preheating chamber
önısıtma odası

preheating furnace
önısıtma fırını

prehensile
kavrayabilen, tutabilen, sarılıcı

prehension
tutma, kavrama, anlama

prehistoric
tarihöncesine ilişkin, prehistorik

prehistory
tarihöncesi bilimi, prehistoriya

preignition
ön ateşleme

prejudge
önyargıda bulunmak, önyargıyla yaklaşmak

prejudice
önyargı, önyargı verdirmek, etkilemek, önyargılı olmasına neden olmak, zayıflatmak, zarar vermek, kırmak

prejudiced
önyargılı

prejudicial
zararlı

prelect
konferans vermek

prelection
konferans verme

prelector
konferansçı

prelimed
ilk kireçlenmiş

preliminary
başlangıç, giriş, ön hazırlık, başlangıç niteliğinde, ilk, ön

preliminary expenses
kuruluş masrafları

preliminary inquiry
ön soruşturma

preliminary study
ön etüt, önçalışma

preliminary test
ön deneme, ön deney

preliminary work
ön çalışma

prelude
prelüd, peşrev, başlangıç

prelusive
başlangıca ait

premarital
evlilik öncesi

premature
erken, vakitsiz, mevsimsiz, erken doğmuş, prematüre

premature birth
erken doğum

premature ignition
erken ateşleme

prematurity
vaktinden evvel gelişme, mevsimsizlik

premedical
tıp öğrenimi öncesi, tıp-öncesi

premedieval
ortaçağ öncesine ait

premeditate
önceden tasarlamak

premeditated
önceden tasarlanmış, kasti

premeditated murder
taammüden adam öldürme

premeditation
tasarlama, kurma

premier
ilk, birinci, baştaki, baş, başbakan

premiére
gala

premiership
başbakanlık

premise
dayanak çekidi

premises
bina ve müştemilatı

premium
sigorta primi, ödül, prim

premium bond
primli tahvil

premium deal
primli işlem

premium insurance
prim sigortası

premium system
prim jüyesi

premix
önceden karıştırmak

premolar
küçük azıdişi

premonition
önsezi

premonitory
uyaran, ikaz eden

prenatal
doğum öncesine ait

preoccupancy
taraf tutma

preoccupation
kaygı, endişe, tasa, zihin meşguliyeti

preoccupied
kafası meşgul, gözü bir şey görmeyen, düşünceli

preoccupy
zihnini meşgul etmek, kafasını kurcalamak, düşündürmek

preordain
önceden takdir etmek

prep
ev ödevi, ders çalışma, derse hazırlanma

prep school
hazırlık okulu

prepack
önceden paketlemek

prepaid
önceden ödenmiş

prepalatal
öndamaksıl (ses)

preparation
hazırlama, hazırlanma, hazırlık, hazır ilaç

preparatory
hazırlayıcı

preparatory class
hazırlık sınıfı

preparatory school
hazırlık okulu

preparatory work
hazırlık çalışması

prepare
hazırlamak, hazırlanmak

prepared
önceden hazırlanmış, hazır, gönüllü, istekli

prepay
peşin ödemek, başından ödemek

prepayment
peşin ödeme

prepense
önceden düşünülmüş

preponderance
(miktar/sayı/vb.bakımından) daha büyük olma, üstünlük

preponderant
baskın, ağır basan, galip, üstün

preponderate
ağır basmak, baskın çıkmak, üstün gelmek

preposition
edat, ilgeç

prepositional
edatla ilgili

prepositional phrase
ilgeç öbeği

prepossess
gönlünü çelmek, etkilemek, meşgul etmek

prepossessing
çekici, hoş, tatlı

prepossession
tarafgirlik, peşin hüküm, meyil

preposterous
mantıksız, saçma, akla sığmaz, mantık dışı

prepotence
güçlülük, nüfuzluluk

prepotent
güçlü, nüfuzlu

preprint
ön baskı

prepuce
sünnet derisi

prerecorded
önceden kaydedilmiş

prerequisite
önceden olması zorunlu, ön gereksinim duyulan, önceden gerekli olan (şey)

prerogative
imtiyaz, ayrıcalık

presage
habercisi olmak, önceden bildirmek

presbyopia
presbitlik, yaşlılarda miyopluk

preschool
okul öncesi, anaokulu

preschool education
okulöncesi eğitim

preschool period
okulöncesi çağı

prescience
geleceği görme, önceden bilme

prescient
geleceği gören, ilerisini gören, basiretli

prescind
ortadan kaldırmak, ayrı olarak düşünmek

prescribe
buyurmak, emretmek, (doktor) ilaç vermek, salık vermek, tavsiye etmek, reçete yazmak

prescription
buyruk, emir, reçete, zamanaşımına dayanan hak

prescriptive
kuralcı

preselection
önsaylav

preselector
önseçici

presence
hazır bulunma, orada bulunma, huzur, varlık, görünüş, duruş, kişilik

presence of mind
pratik zekâ

present
armağan, hediye, vermek, takdim etmek, sunmak, tanıtmak, tanıştırmak, takdim etmek, sahnede göstermek, temsil etmek, göstermek, mevcut, şimdiki, bugünkü, şu anki, şimdiki zaman, halihazır, şimdiki zaman

present arms
selam durmak

present continuous
şimdiki zaman

present continuous tense
şimdiki zaman

present oneself
meydana çıkmak

present participle
şimdilik ortacı

present perfect continuous
sürekli bitmiş zaman

present perfect continuous tense
sürekli bitmiş zaman

present perfect tense
yakın geçmiş zaman

present value
bugünkü değer, şimdiki değer

present-day
şimdiki, günümüzdeki, modern, bugünkü

presentable
uygun, düzgün, yerinde

presentation
sunma, takdim, tanıtma, gösterme

presentation copy
tanıtım kopyası

presentee
görev alan kimse

presenter
sunucu, spiker

presentient
önsezisi olan

presentiment
önsezi, içe doğuş

presenting bank
ibraz bankası

presently
yakında, kısa süre sonra, birazdan, şu anda, şu tapta, şimdi

presentment
arz, takdim, sunma, büyük jüri raporu

presentment for payment
ödeme için ibraz

preservable
korunabilen, saklanabilen

preservation
koruma, korunma

preservation of old works
eski eserlerin korunması

preservative
yiyeceklerin bozulmasını önleyici kimyasal madde, katkı maddesi, koruyucu, koruyucu, bozulmayı önleyici

preserve
korumak, saklamak, korumak, muhafaza etmek, (meyve/vb.) bozulmasını, çürümesini önlemek, korumak, sürdürmek, devam ettirmek, muhafaza etmek, konservesini yapmak, reçel, özel avlanma yeri

preset
önceden ayarlamak, önceden ayarlanmış

preshrunk
ön çektirilmiş

preside
başkanlık etmek, yönetmek

preside over the meeting
toplantıya başkanlık etmek

presided over
başkanlığında

presidency
başkanlık

president
başkan,sadır,rektör,cumhurbaşkanı

president of the constitutional court
anayasa mahkemesi başkanı

president of the republic
cumhurbaşkanı

presidential
başkanlıkla ilgili

presidential palace
cumhurbaşkanlığı köşkü

presidential system
başkanlık jüyesi

presidential term
başkanlık dönemi

press
sıkıştırma,baskı,tazyik,(el) sıkma,sıkma makinesi,pres,cendere,makine,iş çokluğu,iş sıkışıklığı,ütü yapma,ütüleme,bası,basın mensupları,gazeteciler,matbuat,basımevi,matbaa,baskı,basım,çap,çap olunma,baskı makinesi,matbaa makinesi,bastırmak,basmak,sıkıştırmak,sıkmak,sıkıp suyunu çıkarmak,ütülemek,çabuklaştırmak,hızlandırmak,ısrar etmek,üstelemek,toplaşmak,üşüşmek,koşuşmak,toplanmak,hızla ilerlemek

press agent
basın sözcüsü, haber ajanı

press association
basın kurumu

press box
gazeteciler locası

press conference
basın toplantısı

press fit
presle geçme, presle geçirme

press for
ısrarla istemek

press forward
hızla ilerlemek, acele etmek

press gallery
basın locası

press in
presle geçirmek

press law
basın yasası

press on
presle basarak geçirmek

press out
presle basarak çıkarmak

press release
basın bildirisi

press the shutter
deklanşöre basmak

pressed
sıkışık, -si olmayan

pressed brick
prese tuğla, makine tuğlası

pressed steel
prese çelik

presser
pres ustası, basımcı, matbaacı, ütücü

pressgang
sıkboğaz etmek

pressing
acele, ivedi, acil

pressing machine
ütü makinesi

pressman
gazeteci

pressroom
basım odası, makine dairesi

pressure
basınç, tazyik, baskı, zorlama, basma, sıkma, sıkıntı, baskı

pressure altitude
basınç yüksekliği

pressure angle
basınç açısı

pressure cabin
basınçlı kabin

pressure chamber
basınç hücresi

pressure control
basınç denetimi

pressure controller
basınç ayarlayıcı

pressure cooker
düdüklü tencere

pressure front
basınç cephesi

pressure gauge
manometre, basıölçer

pressure governor
basınç regülatörü

pressure group
baskı türkümü

pressure head
basınç yüksekliği

pressure line
basınç çizgisi

pressure load
basınç yükü

pressure of the air
tenek basıncı

pressure pipe
basınç borusu

pressure pump
basınç pompası

pressure ratio
basınç oranı

pressure reducer
basınç düşürücü

pressure reservoir
basınç deposu

pressure sensitive
basınca duyarlı

pressure shift
basınç kayması

pressure test
basınç deneyi

pressure tunnel
basınçlı tünel

pressure water
tazyikli su, basınçlı su

pressure welding
basınç kaynağı

pressurize
zorlamak, baskı yapmak, (uçakta) hava basıncını kontrol etmek

pressurized
tazyikli, basınçlı

prestidigitator
hokkabaz

prestige
saygınlık, itibar, prestij

prestigious
saygın, itibarlı, nüfuzlu, ünlü

presto
hızlı, çabuk

prestressed
öngerilmeli

presumabe
tahmin olunur

presumably
herhalde, galiba, tahminen, belki de, muhtemelen

presume
saymak, varsaymak, kabul etmek, farzetmek, haddini bilmemek, cüret etmek

presume on
çıkarı için kullanmak, suiistimal etmek

presume upon
çıkarı için kullanmak, sömürmek

presumedly
galiba, muhtemelen

presumption
varsayım, tahmin, cüret, küstahlık

presumptive
olası, muhtemel

presumptuous
haddini bilmez, küstah

presuppose
önceden varsaymak, koşul olarak gerektirmek

presupposition
önvarsayım, önceden varsayma

pretax
vergiden önceki

preteen
on-on iki yaş arası çocuk

pretence
rol, yalandan yapma, numara

pretend
-miş gibi yapmak, numara yapmak, rol yapmak, özüne ...süsü vermek, ...numarası yapmak, (to ile) -e sahipmiş gibi davranmak

