İngilizce Sözlük

All | # A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W X Y Z | Submit a name
There are currently 2455 names in this directory beginning with the letter H.
H-bomb
hidrojen bombası

ha
ha!, vay!, oh!, ya!

habeas corpus
ihzar emri, ihzar müzekkeresi

haberdasher
tuhafiyeci, terzilik malzemeleri satan kimse, erkek giyimi satan kimse

haberdashery
tuhafiye, tuhafiye dükkânı

habiliment
elbise, kıyafet

habit
alışkanlık

habitability
oturulabilirlik, yaşanabilirlik

habitable
oturmaya elverişli, oturulabilir, ikamet edilebilir

habitant
sakin

habitat
bir hayvan ya da bitkinin yetiştiği doğal ortam

habitation
oturma, ikamet, ev, konut, oturacak yer

habitual
alışılagelmiş, alışılmış, adet haline gelmiş, her zamanki, bir şeyi alışkanlık haline getirmiş, alışmış

habitual obligation
sık sık yerine getirilen zorunluluk

habitually
daimi olarak

habituate
alıştırmak

habituation
alıştırma, itiyat, alışkanlık

habitude
âdet, itiyat, alışkanlık

habitue
müdavim, daimi ziyaretçi

hachure
tarama çizgi

hacienda
büyük çiftlik

hack
(at/away ile) kesmek, yarmak, yaşlı ve yorgun at, kira beygiri, binek atı, çok sayıda düşük kaliteli eserler yazan yazar

hack hammer
taşçı çekici, yontma çekici

hack stend
taksi durağı

hackie
taksi haydavcısı

hacking cough
rahatsız edici öksürük, kötü sesli öksürük

hackle
keten ve kendir tarağı,çentmek,çapmak,yontmak

hackney
binek atı, kira arabası

hackneyed
(söz) bayat, çok yinelenmiş, basmakalıp, beylik, eskimiş

hacksaw
demir testeresi, vergel testere

had
(bkz.) have, (e) aldatılmak

had better
iyi olur

haddock
bir tür morina balığı

hade
damarın dikey durumdan ayrılma açısı

hadj
hac

hadji
hacı

hadron
hadron

haema-
(önek) kan

haemal
kanla ilgili

haematin
hematin

haematite
hematit

haematoid
kan gibi

haematology
hematoloji, kanbilim

haematoxylin
hematoksilin

haematuria
hematuri, kan işeme

haemin
hemin

haemoglobin
hemoglobin

haemolysis
hemoliz

haemorrhage
kanama

haemorrhoid
hemoroit, basur

hafnium
hafniyum

haft
bıçak sapı, bıçağa sap takmak

hag
yaşlı/çirkin kadın, acuze, cadı, cadaloz

haggard
(yüz) yorgun, kırışık, bitkin

haggle
pazarlık etmek, çekişmek, tartışmak

haggler
sıkı pazarlıkçı

haggling
pazarlık

hahnium
hahniyum

haik
ihram, çarşaf

hail
dolu, dolu yağmak, (kimise) çağırmak, seslenmek, selamlamak

hail as
olarak değerlendirmek, olarak övmek

hail fellow well met
samimi dost, yakın arkadaş, sıcakkanlı kimse

hail from
-den gelmek, -li olmak

hail shower
dolu sağanağı

hail squall
şiddetli dolu yağışı

hail storm
dolu fırtınası

hailstone
dolu tanesi

hailstorm
dolu fırtınası

hair
kıl, tüy, saç

hair brush
saç fırçası

hair cell
saç hücresi

hair crack
kılcal çatlak

hair curler
bigudi, saç maşası

hair dryer
saç kurutma makinesi

hair get in sb's hair
birinin başına bitmek

hair net
saç filesi

hair not turn a hair
kılını bile kıpırdatmamak

hair remover
kılları döken ilaç

hair root
kılkök

hair shirt
at kılı gömlek, ceza gömleği

hair spray
saç spreyi

hair tear one's hair
saçını başını yolmak

hair to a hair
tıpı tıpına

hair-raising
korkunç, tüyler ürpertici

hair-splitting
kılı kırk yarma

hair's breadth
kıl payı

hairbreadth
kıl payı, kıl kadar mesafe

hairbrush
saç fırçası

haircut
saç tıraşı, saç kesilme biçimi, saç kesimi

haircutter
berber,tellak

hairdo
biçim verilmiş saç, yapılı saç, saç biçimi, saç tuvaleti

hairdresser
kuaför

haired
saçlı, kıllı, tüylü

hairgrip
saç tokası

hairiness
tüylülük

hairless
saçsız, kılsız

hairline
alında saç çizgisi

hairnet
saç filesi

hairpiece
takma saç, peruka

hairpin
firkete, saç tokası

hairpin bend
keskin viraj, yol dönemeci

hairpin turn
keskin viraj

hairsplitter
kılı kırk yaran kimse

hairspring
ince yay, kıl yay

hairy
kıllı, heyecanlandırıcı, korkutucu, müthiş

Haiti
Haiti

hake
kurutma çardağı, sergen, merlos

halation
hale, halo, ağıl

halberdier
baltacı

halcyon
sakin, huzurlu

halcyon days
kış ortasında iyi hava, barış/bereket devresi

hale
sağlıklı, dinç, zinde

hale and hearty
güçlü ve sağlıklı, kanlı canlı

half
yarı, buçuk, (pul/içecek/bilet/vb.) yarım, yarı, yarısı, yarım, yarı, yarı yarıya, kısmen

half blood
melez, yarım kan

half board
yarım pansiyon

half brother
üvey erkek kardeş

half cone
yarım koni

half dozen
yarım düzine

half gainer
balıklama dalış

half hitch
sade ilmik

half holiday
yarım gün tatili

half hose
kısa çorap

half line
yarıdoğru

half load
yarı yük

half measure
yeterli olmayan tedbirler

half moon
yarımay

half nelson
boyunduruk

half note
ikilik nota

half pay
yarım maaş

half pence
yarım peni

half penny
yarım peni

half pension
yarım pansiyon

half pint
bir bardaklık ölçü, kısa boylu adam

half power
yarı güç

half round
yarım yuvarlak

half sister
üvey kız kardeş

half sole
gizli pençe, yarım pençe

half storey
çekme kat

half term
iki üç günlük kısa dönem tatili

half time
haftaym, ara, haftaym, ara

half-baked
(düşünce) saçma, mantıksız, yarı pişmiş

half-boil
yarı kaynatmak

half-bread
melez

half-caste
melez, melez

half-cycle
yarı çevrim

half-duplex
yarı ikili

half-hearted
isteksiz, gönülsüz

half-length
yarım boy

half-life
yarılanma zamanı, yarı-yaşam

half-mast
yarı gönder

half-open
aralık, yarı açık, aralamak, biraz açmak

half-roll
yarım yatış

half-seas over
sarhoş, çakırkeyif

half-shadow
yarıgölge

half-silk
yarı ipek

half-thickness
yarı kalınlık

half-timbered
yarı ahşap

half-wave
yarım dalga

half-width
yarı genişlik

half-wit
aptal, budala, geri zekâlı

half-witted
geri zekâlı, ahmak, budala, salak

half-word
yarı sözcük

halfback
hafbek

halfhearted
isteksiz, gevşek

halftone
yarı ton

halfway
ortada, yarı yolda, işi bitirmeden, tamamlamadan

halibut
kalkana benzer yassı ve büyük bir balık

halide
halojenür

halitosis
pis kokan nefes

hall
toplantı salonu, büyük salon, koridor, hol, (mektep/birdem/vb.) salon, yemekhane

hall door
salon kapısı

hall of residence
birdem yurdu

hallelujah
Elhamdülillah!, Allah'a şükür!

Halley
Halley

Halley's commet
Halley kuyrukluyıldızı

halliard
kandilisa, çördek, yelken ipi, bayrak ipi

hallmark
altın ya da gümüşte ayar damgası, ayar damgası vurmak

hallo
bkz.hello

halloa
Hayret!

halloo
hayret ifade eden ses

hallucinate
halüsinasyon görmek

hallucination
sanrı, halüsinasyon, varsam

hallucinative
kuruntulu

hallucinatory
kuruntulu

hallux
ayak başparmağı

hallway
koridor, geçit, hol

halo
ışık halkası, hale, ağıl

haloed
ağıllı, haleli

halogen
tuzveren, halojen

halogenate
halojenlemek

halogenation
halojenleme

haloid
halojenli

halophyte
halofit, tuzlu toprak bitkisi

halt
durmak, durdurmak, duruş, durma

halt instruction
durdurma komutu

halter
yular,dizgin,cılav

halting
duraksayan, duraksamalı

halve
yarıya bölmek, yarıya indirmek

halving
lamalı ekleme

halyard
kandilisa, çördek, yelken ipi, bayrak ipi

ham
jambon, abartmalı (oyuncu/aparıcı/vb.) 3.amatör telsizci

ham-fisted
sakar, beceriksiz

hamadryad
orman perisi

hamate
çengel biçiminde

hamate bone
çengel biçiminde el sümüğü

hamburger
hamburger

hamlet
küçük köy

hammer
çekiç,tokmak,(tüfek/vb.) horoz,çekiç,çekiçsümüğü,çekiçle vurmak,çakmak,yenmek

hammer and sickle
orak ve çekiç

hammer and tongs
var kuvvetle, alabildiğine

hammer away
durmadan çalışmak

hammer head
çekiç başı

hammer out
şekil vermek, işlemek, plan yapmak, uydurmak

hammerhead
çekiç balığı, gölge kuşu

hammock
hamak

hamper
engel olmak, engellemek, zorluk çıkarmak, kapaklı sepet

hamster
hamster, cırlak sıçan

hamstring
diz arkasında bulunan iki büyük kirişten biri

hamulus
küçük kanca, çengelcik

hand
el, akrep, yelkovan, ibre, (iskambilde) el, elleriyle çalışan kimse, işçi, yardım, el uzatma, kontrol, yönetim, alkış, (elden ele) vermek, uzatmak

hand and foot
el pençe divan

hand auger
el burgusu

hand axe
el baltası

hand bone
el sümüğü

hand brace
göğüs matkap kolu

hand down
kuşaktan kuşağa geçmek

hand drill
el matkabı

hand driven
elle tahrik edilen

hand feed
elle vermek, elle beslemek

hand glass
el aynası

hand grenade
el bombası

hand in
teslim etmek, vermek, sunmak

hand in glove
sıkı fıkı

hand in hand
el ele, birbirini izleyen, bağlı, birlikte

hand it to sb
hakkını vermek, kabullenmek

hand jack
el krikosu

hand knitting machine
el örgü makinesi

hand lathe
el tornası

hand loom
el tezgâhı

hand luggage
yolculuk çantası, seyahat çantası, bavul

hand on
elden ele geçirmek

hand organ
latarna

hand out
dağıtmak

hand over
vermek, devretmek, teslim etmek

hand over fist
apar topar, palas pandıras

hand printing
el baskısı

hand to hand
göğüs göğüse

hand-held
el, elde taşınır

hand-me-down
elden düşme

hand-operated
elle çalıştırılan

hand-to-mouth
savurgan, müsrif, geleni anında harcayarak

handbag
el çantası

handball
hentbol, eltopu

handbill
el ilanı, tanıtmalık, prospektüs

handbook
el kitabı, rehber

handbrake
el eğleci

handcar
drezin

handcart
el arabası, çekçek

handclasp
el sıkışma

handcuff
kelepçelemek, kelepçe takmak

handcuffs
kelepçe

handed
eli olan, elli

handful
avuç dolusu, az sayıda (insan), bir avuç, ele avuca sığmaz, yaramaz

handgrip
göğüs göğüse çatışma

handgun
tabanca

handhold
tutamaç

handicap
dezavantaj, engel, (yarış/vb.de) daha güçlülere daha zor olmak üzere verilen dezavantaj, engellemek, engel olmak

handicapped
handikaplı, topal, aksak

handicraft
el becerisi, el sanatı

handicraft economy
ev sanatları ekonomisi

handiness
beceriklilik, uygunluk, yararlılık, maharet

handiwork
el işi, iş, el becerisi, (yapanın imzasını taşıyan) elişi, iş

handkerchief
mendil

handle
sap, kulp, tutamaç, kabza, kol, eline almak, el sürmek, ellemek, kontrol altında tutmak, yönetmek, idare etmek, başa çıkmak, (işte) kullanmak, bulundurmak

handle with kid gloves
çok nazik davranmak, üzerine titremek

handlebar
gidon, palabıyık

handlebars
(bisiklet ya da motorsiklette) gidon, yönelteç

handler
hayvan terbiyecisi

handling
elle kullanma, muamele, dağıtım, nakliye

handmade
el işi, elde yapılmış

handmill
el değirmeni

handout
(özellikle yoksullara) bedava dağıtılan yiyecek/giyecek/vb.yardım, bildiri

handpicked
özenle seçilmiş, titizlikle seçilmiş

handrail
tırabzan, merdiven parmaklığı

hands
iyelik, sahip olma, el

hands down
parmağını kıpırdatmadan, kolaylıkla

hands off!
elleme! dokunma!

hands on
deneyimli

hands up!
eller yukarı!

handsaw
el testeresi

handsel
pey,ilk taksit,siftah ettirmek

handset
alısün makinesi

handshake
el sıkma, tokalaşma

handshaking
tokalaşma, uyuşma

handsigned
el imzası bulunan

handsome
yakışıklı, güzel, iyi görünümlü, hoş, cömert

handsomely
cömertçe, bol bol

handspike
manivela

handspring
perende atma

handstand
ellerin üzerinde durma, amud

handwork
el işi

handwriting
el yazısı

handwriting recognition
el yazısı tanıma

handy
kolay kullanımlı, kullanışlı, pratik, el becerisi olan, eli işe yatkın, el altında, hazır, yakın

handyman
elinden her iş gelen erkek, eli işe yatkın erkek

hang
asmak, asılmak, asılı durmak, duvar kâğıdı kaplamak, idam etmek, asmak, kavrama, kapma

hang about
başıboş gezmek, sürtmek

hang around
başıboş gezmek, sürtmek, oyalanmak

hang back
çekinmek, duraksamak, tereddüt etmek

hang by a hair
sallantıda kalmak

hang by a thread
pamuk ipliğiyle bağlanmak, tehlikede olmak

hang fire
zamanında ateş almamak, gecikmek

hang gliding
uçma sporu

hang in the balance
muallakta olmak

hang it!
lanet olsun!