pretended
yapmacık, sahte

pretender
(tahta) hak iddia eden kimse

pretension
hak iddia etme, iddia, gösteriş

pretentious
özünü beğenmiş, gösterişli, yüksekten atıp tutan

pretentiousness
özünü beğenmişlik, gösterişçilik

preter-
(önek) -den öte, ötesinde

preterite
geçmiş zamanı gösteren

pretermit
vaz geçmek, ihmal etmek

preternatural
olağanüstü, anormal, doğaüstü

pretext
bahane, vesile, kulp

prettify
güzelleştirmek, cicili bicili yapmak

pretty
hoş,güzel,çekici,tatlı,sevimli,iyi,yakşı,bir hayli,oldukça,epey

pretty much
hemen hemen

pretty much the same
hemen hemen aynı

pretty well
hemen hemen, neredeyse, oldukça iyi

pretzel
çubuk kraker

prevail
yenmek, üstün gelmek, baskın çıkmak, egemen olmak, hüküm sürmek, geçerli olmak

prevail on
ikna etmek, kandırmak

prevailing
egemen, hâkim, geçerli, cari, galip gelen

prevailing conditions
mevcut koşullar

prevalence
hüküm sürme, yaygınlık

prevalent
yaygın, genel

prevaricate
kaçamak yanıtlarla gerçeği gizlemeye çalışmak, boğuntuya getirmek

prevarication
yalan ifade

prevaricator
yalancı kimse

prevent
(from ile) önlemek,önüne geçmek,kabağını almak,engellemek,-den alıkoymak

preventable
önlenebilir, önüne geçilebilir

preventative
bkz.preventive

prevention
önleme, önüne geçme

preventive
engelleyici, önleyici, koruyucu

preventive inoculation
koruyucu aşı

preventive maintenance
koruyucu bakım

preventive measures
önleyici tedbirler

preventive medicine
koruyucu hekimlik

preview
(film/vb.'nin) halka gösterilmeden önce özel olarak gösterilmesi, özel gösterim

previous
önceki, önceden olan

previous to
(edat) -den önce

previously
önceden

prevision
önceden görme, öngörü, önbiliş

prevocational
meslek öncesi

prevue
gelecek filmlerden parçalar

prewar
savaş öncesine ait

prewashing
ön yıkama

prey
hayvanın avı, avlayarak yaşama

prey on sb's mind
birini canından bezdirmek

price
fiyat, eder, değer, kıymet, paha, bedel, karşılık, fiyatını belirlemek, değer biçmek, fiyat koymak

price control
fiyat denetimi, fiyat kontrolü

price cutting
fiyat kırma, indirim yapma, tenzilat

price discrimination
farklı fiyat uygulaması

price fixing
narh, fiyatları dondurma

price freeze
fiyatların dondurulması

price index
fiyat endeksi

price leadership
fiyat liderliği

price level
fiyat düzeyi

price list
fiyat listesi

price maintenance
fiyatları muhafaza

price of issue
emisyon fiyatı, ihraç fiyatı

price quotation
fiyat kotasyonu

price range
fiyat dağılımı

price support
fiyat desteği

price tag
fiyat etiketi, fiyat

price theory
fiyat teorisi

price war
rekabet için maliyetin altında satış

priceless
paha biçilmez, gülünç, çok komik

pricey
(İİ) pahalı, tuzlu, kazık, kazık marka

pricing
fiyat koyma

prick
delik,delme,sokma,batırma,küçük keskin acı,iğne acısı,diken,iğne,kab,yarak,kab,ahmak,hıyar,batmak,delmek,batırmak,sançmak,giydirmek,sokmak,iğnelemek,iğne ya da batma acısı duymak,azap vermek

prick of conscience
vicdan azabı

prick the bubble
foyasını meydana çıkarmak

prick up one's ears
kulak kabartmak

prickle
diken, sivri uç, iğnelenme, karıncalanma, iğnelenmek, karıncalanmak

prickly
dikenli, çabuk kızan, huysuz

prickly heat
isilik, ısırgın

prickly pear
hintinciri, frenkinciri

pricy
bkz.pricey

pride
gurur, özünü beğenmişlik, onur, özsaygı, haysiyet, övünme, iftihar, kendisiyle övünülen kişi ya da şey, övünç, (on ile) övünmek

pride oneself on
ile övünmek

prig
özünü beğenmiş, ukala

prim
kurallara fazla bağlı, müsamahasız

prima donna
primadonna, nazlı kimse

prima facie
ilk bakışta, ilk izlenime göre

primacy
öncelik, üstünlük, önde gelme

primage
primaj, kaptan aidatı

primal
ilkel, başlıca, ana, baş

primarily
herşeyden önce, aslında

primary
baş, başlıca, ana, temel, ilk, birinci

primary coil
primer bobin, birinci devre bobini

primary colours
ana renkler

primary crusher
önkırıcı

primary education
ilk tahsil

primary feather
büyük telek, büyük tüy

primary industry
birincil sanayi

primary market
birinci piyasa, ana piyasa

primary memory
ana bellek

primary radar
primer radar

primary road
ana yol

primary rocks
birinci zaman ait kayalar

primary root
primer kök

primary school
ilkokul

primary storage
ana bellek

primary structure
ana yapı

primary tumour
ana tümör

primary word
temel sözce, temel sözcük

primate
başpiskopos, primat

prime
ilk, baş, başlıca, en önemli, en kaliteli, en iyi

prime cost
üretim maliyeti

prime factor
asal çarpan

prime meridian
baş meridyen

prime minister
başbakan,başnazır

prime mover
ana işletici

prime number
asal sayı

prime the bath
banyoyu güçlendirmek

primer
ilk okuma kitabı, kapsül, astar boya

primeval
en eski, dünyanın en eski çağlarına özgü

priming
ağızotu, ateşleme, astar boya

priming pump
besleme pompası

priming valve
emniyet supabı

primitive
ilkel

primitive language
kök dil

primitivism
ilkelçilik

primness
resmilik, fazla ciddiyet

primogenitor
ilk cet, ata

primordial
başlangıçta var olan, ilk, en eski

primp
özüne çeki düzen vermek, saçlarını taramak

primrose
çuhaçiçeği

primrose path
zevk ve sefa yolu

primula
çuhaçiçeğigiller

primus
birinci olan, baş, ilk

prince
prens

prince of darkness
iblis

princelet
küçük prens

princeling
küçük prens, genç prens

princely
prens gibi, prense ait, prens ..., güzel, görkemli, değerli

princess
prenses

principal
başlıca, baş, esas, temel, en önemli, okul müdürü, yönetici, başkan, şef, anapara

principal axis
asal eksen

principal beam
ana kiriş, esas kiriş

principal debtor
asıl borçlu

principal focus
esas odak

principal plane
ana düzlem, asal düzlem

principal rafter
ana kiriş

principal section
ana kesit

principal series
ana seri

principality
prenslik

principally
genellikle, ekseriyetle

principalship
müdürlük

principle
ilke, prensip, ana kaynak, köken, ç.ahlak, dürüstlük, ç.yol, yöntem

principle of assortment
ayrılma ilkesi

principle of dominance
baskınlık ilkesi

principle of superposition
üst üste gelme ilkesi

principled
prensip sahibi olan, prensipli

principles
ahlak, dürüstlük, yol, yöntem

prink
giyinip kuşanmak

print
basmak,matbaada basmak,çap etmek,tabetmek,bastırmak,yayınlatmak,damga vurmak,damgalamak,klişeden basılmış resim çıkarmak,tabetmek,derin etki bırakmak,damga vurmak,matbaa harfleriyle yazı yazmak,iz,tabı,bası,damga,kalıp,basılmış yazı,matbua,emprime,basma kumaş

print format
yazı formatı, yazı biçimi

print member
yazma kılganı

print paste
baskı boyası

print works
basma atölyesi

printed
basılı, matbu

printed calico
pamuklu basma

printed circuit
baskılı devre

printed fabric
basma kumaş

printed matter
basılı malzeme, matbu madde

printed paper
basılı malzeme, matbu madde

printer
matbaacı, basımcı, yazıcı

printer server
yazıcı görevlisi

printer's devil
matbaacı çırağı

printer's ink
baskı mürekkebi

printer's mark
basımevinin özel amblemi

printing
baskı, matbaacılık

printing car
baskı arabası

printing design
baskı deseni

printing ink
matbaa mürekkebi

printing light
basım ışığı

printing machine
baskı makinesi

printing method
baskı yöntemi

printing office
matbaa

printing office house
matbaa, basımevi

printing paper
baskı kâğıdı

printing pattern
baskı deseni

printing press
baskı makinesi, matbaa makinesi

printing process
basım işlemi

printing screen
baskı şablonu

printing speed
baskı hızı

printing table
baskı masası

printing technique
baskı tekniği

printout
yazılı çıktı, yazıcı çıktısı

prior
önce, önceki, öncelikli, daha önemli

prior to
(edat) -den önce

priority
öncelik, üstünlük, önemli, öncelikli şey

priority call
öncelikli konuşma

priority list
öncelikler sırası

priority share
öncelikli hisse

prise
(kapak/vb.) zorlayıp açmak, kaldırmak, kırmak

prism
prizma, biçme

prismatic
prizmatik, (renk) parlak, canlı

prismatic glass
prizmatik cam

prismatoid
prizmatoid, biçmemsi

prismoid
prizmoid, yalancı biçme

prison
tutukevi, cezaevi, hapishane

prison breaker
hapishane kaçağı

prisoner
tutuklu, mahpus, tutsak, esir

prisoner of war
savaş esiri

prissy
fazla titiz

pristine
saf, bozulmamış, eski zamana ait, evvelki, ilk

privacy
mahremiyet, gizlilik

private
özel, gözlerden uzak, yalnız, sakin, tenha, er, asker, ç, takım taklavat, cinsel kılganlar

private bank
özel banka

private car
özel otomobil

private company
özel şirket

private corporation
özel kurum

private detective
özel dedektif

private discount
özel ıskonto

private enterprise
özel girişim

private enterprise system
özel girişimcilik

private entrepreneur
özel girişimci

private eye
özel hafiye

private file
özel dosya

private firm
özel kurum

private foreign capital
özel yabancı sermaye

private industry
özel sanayi

private investment
özel yatırım

private law
özel hukuk

private limited company
özel limitet şirket

private means
özel gelirler

private network
özel şebeke

private ownership
özel mülkiyet

private parts
mahrem yerler, cinsel kılganlar

private placement
özel plasman

private property
özel mülk

private railway
özel demiryolu

private road
özel yol

private school
özel okul

private sector
özel sektör

private tutor
özel öğretmen

privateer
düşman gemilerine saldıran korsan gemisi

privation
mahrumiyet, yokluk, eksiklik

privative
yoksun bırakan, mahrum eden, olumsuzluk eki, olumsuzluk belirten sözcük

privatization
özelleştirme

privatize
özelleştirmek

privet
kurtbağrı, yabani leylak

privilege
ayrıcalık, imtiyaz, özel hak, nasip, şeref

privileged
ayrıcalıklı, imtiyazlı, nasipli, şereflendirilmiş

privileged class
ayrıcalıklı sınıf

privity
ortaklık, gizli bilgi

privy
(to ile) -e sırdaş olan, sırrını paylaşan

privy council
özel meclis

privy purse
hükümdara has hazine

prize
ödül, ikramiye, ödül kazanan, ödüllü, ödüle layık, büyük, kalite, ödül olarak verilen, çok değer vermek, (kapak/vb.) kaldırmak, zorlayıp açmak, kırmak

pro
yandaş, taraftar, destekleyen fikir, lehinde, yanında, profesyonel, orospu, fahişe

pro and con
lehde veya aleyhte

pro forma
tahmini olan, tahmini, geçici olarak

pro forma invoice
proforma fatura

pro rata
oranlı (olarak)

pro-
(önek) önünde, lehinde, için, yerine

probability
ihtimal, olasılık

probability calculus
olasılık hesabı

probability curve
olasılık eğrisi

probability density
olasılık yoğunluğu

probability distribution
olasılık dağılımı

probable
muhtemel, olası

probable cause
muhtemel sebep

probable condition
muhtemel durum, olasılık

probable error
muhtemel hata

probably
büyük olasılıkla, muhtemelen

probate
vasiyetnamenin doğruluğunu kanıtlayan resmi belge

probate duty
veraset vergisi

probation
deneme, tecrübe, staj, deneme süresi, gözaltında tutma koşuluyla salıverme

probation officer
şartlı tahliye memuru

probation period
göz hapsi süresi

probationary
stajla ilgili

probationary period
staj süresi, deneme devresi

probationer
stajyer, stajyer hemşire, gözaltındaki kimse

probative
kanıtlayan, kanıta dayanan

probative force
kanıtlama gücü

probe
sonda, araştırma, insansız uzay roketi, (çubuk/vb.ile) aramak, deşmek, araştırmak, yoklamak

probity
doğruluk, dürüstlük

problem
problem, sorun, problem

problem child
idare edilmez çocuk

problem definition
problem tanımı

problem language
problem dili

problematic
şüpheli, kesinleşmemiş, askıda

problematical
şüpheli, ihtimalli

proboscis
(fil) hortum, (sivrisinek/vb.) hortum

proboscis monkey
uzun burunlu maymun

procedural
usule ait, dava usulüne ait, adli muamele

procedure
prosedür, yordam

proceed
ilerlemek, sürmek, yürümek, (with ile) devam etmek, sürdürmek

proceed from
dava açmak

proceed to a vote
oylamaya sunmak

proceeding
ilerleme, ileri gitme, hareket tarzı, işlem, yöntem, muamele, ç, yargılama usulleri, dava, tutanak

proceedings
yargılama usulleri, dava, tutanak, tutanak

proceeds
hasılat, kazanç

process
oluşum, süreç, yöntem, işlem, yol, ilerleme, gidiş, seyir, dava, çağrı kâğıdı, celpname, belli bir işleme tabi tutmak, bilgisayarda denetlemek, verileri (denetlemek için) işlemek

process controller
süreç denetici

process water
işletme suyu, sanayi suyu

processing
işleme, yapma, yapım

processing industry
işleme sanayii, yiyecek sanayii

procession
geçit töreni, tören alayı

processional
alay türünden

processor
işlemci, işlem yapıcı, işlem birimi

proclaim
duyurmak, ilan etmek, bildirmek, açıkça göstermek

proclamation
beyanname, bildirge, ilan, duyuru, bildirme

proclivity
(özellikle kötüye doğru) eğilim, meyil

procrastinate
kaytarmak,yubatmak

procrastination
erteleme, tehir, ağırdan alma

procreant
doğuran, meydana getiren

procreate
üretmek, öndürmek

procreation
doğurma, meydana getirme, dölleme, üretme

procreative
doğurgan, üretken

procreative capacity
öndürücülük kapasitesi

procreator
doğuran kimse, üreten kimse

procrustean
zorla yola getiren

proctor
birdem disiplin sorumlusu

procurable
bulunur, sağlanır

procuration
vekâlet, vekâletname

procurator
vekil, temsilci

procure
sağlamak, elde etmek, edinmek, kazanmak, kadın bulmak, kadın sağlamak, pezevenklik etmek

procurement
tedarik, vekâlet, satın alma

procurer
pezevenk

procuress
kadın pezevenk

prod
dürtmek, kışkırtmak, özendirmek, gaz vermek

prodigal
savurgan

prodigality
savurganlık, israf, bolluk, müsriflik

prodigalize
israf etmek

prodigious
şaşılacak, olağanüstü, harika, mükemmel, muazzam, müthiş

prodigy
olağanüstü şey, dahi

prodigy infant
harika çocuk

prodrome
hastalığın ilk belirtisi, prodrom

produce
öndürmek, üretmek, yapmak, yetiştirmek, neden olmak, (film) sahneye koymak, getirmek, göstermek, ortaya koymak, doğurmak, ürün

produce evidence
delil göstermek

produce exchange
zahire borsası

producer
öndürücü, üretici, yapımcı

producer country
öndürücü ülke

producer gas
jeneratör gazı, üreteç gazı

producer goods
hammadde, üretim maddeleri

producer's risk
öndürücü riski

product
ürün, sonuç, çarpım

product manager
ürün müdürü, üretim müdürü

product offering
ürün sunuşu

product research
ürün araştırması

production
üretim, yapım, imal, üretilen miktar, ürün, mahsul, yapıt, eser, sahneye koyma

production capacity
üretim kapasitesi

production control
üretim denetimi, üretim kontrolü

production cost
üretim maliyeti

production department
işletme bölümü

production engineer
üretim mühendisi

production manager
üretim müdürü

production method
üretim yöntemi

production reactor
üretim reaktörü

production tax
üretim vergisi

production time
üretkenlik zamanı

productional
üretimsel

productive
mahsullü,semereli,faydalı,önümlü,netice veren,mahsuldar,münbit,işleyip çıkaran,teyyarlayan,yetiştiren,hasıldar,önümdar

productive capacity
üretim kapasitesi

productive debt
üretken borç

productive expenditure
üretken harcama

productivity
verimlilik

productivity agreement
üretkenlik sözleşmesi

proem
önsöz, giriş

prof
profesör

profess
açıkça söylemek, açıklamak, itiraf etmek

professedly
iddaaya göre, sözde

profession
iş, meslek, kesp, uğraş, açıklama, itiraf, beyan, belli bir meslek üyeleri