hang on
tutmak, beklemek, bağlı olmak, peşini bırakmamak

hang on by one's eyelids
pamuk ipliğiyle bağlı olmak

hang on sb's every word
can kulağıyla dinlemek

hang on sb's lips
birinin ağzının içine bakmak

hang on the lips of
can kulağıyla dinlemek

Hang on to your hat
Sıkı dur!

hang onto
korumaya çalışmak

hang out
sarkmak, asılmak, sarkıtmak, asmak, oyalanmak

hang over
abanmak, sarkmak, başında olmak (iş)

hang the flag at half mast
bayrağı yarıya indirmek

hang together
birbirinden ayrılmamak, birbirini tutmak

hang up
(çınkayı) kapamak, ertelemek, tehir etmek

hang up one's hat
ununu eleyip eleğini asmak

hangar
hangar

hangdog
habis, sinsi adam

hanger
askı,elbise askısı,asılgan,karmak

hanger-on
yağcı, dalkavuk, yalaka, beleşçi, çanak yalayıcı

hanging
idam, asma

hanging garden
asma bahçe

hanging scaffold
asma iskele

hanging valley
asılı vadi

hangman
cellat

hangnail
şeytantırnağı

hangover
akşamdan kalmışlık, mahmurluk, (önceki bir olaydan) kalmış şey, kalıntı, sonuç

hank
çile,kelep,kangal,çengel,çember,halka

hanker
(after/for ile) arzulamak, özlemini çekmek, can atmak

hanker after
arzulamak, hasret çekmek, özlemek

hanker for
özlemini çekmek

hankie
(bkz.) hanky

hanky
mendil

hanky-panky
dümen, hile, pislik, adilik, sinsilik, zina

haphazard
gelişigüzel, plansız, bağdarlamasız, dağınık

hapless
talihsiz, bahtsız

haploid
yarı kromozomlu

haploid number
haploit sayı

haplology
hece düşmesi

happen
olmak, başına gelmek, olmak, tesadüfen -mek

happen on
rast gelmek

happening
olay

happily
mutlulukla, neşeyle, Allahtan, bereket versin ki

happiness
mutluluk

happy
mutlu,uygun,yerinde,yakşı,sevinçli,memnun

happy-go-lucky
kaygısız, tasasız, vurdumduymaz

hara-kiri
harakiri

harangue
uzun ve sıkıcı konuşma, nutuk, nutuk çekmek, vaaz vermek

harass
usandırmak, bezdirmek

harassment
usanç

harbinger
muştucu, haberci, işaret, nişane

harbor
bkz.harbour

harborage
barınacak yer, sığınak, demirleme yeri

harbormaster
liman şefi

harbour
liman, sığınak, barınak, barındırmak, korumak

harbour authority
liman yetkilisi

harbour dues
liman resmi

harbour master
liman başkanı, liman reisi

hard
sert,katı,güç,zor,kuvvet isteyen,kuvvetli,zorlu,güçlük dolu,tatsız,(on ile) katı,hoşgörüsüz,merhametsiz,zalim,(su) sert,kireçli,bağımlı kılan,alışkanlık yapan,büyük gayretle,sıkı,çok,çok miktarda,yoğun,ağır,çok

hard and fast rule
değişmez kural

hard at it
harıl harıl çalışan

hard brick
sert tuğla

hard bronze
sert bronz

hard by
yakında

hard cash
nakit para, madeni para

hard coal
antrasit, parlak kömür

hard copy
yazılı çıktı

hard currency
sağlam para, konvertibl para

hard disk
sabit disk, sert disk

hard done by
haksızlığa uğramış

hard dump
arıza dökümü

hard facts
kesin deliller

hard glass
sert cam

hard hat
inşaat işçisi, aşırı tutucu kimse, mürteci

hard headed
makul düşünen, işe elverişli

hard iron
sert demir

hard labor
ağır iş cezası, ağır hapis cezası

hard lead
sert kurşun

hard luck
şanssızlık, talihsizlik, kötü şans, kör talih

hard money
madeni para

hard of hearing
ağır işitir, sağır

hard palate
damak

hard roe
balık yumurtası

hard row to hoe
çetin iş

hard rubber
sert kauçuk

hard sell
ısrarla satış usulü

hard soap
sert sabun

hard steel
sert çelik

hard up
darda, sıkıntıda, eli dar, muhtaç

hard water
sert su, kireçli su

hard winter
şiddetli kış

hard-and-fast
değişmez, ayrıcalık tanımaz, sabit, kesin

hard-bitten
inatçı, serkeş, bildiğini okuyan

hard-boiled
çok pişmiş, katı, lop (yumurta)

hard-boiled egg
lop yumurta

hard-core
sabit fikirli, değişmez, inatçı, kararlı

hard-earned
zor kazanılmış, güç kazanılmış

hard-favored
çirkin, sert ifadeli

hard-fisted
cimri, eli sıkı

hard-fought
sıkı dövüşmüş

hard-hearted
katı yürekli, acımasız

hard-line
sıkı, sert, uzlaşmaz

hard-on
kalkmış yarak

hard-pan
sert toprak

hard-shell
sert kabuklu, uzlaşmaz

hard-to-adjust
ayarlaması zor

hard-to-get-to
erişimi zor

hard-to-read
okunması zor

hard-working
çok çalışkan

hardback
ciltli kitap

hardboard
kalın mukavva

harden
sertleşmek, katılaşmak, sertleştirmek, katılaştırmak

hardenability
sertleşebilirlik

hardenable
sertleştirilebilir, sertleşebilir

hardener
sertleştirici, katılaştırıcı

hardening
sertleştirme, dondurma, sertleşme

hardening agent
sertleştirme maddesi

hardface
sert yüz kaplamak

hardheaded
mantıklı, açıkgöz

hardihood
tahammül, metanet, dayanıklılık, yüreklilik

hardly
hemen hemen hiç, ancak, yeni yeni, hiç değil, hiç

hardly have time to breathe
başını kaşıyacak vakti olmamak

hardness
sertlik, güçlük, cesaret, cüret, yiğitlik

hardness number
sertlik sayısı

hardpan
sert toprak, sert tabaka, killi toprak

hardship
sıkıntı, güçlük, zorluk

hardtack
peksimet, galeta

hardware
madeni eşya, hırdavat, (bilgisayar) donanım

hardware error
donanım hatası

hardware monitor
donanım monitörü

hardwearing
(giyecek) dayanıklı, uzun ömürlü, sağlam

hardwood
mobilyacılıkta kullanılan sert tahtalı ağaç

hardy
dayanıklı,dözümlü,güçlü,(bitki) soğuğa dayanıklı

hare
yabani tavşan, (off ile) çok hızlı koşmak, kaçmak, fırlamak, tüymek

hare off
çok hızlı koşmak

harebell
çançiçeği, yabansümbülü

harebrained
aptalca, kuş beyinli, kafasız

harefoot
balza ağacı

harelip
yarık dudak, tavşan dudağı

harem
harem

haricot
fasulye, etli yahni

haricot bean
kuru fasulye

hark
(back ile) geçmişte olan şeylerden sözetmek, geçmişte yaşamak

hark back
sadede gelmek

hark!
Dinle!, Sus!

harl
keten ipliği, kenevir ipliği, lif

harlequin
alacalı, soytarı, palyaço

harlequinade
pandomima, soytarılık

harlot
fahişe, orospu

harlotry
fahişelik, orospuluk

harm
zarar, ziyan, hasar, kötülük, zarar vermek, incitmek

harmful
zararlı, fena

harmful publications
muzır neşriyat

harmless
zararsız

harmonic
uyumlu, ahenkli

harmonic mean
armonik ortalama, uyumlu ortalama

harmonic progression
armonik dizi, uyumlu dizi

harmonica
armonika

harmonics
uyum bilgisi, ahenk bilimi

harmonious
uyumlu, ahenkli

harmoniousness
ahenklilik, uyumluluk

harmonist
kompozitör, ses bilgini

harmonium
harmonyum, küçük org

harmonize
armonisini yapmak,(with ile) uyum sağlamak,uyumlu olmak,uyum oluşturmak,koşaştırmak,ahenktarlaştırmak

harmony
armoni, uyum, ahenk, uygunluk

harness
koşum takımı, (atı) koşmak, (doğal güçleri) kullanmak, yararlanmak

harness maker
saraç

harp
harp

harp on
durmadan anlatmak, hep aynı telden çalmak

harp on the same string
diline dolamak

harper
harpçı

harpist
harpçı

harpoon
zıpkın, zıpkınlamak

harpsichord
harpsikord

harpy
yırtıcı ve gaddar kimse

harpy eagle
Amerika'da bulunan bir cins kartal

harridan
cadaloz

harrier
yağmacı kimse, soyguncu, tavşan tazısı, doğan

harrow
tırmık, sürgü, tapan, sürgü geçirmek, tırmık çekmek, hırpalamak

harrowing
üzücü, hırpalayıcı, acı veren

harry
yağma etmek, rahat vermemek, eziyet etmek

harsh
duyuları yıpratıcı, sert, (renk) cırtlak, kaba, zalim, haşin

harshness
kabalık

hart
erkek karaca, erkek geyik

hartshorn
geyik boynuzu

hartstongue
geyikdili

harumscarum
patavatsız, pervasız, kayıtsız

harvest
hasat, ekin toplama, hasat zamanı, toplanan ekin, mahsül, ürün, biçmek, tarladan kaldırmak

harvest home
hasat sonu

harvest mouse
tarla faresi

harvester
orakçı, hasatçı, biçerdöver

harvester-thresher
biçerdöver

has
bkz.have

has-been
modası geçmiş kimse/şey

hasenpfeffer
tavşan yahnisi

hash
kıymalı yemek, arapsaçı, karmakarışık şey, altüst olmuş şey, haşiş, esrar

hash house
aşevi

hash over
müzakere etmek

hashish
haşaş, esrar

haslet
sakatat

hasp
asma kilit köprüsü, kenet

hassle
güçlük, zorluk, bela, mücadele, tartışma, kavga, güçlük çıkarmak, kızdırmak, sinir etmek, huzursuz etmek

hassock
ayak dayayacak minder, ot öbeği

haste
acele, telaş

hasten
acele etmek, acele ettirmek, hemen söylemek

hastily
aceleyle, telaşla, süratle

hastiness
acelecilik, telaş

hastings
turfanda,faraş

hasty
acele,telesik,aceleyle/telaşla yapılan,aceleye gelmiş

hasty pudding
muhallebi

hat
şapka

hatband
şapka şeridi

hatbox
şapka kutusu

hatch
(civciv) yumurtadan çıkmak, yumurtasını kırmak, (yumurta) kırılmak, kırılıp civciv çıkarmak, (plan/vb.) kurmak, tasarlamak, ambar ağzı, ambar kapağı, gemi ya da uçakta yolcu kapısı

hatchback
steyşın araba

hatchel
keten tarağı, keten taramak

hatcher
kuluçka makinesi

hatchery
kuluçka yeri, üretme çiftliği

hatchet
küçük balta, el baltası

hatchet pick
baltalı kazma

hatching
haşur, ştrif

hatching egg
kuluçkalık yumurta

hatchway
ambar ağzı, lombar ağzı

hate
nefret, nefret etmek, hoşlanmamak, beğenmemek, nefret etmek

hate like poison
günahı kadar sevmemek

hateful
nefret verici, tatsız, iğrenç

hatless
şapkasız

hatpin
şapka iğnesi

hatred
nefret, kin

hatter
şapkacı

hauberk
zırh yelek

haughtily
kibirle

haughtiness
azamet, gurur, kurum, özünü beğenmişlik

haughty
kibirli, özünü beğenmiş

haul
çekmek, sürüklemek, taşımak, çekme, çekiş, bir ağdan çıkan balık miktarı, ganimet, vurgun

haul over the coals
fırça çekmek, haşlamak

haul up
çağırıp azarlamak, yukarıya çekmek

haulage
nakliye, taşıma, nakliye vergini

haulage drift
nakliyat yolu, taşıma yolu

hauler
nakliye şirketi

haulm
bitki sapı, saman

haulyard
kandilisa, çördek, yelken ipi

haunch
kalça, kıç, but

haunched
kalçalı

haunching
kemer koltuk taşı, kemer ayağı

haunt
(cin/peri/vb.) uğramak, sık sık görünmek, ziyaret etmek, dadanmak, hiç aklından çıkmamak, sık sık uğranan yer, düzenli olarak ziyaret edilen yer, uğrak yeri

haunted
tekin olmayan

haunting
akıldan çıkmayan, güç unutulan

hautboy
obua

hauteur
kibir, gurur

havana
havana purosu

have
(yardımcı fiil), (have got), -si olmak, almak, yapmak, yemek, içmek, izin vermek, doğurmak, davet etmek, çağırmak, (rüya) görmek, geçirmek, karşılaşmak