professional
profesyonel, mesleki, profesyonel

professional ethics
iş ahlakı

professor
profesör, (birdemde) öğretmen

professorial
profesöre/profesörlüğe ait

professorial chair
kürsü

professorship
profesör makamı

proffer
önermek, sunmak, teklif etmek, ikram etmek

proficiency
ustalık, yeterlik

proficiency test
yeterlik sınavı

proficient
(at/in ile) usta, becerikli

profile
yandan görünüş, profil, kısa özgeçmiş

profile paper
profil kâğıdı

profit
kazanç, kâr, yarar, çıkar, yararı dokunmak, kâr sağlamak, kazanç getirmek

profit and loss
kar ve zarar

profit and loss account
kâr zarar hesabı

profit by
-den yarar sağlamak, -den öğrenmek

profit distribution
kâr dağıtımı

profit margin
kâr marjı

profit sharing
kâr bölüşümü

profit tax
kazanç vergisi

profitability
kârlılık, kazançlılık, fayda, verimlilik

profitable
kazançlı, kârlı, yararlı

profitably
kazançla, karlı olarak

profiteer
vurguncu, vurgun vurmak, haksız yere çok kazanç sağlamak

profiteering
vurgunculuk

profitless
kârsız, beyhude

profligacy
müsriflik, savurganlık, ahlaksızlık, utanmazlık

profligate
müsrif, savurgan, ahlaksız, utanmaz

proforma
tahmini, tahmini, geçici olarak

proforma invoice
proforma fatura

profound
derin, bilgili, etkileyici

profoundly
derinden, çok, son derece

profoundness
derinlik

profundity
(duygu/vb.) derinlik

profuse
çok, bol

profusely
bol bol

profuseness
bolluk

profusion
bolluk

progenitive
ürün verebilen

progenitor
ata, cet

progenitress
nine, büyükanne

progeniture
döl, zürriyet

progeny
çocuklar, yavrular

progesterone
progesteron

prognathous
sivri çeneli

prognathy
sivri çenelilik

prognosis
tahmin, prognoz

prognostic
prognostik, belirti, işaret, kehanet

prognosticate
önceden haber vermek, belirtisi olmak

prognostication
önceden haber verme, kehanet, belirti

program
bilgisayar bağdarlaması, (bkz.) programme, (bilgisayar) bağdarlamalamak

program cards
bağdarlama kartları

program check
bağdarlama denetimi

program checkout
bağdarlama sağlaması

program compatibility
bağdarlama uyarlığı

program compilation
bağdarlama derleme

program control
bağdarlama denetimi

program control unit
bağdarlama denetim birimi

program controller
bağdarlama denetçisi

program counter
bağdarlama sayacı

program debugging
bağdarlama düzeltme

program design
bağdarlama tasarımı

program development
bağdarlama geliştirme

program error
bağdarlama hatası

program flowchart
bağdarlama akış diyagramı

program generator
bağdarlama üreteci

program instruction
bağdarlama komutu

program language
bağdarlama dili

program level
bağdarlama seviyesi

program library
bağdarlama kitaplığı

program maintenance
bağdarlama bakımı

program register
bağdarlama yazmacı

program selector
arna seçici

program step
bağdarlama adımı

program storage
bağdarlama belleği

program switching centre
ana kumanda masası

program system
bağdarlama jüyesi

program test
bağdarlama testi

programmable
bağdarlamalanabilir

programmable device
bağdarlamalanabilir aygıt

programmable memory
bağdarlamalanabilir bellek

programme
program, bağdarlama, josparlamak, bağdarlamalamak, düzenlemek

programmed
bağdarlamalı, bağdarlamalanmış

programmed check
bağdarlamalı denetim

programmer
bilgisayar bağdarlamacısı

programmer check
bağdarlamacı denetimi

programming
bağdarlamalama, bağdarlama yapma

programming language
bağdarlamalama dili

programming system
bağdarlamalama jüyesi

progress
ilerleme, devam etme, gelişme, ilerleme, iyileşme, ilerlemek, ilerlemek, gelişmek, kalkınmak

progress engineer
geliştirme mühendisi

progress support
gelişme raporu

progression
ilerleme, gelişme

progressive
ileri giden, ilerleyen, kalkınan, gelişen, iyiye giden, aşama yapan, ilerici

progressive tax
artan oranlı vergi

progressively
tedricen, derece derece

progressivity
artan oranlılık

progressivity of taxation
kademeli vergilendirme

prohibit
yasaklamak, engel olmak, olanak vermemek

prohibited
yasak, yasaklanmış

prohibition
yasaklama,yasak,kadağan

prohibition of stopping
durma yasağı

prohibitionist
içki yasağı yanlısı, içki düşmanı

prohibitive
yasaklayıcı, engelleyici

prohibitive duty
engelleyici gümrük vergisi

prohibitive tax
engelleyici vergi

prohibiton
yasaklama, yasak

prohibitory
yasaklayıcı, engelleyici

project
tasarı, plan, proje, joba, çıkıntı oluşturmak, kenara doğru çıkmak, atmak, fırlatmak, yöneltmek, tasarlamak, kurmak, planlamak, joba çizmek, izdüşürmek

project engineer
joba mühendisi

projected
planlanmış

projectile
mermi, roket

projecting
çıkıntılı, çıkık

projection
atma, fırlatma, izdüşüm, çıkıntı, gösterim

projection booth
projeksiyon odacığı

projection gate
projeksiyon penceresi

projection lamp
projeksiyon lambası

projection lens
projeksiyon merceği

projection room
projeksiyon odası, gösterim odası

projection screen
projeksiyon ekranı

projectionist
sinema makinisti, gösterimci

projective
izdüşümsel

projector
projektör, gösterici, projektör, ışıldak

projector lamp
projeksiyon lambası

prokaryocyte
prokaryosit

prokaryote
prokaryot

prokaryotic
prokaryotik

prolactin
prolaktin

prolamine
prolamin

prolapse
yerinden oynamak, sarkmak, düşmek

prolate
yayık, yayvan

prole
emekçi, proleter

prolepsis
önleme yanıtı, önceden belirtme

proletarian
emekçi, işçi, proleter

proletariat
işçi sınıfı, emekçi sınıfı, proleterya

prolicide
evlat öldürme suçu

proliferate
hızla çoğalmak, artmak

proliferation
hızla çoğalma, artma

prolific
verimli, doğurgan

proline
prolin

prolix
sözü çok uzatan, sıkıcı, yorucu, uzun, ayrıntılı

prolixity
söz uzunluğu

prolog
bkz.prologue

prologue
öndeyiş, giriş, giriş bölümü

prolong
uzatmak

prolongation
uzatma, geciktirme

prolonged
uzun süredir devam eden, uzun süreli

prom
sahil yolu

promenade
gezinmek, piyasa yapmak

promenade deck
gezinti güvertesi

promethium
prometyum

prominence
çıkıntı, ün, önem, göze batma

prominent
çıkık, çıkıntılı, fırlak, belirgin, belli, göze çarpan, ünlü, önemli, seçkin

promiscuity
karmakarışıklık, gelişigüzellik

promiscuous
önüne gelenle yatıp kalkan

promise
söz vermek, vaadetmek, önceden haber vermek, göstermek, belirtisi olmak, söz, vaat, umut, beklenti

promise give
adamak,nezretmek

promise sb the moon
yapamayacağı bir şeyi vaat etmek

promise the moon
dünyaları vaadetmek

promise to pay
ödeme vaadi

promisee
özüne vaadde bulunulan kişi

promising
umut verici, geleceği parlak

promisor
vaadde bulunan kişi, söz veren kimse

promissory
vaad içeren, taahhüt içeren

promissory note
emre yazılı senet

promo
reklamla ilgili, reklam, tanıtma

promontory
burun

promote
yükseltmek, terfi ettirmek, ilerletmek, gelişmesine yardımcı olmak, reklamını yapmak

promoter
teşvikçi, destekleyici, teşebbüs sahibi, kurucu

promoters' shares
kurucu hisseleri

promotion
yükselme, terfi, destek, teşvik

promotion list
terfi listesi

promotion money
kuruluş giderleri

promotion prospects
yükselme şansı

promotional
terfiye ait, kurmayla ilgili, reklamla ilgili

prompt
-e sevketmek, teşvik etmek, -tirmek, suflörlük yapmak, seri, çabuk, tez, dakik, anında yapılan, tam olarak, tam

prompt note
uyarı notu, ikaz notu

prompter
suflör

promptitude
çabukluk, çabuk davranma, çabuk kavrama

promptly
derhal, hemen, tezelden

promptness
çabukluk, sürat, dakiklik

promulgate
resmen ilan etmek, neşretmek, yaymak

promulgation
ilan, yayınlama, yürürlüğe koyma, duyuru

promulgator
yayımcı

prone
yüzükoyun, eğilimli, -e dayanıksız

proneness
yüzükoyun yatma, eğilim, temayül

prong
çatal dişi

prong chuck
tırnaklı ayna

pronghorn
Amerika antilopu

pronominal
zamire ait, adıl ile ilgili

pronominalization
zamirleştirme, adıllaştırma

pronoun
zamir,ivazlık,almaş

pronounce
söylemek, ayıtmak, telaffuz etmek, resmen bildirmek, bildirmek

pronounceable
telaffuz edilir

pronounced
güçlü, etkili, göze çarpan

pronouncement
resmi bildiri, beyan, ilan

pronto
hemen, derhal, çabuk

pronunciation
telaffuz, söylem, sesletim

proof
kanıt, delil, kanıtlama, tanıtlanım, ispat, deneme, sınama, içkinin alkol derecesinin ölçüsü, prova, (içki) belli bir ayarda olan, -e dayanıklı, geçirmez, işlemez, -e karşı dayanıklı hale getirmek, ...geçirmez hale getirmek

proof sheet
matbaa provası

proof total
kanıtlayıcı toplam

proofread
prova okumak, yanlışları düzeltmek

proofreader
düzeltmen

prop
destek, desteklemek

prop drawer
direk sökücü

propaganda
yaymaca, propaganda

propagandist
propagandacı

propagandize
propaganda yapmak

propagate
üremek, çoğalmak, çoğaltmak, öndürmek, yaydırmak, yaymasını sağlamak

propagated error
yayılmalı hata

propagation
üreme, çoğalma, yayılma, yayılım

propagator
propagandacı

propane
propan

propanone
propanon

propel
ileriye doğru sürmek, yürütmek, itmek

propellant
uzay gemisini uçuran yakıt

propellant gas
itici gaz

propellant power
itici güç

propeller
pervane

propeller fan
pervaneli vantilatör

propeller pump
pervaneli pompa

propeller shaft
transmisyon mili

propeller turbine engine
pervaneli jet motoru

propelling
itici, ilerletici

propelling force
itici kuvvet

propene
propen

propensity
meyil, eğilim

propensity to consume
tüketme eğilimi

propensity to invest
yatırım eğilimi

propensity to save
tasarruf eğilimi

proper
doğru, doğru dürüst, tam, gerçek, hakiki, münasip, uygun, düzgün, kusursuz

proper fraction
tam kesir

proper name
özel isim

proper noun
özel ad, özel isim

properly
gereği gibi, doğru dürüst, hakkıyla, tam anlamıyla, uygun bir biçimde, gerçekten, aslında, düzgün bir şekilde

propertied
varlıklı, servet sahibi

property
mal, mülk, arazi, emlâk, iyelik, mülkiyet, sahiplik, özellik, nitelik

property insurance
eşya sigortası

property man
donatımcı

property market
emlak piyasası

property register
tapu sicili

property tax
emlak vergisi

prophase
profaz

prophecy
kestirim, kehanet, önbili

prophesy
kestirimde bulunmak, gelecekten haber vermek, önceden tahmin etmek, önceden haber vermek

prophet
peygamber, kahin

prophetic
gelecek olayları doğru bilen

prophylactic
hastalıktan koruyan, koruyucu

prophylaxis
hastalıktan koruma/korunma, önkoruma, önleme

propinquity
yakınlık, hısımlık

propitiate
gönlünü almak

propitiation
gönlünü alma, yatıştırma, teskin, tövbe etme

propitiatory
yatıştırıcı, teskin edici

propitious
avantajlı, uygun

propjet engine
turbo pervaneli motor

propjet plane
turbo pervaneli uçak

proponent
yandaş

proportion
oran, orantı, pay, bölüm, kısım, ç.boyutlar

proportional
orantılı

proportional control
orantılı denetim

proportional representation
nispi temsil

proportionate
orantılı, uygun

proportioning
oranlama

proportions
boyutlar

proposal
öneri, teklif, evlenme teklifi

proposal form
teklif mektubu

propose
önermek, teklif etmek, ileri sürmek, düşünmek, kurmak, niyet etmek, niyetlenmek, evlenme teklif etmek

proposition
öneri, önerme, teklif, önerme, sav, iş teklifi, öneri, sevişme teklifi, sevişme teklif etmek

propound
ileri sürmek, ortaya atmak

proprietary
mücessel, birinin malı olan, tescilli, patentli

proprietary company
holding şirketi, kodak şirketi

proprietary medicine
tescilli ilaç

proprietary name
müseccel marka

proprietor
mal sahibi

proprietorship
mal sahipliği

proprietorship register
mülkiyet sicili

proprietress
mal sahibi kadın, sahibe

propriety
uygunluk, yerindelik, doğruluk, dürüstlük

propulsion
itici güç

propulsive
itici, tahrik edici

propulsive force
itici güç

propulsive jet
tahrikli jet

propyl
propil

propylaeum
tapınak girişi

propylene
propilen

propylon
mabet girişi

prorate
eşit olarak dağıtmak

prorogation
parlamento tatili

prorogue
meclise ara vermek, tatil etmek

pros and cons
lehte ve aleyhte çekitler/kimseler

prosaic
sıkıcı, yavan, tatsız

proscenium
perde önü

proscribe
yasaklamak

proscription
yasaklama, yasak etme, ilga, sürgüne gönderme

proscriptive
yasaklayıcı

prose
düzyazı, nesir

prose writer
nesir yazarı

prosecute
hakkında kovuşturma açmak, kovuşturmak, aleyhinde dava açmak

prosecution
kovuşturma, davacı

prosecutor
davacı, savcı

proselyte
din değiştiren kimse, dönme

proselytism
başkasını kendi dinine döndürmeye çalışma

proselytize
kendi dinine döndürmek

prosiness
sıkıcılık, yavanlık

prosodeme
prozodem, bürünbirim

prosody
prozodi, ölçü, vezin, şiir sanatı

prospect
olasılık, ihtimal, beklenti, umut, görünüş, manzara, (petrol/altın/vb.) aramak, araştırmak

prospect shaft
araştırma kuyusu

prospecting
maden arama

prospecting shaft
maden araştırma kuyusu

prospection
maden araştırma

prospection drilling
araştırma sondajı

prospective
umulan, beklenen, olası, niyetli

prospective buyer
muhtemel alıcı

prospector
altın, petrol, /vb.arayan kimse

prospectus
prospektüs, tanıtmalık

prosper
başarılı olmak

prosperity
başarı, refah, gönenç

prosperity party
refah partisi

prosperous
başarılı, zengin, gönençli

prostaglandin
prostaglandin

prostate
prostat

prostate gland
prostat bezi

prosthesis
protez

prosthetic
prostetik

prosthetic group
prostetik küme, prostetik küme

prostitute
fahişelik yapmak, para için özünü alçaltmak, orospu, fahişe

prostitution
orospuluk, fahişelik, (şerefini) iki paralık etme

prostrate
yüzükoyun yatmış, bitkin, tükenmiş, yüzükoyun yatmak, yüzükoyun yatırmak

prostrate oneself
secdeye varmak, yere kapanmak, yüz sürmek

prostration
yerlere kapanma, dermansızlık, yorgunluk

prostyle
prostil

prosy
bıktırıcı bir şekilde konuşan

protactinium
protaktinyum

protagonist
(roman/oyun/vb.) kahraman, elebaşı, öncü

protamine
protamin

protasis
şartlı yancümle

protean
sürekli değişen, çok yönlü

protease
proteaz

protect
korumak, yabancı mala yüksek gümrük koyarak yerli malı korumak

protected check
korumalı çek

protected field
korunmalı alan

protected location
korunmalı yer

protected record
korunmalı kayıt

protecting hood
koruyucu kaporta

protection
koruma, korunma aracı, koruyucu

protectionism
yabancı mallara ağır gümrük vergileri uygulayarak yerli ekonomiyi koruma yöntemi, korumacılık politikası

protectionist
korumacı, himayeci

protective
koruyucu

protective agent
önleyici şey

protective atmosphere
koruyucu atmosfer

protective clothes
koruyucu iş elbisesi

protective coating
koruyucu örtü

protective colloid
koruyucu koloit

protective colour
koruyucu renk

protective custody
koruyucu gözaltı

protective duty
koruma vergini

protective effect
koruyucu etki

protective filter
koruyucu filtre

protective layer
koruyucu tabaka

protective measures
koruyucu önlemler

protector
koruyucu

protectorate
güçlü bir devletin koruması altındaki küçük devlet

protectress
kadın koruyucu

protégé
bir kimse tarafından kayrılan/korunan kişi

protein
protein

protein fibres
protein lifleri

proteolysis
proteoliz

proteose
proteoz

Proterozoic
proterozoik, proterozoik

protest
itiraz, karşı çıkma, protesto, protesto, karşı çıkmak, itiraz etmek, protesto etmek, iddia etmek, bildirmek

protest demonstration
protesto gösterisi

Protestant
Protestan

protestation
karşı çıkma, itiraz, protesto

prothallium
önçim

prothallus
önçim

prothesis
öntüreme

prothorax
öngöğüs, protoraks

prothrombin
protrombin

protist
protist

proto-
(önek) birinci, ilk, baş, birincil

protocol
protokol, tutanak

proton
proton

proton wave
proton dalgası

protonema
protonema

protophilic
protofilik

protoplasma
protoplazma, ilkbiçim

protoplast
protoplast

protoporphyrin
protoporfirin

prototype
ilk örnek, prototip

protozoan
protozoa

protozoic
protozoik, protozoalarla ilgili

protozoology
protozooloji

protozoon
protozoa

protract
(süresini) uzatmak,yubatmak

protractor
iletki

protrude
dışarı çıkmak, dışarı fırlamak, çıkıntı oluşturmak, dışarı çıkartmak

protruding
çıkıntılı, fırlak

protrusion
çıkıntı

protrusive
çıkıntılı, fırlak

protuberance
kabarıklık, şişlik

protuberant
kabarık, şiş

proud
onurlu, şerefli, kurumlu, gururlu, mağrur, özünü beğenmiş, kibirli, görkemli, muhteşem, heybetli

provable
kanıtlanabilir, ispat edilebilir

prove
kanıtlamak, bulunmak, çıkmak, sağlamasını yapmak

provenance
kaynak, köken, menşe

provender
yem, hayvan yemi, yiyecek

proverb
atasözü

proverbial
çok kişi tarafından bilinen, konuşulan, meşhur

provide
sağlamak, vermek, koşul olarak koymak, şart koşmak

provide against
bir şeye karşı tedbir almak

provide for
geçimini sağlamak

provided
-mek şartıyla, yeter ki

provided that
-mek şartıyla

providence
ilahi takdir, hazırlık, öngörü

provident
tutumlu, idareli, ihtiyatlı

provident bank
tasarruf sandığı

provident fund
tasarruf sandığı

providential
Allah'tan gelen/olan

provider
tedarik eden kimse

providing
-mek şartıyla, yeter ki

providing that
-mek şartıyla

province
il, ç.taşra, ilgi alanı, uzmanlık

provinces
taşra, taşra

provincial
taşralı, ile ait, il ..., taşraya ait, taşra ..., kaba, görgüsüz, taşralı

provincialism
taşralılık

proving
kanıtlama, ispat, deney, tecrübe

proving flight
tecrübe uçuşu

proving ground
deney alanı

provision
sağlama, edinme, tedarik, tedarik, hazırlık, biriktirim, hüküm, madde, koşul, ç.erzak, erzağını sağlamak, gerekli şeyleri vermek, donatmak

provisional
geçici, şimdilik geçerli olan

provisional agreement
geçici anlaşma

provisional budget
geçici bütçe

provisional certificate
geçici sertifika

provisional government
geçici hükümler

provisional invoice
geçici fatura

provisional regulations
geçici tüzük

provisionally
geçici olarak, eğreti olarak

provisions
erzak, hüküm

proviso
sözleşmeye konulan koşul

proviso clause
koşulları içeren bölüm

provisory
koşullu, şarta bağlı, geçici

provocation
kışkırtma, tahrik, kızdırma, öfkelendirme, kızılacak şey, öfkelendirici şey

provocative
kışkırtıcı, tahrik edici, kızdırıcı

provoke
kışkırtmak, tahrik etmek, kızdırmak, öfkelendirmek, -e neden olmak

provoking
cansıkıcı, darıltıcı, kudurtan

provost
dekan, dinsel başkana, belediye reisi

provost marshal
adli subay

prow
pruva

prowess
(hayvan) av peşinde koşmak, av aramak, sinsi sinsi dolaşmak

prowl
av peşinde dolaşmak, av aramak, fırsat kollayarak, sessiz ve gizli bir şekilde dolaşmak, etrafı kolaçan etmek, sessizce dolaşma

proximal
merkeze yakın olan

proximate
en yakın

proximity
yakınlık

proximity of blood
kan yakınlığı, akrabalık

proximo
gelecek ay

proxy
vekil, vekalet, vekaletname

proxy signature
vekilin imzası

prude
aşırı erdemlilik taslayan kimse

prudence
ihtiyat, öngörü, mantıklı düşünüş

prudent
ihtiyatlı, öngörülü, mantıklı

prudential
sağgörülü, basiretli, ihtiyatlı

prudery
erdemlilik taslama

prune
kuru erik, çir, budamak

prunella
karamandola, boğaz iltihabı, anjin

prunelle
erik likörü

pruning
budama

pruning knife
budama bıçağı

pruning saw
budama testeresi

pruning shears
budama makası

prurience
seks düşkünlüğü, şehvet

prurient
seks düşkünü

pruriginous
kaşıntı hastalığına ait

Prussia
Prusya

Prussian blue
koyu lacivert boya, Prusya mavisi

prussic acid
asit prusik

pry
başkasının özel yaşamına burnunu sokmak, (kapak/vb.) zorlayarak açmak, kaldırmak, kırmak

pry open
manivela ile açmak

pry up
manivela ile açmak

prying
meraklı

psalm
ilahi

psammite
kumtaşı

pseud
ukala, çokbilmiş

pseudo
yalancı, sahte, yapma, düzme, sözde

pseudo instruction
yalancı komut

pseudo-
(önek) yalancı, sahte

pseudo-code
yalancı kod

pseudo-operation
yalancı işlem

pseudo-record
yalancı kayıt

pseudomorph
sahte şekil

pseudonym
takma ad

pseudopod
yalancı ayak

pseudopodium
yalancı ayak

pseudorandom
yalancı rasgele

pshaw
öf (be)!