have a bad time
çok sıkıntı çekmek

have a ball
çok iyi vakit geçirmek

have a bash
bir denemek

have a bash at
bir denemek, el atmak, girişmek

have a bath
banyo yapmak

have a bathroom
banyo yapmak, yıkanmak

have a bill protested
senedi protesto olmak

have a bone to pick with
görülecek bir hesabı olmak

have a card up one's sleeve
gizli bir josparı olmak

have a care
çaba sarf etmek, ihmal etmemek

have a chat
mırt vurmak

have a chip on one's shoulder
öfkesi burnunun ucunda olmak

have a crush on
abayı yakmak

have a death adder in one's pocket
günahını vermemek

have a drink
bir şey içmek

have a finger in every pie
her işte parmağı olmak

have a good head on one's shoulders
sağduyu sahibi olmak

have a good mind to do sth
yapmayı aklına koymak

have a good time
iyi vakit geçirmek, eğlenmek

have a haircut
saçını kestirmek

have a hand in
-de katkısı bulunmak, bir işle ilgisi olmak

have a heart of gold
altın gibi kalbi olmak

have a heart of stone
taş yürekli olmak

have a high temperature
ateşi olmak

have a hold over
elinde kozu olmak

have a holiday
izine çıkmak, tatile çıkmak

have a hunch
içine doğmak

have a liking for
-den hoşlanmak

have a long wait
uzun süre beklemek

have a look at
-e bir göz atmak, bakmak

have a look at sth
-e bir göz atmak, bakmak

have a lump in one's throat
boğazı düğümlenmek

have a meal
yemek yemek

have a mind to
niyeti olmak

have a pity on
acımak

have a quick temper
canı tez olmak

have a roof over one's head
başını sokacak bir yeri olmak

have a roving eye
çapkın olmak

have a rubdown
masaj yaptırmak

have a run of luck
şansı yaver gitmek

have a screw loose
bir tahtası eksik olmak

have a seat
lütfen oturun, buyrun oturun

have a share in
payı olmak

have a shave
tıraş olmak

have a shower
duş almak

have a sinking feeling
paniğe kapılmak

have a smack at
bir denemek

have a soft spot for
düşkün olmak

have a sore throat
anjin olmak

have a stab at
denemek

have a temperature
ateşi olmak

have a thick head
kalın kafalı olmak

have a voice in sth
bir şeyde söz sahibi olmak

have an abortion
düşük yapmak

have an accident
kaza geçirmek

have an excuse
mazereti olmak

have an eye on
göz kulak olmak

have an eye to the main chance
işini bilmek

have been around
çok deneyimli olmak, görmüş geçirmiş olmak

have breakfast
kahvaltı etmek

have designs on
ele geçirmek için planlar yapmak

have done with
bitirmek, son vermek, ile işi kalmamak

have egg on one's face
mosmor olmak

have eyes in the back of one's head
arkada gözü olmak

have forty winks
şekerleme yapmak

have got
-e sahip olmak, -sı olmak

have got to
zorunda olmak, zorunda kalmak, mecbur olmak

have green fingers
bahçe işlerinden anlamak

have growing pains
büyüme sancıları çekmek

have had it
bıkmak

have hollow legs
boğazına düşkün olmak

have in mind
hatırında tutmak

have in one's pocket
-i parmağında oynatmak

have it away with
ile düşüp kalkmak

have it both ways
her iki durumdan da yararlanmak

have it coming
hak etmek

have it in for
zıt gitmek, kaba davranmak, kıl olmak

have it off with
ile düşüp kalkmak

have it out with
tartışmak

have kittens
tepesi atmak

have no bearings on
ile ilgisi olmamak

have no business to do sth
bir şey yapmaya hakkı olmamak

have no objection to sb
-e itirazı olmamak

have no regrets
bir pişmanlık duymamak, hiç pişman olmamak

have no use for
nefret etmek

have nothing between one's ears
ağzı açık ayran budalası olmamak

have nothing to do with
ile ilgisi olmamak

have on
üzerinde olmak, giymek, kafaya almak, işletmek

have on one's mind
endişelenmek

have on the tip of one's tongue
dilinin ucunda olmak

have one foot in the grave
bir ayağı çukurda olmak

have one's back to the wall
köşeye sıkışmak

have one's cake and eat it
bir şeyin kaymağını yemek

have one's cake and eat it too
ne yardan geçmek ne de serden

have one's ear to the ground
kulak kesilmek

have one's hands full
zor başa çıkmak, çok meşgul olmak

have one's hands tied
eli kolu bağlı olmak

have one's head in the clouds
aklı bir karış havada olmak

have one's heart in one's boots
ödü kopmak

have one's heart in one's mouth
yüreği ağzına gelmek

have one's heart set against sth
bir şeye karşı durmak

have one's knife in sb
diş bilemek

have one's nose in a book
kitaptan başını kaldırmamak

have one's nose in the air
burnu havada olmak

have one's own back
acısını çıkarmak, intikamını almak

have one's say
söz söyleme fırsatı bulmak

have one's tail between one's legs
kuyruğunu kısmak

have one's way
başına buyruk olmak

have one's wits about one
kıvrak, dikkatli ve mantıklı olmak

have oneself to thank
sorumlu olmak

have out
(tartışarak) çözümlemek

have owing
alacağı olmak

have pity on
acımak

have recourse to
başvurmak, yardım dilemek, sığınmak

have round
davet etmek, çağırmak

have sb's number
numarasını vermek, notunu vermek

have short arms and deep pockets
günahını koklatmamak

have something to do with
ile ilgisi olmak

have sth done
-tirmek, -tırmak

have sth up one's sleeve
koz olarak saklamak

have supper
akşam yemeği yemek

have the devil to pay
kıyamet kopmak

have the edge on
-den üstün olmak, avantajlı olmak

have the gift of the gab
ağzı laf yapmak

have the grace to
lütfetmek

have the hang of sth
yöntemini kapmak, anlamını kavramak

have the knack of
püf çekidini bilmek

have the patience of Job
Eyüp sabrı olmak

have the reputation of
şöhret kazanmak

have the runs
amel olmak, ishal olmak

have the trots
amel olmak

have to
zorunda olmak, zorunda kalmak, mecbur olmak

have to do with
ile bir ilgisi olmak, alakası olmak

have to go
sıkışmak

have up
mahkemeye vermek

have words
atışmak, tartışmak

haven
sığınak, liman, barınak

havenot
fakir kimse

haversack
asker çantası, arka çantası, kumanya torbası

haves
malik olanlar

havings
mal, mülk, servet, zenginlik

havoc
hasar, zarar ziyan, yıkım, kargaşa

hawk
doğan, atmaca, gezgin satıcılık yapmak, sokakta öteberi satmak

hawk-eyed
keskin bakışlı

hawk-nosed
gaga burunlu

hawker
seyyar satıcı

hawkish
savaş yanlısı

hawkweed
sarı çiçekli bir bitki

hawse
loça, palamar gözü

hawse hole
palamar lombarı, palamar gözü

hawsehole
loça deliği

hawser
halat, palamar, yoma

hawser laid
yoma, bükme halat

hawthorn
akdiken, alıç

hay
saman, kuru ot

hay fever
saman nezlesi

hay fork
diren

hay meadow
çayır, otlak

hay mower
çim makinesi

hay rake
çayır tırmığı

haycock
tınaz, ot yığını

hayfork
diren, dirgen, yaba

hayloft
otluk, samanlık

haymaker
tınaz makinesi, tırpancı

haymaking
kuru ot üretimi

hayrick
bkz.haystack

hayseed
saman tohumu, kaba köylü

haystack
saman yığını, tınaz

haywire
karmakarışık, karman çorman

hazard
tehlike, riske etmek, tehlikeye atmak

hazard beacon
tehlike farı

hazard bonus
iş riski tazminatı

hazardous
tehlikeli, zararlı, riskli

hazardous waste
tehlikeli atıklar

haze
ince sis, duman, pus

hazel
fındık ağacı,ela,konur

hazel hen
dağtavuğu

hazelnut
fındık

haziness
pusluluk, sis, karışıklık, belirsizlik

hazing
dayak atma, korkutma

hazy
bulutlu, sisli, puslu, bulanık

he
o (erkek)

He has money to burn
Denizde kum, onda para

he-man
güçlü adam

head
baş, kafa, baş, baş taraf, akıl, beyin, kafa, lider, başkan, baş, üst kısım, ön taraf, baş, metal paranın resimli yüzü, tura, su, buhar basıncı, başında olmak, başı çekmek, sorumlu olmak, yönetmek, baş olmak, bir yöne doğru hareket etmek ya da ettirmek, (topa) kafa vurmak

head and shoulders above
kat kat iyi/üstün

head brick
baş tuğlası

head for
-e gitmek, yolunu tutmak

head gap
kafa aralığı

head into
gitmek

head loss
yük kaybı

head money
adam başına verilen vergi

head of a section
şube müdürü, kısım amiri

head of state
devlet başkanı

head of steam
gayret

head of the family
kodak reisi

head of the state
devlet başkanı

head off
yolunu kesmek, geçit vermemek

head office
genel müdürlük, merkez

head over heels
tepetaklak, tepetaklak perende atma, adamakıllı

head over heels in love with sb
birine sırılsıklam âşık olmak

head race channel
iletim arnası

head sail
pruva yelkeni, ön yelken

head sea
önden gelen dalgalar

head start
avantaj, üstünlük

head up
başkanlık etmek

head wind
pruva rüzgârı

head-counter
anketçi

head-hunter
kafa avcısı

head-on
burun buruna, burun buruna

headache
baş ağrısı

headband
kafa bandı

headboard
karyolanın başucundaki tahta

headdress
başlık

headed
başlı, başlıklı, antetli

headed letter paper
antetli mektup kâğıdı

header
baş kesme makinesi, başak kesme makinesi

header card
rehber kart, başlık kartı

header label
rehber etiket, başlık etiketi

headfirst
başı önde, başı ilerde olarak, baş aşağı

headframe
şövalman, kuyu kulesi

headgate
arna baş kapağı

headgear
başlık

headhunter
teknik eleman avcısı

headiness
sabırsızlık, haşinlik, baş döndürücülük

heading
(yazılarda) başlık

headlamp
far

headland
burun

headless
başsız

headless screw
başsız vida

headlight
far

headline
başlık, manşet, özet haber

headlong
başı önde, paldır küldür, düşünmeksizin, aceleyle

headmaster
okul müdürü

headmistress
okul müdiresi

headmost
en baştaki, en ileri

headphone
kulaklık

headphones
(ikili) kulaklık

headpiece
başlık, lento, miğfer, akıl, kafa

headquarters
karargâh, merkez büro

headrest
baş dayanağı

headroom
boşluk payı, yükseklik

heads or tails
yazı mı, tura mı

headsail
pruva yelkeni

headscarf
başörtüsü

headset
(ikili) kulaklık

headship
müdürlük, başkanlık

headshrinker
psikiyatrist

headsman
cellat

headstock
baş dayak, yatak, beşik

headstone
mezartaşı

headstrong
inatçı, dikbaşlı, kafasının dikine giden

headwaiter
şef garson

headwall
menfez, üst kanat duvarı

headward
geriye doğru

headwaters
ırmağı besleyen kaynaklar, pınar başı

headway
gelişmek

headwheel
molet, halat makarası

headwind
karşıdan esen rüzgâr

headword
madde başı sözcük

headwork
zihni çalışma

heady
(alkol) sarhoş edici, çarpıcı, sert, başı dönmüş, heyecanlı

heal
(yara/vb.) iyileşmek, iyileştirmek, son vermek, bitirmek

heal-all
her derde deva

healable
iyileşebilir, iyileştirilebilir

healer
iyileştiren kimse, doktor

health
sağlık

health care
vücut bakımı

health centre
sağlık merkezi

health certificate
sağlık raporu

health department
sağlık ocağı

health insurance
sağlık sigortası

health officer
sağlık memuru

health physics
sağlık fiziği

healthful
sağlık için faydalı, sıhhi

healthiness
sağlık

healthy
sağlıklı

heap
yığın,kalak,küme,yığmak,kümelemek

heaping
taşmak üzere, dopdolu

hear
işitmek, duymak, haber almak, duymak, öğrenmek, dikkatle dinlemek

hear a pin drop
sinek uçsa duymak

hear about
duymak, haberini almak, bilmek, haberdar olmak

hear from
haber almak

Hear hear!
Bravo!, Yaşa!

hear of
bahsini işitmek, duymak, bilmek, öğrenmek

hear out
konuşma bitene kadar dinlemek

hearing
işitme duyusu, işitme, işitme alanı, ses erimi, kendi durumunu çevreye duyurma, duruşma, oturum

hearing aid
kulaklık, işitme cihazı

hearing impaired
işitme özürlü

hearing loss
işitme kaybı

hearken
dinlemek, kulak vermek

hearsay
söylenti, şayia

hearse
cenaze arabası

heart
kalp, yürek, kalp, gönül, yürek, merkez, kararlılık, azim, yüreklilik, cesaret, kupa

heart attack
kalp krizi

heart disease
kalp hastalığı

heart failure
kalp yetmezliği

heart transplant
kalp nakli

heart-free
âşık olmayan

heart-to-heart
içten, saklısız, açık, samimi, içten, açık

heart's to one's heart's content
doya doya

heartache
gönül yarası, ıstırap, acı

heartbeat
kalp atışı

heartbreak
ıstırap, acı, derin üzüntü, kalp yarası

heartbreaker
gönül avcısı

heartbreaking
kalp kırıcı, çok üzücü

heartbroken
üzüntülü, kalbi kırık, kederli

heartburn
mide ekşimesi

hearten
yüreklendirmek, cesaret vermek, neşelendirmek

heartening
yüreklendirici, cesaretlendirici

heartfelt
içten, yürekten, samimi, gerçek

hearth
ocak, şömine

hearth plate
ocak tablası, ocak levhası

hearthstone
ocak taşı, yuva

heartily
iştahla, istekle, çok, fazla, fazlasıyla

heartiness
samimiyet

heartless
acımasız, katı yürekli, zalim, kalpsiz

heartlessness
kalpsizlik

heartrending
yürek parçalayıcı, üzücü, çok acıklı

heartsick
çok kederli, bezgin, bağrı yanık

heartstrings
güçlü sevgi duyguları

heartwarming
iç açıcı

heartwood
özodunu, öz kerestesi

hearty
içten, yürekten, samimi, (yiyecek) doyurucu, bol

heat
ısı, sıcaklık, sıcak, eleme yarışı, (dişi ve memeli hayvanlarda) çiftleşme isteği, ateşli/azgın dönem, ısınmak, ısıtmak