psittacosis
psitakoz, papağan humması

psoriasis
sedef hastalığı

psyche
insan ruhu, tin, insan aklı

psychedelic
evhama sebep olan

psychiatric
akıl hastalıklarına ait

psychiatrist
psikiyatrist, ruh rekimi

psychiatry
psikiyatri, ruh hekimliği

psychic
ruhsal, geleceği görme gibi garip olaylarla ilgili, medyum

psychical
bkz.psychic

psychically
ruhen

psycho
sapık, psikopat

psycho-
(önek) ruh

psychoanalyse
psikanaliz tedavisi uygulamak

psychoanalysis
psikanaliz, ruh çözümleme

psychoanalyst
psikanalist

psychoanalyze
psikanaliz yapmak

psychograph
psikograf

psycholinguistics
ruhdilbilim

psychological
psikolojik, ruhbilimsel

psychological warfare
ruhsal savaş

psychologist
ruhbilimci

psychology
psikoloji, ruhbilim

psychometry
psikometri

psychoneurosis
psikonevroz

psychopath
psikopat, ruh hastası

psychopathic
psikopat, ruh hastası, psikopat kişi, ruh hastası

psychophysics
psikofizik

psychosis
psikoz, çıldırı

psychosomatic
psikosomatik

psychotherapist
psikoterapist, ruhsağaltımcı

psychotherapy
psikoterapi, ruhsağaltım

psychotic
psikozlu, çıldırılı

psychrometer
psikrometre

psychrometry
psikrometri

ptarmigan
kar tavuğu

ptosis
bir kılganın aşağıya sarkması

ptyalin
ptiyalin

pub
içkievi, meyhane, birahane, pab

puberty
ergenlik

pubescence
ergenlik,ergenleşme

pubescent
ergen

pubic
cinsel kılganların çevresinde olan

pubis
kasık sümüğü

public
halk için, kamuya ait, kamusal, herkese ait, genel, herkese açık, aleni, herkesçe bilinen, herkesin bildiği, devlete ait, ulusal, kamu, halk

public accounting
yetkili muhasebeci

public administration
kamu idaresi

public assistance
sosyal yardım

public auction
açık artırma

public bank
kamu bankası

public borrowing
kamu borçlanması

public company
halka açık limitet şirket

public conveniences
halk tuvaleti

public corporation
kamu işletmesi, kamu teşebbüsü

public credit
kamu kredisi

public debt
kamu borcu, devlet borcu

public economy
kamu ekonomisi

public enemy
halk düşmanı

public enterprise
kamu işletmesi, kamu teşebbüsü

public expenditure
kamu harcaması

public finance
kamu maliyesi

public fund
devlet borcu

public health
kamu sağlığı

public holiday
resmi tatil günü

public house
birahane, pab

public housing
lojman

public information
halkı uyarı

public institutions
kamu kuruluşları

public investment
kamu yatırımı

public lavatory
umumi hela, genel tuvalet

public law
kamu hukuku, amme hukuku

public library
halk kütüphanesi

public life
sosyal hayat

public limited company
kamu şirketi, halka açık şirket

public monopoly
kamu tekeli

public notice
genel duyuru

public offer
halka arz

public official
kamu görevlisi

public opinion
kamuoyu

public opinion poll
kamuoyu yoklaması

public ownership
kamu mülkiyeti

public participation administration
kamu ortaklığı idaresi

public property
kamu mülkiyeti

public prosecutor
cumhuriyet savcısı

public purse
devlet hazinesi

public relations
halkla ilişkiler

public relief
sosyal yardım

public revenue
kamu gelirleri

public revenues
devlet gelirleri

public school
özel okul, parasız resmi okul

public sector
kamu sektörü, kamu kesimi

public securities
devlet tahvilleri

public servant
devlet memuru

public service
devlet hizmeti, kamu hizmeti

public service vehicle
kamu ulaşım aracı

public speaking
topluluk huzurunda konuşma

public spirited
kamu yararına çalışan

public transportation
toplu taşıma

public utilities
kamu hizmet kuruluşları

public utility
kamu yararı

public works
bayındırlık hizmetleri

publican
meyhaneci

publication
yayım, yayımlama, yayın

publicist
halka tanıtan, reklamını yapan kimse, tanıtımcı

publicity
tanıtma, reklam, halkın dikkati

publicity agent
reklamcı

publicity campaign
reklam kampanyası

publicity man
reklamcı

publicity manager
reklam müdürü

publicize
reklamını yapmak, halka tanıtmak

publicly
alenen, halk tarafından, açıkça, güpegündüz

publish
yayımlamak, basmak, herkese yaymak, açık etmek, açığa vurmak

publisher
yayımcı, yayınevi

publishing agreement
yayın sözleşmesi

publishing house
yayınevi

puce
koyu mor

pucka
birinci sınıf, kaliteli, gerçek, halis

pucker
büzmek, buruşturmak, buruşukluk, kırışıklık, kat

puckish
yaramaz, şakacı

pudding
puding, muhallebi

puddinghead
ahmak

puddle
su birikintisi, gölcük

pudency
alçakgönüllülük, utangaçlık, mahcupluk

pudendum
vulva, ferç

pudent
alçakgönüllü

pudgy
bodur, tıknaz, şişman

puerile
çocukça, çocuksu, aptalca

puerility
çocukluk

puerperal
doğumsal

puff
(sigara) fırt, üfleme, üfürük, esinti, soluk, nefes, üflemek, püflemek, (sigara) içmek, (buhar/duman/vb.) çıkarmak/çıkmak, soluk soluğa kalmak, solumak

puff adder
şişen engerek

puff and blow
üfleyip püflemek

puff box
pudra kutusu

puff out
şişmek, şişirmek, abartarak övmek

puff up
kabarmak, şişmek, kabartmak, şişirmek

puffball
kurtmantarı

puffery
aşırı övgü

puffin
iri gagalı bir deniz kuşu

puffiness
kabartı, şişkinlik

puffing
üfleme, şişme

puffy
kabarık, şişik, nefes nefese kalmış, şişmiş

pug
yassı yüzlü ve kısa tüylü bir tür küçük köpek

pug nose
yassı burunlu

pugilism
boksörlük, boks sanatı

pugilist
boksör

pugnacious
kavgacı

pugnacity
kavgacılık

puisne
ikinci gelen, küçük

puissant
kudretli, muazzam

puke
kusmak, kusmuk

pukka
katıksız, halis, hakiki, gerçek, devamlı

pulchritude
güzellik, zarafet

pulchritudinous
güzel, zarif

pule
zırıldamak, çocuk gibi ağlamak

puling
ağlayan, zayıf

pull
çekmek, çekmek, asılmak, çekiştirmek, koparmak, yolmak, toplamak, çekmek, toplamak, çekme, çekiş, zorlu tırmanış, yudum, fırt, kısa sandal gezintisi, etki, nüfuz, iltimas, torpil

pull a face
surat asmak

pull a fast deal
hileli iş yapmak

pull a fast one
kazık atmak

pull away
kaçmak, kurtulmak, (taşıt) kalkmak, kopartmak

pull down
halsiz bırakmak, zayıf düşürmek, yıkmak

pull down the inflation
enflasyonu aşağıya çekmek

pull in
istasyona girmek, kenara çekilip durmak

pull of gravity
yerçekimi

pull off
becermek, halletmek, yolun kenarına sürmek

pull on
giymek

pull one's punches
lafını esirgememek

pull one's socks up
aklını başına toplamak, işe koyulmak

pull one's weight
kendisine düşen işi yapmak

pull oneself together
özünü toplamak, toparlanmak

pull oneself up by one's own bootstraps
kendi yağı ile kavrulmak

pull out
(tren) istasyondan ayrılmak, çıkmak, çekilmek

pull over
yolun kenarına çekmek

pull sb's leg
gırgır geçmek

pull sth to pieces
eleştirmek

pull strings
iltimas yaptırmak, torpil kullanmak

pull switch
çekmeli anahtar

pull the plug on
elini eteğini çekmek

pull the rug out from under sb
birinin ayağını kaydırmak

pull the wool over sb's eyes
aldatmak, kandırmak

pull through
sağ kalmak, yaşa(t)mak, güçlükleri yenmek

pull to pieces
anlamsızlığını belirtmek, parça parça etmek

pull together
duygularına hâkim olmak, (özünü) toplamak

pull up
durmak, durdurmak, durumunu düzeltmek

pull up stakes
ayağını kesmek, bağları koparmak

puller
çektirme

pullet
piliç

pulley
makara, kasnak

pulley block
makara, mandoz

pulley chain
palanga zinciri

pulley drive
kasnaklı tahrik

pulley face
kasnak yüzü

pullman
pulman, yataklı vagon

pullman car
koltuklu lüks vagon, yataklı vagon

pullout
dergi ya da gazete eki

pullover
kazak

pullulate
filizlenmek, çimlenmek, üreyip kaynamak

pulmonary
akciğerlerle ilgili, akciğerleri etkileyen, akciğer

pulmonary artery
akciğer atardamarı

pulmonary circulation
akciğerdeki kan dolaşımı

pulmonary vein
akciğer toplardamarı

pulmotor
suni teneffüs cihazı, yapay solunum aygıtı

pulp
meyve eti, kâğıt hamuru, hamurlaşmak, hamurlaştırmak

pulp flume
küspe arnası

pulp press
küspe presi

pulp silo
küspe silosu, küspe çukuru

pulper
küspe makinesi

pulpify
hamurlaştırmak

pulpiness
özlülük, etlilik, yumuşaklık

pulpit
kürsü, mimber

pulpwood
hamur odunu, kâğıt yapmaya elverişli odun

pulpy
özlü, etli, yumuşak

pulsar
pulsar, atarca yıldız, atarca

pulsate
titretmek, (yürek/nabız/vb.) atmak, çarpmak

pulsating
titreşimli

pulsation
titreşim, nabız atışı, kalp atışı, vuru

pulsatory
atan, vuran, titreşimli

pulse
nabız, nabız atışı, nabız gibi atmak, çarpmak, bakliyat

pulse amplifier
darbe amplifikatörü, puls amplifikatörü

pulse bandwidth
darbe bant genişliği

pulse carrier
darbe taşıyıcı

pulse code
darbe kodu

pulse counter
darbe sayacı

pulse frequency
darbe frekansı

pulse generator
darbe jeneratörü

pulse operation
darbeli çalışma

pulse radar
darbeli radar

pulse rate
bir dakikadaki nabız sayısı

pulse width
darbe genişliği

pulsed
darbeli

pulsometer
pulsometre

pulverization
püskürtme

pulverize
ezmek, toz haline getirmek, toz haline gelmek, alt etmek, hezimete uğratmak, fena dövmek/vurmak

pulverized
toz halinde, ezilmiş

pulverized coal
toz kömür

pulverizer
püskürtücü

pulverulent
tozlu, toz halinde

puma
puma

pumice
sünger taşı

pumice stone
süngertaşı

pummel
yumruklamak

pump
pompa, tulumba, pompalamak, ağzını aramak

pump dry
bir kuyunun suyunu boşaltmak

pump handle
pompa kolu

pump inlet
pompa girişi

pump money into
para pompalamak, para sağlamak

pump nozzle
pompa enjektörü

pump plunger
pompa pistonu, dalma piston

pump priming
teşvik, destekleme

pump rod
pompa çubuğu, pompa kolu

pump room
tulumba dairesi

pump sump
pompa yağ haznesi

pump up
tenek basıp şişirmek, tulumba ile su çekmek

pump valve
pompa supabı

pumping
pompalama, su çekme

pumping action
pompalama hareketi

pumping speed
pompalama hızı

pumping station
pompa istasyonu

pumpkin
balkabağı

pun
cinas, sözcük oyunu

punch
yumruklamak, zımbalamak, bizle delmek, yumruk, zımba, matkap, delgi, punç, güç, etki

punch bowl
punç kasesi

punch card
delikli kart, delgili kart

punch tape
delikli şerit

punch-up
kavga, dövüş

punched
delikli

punched card
delikli kart

punched tape
delikli şerit

puncheon
büyük fıçı, çatı direği, zımba

puncher
zımba, kavgacı

punctate
benekli, çekitli

punctation
beneklilik

punctilio
titizlik, özen, törene düşkünlük

punctilious
titiz, dikkatli, özenli

punctual
dakik,zamanında olan/yapan,işi tam vaktinde yerine yetiren,selikalı,dakik,dikkatli

punctuality
dakiklik

punctually
tam zamanında, gününde

punctuate
çekitleme işaretlerini koymak, (sözü/vb.) ikide bir kesmek

punctuation
çekitleme

punctuation marks
çekitleme işaretleri

puncture
küçük delik, (lastikte/vb.) patlak, patlamak, delmek, delik açmak

pundit
bilgin, bilge, bilirkişi

pungency
sertlik, acılık, keskinlik, burukluk

pungent
keskin kokulu, sert, acı, keskin, (davranış/söz/yazı/vb.) sert, ısırıcı

punish
cezalandırmak, kötü biçimde dövmek, hırpalamak, katlamak

punishable
cezalandırılır

punishing
yorucu, öldürücü

punishment
ceza, cezalandırma, kötü davranma, zarar verme

punitive
ceza kabilinden, cezayla ilgili, acımasız, çok sert

punk
pank, siktiriboktan, (Aİ) hasta, rahatsız, çürümüş odun, zırva, saçmalık, pankçı

punnet
meyve sepeti

punster
cinas yapan kimse

punt
altı düz sandal, altı düz sandalla geçmek

punter
at yarışı oynayan kimse, bahis sahibi

puny
sıska, çelimsiz, zayıf, aciz, güçsüz

pup
yavru fok,yavru köpek,küçük,(köpek) doğurmak,yavrulamak

pupa
pupa

pupate
pupa evresini geçirmek

pupation
pupa evresi

pupil
öğrenci,okuvcu,şakirt,gözbebeği

pupillage
öğrencilik, vesayet altında bulunma

puppet
kukla, başkasının oyuncağı, kukla

puppet government
kukla hükümet

puppet show
kukla oyunu

puppeteer
kuklacı

puppy
it balası,küçük

puppyhood
gençlik, delikanlılık

purblind
odun kafa, mankafa

purchasable
satın alınabilir

purchase
satın almak, (çaba/özveri/vb.karşılığında) elde etmek, kazanmak, satın alma, alım, satın alınan şey

purchase budget
alım bütçesi

purchase cost
satın alma maliyeti

purchase discount
indirim, ıskonto

purchase invoice
alış faturası

purchase money
bedel

purchase on account
kredili satış

purchase on credit
kredili satın alma

purchase on instalments
taksitle alış

purchase pattern
satın alma biçimi

purchase power
satın alma gücü

purchase price
alış fiyatı

purchase tax
alım vergisi

purchaser
müşteri, alıcı

purchasing
satın alma

purchasing association
satın alma kurumu

purchasing department
satın alma bölümü

purchasing power
satın alma gücü

purdah
peçe

pure
katıksız, arı, saf, halis, temiz, safkan, saf, masum, namuslu, iffetli, soyut, kuramsal

pure coal
saf kömür

pure colour
saf renk

pure competition
serbest rekabet

pure generator
saf üreteç

pure gold
saf altın

pure linen
saf keten

pure mathematics
soyut matematik

pure memory
saf bellek

pure monopoly
tam tekel

pure physics
teorik fizik, kuramsal fizik

pure science
soyut bilim, kuramsal bilim

pure silk
saf ipek, has ipek

pure storage
saf bellek

pure water
saf su, arı su

pure wool
saf yün

purebred
safkan, arıkan

puree
ezme, püre, püre yapmak

purely
tamamen, sırf, yalnız

purfle
kenarını süslemek

purfling
süslü kenar

purgation
temizleme, bağırsakların temizlenmesi

purgative
müshil, içsürdürücü, pürgetif

purgatory
Araf, acı çekilen dönem/durum/yer

purge
(parti/vb.'den) istenmeyen kişileri temizleme, tasfiye, müshil, içsürdürücü, temizlemek, arıtmak, günahtan arındırmak, temizlemek, kurtarmak, zararlı kişilerden kurtarmak, tasfiye etmek, müshil ile bağırsakları temizlemek, huk.aklamak, temize çıkarmak

purge date
silme tarihi

purification
arıtma, temizleme

purifier
temizleyici, arıtıcı

purify
temizlemek, arındırmak, arıtmak

purifying agent
temizleme maddesi

purifying apparatus
arıtma cihazı

purine
purin

purism
dilde aşırı dikkat

purist
(dilin kullanımında) aşırı dikkatli, titiz kimse, arıtımcı

puritan
yobaz, bağnaz, sofu

puritanical
sofu, bağnaz

puritanism
sofuluk

purity
saflık, temizlik, arılık

purl
ters ilmik

purler
şiddetli düşüş

purlieus
etraf, civar, varoş

purlin
aşık, çatı aşığı, sırt kirişi

purloin
yürütmek, araklamak

purloiner
hırsız

purple
mor

purple heron
erguvani balıkçıl

purplish
mor rengine çalan, morumtırak

purport
anlam, niyet, gibi görünmek, iddia etmek

purpose
amaç, gaye, maksat, erek, niyet, kasıt, kararlılık, niyet

purpose-built
belli bir amaç için özel yapılmış

purposeful
bir amaca yönelik, amaçlı

purposeless
amaçsız, anlamsız

purposely
kasten, mahsus, bilerek

purposive
amaçlı, maksatlı

purpura
purpura hastalığı

purr
(pişik) mırlamak, (motor) hırıldamak, tatlı bir sesle söylemek, kedi mırlaması, mırıltı, motor hırlaması, hırıltı

purse
küçük pul çantası, pul kesesi, kadın el çantası, alım gücü, kese, toplanan para, ödül, (dudak) büzmek

purse one's lips
dudak bükmek

purse snatcher
kapkaççı

purse-strings
kese bağları

purser
gemi muhasebecisi/veznedarı

purslane
semizotu

pursuance
sürdürme, devam, takip

pursuant
uygun, mutabık, muvafık, uygun olarak, yerinde

pursue
kovalamak, peşine düşmek, izlemek, (talihsizlik/vb.) peşini bırakmamak, (şöhret/vb.) peşinden koşmak, (işe/vb.) devam etmek, sürdürmek

pursuer
veznedar, muhasebeci

pursuit
kovalama, takip, peşine düşme, meşgale, uğraş, iş

pursuit plane
avcı uçağı

pursy
tıknefes, buruşuk, katlanmış

purulence
irin, cerahat, cerahat toplama

purulency
irin toplama

purulent
irinli, cerahatli

purulent matter
irin, cerahat

purvey
(gıda/vb.) tedarik etmek, bulundurmak

purveyance
(gıda/vb.) tedarik etme, bulundurma

purveyor
tedarikçi, satıcı

purview
alan, anlam, meal, mana

pus
cerahat, irin

push
itmek, basmak, bastırmak, sıkıştırmak, zorlamak, baskı yapmak, reklamını yapmak, uyuşturucu satmak, ...yaşına merdiven dayamak, itme, itiş, kakma, dürtme, ilerleme, hücum, çaba, gayret, güç, enerji, girginlik, girişkenlik, destek, yardım, işten kovulma, atılma