heat accumulator
ısı akümülatörü

heat capacity
ısı kapasitesi, ısı sığası

heat coil
ısı bobini

heat conduction
ısı iletimi

heat conductivity
ısı iletkenliği

heat conductor
ısıl iletken

heat consumption
ısı tüketimi

heat detector
ısı detektörü

heat dissipation
ısı kaybı

heat energy
ısı enerjisi

heat engine
ısı makinesi

heat exchange
ısı alışverişi

heat exhaustion
sıcak çarpması

heat insulating
ısı yalıtımı

heat insulating material
ısı yalıtım maddesi

heat insulation
ısı yalıtımı

heat interchange
termal denge, ısıl denge

heat loss
ısı kaybı, ısı yitimi

heat of fusion
füzyon ısısı, kaynaşım ısısı

heat of reaction
reaksiyon ısısı, tepkime ısısı

heat of solution
erime ısısı

heat ray
ısı ışını

heat resistant
ısıya dayanıklı

heat resisting
ısıya dayanıklı, ısı dirençli

heat source
ısı kaynağı

heat transfer
ısı aktarımı, ısı nakli

heat wave
sıcak hava dalgası

heatable
ısınabilir

heated
hararetli, heyecanlı, kızgın, ateşli

heater
ısıtıcı

heath
fundalık, kır, çalılık, funda, süpürgeotu

heathen
putperest, dinsiz

heathenish
dinsiz

heathenism
putperestlik, dinsizlik, barbarlık

heathenize
dinsizleşmek

heather
funda, süpürgeotu

heating
ısıtma jüyesi, ısıtma

heating boiler
kalorifer kazanı, ısıtma kazanı

heating coil
rezistans

heating inductor
ısıtma bobini

heating power
ısıtma gücü, ısıtma kuvveti

heating rate
ısıtma hızı

heating time
ısıtma süresi

heatproof
sıcağa dayanıklı

heatsink
ısı yutucu, soğutucu

heatstroke
bkz.sunstroke

heave
kaldırmak, yukarı çekmek, fırlatmak, kaldırıp atmak, inip kalkmak, şişip inmek, (gemi) seyretmek, belli bir rotada gitmek

heave a sigh
of çekmek

heave in sight
görüş mesafesine girmek

heave no stone unturned
çalmadık kapı bırakmamak

heave to
faça edip durmak

heave up
kusup çıkarmak, vira etmek

heaven
cennet, ç.gökyüzü, Tanrı, cennet

Heaven forbid
Allah göstermesin

heavenly
cennete ilişkin, cennet gibi, göksel, tanrısal, harika, nefis

heavenly body
gökcismi

heavens
gök

heavenwards
gökyüzüne/cennete doğru

heaver
manivela, kaldırıcı

heavier-than-air
havadan ağır

heavily
ağır bir biçimde

heaviness
ağırlık, şiddet, kasvet

heavy
ağır, yoğun, ağır, şiddetli, ciddi, ağır, (davranış, duygu) ağır, yavaş, yorucu, güç, ağır, (yiyecek) ağır, sindirimi güç, (hava) ağır, boğucu, yoğun (denizde) dalgalı, fırtınalı, üzgün, hüzünlü

heavy artillery
uzun menzilli toplar

heavy atom
ağır atom

heavy current
güçlü akım, şiddetli akım

heavy duty
ağır iş, ağır yük

heavy earth
baryum oksidi

heavy fuel
ağır yakıt, mazot

heavy goods
ağır yük

heavy hydrogen
ağır hidrojen

heavy industry
ağır endüstri, ağır sanayi

heavy metal
ağır metal

heavy metals
ağır metaller

heavy nucleus
ağır çekirdek

heavy oil
ağıryağ

heavy particle
ağır parçacık

heavy petrol
ağır benzin

heavy rain
şiddetli yağmur, kara yağmuru

heavy traffic
ağır trafik

heavy water
ağır su

heavy weight
ağır sıklet

heavy-handed
kaba, patavatsız, can sıkıcı, beceriksiz, zalim

heavy-hearted
kederli

heavy-laden
ağır yüklü

heavyhearted
üzgün, kederli

heavyweight
ağır siklet

hebdomadal
haftalık, yedi günlük

hebetate
zihnini körleştirmek, zekâsını kaybetmek

hebetude
zihin körlüğü

Hebraism
ibranice deyim, Musa dini

Hebraistic
ibranilere ait

Hebrew
İbrani

hecatomb
katliam

heck
kahrolası

heckle
sıkıştırmak, sorularla sözünü kesmek

hectare
hektar

hectic
heyecanlı, telaşlı, hareketli

hecto-
(önek) hekto

hectogramme
hektogram

hectograph
hektograf

hectometer
hektometre

hector
kabadayı, yıldırmak, sindirmek, taciz etmek

heddles
gücü takımları

hedge
çit, çalı, (against ile) koruma, çitle çevirmek, lafı dolandırmak, doğrudan doğruya yanıt vermekten kaçınmak

hedge sparrow
çit serçesi

hedgehog
kirpi

hedger
bahçıvan, bostancı

hedgerow
(yol kenarında/vb.) sıra sıra çalılar

hedging
hedging

hedonism
fels.hedonizm, hazcılık

hedonist
zevk düşkünü kimse

hee haw
eşek anırması, anırmak

heebie jeebies
yürek çarpıntısı, korku nöbeti, telaş

heed
dikkat etmek, önemsemek, dinlemek, kulak vermek, dikkat, önem

heedful
dikkatli, ihtiyatlı

heedless
dikkatsiz, önem vermeyen

heehaw
eşek anırması, gürültülü kahkaha

heel
topuk, ökçe, topuk, (ayakkabıya) ökçe takmak

heel iron
nalça

heeled
topuklu, ökçeli, para babası

heeler
kunduracı, bir politikacının adamı

heeling
yana yatma

heft
ağırlık, kaldırmak

hefty
iri, güçlü kuvvetli, etkili

hegemony
üstünlük, egemenlik, hegemonya

hegira
hicret

heifer
doğurmamış genç inek, düve

heigh-ho!
Eyvah!

height
yükseklik, yüksek yer, pozisyon, doruk, en üst derece, zirve, ana çekit

height control
yükseklik ayarı

heighten
yükselmek, yükseltmek, artırmak

heinous
tiksindirici, iğrenç, çirkin

heinousness
iğrençlik, çirkinlik, kötülük

heir
varis, mirasçı, kalıtçı

heir apparent
veliaht

heirdom
vârislik, kalıt

heiress
kadın mirasçı

heirloom
kuşaktan kuşağa geçen değerli şey

heirship
varislik, miras

heist
soygun, hırsızlık, hırsızlık yapmak, çalmak, aşırmak

Hejaz
Hicaz

Hejira
Hicret

helianthus
ayçiçeği, günebakan

heliborne
dikuçarla taşınan

helibus
yolcu dikuçarı

helical
helezoni, sarmal

helical antenna
helis anten

helical gear
helezon dişli, helis dişli

helical spring
helezoni yay, sarmal yay

helicoid
sarmal, helezoni, helikoid, aylanç, burgu yüzeyi

helicon
helikon

helicopter
helikopter, dikuçar

heliocentric
güneş merkezine bağlı, günmerkezli

heliograph
ayna telgrafı

helioscope
güneş gözmerceği

heliostat
helyostat, gündüşürücü

heliotherapy
güneşle tedavi, helyoterapi

heliotrope
güneş çiçeği, kediotu, açık mor, kantaşı

heliotropic
helyotropik, ışık etkisiyle yön değiştiren

heliotropic wind
helyotropik rüzgâr, güneşi izleyen rüzgâr

heliotropism
günedoğrulum

heliport
dikuçar pisti, dikuçar alanı

helium
helyum

helium filled lamp
helyum lambası

helium gas
helyum gazı

helix
helis,helezon,sarmal eğri,ilbiz

hell
cehennem, (vurguyu artırmak için kullanılır), kahrolasıca!, kahretsin!, lanet olsun!

hell-bent
kararlı, kafasına koymuş, istekli

hellcat
şirret kadın

hellebore
çöpleme

Hellene
Helen, Yunanlı

Hellenism
eski Yunan medeniyeti, Helenizm

Hellenist
Yunan dili ve edebiyatı bilgini

hellenize
Yunanlılaştırmak, Yunanca konuşmak

Hellespont
Çanakkale Boğazı

hellfire
cehennem azabı

hellhound
şeytan

hellion
haylaz çocuk

hellish
berbat, cehennem gibi, tatsız, can sıkıcı

hellishness
korkunçluk

hello
merhaba, alo, a!, hay Allah!, hey

helluva
çok fena, çok iyi, çok fena, çok iyi

hellward
cehenneme doğru

helm
dümen, lider, baş, yönetici

helmet
kask, miğfer, tolga

helmeted
miğferli, başlıklı

helminth
kurt, bağırsak solucanı

helmless
başıboş

helmsman
yönetici, idareci, dümenci

helot
köle, esir

help
yardım etmek,kömek etmek,işe yaramak,daha iyi yapmak,(to ile) (özüne) almak,yardım,kömek,yardımcı

help program
yardım bağdarlaması

Help yourself
Buyurun, özünüz alınız (yemek/istenilen şey)

Help!
imdat!, Yetişin!

helper
yardımcı, çırak, hizmetçi, uşak

helpful
yardımcı, yararlı

helpfulness
yardımseverlik

helping
yemek servisi, porsiyon

helpless
yardıma muhtaç, çaresiz, aciz

helpmate
yardımcı, ortak

helpmeet
arkadaş, eş

helter-skelter
aceleyle, apar topar, paldır küldür, aceleyle/telaşla (yapılan)

helve
sap, tutamak, sap takmak

Helvetia
isviçre

Helvetian
isviçreli, isviçre'ye ait

hem
(giysi) kenar, baskı, kıvırıp kenarını bastırmak

hem and haw around
kem küm etmek

hem in
kuşatmak, çevresini sarmak

hema-
(önek) kan

hematite
hematit, kantaşı

hemato-
(önek) kan

hematology
hematoloji

hemi-
(önek) yarı

hemicellulose
hemiselüloz

hemicycle
yarım daire

hemimorphite
hemimorfit

hemiplegia
yarım inme

hemisphere
yarıküre

hemispheric
yarıküreye ait

hemistich
yarım mısra

hemline
etek boyu, etek ucu

hemlock
köknara benzer bir çam ağacı, baldıran, ağıoutu

hemo-
(edat) kan

hemoglobin
hemoglobin

hemophilia
hemofili

hemorrhage
kanama

hemorrhoid
basur, hemoroid

hemp
kenevir, kendir

hemp rope
kenevir halat, kenevir ip

hemstitch
kenar dikişi, kenar süsü, antika, sıçandişi, ajur yapmak

hen
tavuk, dişi kuş

hen bane
banotu

hen party
kadınlar toplantısı

hence
bu nedenle, bundan dolayı, buradan, şu andan itibaren

Hence!
Defol!

henceforth
bundan böyle, şimdiden sonra, bu andan itibaren

henceforward
bundan böyle

henchman
dalkavuk

hencoop
kümes

henna
kına

henpeck
başının etini yemek

henpecked
kılıbık,avratağız

hep
açıkgöz, şans, talih, baht

heparin
heparin

hepatic
karaciğere ait, karaciğer

hepatica
ciğerotu

hepatitis
hepatit, karaciğer yangısı

hepatologist
hepatolog

hepatology
hepatoloji

heptad
yedi değerli atom

heptagon
yedigen

heptagonal
yedi açılı

heptahedron
yedi yüzlü cisim

heptane
heptan

her
(dişil) onu, ona, o, onun

herald
haberci, müjdeci, birşeyin müjdecisi olmak

heraldry
arma, armacılık

herb
(nane/vb.) ot, bitki

herbaceous
otsu, otsul

herbage
yeşillik, ot

herbal
otlara ait, bitkisel

herbalist
şifalı bitkiler yetiştiren/satan kimse

herbarium
kurutulmuş bitki koleksiyonu

herbicide
herbisit, bitki öldürücü

herbivore
ot yiyen hayvan, otçul hayvan

herbivorous
(hayvan) otobur, otçul

Hercules
Herkül, çok kuvvetli adam

herd
hayvan sürüsü, sığırtmaç çoban, (insanlar için) koyun sürüsü

herd instinct
sürü içgüdüsü

herdsman
çoban, sığırtmaç

here
burada, buraya, bu çekitte, burada, işte, hey

here and there
şurada burada, arasıra, ötede beride

Here goes!
Başlıyoruz!, işte başlıyorum!, Haydi bakalım!

Here you are
işte, buyurun

hereabouts
buralarda, yakında

hereafter
bundan sonra, gelecekte, ölümden sonraki yaşam, ahret

hereat
bunun üzerine, bundan dolayı

hereby
şimdi, bu vesileyle, bundan ötürü

hereditament
kalıtsal, mirasla geçen mal

hereditarily
miras olarak

hereditary
kalıtsal

hereditary factor
kalıtım faktörü

heredity
kalıtım, soyaçekim

herein
bunda, bu yazının içinde

heresy
dinsel/toplumsal değerlere aykırı görüş

heretic
kabul olunmuş doktrinlere karşı olan kimse, kendi dininin inançlarına karşı gelen kimse

heretofore
bundan evvel, şimdiye kadar, öteden beri

hereunto
bu zamana kadar

hereupon
bunun üzerine

herewith
ilişikte, beraberinde

heritable
kalıtım yoluyla kalabilen

heritage
miras, kalıt

hermetic
sımsıkı kapalı, havageçirmez

hermit
münzevi kimse

hermit crab
pavurya

hermitage
inziva yeri

hernia
fıtık

hernial
fıtıklı

hero
kahraman

heroic
yiğitçe, kahramanca, kahramanlıkla ilgili

heroical
kahraman, kahramanca

heroics
abartmalı söz ya da davranışlar

heroin
eroin

heroine
kadın kahraman

heroism
kahramanlık

heroize
kahramanlaştırmak, kahraman rolünü oynamak

heron
balıkçıl

herpes
uçuk

herpetology
sürüngenbilim

herring
ringa balığı

herringbone
balıksırtı

herringbone stitch
çapraz dikiş, iğneardı dikiş

hers
(dişil) onunki, onun

herself
(dişil) kendisi, özü

hertz
hertz

Hertzian
Hertz

Hertzian waves
Hertz dalgaları, ünalgı dalgaları

Herzegovina
Hersek

hesitancy
duraksama, tereddüt

hesitant
kararsız, ikircikli

hesitate
tereddüt etmek, duraksamak

hesitation
tereddüt, duraksama

hessian
kaba kendir bezi

het up
heyecanlı, telaşlı

hetaera
cariye

hetaira
gözde

hetero
karşı cinse ilgi duyan, homoseksüel olmayan, hetero, karşı cinse ilgi duyan kimse