push about
öteye beriye bakmak

push along
gitmek, kaçmak, yaylanmak, devam etmek

push around
boyun eğmeye zorlamak, şamar oğlanına çevirmek

push back
geriye itmek

push bolt
sürgü

push button
çıngı düğmesi

push for
can atmak, arzulamak

push forward
ileri sürmek

push in
kabaca sözünü kesmek

push off
siktir olup gitmek, defolmak

push on
acele etmek, ilerlemek, cesaret vermek

push one's luck
şansını zorlamak, riske girmek

push out
kovmak, başından atmak, defetmek

push rod
itici mil, itme çubuğu, supap iticisi

push to the wall
köşeye sıkıştırmak

push up
fiyatları yukarı çekmek

push up the daisies
Niyazi olmak, ölüp gömülmek

push-button switch
basmalı anahtar

push-button telephone
tuşlu alısün

push-pull
puşpul, açma-kapama

pushbike
bisiklet

pushcart
el arabası

pushchair
çocuk arabası

pushdown
aşağı itmeli

pushed
sıkışık, parasız, kesik, meşgul, işi başından aşkın

pusher
fırsatçı, uyuşturucu satıcısı

pushful
girişken, sırnaşık

pushing
iten, girişken, girgin, pişkin, sıkılmaz

pushover
çocuk oyuncağı

pushpin
raptiye

pushup
şınav

pushy
(öz işlerinde) çok titiz, tezcanlı

pusillanimity
korkaklık, ödleklik, alçaklık

pusillanimous
korkak, ödlek, yüreksiz

puss
kedi, pişik, pisi pisi, kız, yüz, surat

pussy
kedi, pişik, pisi pisi, kab, am, amcık

pussycat
kedi, pişik, pisi pisi

pustulate
sivilceli

pustule
sivilce, kabarcık, püstül

put
koymak, yerleştirmek, açıklamak, ifade etmek, çevirmek, tercüme etmek, sormak, yazmak, oymak, (gülle/vb.) atmak, fırlatmak, uydurmak, para yatırmak, bahis tutuşmak, yapmak, etmek, yüklemek, koymak, gitmek, ilerlemek, koşmak, önermek, teklif etmek, oya sunmak

put a light to
yakmak, tutuşturmak

put a spoke in sb's wheel
birinin çanına ot tıkamak

put about
(haber) yaymak, çevirmek

put across
anlatmak, açıklamak, kabul ettirmek

put all one's eggs in one basket
varını yoğunu tehlikeye atmak

put an embargo on
-e ambargo koymak

put an end to
-e bir son vermek

put aside
biriktirmek, bir kenara koymak

put away
kaldırmak, yerine koymak, saklamak, ayırmak

put back
geri almak, geciktirmek, ertelemek

put by
bir kenara koymak, ayırmak, saklamak

put down
denetim altına almak, bastırmak

put down for
listeye kaydetmek, yerine koymak

put down to
(nedenini) -e bağlamak

put forth
göstermek, önermek, ileri sürmek

put forward
ileri sürmek, adaylığını koymak

put heads together
kafa kafaya vermek

put in
limana girmek, uğramak, vurmak, çalmak

put in for
için başvurmak, adaylığını koymak

put in order
düzene koymak

put in parentheses
parantez içine almak

put in the shade
gölgede bırakmak

put into
para vermek, tercüme etmek, çevirmek

put into circulation
piyasaya sürmek

put off
ileriye almak, ertelemek, geciktirmek

put on
giymek, takmak, numarası yapmak, artırmak

put on airs
havalara girmek, hava atmak

put on an act
poz yapmak, hava atmak

put on hold
çınkayı kapatmayıp beklemek

put on one's thinking cap
kafa yormak

put on the dog
çalım satmak

put on the heat
gözdağı vermek

put on the market
satışa çıkarmak

put on weight
kilo almak,kökelmek

put one over on sb
birini gürültüye getirmek

put one's back into
canını dişine takmak

put one's cards on the table
gizlisi saklısı olmamak

put one's finger on
parmak basmak, keşfetmek, göstermek

put one's foot down
ayak diremek

put one's foot in it
pot kırmak, baltayı taşa vurmak

put one's hand into one's pocket
elini cebine götürmek

put one's hand to the plow
canını dişine takmak

put one's heart and soul into
canla başla çalışmak

put one's nose to the grindstone
canla başla çalışmak

put one's oar in
burnunu sokmak

put one's shirt on sth
bütün parasını yatırmak

put one's shoulder to the wheel
canını dişine takmak

put one's skates on
acele etmek

put oneself out
zahmete girmek

put onto
hakkında bilgi vermek

put onto one side
bir kenara bırakmak

put out
söndürmek, öçürmek, üzmek, rahatsız etmek, darıltmak

put out of temper
sinirlendirmek

put over
(gemi) yana yatmak, anlatmak, açıklamak

put paid to
mahvetmek, berbat etmek, yok etmek

put pen to paper
kâğıda kaleme sarılmak

put prices up
fiyatları yükseltmek

put right
düzeltmek, iyileştirmek

put sb in one's black books
birini kara listeye almak

put sb on a pedestal
birini baş tacı etmek

put sb on the spot
birini sıkboğaz etmek

put sb out of the way
ortadan kaldırmak, öldürmek

put sb through
başarıya ulaştırmak, bağlamak

put sb through his paces
yeteneklerini ölçmek, sınamak

put sb to great expense
masrafa sokmak

put sb under arrest
tutuklamak

put sb's back up
birini çileden çıkarmak

put sb's nose out of joint
gözden düşürmek, havasını söndürmek, kıskandırmak

put sth above
olduğundan değerli görmek

put sth on paper
bir şeyi kâğıda dökmek

put sth on the line
dobra dobra konuşmak

put sth to one side
bir şeyi bir kenara bırakmak

put sth to the vote
oya koymak

put sth up for auction
açık artırmaya çıkarmak

put sth up for sale
satışa çıkarmak

put the blame on
suçu -e yüklemek

put the boot in
tekmeyi patlatmak

put the car in neutral
arabayı boş vitese almak

put the cart before the horse
yemeğe tatlıdan başlamak, tersine iş görmek

put the wind up
ödünü patlatmak

put their heads together
baş başa verip düşünmek

put through
başarmak,gerçekleştirmek,(alısün) bağlamak

put to
sıkıca kapatmak, sahile doğru gitmek

put to bed
yatırmak

put to death
öldürmek, idam etmek

put to good use
iyi kullanmak

put to one side
bir kenara bırakmak

put to sea
denize açılmak

put to shame
utandıracak derecede üstün olmak

put to sleep
uyutmak, yatırmak

put together
kurmak, toplamak, birleştirmek

put two and two together
düşünüp taşınmak

put up
kaldırmak, (ilan/vb.) asmak, (fiyat) artırmak

put up at a hotel
konakçıda konaklamak

put up to
fikrini vermek, önermek

put up to auction
mezada çıkarmak

put up with
tahammül etmek, katlanmak, dayanmak, çekmek

put upon
rahatsız etmek

put words into sb's mouth
birinin avukatlığını yapmak

put-put
pat pat, motor sesi

put-up job
danışıklı dövüş

putamen
eriğin çekirdeği

putative
öyle olduğu sanılan, öyle kabul edilen, varsayılan, farzedilen, sözde ...olan

putlog
iskele kirişi

putrefacient
çürütücü

putrefaction
çürüme, kokuşma, çürümüş, kokmuş şey

putrefactive
çürütücü

putrefy
çürümek, çürütmek

putrescence
çürüklük, kokuşma

putrescent
çürümekte olan, kokuşuk

putrescine
putresin

putrid
çürük, kokmuş, kokuşmuş, beş para etmez, rezil, berbat

putsch
ayaklanma, darbe

putt
(golf) deliğe sokmak için hafifçe (topa) vurmak

puttee
dolak

putter
golf sopası

putty
cam macunu

putty knife
ıspatula

putty powder
cila tozu

puzzle
şaşırtmak,kafasını karıştırmak,(about/over/as to ile) çözmeye,anlamaya çalışmak,bir yanıt bulmaya çalışmak,bilmece,bulmaca,tapmaca,muamma,anlaşılmaz/ açıklanmaz şey

puzzle about
çözmeye çalışmak, anlamaya çalışmak

puzzle over
çözmeye çalışmak, anlamaya çalışmak

puzzlement
şaşkınlık, tereddüt

puzzler
anlaşılmaz mesele, bilmece

puzzling
şaşırtıcı, içinden çıkılmaz

pycnometer
yoğunluk şişesi, piknometre, yoğunluk ölçeri

pyelitis
piyelit

pygmy
pigme, cüce

pyjamas
pijama

pylon
çelik çıngı direği

pyloric
mide kapısıyla ilgili

pylorus
mide kapısı, pilor

pyramid
ehram, piramit, köpyak

pyramidal
piramit biçiminde, piramidal

pyrazole
pirazol

pyre
ölü yakmak için toplanan odun yığını

pyrene
piren

pyrethrum
pireotu, pirekapan

pyrex
ateşe dayanıklı cam eşya

pyrexia
humma, yüksek ateş, ateşli olma

pyrheliometer
günerkölçer, güneşölçer

pyridine
piridin

pyrimidine
pirimidin

pyrite
pirit

pyrites
kükürtlü maden

pyro-
(önek) ateş, sıcaklığa ait, ısıya ait

pyroelectric
piroelektrik

pyroelectricity
piroelektrik

pyrogallol
pirogallol

pyrogenous
ateşten oluşan

pyrolatry
ateşe tapma

pyrolusite
piroluzit

pyrolysis
piroliz, ısılbozunma

pyrolytic
pirolitik

pyromania
yakma deliliği

pyrometer
pirometre, ateşölçer

pyrometry
pirometri

pyromorphite
piromorfit

pyrone
piron

pyrope
pirop

pyrophosphate
pirofosfat

pyrotechnic
piroteknik

pyrotechnical
tenek fişekçiliği

pyrotechnics
fişekçilik, havai fişek gösterisi, aşırı gösteriş, şatafat

pyroxene
piroksen

pyroxenite
piroksenit

pyroxylin
pamuk barutu

pyrrolidine
pirolidin

Pythagorean
Pisagor

python
piton yılanı

pythoness
falcı kadın

pyx
sikke ayar kutusu


Submit a name