hetero-
(önek) başka, farklı, diğer

heterocyclic
heterosiklik

heterocyclic compound
heterosiklik bileşik

heterodyne
heterodin

heterodyne receiver
heterodin alıcı

heterogamy
heterogami

heterogeneity
heterojenlik, farklı oluş, çokyapımlılık

heterogeneous
heterojen, çoktürel

heterogeneous radiation
heterojen radyasyon, çoktürel ışınım

heterogeneous reaction
heterojen reaksiyon, çoktürel tepkime

heterogenesis
heterogenez

heterogenetic
farklı soydan gelen

heteromorphic
heteromorf

heteromorphism
heteromorfizm

heteronomous
bağımlı, özerk olmayan

heteropolar
heteropolar, çoktürel ucaylı

heterosexual
karşı cinse ilgi duyan, heteroseksüel, zıtcinsel

heterotrophic
dışbeslek, heterotrof

heterotrophism
dışbesleklik, heterotrofi

heterozygote
heterozigot

heuristic
keşifsel, buluşsal

heuristic approach
keşifsel yaklaşım

hew
kesmek,yarmak,çapmak

hewer
baltacı, oduncu

hewn stone
yontma taş

hex
büyü, nazar, nazar değmek, büyülemek

hexa-
(önek) altı

hexad
altılık türküm

hexadecane
heksadekan

hexadecanol
heksadekanol

hexadecimal
onaltılı

hexadecimal notation
onaltılı gösterim

hexagon
altıgen

hexagon head screw
altıgen başlı vida

hexagon nut
altı köşe somun

hexagonal
altıgen

hexahedron
altıyüzlü

hexane
heksan

hexose
heksoz

hey
hey

heyday
en parlak dönem, altın çağ

hi
selam, merhaba

hiatus
boşluk, eksiklik

hibernal
kışa ait

hibernate
kış uykusuna yatmak

hibernation
kış uykusu

Hibernian
irlanda'ya ait, irlandalı

hibiscus
amberçiçeği, gülhatmi

hiccup
hıçkırık, hıçkırmak, hıçkırık tutmak

hick
hödük, kıro

hickey
sivilce, boru bükme aleti

hickory
Amerikan ceviz ağacı

hidalgo
ispanyol asılzadesi

hidden
gizli,yaşırın,gömülü

hidden damage
gizli zarar, gizli hasar

hidden inflation
gizli enflasyon

hide
saklamak,gizlemek,yaşırmak,gizlenmek,saklanmak,deri,post

hide one's face in shame
utancından yere geçmek

hide one's head
utancından saklanmak

hide one's light under a bushel
özünü göstermemek

hide-and-seek
saklambaç

hideaway
(sakçıdan) saklanacak yer

hidebound
dar görüşlü, sabit fikirli

hideous
çirkin, berbat, iğrenç, korkunç

hideousness
iğrençlik, çirkinlik

hiding
dayak

hiding place
saklanacak yer

hie
acele etmek, acele gitmek

hierarchical
hiyerarşik, aşamalı

hierarchical structure
hiyerarşik yapı

hierarchy
hiyerarşi, aşama düzeni, sıradüzen

higgle
pazarlık yapmak, çekişmek

higgledy-piggledy
karmakarışık, altüst, karman çorman

higgling
pazarlık

high
yüksek, yüce, ulu, hayranlık uyandırıcı, yüksek, (zaman) tam, (yiyecek) bayat, esrik, uyuşturucu etkisi altında, uçmuş, uçuşta, yükseğe, yüksekte, yüksek çekit, yüksek derece, doruk, büyük heyecan, coşku, mutluluk, yüksek yer

high and dry
çaresiz, dımdızlak ortada kalmış

high and low
her yerde

high and mighty
kibirli, gururlu, azametli

high beam
yüksek huzme, uzun huzme

high beam headlamp
uzun huzmeli far

high blood pressure
yüksek tansiyon

high colour
koyu renk

high command
baş kumandanlık

high contrast
yüksek kontrast

High Court
Yüce Divan, yüksek mahkeme

high court of appeal
yargıtay

high day
bayram, yortu günü

high definition
yüksek netlik

high efficiency machine
yüksek verimli makine

high energy fuel
yüksek verimli yakıt

high fidelity
sesi aslına yakın derecede verme

high forest
koru ormanı

high frequency
yüksek frekans, kısa dalga

high gear
yüksek vites

high green syrup
beyaz şurup

high jinks
gürültülü eğlence, çılgınlık

high jump
yüksek atlama

high life
lüks hayat, sosyete hayatı, kibar sınıf

high noon
tam öğle vakti

high power
yüksek güç

high pressure
yüksek basınç

high pressure area
yüksek basınç alanı

high price
yüksek fiyat

high priced
yüksek fiyatlı

high priced goods
yüksek fiyatlı mallar

high relief
yüksek kabartma

high school
lise

high school graduate
lise mezunu

high seas
açık denizler

high society
sosyete

high street
ana cadde

high tea
erken akşam yemeği, ikindi kahvaltısı

high temperature
yüksek sıcaklık

high tension
yüksek gerilim, yüksek voltaj

high tide
met, kabarma, doruk

high treason
ihanet

high velocity
yüksek hız

high voltage
yüksek gerilim

high-altitude
yüksek irtifa

high-altitude airplane
yüksek irtifa uçağı

high-boiling
yüksek derecede kaynar

high-class
kaliteli, birinci sınıf, mükemmel

high-density
yüksek yoğunluklu

high-flier
gözü yüksekte olan kişi

high-flown
(dil) tumturaklı, ağdalı, kibirli

high-grade
üstün kaliteli

high-handed
despot, zorba

high-hat
burnu büyük

high-level
çok önemli, zirve, yüksek düzeyli

high-minded
yüce gönüllü, prensip sahibi, asil ruhlu

high-octane petrol
yüksek oktanlı benzin

high-pitched
çok tiz, dik meyilli

high-powered
güçlü, hızlı, kuvvetli

high-quality
yüksek nitelikli, yüksek kaliteli

high-resistance
yüksek dirençli

high-resolution
yüksek kararlı

high-rise
yüksek, yüksek (yapı)

high-sounding
şatafatlı, azametli, tantanalı

high-speed
yüksek hızlı, son süratle giden

high-speed camera
yüksek hızlı kamera

high-speed printer
yüksek hızlı yazıcı

high-spirited
canlı, oynak, cesur

high-strength
yüksek mukavemetli, yüksek dayançlı

high-strung
asabi, sinirleri gergin

high-toned
yüksek perdeli

high-voltage cable
yüksek gerilim kablosu

high-water
azami kabarma, taşkın

highball
ileri işareti, çok hızlı gitmek

highbred
soylu

highbrow
aydın (kimse)

highchair
çocuklara yüksek mama iskemlesi

higher
daha yüksek, bir üst

higher bid
daha yüksek teklif

higher education
yüksek öğrenim

highest
en yüksek, en fazla

highest bid
en fazla teklif, en yüksek fiyat

highest sum
en yüksek toplam, azami meblağ

highhanded
amirlik taslayan

highland
dağlık (bölge)

highlands
yüksek yöre, dağlık bölge, dağlık yer

highlight
(resimde) parlak çekit, en önemli/göze çarpan kısım, (neyinse özel bir bölümüne) dikkati çekmek, önem vermek

highly
çok, yüksek derecede, çok iyi

highly soluble
yüksek oranda çözünür

highly strung
çok duygusal, hassas

Highness
(His/Her/Your ile) Ekselansları

highroad
anayol

highway
anayol, karayolu

highwayman
eşkıya, soyguncu

hijack
(uçak/gemi/vb.) kaçırmak

hijacker
(uçak/gemi/vb.) kaçıran kimse, korsan

hike
(kırda) uzun yürüyüş, uzun yürüyüşe çıkmak

hilarious
gülünç, komik, neşeli, şamatalı

hilarity
neşe, şamata

hill
tepe

hill meadow
tepe otlağı

hill station
yayla

hillbilly
çiftçi,kentçi

hilliness
tepeli oluş

hillock
küçük tepe, tepecik

hillside
yamaç

hilltop
doruk

hilly
tepelik, inişli yokuşlu

hilt
kabza

hilum
hilum, tohum göbeği

him
(eril) onu, ona

Himalayas
Himalaya Dağları

himself
(eril) kendisi, özü

hind
arka

hind leg
arka ayak

hind legs
arka bacaklar

hindbrain
arka beyin

hinder
engellemek

Hindoo
Hintli, Hindu

hindquarters
kaba et

hindrance
engel

hindsight
birşeyin nitelik ya da anlamını sonradan anlama

Hindu
Hinduizm dininden olan kimse, Hindu

Hinduism
Hinduizm

hinge
menteşe, menteşe takmak

hinge joint
reze eklem

hinged
menteşeli, rezeli

hinny
katır

hint
sezindirme, ima, belirti, işaret, yararlı öğüt, ima etmek, dokundurmak, sezindirmek, çıtlatmak

hint at
hissettirmek

hinterland
iç bölge

hip
kalça

hip joint
kalça eklemi

hip pocket
arka cep

hipbone
kalça sümüğü,leğen sümüğü

hipped
fazla meraklı

hippie
hippi

hippo
suaygırı

hippodrome
hipodrom, sirk, dans salonu

hippopotamus
suaygırı

hippy
bkz.hippie

hirable
kiralanabilir

hircine
keçi gibi, şehvetli

hire
kiralamak, tutmak, (adam) tutmak, iş vermek, kira, kiralama

hire out
kiraya vermek

hire purchase
taksit, taksitle alışveriş

hired hand
verginli işçi

hirer
kirayla tutan kimse, kiracı, kiraya veren

hirsute
kıllı, sert, diken gibi, saçlı

his
(eril) onun, onunki, onun

His bark is worse than his bite
Osurdumu mangalda kül bırakmaz

His Highness
Ekselansları

His Majesty
Kral Hazretleri

Hispanic
ispanya'ya ait

hispid
dikenli, kaba saçlı

hiss
tıslamak, ıslıklamak, tıslama, ıslık

hissing
ıslıklama

hist
Sus!, Dur!, Dinle!, yükseltmek

histamine
histamin

histaminic
histaminik

histidine
histidin

histogram
histogram, dikdörtgen çizge

histologist
dokubilimci

histology
histoloji, dokubilim

histone
histon

historian
tarihçi

historic
(olay/yer) tarihi, tarihsel, önemli

historic cost
tarihi maliyet

historical
tarihsel, tarihi, tarihe geçmiş, tarihle ilgili

historical geography
tarihsel coğrafya

historical linguistics
tarihsel dilbilim

historiographer
tarihçi

history
tarih, tarihsel öykü/olay, geçmiş

histrionic
tiyatral, yapmacık

histrionics
yapmacık davranış, rol, artistlik, ayak

hit
vurmak, çarpmak, vurmak, çarptırmak, varmak, ulaşmak, tokat, yumruk, vuruş, vurma, darbe, (şarkı/vb.) sevilen/tutulan şey, başarı, isabet, hedefe ulaşma

hit a snag
çıkmaza girmek

hit and miss
gelişigüzel

hit below the belt
belden aşağı vurmak, kalleşlik etmek

hit home
can evinden vurmak

hit it off
iyi geçinmek

hit it off with
ile iyi geçinmek

hit man
kiralık katil

hit on
tesadüfen bulmak

hit or miss
gelişigüzel

hit out
şiddetle eleştirmek, saldırmak, yumrukla vurmak

hit out at
karşı çıkmak, sözlerle saldırmak

hit sb below the belt
arkadan vurmak

hit the bottle
kafayı çekmek

hit the bull's eye
on ikiden vurmak

hit the ceiling
tepesi atmak

hit the deck
yataktan kalkmak

hit the jackpot
turnayı gözünden vurmak

hit the mark
hedefi vurmak

hit the nail on the head
tam üstüne basmak, taşı gediğine koymak

hit the road
yola koyulmak

hit the roof
tepesi atmak

hit the sack
yatmak

hit the spot
ilaç gibi gelmek

hit-and-run
çarpıp kaçan (haydavcı)

hitch
bağlamak, takmak, otostop yapmak, çekiş, ani çekme, engel, terslik, pürüz

hitch one's waggon to a star
gözü yükseklerde olmak

hitch up
(pantolon) yukarı çekmek

hitchhike
otostop yapmak

hitchhiker
otostopçu

hither
buraya

hither and thither
her tarafa, şuraya buraya

hithermost
bu tarafa en yakın olan

hitherto
şimdiye dek, şimdiye kadar

Hittite
Hitit

hive
arı kovanı

hive off
fason iş vermek

hives
kurdeşen

hoar
kır, ağarmış, kırağı

hoard
istif, istif etmek, biriktirmek, stoklamak

hoarding
ilan tahtası, tahta perde, çit

hoarfrost
kırağı

hoarhound
köpekayası

hoarse
(ses) kısık, boğuk, kısık sesli

hoarseness
boğuk seslilik, kısıklık, tutukluk

hoary
(saç) kır, ak

hoax
aldatmaca, oyun, muziplik, işletmek, gırgır geçmek, kafaya almak

hob
freze etmek, kılavuz salmak

hobble
topallamak

hobble skirt
dar etek

hobby
hobi, düşkü

hobbyhorse
at başlı sopa, sabit fikir, saplantı

hobgoblin
gulyabani, ifrit

hobnail
iri başlı çivi, kabara

hobnob
(özellikle özünden mevkice yüksek kimlese) sıkıfıkı olmak, arkadaşlık etmek

hobo
aylak, serseri, boş gezenin boş kalfası

Hobson's choice
tek seçenek, tek çare, ya bu ya hiç

hock
beyaz Alman şarabı

hockey
hokey

hocus
aldatmak, oyun etmek, sarhoş etmek

hocus-pocus
sihirbazın sözleri, hokkabazlık

hod
tuğla ve harç tenekesi

hodden
kalın yünlü kumaş

hodgepodge
türlü yemeği

hodograph
hodograf

hodometer
yolölçer, odometre

hodometry
yolölçüm, odometri

hodoscope
hodoskop

hoe
çapa, bahçe çapası, çapalamak

hoe crops
çapa ürünleri

hoe cultivation
çapa tarımı

hoe-down
halk oyunları gecesi

hoeing machine
çapa makinesi

hog
domuz, besi domuzu, obur ve pis kimse, pisboğaz, açgözlü domuz, (neyinse tümünü) özüne saklamak, açgözlülük yapmak

hog cholera
domuz vebası

hog-tie
el ve ayakları beraber bağlamak

hogback
domuz sırtı tepe

hogged
dar sırtlı, kısa kesilmiş

hogget
koyun yavrusu

hoggish
domuz gibi, aç gözlü, arsız

hoggishness
açgözlülük

hogshead
büyük fıçı

hogwash
atmasyon

hoi polloi
avam, ayaktakımı

hoick
uçağı aniden yukarı döndürmek

hoist
yükseltmek, kaldırmak, yukarı çekmek, yükseltme, yukarı kaldırma, ağır yük asansörü

hoist frame
şövalman, kuyu kulesi

hoitytoity
azametli, kibirli, düşüncesiz, kibirlilik, düşüncesizlik, hoppalık

hokey-pokey
sokakta satılan dondurma

hokum
saçmalık, basmakalıp

hold
tutmak, tutturmak, geride tutmak, kontrol altına almak, içine almak, almak, sahip olmak, elinde tutmak, (neyise) oluşturmak, yapmak, belli bir durumda tutmak, saymak, farzetmek, inanmak, sürmek, devam etmek, tutma, tutuş, tutamak, tutunacak yer, gemi ambarı

hold a secret
sır saklamak

hold against
ön yargıyla davranmasına neden olmak

hold aloof
yaklaşmamak

hold an office
bir makam işgal etmek

hold back
zapt etmek, tutmak, gizli tutmak, özünü tutmak

hold down
(işi) yürütmek, düşük düzeyde tutmak, tutunmak

hold forth
nutuk çekmek, lafı iyice uzatmak

hold good
geçerli olmak, değerini korumak

hold in
kontrol altına almak, tutmak, zapt etmek

hold in esteem
saygı göstermek

hold in high esteem
el üstünde tutmak

hold in high regard
el üstünde tutmak

Hold it
Öyle kal!, Kıpırdama!

hold no brief
başı boş olmamak

hold off
uzakta tutmak, yaklaştırmamak, geciktirmek

hold on
(çınkada) beklemek, devam etmek, bırakmamak

Hold on!
Dur!, Bekle!

hold one's breath
nefesini tutmak, heyecanla beklemek

hold one's ground
durumunu muhafaza etmek, yerini korumak

hold one's peace
sesini çıkarmamak, susmak

hold one's tongue
sesini kesmek, çenesini kapatmak, dilini tutmak

hold out
ileri sürmek, sunmak, vermek, dayanmak

hold out for
beklemek

hold out the olive branch
zeytin dalı uzatmak

hold over
ertelemek, geri bırakmak

hold sth against
suçlamak

hold sth cheap
kıymetini bilmemek, hor görmek

hold the bag
kabak başında patlamak

hold the fort
göz kulak olmak

hold the line
çınkada beklemek, hatta kalmak

Hold the line please!
Çınkayı kapatmayın lütfen!, Ayrılmayın lütfen!

Hold the line!
hattan ayrılmayın, lütfen

hold the market
piyasayı elinde tutmak

hold the reins
dizginleri ele almak

hold to
korumak, sürdürmek, izlemek, bağlı kalmak

hold together
tutturmak, bir arada tutmak, ayrılmamak

hold up
geciktirmek, yolunu kesip soymak

hold with
uzlaşmak, aynı düşüncede olmak

Hold your horses!
Ağır ol!

holdall
seyahat çantası

holdback
engel

holder
sahip, hamil

holdfast
çengel, işkence, mengene, dayak, destek, kenet

holding
mal, arazi, tahvil

holding area
bekleme sahası

holding company
holding şirketi

holding period
bekletme süresi

holding point
bekleme çekidi

holdover
nakli yek-n

holdup
(trafik nedeniyle) gecikme, silahlı soygun

hole
delik, oyuk, kovuk, oyuk, in, (golf) delik, top çukuru, in, izbe, karanlık ve pis yer, (golf) topu deliğe sokmak

holey
delikli

holiday
tatil, dinlence, tatil yapmak

holiday clothes
bayramlık elbise

holiday season
tatil sezonu

holiday village
tatil köyü

holidaymaker
tatil yapan kimse, tatile çıkmış kimse

holidays with pay
verginli izin

holiness
mukaddeslik

holing-through
bağlama delmesi

Holland
Hollanda

Hollander
Hollandalı

hollands
bir çeşit cin, ardıç suyu

holler
bağırmak, kışkırmak

hollow
boş, oyuk, içi boş, çukur, (ses) yankı yapan, boşluktan gelen, çukur, oyuk, delik

hollow pretense
samimiyetsizlik

hollow tile
delikli tuğla

hollow wall
içi boş duvar

hollow-eyed
gözleri çukura kaçmış

hollow-hearted
vefasız

hollowness
çukurluk, boşluk, boğukluk, açlık, aldatıcılık

holly
çobanpüskülü

hollyhock
gülhatmi

holm oak
pırnal, pırnar

holmium
holmiyum

holo-
(önek) tüm, bütün, tamamen

holocaust
özellikle yangın sonucu olan kırım, büyük tahribat

Holocene
Holosen, dördüncü zamana ait birikinti

hologram
hologram

holograph
imza sahibinin eliyle yazılmış belge

holography
holografi

holomorphic
holomorf

holothurian
denizhıyarı

holster
tabanca kılıfı

holy
mukaddes

Holy Koran
Kuran-ı Kerim

Holy Land
Filistin

Holy Water
takdis olunmuş su, zemzem

homage
saygı, hürmet

hombre
adam

home
ev, yuva, kodak ocağı, yurt, vatan, evde, eve, eve ilişkin, yuvayla ilgili, eve özgü, kökene ilişkin, yabancı kökenli olmayan, evde yuapılmış, evde hazırlanmış, (maç) öz sahasında, (takım) ev sahibi

home address
asıl adres, fiziksel adres

home banking
ev bankacılığı

home base
anayurt üssü, merkez

home bill
dahili senet

home currency
ulusal para, milli para

home economics
ev ekonomisi

home for aged
kocalar evi,karılar evi,kartlar evi

home industry
ev endüstrisi

home loan
konut kredisi

home made
evde yapılmış, yerli malı

Home Office
içişleri Bakanlığı, içişleri Bakanlığı

home port
demirleme limanı

Home Secretary
içişleri Bakanı

home truth
acı gerçek

home-brew
evde yapılan içki

home-folks
yakın akrabalar

home-grown
yurt içinde üretilen

homebound
eve doğru giden

homebred
yerli, ehli

homecoming
eve dönüş, yuvaya dönüş

homeland
anavatan, yurt, memleket

homeless
evsiz, yuvasız, yurtsuz, kimsesiz

homelike
ev gibi, cana yakın

homeliness
basitlik, sadelik, zevksizlik, çirkinlik

homely
basit, yalın, sade, gösterişsiz, kaba saba, çirkin, tipsiz

homemade
evde yapılmış

homeo-
(önek) benzer, aynı

homeomorphic
homeomorf, benzerşekilli

homeomorphism
homeomorfizm, benzerşekillilik

homeopathy
bkz.homoeopathy

homer
yuvasına dönen güvercin

homesick
sıla hasreti çeken, yurtsamış

homesickness
sıla hastalığı

homespun
evde dokunmuş, saf, temiz kalpli

homestead
ev ve çevresindeki arazi, çiftlik evi, devlet tarafından ekip biçmek ve üzerinde yaşamak şartıyla verilen arazi

homeward
eve doğru olan, eve doğru giden, bkz.homewards

homewards
eve, eve doğru

homework
ev ödevi

homey
evdeki gibi rahat,selikalı,rahat,özünü evdeki gibi hissetmek

homicidal
adam öldürmeye yatkın

homicide
adam öldürme, cinayet, katil, cani

homily
vaız veya hitabe, uzun ve sıkıcı nasihat, vaaz

homing
(güvercin) yolu bulabilen, (modern savaş silahları) hedefini bulan

homing pigeon
posta güvercini

hominid
insangillere ait, insangillerin üyesi

hominoid
insansı, insan gibi

hominy
mısır lapası

Homo
insan, homo, homoseksüel, eşcinsel

Homo erectus
ayakları üzerinde dikelebilen eski insan

Homo faber
araç kullanabilen eski insan

Homo sapiens
insan

homo-
(önek) benzer, aynı, gibi, tıpkı

homocentric
merkezleri bir olan

homocyclic
homosiklik

homocysteine
homosistein

homoeopathy
bir hastalığı benzeri ile tedavi etme yöntem ve kuramı

homogeneity
homojenlik, tektürellik

homogeneous
homojen, türdeş, tektürel

homogeneous equation
homojen denklem, türdeş denklem

homogenesis
aynı türden olan şey

homogenization
homojenleştirme, tektürelleştirme

homogenize
homojenleştirmek

homogenizer
homojenleştirici

homogenous
benzeşik

homograph
eşyazımlı

homography
eşyazımlılık

homologate
onaylamak, tasdik etmek

homologation
onay, tasdik

homologous
homolog, benzeşik

homology
homoloji, benzeşim, eşitlik

homomorphic
homomorf, benzeryapılı

homomorphism
homomorfizma, benzeryapı

homonym
okunuş ve yazılışları özdeş, anlamları ayrı sözcük, eşadlı

homonymy
eşadlılık

homophone
eşsesli

homophonic
homofon, sesteş

homophony
eşseslilik

homopolar
homopolar

homopolar magnet
eşkutuplu mıknatıs

homoscedastic
homoskedastik, eşdeğişkeli

homosexual
homoseksüel, eşcinsel

homothetic
homotetik

homothety
homoteti, benzeşim

homozygous
homozigot

Honduras
Honduras

hone
(bıçak/kama/vb.) bilemek

honest
dürüst, namuslu, güvenilir

honestly
dürüstçe, gerçekten, doğruyu söylemek gerekirse, aslında

honesty
dürüstlük, doğruluk

Honesty is the best policy
Dürüstlük en iyi yoldur

honey
bal, tatlım, canım, sevgilim, şekerim

honey bread
keçiboynuzu

honey-sweet
bal gibi tatlı

honeybee
balarısı

honeycomb
petek, bal peteği

honeycomb coil
petek bobin

honeycomb radiator
petek radyatör

honeydew melon
kavun

honeyed
ballı, tatlı, yumuşak (dil)

honeymoon
balayı

honeysuckle
hanımeli

honeywort
arıçiçeği

hong
Çin'de fabrika

honing
bileme, kılağılama, honlama

honing machine
perdahlama makinesi

honk
kaz sesi, korna sesi, ötmek, (korna) öttürmek

honor
bkz.honour

honorable mention
teselli mükâfatı

honorarium
vergin

honorary
(birdem/iş/vb.) şeref payesi olarak verilmiş, onursal, fahri

honorary degree
şeref payesi

honorary doctorate
fahri doktorluk

honorary member
onur üyesi

honorary office
fahri görev

honorary secretary
onursal sekreter

honour
onur, şeref, saygı, saygıdeğerlik, itibar, onur vermek, şereflendirmek, (bono/çek/vb.) kabul edip ödemek

honourable
namuslu, onurlu, saygıdeğer, saygın

honours
mezuniyet derecesi, şeref payesi

hooch
içki, alkollü içecek

hood
kukuleta, kapişon, başlık, (Aİ) kaput

hood lock
kaput kilidi, kaput mandalı

hooded
başlıklı, kapşonlu, başlığa benzeyen, ibikli

hooded crow
leş kargası

hoodlum
külhanbeyi, kabadayı, serseri

hoodoo
uğursuz kimse/şey, uğursuzluk getirmek, uğursuzlaştırmak

hoodwink
kandırmak, aldatmak

hooey
zırva

hoof
toynak

hoof it
yaya gitmek, dans etmek

hoofed
toynaklı

hooha
yaygara

hook
çengel, kanca, olta iğnesi, kopça, orak, (boks) dirsek, olta ile tutmak, çengellemek, asmak

hook and eye
erkek ve dişi kopça, kanca ve gözü

hook bolt
çengelli cıvata, kancalı cıvata

hook up
kancaya bağlamak, birleştirmek

hook-and-eye hinge
çengelli menteşe

hook-nosed
gaga burunlu

hooka
nargile

hooked
çengel biçiminde, çengel ..., (uyuşturucuya) müptela, (neyese) düşkün, hasta, meraklı, tutkun

hooker
tek direkli balıkçı gemisi, fahişe, orospu

hookup
bağlantı, birbirine bağlama

hookworm
kancalıkurt

hooky
mektep kaçağı

hooligan
serseri,kabadayı,koçu

hoop
çember

hoop iron
çember demiri

hooped
çemberli, kasnaklı

hooper
fıçıcı, kasnakçı

hoopoe
çavuşkuşu, ibibik, hüthüt

hooray
bkz.hurray

hoosegow
hapishane

hoot
(at/with ile) ötmek, öttürmek, baykuş sesi, otomobil ya da vapur kornası sesi, yuhalama

hoot owl
baykuş

hooter
siren, düdük, paydos düdüğü

hoover
çıngılı süpürge, çıngılı süpürgeyle temizlemek

hop
tek bacak üstünde zıplamak, sekmek, sıçramak, hoplamak, sıçrama, zıplama, sekme, uçak yolculuğu, şerbetçiotu

Hop it
Bas git!, çekip gitmek, gidivermek

hop the twig
kuyruğu titretmek

hope
umut etmek, ummak, umut, ümit

hopeful
umut verici, umutlandırıcı, umutlu

hopefully
umut verici bir biçimde, umut vererek, umarım, inşallah

hopefulness
ümit verici durum, umutluluk

hopeless
umutsuz, ümitsiz, yararsız, boşuna, işe yaramaz, yeteneksiz, beceriksiz, kötü

hopomythumb
cüce

hopper
doldurma hunisi, çamur ve çöp mavnası, silo

hopper closet
su depolu tuvalet

hopping mad
çok sinirli, kudurmuş

hopple
engel

hopscotch
seksek oyunu

horde
kalabalık,sürü,kuldur destesi

horehound
köpekayası

horizon
ufuk, çevren

horizontal
yatay,yatık,ufkî,düz

horizontal antenna
yatay anten

horizontal flyback
satırbaşı yapma

horizontal growing
yatay büyüme

horizontal line
yatay çizgi, ufki hat

horizontal plane
yatay düzlem

horizontal scanning
yatay tarama

horizontal size
yatay uzunluk, genişlik

horizontal velocity
yatay hız

hormonal
hormonal, hormonla ilgili

hormone
hormon

horn
boynuz, korna, klakson, boru

horn antenna
koni anten

horn button
klakson düğmesi, korna düğmesi

horn in
bir işe burnunu sokmak

horn loudspeaker
koni hoparlör

horn of plenty
bolluk sembolü

hornbeam
gürgen

hornbook
çocuk alfabesi

horned
boynuzlu

horned toad
üstü boynuz gibi kertenkele

hornet
eşekarısı

hornpipe
gemici dansı

horny
sert ve kaba, abaza, azgın, azmış

hornyhanded
elleri nasırlanmış

horologe
saat

horologer
saatçi

horoscope
yıldız falı, burç

horrendous
korkunç

horrible
korkunç, berbat, rezil, iğrenç, korkunç

horribleness
korkunçluk, dehşet

horribly
korkunç bir şekilde, iğrenç olarak, pek çok

horrid
kaba, çirkin, iğrenç, korkunç, berbat

horridness
dehşet, iğrençlik

horrific
korkunç

horrification
dehşete düşme

horrify
korkutmak, dehşete uğratmak

horror
korku, dehşet

horror film
korku filmi

hors d'oeuvre
ordövr, meze, çerez

hors de combat
savaş dışı, saf dışı

horse
at, beygir, atlama beygiri

horse around
dalga geçmek

horse bean
bakla

horse chestnut
atkestanesi

horse mackerel
istavrit, orkinos, tonbalığı

horse opera
kovboy filmi

horse play
eşek şakası

horse racing
at yarışı

horse sense
sağduyu

horse-dealer
at satıcısı

horseback
at sırtı

horseblock
binektaşı

horsebox
atların taşıdığı römork

horsebreaker
at terbiyecisi

horsecloth
at çulu

horseflesh
at eti

horsefly
atsineği

horsehair
at kılı

horselaugh
kaba kahkaha

horseleech
at kenesi

horseman
atlı, binici

horsemanship
binicilik

horseplay
gürültülü/hoyratça davranış, eşek şakası

horsepower
beygirgücü

horseradish
yabanturpu, karaturp

horseshoe
at nalı, nal

horseshoe arch
atnalı kemer

horsetail
at kuyruğu

horsewhip
kamçı, kamçılamak

horsewoman
kadın binici

horst
horst

horsy
at, at yarışı hastası, atlara düşkün kimse, at gibi

hortative
öğütleyici, yüreklendirici

hortatory
teşvik edici

horticultural
bahçıvanlıkla ilgili

horticultural crops
bahçe ve bağ ürünleri

horticulture
bahçecilik, bahçıvanlık

hose
su hortumu, hortum, (ç.) (külotlu) çorap, hortumla sulamak, hortum tutmak

hose clip
hortum kelepçesi

hose company
itfaiye teşkilatı

hose reel
hortum makarası

hose trading
sıkı pazarlık

hoses
çorap, külotlu çorap

hosier
çorap/erkek iç çamaşırı satıcısı, çorapçı

hosiery
çoraplar, iç çamaşırı

hospice
darülaceze, imarethane

hospitable
konuksever, misafirperver

hospital
hastane

hospitality
konukseverlik

hospitalization
hastaneye yatırma

hospitalize
hastaneye yatırmak, hastaneye kaldırmak

hospodar
voyvodo

host
ev sahibi, mihmandar, konukçu, hancı, konakçı, takdimci, sunucu, evsahipliği yapmak, konuk ağırlamak, çok sayı

host computer
ana bilgisayar

host country
ev sahibi ülke

hostage
tutsak, rehine

hostel
yurt, öğrenci yurdu

hostelry
han, otel, konakçı

hostess
ev sahibesi, hostes, konsomatris

hostile
düşmanca, düşman, düşmana özgü, düşmana ait, düşman

hostilities
savaş

hostility
düşmanlık, kin, ç.savaş

hostler
seyis

hot
sıcak,ıssı,isti,biberli,acı,(haber) sıcak,taze,şehvetli,ateşli,azgın,bilgili,ilgili

hot air
sıcak hava, boş laf, anlamsız konuşma, hava cıva

hot blast stove
sıcak hava fırını

hot dog
sıcak sosisli sandviç

hot foot it out of somewhere
bir yerden çekip gitmek

hot harm a hair of sb's head
birinin kılına bile dokunmamak

hot line
kırmızı hat

hot money
sıcak para

hot pants
çok kısa kadın şortu

hot pepper
çok acı biber

hot plate
kızgın levha, ısıtma ocağı, ısıtıcı

hot pot
güveç

hot rod
hızlı yarış otomobili

hot saw
sıcak testere

hot seat
çıngılı sandalye

hot spot
kızgın çekit

hot spring
kaplıca

hot under the collar
kızgın, kızışmış, kavgaya hazır

hot up
hareketlenmek, kızışmak

hot water
sıcak su

hot water boiler
sıcak su kazanı

hot water bottle
sıcak su torbası

hot wave
sıcak dalgası

hot well
sıcak su deposu

hot wire
kızgın tel

hot-blooded
ihtiraslı, tutkulu, hiddetli, öfkeli, atılgan

hot-cathode tube
sıcak katotlu tüp

hot-press
sıcak pres, ütülemek

hot-short
sıcak tez, sıcakta kırılır

hot-shortness
sıcak tezlik, sıcakta kırılırlık

hot-work
sıcak işlemek

hot-working
sıcak işleme, haddeleme

hotbed
(kötülük) yuvası, batak

hotchpotch
karmakarışık şey

hotel
otel, konakçı

hotel management
konakçı işletmeciliği

hotel manager
konakçı müdürü

hotelier
otelci, otel sahibi, konakçı

hotfoot
hızlı hareket etmek, gazlamak

hothead
düşünmeden hareket eden kimse, aceleci

hothouse
limonluk, ser, çamlık

hotly
öfke ve kaba kuvvetle, kızgınlıkla, yakından ve hevesle

hotness
sıcaklık, hararet

hotplate
ocak üzerindeki metal yüzey

hound
av köpeği, tazı, peşini bırakmamak, izlemek

hound's-tongue
köpekdili

hour
saat, sögen

hour circle
sögen dairesi

hour hand
akrep (sögen)

hour wheel
sögen çarkı

hourglass
kum sögeni

houri
huri

hourly
(olaylar/vb.) her sögen ya da sögende bir

hourly rate
sögen vergini

hours worked
çalışılan sögenler

house
ev, ev halkı, kodak, meclis, kamara, barındırmak

house agent
emlakçı

house arrest
evde göz hapsi

house dog
ev köpeği

house of cards
başarı olasılığı az plan

House of Commons
Avam Kamarası

house of correction
ıslahevi

house of detention
tutukevi

house of God
tapınak, ibadethane, cami

house of ill repute
genelev

House of Lords
Lordlar Kamarası

House of Representatives
Temsilciler Meclisi

house trap
lağım sifonu

house-proud
aşırı titiz, temizlik delisi

house-trained
tuvaletini dışarıda yapmaya eğitilmiş

houseboat
yüzen ev

housebound
(hastalık nedeniyle) eve bağlı, evden çıkamayan, yatalak

houseboy
erkek hizmetçi

housebreaker
ev hırsızı

housebreaking
ev hırsızlığı

housebroken
bkz.house-trained

housefly
karasinek

houseful
ev dolusu

household
ev halkı, household name/word // herkesçe bilinen şey/kimse

household chore
(gündelik) ev işi

household name
herkesçe bilinen kimse

household word
hergün kullanılan kelime

householder
ev sahibi, bir evden sorumlu olan kimse, evi yöneten kimse

housekeeper
evi yöneten kimse, kahya

housekeeping
ev idaresi

housekeeping operation
hazırlık işlemi

houseleek
damkoruğu

housemaid
orta hizmetçisi

housemaid's knee
dizkapağı iltihabı

houseman
stajyer doktor

housemaster
yatılı okulda yönetici öğretmen

housetop
dam

housewares
kap kacak

housewarming
yeni eve taşınanlar tarafından dostlarına verilen parti

housewife
ev kadını

housework
ev işi

housing
barınak, barınacak yer, iskan, bir makinenin bölümlerini koruyan çerçeve ya da levha

housing cooperative
yapı kooperatifi

housing credit
konut kredisi

housing estate
site, toplu konutlar

housing famine
konut kıtlığı

Housing Fund
Konut Fonu

housing shortage
konut noksanlığı, konut bunalımı

hovel
mezbele, ahır gibi ev

hover
(over/around ile) havada belli bir çekitte durmak, bekleyip durmak

hovercraft
hoverkraft

how
nasıl,nice,handay,ne kadar,nasıl da,hangi yolla,nasıl

how about
ne dersin?, -den ne haber?, ya?

how about it?
Ne dersiniz?

How are things?
Nasıl gidiyor?, işler nasıl?

How are you?
Nasılsınız?

how come
nasıl olur, nasıl oldu da

How do you do?
tanıştığımıza memnun oldum

how far
ne kadar uzakta?, nereye kadar?

How is it going?
Ne var ne yok?, işler nasıl gidiyor?

How is things?
Nasıl gidiyor?, işler nasıl?

How long
ne kadar zamandır

how many
kaç tane,niçe

How much
ne kadar, kaç para

How old are you?
Kaç yaşındasın(ız)?

How so?
Niçin?

How then
Bu da ne demek?

howbeit
bununla birlikte

however
her nasıl, nasıl, ne derecede, ne kadar, bununla birlikte, yine de, (hayret belirtir) nasıl olurda, nasıl, ne şekilde

howitzer
havan topu

howl
ulumak, inlemek, uluma, inleme, inilti

howl down
yuhalayarak susturmak

howl with laughter
uğunmak

howler
uluyan hayvan, bağıran kimse, gülünç hata

howling
uluyan, inleyen, kasvetli

howling monkey
uluyan maymun

howsoever
her nasıl olursa olsun

hoy
mavna, salapurya

hoyden
kaba kız, erkek Fatma

hub
tekerlek göbeği, hareket ya da önem merkezi

hub flange
göbek flanşı

hubble-bubble
nargile, karışıklık, gürültü

hubbub
gürültü

hubby
koca

hubcap
jant kapağı

hubris
aşırı gurur, gururlanma

huckaback
havluluk kumaş

huckle
kalça, but

huckle berry
yaban mersini

hucklebone
kalça sümüğü,aşık sümüğü

huckster
seyyar satıcı, madrabaz, seyyar satıcılık yapmak

huddle
bir araya sıkışmak, birbirine sokulmak, toplanmak, birbirine sokulmuş insanlar, düzensiz ve karışık toplanmış eşya, yığın

hue
renk

hue and cry
gürültü, velvele, yaygara, kuru gürültü

hued
renkli

huff
huysuzluk, dargınlık

huffiness
öfke, kızgınlık

huffing and puffing
oflaya puflaya

huffy
kolay öfkelenir, öfkeli, dargın, içerlemiş

hug
sevgiyle sarılmak, sıkıca kucaklamak, bağrına basmak, yakınından geçmek, sarılma, kucaklama, bağrına basma

hug the wind
rüzgâra karşı gitmek

huge
iri,çok büyük,pezevenk,kocaman,büyük

hugely
çok

hugeness
irilik, kocamanlık, büyüklük

hugger-mugger
karışıklık, düzensizlik, gizlilik, sır tutma

huggermugger
gizli, gizli tutmak

huh
Hay Allah!

hulk
gemi enkazı

hulk up
hantal bir şekilde doğrulmak

hulking
ağır, hantal, iri

hull
gemi omurgası, geminin tekne kısmı, kabuğunu ya da çanağını çıkarmak

hull policy
kasko poliçesi

hullabaloo
gürültü, velvele, yaygara

huller
kabuk soyma makinesi

hullo
bkz.hello

hum
vızıldamak, (şarkı) mırıldanmak, canlanmak, hızlanmak

hum and haw
evelemek gevelemek

human
insana ilişkin, insani, insan ..., insancıl, insanca, insan gibi, insani, insan

human being
insan, insanoğlu

human capital
beşeri sermaye

human manure
insan gübresi

human race
insan ırkı, insanoğlu

human resources
insan kaynakları

human rights
insan hakları

humane
insancıl, sevecen, uygar

humane studies
beşeri ilimler

humaneness
insanlık, şefkat, merhamet

humanism
hümanizm, insancılık

humanist
hümanist, insancı, insancıl

humanitarian
iyilik seven, yardımsever, insancıl (kimse)

humanitarianism
hayırseverlik

humanities
(yazın/dil/tarih/vb.) konusu insan olan bilimler

humanity
insanlık

humanization
insancıllaşma, insanlaştırma

humanize
insanlaştırmak, insancıllaştırmak

humankind
beşeriyet

humanly
insan gücü yettiğince, insanın elinden geldiğince

humble
alçak gönüllü, gösterişsiz, önemsiz, sıradan, fakir, (rütbe/vb.) düşük, alt, gururunu kırmak, alçaltmak

humbleness
alçakgönüllülük

humbug
saçmalık, nane şekeri

humdrum
sıradan, tekdüze, monoton, yavan

humectant
nemlendirici

humerus
pazı sümüğü,karaca sümüğü,üst kol sümüğü

humic
humik

humic acid
humik asit

humid
(hava) nemli, yaş

humidification
nemlendirme, rutubetlendirme

humidifier
nemlendirici

humidify
nemlendirmek

humidistat
nem ayarlayıcı, nemdenetir

humidity
havadaki nem, nem oranı

humiliate
gururunu kırmak, utandırmak, rezil etmek, küçük düşürmek, bozmak

humiliating
alçaltıcı, küçük düşürücü

humiliation
kibrini kırma, rezil etme, utandırma

humility
alçakgönüllülük, tevazu

humming
vızıldayan, uğuldayan, mırıldanan, kuvvetli

humming noise
uğultu

hummock
yuvarlak tepe, tümsek yer

humor
bkz.humour

humoral
vücut sıvılarıyla ilgili

humoresque
kapris

humorist
şakacı kimse, güldürü yazarı

humoristic
şakacı, nükteli

humorous
komik, gülünç, güldürücü

humorousness
şakacılık

humour
gülünçlük, komiklik, mizah, güldürü, mizaç, huy, eğlendirmek, güldürmek, istediğini yerine getirmek, gönlünü yapmak

hump
kambur, hörgüç, tümsek, sırtta taşımak

humpback
kambur

humped
kamburu olan, tümsekli

humpy
girintili çıkıntılı, tümsekli, hörgüçlü

humus
kara toprak, humus

hunch
önsezi, (gövdeyi) eğmek, bükmek, kamburlaştırmak

hunchback
kambur

hundred
yüz

hundred percent
yüzde yüz

hundredfold
yüz kat,yüz defa,bire yüz

hundreds of
yüzlerce

hundredth
yüzüncü

Hungary
Macaristan

hunger
açlık, yiyecek kıtlığı, şiddetli istek

hunger for
çok istemek, -e acıkmak

hunger march
açlık yürüyüşü

hunger strike
açlık grevi

hungry
aç, acıktırıcı

hunk
(özellikle yiyecek) iri parça

hunkydory
en üstün, kaliteli

hunt
avlamak, araştırmak, aramak, avlanma, av

hunt up
arayıp bulmak, aramak

hunter
avcı

hunting
avcılık, avlanma, arama, araştırma

hunting box
avcı kulübesi

hunting case
madeni sögen kapağı

hunting dog
av köpeği

hunting knife
av bıçağı

hunting season
av sezonu

hunting seat
av köşkü

huntress
kadın avcı

huntsman
avcı

hurdle
engel, çit, aşılması gereken güçlük, engel, engel atlamak

hurdy-gurdy
latarna

hurl
fırlatmak, fırlatıp atmak

hurly-burly
gürültü, kargaşa, har gür

hurrah
bkz.hurray

hurray
yaşa!, hurra!

hurricane
kasırga

hurricane deck
üst güverte

hurricane lamp
gemici feneri, rüzgâr feneri

hurried
telaşla yapılmış, aceleyle yapılmış, acele

hurriedly
acele ile, çabucak

hurry
acele etmek, acele ettirmek, aceleyle gitmek/göndermek, acele, telaş

hurry up
hızlanmak,acele etmek,telesmek,hızlandırmak

hurry up!
Acele et!, Çabuk ol!

hurry-scurry
telaş, acele

hurst
orman, ağaçlık

hurt
acıtmak,incitmek,acımak,incinmek,kırmak,incitmek,hatırına değmek

hurtful
acı veren, incitici, zararlı

hurtle
hızla hareket etmek, fırlamak

husband
koca, eş

husbandman
çiftçi

husbandry
çiftçilik, ziraatçilik

hush
susmak, susturmak, sessizlik

hush money
sus payı

hush up
gizli tutmak, örtbas etmek

hush-hush
gizli, örtülü

Hush!
Susun!

Hushaby!
Haydi uyu!, Uyu yavrum!

hushed
sessiz, sakin, durgun

husk
(bitki) dış yapraklar, kabuk

huskily
boğuk sesle

husks
döküntü, telef

husky
(ses) kısık, boğuk, Eskimo köpeği, kızak köpeği

hussy
edepsiz, civelek, aşüfte

hustings
oy toplamak için yapılan konuşmalar, saylav nutku

hustle
itip kakmak, acele ettirmek, acele etmek, (into ile) aceleyle ikna etmek, kandırmak, itişip kakışma, acele, telaş, hummalı faaliyet

hustle up
yapıvermek

hustler
hileli satış yapan kimse, dolandırıcı, kazıkçı

hut
kulübe

hutch
kafes, küçük hayvan kafesi

hutment
düşerge, karargâh

hyacinth
sümbül

hyaena
bkz.hyena

hyaline
camsı, saydam, şeffaf

hyalite
hiyalit, şeffaf opal

hyaloid
cam gibi şeffaf, saydam

hybrid
melez

hybrid coil
melez bobin

hybrid computer
karma bilgisayar

hybrid language
melez dil

hybridism
melezlik, melezleşme, melezleştirme

hybridization
melezleme, melezleştirme, melez olma

hybridize
melezleştirmek, melezleşmek

hydantoin
hidantoin

hydra
hidra, suyılanı

hydra-headed
çok başlı, yok edilmesi güç

hydrangea
ortanca

hydrant
yangın musluğu

hydrastine
hidrastin

hydrastinine
hidrastinin

hydrate
hidrat, hidratlamak

hydration
hidratlama

hydraulic
hidrolik, su basınçlı

hydraulic brake
hidrolik eğleç

hydraulic circuit
hidrolik devre

hydraulic cylinder
hidrolik silindir

hydraulic engine
hidrolik motor

hydraulic fluid
hidrolik sıvı

hydraulic lift
hidrolik kaldırıcı, hidrolik yük asansörü

hydraulic motor
hidrolik motor

hydraulic oil
hidrolik yağı

hydraulic piston
hidrolik piston

hydraulic press
hidrolik pres

hydraulic system
hidrolik jüye

hydraulic valve
hidrolik supap

hydraulics
hidrolik bilimi

hydrazide
hidrazit

hydrazine
hidrazin

hydrazone
hidrazon

hydric
hidrojenli

hydride
hidrit

hydro
(önek) hidro, suyla ilgili

hydro-extract
suyunu almak, santrifüjlemek

hydroacoustic
hidroakustik

hydroaromatic
hidroaromatik

hydrobiology
hidrobiyoloji

hydroblasting
su fışkırtma

hydroboron
hidroboron

hydrocarbon
hidrokarbon

hydrocarbonate
hidrokarbonat

hydrocellulose
hidroselüloz

hydrocephalous
beyinde su toplanmasına ait

hydrochloric
hidroklorik, klorhidrik

hydrochloric acid
hidroklorik asit, tuzruhu

hydrochloride
hidroklorür

hydroclassifier
hidroklasifikatör, sulu kümeleyici

hydrocortisone
hidrokortizon

hydrocracking
hidrokraking

hydrocyanic acid
hidrosiyanik asit, prusik asit

hydrodynamic
hidrodinamik

hydrodynamic brake
hidrodinamik eğleç

hydrodynamics
hidrodinamik

hydroelectric
hidroelektrik

hydroelectric plant
hidroelektrik santralı

hydroelectric power plant
hidroelektrik santralı

hydroelectric power station
hidroelektrik santralı

hydrofoil
kızaklı bot

hydrogen
hidrojen

hydrogen bomb
hidrojen bombası

hydrogen bond
hidrojen bağı

hydrogen electrode
hidrojen elektrotu

hydrogen ion
hidrojen iyonu

hydrogen ion concentration
hidrojen iyonu konsantrasyonu

hydrogen peroxide
oksijenli su

hydrogenate
hidrojenle birleştirmek

hydrogenation
hidrojenleme, hidrojenasyon

hydrogenize
hidrojenlemek

hydrogenous
hidrojenli

hydrogeology
hidrojeoloji

hydrograph
hidrograf

hydrographer
deniz haritacısı

hydrography
hidrografya, subilgisi, hidrografi

hydrologic
hidrolojik, subilimsel

hydrologic cycle
su devri, su çevrimi

hydrology
hidroloji, subilim

hydrolyse
hidrolizlemek

hydrolysis
hidroliz

hydrolytic
hidrolitik, hidrolizle ilgili

hydrolyze
hidrolizlemek

hydromechanics
hidromekanik

hydrometeorology
hidrometeoroloji

hydrometer
areometre, hidrometre, su sayacı

hydronium
hidronyum

hydropathic
hidropatik

hydrophile
hidrofil, susever

hydrophilic
hidrofil, susever

hydrophilous
sucul, hidrofil

hydrophily
hidrofili, suseverlik

hydrophobia
kuduz

hydrophobic
hidrofob, susevmez

hydrophoby
hidrofobi, susevmezlik

hydrophone
hidrofon

hydrophyte
hidrofit, su bitkisi

hydroplane
su yüzeyinde hızla giden deniz motoru

hydroponics
topraksız bitki yetiştirme

hydroquinone
hidrokuinon

hydroscope
hidroskop

hydrosol
hidrosol

hydrosphere
hidrosfer, suküre

hydrostatic
hidrostatik

hydrostatic pressure
hidrostatik basınç, su basıncı

hydrostatics
hidrostatik

hydrosulphide
hidrosülfür

hydrosulphite
hidrosülfit

hydrosulphuric
hidrosülfürik

hydrosulphuric acid
hidrosülfürik asit

hydrosulphurous
hidrosülfür

hydrosulphurous acid
hidrosülfür asit

hydrotherapy
su tedavisi

hydrothermal
hidrotermal

hydrothermal synthesis
hidrotermal sentez

hydrotropism
hidrotropizm, suyayönelim

hydrous
sulu

hydroxide
hidroksit

hydroxyl
hidroksil

hydroxylamine
hidroksilamin

hydroxylation
hidroksilleme

hydroxyproline
hidroksiprolin

hyena
sırtlan

hyetograph
hiyetograf

hyetography
hiyetografi

hygiene
sağlık bilgisi, temizlik

hygienic
sağlıklı, hijyenik, sağlıksal, temiz

hygienist
sağlıkbilimci

hygristor
higristör

hygro-
(önek) rutubetli, nemli

hygrogram
higrogram

hygrograph
rutubet yazıcı

hygrometer
nemölçer, higrometre

hygrometry
higrometri, nemölçüm

hygroscope
higroskop, nemgözler

hygroscopic
higroskopik, nemçeker

hygrostat
higrostat, nemdenetir

hymen
kızlık zarı

hymenoptera
zarkanatlılar

hymn
ilahi

hymnal
ilahi kitabı

hymnody
ilahi okuma, ilahiler

hyoid
dil sümüğü

hypaethral
damsız

hype
şırınga, iğne, uyuşturucu tutkunu, aldatmaca, aldatmak, dolandırmak

hype up
uyarmak

hyper-
(önek) hiper, aşırı, yukarı, dışında, üstünde

hyperbola
hiperbol

hyperbole
abartma, büyütme

hyperbolic
hiperbolik

hyperbolic function
hiperbolik fonksiyon

hyperboloid
hiperboloit

hypercube
hiperküp, aşırıküp

hypereutectic
hiperötektik

hypereutectoid
hiperötektoid

hyperfocal
hiperfokal

hyperinflation
hiperenflasyon, aşırı enflasyon

hypermarket
içinde her türlü eşya satılan büyük alışveriş merkezi

hypermetropia
hipermetropluk

hyperon
hiperon

hyperphysical
doğaüstü

hyperplane
hiper düzlem, aşırıdüzlem

hypersensitive
aşırı duyarlı, duygulu

hypersonic
hipersonik, sesten hızlı

hypertape
hiperteyp

hypertension
hipertansiyon, yüksek tansiyon

hypertrophy
(kılgan için) irileşme, fazla yemekten şişmanlık

hyphen
kısa çizgi, tire

hyphenate
tire ile birleştirmek

hypnosis
hipnoz

hypnotic
hipnotizmayla ilgili, uyutucu, hipnotizma yağdayı, uyutucu madde

hypnotism
hipnotizma, bayıma

hypnotist
hipnotizmacı

hypnotization
hipnotizma etme

hypnotize
hipnotize etmek

hypo-
(önek) aşağı, alt, daha az

hypocentre
içmerkez, deprem ocağı

hypochlorite
hipoklorit

hypochlorous
hipokloröz

hypochlorous acid
hipokloröz asit

hypochondria
hipokondri, hastalık kuruntusu, karasevda

hypochondriac
hastalık hastası

hypocotyl
hipokotil

hypocrisy
ikiyüzlülük

hypocrite
ikiyüzlü

hypocritical
ikiyüzlü

hypocycloid
hiposikloit, iççevrim eğrisi

hypodermic
iğne, şırınga, deri altı ile ilgili

hypodermic injection
deri altına zerk, enjeksiyon

hypodermic needle
deri altı iğne

hypodermic syringe
deri altı şırıngası, iğne

hypoeutectic
hipoötektik

hypoeutectoid
hipoötektoid

hypoglycaemia
hipoglisemi, kanşeker azlığı

hypoid
hipoit

hypophosphorous
hipofosforöz

hypophysis
hipofiz bezi

hypostasis
temel, esas

hypostyle
hipostil

hyposulphite
hiposülfit

hyposulphuric
hiposülfürik

hyposulphuric acid
hiposülfürik asit

hyposulphurous
hiposülfüröz

hyposulphurous acid
hiposülfüröz asit

hypotension
hipotansiyon, düşük tansiyon

hypotenuse
hipotenüs

hypothalamus
hipotalamus

hypothec
ipotek, rehin

hypothecary
ipotekli, rehinde

hypothecary value
ipotek değeri

hypothecate
ipotek etmek, rehin olarak vermek

hypothecated
ipotek edilmiş

hypothecated asset
ipotekli varlık

hypothecation
ipotek etme, rehin bırakma

hypothenuse
hipotenüs

hypothermia
vücut ısısının normalin altına düşmesi, hipotermi

hypothesis
hipotez, varsayım

hypothesize
hipotez kurmak, sanmak

hypothetical
varsayımlı, varsayıma dayanan

hypotonic
hipotonik

hypoxia
hipoksi

hypso-
(önek) yükselti

hypsometer
hipsometre

hyssop
zufa otu, çördük

hysterectomy
rahmin ameliyatla alınması

hysteresis
histerezis

hysteresis cycle
histerezis çevrimi

hysteresis loop
histerezis çevrimi

hysteria
isteri, aşırı coşku, büyük heyecan, curcuna

hysterical
isterik, (duygular) kontrolsuz, coşkun

hysterics
isteri krizi


Submit a name